05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA • • • I KULTUR 11 KİTAP TIRTILI SELİM tLERl Hikâyeler arasında...Belki de 'büyûkyici' hikâyeler arasın- da demeliyim. Bir süredir o eşsiz hikâyelerle baş ba- şa yaşıyorum. Türk hikâyeciliğinden yüz bır ömek, yüz bir hikâye - yüz bir hikâ- yeci. Bir antoloji hazırlamaya çalışıyo- rum. Daha Samipaşazade Sezai'yle birlikte Türk hikâyesi yepyeni bir kimlikle beliri- yor. Türk romanının başlangıç sarsmtıla- nnı öyküde pek hissetmiyoruz. Sezai durmuş oturmuş bır hikâyeci kımliğiyle karşımıza çıkıyor. Onun "Pan- domima" öyküsü bugün de aynı heyecan- la okunabilecek nitelikte. Hemen ardında Nabizade Nâzun hikâ- yemıze başka bir çızgı getirmek istemiş. Geçen yüzyılın sonunda bu yazanmız ya- zınsal gerçekliği alabildiğine süssüz bir anlatımla kotarmayı denemıştir. Derken benim asıl hikâyecım çıkageli- yor: Halid Ziya UşakhgU. Romanı ölçü- sünde görkemli öyküler. însan hangi bi- rine kapılıp gideceğini kestiremiyor. Kü- çük insanlann. gözden ırak kalmış yaşam- lann. kalp sancılannın hikâyecisı dıyebi- liriz Halid Ziya'ya. "Bir Yazın Tarihi"ni elbette almak is- terdim antoloji>"e. Ne var ki "Bir Yazm Ta- rihi" hayli uzun bir öykü, gerçek bir 'nu- veT. Yine okudum ve bu eserden ne mül- fıiş bir film çıkar diye yerindim. Gitgide ölen sinemamız böylesi zengın kaynak- lardan oldum bittim habersız kaldı. Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nu hiç oku- dunuz mu? Unutulmuş bir ad. Bununla birlikte 'duru' Türkçenin ilk savunucula- nndan. Gerçi kimi öykülerinde dil ağda- lı, ama öyle öyküleri var ki bugünün Türk- çesini yüz yıl öncesinden saptamış. Ahmet Hikmet'ten "tlk Görûcü"yü seçtim. Okuru çok şaşırtan öykücülerden biri de Memduh Şevket EsandaL Edebiyat-ı Cedide kuşağıyla handiyse yan yana yaz- mış bir yazanmız ne kadar değişik bir hi- kâye dünyası kurmayı gereksınmış. Halid Ziya'nın. Mefamed RauFun gerçekçilik ortasında romantizm aranışlan onda ro- mantizmi ille gerçeklikte bulma yetisine dönüşmüş. Esandal, HaKde EtHb'den bir yaş, Ya- kup Kadri'den altı yaş büyük: 1883 do- ğumlu. Gelgelelım çok modern bır yazar. Gizli hikâyeciler 1 Törk hikâyesinin şerüvenmde gizli hi- RâŞeciTererâstlanıyor. Örnekse, Nâzım Hikmet Bu kez ayırt ettım kı nice nice öy- küsü var Nâzım Hikmet'in. Necip Fanl da gizli bır hikâyeci. Meta- fiziğe açılan hikâyelerinde bazen derin bir keder ışıyor. "Paradi" adlı öyküsü unutulacak gibi değil. Cahit Srtkı'yı, Orhan VeB'yı de unut- mamak gerekir. llki, öykülerini Cumhu- riyet gazetesi için yazmış çokluk. Orhan Velı çok az öykü yazmış, ama her birin- den iz kalmış geriye. Bır başka gizli hikâyeci de Güzide Sab- ri. Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metruke- si'yle kim bilir kaç kuşağı etkilemış bu aşk romancımız Gecenin Esran'nda öyküle- rini, anı çiziktirmelerini derlemiş. Şöyle başhyor: "Muhterem okuyucular. size son ola- rak yazdığım bu eser, senelerce mensi kal- mış olmasına rağmen hcpsi de bir bir ha- kikatten ahnmış hikâveterden. nesirlerden 1) Sait Faik Abasıyanık 2) Halid Ziya Uşaktagii 3) Memduh Şevket Esendal 4) Nâzım Hikmet 5) Sabahattin An" 6) Nahid Sım Örik SL'amipaşazade Sezai'yle başlayan "Küçük Şeyler"i anlatma isteği Türk hikâyesinin en belirgin özelliği olmuş. Küçük, kınk şeyler...Yüz yıl öncesinin öykülerinde bile 'bugün'e yenik düşmeyen, bugüne açılan tazelikler duyumsanıyor. Kendini eskitmemiş Türk hikâyesi. Zamana karşı yanşmak yerine, 'kalıcf nın ardına takılmış. Şiirle akrabalık kurmuş. Sanınm Türk hikâyesinin en çarpıcı yanı bu akrabalık. Kenan Hulusi'den Tomris Uyar'a bir şiir fırtınası esiyor. Şiir disiplini öykümüzü de belirlemiş. ibarettir. Arükromancılıkhayanma veda ettiğim şu sırada. bunlan bir ara\a topla- yıp küçük bir eser vücude getirmekle ken- dimi sizlere bir kere daha hatıriatmak is- tedim." Adeta çocuksu bir duyarlıkla örülü de- yişinden sonra Güzide Sabri. yürek yakı- cı ıçtenliğini sürdürüyor: "Muhayyilem söndü: artık hayalleriın benden a>nldılar." Güzide Sabn'nin Heybeüada Mezarli- ğı'nı anlatan öyküsünü seçtim. Orada yi- ne hayaller içinde ölüm ve aynlık acısını dile getiriyor. Antolojıye çalışırken hikâyecilerimizin doğum-öîüm tarihleriyle büsbütün yakın- dan ılgilenmek gereği doğdu. Halikamas Bahkçısı'nın Refik Halid'den ya da Reşat Nuri'den yaşlı oluşu, Esendal olgusunda- ki gıbi şaşırttı benı. Sanki daha 'genç' öy- küler yazmıştır Halikamas Balıkçısı. Öyküyle şiir kanşımı metinler: Doğa, me\ sım. Akdeniz ve müthiş yaşama tut- kusu Halikamas Balıkçısı'nı edebiyatı- mızda çok başka bir yere alıp götürmüş. Kendisı\le başlayan ve büyük olasılıkla yazannm ölümüyle noktalanan bır anıt övkü-şiırbu... * RefikHalid'inMemleketHikâveleriki- tabı edebiyat tarihimızde daha sık anılır. Gurbet Hikâyeleri biraz ikinci plana itil- mış. Yun \ e Türkçe özlemiyle kotanlmış Gurbet Hikâyeleri bu yeniden okuyuşum- da daha ağırhklı geldi bana. Seçtığim öyküsünde, uzakta, gurbette lstanbul'u hayal ediyor Refik Halid. Ina- nılmaz güzellikte bır öykü. lstanbul renk oluyor, ışık, su, koku ve Boğaziçi olup çı- kıyor. Bir kent gibi değil de, bır yaşamın ta kendısı olup çıkıyor... Hikâyede durgunluk Biraradönem \ar, tam yüzyılımızın ilk çeyreğinde. Türk hikâyesi sankı durgun- laşıyor. Daha yoğun biçimde roman yazı- lıyor. hikâye handiyse romanın cılız kar- deşi niyetine algılanıyor. Işte o ara dönemde çok önemlı hıkâye ustalan üzennde •eleştireT yaklaşımla du- rulmamış. Nahid Sırn'nın göz kamaştın- cı öykülerini ömek verebilirim. F. Cela- lettin'ı hatırlatayım. Bir de Sadri Ertem. Nahid Sım en sıradan 'magazin' öykü- lerinde bile o uzak, donuk istihzasını ko- ruyor. Bu soy öykülerin gelgeçliğini hem tattınyor, hem de için için, bu soy öykü- lerin yalanlannı, yapaylıklannı hatırlatı- yor okura. F.Celalettin 'dünkü dünya'nın hikâye- cisi. Türk hikâyesinde 'nostalji' onunla ve birden bire başlamış. Gelenek-göre- nek tarihçesinı çıkanr gibi davranıyor. a- ma aslında dünkü hayata derin özlemle bakıyor. Sadri Ertem'e gelince. sosyal endişeler ilk kez Ertem'in öykülenyle sıyasal açı- lım kazanıyor. Yeryer savruk anlatımına. gezilerinden yola çtkarak yazdığı "egzo- tik' öykülerine karşın önemli bir hikâye- cimizmiş Sadri Ertem. Ne var ki o da unu- tulanlar arasında bugün. Unutulanlar: O kadar çoklar kı! Dö- küm çıkardıkça içi sızlıyor ınsanın. Bekir Srtkı Kunt unutulmuş. Oysa Ne- catigiL, Bekir Sıtkı'nın hikâye yelpazesini şöyle saptıyor: "Gözleme ve gerçege bağh hikâyelerin- de köv ve kasaba kişüerini, İstanbul'un kendi halindesıradan insanlannı. mahke- meler, de\let daireleri gibi çok i\i bildiği çevreleıi buralardaki günlük \aşa\ışlan tabii ve yerli ölçüler içinde > aşattı. \aşabr- ken de sanat iddialanndan uzak, özentisiz bir dil kullandı." Yanı sıra, coşumlara açık öyküleri de var Bekir Sıtkı'nın. "Aşk" bunlardan bi- ri. Çok güzel bir öykü. Zaten çok güzel öykülerle bezeniyor bu edebi verim ülkemizde. Şiirle yanşa- cak nitelikte. Sırada devler var Derken bakıyorsunuz. 'dev" hikâyeciler dönemi başhyor. Türk hikâyesinin belkı de en büyük ıki yol açısı: Sait Faik ve Sa- bahattin Ali. Sait Faik'in edebiyat sanatında başlı başına bir 'döncmeç' olduğunu nasıl göz- den uzak tutabiliriz; bir hummay ı andıran son öykülennı, o "zehir yeşili" öykülen- nı daha nice kuşak haz ve acı duyarak okuyacak. Sabahattin Ali Türk hikâyesine -deyiş yerindeyse- bir Dostoyevski havası taşı- mıştır. Bazı öykülenni boğularak okursu- nuz. Bazı öykülerinde gözünüzden tek damla yaş akmaz da. hıçkıra hıçkıra ağ- lamışçasına yorgun düşersiniz. Türk hikâyesine 'kuş bakışı' bakmayı da denedim: Samipaşazade Sezai'yle başlayan "Kü- çük Şeyler"i anlatma istegi Türk hikâye- sinin en belirgin özelliği olmuş. Küçük, kınk şeyler... Yüz yıl öncesinin öykülenndebile 'bu- gün'e yenik düşmeyen. bugüne açılan ta- zelikler duyumsanıyor. Kendini eskitme- miş Türk hikâyesi. Zamana karşı yarış- mak yerine. 'kaba'nın ardına takılmış. Şiirle akrabalık kurmuş. Sanınm Türk hikâyesinin en çarpıcı yanı bu akrabalık. Kenan Hulusi'den Tomris lyar'a bir şiir firtınası esiyor. Şiir disiplini öykümüzü de belirlemiş. Ömer Seyfettin 1 ın 'komı' tutkusu. za- manla ikinci planda kalmış. Konusuz öy- küler yazılmış. Hele 'olay' büsbütün hi- kâyenin dışına itilmış, doğrudan doğruya 'yaşam' yansıtılmak istenmiş. yansıtılmış. Bir ülkenin 'yüzala' olabilecek bu mi- ras. bizde sönen yıldızlann hüznüyle do- nanıyor. Dilerim genç kuşaklar Türk hı- kâyesini tadabilsinler... Cazı gençlere taşıyan B-Sharp Dörtlüsü, kendi müziğini yaratmayı amaçlıyor Herkes cazdan zevk alahflmeliGÜL ERÇETİN lstanbul geçen hafta caz fes- tivali kapsamında üniversite ağırhklı tur programlan ile ca- zı gençlere taşıyan B- Sharp Dörtlüsü'nü ağırladı. Herb Graham. Randall W ıüis. Rod- ne\r Lee ve Osama Afrfî'den oluşan grubun hiphop, reggae ve bebop gruplan ile birlikte ça- lışmalan müzıklerini zenginleş- tiriyor. Roxy'de bir konser \ eren grubun lideri Herb Graham ile görüştük: -B-Sharp Dortlüsü'nün ama- cınedir? Graham-Öncelikle kendi bi- reysel sesimizi ve müziğimizı yaratmak istıyoruz. Güncel tını- lan da ekleyerek orijinal birmü- zik asıl amacımız. Hiphop. rock gibi unsurlan da katarak kendi B-Sharp Dörtlüsü'ne özgü bir müzik yaratıyoruz. - Gençlerle iletişiminiz nasıl? - Çahşmalanmızın en olum- lu yaru çok değişik izleyicı kit- lelerine ulaşmış olmamız. 15 yaşında ya da daha ufak izleyi- cilerimiz bile var. Cazı resmi toplantılar ya da kokteyllerde çalınan ağır bir müzik olarak ta- nıdıklan için bizim güçlü ve enerjik müziğimizle yeniden keşfediyorlar cazı. Bu nedenle üniversitelerde ve gençlerin uğ- radığı çok değişik mekânlarda sergileyebilıyoruz müziğimizi. - Cazın içinde çıkan hiphop gibi türieri ya da değişik caz yo- V^ok değişik izleyici kitlesine ulaşan B-Sharp Dortlüsü'nün lideri Herb Graham, cazın geleceğinin müzisyenlerin müzikal ve düşünsel bağlamda insanlara ne kadar ulaşacağı ile bağlantıh olduğunu vurguluyor: "İnsanlarcazı elitist bir seviyeye taşıyıp belli standartlann dışındakı müzikleri küçümseme eğilimindeler. Cazı insanlar için ulaşılmaz kılarsak müzik gelişemez. Bence her tür müziği, her seviyedeki insan anlayabilmeli. Caz sanatçılannın asıl amacı sınırlan gevşek tutarak herkesin cazdan zevk alabilmesini sağlamak olmalı'" diyor. nımlannı nasıl değerlendiriyor- sunuz? - Bir sanatçı olarak, samimi çalındığı ve paylaşıldığı sürece müziğin etiketleriyle ilgilenmi- yorum. İnsanlar cazı elitist bir seviyeye taşıyıp belli standart- lann dışındaki müzikleri kü- çümseme eğilimindeler. Cazı insanlar için ulaşılmaz kılarsak müzik gelişemez. Bence her tür müziği her seviyedeki insan an- layabilmeli. Caz sanatçılannın asıl amacı sınırlan ge\ şek tuta- rak herkesin cazdan zevk ala- bilmesini sağlamak olmalı. - Sonuç olarak caz, acid caz, hiphop gibi türler sayesinde eli- tist bir müzik olmaktan mı kur- tuidu? - Eğer gelişmek istiyorsa el- bette izleyici kitlesıni geliştir- mesi gerekiyordu. Cazın tarihi- ne baktığımızda 1940'ların, 5O'lerin popüler müziğiydi caz. tnsanlar bu müzikle dans edip coşuyordu. Bu enerji hâlâ mü- ziğin içinde. Sadece açığa çıka- nlması gerekiyordu. - Dörtlü olarak çalmanın avantaj vedezavantajlan neler? - Birbinnizı tamdığınız için elbette sahnede daha rahat his- sediyorsunuz kendinizi. Bir de tamdığınız insanlarla yeni bir şeyler denemek sahnede doğaç- lama parçalara yer vermek çok daha kolay oluyor. Sonuçta ken- dinizi çok rahat hissediyorsu- nuz. Ancak bazen kendinizi çok rahat hıssetme riskiniz de var. Grubun kurucusu ve sözcüsü olarak öteki sanatçıların kendi- lerini çok rahat hissetmemeleri- ni, herkesin işi kendi bireysel işi olarak benimsemesini sağla- mak da bana düşüyor. Bir de dörtlü olmamıza karşın prog- ramlanmız da üçlü. ikilı hatta sololara da geniş yer venyonız. Böylelikle kendimizi sınırlama- mış oluyoruz. - Cazın geleceği üzerine neler düşünüyorsunuz? - Cazın geleceği biz müzis- yenlerin müzikal ve düşünsel bağlamda insanlara ne kadar ulaşacağımızla bağlantıh. Sa- natçılann ve izleyicilerin eğitil- mesi gerekiyor ve izleyicileri de biz sanatçılar eğiteceğiz. Bunu sadece müziğimizle yapamayız. Aynı zamanda sahnenin dışına da çıkarak bizden öğrenmek is- tediklerini aktannalıyız izleyi- cilere. - İstanbul Caz Festivali'nin programını değerlendirir misi- niz? - Birbirlerinden farklı dallar- da çalışan ancak aynı enerji ve yeniliği aktaran sanatçılara yer veriliyor festivalde. Programın zenginliği çoketkiledi beni. Ay- nca bu sanatçılarla aynı festi- valde bulunmaktan büyük zevk aldım. Bir de sadece iki gün içinde izlediğim konserlerde bi- le çok şey öğrendim meslektaş- lanmdan. Önümüzdekı yıllarda mutlaka tekrar katılmak istiyo- ruz lstanbul Caz Festivali'ne. - Gelecekle ilgili planlannız neler? - Öncelikle bir Avrupa turne- miz var. Eylül ayında da dör- düncü albümümüz çıkıyor. Da- ha çok seyahat ederek müziği- mizi daha çok izleyiciye ulaştır- mak istiyoruz. ODAK NOKTASI AHMET CEIVL4L Çokkültürlülük, Evrensellik ve Dın Kulturu... Dine dayanan egemenlik ya da dinin bir siyasal ik- tidararacı olarak kullanılması, Batı'nın kültürtarihin- de en geç Aydınlanma hareketiyle birlikte öldürücü darbeyi yemiştir. YineAydınlanma'dan buyanasap- tanan en köktencı ve hızlı değışimlerden biri de kül- türtarihi alanında gerçekleşmiş, Aydınlanma'ya ka- dar -özellikle Avrupalı olmayan toplumlar için geçer- li olmak üzere- kültürlerin birbirlerine sozde üstün- lüklerı, kültür tarihi incelemelerinin doğal konulann- dan biriyken, Aydınlanma ile birlikte küitürler arasın- da böyle bir ayrım gözetmenin ancak gerçeklerın perdelenmesıne ve temelsız üstünlük duygulanna y- ol açabileceğınin bılincine hızla vanlmıştır. Aydınlanma'dan öncekı dönemde Avrupalı kültür tarihçılennin öteki kültürlen ılke olarak kendilerinin- kinden aşağı görmelerı, çok doğaldı. Çunkü bu ta- rihçilerin büyük çoğunluğunun "bilimsel" çabalan- nın temelinde aslında bılimin gerektirdiği nesnellik değil, fakat bir Hıristiyan olmanın öznelliğı yatmak- taydı. Onlara göre gittiği her yereu uygarlığı(!)" da gö- türen Hırıstiyanlığın külturü, elbet Hıristiyan olmaya toplumlannkinden ustündü... Ne var ki Aydınlanma'nın her alana egemen kıldı- ğı akılcı düşünce. bu maskeyı çok çabuk düşürdü. Hırıstiyanlığın uygarlığını yaymak adına, örneğın Az- tek uygariığı gibi doruk noktasındaki uygarlıkların nasıl yıkıma sürüklendiği, yıne Batı'nın kültür tarih- çilerince bütün çıplaklığıyla gozler onüne serildı. 0 günden bu yana kimi tutucu görüşlerin ve ey- lemierin zaman zaman ortaya çıktığına elbet Batı'da da rastlandı; ama bunlar ya egemen ideolojıye dö- nüşemedi, ya da dönüşse bile ancak çok kısa omür- lü olabildi. Toplumlann türlü inançlann bağnazlığı yerine gi- derek artan ölçütde çokkültürlüluğun zengınliğin- den, kültürel bağlamda karşılıklı aşılanmadan ve dü- şüncenin sonsuz evrımınden yana çıkmaları. tüm olumsuzluklarına karşın günumuz dünyasının belki de en güçlü umut ışığıdır. Böyle bir dunyada Brecht'in daha 1950'lerde, akıl yolunun ve bilimin gerçekleri karşısında, "Pekı ya Tanrı, böyle bir dün- yada o nerede" sorusuna Galilei'nin ağzından ver- diği şu yanıt. biraz düşünmesinı bılenlere -daha doğ- rusu düşünmekten yana olanlara!- hıç Tanntanımaz- lığa kaymaksızın Tann'nın da, dünyanın da, insanın da yerinı açık ve seçik gosterebilecek niteliktedir: "Içimizde, ya da hiçbır yerde!" Belkı de bütün dünya edebıyatında, msanoğlunun Tanrı'sıyla ilişki- sinin ancak içselleştirilebildiğı takdirde ve içselleş- tıriiebıldığı ölçüde bır anlam taşıyabileceğıni böyle- sine ozlü dile getiren bir soyleme daha rastlayabıl- mek, çok zordur. Böyle bır ıçsellik yerine. dunya ik- tidarlarına temel taşı olma bağlamında zorla dışsal- laştınlan bir Tanrı düşüncesi, hiçbır kutsal kıtapta yerı bulunmayan bır Tanrı sozcülüğune sıvanmakla eşanlamlıdır. Hele Islamiyet gibi, Tann ıle insan ara- sında bir ruhban sınıfının gırmesını bile kesınlıkle ya- saklamış bir din adına dünyaya fetvalar vermeye ve bu fetvalar aracılığıyla insanları korkutarak, onları Tann ile ilişkilerınin hesabını vermeye zorlamak, Tan- rıtanımazlığın ve din adına yalan söylemenin ta ken- disidir! Bir yılda Türkiye Cumhuriyetı'nın başından bir veba gıbi gelip geçen iktidann tek bılançosu, işte bu- dur. Bu bir yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti, nere- deyse kuruluş yıllarında bile eşini zor gördüğü ve din adına körüklenen bölünmeleri yaşamıştır. Bu bir yıl boyunca Türkiye Cumhurıyeti'nin sınırları içerisinde yaşayan ve dinlerine ıvi nıyetle bağlı olan insanlar, Tann'yla olan hesaplannı başkalanna da vermek teh- didiyle karşılaşmışlardır. Ve nıhayet yine bu bır yıl bo- yunca Türk toplumu. "Evrensel kültürü de, ulusal kültürü de istemiyonız; biz islamıyet ve onun kültü- rünü istiyoruz!" çığlıklarıyla, tarihten günümüze uza- nan, kimlığinın tüm zenginliğini oluşturan çokkültür- lülüğünü yadsımaya, "kendi" külturü diye kendısiy- le, tarıhsel kokenleriyle ılıntisız, çorak bır Arap kül- türunu benımsemeye ıtılmek istenmiştir! Böylesine ağır bir suçun, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere. cumhuriyeti kuranların gerek- li bütün temelleri atmış olmalarına karşın, sonraki on- yıllar boyunca venlen türlü ödünlerle engellenen bir Aydınlanma'nın eksikliğinden yararlanılarak bütün bir ulusa karşı işlenmiş olması, bütün bir tarih gör- mezlikten gelinerek o ulusa yalnızca bir "cemaat" kimliğinin layık görülmesi, sözü edilen suç bağlamın- da kapsamı ölçüsüz bir ağırlaştıncı neden'öir. Birinci derecede suçlu olanların adlannın önunde "Prof. Dr." unvanının bulunması ise, kanımca Türki- ye'de akademısyenliğın başına bugüne kadar gel- mış en büyük talıhsizliktır! Yanı Şaka Yarı Ciddi' • Kültür Servisi - Şener Şen - Uğur Yücel ikilisi, "Yan Şaka Yan Cıddi" adlı göstenyı. Türki\e'de ilk kez Bursalı sanatseverlerle buluşturacak. Sinemada, "Muhsin Bey" adlı filmle beraberlikleri başlayan ve son olarak Türkiye'de gişe rekorlan kıran "Eşkıya" adlı filmın başansında imzalan bulunan Şener Şen ve Uğur Yücel. beraberliklerinı bu kez de sahneye taşıdı. Gazetecı-yazar Selahattin Dumanın yazdığı, Uğur Yücel'in yönettiğı "Yan Şaka Yan Ciddi" adlı gösteri 20 temmuzda Tayyare Kültür Merkezi'nde Çağdaş Hukukçular Derneğı varanna gerçekleştirilecek. 25 temmuzda Antalya Açıkhava Tiyatrosu'nda galası gerçekleştirilecek gösteride. özellikle medya dünyasının tanınmış sımalannı sahneye taşıyacak ikilinın hicivlerinden. iş dünyası. siyaset. spor. tele\izyon \e sanat çe\Te!erinden birçok ünlü de nasıbinı alacak. BUGÜN • BOĞAZİÇİ ÜNTV ERSİTESİ MURAT DİKMEN SALONU'nda saat 19.00'da "Mum Kokulu Kadmlar" isımli film izlenebilir. • RUMELİHİSARIKONSERLERİ kapsamında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampusu'nda saat 21 .OO'de Sezen Aksu konseri yer alıyor. • İFSAK'ta saat 19.30'da Ahmet Turan Biçgel'in "Benden Sıze" konulu saydam gösterisi izlenebilir. 4. ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BUGUN • Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda saat 21 .OO'de 'Hümevra' dinlenebilir. • Rox>'de saat 23.30'da 'Acid Trippin ve misafir sanatçı Erkan Oğur' dinlenebilir. YARIN • Açıkhava Sahnesi'nde saat 20.45'te "I. Demirer. 1. Erşahin. K. Görsev, V Hürsever. C. Kozlu 'Ali Star Band" Jazz Crusaders & Pattı Austin" dinlenebilir. • Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda saat 18.30'da "Kan Lins Group' dinlenebilir • Rox>'de saat 23.30'da "Perspectiva (Cohiba Night)' dinlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle