Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1997CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
'Adil Düzen'den Duyduğum Utanç!
AYŞE İLHAN
S
ağcı kesim. bugünlerin to-
humlanmasından sorum-
lu; sol. dferde de\a bir kı-
pırdanma bile göstereme-
mekte. Asker tümünü sil-
keleyinceye dek ne yaptı-
lar? Politikacılar (düşman kardeşler)
karşılıklı ağız dalaşı, nutuk, kravat ya-
nşı. süslenip püslenip. kasıla kasıla ek-
ranlarda boy göstermekten gayri ne ya-
pıyorlardı? Mellh Cevdet Anday. epey
önce. üzüntü içinde yazdığı bir yazıda,
" Ybksa şeriat geldi de ben mi ayırdında
değitim" açıklamasıyla "tecahüM ari-
fane" gösteriyordu. Kurnazlar tayfası
dur durak bilmeden işini yürütüyordu.
Genelkurmay disiplinli. bilimsel araş-
tırmalarla ulaştığı gerçekleri açıklayın-
ca, "Ne şeriat, netank!" tekerlemesine
soyundular. Bu. ülkesini seven ileri gö-
rüşlü kişiler tanka başvuracak olsalar-
dı brifıng mi verirlerdi! tsmail Hakkı
Karadayı'nın şu sözüne birbakın: "Bir
erin ölümü bende bin acı oluyor!" Bu-
na karşılık, "Kanlı mı kansız mı" söy-
lemleri!.. Sicilliutanmazlarise hemher
işi askerin üzerine yıkıyorlar hem de
ileri geri insafsızca söyleniyorlar. As-
kerin açıkladığı istatistikler. sonuçlar
hepsini şaşırttı: "Bukadannıbilmiyor-
lardı!" lran'a. Cezayir"e açıkça ağızla-
nnın suyu akanlar hırstan, kızarmak
söz mü. moranyorlar ga>n.
Ben bu yazıda kısa kısa. son 15 yılı
aşan yaşantım içinde tanık olduğum acı
olaylan aktarmak istiyorum.
-1981 'de Avusturya'ya trenle gitme-
ye karar vermiştik. Bu trenlerin ne dert
küpü olduğunu bilmiyorduk. Birinciye
çevrilmek üzere önceden aldığımız bi-
letleri. "Bir süredir birinci arabası gel-
miyor" diyerek değiştirmediler, çeke-
ceğimiz vardı. Kalabalıkta yerimizi
zorla bulduk. Rahat mı edecektik; ne
gezer! Bitişik kompartımandaki Türk
işçileri, ilkel, gerici ve yobazca tulum
ve davranışlan. başlanndaki takkeleri
ile alay konustf oluyorlardı. Bızimki-
ler. sonraki yıllarda iyice belirginleşe-
cek baskı ve etkenJerle işi azıtmaya baş-
lamışlardı. Güzel sesli. körpeçik ço-
cuklanna yüksek ses ve makamla Ku-
ran okutuyorlardı: donakalmıştık. Bir
kızcagız anlamadığı Arapça sözcükle-
ri tam çıkaramıyor. tekleyip kekeledik-
çe babası onu sert biçimde azarlayarak.
"Çıkar yol yok, bunlan öğreneceksin"
diyordu. Sınırlar aşan bir trende olacak
şey miydibu... Yıllargeçtikçe hele şim-
dilerde görüldü ki Refah'ın nıarklı alt-
yapısı.yeşilbayraklı "MilliGörüş"olu-
şuyordu.
Bu yolculuk, sonu Avusrurya olma-
saydı çekilir şey değildi. Ilk sımr kasa-
bası Rosenbach'da inip istasyon lokan-
tasında kahvaltı etmeden nasıl kendi-
mize gelebilirdik! Bu ülkenin uygarlık
ve güzelliklerini biz niçin yaşamıyor-
duk?
Türkçeyi hor görmeyi daha ne kadar
sürdüreceğiz? Bir yakınımın ortaokul-
daki torunu annesine soruyormuş: "*Er-
bakan niçin Kuran okur gibi konuşu-
yor?"
- Bir arkadaşımın Göztepe'de bir da-
iresi vardı. Geçen yıl ev sahibi kirayı
arttırmak isteyince. "Siz buranın nasıl
bir yer olduğunu biliyor musunu/" ya-
nıtını almış. Meymiş? Kiracının posta
kutusundan imzasız bir mekrup çıkmış.
Adama, "Balkona şortla çıkamazsın,
öyle görünmek günahtır, kendin bilir-
sin" diyorlarmış. Arkadaşımın yüreği-
ne nefretle kanşık bir korku düşmüş, bir
süre sonra da daireyi sattığını söyledi.
- Bulvardan yürüyerek eve dönmek
üzere Olgunlar Sokağı'na sapmıştım.
Vaktin öyle. günün cuma/Oİduğunu dü-
şünmüyordum, dalgındım. Birdenbire
kendimi vokuş yukan hızla ilerleyen
yoğun bir kalabalık içinde buldum, te-
laşlandım. korktum. Yanımdan geçen
adama. "Yukanda bir olay mı \ar" de-
dim. Gerçekten ilk kez görüyordum bu
koşuyu: demek o saatte, cuma günü o
yoldan hiç geçmemiştim. Adam bana
azarlarcasına. çenesini balta gibi ileri-
ye uzatarak. "Cuma'ya, Cuma'ya" di-
ye bağırdı. Sonradan düşündüm; onun
asıl kızdığı kıyafetimin uygarca ve ba-
şımın örtüsüz oluşuydu.
- Geçen yaz, Mithatpaşa Cadde-
si'nde yukanya doğru yürüyordum.
Birdenbire çarpılmış gibi öne doğru fır-
latıldım; düşmekten zor kurtulmuştum.
Arkama döndüm, başlan kaşlanna dek
sıkı sıkı örtülü, sırtlannda yeldirmeyi
andıran o süpül süpül mantolarla umur-
samazca yürüyen iki genç kadın gör-
düm. Anlamıştım. beni düşürmek iste-
yen onlardı. "Ne istediniz benden" de-
dim. Yüzüme dik dik bakıyor, konuş-
muyorlardı. Hava sıcaktı. Bu genç ka-
dınlar ruhsal bir tepki ile bana saldır-
mışlardı. Yazlık. ferah bir elbise giy-
miştim, başım da örtülü değildi. Onlar
gibi terlemiyordum. Küçükçapta, lran.
Cezayir uç vermiyor muydu° "Yürek-
lerindeki kini canlı tutmalan" yolunda
yönlendirilmıyorlar mıydı bunlar?
- Birilimızinöğrencilereyardımder-
neğinin sahibi olduğu bir daıre var
apartmanımızda. Trafiği yoğundur.
Çok olmadı, bir gün. oradan ınen bir
kızla karşılaştım merdivenlerde. Saçı-
nın tellerinden ayakk<fbısının topukla-
nnadekşımşıktı.Gözgözegeldiğimiz-
de "Selamün aleyküm" demesin mi!
"Günaydın" dedim. Şaşkınlığımı he-
men atınca da, beni niçin Arapça se-
lamladığını sordum. Çahmlı çalımlı,
"Çünkü Müslümanım" yanıtını verdı.
"MüslümanlıkJa bunun ne ilgisi var,
Müslümanız diye .Arapça mı kullanaca-
ğız" de> ince, beni umursamadan yürü-
yüp gitti. Halkvmız bilinçsiz bölünü-
yordu. ne yazık!
- Apartmanımızın bir yanında koca-
man bir kız yurdu binası var. Ranzalı
karyolalarla dolu, önleri balkonlu bü-
yükodalar. Üniversiteöğrencileri ban-
nıyorlar. Genç. neşeli. cıvıl cıvıl kızlar,
temizi pasaklısı, düzenlisi dağınığı. dal-
gını cin gibisi ile. Ve ne yazık ki tümü
sigara düşkünü.
Üç kız var ki acıyorum onlara. bal-
konlara bile tepeden tırnağa sımsıkı ör-
tülü çıkıyorlar. Arkadaşlan gülüp söy-
lenirken. şortlarla rahat rahat dolaşır-
ken, onlar kara düşünceler içinde buna-
lıyorlar: birinin elinden Kuran düşmü-
yor. Zavallılar sanki Sırat Köprüsü'nün
bir yanında durmuş nasıl geçecekleri-
nin kaygısını taşıyorlar. Bu çocuklan
yaşamdan kopanp bu kılığa sokanlann
gözleri körolsun!
ARADA BİR
Doç. Dr. GÜLSEN GÜNEŞ
Istanbul Üniv. Huk. Fak. Vergi Hukıtku Anabilim Dalı
Bir İnsan,
Bir Bilim Adamı...
Birey ile devlet arasında var olan vergi denilen
geleneksel ilişkinin çelişkisine ve gerilimine ilişkin
tüm kurallar, bir başka deyişle vergilere ilişkin hu-
kuksal kurallar, bunların ortaya çıkanlması, siste-
matik olarak değerlendirilmesi, yorumlanması, uy-
gulanması vergi hukuku ile uğraşanları ilgilendirir. Bu
sevimli olmayan, ama gerekli çalışma uzun vadede
sosyal hukuk devleti çerçevesinde yine biz insan-
lann geleceği, mutluluğu için yapılır.
Bu vergi hukuku kuralları kurudur, ruhsuzdur, ay-
rıntılıdır (detaylıdır), iç içedir, değişkendir, tekniktir,
uçları sayılara dayanır, paraya dayanır, maddeye
dayanır. Bırakın onlarla beraberiiğin, onlarla dans et-
menin sabır, dayanıklılık, kıvraklık istemesini, onla-
ra yalnızca ulaşmak bile başlı başına güç bir iştir.
Ve işte bir Adnan Tezel Hoca. Piyanonun tuşla-
rı, mali hukuk, vergi hukuku kuralları arasında gezi-
nen yetkin birel; mesleğine bağlı, saygılı, zaman za-
man sert, onun ilkelerinden ödün vermeyen, onur-
lu, düşünen, sorgulayan, açık sözle eleştiren, kat-
kıda bulunan derin ve sessiz, ama herkesin, öğren-
cisinden uygulamacısına, profesörüne kadar heye-
canla mutlaka duymak istediği, tempo tuttuğu ni-
telikli birezgi(melodi), insanlanntümünesonuna ka-
dar koşulsuz açık, alçakgönüllü, sıcacık, yumuşa-
cık biryürek...
Kısaca Adnan Tezel...
Bilim adamı Prof. Dr. Adnan Tezel...
Fatma Tezel'in, Elânur Tezel'in, arkabalarının,
Idil'in, Sevgin'in, arkadaşlannın, meslektaşlarının,
öğrencilerinin, şoförünün, bakkalının, kapıcısının,
yaşamlaneda ancak bir kez görüşmüş olanlann Ad-
nan Tezeli, bizim tek tek hepimizin, ayrı ayrı...
Burada onun maddesel dünyamızdan ayrılışının,
bizleri gerek bilim adamı kimliği ile gerekse bizim tek
tek Tezelimiz olarak ne kadar üzmüş olduğunu an-
latmak değil amacım.
Dileklerim, onun hukukçu sıfatı doğrultusunda
vergi hukukunun ve genel olarak hukukun varlığı ve
korunması için harcadığı şatafatsız, özverili bilimsel
ve kişisel çabanın, kurduğu sağlam temellerin kırıl-
maması, korunması, geliştirilmesi ve yine onun in-
sansal yönüyle göstermiş bulunduğu gerçek, yalın
dostlukları, sevgiyi, saygıyı yakalama uğraşının ver-
diği filizlerin camiamıza, ülkemizin tümüne, bütün in-
sanlara, dünyaya bir an önce ulaşması, yayılması,
onlan tıpkı onun dostluğu gibi sarması. Dolu dolu,
karşılıksız, içtenlikli, tertemiz...
Keşke herkes, konumu ne olursa olsun, onun gi-
bi, işini, mesleğini, üstlendiği sorumlulukları, tüm
insanları sevse.. maddesel değerler uğruna kendi
değer yargılarından ödün vermeyen bir kişilikle bil-
diği, tanıdığı, bir biçimde ulaştığı tüm bireyler tara-
fından hep çalınmak, duyulmak, katıhnmak istenen
özgün birezgi olsa...
Bu, hiç kolay, sıradan bir yaşamı gerektirmese
de...
TARSUS ASLİYE 1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1997.127
Davacılar Mehmet Günyıl mırasçıları vekili A. Naci
Ağaoğlu tarafından davalılar Fadime, E>öndü. Eşe, Meh-
met. Doyduk. Ayşe isimli Tarsus Şehitishak Mah. Saray
Sok. No: 10 adresinde oturur olan şahıslar aleyhine tapu ip-
taii ve tescil davası açılmış olup. davalılann bu adreste ad-
lanna tebligat yaptırıİamadığından adreslerinin meçhul ol-
ması nedeniyle ilan tarihinden itibaren 10gün içinde dava-
ya cevap vermeleri veya duruşmaya gelmeleri. gelmedik-
leri takdirde kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri. ertir-
medikleri takdirde duruşmanın yokluklannda devam ede-
ceğı da\etiye yerine geçerli olmak üzere duruşmanın
19.9.1997 sâat Ö9.00'a bırakıldığı ılan olunur. 16. 6.1997
Basın:28311S
KıRŞEHIR SULH HLTCLTK
HAKLMLİĞİNDEN
Kırşehir ili Aşıkpaşa mahallesi Tabaklar mevkiinde
kain 935 ada. 4parselde ka>ıtlı 550 m2"lık taşınmaz üze-
rindeki muhtesatlarla birlikte toplam 3.890.000.000 lira
tahmini bedelli olup, umum arasında satılarak ortaklığın
giderilmesi davasınm yapılan açık yargılaması sonunda:
ortaklığın giderilmesıne karar venlmıştir.
Taşınmaz maliklerinden Mehmet kızı Gülser Kula.
Mehmet kızı Kevser Kula (Çapar) Mehmet kızı Saadet
Tanyeri. Mehmet oğlu Ahmet Evik. Mehmet kızı Ruki-
ye Kula, Osman Köyhanoğlu. Osman kızı Saliha Deger-
İi, Osman k:zı Ayşe Demirkol, Mehmet oğlu, Sabri Evik
ve R. Yılmaz Bumin'in adresleri bılinemediğınden ken-
dilerine ilanen karann teblıği gerekmiştır.
Bu itibarla yukanda adı geçen tapu malikleri davalıla-
nn ilan tanhinden itibaren 15 gün içinde temyiz yoluna
başvurması. aksi takdirde karann kesinleşeceği hususla-
n karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ
olunur. 13.6.1997
Basın 28251
Utanmazlar!
M. İSKENDER ÖZTURANLI
Y
unan şairi Antigones. "İnsan ol-
maktan daha güzel bir şey yok-
tur" demişti Isa'dan önce. Ar-
kasından Aristotales.insanı "Si-
yasal bir hay\
l
an" (zoon politi-
İcon) olarak niteledi. Isa'dan
sonra Nietzsche, "Söz üreten bir hayvan" dedi
ona. Marsise "Önsezilerveimgeler üretenha\-
van" olarak tanımladı insanoğlunu. Bu arada
"Alet yapan ha>
r
van" diyenler de oldu.
Hayvan sözcüğü yadırgandı kimi kişilerce.
"V'arük'*, "yaratık", sözcükleri kullanıldı onun
yerine. "Zoon politikon", "homo politKus" bi-
çimine dönüştü zamanla. Kimi kişiler de "akıl-
h yaratık", ~homo sapiens" dediler ve "çıplak
mavmun" olarak tanımladılar insanı. Ama bil-
gısıni,ne kadar çoğaltırsa çoğaltsın. davranışla-
nnı ne kadar yüceltmeye çalışırsa çalışsın, ge-
ne de soylu olmayan güdülerden kurtulamaya-
cağını da belirtmekten geri durmadılar. Çünkü
insan. insanlığın gerektırdiği yüceliğe kavuşa-
madı bir türlü. Görülen oydu ki. Isa'dan önce
Sokrates'i baldıran otu ile zehirleyerek öldüren-
lerle. günümüzde çeşitli cinayetleri işleyenler,
özdeş soy'dan gelmekteydiler.
Bttim adarnlanna göre bu akıllı yaratıgın bev -
ni iki yanm lcüreden oluşmaktadır. Sol yanı ko-
nuşma. sağ yanı düşünme merkezidir. Ve insa-
noğlu henüz beyninin yüzde on beşiyle işlev
görmektedir. Yüzde seksen beşlik güç ortalar-
da yoktur. Kimi kişilerdeyse bu güç viizde beş-
lerde. yüzde birlerdedir. Kimi toplumlarda bu
yüzde birle düşünenler: yüzde on beşlere ege-
men olabilmektedirler. Bunun çeşitli nedenleri
vardır. Ne var ki bu, başka bir yazının konusu-
dur. Şimdilik eski bir Çin şiirini aktarmakla ye-
tinmek istiyorum. Bu şiir aşağı yukan şöyledir:
"Ana baba ister ki / Çocuğu akıllı olsun. zeki
olsun / Bense çektiğim bunca çileyi < Akltmınyü-
zünden çekmedim mi/Onun için dilerim ki/Ço-
cuğum eblehin teki olsun •' En azından zengin
olur / Nâzır olıır, vezir olur"
Öyle anlaşilıyor ki insanoğlu. henüz çocuk-
luk çağını yaşamaktadır. Olgunluk çağına bir
türlü ulaşamamıştır. "Çoeukluk ve gençlik çağı-
nın 18. vüzvılda sona erdiğini, olgunluk çağının
başladığını" söyleyen düşünürler ne v azık ki ya-
nılmışlardır. Dünyanın bugünkü durumu bu ya-
nılgıyı tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu
yargıyı doğrulayan en belirgın kanıt. hemen he-
men her ülkede ateş ve sa\aşın varlığı. her yan-
da kan ve gözyaşının dindirilememesidir. Bu
yüzden insanlar insanlarla. devletler devletler-
le. uluslar uluslarla akıl almaz biçimde savaş-
makta. didişmekte ve itişmektedirler. İnsan, san-
ki insanın düşmanıdır.
Bilindiği gibi yüz binlerce yıl önce insan, dört
ayak üstünde yürümektedir. İnsan. henüz insan
değiltlir. tki ayak üstüne kalkması. "Ellerinön
ayak olmaktan kurtulması insanın doğuşudur".
Ellerini kullanmaya başlayan insan. çeşitli alet-
ler yaparak adım adım ilerlemiş ve beyninin
yüzde on beşini kullanmaya başlamıştır.
Ata nal çakmayı Isa'dan on bin yıl önce öğre-
nebilen insan. günün birinde tekerlek yapmayı
başarmıştır. Asıl ilerleme ondan sonra başla-
mıştır. Tekerleğin izinden yürüyerek J ^ ^ ^
r
~
menleri, sudeğirmenleri yaprruş, giderek aftabâ,
otomobil, uçak ve füze çagına ulaşmıştır.
Akıl. yalnız insana bağışlanmış olan üstün bir
güçtür. Dağlar akıldan yoksundur. ormanlar, ır-
maklar, hayvanlar akıldan yoksundur. Ağaçla-
nn çiçek veımesi. me>Te vermesi akıllılıklann-
dan değil. doğa yasasının bir gereğidir. İnsanın
çocuk yapması ise aklın ürünüdür. İnsan. göz-
lerinin rengi. saçlannın bıçimi, boynunun uzun-
luğu ya da kısalığı nedeniyle değil. aklıyla in-
sandır.
Ve doğaya egemen olmasını bilen tek alHllı
yaratıktır. Tann, aklı yalnız insanlara vermiştir.
İnsana en yakın gibi görünen maymun, konuş-
ma olanağından yoksundur. Tüm çabalara. tüm
uğraşılara karşın ma>Tnuna tek sözcüköğretile-
memiştir. Çünkü maymunun beyninde konuşma
merkezi yoktur. Tüm yaratıklar içinde düşüne-
bilen. konuşabilen, gülebilen ve ağlayabilen tek
varlık insandır.
Kuşlar ve çiçekler konuşamazlar. Ağaçlar ve
bitkiler gülemezler. ağlayamazlar. Konuşma,
gülme, ağlama insana özgü bir yetenektir. Bazı
hayvanlann ağladığı görülmüştür. ama insan gi-
bi ağladıklannı söylemek olanaksızdır. Bu ne-
denle konuşabilen. düşünebilen. gülebilen ve
ağlayabilen insanın "utanmaduygusu"na da sa-
hip olması gerektiği kanısındayım. Ve insanı ta-
nımlayan sözcükler arasında "İnsan, utanan ve
utanmasını bilen bir yaratıkür'* tümcesinin ek-
lenmesi düşüncesindeyim.
Ama ne yazık ki dünyamızda. insanım diye
geçinenlerin arasında utanma duygusundan
yoksun olanlarda az değildir. Bunlan, düpedüz
"utanmazlar" diye niteleyebılirsıniz. Bu gibi
kişilenn beyinlerinde konuşma merkezi vardır,
hem de bu merkez çok güçlü bir merkezdir. Dü-
şünme merkezi vardır. bu merkez pek güçlü de-
ğildir. Küfrerme, ona buna sataşma merkezi ha-
line dönüşmüştür. Bize pınl pınl bir cumhuri-
yet armağan eden büyük dev let adamı Atatürk'e
küfrederler. parlamentoya küfrederler. cumhu-
riyetin getirdiği kazanımlara saldınrlar. ülkemi-
zin saygın kişilerine hakaretler yağdınrlar. Ama
beyinlerîhUe utarfna merkezi olmadıfr için. bu
söylediklerinden hiç mi hiç utanç duymazlar.
Bu prototiplerden bırini, bir süre önce televiz-
yon ekranında ağlarken gördüm. İnsan gibi ağ-
lamıyordu.
Acem şairi Sadi. ne güzel söylemiş bir za-
manlar: "İsa'nuı eşeğini Mekke'ye de gönderse-
ler, döndüğü zaman gene eşektir" demiş Gülıs-
tan adlı yapıtında. Utanma duygusundan yoksun
bu gibi kişilere, "inanmış şair" AkiTin şu dize-
lerini anımsatmak, sanınm yeter de artar bile:
"Cöster Allahım. bu millct kurtulur, tek mucize
/ Bir utanmak hissi ver gaip hazinenden bize."
Utanma duygusu, duygulann en soylusudur.
Bu duygudan yoksun olanlar. insan olduklannı
söyieyemezler, ınsanlık sözcüğünü ağızlanna
alamazlar. Almamalıdırlar.
GAZIR\ŞA ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞrNDEN
DosyaNo: 1996 149 Karar No: 1997/97
Davacı Şefaattin Çağlar tarafından davalı Maral
Çağlar aleyhine mahkememize boşanma davası açıl-
mış olup yapılan yargılaması sonunda mahkememiz-
ce verilen 15.4.1997 tarihve 1996 149esas, 1997 97
karar sayılı karann davalıya tebliğ edilemediğinden
karann gazete ilanı suretiyle tebliğine karar verilmiş
olduğundan;
Davacı tarafından açılan davanın 15.4.1997 tari-
hinde karara çıktığı ve davanın kabulüne karar veril-
diği ve tarafların müşterek çocuklan 1985 D.lu Der-
ya Çağlar'ın velayetinin davacıya verildiği ve davalı
annenin çocuğu ile her hafta pazar günleri, dini ve
milli bayramlann 2"nci günleri saat 09.00-18.00 sa-
atleri arasında alabileceğı. ayn ayn şehirlerde orur-
maları halinde temmuz ayında 1 a> süre ile yanına
alabileceğine, münasebetin bu şekilde düzenlenme-
sine karar verildiğinden işbu karann gazetede yayım-
landığı tarihten itibaren 15 gün sonra kesinleşeceği
ve kararın davalıya tebliğ yerine kaim olmak üzere
ilan olunur. Basın 28270
ORDU ASLİYE 1. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1995/742
Davacı Ordu merkez Öceli Köyü'nden Olgun Ça-
buk tarafından eşi Latıfe Çabuk aleyhine mahkeme-
mizde açılan boşanma davasında tüm araştırmalara
rağmen dav alının açık adresi tespit edilemediğinden,
Ordu merkez Çavuşlar Köyü'nden Mehmet Gemal
kızı 1959 doğumlu Latife (Latif) Çabuk'un mahke-
memizde yapılacak olan 18.7.1997 günü saat
09.10'daki duruşmada bizzat hazır bulunması veya
bir vekil göndermesi, aksi takdirde yargılamaya yok-
luğunda devam edileceği ve karar verileceği ilan olu-
nur. Basın: 14732
MALATYA 1. SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1996 436
Muzaffer Gül vekili Av. Erdoğan Gökbulut tarafından
Turgay Zorver vs aleyhlerine açılan izaleyi şüyuu dava-
sının yapılan açık duruşmaları sonunda: mahkememizce
verilen 3.6.1997 tanh ve 1996 436 esas. 1997 424 karar
sayılı ilamı ile ortaklığın genel açık arttırma sureti ile gi-
derilmesine karar verilen ve taraflann hissedarîan bulun-
duklan Malatya Merkez Bahçebaşı mahallesi (köyü)
1917 ve 364 sayılı parsellerin ortaklıklannın genel açık
arttırma sureti ile giderilmesıne karar verilmiş, adresi
meçhul hissedar davalı Havva (Osman kızı)'ya tebligat
yerine kaim olmak üzere ilanın yayın tarihinden itibaren
15 gün sonra tebliğ edilmiş ve 8 gün içerisinde temyiz
edılmedıği takdirde hükmün kesinleşeceği ilan olunur.
Basın: 28226
BU YIL
ailece Foça'da tatilYAPACAKSINIZ...
Çünkü Foça cennet gibi.çünkü
kiralama fiyatları uygun. Çünkü
yalnızca bir ev degiî, Clup Mavi Foça
Devre-Tatil Köyü hizmetinizde olacak.
Çocuk Klûbü.Yat gezileri.çeşitli günlük
turlar, animasyonlar vb. .
Günlük, haftalık, aylık, sezonluk
fiyatlarımızı bir telefonla
öğrenebilırsiniz. *~
NEMEN ARAYIN
TATİLİNİZİ
ŞİMDİDEN
ÖARANTİYE ALIN
SİNOP SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1996-491
Davacı Orman Idaresi vekili Av. Selma Güney tarafından davalı Vehbi Selim aleyhine
mahkememizde ikame olunan alacak da\asının Sinop Sulh Hukuk HâkimliğCnde yapılan
açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğınce: Davalı Vehbı Selim'in mahkememiz-
ce yapılan araştırmaya rağmen kendisine tebligat yapılamamıştır. Ve kendısine ilanen tebli-
gat yapılmasına karar venlmıştir. Davacı vekili Av. Selma Güney 4.12.1996 tarihli dilekçesi
ile hâkimliğimize müracaat ederek davalı Vehbi Selim"in 1.220.000.- TL Orman Işletme
Müdürlüğü'ne borçlu olduğu ve 1.220.000.- TL alacak davasının dava tarihinden itibaren iş-
leyecek Merkez Bankası kısa vadeli krediler için öngörülen reeskont haddi üzerinden uygu-
lanacak faizi ile birlikte ödemeye. tüm yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin de davalı üze-
rinde bırakılmasına. aynca fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini talep
ve dava etmiştir. Davalı Vehbi Selim'in duruşma günü olan 22.7.1997 günü saat 09.00'da
mahkememize bizzat gelerek davav a karşı diyeceklerinı bildirmesine, duruşmaya bizzat gel-
mediği ve kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde yokluğunda duruşma yapılacağı
ve karar verileceği ilanen teblıe olunur. 29.4.1997
Basın: 19562
ÇINAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
1995,98
Davacı DSt Genel Müdürlüğü vekili Av. Havva Inan tarafından Çınar ılçesi Altunakar
Köyü'nden davalılar Seniha Akkurt ve müşterekleri aleyhine Çmar ilçesi Altunakar Kö-
yü'ndekaın 93 no'luparsel daha sonradan ifrazen 159 ve 160 no'luparsellereoluştuğundan
bu parseller hakkında mahkememizde açılan cebri tescil davasının yapılan açık duruşması
sırasında verilen ara kararı uyannca:
Çmar ılçesi Altunakar Köyü'nden davalılar Hidayet Altunakar, Adnan Altunakar, Bahat-
tin Altunakar. Selv i Özbudak. Fatih Altunakar. Cuneyt Altunakar. Kasım Bıtken. Sakine Çi-
çek. Celile Işık mirasçılan. Mehmet Neytullah Tartan, Mehmet Celalettin Tartan, Mehmet
Sıddık Tartan. Mehmet Bahri Tartan. Zekerya Tartan. Sümbüle AJrunakar mirasçılan. Ka-
sım Altunakar, Nesrin Altunakar. Kudsi Altunakar. Sena Altunakar. Seba Altunakar. Alaed-
din Altunakar. Süheyla Altunakar. Enveri Altunakar. Reşat Altunakar adlarına çıkanlan da-
va dilekçesi teblıgatlannın adreslerinde bulunmadığından bahisle iade edıldıği. zabıta mari-
fetiyle yapılan araştırma sonucu adreslennin tespit edılememesi nedeniyle ve davacı kurum
vekılinin talebi de göz önünde bulundurularak adı geçenler adına dava dilekçesinin ilanen
tebliğine karar verilmiş. duruşma günü olan 5.9.1997 günü duruşmaya gelmeleri, kendileri-
ni vekille temsil ettirmeleri, duruşmaya gelmedikleri takdirde duruşmanın yokluklannda ya-
pılacağı ve karar \erileceği hususu dava dilekçesinin tebliği yerine geçerli olmak üzere ila-
nen tebliâ olunur. Basın: 22777
PENCERE
Batı Allahım
Unutmuş.
Demokrasinin anayurdu Avrupa'dır.
Peki, bu olay nasıl gerçekleşti?.. ;
Şu sözcüklerin altını çizelim:
Rönesans...
Reform...
Hümanizma...
Aydınlanma...
Avrupa, bu aşamalardan geçerek çağdaş de-
mokrasiye ulaştı; demokrasinin altyapısında
ağııiıklı iki olgu var:
Aydınlanma...
Sanayileşme...
1923'teTürkiye Cumhuriyeti ikisinden de yok-
sundu. Ortadane Aydınlanma kültürünü benim-
semiş bir toplum vardı; ne de sanayi devrimiy-
le güçlenen burjuva sınıfı oluşmuştu. Asker- si-l
vil-aydınların öncülüğünde ve Türkiye'nin ken-
dine özgü koşullannda 'demokratik-devrimîyü-
rütmek tek çıkar yoldu.
•
Avrupa'da yaşanan 'Aydınlanma'nın temel
kütüphanesinden yoksun bir Türkiye'de, de-
mokrasi kültürünü topluma yaymak için devlet
öncülük etti. Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Ba-
kanlığı süresinde, 'çeviri seferbehiği'ne başlan-
dı. 'Batı ve Doğu Klasikleri'nin Türkçeye kazan-
dırılması yolunda yayımlanan kitaplann başında,
Ismet Inönü'nün şu önsözü yer alıyordu:
"Eski Yunanlılardan beri milletlehn sanat ve
fikir hayatında meydana getirdikleri şaheserle-
h dilimize çevirmek, Türk milletinin kültüründe
yer tutmak ve hizmet etmek isteyenlerine en
kıymetli vasıtayı hazıriamaktır. Edebiyatımızda,
sanatlarımızda ve fikirlerimizde istediğimizyük-
sekliği ve genişliği bol yardımcı vasıtalar içinde
yetişmiş olanlardan beklemek tabii yoldur. Bu
sebeple tercüme külliyatının kültürümüze bü-
yük hizmetler yapacağına inanıyoruz."
(1.8.1941]
Hasan Ali Yücel ise kitaplann başına konan ya-
zısına şu tümcelerle giriyor:
"Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş
memalesi (aşaması) insan varlığının en müşah-
has (somut) şekilde ifadesi olan sanat eserleri-
nin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri
içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en
zengin olanıdır." (23.6.1941)
Demokrasi kültürü 1923 Cumhuriyet devri-
minde böyle ekilip biçilmiştir.
•
Aradan yarım yüzyılı aşkın bir zaman geçti; 56
yıl sonra cumhuriyet hükümetinin KültürBakan-
lığı'na gelen Refahlı Ism'ail Kahraman. devle-
tin parasıylaçıkardığı kitapların önsözündeşöy-
le yazıyor:
"Yeni çağ tümüyle insanlığın imana dönüşü-
nü vaadediyor. (...) İnsan, ilim adına imanı yok
etmek yolundaki yoğun baskıları reddedip fıt-
ratına (yaradılışına) dönüyor. (...) Lakin, yeni-
çağdaki medeniyetlerçatışması, birtarifve ter-
cih çatışması olacaktır. Sıcak bir çatışma değil-,
belki biryanş olarak... Bu yanş da bugûnkü Ba-
1
tı medeniyetinin eksiğinden doğacaktır. O e/c-
siği kısaca 'Allah'ı unutmak' olarak ifade edebi-
liriz. (...) Kitap şuuruna dayanan ve Islam ile
yoğrulan kültürümüz, güçlü bir medeniyeti
meydana getirmiştir."
Eski Kültür Bakanı ismail Kahraman'ın, dev-
letin parasıyla üretilen yayımların başında yer
alan önsözü açık ve seçikL
•
Refah Partisi, Türkiye'de ne yapmak istediği-
ni yaklaşık bir yıllık iktidannda ortaya döktü...
Demokrasi kültürüyle birlikte demokrasi huku-
kunu da dışlayan bu parti, devleti eline geçirdi
mi demokrasinin ruhuna fatiha okuyacaktır.
ÇAGDAŞ YAYINLARI
Anıl Çeçen
ULUSAL SOL
Fiyatı:350.000 TL
YENİ
ÇIKTI
Cumhuriyet Kitap Kulûbü Çağ Pazariama A.Ş. j
Yerebatan Cad. Safcmsâğut Sok. NK&'B Cağaioğiu-istanbuf ;
Te!:514 01 95/96 Posta çekî no^66322 '*•
AYDENTEPE ASLİ\T HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1997 137
Davacı DSİ Genel Müdürlüğü vekili Av. Hikmet Be-
kar'ın bir kısım davalılar aleyhine mahkememize açmış
olduğu tescil davasının yapılan açık yargılaması sırasın-
da verilen ara karan gereğince,
Davacı vekili 07.04.1997 tarihli dava dilekçesiylf, Ay-
dıntepe ilçesi Aşağı Kırzı köyünde 11.200 m2 yüz ölçü-
mündekı 483 nolu parselin 350 m2'lik kısmı davacı ku-
rumca kamulaştınldığını ve kamulaştınlan kısım davalı-
lar tapuda ferağ vermedıklerı için davacı kurum adına
tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Tüm aramalara rağmen bulunamayan. adlanna dava
dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemeyen Aydıntepe
ilçesi Aşağı Kırzı köyünden Hanife Demirtaş, Dursun
Demırtaş ve Elmas Türk'e duruşma günü olan
30.7.1997 günü saat 09.00'da duruşmada hazır olmalan
veya kendılenni bir vekille temsil ettirmeleri, ettırme-
dikleri takdirde yargılamanın yokluklannda devam ede-
ceği ve karara bağlanacağı HUMK'nin 213 ve müteakip
maddeleri gereğince meşruhatlı davetiye yerine kain ol-
mak üzere 7201 sayılı tebligat kanununun ilgili mad-
deleri gereğince ilanen tebliğ olunur.
Basın: 29367