29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 TEHNUZ 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 SirEtnada Shakespeare uyarlamalan hız kesmeden sürüyor: 'Onikinci Gece' gösterimde En verimli senaristten aşk üçgeniSon dinemde kuvvetlenen Shakespe- are serpntsinden en son nasibimize dü- şen 'TwdfttıNight-OnikinciGece',üsta- dın en rcmantik, şen şakrak ve mükem- mel koneiilerinden biri sayılan oyu- nundan. Frevor Nunn eliyle beyazperde- ye aktan ar, şirin. incelikli bir uyarlama. Basit 3İr aşk üçgeninin dolambaçla- nni, iki aati aşkın bir süre boyunca, ne- şeli bir biçimde tüketmemizin dışında, kadının erkek. erkeğin de kadın üzerin- deki çekmalanını. şu gök kubbenin al- tında yaalabilecek her şeyi yüzyıllar ön- cesinden ifade etmiş ölümsüz Shakespe- are'e özgü birustalıkla anlatan 'Onikin- ci Gece' oyunu. Royal Shakespeare Company'de 20 yıl kadar çalışmış yö- netmen Trevor Nunn"ın elinde. biraz uzunca tutulmuş ama baştan sona özen- li, incelitli çalışılmış, hedefine vuran. iyi oynanmış ve çekilmiş, bürleske de göz kjrpın. Ingiliz yapımı, hoş bir fil- me dönüimüş. Sadece mıni mini gülüm- semeler demeti ya da sürekli kahkaha şamatası halinde seyredilmekle kalma- yıp aynca 'sofıstike bir mükemmellik cazibesi de taşıyan' bu Ingiliz yapımı Shakespeare uyarlaması. şimdiye dek çekilmiş birkaç 'Onikinci Gece'versiyo- nunun da en başanlısı gibi göriindü bi- ze. Gitanjla çalıp söyleyen, olgun, ka- lender, fılozof ve aykın bir şair-anlatı- cının, şimdı size bir öykü anlatacağım dıyerek güzel bir şarkısıyla (eger onun sesiyse, enfes bir sesi varmış doğrusu, hanımınm hizmetindeki anlatıcı rolünü üstlenmiş Ben Kingsley'nin) içine gırdi- ğimiz 'Onikinci Gece', bir deniz fırtına- sıyla başi>yor. Fırtınada gemiden suya düşen ikiz kardeşi Sebastian"ı (Steven MacKintosh)yitirerek askeri bir rejimin gölgesindeki lllirya ülkesınin sahılleri- ne çıkan yürekli güzel Vıola (Imogen S- tubbs), erkek kardeşinin acısıyla tipini Onikinci Cece TvvelfthNight Yönetmen, senaryo: Trevor Nunn / Kamera: Clive Tickner / Müzik: Shaun Davey/ Oyuncular: Helena Bonham Carter, Ben Kingsley, Imogen Stubbs, Nigel Havvthorne, Mel Smith, Toby Stephens, Steven MacKintosh, Richard E. Grant, Imelda Staunton /1996ingiltere (Özen Film) değiştirip erkek kılığında. lllirya'ya hükmeden dük Orsino'nun(Toby Step- hens) hizmetine giriyor, zamanla sırda- şı olduğu efendisine de abayı yakıyor gizliden gizliye. Orsino ise fena halde. soylu leydi Oli- via'ya (Helena Bonham Carter) âşık ve Cesario adını alan emireri Viola aracıh- ğıyla, durmadan aşk nağmeleri gönde- riyor, yanıp tufuştuğu Olivia'ya. Gelge- lelim kardeşininkinden sonra babasının da ölümüyle perişan olarak 7 yıllık bir yasa gırmiş soylu leydi Olivia'cık. er- keklere ve aşka sımsıkı kapalı tutuyor gönlünün kapılannı. Ancak Olivia da, Orsino'nun aşk elçisi. sevda habercisi nazenin Cesario- Viola'ya kesik ince- den inceye. Biri birine, biri ötekine gönül düşür- müş. göriinürde iki erkek bir kadından. aslındaysa iki kadın birerkekten oluşan bu aşk üçgenine ilişkin düz. ama her tür- lü değişkenliğe ve hareketliliğe de açık, sağlam birentrika üstüne kurulu bu Sha- kespeare uyarlamasında baştan beri sü- regelen kargaşa, Viola'nın ikizi Sebas- tian'ın sürpriz çıkagelişi sonucunda mutlu sonla noktalanıyor ve herkes sev- diğine kavuşuyor finalde. Sonradan dev - reye girecek Sebastian'ın da. herkesi memnun bırakacak şekilde ikizini ta- mamlayacağı bu Viola Cesario-Orsino- Olivia aşk üçgeni ekseninde gelişen filmde, arka plandaki yan karakterlerin öyküsü de aynntılı, esprili sahnelerle ak- tan lıyor bu arada. Öteki çalışanlann şakayla kanşık had- dini bildırdiği. kendisini hanımıylasev- gili olarak tahayyül eden; leydi Oli- via"nın hep gözü yükseklerde, hırslı, ki- birli ve azametli hizmetkân Malvo- lio"dan Oliv ia'nın peşinde dolanan. hım- bıl Sir Andrevv'a. öykü geliştikçe arala- nnda ufak ufak işi pişiren. şişman, ay- yaş kuzen Toby'den (Mel Smith) aşka davetkâr hizmetçi. geçkin Maria'ya (ImeMa Staunton) kadar tüm yan karak- terlerde. Deli Festeadıylaçağnlan. Oli- via'nın sadık bendesi Ben Kingsley ta- rafından. şairce gözlemlenip yorumla- narak bize anlatılan 'Onikinci Gece' gül- dürüsüne renk ve tat katıyorlar. İnsanı 'san yeşil bir melankoliyle sa- np sarmalav arak sabır taşı gibi çatlatan' aşka ve karşı cinslerarasındakı ezeli ve ebedi çekime ilişkin "Onikinci Gece' güldürüsü. erbabını lezzetıyle mest ede- cek kıvarru tutturuyor özetle. Yönetmen, senarist Trevor Nunn"ın hem neşeliden kahkahaya yol aian hem de hinoğlu hin- ce, zalim olabilen sahnelerle iki koldan yürüyen anlatımı. genelde düzgün ve tı- kınnda. "Sinemanın en verimli senaris- ti'nden aktanlmış. 133 dakikalık bu ro- mantik komedı prototipi niteligindeki güldürü, zaman zaman azbuçuk ağırla- şarak karanlık teatral tonlara bürünse de. ilgiyle izleniyor baştan sona. Bildik İn- giliz oyunculuk geleneğinden kaynakla- nan performanslarla göz alan. istekli. gayretli birtakım oyunculuğunun da kat- kısıyla. seyre ve ilgiye değer yeni bir Shakespeare uyarlaması övgüsünü hak ediyor sonuçta 'Onikinci Gece'. Yıllann deneyimli aktörlen Ben Kingsley'le Nigel Havvthorne'un bir adım öne çıkan nefîs kompozisyonlan- nı izlemek. İngiliz sinemasının yenı 'yüz'lerinden, androjen tipli. yetenekli Imogen Stubbs'la. yakışıklı Toby Step- hens'i ve Steven MacKintosh'u (hatta kamerayla arası çok sıcak, çok iyi görün- tü veren Helena Bonham Carter'ı bile yeniden) keşfetmek ve Shakespeare \a- ri hınzırlıklarla dokunmuş, ironik bir aşk üçgeninin evrense! labirentlerinde iki saatlik keyifli, neşeli, hafif bir gezinti- ye çıkmak adına kuşkusaz gönül rahat- lığıyla sinemaseverlere salık verilecek cinsten hoşbirgüldürü 'Onikinci Gece'. Belki şu bunaltıcı temmuz sıcaklannda birtutam serinlikestirebiliraklınıza. fîk- rinize ve gönlünüze. Delidolu, üstelik erotik: Bambola...Birkaç hafta önce, kimılerince en iyi filmi olarak değerlendin- len 'Meme ve Ay'ını seyrettiği- miz Ispanyol yönetmen Jose Ju- an Bigas Luna'nın son filmi 'Bambola', şu sıcak yaz mevsi- minde insanın kanını tutuştura- cak denli yoğun bir erotızm ve kışkırtıcılık içeriyor. 1990"dan beri cinselliğe, sapkınlığa. tutku- ya, aşka ve şehvete sonuna dek açık temalar çevresinde dönen, (Lulu. Jamon Jamon, Altın Top- lar ve Meme ve Ay gibi) hınzır ve muzır filmleriyle özel hayranlar edinmiş. Bunuel mirasçısı Car- los Saura'dan sonra gelerek çağ- daş lspanyol sinemasının düme- nine Almodovar'la birlikte geç- miş, coşkulu, ateşli, safkan bir Akdenizlinin bakış açısına sahip. tanınmış Katalan yönetmen Jose Juan Bigas Luna, öteden beri filmlerine taktığı ve dünyanm dört bir köşesindeki bütün san- sürcüleri hop oturtup hop kaldı- ran isimlerle de anılır! Geçen yıl Venedik festivalinin 'VenedikGeceleri* bölümünde ilk kez gösterilen ve bizde de çok tu- tulmuş. filmin adını taşıyan po- püler Italyan şarkısıyla başlayan 'Bambola'yı. 'Jambon Jambon- Altın Toplar-Meme ve Ay' üçle- mesinin ardından ttalya'da çek- miş Bigas Luna. İtalya'dan aynl- mak isteyen kuzeydeki özerkçi Padonia yöresinde geçen film. genellikle şoförlerin, kamyoncu- Bambola Yönetmen: Bigas Luna /Senaryo: Cesare Frugoni, B. Luna/ Kamera: Fabio Conversi/ Müzik: Lucio Dalla/ Oyuncular: Valeria Marini, Stefano Dionisi, Jorge Perugorria, Manuel Bandera, Antonino luori, Anita Ekberg 1996 İtalya- İspanya ortak yapımı (Umut Sanat) lann manıtalarıyla birlikte gele- rek. püfür püfür açık havada yi- yip içtiği bir uğrak yeri olan. ne- hir kenanndaki salaş bir et-balık restoranı sahibesinin. bebek ya da yavru diye Türkçeleştirebile- ceğimiz Bambola lakaplı dilber kızıyla. yakın çevresindekilerin öyküsünü naklediyor. Bambo- la'nın ağzından. Elinde satırı, habire et kesen, yılan bahğı doğrayan, ıçip içip sa|a sola ateş eden kasap annesi Greta (Fellini'nin Tatlı Ha- yat"ının seksi Anita Ekberg'i ne hale gelmiş) birden ölüverince, Bambola'yla (olgun dolgun, ak- ça pakça. boylu poslu son derece seksi sanşın İtalyan fıstığı Vale- ria Marini, bir içim su gerçek- ten), kesilen hayvanlann derile- rini yüzen. eşcinselliğe eğilimli ağabeyi Flavio ("Farinelli'deki yakışıklı Stefanio Dionisi yine göz dolduruyor) hayatta yapayal- nız kalıveriyorlar. küçük. şirin keçileriyle. Flavio restoranı piz- zacıya çevirmeye ikna ediyor hep çekip gitmek isteyen. sanşın, seksi. afet kızkardeşini. Ortaya yüklüce bir sermaye koyan şiş- man Ugo (Antonino luori) adlı bir arkadaşını da ortak ediyor dükkâna Flavio. Ne var ki U- go'da. Bambola"yı görürgörmez hoşafın yağı kesiliyor. Körkütük kıza tutulan Ugo. aynı zamanda marazi kıskançlık gösterilerine de başlaymca sorunlar sökün edi- yor ve Bambola'yla dans eden. yakışıklı, parlak delikanlı Setti- mio'yla (ManuelBandera) itişip kakışırken. havuzda trajıkomik bir ölüme kurban gidiyor Ugo. Kazayla da olsa ölüme neden ol- maktan içeri düşen Settimio'ya kesik iki kardeşin hapishane zi- yaretlerinden birinde. tecavüz- den hapse tıkılmış. kaba saba. vahşi. belalı Furio'yu (Çilek ve Çikolata'nın sempatik eşcinseli, Kübalı aktör Jorge Perugorria) tanıyoruz. Hapishanede alikıran başkesen davranışlanyla herkesi sindirmiş, zorba. bitirim Furio, yekten (fil- İki Hollywood efsanesi daha perdeyi indirdi On gün kadar önce, arkalannda unutul- maz fılmler. roller. sahneler bırakarak yi- tip sönen yıldızlara. iki ünlü oyuncu daha katıldı. Son perde indi peş peşe. iki büyük Hollyvvood efsanesi için. Önce uykulu gözlü, baygırı bakışlı. ya- nm vüzv'ilı aşkın bir kariyere sahip, unutul- maz bir "fitaı-noir" karakteri ve ebedi "co- ol"RobertMitehum'un, 1 temmuz gecesi, uykusunda öldüğü haberi geldi Santa Bar- bara'daki evınden. 79 yaş-ındaki Mitc- hum'un yıllarca fosur fosur tüttürdüğü si- garalarla erittiği ciğerleri zaten geçen yıl if- las etmiş. dumanla arası çok samimı. sürek- li kafası iyi izlenımi veren aktöre kanser teşhisi konmuştu. Çocukluğumda "Dönüşü Olmavan Ne- hir", "Makao", "Çıplak Ayakh Dansoz" "Bandido" vb. gibi gördüğüm filmleriyle zihnime nakşolmuş Mitchum, kesinliklik- le bir "leadingraan" (yani iyi oğlan-jön) de- ğildi. Göz kapaklan her an kapanacakmış gibi duran, kaygın bakışlan. ağırdan alan "cool" tavırlan, kısık bariton sesi. irikıyım fıziği ve illet ettiği magazin basınmca ta- kılmış "Bü>ük taş surat" lakabıyla kolay- ca kategorize edilemez oyuncular arasına kanşan Mitchum, boksörlük. bar fedailiği. ağır işçilik yaptıktan sonra senaryo yazan olarak dahil olduğu sinemada. fıgüranlık- tan oyunculuğa yükselmişti 1940"lann son- larında, bazı tesadüfler sonucunda. Asi, alaycı ve serseri egilimli, marihuana içen. hayatın içinden gelerek kamera karşısma geçmiş bir sokak çocuğuydu o. tüm Holly- James Stewart wood değerlerine ters düşen. Daha yeni yet- meyaşlannda, hayatın dıkenli yollanna atı- lıp ülkeyi boydan boya dolanarak çeşitli iş- lere ginp çıkan. 1940'ta birçok kez aldata- cağı ama yine de sabaha doğru koynuna döneceğı, çocukluk aşkı DorothjSpence'le evlenen Mitchum. westem'den polisiye ma- cera filmlerine kadar hemen hemen her tür- de. rol aldığı 125 kadar film bıraktı geriye. Kaybedenleri. tutunamayanları. sinikleri. vahşı kötü adamlan. kaba saba yabanileri. keşlerı ovnadı. Arkasından hiç Oscar ka- zanmadığı, en i>i filminin 1980'lerin gör- kemli TV dizisi "Sav'aş Rüzgârlan" (!) ol- duğu gibisinden abuksabukluklar yazılın- ca. bir iki satır karalamak da bize farz ol- Robert Mitchum du. 1945'teWTDiam\Veünıan'ın "TheSto- ry ofGIJoe" fılmivle en iyi yardımcı er- kek oyuncu Oscar'ına layık bulundu. ama ödül seremonisine katılmamayı yeğledı Mitchum. 19401ı yıllann sonlannda, me- rakhsının iyi bileceği RKO'nun en büyük aktörüydü, çok popülerdi. RKO stüdvola- rınm kralı Mitchum, kraliçesi de Jane Rus- sell'dı odönemde. Yıldızlığı. ünü filan pek takmayan Mitchum, usta aktör Charles La- ughton'a göre "dünyanın en iyi birkaç oyuncusundan biri"ydi. Laughtonun yö- netmenliğini üstlendiği. 1956yapımı "The NightoftheHunter-Caniler Avası"nda çiz- diği psikopatolojik bir din adamı portresi. belki de en başarılı rolüydü. Sert görünü- şünün altında sevecen, şair ruhlu. centıl- men biri gizliydi aslında. Bu kendine öz- gü. gönlümüze taht kurmuş. babamla yaşıt. aıleden biriymişçesine yakmhk hissettiğim, "ebedi cool" aktöriin ölümünü daha henüz sindirmemişken. 2 temmuzda da. bütünüy- le Robert Mitchum'un karşıt kutbundan olan, modern Hollyvvood'un harcına eme- ğini, terini akıtmış bir başka ünlü yıldızın, James Stewart'ın da perdeyi indirdiğini geçtiler haber ajanslan Beverly Hılls'den. 90'a merdi\en dayamış ve 4 yıl önce kan- sının ölümünden beri iyice kendi köşesme çekilerek çoktan ununu elemiş eleğini as- mış Jimmy Stewart'ı da. ıyimser Frank Capra filmlenndeki saf. idealist. ilkeli, dü- rüst. taşralı Amerikan vatandaşı olarak ta- nımıştık vaktiyle. Hollyvvood'un altın ça- ğından kalan son koca çınar olan Stevvart. 1935'ten 1980'e kadar süren uzun kariye- nne romantik komediden "Arka Pencere", "Vertigo" gibi Hitchcock başyapıtlanna ve westemlere kadar her çeşit ve türden. yığın- la filmi sığıştırmıştı.Henrv Fonda ya da Burt Lancaster gibi yaşlandıkça iyi işler çıkaranlardan değildi o ama. Amerikan or- ta sınıfının gözdesi, katıksız bir stardı. Clark Gabte. Humphrey Bogart Cary Grant çızgisinde. Dünün yıldız sistemıne bağlı. kadrolu oyuncu, tutucu ama dürüst Amerikalı Stevvart. kuşkusuz 40 yıl önce- sinin en büyük "•firmaT 'larından biriydi. Stevvart doğal konuşması ve oyunculuk tar- zıyla MarlonBrando'lan filan bayağıetki- lemıştır sonradan. min afişindeki) külodunu istedı- ği Bambola'ya fena halde askın- tı olup sakız gibi yapışarak kızı bezdiriyorvekıskandığı yakışık- lı Settimio'yu adamlarına döv- dürtüyor. hatta düzdürüyor da. Koğuşun dar edıldiği Setti- mio'nun rahat bırakılması ugru- na mecburen içerde görüşmeyi kabul eden Bambola'yı da zorla beceriyor belalı Furio. Ancak zorla becerilmekten hoşlanıyor Bambola, hiç karşı koymuyorgi- derek. Ateşli Furio- Bambola se- vişmeleri ve 'yumuşak ağabey' Flavio'nun Settimio'ya iyice ru- tulmasıyla saflar belirgınleşiyor öyküde. İyi halden ötürü hapisten salı- verilip çıkarak gelip pizzacıdaki Bambola'yı bulan Furio ayıcığı kıza yapışıyor yine, hayvanca bağnş çağnş içinde. Bambola ka- çıyor Furio kovalıyor. su kıyısın- da, san çiçekli tarlalarda. kötek ve şiddetle kanşık sadomazohist sahneler, vahşi orgazmlarbırbin- ni izliyor. Gitgide rahatsız edici bir bo- yutta seyreden hatta bir ara dü- züşme kataloğu gibi bir hal alan film. nonoş ağabeyin kızkarde- şini sonunda, cınsel ve fiziksel terör estiren mavi bornozlu. ma- ço serseri Furio'dan kurtarmasıy- la sonuçlanıyor. Özgürlüğüne ka- vuşan Settimio'yla Flavio hasret giderip mutlu memnun takılıriar- ken. özgürlük arayan, hamile Bambola'mız da karnındaki be- beğiyle evini barkını terk edip bütün başına gelenlen ve yaşadı- ğı şiddetle kanşık. ölümcül tut- kulu, cinsel deneyimi düşünerek yabancı ellereyollanıyor finalde. yalnız başına... Büvük ölçüde. kütür kütür Va- leria Marini'nin 'baknran' cazi- besiyle ve sürekli pompalanmış dişiliğiyle yelkenlerini şişirmiş. göz alıcı bir seks ve tahrik tekne- sindeki erotik biryolculuğa dave- tiye çıkanyor 'Bambola'. Olduk- çasalçalı vekalçalı bircinsellik- le bezeli, haşin, yoğun. hayvani bir tutkulu aşk çeşitlemesi kate- gorisine sokabileceğimiz bu son filminde, Akdeniz usulü. azgın, sıcak ve tahrik edici bir erotizm gösterisine. iki cins arasındaki asap bozucu şiddet sahnelerine. bir tür popülerleştirilmiş 'çılgm aşk' çeşitlemesine soyunmuş sanki Bigas Luna. Gişeye yönelik bir seks ve açık saçıklık panayın atmosferinde gelişip sonuçlanan. lspanyoldan çok İtalyan filmi gibi algılanan 'Bambola'yla yine cinselliğin di- bini kazıyan yönetmen bu kez. "Memeve Ay'ın başansından çok uzaklara düşüyor bizce. Kendine özgü ironik, erotik ve sembolik bir üslup tutturmuş Bigas Lu- na'nın karıyeri bakımından fazla bir kıymeti harbiyesi bulunma- yan 'Bambola'sına, erkek seyir- ci kesimi itibaredecektir kuşku- suz. Ancak Tinto Brass filmle- rinden de pek aşağı kalıryanı yok doörusu. KEDI GOZU VECDİ SAYAR Yüzde On'a Karşı Yüzde Bir Yüzde onla çalışan eniştelerin dönemi sona eriyor diye seviniyorsunuz degil mi? "Siz gene de çok fazla sevinmeyın " diyen ka- ramsar kediler dolaşıyor ortalarda. lyimseriiğe ne kadar susadığınızı biliyorum. A- ma isterseniz şu karamsar kedilere bir kulak ka- bartalım. Karamsar kediler diyor ki; "Hiç merak etme- yin. Birenişte gider, bir başka enişte gelir... Bir Sarmusak gider, bir Mercümek gelir. Ta ki, siz yüzde on'culara karşı, yüzde bir'in savaşını ve- rene dek!" "Hoppala, nereden çıktı bu yüzde bir" diye- ceksiniz. Anlatayım.. bu yüzde, bildiğinizyüzde- lerden değil... Kültür yüzdesi! Fransa'yı kendine örnek alan Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin Kültür Bakanlığı bütçeleri için ayır- dıklan oran: Devlet bütçesinin yüzde biri. Fransa'da Alain Juppe hükümeti, kültür büt- çesini yüzde birin altına indirmişti de kıyametler kopmuştu. Şımdi, Lionel Jospin hükümeti bu oranı yeniden yüzde bire çıkartıyor. Böylelikle, paralize olan bazı etkinlikler yeniden canlanabi- lecek. Tabii, kediler bu oranın da yetersiz oldu- ğunu savunuyoriar ısrarlı bir biçimde. Ya, bizim kediler ne yapsın? Kültür Bakanlığı bütçesi, devlet bütçesinin bin- de dördüne bile ulaşmıyor! O zaman, bu 'yüzde bir' ilkesıne sarılmaktan başka ne gelir elden. Madem, Avrupa Birliği'ne uyum sağlamaya, ayak uydurmaya çalışıyoruz her alanda.. öyle ise bizim de kültür bütçemiz hiç olmazsa yüzde bir oranına ulaşsın. Var mısınız böyle bir kampanyaya? • • • Bunun, eniştelerle, Mercümeklerle ne alakası var diye mi soruyorsunuz? Olmaz olur mu? Bir toplum köşe dönme fel- sefesine ya da irticanın karanlığına -ya da bun- ların ortaklığına- teslim olma noktasına geldiyse, bunun başlıca sorumlusu kültür alanına gerekti- ği önemi ve hak ettiği ödeneği vermeyen politi- kacılar, gibi geliyor bana. Bilmem yanılıyor mu- yum? Toplumsal bir dönüşümü hedefleyen ülkeler, kültür-sanat alanına yaptıkları yatırımların en de- ğerli, en kalıcı yatırım olduğunun bılincine ulaş- makzorunda. Insanları dönüştürmeden, toplum- ları dönüştüremezsiniz çünkü. Büyüklerimizin kedi sözü dinlediği pek görül- memiştir ama, biz gene de doğru bildigimizi söy- lemekten kendimizi alamıyoruz. ne yapalım. • • • Tabii, şeytanın avukatı karamsar kedilerın söy- leyeceklerini tahmin edebiliyorum. "Farzet ki, kültür bütçesi yüzde bire çıktı. Sen sanıyor mu- sun ki bu fark kültüre, sanata gidecek?" Doğru- su, bu soruya olumlu bir yanıt bulabilir miyim, emin değilim. Karamsar kedileri haklı çıkaran o kadar çok gösterge var kı. Örneğın, bugün Bakanlık bütçesinin büyük kıs- mının 7 bin personelin maaşlanna gıttiğini, sana- tı üreten kesimlere sağlanan desteğin devede kulak kaldığını bilmeyen yok. Ya kültür bütçesi yüzde bire çıkar da, o bütçe ıle yeni memur kad- rolan ihdas edilirse? Felaketi düşünebiliyor mu- sunuz? Uygar ülkelerde Kültür Bakanlıkları sivıl toplum için ve onunla işbirliği içinde çalışır. Ken- di ürettiği bürokrasi içinde boğulan bir 'devri-da- im makinesi', 'yalnız kendini ısıtabilen bir soba' değildir. Kültür Bakanlığı bütçesinin nerede ise tamamı memur maaşlanna gitmez. Kültür ve sanatı üretenler yararlanır bu kay- naklardan. 'Sübvansiyon' denen bu destek me- kanizmalarının özgürlüğü ve özerkliği yasalarla güvence altına alınmıştır. Bu ülkelerde, tiyatro denince yalnızca Devlet Tiyatroları anlaşılmaz. Bakanlığın. devlet memuru olsun olmasın, tüm kültür sanat çalışanlarına karşı sorumlu olduğu anlayışı yerleşmiştir. Bu ülkelerde, Sınema Ge- nel Müdürieri yoktur, Ulusal Sinema Merkezleri ya da sinema kurumları vardır. Bu ülkelerde 'kültürmüdürlüğü'g\b\ ne işyap- tığı belli olmayan makamlar yoktur. Üstelik, bu ülkelerde kültür ve sanata aynlan kaynaklar devlet bütçesinin yüzde biri ile de sı- nırlı değildir. Nedir dersenız, gelecek hafta devam ederiz. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle