Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
KİTAP TIRTILI SELİM İLERİ
Bir tefrikaıım ardındaDemek şöyle başlıyormuş o
roman:
Tahir'in Ankara'daokluğunu
üç gün evvel öğrenmiş olan Nu-
ri'nin rahatı kaçnuştı. O günden
beri bü>ük bir huzursuzluk için-
de idi. Kendi kendine itirafetmi-
yordu,arna onunla karşılaşmak-
tan korkuyordu. Vakıa, Tahir'in
başına gelen şeylerden hiçbir za-
man kendini mesul hissetmemiş-
ti. Bufikrehiç vanaşmamışu. Hat-
ta vkdan azabı du> duğu baa gün-
ler bile... Fakat ne kadar da bu-
nu kabul etmese. Tahir"e karşı
pek iğrenç bir tarzda hareket et-
mis olduğunu biByordu."
Oysa ben bambaşka hatırlıyo-
rum. Romanın başlangıcını rru?
Galiba, daha çok atmosferi. Hem
romanın atmosferini değil de o
günkü dünyamızın renklerini...
Bana sorarsanız, mevsimler-
den ilkbahar, hatta mayıs ayı, yaz
başlangıcı. Cihangir'de, Kumru-
lu Yokuş Sokağı'ndaoturuyoruz.
O zamanlar 'akşam gazeteleri'
gözdeliklerini yitirmemiş. Gü-
nün bildik gezgin saticılanndan
başka, akşam saatı, gazete satı-
cılan geçiyor, sokak sokak hay-
kınyorlar.
Teievizyon elbette yok. Radyo
henüz iki kanal: Cızırtılı Anka-
ra Radyosu, bir tılsımlanışla din-
lediğimiz lstanbul Radyosu. Her
birinin habersaatleri belli. Haber-
lerin ölçüsü biçisi de belli. Bu
yüzden akşam gazetelerinin işle-
vi yabana atılamaz.
Gerçi akşam gazetelerinde si-
yasaya pek değilmiyor. ama kı-
yısından köşesinden bir şeyler
dile geliyor. Demokrat Parti'nin
umutsuzluğa sürüldendiği, ada-
makıllı hırçinlaştığı yıllar. Ak-
şam gazetelen siyasal haberden
çok, bol bol cinayet haberi ven-
yor...
Işte tam o sıralar yeni bir ak-
şam gazetesi çıkıyor. Adı Gece
Postası. Gazetenin kurucusu bir
dönemde popüler romanlanyla
iz bırakmış Etem îzzet Benice.
Gece Postası'nda üç dört tefrika
birden yayımlanacak. Galiba el
ilanlan dağıtılmış, orada yazı-
yor.
Geleüm \anhslara~
Tefrika romanlardan birinin
adı: Aksaray'dan Bir Perihan. Ya-
zan Suat Derviş. Bunda yanıl-
mamışım. Aksaray'dan Bir Peri-
han bana o kadar çekici gelmiş-
ti ki, yanılmama imkân yok.
(Hem, Aksaray'da oturan bir
Perihan Hanım tanıyorduk. Ro-
manı yazılacak kadındı: Çok gü-
zel, gençliği geçmek üzere, dul,
zaman zaman kahkahalarla gülü-
yor, zaman zaman gönlüne kapa-
nıyor... Aksaray'dan Bir Perihan
onun romanı olamaz mıydı?)
Şimdi kitaba bakınca (Oğlak
Yayınlan) yıllar yılı neleri nasıl
uydurduğum ortaya çıktı. Zehra
Toska'nın tefrika halinde kal-
maktan kurtararak yayına hazır-
ladıgı Aksaray'dan Bir Perihan,
Gece Postası'nda yayımlanmış
ama, Demokrat Parti devrinde
değil: kitabın son sayfasında şu
bilgı yeralıyor:
"Gece Postası gazetesinde (17
Arahk 1962-22 Şubat 1963 ara-
smda) tefrikaedilen Aksaray'dan
A. jfi/D doğumlu Suat Derviş, yükseköğrenimini Berlin'de
gerçekleştirir. Fırtınalı bir yaşamı vardır. Sol düşünceye bağlanır.
Çeşitli dönemlerde yurtdışında yaşar. Eserleri yabancı dillere
çevrilir. Ama işte herhalde o 'sol' düşünceye bağlanıştır ki bu
değerli yazann Türkçede ikinci plana itilmesine sebep olur.
•ugün yeniden dönüp yaşatmaya çahşıyoruz Suat Derviş'i. Bu
çaba eskilere dayanıyor: Altmışh yıllann sonlannda May Yayınevi
Fosforlu Cevriye'yi ve Ankara Mahpusu'nu okura sunmuş, kısa bir
süre, dar bir edebiyatseverler çevresinde Suat Derviş adı
yankılanmıştı. Suat Derviş Hanım henüz hayattaydı; bir iki söyleşi
gerçekleştirilmişti kendisiyle. Ama hepsi o kadar. Şimdi yoğun
yaşamöyküsü, yazarhk çabası üzerinde daha değişik. daha anlamlı
yaklaşımlarla duruluyor.
ca
Gülter, esir pazarına götürüleceğini
duyunca dehşetli bir korkuya kapıldı.
Büyüklerinden aftalep etmeyi bile
düşündü amma, buna gönlü razı
olmadı. Bayram günlerinde giydikleri
gûzel bir elbise giydirip onu esir
pazanna götürdüler. ışte bu esir
pazarında, kendi yaşında iki kûçük
kızla birlikte, Gülter. Pakize 'nin
babasmın kâhyası tarafmdan satın
alındı. Küçük kızlar, sarı sakallı, uzun
boylu, güleryüzlü olan bu adamı takip
ederek esir pazanndan aynldılar.
Gûzel bir yaz günü idi. Kâhya efendi
çocuklarla beraber bir vapura bindi.
Küçük kızlar büyük bir hayranlıkla
denizi seyrediyorlardı. Birbirlerinin
ellerini tutarak dar iskeleden zahmetle
geçmişlerdi. Mavi denizin.üstünde
olmak her ne kadar hoşlanna
gidiyorsa da, bu vapur seyahatinden
biraz da ürkmekte idiler. Karşı sahile
erişip vapurdan çıktıktan sonra.
Tadımlıkiskelede kendilerini bekleyen bir
arabaya bindiler. Bu, açık biraraba
idi. Gülter ilk defa olarak büyük bir
şehrin insanlanm bu kadar yakından
görüyordu. Kalabahk sokaklar kırmızı
fesli erkekler ve siyah çarşaflı
kadınlarla dolu idi. Arabalan
çarşıdan geçerken daha agır
ilerliyordu ve Gülter çarşıdaki
sergilere hayran gözlerle bahyordu.
Tahta barakalann önündeki
tezgâhlann üstüne ıslak ve taze
yapraklar serilmiş, bunlar üzerine
tepe tepe balıklar atılmıştı. Bu
yemyeşil yapraklar üzerinde binbir
renfcjfullu balıklar ziynetler gibi
ışıldıyorlardı. Satıcılar müşterilerini
celbetmek için avaz avaz bağırarak
mallarım methediyorlardı. Yerlere
serilmiş hasırlar üzerinde yeşil
karpuzlar, sarı kavunlar küme küme
duruyordu. Bunların hepsi çocuğu
hayran ediyordu. Araba Üsküdar'ı
geçmiş. Çamhca tepesine dogru
ilerliyordu. Şimdi, fıkara mahalleleri
arkalarda kalmıştı. Arabamn, üzerinde
ilerlemekte olduğu şose oldukça
genişti. iki tarafta itina ile süslü
bahçelerin içinde güzel köşkler vardı.
Büyük bir parkın önünden geçtikten
sonra, araba. bozuk kaldırımlı dar bir
yola sapmıştı; muhteşem köşkler artık
görünmüyordu. Yol gittikçe daha
geçilmez bir hale gelmişti, araba
tekerleklerinin iri bir taş parçasına
her çarpışında, çocuklar korku ile
karışık bir zevkle haykırıyorlardı. Bir
müddet daha yokuşu Urmandıktan
sonra araba tahta bir kapının önünde
durdıı. Bu, alçak duvarla çevfilmiş bir
bahçenin kapısı idi. (Aksaray'dan Bir
Perihan, Suat Derviş, Oğlak
Yayınlan.)
Bir Perihan, kitaplaştınlırken,
değiştirme ya da kısaltma yapd-
mamış. ancak baa küçük nokta-
lama ve yazun düzeltmeteri yapıl-
mışür."
Demek mevsim ilkbahar sonu
değilmiş.
Dahası, Gece Postası gazetesı-
ni hepi topu birkaç gün almıştık.
Sonra aile bütçemiz artı bir ga-
zeteyi kabul edemediğinden vaz-
geçilmişti. Öteki güzelim tefrika
romanlar gibi, Aksaray'dan Bir
Perihan da benim için bilinmeyen-
lere kanşacaktı.
Böyle nice talihsiz eserden bi-
ri olan Aksaray'dan Bir Perihan' ı,
dediğim gibi, yıllarca merak edip
durdum. Bunun çeşitli sebepleri
vardı:
Önce Suat Derviş. Bu ad. Gü-
nün binnde Suat Derviş'ten iki ro-
man okudum: Hiç ve Çıiguı Gi-
bL tlki 1939'da, ikincisi 1945'te
yayimlanmış.
Hiç'ten pek bir şey kalmamış
aklımda. Yalnız, anlatımına ka-
pılarak, anlatımından tat alarak
okuduğumu söyleyebilirim. Son-
ra bir de sonu: Hiç çok acıkJı bi-
tiyordu.
Kadri bilinmeıniş roman
İkinci kitaba, Çılgın Gibi'ye
gelince; gerçekten çok güzeldi,
kadri bilinmemiş bir romandı.
Suat Derviş, yeni düzenle birlik-
te usul usul güçlenen sermaye
çevrelerini, bu çevTelerin cum-
huriyet ülküsüne nasıl ihanet ede-
ceklerini bir 'aşk'ın dolaylannda
anlatıyordu.
tlk okuyuşumda Çılgın Gi-
bi "yi, aşktı benim için önemli
olan. Sonra yeniden okuduğum-
da sermaye dünyasının aşkj na-
sıl mahvedebileceğini ayırt et-
tim. Işte yepyeni, çok tuhaf, ir-
kilticı bir ortam çıkıyordu karşı-
rruza: Bir yandan eskinin kemik-
leşmiş ahlak değerleri hüküm sü-
rüyor, bir yandan da *para' bu de-
ğerlere kendi karanlık cilasını
çekiyordu.
Çok duyarlı. çok düşündürücü
bir roman olan Çılgın Gibi, 'na-
mus\ 'havsiyet' kavTamlanna ışa-
damının gözünden bakan ilk ro-
manırruzdır, üstelik hayli şaşırtı-
cı saptayımlara vanr, hayli ür-
pertici bir sonla noktalanır.
Kimdi Suat Derviş? San kapak-
lı romanın hiçbir yerinde yazann
kimliğinden söz açılmamıştı.
Necatigil'in alçakgönüllü söz-
lüğünden bulacaktım: "(...)
194l'de çıkardığı Yeni Edebiyat
isimli 15günlüksanat-edebiyatve
fıkir gazetesinde (5 Ekim 1940-15
Kasını 1941.26 sa\ı) hemen her
sayı fıkralar, günün romanlan
üzerine eteştirmeler yazdığı gibi,
gerçekçi ve toplumcu edebiyaün
gelişmesi için gençlere öndertik
erfi: Bugünün ünlii romancı ve
şairleri (Orhan Kemal, Mehmet
Seyda. Hhan Tarus. H. t. Dinamo,
A Kadir. vb.) ilk hikâye \e şiirte-
rini bu gazetede yayımladılar."
Salt bu çaba, bu emek bile Su-
at Derviş'in bizim kuşaklarca il-
le bilinmesine. tanınmasına yol
açabilecekken, daha yaşarken
'unurulmuş'. adcta 'silinmiş' bir
yazarla karşılaşıyordum. Daha-
sı, Suat Derviş'in romanlan -her
nedense- yeniden yayımlanama-
mıştı.
Oyle bir yaşamöyküsü
Adlannı vereyim bu romanla-
nn: Kara Kitap (1920, yeniden
yayımlandı, Oğlak YayınJan), Ne
KrSes,NeBirNefes(1923), Hiç-
biri (1923). Ahmet Ferdi (1923),
Behire'nin Talipleri (1923), Fat-
ma'mn Günahı (1924), Ben mi?
(1924), Buhran Gecesi (1924).
Gönül Gibi (1928). Emine
(1931)... Sonra sessizlik.
1905 doğumlu Suat Derviş
yükseköğrenimini Berlin'de ger-
çekleştirir. Fırtınalı bir yaşamı
vardır. Sol düşünceye bağlanır.
Çeşitli dönemlerde yurtdışında
yaşar. Eserleri yabancı dillere
çevrilir. Ama işte herhalde o 'sol'
düşünceye bağlanıştır ki, bu de-
ğerli yazann Türkçede ikinci pla-
na itilmesine sebep olur.
DefteT dergisinin (Metis Ya-
yınlan) KJŞ 1997 tarihli 29. sa-
yısmda, 'tkiSöylenıArasmdaBir
Yazar: Suat Derviş' başlıklı özlü
yazısında Fatmagül Berktay sap-
tıyor:
*\'evarki,"dışanda" kalmanın
olanaklan kadar.ödenmesigere-
ken bedelleri de her zaman var-
dır. Bu bedel bir yazar için, çoğu
kez, yaşarken edebiyaün ve genel
oiarakav'dm ortanumn dtşmda bt-
rakılmak ckkii>f ahnmamak ola-
biktiği gibi, ölümünden sonra ya-
pıtiannın ve vazarlığının unutul-
ması da olabiür."
Ekliyor Fatmagül Berktay:
"Ama herhalde,'Kadın olmak-
tan utanmıyorum, yazar olmak-
la da iftihar ediyorum. O unvan
benim yegâne servetim, biricik if-
tihanm ve ekmeğimdir' diyerek
her firsarta 16 >aşından itibaren
hayatını kak'mr> le kazanmış o\-
dugunu gunırta beurten bir ya-
zar için en acısı, henüz yaşarken
'yazarlığı'nın unutulmasıdır.*'
Bugün yeniden dönüp yaşatma-
ya çahşıyoruz Suat Derviş'i. Bu
çaba biraz eskilere dayanıyor:
Altmışh yıllann sonlannda May
Yayınevi Fosforlu Cevriye'yi ve
Ankara Mahpusu'nu okura sun-
muş, kısa bir süre, dar bir edebi-
^âfceveTÎer çevTesînde Suat Der-
viş adı yankılanmıştı. Suat Der-
viş Hanım henüz hayattaydı; bir
iki söyleşi gerçekleştirilmişti ken-
disiyle. Ama hepsi o kadar.
Şimdi yoğun yaşamöyküsü.
yazarlık çabası üzerinde daha de-
ğişik, daha anlamlı yaklaşımlar-
la duruluyor. İsmet Kür'ün Ya-
nsı Roman (Yapı Kredi Yayınla-
n) anı kitabında ona aynlmış say-
falan okumanızı salık veririm.
Kara Kitap'ın başında Zehra Tos-
ka'nın incelemesini de unutma-
mak gerekir.
Bana gelince, bugünlerde Ak-
saray'dan bir Perihan'ı okuyo-
rum. Çılgın Gibi ölçüsünde sev-
dim mi? Bilmiyorum. Ama o dur
durak bilmeyen akıcı anlatımdan
etkilenmediğimi söyleyemem.
Yaşarru ve yazarlığı kısıtlan-
mış bu önemli kişi için derin bir
hüzün duymaktayım. Bu önem-
li kişinin eski alfabemizde kala-
kalmış romanlan birer öksüz ço-
cuk gibi geliyor bana.
CazfestivaUnde GeorgeBenson rüzgârıKültür Servisi - "Parliament Super-
bandJazz Festival '97^, Izmır'de bu akşam
dünyaca ünlü gitarist George Benson'ın
karşı konulmaz gitar ve vokalleri ile coş-
kusunacoşkukatacak. 1960'lıyıllardacaz
formatı içinde aniden parlayan Benson,
ışıltısından bir şey kaybetmeden caz ile
pop sentezlerini 1980 ve 9O'lı yıllarda da
sürdürdü. Ticari kaygının ağirbastığı al-
bümleri, her zaman köklü bir müzik tut-
kusunu, birbirinden usta müzisyenleri.
akıldan kolay kolay çıkmayan bestelen.
etkileyici doğaçlamalan içinde taşıdılar.
Benson, bugün dünyanın büyük say-
gı duyulan gitaristlerinden biri. 1943
Pittsburgh doğumlu olan sanatçı, Char-
Ke Christian ve Wes Montgomerj'nin
gitar tarzından yoğun biçimde etkilendi.
Blues ve soul'a olan yakınlığı, onu
1960'lann ilk yansında hammond org'lu
kimi gruplarda çalmaya itti.
Kariyerinin ilk günlerinden itibaren
çarpıcı tekniği ve dansritimlerineyatkın-
bğıyladikkati çeken Benson, JackMcDuff
ile birlikte yaptığı çalışmalarda, 1990'la-
nn "acid jazz" dalgasının ilk örnekleri-
ni verdi. Bu yıllarda geleneksel format-
larda da faaliyet gösteren Benson, eski
kuşak caz müzisyenlerinin de saygısını
kazandı.
Bunlardan biri, klasik beşlisinin dağıl-
masının ardından "fiınky" bir arayışa
yönelen Miles Davis idi. Hippi hareketi-
nin altın yıllannda başta Beatles olmak
üzere çeşitli pop ve rock gruplannı ilgiy-
le izleyen Benson'ın her türlü yeniliğe açık
kişıhği, Davis'in onu "Miles In The Sky"
ve "JackJohnson" albümleri için seçme-
sine yardımcı oldu.
1960'ların sonlannda caz ile pop ara-
r eorge Benson
"Parliament Superband Jazz
Festival '97" kapsamında
vereceği konserde bu akşam
İzmirli cazseverlerin
coşkusuna coşku katacak.
Çarpıcı tekniği ve dans
ritimlerine yatkmlığıyla
dikkati çeken Benson'ı
dinlemeye gelenler, gitarla
'scat' tarzı bir vokali
ustalıkla bütünleştiren bir
müzisyenle yüz yüze
gelecekler.
sında köprüler kurmaya yönelen Ben-
son, Jefierson Airplane'in ünlü bestesin-
den adını alan "White Rabbit" başlıklı
albümü ile yüksek satış rakamlanna ulaş-
tı. Bunu izleyen birkaç albümde hem po-
püler caz klasiklerini hem de pop hitle-
rini yepyeni düzenlemelerle sundu.
1970'lerin ilk yansında Benson'ın adı,
"fiısion" türünün içinde yer alıyordu.
Hafif ve mutlu üslubu. Lee Ritenour,
Earl Klugh ve Eric Gale gibi gitaristleri
derinden etkiledi. Hangi besteyi yorum-
larsa yorumlasın, Benson'da her zaman
gospel ve blues geleneklerinin izleri açık
seçiktir. Melodi ve lirizm her zaman ağır
basar.
Benson en büyük başansını 1976 yı-
lında "Breezm" adlı albümüyle sağladı.
Marvin Gaye'in açtığı çizgi üzerine otu-
ran bu albümde, birbirinden çekici. so-
ul ağırlıklı besteleryeralmaktaydı. "Bre-
ezin'' bir milyondan fazla satan ilk mo-
dern caz albümü oldu. Albümün bu ka-
dar tutulmasında, hiç kuşkusuz. ünlü plak
yapımcısı Tommy Li Puma'nın katkısı
büyüktü. Yumuşak ve keşıf örülmüş "so-
und"uyla tanınan LıPuma, Benson'ın
1980'lerdeki kimliğinin pekişmesinde
büyük rol oynadı.
"Breczin"in basansı ardından ikilinın
ışbirliği verimli bir şekilde devam etti. "In
Flight", "Weekend in LA" gibi popüler
albümleri. 1984'tegitarseverlerikeyiften
keyfe sürükleyen "CoOaboration" izle-
di. Bu albüm baştan sona, Earl Klugh ile
Benson'ın sololan ile süslüydü.
Li Puma'nın imza attığı bir başka ba-
şanlı albüm, Benson ile ünlü piyanist
McCoy Tyner'ı "Tenderty''de bir araya
getirdi.
1980'lerin sonlanndan itibaren iyiden
ıyıye Batı yakası tarzı bir "dance jazz"
türüne yönelen Benson. geçen yıl Li Pu-.
ma ile yeniden bir araya gelerek kollan
sıvadı ve "That's Right"ı yarattı.
Benson'ın gitannın son birkaç albüm-
de geriye düştüğünü düşünenler, yeni al-
bümle büyük sevinç yaşadılar. Pop tar-
zında şarkıyı ve alışılmış pop bestesi for-
matını öne çıkaran Benson gitmiş, yeri-
ni 1960'lann özgür Benson'ı almıştı.
Parliament Jazz konserinin ağırlıklı
bölümünü de kuşkusuz bu taze ruhlu al-
büm oluşturacak.
Fusion sevenler, dünyanm işini en iyi
bilen gitaristlerinden birini. fıkır fıkır ri-
timlerin eşliğinde çılgınca ufuklara yel-
ken açan, gitarla "scat" tarzı bir vokali
hiç kimsenin beceremediği bir şekilde gi-
tarla bütünleştiren, müziğin heyecanını
dolu dolu yaşayan olgun bir müzisyen-
le >TİZ yüze gelecekler.
Caz, sınırtanımazlığın müziğidir. Yıl-
lann arayışlannı simgeleyen tutumuyla,
Benson, bu uçsuz bucaksız müzik âlemi-
nin eğlenceli köşelerinden birinde duru-
yor. Eğlence, onun için dans demek.
"ParimentSuperbandJazzFestival '97"de
onu izlemeye gelenler, yerlerinde dura-
mayacaklar.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Aydın Yetişöremeyen
İmparatorluk...
Tarihimizi yadsımamayı öğrenmek başkadır, o ta-
rihe yönelik gerçekçi yorumlar yapabilmek baş-
kadır.
Tarihimizi yadsımamak ile o tarihi ne olursa ol-
sun yüceltme ya da siyasi çıkarlar doğruttusunda
sürekli çarpıtma çabası, kesinlikle özdeşleştirile-
mez.
Günümüzde belli bir kesimin hep dile getirdiği
"Osmanlı'ya dönme" ya da "Osmanlı'yı şahlan-
dırma" hedefi, gerçekte bilgisizliğin ya da bilinçli
btr "bilmezlikten gelmenin" ürünü birtutumdur. Müs-
lümanlık ile Osmanlı Imparatorluğu'nun tarihsel
çizgisini özdeşleştirmek, Osmanlı'ya dönüşü ne-
redeyse "dini bütün bir Müslüman olmanın" ko-
şulu gibi göstermek, sözünü ettiğimiz tutumun te-
mel taşlannı oluşturmaktadır.
Aslına bakılırsa, bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni
bir din devletine dönüştürme peşinde olanların
hep Osmanlı'ya atıfta bulunmaları, kendi açıların-
dan son derece akılcı ve tutarlı bir davranıştır!
Çünkü Osmanlı Imparatorluğu, altı yüz yıllık tarihi
boyunca bir aydınlar sınıfı yetiştiımemiş, yetiştir-
mek biryana, aydının varolmaması için gerektiğin-
de en kanlı yollara başvurmaktan hiç çekinmemiş
ender yönetimlerden bindir. Avrupa tarihinde -bir
zamanlar Calvin'in Cenevre'de kurduğu bağnaz
din devleti biryana bırakılacak olursa-, aydına Os-
manlı Imparatorluğu kadar düşman bir monarşiyi
daha gösterebilmek, olanaksızdır.
Bu, Osmanlı Imparatorluğu'nun resmi eğitimde
hiç gündeme getirilmeyen, "gizli" tarihidir...
Viyana kapılarına kadar gitmesiyle, Alman ova-
lannda kılıç oynatmış akıncılanyla övünülen Os-
manlı, devşirme toplamakta gösterdiğı maharetin
yüzde birini matbaayı ülkesine getirmek için kul-
lanmayı aklının köşesinden bile geçirmemiştir!
Rönesansın akılcı düşüncesi, Aydınlanma hare-
keti, 19. yüzyıl Avrupası'nın köklü düşünsel sor-
gulamaları, bütün bunlar. Osmanlı imparatortu-
ğu'nun kapılanndan geri çevrilmiştir!
Yavuz Sultan Selim'den başlayarak halıfeliği de
üstlenen Osmanlı padişahlan, atadıkları şeyhülis-
lamların elinden istedikleri fetvaları almakla ve
böylece bütün yapıp ettiklerini kendince dini ge-
rekçeteredayandırmakla, aslında Müslümanlığa yüz-
yıllar boyunca gölge düşürmüşlerdir!
En yüksek dini makam olan şeyhülislamlığa ge-
tirilenlerin fetvalanndan Osmanlı'nın tarihi boyun-
ca kan damladığı, yüzlerce padişah kardeşinin, sad-
razamın, padişah ve valide sultan gözünden düş-
me herkesin kanına gırmeyi "dini kılıfa" sokma
görevini bu şeyhülislamlann üstlendikleri göz önün-
de tutulduğunda, Osmanlı döneminde Müslüman-
lığın devlet eliyle ne denli yüceltildiği (!) de kendi-
. liğinden ortaya çıkmaktadır!
Matbaayı "şeytan icadıdır" diye imparatorluğa
sokmayıp, o imparatorluğun halkını üç yüzyıl bo-
yunca kitapsız bırakan, şeyhülislam fetvasıdır!
Yeniliğin, ilerlemenin her türlüsüne karşı çıkma-
rtın bütün zemınlerini hazıriamış olanlar da sözde
din adına verilmiş olan yine bu fetvalardır!
Bu, anlaşılması için yorumu bile gereksinmeyen,
apaçık gerçekler karşısında günümüzde kimi çev-
relerin hâlâ Müslümanlık ile Osmanlı Imparatorlu-
ğu 'nu özdeşleştirme peşinde koşmalan, aslında
Müslümanlığayöneltilmiş bir hakaretten başka bir
şey değildir.
Ama yukarıda da belirttiğim gibi bunu yapanlar,
kendi çizgileri bağlamında son derece tutarlıdır-
lar. Çünkü, onlann sözcülüğünü yaptığı kuşku gö-
türmeyen milletvekilinin de belirttiği gibi demok-
rasi, dini böylesine kötüye kullanma cesaretini
gösterenler için gerçekten bir şeytandır! Zira an-
cak sürekli bilgiyle beslenen bir düşünce özgür-
lüğü temelinde var olabilen gerçek demokrasiler-
de, her şeyı inanca dayandırabilmek amacıyla
inançlan kötüye kullanabilmek ve kitleleri bunun
dindariık olduğuna inandırabilmek, kesinlikle ola-
naksızdır.
Mustafa Kemal'in Osmanlı'yı bu anlamda red-
dedip, Anadolu'da yönetim biçimi artık Cumhuri-
yet olan yeni bir Türk devleti kurmuş olmasının ne-
denleri üzerinde bugün, her zamankinden fazla ve
çok daha büyük bir ciddiyetle durmak gerekmek-
tedir. Dünkü ve bugünkü düşmanlarının savlarının
tersine, Atatürk, ülkeyi dininden yoksun kılmamış,
fakat dini yeniden üzerine hiçbir gölge düşmeksi-
zin nerede olması gerekiyorsa oraya, yani insan-
lann kendi vicdanlanna yerteştirerek herkesi Tan-
nsıyla aracısız karşı karşıya bırakarak altı yüzyıl bo-
yunca din adına en iğrenç yalanlan söylemiş olan-
lann haleflerinin ellerinden silahlannı almıştır!
Cumhuriyetin ilk günlerinden bugüne kadar hâ-
lâ paylaşılamamış olan koz, işte bu kozdur!
1. BODRUM ULUSLARARASICEVRE FILMLERIFESTİVALİ
BUGUIV
• StNEMA BODRUM:
'Artavazd Pelechian: Canlılar',
'Son',' Yaşam",'Insan Denen Bitki' (saat 21.30)
YARIN
• SİNEMA BODRUM: '21. Yüzyıla
Hoşgeldiniz'.'Ruhlann Ağacı' (saat 21.30), 'Baraka
91'(Saat 23.20)
• KARYA StNEMASI: 'Artavazd Pelechian:
Canlılar', 'Mevsimler', 'Son', "Yaşam' (saat 10.00)
'Beşinci Düş' (11.00), 'Artavazd Pelechian ve Serge
Avedikian ile Söyleşi' (saat 12.00), 'Güneş Panda'
(saat 15.00), "Pipi Hikaru: Uçamayan
Ateşböceğinin Oyküsü' (saat 17.00)
• İStS GÖSTERİSALONU: 'Karadeniz: Ölüm
mü Kurtuluş mu?" 'Onun Komedyası', 'Manyas',
'Kuş Kliniği', 'Yazgım Aral', 'Kokkre Belhur'un
Kanatlan' (saat 10.00), "Bir Hayvan, Birçok
Hayvan', 'Akdeniz'de Gezintiler' ,'Ekotopya',
'Hayır', 'Ahtapot' ve Özel Gösterim: Jacques Yves
Cousteau, 'Sessiz Dünya' (saat 14.30).
BUGÜN
• AKSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten
Thelonious Monk 'Straight No Chaiser' caz konseri
dinlenebilir.
• tFSAK'ta saat 19.30'da Makro konulu, ayın
saydam yanşması yer alıyor. Seçici Ali thsan Ökçen
• LYRA DRAGOS'da saat 20.00'de Lyra Dragos
Üçlüsü, saat 22.30'da Birsen Tezer ve Gnıbu
dinlenebilir.
• BEKSAV'da saat 19.00'da Sergei Eisenstein'in
yönettığı Grev adlı film izlenebilir.