27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1997CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER 'Adil Düzen'den Duyduğum Utanç! AYŞE İLHAN S ağcı kesim. bugünlerin to- humlanmasından sorum- lu; sol. dferde de\a bir kı- pırdanma bile göstereme- mekte. Asker tümünü sil- keleyinceye dek ne yaptı- lar? Politikacılar (düşman kardeşler) karşılıklı ağız dalaşı, nutuk, kravat ya- nşı. süslenip püslenip. kasıla kasıla ek- ranlarda boy göstermekten gayri ne ya- pıyorlardı? Mellh Cevdet Anday. epey önce. üzüntü içinde yazdığı bir yazıda, " Ybksa şeriat geldi de ben mi ayırdında değitim" açıklamasıyla "tecahüM ari- fane" gösteriyordu. Kurnazlar tayfası dur durak bilmeden işini yürütüyordu. Genelkurmay disiplinli. bilimsel araş- tırmalarla ulaştığı gerçekleri açıklayın- ca, "Ne şeriat, netank!" tekerlemesine soyundular. Bu. ülkesini seven ileri gö- rüşlü kişiler tanka başvuracak olsalar- dı brifıng mi verirlerdi! tsmail Hakkı Karadayı'nın şu sözüne birbakın: "Bir erin ölümü bende bin acı oluyor!" Bu- na karşılık, "Kanlı mı kansız mı" söy- lemleri!.. Sicilliutanmazlarise hemher işi askerin üzerine yıkıyorlar hem de ileri geri insafsızca söyleniyorlar. As- kerin açıkladığı istatistikler. sonuçlar hepsini şaşırttı: "Bukadannıbilmiyor- lardı!" lran'a. Cezayir"e açıkça ağızla- nnın suyu akanlar hırstan, kızarmak söz mü. moranyorlar ga>n. Ben bu yazıda kısa kısa. son 15 yılı aşan yaşantım içinde tanık olduğum acı olaylan aktarmak istiyorum. -1981 'de Avusturya'ya trenle gitme- ye karar vermiştik. Bu trenlerin ne dert küpü olduğunu bilmiyorduk. Birinciye çevrilmek üzere önceden aldığımız bi- letleri. "Bir süredir birinci arabası gel- miyor" diyerek değiştirmediler, çeke- ceğimiz vardı. Kalabalıkta yerimizi zorla bulduk. Rahat mı edecektik; ne gezer! Bitişik kompartımandaki Türk işçileri, ilkel, gerici ve yobazca tulum ve davranışlan. başlanndaki takkeleri ile alay konustf oluyorlardı. Bızimki- ler. sonraki yıllarda iyice belirginleşe- cek baskı ve etkenJerle işi azıtmaya baş- lamışlardı. Güzel sesli. körpeçik ço- cuklanna yüksek ses ve makamla Ku- ran okutuyorlardı: donakalmıştık. Bir kızcagız anlamadığı Arapça sözcükle- ri tam çıkaramıyor. tekleyip kekeledik- çe babası onu sert biçimde azarlayarak. "Çıkar yol yok, bunlan öğreneceksin" diyordu. Sınırlar aşan bir trende olacak şey miydibu... Yıllargeçtikçe hele şim- dilerde görüldü ki Refah'ın nıarklı alt- yapısı.yeşilbayraklı "MilliGörüş"olu- şuyordu. Bu yolculuk, sonu Avusrurya olma- saydı çekilir şey değildi. Ilk sımr kasa- bası Rosenbach'da inip istasyon lokan- tasında kahvaltı etmeden nasıl kendi- mize gelebilirdik! Bu ülkenin uygarlık ve güzelliklerini biz niçin yaşamıyor- duk? Türkçeyi hor görmeyi daha ne kadar sürdüreceğiz? Bir yakınımın ortaokul- daki torunu annesine soruyormuş: "*Er- bakan niçin Kuran okur gibi konuşu- yor?" - Bir arkadaşımın Göztepe'de bir da- iresi vardı. Geçen yıl ev sahibi kirayı arttırmak isteyince. "Siz buranın nasıl bir yer olduğunu biliyor musunu/" ya- nıtını almış. Meymiş? Kiracının posta kutusundan imzasız bir mekrup çıkmış. Adama, "Balkona şortla çıkamazsın, öyle görünmek günahtır, kendin bilir- sin" diyorlarmış. Arkadaşımın yüreği- ne nefretle kanşık bir korku düşmüş, bir süre sonra da daireyi sattığını söyledi. - Bulvardan yürüyerek eve dönmek üzere Olgunlar Sokağı'na sapmıştım. Vaktin öyle. günün cuma/Oİduğunu dü- şünmüyordum, dalgındım. Birdenbire kendimi vokuş yukan hızla ilerleyen yoğun bir kalabalık içinde buldum, te- laşlandım. korktum. Yanımdan geçen adama. "Yukanda bir olay mı \ar" de- dim. Gerçekten ilk kez görüyordum bu koşuyu: demek o saatte, cuma günü o yoldan hiç geçmemiştim. Adam bana azarlarcasına. çenesini balta gibi ileri- ye uzatarak. "Cuma'ya, Cuma'ya" di- ye bağırdı. Sonradan düşündüm; onun asıl kızdığı kıyafetimin uygarca ve ba- şımın örtüsüz oluşuydu. - Geçen yaz, Mithatpaşa Cadde- si'nde yukanya doğru yürüyordum. Birdenbire çarpılmış gibi öne doğru fır- latıldım; düşmekten zor kurtulmuştum. Arkama döndüm, başlan kaşlanna dek sıkı sıkı örtülü, sırtlannda yeldirmeyi andıran o süpül süpül mantolarla umur- samazca yürüyen iki genç kadın gör- düm. Anlamıştım. beni düşürmek iste- yen onlardı. "Ne istediniz benden" de- dim. Yüzüme dik dik bakıyor, konuş- muyorlardı. Hava sıcaktı. Bu genç ka- dınlar ruhsal bir tepki ile bana saldır- mışlardı. Yazlık. ferah bir elbise giy- miştim, başım da örtülü değildi. Onlar gibi terlemiyordum. Küçükçapta, lran. Cezayir uç vermiyor muydu° "Yürek- lerindeki kini canlı tutmalan" yolunda yönlendirilmıyorlar mıydı bunlar? - Birilimızinöğrencilereyardımder- neğinin sahibi olduğu bir daıre var apartmanımızda. Trafiği yoğundur. Çok olmadı, bir gün. oradan ınen bir kızla karşılaştım merdivenlerde. Saçı- nın tellerinden ayakk<fbısının topukla- nnadekşımşıktı.Gözgözegeldiğimiz- de "Selamün aleyküm" demesin mi! "Günaydın" dedim. Şaşkınlığımı he- men atınca da, beni niçin Arapça se- lamladığını sordum. Çahmlı çalımlı, "Çünkü Müslümanım" yanıtını verdı. "MüslümanlıkJa bunun ne ilgisi var, Müslümanız diye .Arapça mı kullanaca- ğız" de> ince, beni umursamadan yürü- yüp gitti. Halkvmız bilinçsiz bölünü- yordu. ne yazık! - Apartmanımızın bir yanında koca- man bir kız yurdu binası var. Ranzalı karyolalarla dolu, önleri balkonlu bü- yükodalar. Üniversiteöğrencileri ban- nıyorlar. Genç. neşeli. cıvıl cıvıl kızlar, temizi pasaklısı, düzenlisi dağınığı. dal- gını cin gibisi ile. Ve ne yazık ki tümü sigara düşkünü. Üç kız var ki acıyorum onlara. bal- konlara bile tepeden tırnağa sımsıkı ör- tülü çıkıyorlar. Arkadaşlan gülüp söy- lenirken. şortlarla rahat rahat dolaşır- ken, onlar kara düşünceler içinde buna- lıyorlar: birinin elinden Kuran düşmü- yor. Zavallılar sanki Sırat Köprüsü'nün bir yanında durmuş nasıl geçecekleri- nin kaygısını taşıyorlar. Bu çocuklan yaşamdan kopanp bu kılığa sokanlann gözleri körolsun! ARADA BİR Doç. Dr. GÜLSEN GÜNEŞ Istanbul Üniv. Huk. Fak. Vergi Hukıtku Anabilim Dalı Bir İnsan, Bir Bilim Adamı... Birey ile devlet arasında var olan vergi denilen geleneksel ilişkinin çelişkisine ve gerilimine ilişkin tüm kurallar, bir başka deyişle vergilere ilişkin hu- kuksal kurallar, bunların ortaya çıkanlması, siste- matik olarak değerlendirilmesi, yorumlanması, uy- gulanması vergi hukuku ile uğraşanları ilgilendirir. Bu sevimli olmayan, ama gerekli çalışma uzun vadede sosyal hukuk devleti çerçevesinde yine biz insan- lann geleceği, mutluluğu için yapılır. Bu vergi hukuku kuralları kurudur, ruhsuzdur, ay- rıntılıdır (detaylıdır), iç içedir, değişkendir, tekniktir, uçları sayılara dayanır, paraya dayanır, maddeye dayanır. Bırakın onlarla beraberiiğin, onlarla dans et- menin sabır, dayanıklılık, kıvraklık istemesini, onla- ra yalnızca ulaşmak bile başlı başına güç bir iştir. Ve işte bir Adnan Tezel Hoca. Piyanonun tuşla- rı, mali hukuk, vergi hukuku kuralları arasında gezi- nen yetkin birel; mesleğine bağlı, saygılı, zaman za- man sert, onun ilkelerinden ödün vermeyen, onur- lu, düşünen, sorgulayan, açık sözle eleştiren, kat- kıda bulunan derin ve sessiz, ama herkesin, öğren- cisinden uygulamacısına, profesörüne kadar heye- canla mutlaka duymak istediği, tempo tuttuğu ni- telikli birezgi(melodi), insanlanntümünesonuna ka- dar koşulsuz açık, alçakgönüllü, sıcacık, yumuşa- cık biryürek... Kısaca Adnan Tezel... Bilim adamı Prof. Dr. Adnan Tezel... Fatma Tezel'in, Elânur Tezel'in, arkabalarının, Idil'in, Sevgin'in, arkadaşlannın, meslektaşlarının, öğrencilerinin, şoförünün, bakkalının, kapıcısının, yaşamlaneda ancak bir kez görüşmüş olanlann Ad- nan Tezeli, bizim tek tek hepimizin, ayrı ayrı... Burada onun maddesel dünyamızdan ayrılışının, bizleri gerek bilim adamı kimliği ile gerekse bizim tek tek Tezelimiz olarak ne kadar üzmüş olduğunu an- latmak değil amacım. Dileklerim, onun hukukçu sıfatı doğrultusunda vergi hukukunun ve genel olarak hukukun varlığı ve korunması için harcadığı şatafatsız, özverili bilimsel ve kişisel çabanın, kurduğu sağlam temellerin kırıl- maması, korunması, geliştirilmesi ve yine onun in- sansal yönüyle göstermiş bulunduğu gerçek, yalın dostlukları, sevgiyi, saygıyı yakalama uğraşının ver- diği filizlerin camiamıza, ülkemizin tümüne, bütün in- sanlara, dünyaya bir an önce ulaşması, yayılması, onlan tıpkı onun dostluğu gibi sarması. Dolu dolu, karşılıksız, içtenlikli, tertemiz... Keşke herkes, konumu ne olursa olsun, onun gi- bi, işini, mesleğini, üstlendiği sorumlulukları, tüm insanları sevse.. maddesel değerler uğruna kendi değer yargılarından ödün vermeyen bir kişilikle bil- diği, tanıdığı, bir biçimde ulaştığı tüm bireyler tara- fından hep çalınmak, duyulmak, katıhnmak istenen özgün birezgi olsa... Bu, hiç kolay, sıradan bir yaşamı gerektirmese de... TARSUS ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1997.127 Davacılar Mehmet Günyıl mırasçıları vekili A. Naci Ağaoğlu tarafından davalılar Fadime, E>öndü. Eşe, Meh- met. Doyduk. Ayşe isimli Tarsus Şehitishak Mah. Saray Sok. No: 10 adresinde oturur olan şahıslar aleyhine tapu ip- taii ve tescil davası açılmış olup. davalılann bu adreste ad- lanna tebligat yaptırıİamadığından adreslerinin meçhul ol- ması nedeniyle ilan tarihinden itibaren 10gün içinde dava- ya cevap vermeleri veya duruşmaya gelmeleri. gelmedik- leri takdirde kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri. ertir- medikleri takdirde duruşmanın yokluklannda devam ede- ceğı da\etiye yerine geçerli olmak üzere duruşmanın 19.9.1997 sâat Ö9.00'a bırakıldığı ılan olunur. 16. 6.1997 Basın:28311S KıRŞEHIR SULH HLTCLTK HAKLMLİĞİNDEN Kırşehir ili Aşıkpaşa mahallesi Tabaklar mevkiinde kain 935 ada. 4parselde ka>ıtlı 550 m2"lık taşınmaz üze- rindeki muhtesatlarla birlikte toplam 3.890.000.000 lira tahmini bedelli olup, umum arasında satılarak ortaklığın giderilmesi davasınm yapılan açık yargılaması sonunda: ortaklığın giderilmesıne karar venlmıştir. Taşınmaz maliklerinden Mehmet kızı Gülser Kula. Mehmet kızı Kevser Kula (Çapar) Mehmet kızı Saadet Tanyeri. Mehmet oğlu Ahmet Evik. Mehmet kızı Ruki- ye Kula, Osman Köyhanoğlu. Osman kızı Saliha Deger- İi, Osman k:zı Ayşe Demirkol, Mehmet oğlu, Sabri Evik ve R. Yılmaz Bumin'in adresleri bılinemediğınden ken- dilerine ilanen karann teblıği gerekmiştır. Bu itibarla yukanda adı geçen tapu malikleri davalıla- nn ilan tanhinden itibaren 15 gün içinde temyiz yoluna başvurması. aksi takdirde karann kesinleşeceği hususla- n karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 13.6.1997 Basın 28251 Utanmazlar! M. İSKENDER ÖZTURANLI Y unan şairi Antigones. "İnsan ol- maktan daha güzel bir şey yok- tur" demişti Isa'dan önce. Ar- kasından Aristotales.insanı "Si- yasal bir hay\ l an" (zoon politi- İcon) olarak niteledi. Isa'dan sonra Nietzsche, "Söz üreten bir hayvan" dedi ona. Marsise "Önsezilerveimgeler üretenha\- van" olarak tanımladı insanoğlunu. Bu arada "Alet yapan ha> r van" diyenler de oldu. Hayvan sözcüğü yadırgandı kimi kişilerce. "V'arük'*, "yaratık", sözcükleri kullanıldı onun yerine. "Zoon politikon", "homo politKus" bi- çimine dönüştü zamanla. Kimi kişiler de "akıl- h yaratık", ~homo sapiens" dediler ve "çıplak mavmun" olarak tanımladılar insanı. Ama bil- gısıni,ne kadar çoğaltırsa çoğaltsın. davranışla- nnı ne kadar yüceltmeye çalışırsa çalışsın, ge- ne de soylu olmayan güdülerden kurtulamaya- cağını da belirtmekten geri durmadılar. Çünkü insan. insanlığın gerektırdiği yüceliğe kavuşa- madı bir türlü. Görülen oydu ki. Isa'dan önce Sokrates'i baldıran otu ile zehirleyerek öldüren- lerle. günümüzde çeşitli cinayetleri işleyenler, özdeş soy'dan gelmekteydiler. Bttim adarnlanna göre bu akıllı yaratıgın bev - ni iki yanm lcüreden oluşmaktadır. Sol yanı ko- nuşma. sağ yanı düşünme merkezidir. Ve insa- noğlu henüz beyninin yüzde on beşiyle işlev görmektedir. Yüzde seksen beşlik güç ortalar- da yoktur. Kimi kişilerdeyse bu güç viizde beş- lerde. yüzde birlerdedir. Kimi toplumlarda bu yüzde birle düşünenler: yüzde on beşlere ege- men olabilmektedirler. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Ne var ki bu, başka bir yazının konusu- dur. Şimdilik eski bir Çin şiirini aktarmakla ye- tinmek istiyorum. Bu şiir aşağı yukan şöyledir: "Ana baba ister ki / Çocuğu akıllı olsun. zeki olsun / Bense çektiğim bunca çileyi < Akltmınyü- zünden çekmedim mi/Onun için dilerim ki/Ço- cuğum eblehin teki olsun •' En azından zengin olur / Nâzır olıır, vezir olur" Öyle anlaşilıyor ki insanoğlu. henüz çocuk- luk çağını yaşamaktadır. Olgunluk çağına bir türlü ulaşamamıştır. "Çoeukluk ve gençlik çağı- nın 18. vüzvılda sona erdiğini, olgunluk çağının başladığını" söyleyen düşünürler ne v azık ki ya- nılmışlardır. Dünyanın bugünkü durumu bu ya- nılgıyı tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu yargıyı doğrulayan en belirgın kanıt. hemen he- men her ülkede ateş ve sa\aşın varlığı. her yan- da kan ve gözyaşının dindirilememesidir. Bu yüzden insanlar insanlarla. devletler devletler- le. uluslar uluslarla akıl almaz biçimde savaş- makta. didişmekte ve itişmektedirler. İnsan, san- ki insanın düşmanıdır. Bilindiği gibi yüz binlerce yıl önce insan, dört ayak üstünde yürümektedir. İnsan. henüz insan değiltlir. tki ayak üstüne kalkması. "Ellerinön ayak olmaktan kurtulması insanın doğuşudur". Ellerini kullanmaya başlayan insan. çeşitli alet- ler yaparak adım adım ilerlemiş ve beyninin yüzde on beşini kullanmaya başlamıştır. Ata nal çakmayı Isa'dan on bin yıl önce öğre- nebilen insan. günün birinde tekerlek yapmayı başarmıştır. Asıl ilerleme ondan sonra başla- mıştır. Tekerleğin izinden yürüyerek J ^ ^ ^ r ~ menleri, sudeğirmenleri yaprruş, giderek aftabâ, otomobil, uçak ve füze çagına ulaşmıştır. Akıl. yalnız insana bağışlanmış olan üstün bir güçtür. Dağlar akıldan yoksundur. ormanlar, ır- maklar, hayvanlar akıldan yoksundur. Ağaçla- nn çiçek veımesi. me>Te vermesi akıllılıklann- dan değil. doğa yasasının bir gereğidir. İnsanın çocuk yapması ise aklın ürünüdür. İnsan. göz- lerinin rengi. saçlannın bıçimi, boynunun uzun- luğu ya da kısalığı nedeniyle değil. aklıyla in- sandır. Ve doğaya egemen olmasını bilen tek alHllı yaratıktır. Tann, aklı yalnız insanlara vermiştir. İnsana en yakın gibi görünen maymun, konuş- ma olanağından yoksundur. Tüm çabalara. tüm uğraşılara karşın ma>Tnuna tek sözcüköğretile- memiştir. Çünkü maymunun beyninde konuşma merkezi yoktur. Tüm yaratıklar içinde düşüne- bilen. konuşabilen, gülebilen ve ağlayabilen tek varlık insandır. Kuşlar ve çiçekler konuşamazlar. Ağaçlar ve bitkiler gülemezler. ağlayamazlar. Konuşma, gülme, ağlama insana özgü bir yetenektir. Bazı hayvanlann ağladığı görülmüştür. ama insan gi- bi ağladıklannı söylemek olanaksızdır. Bu ne- denle konuşabilen. düşünebilen. gülebilen ve ağlayabilen insanın "utanmaduygusu"na da sa- hip olması gerektiği kanısındayım. Ve insanı ta- nımlayan sözcükler arasında "İnsan, utanan ve utanmasını bilen bir yaratıkür'* tümcesinin ek- lenmesi düşüncesindeyim. Ama ne yazık ki dünyamızda. insanım diye geçinenlerin arasında utanma duygusundan yoksun olanlarda az değildir. Bunlan, düpedüz "utanmazlar" diye niteleyebılirsıniz. Bu gibi kişilenn beyinlerinde konuşma merkezi vardır, hem de bu merkez çok güçlü bir merkezdir. Dü- şünme merkezi vardır. bu merkez pek güçlü de- ğildir. Küfrerme, ona buna sataşma merkezi ha- line dönüşmüştür. Bize pınl pınl bir cumhuri- yet armağan eden büyük dev let adamı Atatürk'e küfrederler. parlamentoya küfrederler. cumhu- riyetin getirdiği kazanımlara saldınrlar. ülkemi- zin saygın kişilerine hakaretler yağdınrlar. Ama beyinlerîhUe utarfna merkezi olmadıfr için. bu söylediklerinden hiç mi hiç utanç duymazlar. Bu prototiplerden bırini, bir süre önce televiz- yon ekranında ağlarken gördüm. İnsan gibi ağ- lamıyordu. Acem şairi Sadi. ne güzel söylemiş bir za- manlar: "İsa'nuı eşeğini Mekke'ye de gönderse- ler, döndüğü zaman gene eşektir" demiş Gülıs- tan adlı yapıtında. Utanma duygusundan yoksun bu gibi kişilere, "inanmış şair" AkiTin şu dize- lerini anımsatmak, sanınm yeter de artar bile: "Cöster Allahım. bu millct kurtulur, tek mucize / Bir utanmak hissi ver gaip hazinenden bize." Utanma duygusu, duygulann en soylusudur. Bu duygudan yoksun olanlar. insan olduklannı söyieyemezler, ınsanlık sözcüğünü ağızlanna alamazlar. Almamalıdırlar. GAZIR\ŞA ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞrNDEN DosyaNo: 1996 149 Karar No: 1997/97 Davacı Şefaattin Çağlar tarafından davalı Maral Çağlar aleyhine mahkememize boşanma davası açıl- mış olup yapılan yargılaması sonunda mahkememiz- ce verilen 15.4.1997 tarihve 1996 149esas, 1997 97 karar sayılı karann davalıya tebliğ edilemediğinden karann gazete ilanı suretiyle tebliğine karar verilmiş olduğundan; Davacı tarafından açılan davanın 15.4.1997 tari- hinde karara çıktığı ve davanın kabulüne karar veril- diği ve tarafların müşterek çocuklan 1985 D.lu Der- ya Çağlar'ın velayetinin davacıya verildiği ve davalı annenin çocuğu ile her hafta pazar günleri, dini ve milli bayramlann 2"nci günleri saat 09.00-18.00 sa- atleri arasında alabileceğı. ayn ayn şehirlerde orur- maları halinde temmuz ayında 1 a> süre ile yanına alabileceğine, münasebetin bu şekilde düzenlenme- sine karar verildiğinden işbu karann gazetede yayım- landığı tarihten itibaren 15 gün sonra kesinleşeceği ve kararın davalıya tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın 28270 ORDU ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995/742 Davacı Ordu merkez Öceli Köyü'nden Olgun Ça- buk tarafından eşi Latıfe Çabuk aleyhine mahkeme- mizde açılan boşanma davasında tüm araştırmalara rağmen dav alının açık adresi tespit edilemediğinden, Ordu merkez Çavuşlar Köyü'nden Mehmet Gemal kızı 1959 doğumlu Latife (Latif) Çabuk'un mahke- memizde yapılacak olan 18.7.1997 günü saat 09.10'daki duruşmada bizzat hazır bulunması veya bir vekil göndermesi, aksi takdirde yargılamaya yok- luğunda devam edileceği ve karar verileceği ilan olu- nur. Basın: 14732 MALATYA 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1996 436 Muzaffer Gül vekili Av. Erdoğan Gökbulut tarafından Turgay Zorver vs aleyhlerine açılan izaleyi şüyuu dava- sının yapılan açık duruşmaları sonunda: mahkememizce verilen 3.6.1997 tanh ve 1996 436 esas. 1997 424 karar sayılı ilamı ile ortaklığın genel açık arttırma sureti ile gi- derilmesine karar verilen ve taraflann hissedarîan bulun- duklan Malatya Merkez Bahçebaşı mahallesi (köyü) 1917 ve 364 sayılı parsellerin ortaklıklannın genel açık arttırma sureti ile giderilmesıne karar verilmiş, adresi meçhul hissedar davalı Havva (Osman kızı)'ya tebligat yerine kaim olmak üzere ilanın yayın tarihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş ve 8 gün içerisinde temyiz edılmedıği takdirde hükmün kesinleşeceği ilan olunur. Basın: 28226 BU YIL ailece Foça'da tatilYAPACAKSINIZ... Çünkü Foça cennet gibi.çünkü kiralama fiyatları uygun. Çünkü yalnızca bir ev degiî, Clup Mavi Foça Devre-Tatil Köyü hizmetinizde olacak. Çocuk Klûbü.Yat gezileri.çeşitli günlük turlar, animasyonlar vb. . Günlük, haftalık, aylık, sezonluk fiyatlarımızı bir telefonla öğrenebilırsiniz. *~ NEMEN ARAYIN TATİLİNİZİ ŞİMDİDEN ÖARANTİYE ALIN SİNOP SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1996-491 Davacı Orman Idaresi vekili Av. Selma Güney tarafından davalı Vehbi Selim aleyhine mahkememizde ikame olunan alacak da\asının Sinop Sulh Hukuk HâkimliğCnde yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğınce: Davalı Vehbı Selim'in mahkememiz- ce yapılan araştırmaya rağmen kendisine tebligat yapılamamıştır. Ve kendısine ilanen tebli- gat yapılmasına karar venlmıştir. Davacı vekili Av. Selma Güney 4.12.1996 tarihli dilekçesi ile hâkimliğimize müracaat ederek davalı Vehbi Selim"in 1.220.000.- TL Orman Işletme Müdürlüğü'ne borçlu olduğu ve 1.220.000.- TL alacak davasının dava tarihinden itibaren iş- leyecek Merkez Bankası kısa vadeli krediler için öngörülen reeskont haddi üzerinden uygu- lanacak faizi ile birlikte ödemeye. tüm yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin de davalı üze- rinde bırakılmasına. aynca fazlaya ilişkin hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Vehbi Selim'in duruşma günü olan 22.7.1997 günü saat 09.00'da mahkememize bizzat gelerek davav a karşı diyeceklerinı bildirmesine, duruşmaya bizzat gel- mediği ve kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde yokluğunda duruşma yapılacağı ve karar verileceği ilanen teblıe olunur. 29.4.1997 Basın: 19562 ÇINAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1995,98 Davacı DSt Genel Müdürlüğü vekili Av. Havva Inan tarafından Çınar ılçesi Altunakar Köyü'nden davalılar Seniha Akkurt ve müşterekleri aleyhine Çmar ilçesi Altunakar Kö- yü'ndekaın 93 no'luparsel daha sonradan ifrazen 159 ve 160 no'luparsellereoluştuğundan bu parseller hakkında mahkememizde açılan cebri tescil davasının yapılan açık duruşması sırasında verilen ara kararı uyannca: Çmar ılçesi Altunakar Köyü'nden davalılar Hidayet Altunakar, Adnan Altunakar, Bahat- tin Altunakar. Selv i Özbudak. Fatih Altunakar. Cuneyt Altunakar. Kasım Bıtken. Sakine Çi- çek. Celile Işık mirasçılan. Mehmet Neytullah Tartan, Mehmet Celalettin Tartan, Mehmet Sıddık Tartan. Mehmet Bahri Tartan. Zekerya Tartan. Sümbüle AJrunakar mirasçılan. Ka- sım Altunakar, Nesrin Altunakar. Kudsi Altunakar. Sena Altunakar. Seba Altunakar. Alaed- din Altunakar. Süheyla Altunakar. Enveri Altunakar. Reşat Altunakar adlarına çıkanlan da- va dilekçesi teblıgatlannın adreslerinde bulunmadığından bahisle iade edıldıği. zabıta mari- fetiyle yapılan araştırma sonucu adreslennin tespit edılememesi nedeniyle ve davacı kurum vekılinin talebi de göz önünde bulundurularak adı geçenler adına dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiş. duruşma günü olan 5.9.1997 günü duruşmaya gelmeleri, kendileri- ni vekille temsil ettirmeleri, duruşmaya gelmedikleri takdirde duruşmanın yokluklannda ya- pılacağı ve karar \erileceği hususu dava dilekçesinin tebliği yerine geçerli olmak üzere ila- nen tebliâ olunur. Basın: 22777 PENCERE Batı Allahım Unutmuş. Demokrasinin anayurdu Avrupa'dır. Peki, bu olay nasıl gerçekleşti?.. ; Şu sözcüklerin altını çizelim: Rönesans... Reform... Hümanizma... Aydınlanma... Avrupa, bu aşamalardan geçerek çağdaş de- mokrasiye ulaştı; demokrasinin altyapısında ağııiıklı iki olgu var: Aydınlanma... Sanayileşme... 1923'teTürkiye Cumhuriyeti ikisinden de yok- sundu. Ortadane Aydınlanma kültürünü benim- semiş bir toplum vardı; ne de sanayi devrimiy- le güçlenen burjuva sınıfı oluşmuştu. Asker- si-l vil-aydınların öncülüğünde ve Türkiye'nin ken- dine özgü koşullannda 'demokratik-devrimîyü- rütmek tek çıkar yoldu. • Avrupa'da yaşanan 'Aydınlanma'nın temel kütüphanesinden yoksun bir Türkiye'de, de- mokrasi kültürünü topluma yaymak için devlet öncülük etti. Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Ba- kanlığı süresinde, 'çeviri seferbehiği'ne başlan- dı. 'Batı ve Doğu Klasikleri'nin Türkçeye kazan- dırılması yolunda yayımlanan kitaplann başında, Ismet Inönü'nün şu önsözü yer alıyordu: "Eski Yunanlılardan beri milletlehn sanat ve fikir hayatında meydana getirdikleri şaheserle- h dilimize çevirmek, Türk milletinin kültüründe yer tutmak ve hizmet etmek isteyenlerine en kıymetli vasıtayı hazıriamaktır. Edebiyatımızda, sanatlarımızda ve fikirlerimizde istediğimizyük- sekliği ve genişliği bol yardımcı vasıtalar içinde yetişmiş olanlardan beklemek tabii yoldur. Bu sebeple tercüme külliyatının kültürümüze bü- yük hizmetler yapacağına inanıyoruz." (1.8.1941] Hasan Ali Yücel ise kitaplann başına konan ya- zısına şu tümcelerle giriyor: "Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş memalesi (aşaması) insan varlığının en müşah- has (somut) şekilde ifadesi olan sanat eserleri- nin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır." (23.6.1941) Demokrasi kültürü 1923 Cumhuriyet devri- minde böyle ekilip biçilmiştir. • Aradan yarım yüzyılı aşkın bir zaman geçti; 56 yıl sonra cumhuriyet hükümetinin KültürBakan- lığı'na gelen Refahlı Ism'ail Kahraman. devle- tin parasıylaçıkardığı kitapların önsözündeşöy- le yazıyor: "Yeni çağ tümüyle insanlığın imana dönüşü- nü vaadediyor. (...) İnsan, ilim adına imanı yok etmek yolundaki yoğun baskıları reddedip fıt- ratına (yaradılışına) dönüyor. (...) Lakin, yeni- çağdaki medeniyetlerçatışması, birtarifve ter- cih çatışması olacaktır. Sıcak bir çatışma değil-, belki biryanş olarak... Bu yanş da bugûnkü Ba- 1 tı medeniyetinin eksiğinden doğacaktır. O e/c- siği kısaca 'Allah'ı unutmak' olarak ifade edebi- liriz. (...) Kitap şuuruna dayanan ve Islam ile yoğrulan kültürümüz, güçlü bir medeniyeti meydana getirmiştir." Eski Kültür Bakanı ismail Kahraman'ın, dev- letin parasıyla üretilen yayımların başında yer alan önsözü açık ve seçikL • Refah Partisi, Türkiye'de ne yapmak istediği- ni yaklaşık bir yıllık iktidannda ortaya döktü... Demokrasi kültürüyle birlikte demokrasi huku- kunu da dışlayan bu parti, devleti eline geçirdi mi demokrasinin ruhuna fatiha okuyacaktır. ÇAGDAŞ YAYINLARI Anıl Çeçen ULUSAL SOL Fiyatı:350.000 TL YENİ ÇIKTI Cumhuriyet Kitap Kulûbü Çağ Pazariama A.Ş. j Yerebatan Cad. Safcmsâğut Sok. NK&'B Cağaioğiu-istanbuf ; Te!:514 01 95/96 Posta çekî no^66322 '*• AYDENTEPE ASLİ\T HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1997 137 Davacı DSİ Genel Müdürlüğü vekili Av. Hikmet Be- kar'ın bir kısım davalılar aleyhine mahkememize açmış olduğu tescil davasının yapılan açık yargılaması sırasın- da verilen ara karan gereğince, Davacı vekili 07.04.1997 tarihli dava dilekçesiylf, Ay- dıntepe ilçesi Aşağı Kırzı köyünde 11.200 m2 yüz ölçü- mündekı 483 nolu parselin 350 m2'lik kısmı davacı ku- rumca kamulaştınldığını ve kamulaştınlan kısım davalı- lar tapuda ferağ vermedıklerı için davacı kurum adına tesciline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Tüm aramalara rağmen bulunamayan. adlanna dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemeyen Aydıntepe ilçesi Aşağı Kırzı köyünden Hanife Demirtaş, Dursun Demırtaş ve Elmas Türk'e duruşma günü olan 30.7.1997 günü saat 09.00'da duruşmada hazır olmalan veya kendılenni bir vekille temsil ettirmeleri, ettırme- dikleri takdirde yargılamanın yokluklannda devam ede- ceği ve karara bağlanacağı HUMK'nin 213 ve müteakip maddeleri gereğince meşruhatlı davetiye yerine kain ol- mak üzere 7201 sayılı tebligat kanununun ilgili mad- deleri gereğince ilanen tebliğ olunur. Basın: 29367
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle