27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZtRAN 1997 PERŞEMBE 12 SOYLEŞI Barış rüzgârlannın tekrar esmesini sağlayan Şimon Peres umudunu sürdürüyor Sosyalizmuygarlıktır'tsrail İşçi Partisi liderliğine, 167 bin işçi partisi üyesinden 100 bınınin katıldığı seçimlerde, tzak Rabin in manevi evladı olarak nitelenen 55 yaşın- daki Ehud Barak seçildi. Oyların yüzde 57'sini al- mayı başaran eski Genelkurmay Başkanı Ehud Ba- rak, seçimlere Rabin 'in dul eşi Lea nın destegiyle girmişti. Filistin ile barışı savunan ve vıllardır bu konuda voğıın uğraşlar içinde bulunan Şimon Pe- res in parti lideHiğini kazanmasma kesin gözüvle bakıhyordu İzak Rabin m hain bir saldınya kur- han gıtmesinden sonra başbakanhğı devralan Şi- mon Peres, geçen vıl vapılan seçimlerde çok az bir fark ıle başbakanlığı Benjamin Netanvahu \a kap- tırdı. Bu olayla birlikte Ortadoğu barış süreci tek- rar tehlıkey e gırdi 'e Füistin ıle tzak Rabin döne- minde başlatılan ivi ilişkiler bozularak yerini böl- gede çatışmalaru bıraktı... Die Zeit Gazetesi, 16 Mavıs savısında Şimon Peres ile bir sövleşi yayım- lad'ı. - Tel Aviv 'e onyaşınday ken gelmişsiniz. Nerede dof- dunuz? Ben, bugün beyaz Rusya'da kalan ve ismi Wişne- va olan. ancak o dönemde Polonya'ya dahil küçük bir kentte doğdum. Aılem yakındaki NVolozinliydi. O kentte bir Jeşıva, yani Yahudilerin devam ettiğı bir okul vardı. Adı tarbut, kültür anlamma gelen o oku- la gıttım. - Anadiliniz İbranke mi? Evet. anadılım Ibranıce. Çocukluğumdan itibaren öğrendım, ancak e\de Rusça ve Musevice de konu- şulurdu. Çocukluğuma dair hatırladığım şey, yaşadı- ğımız yerin evimiz. yurdumuz olmadığıydı. Kentin en önemlı yeri tren istasyonuydu ve biri Israil'e se- yahat edecek olsa hepimiz onu uğurlardık. Biz hepi- miz. annem, babam, teyzelerim ve büyük annem Si- yonısttik.Yaşadığımız semtte sadece Yahudiler vardı. Kapalı v e kendi aramızda yaşardık. Ancak o semtten sonralan Israıl polıtıkası ve tarihınde önemli roller alan ısımler yetişmıştir. İbranice öğretmenım Jeşuva Rabinovviç, maliye bakanı oldu. Bu bölgeden başka bıri. Nachum Goldmann, Sıyonist bir kuruluşun yö- netıciliğıne yükseldı. Orada oturanlann yansı Israil'e göç ertı, dığer yansı ıse Naziler tarafından yok edil- dıler. - Küçükken stri en çok etkileyen yetişkin kimdi? Huzur içinde yatsın. büyükbabam. O. gittıği okul- da en büyük şaırlerimızden Chaijm Nachmann BiaJik ile okumuş. Bir Ortodokstu ve bana bu kültürü öğ- retti. Keman çalar. bana Tolstoy ve Dostoyevskiokur- du. •Tel Aviv düşlerimin kenti" - Tel AvK'e 301u yıllarda geldiniz. Nasıl karşüandı- nız vc uyunı sağladınız? Okulda ıyı arkadaşlanm oldu. Tel Aviv düşlerimi bıle büyülemiştı. Sanki sonsuz bir sonbahardan son- suz bir ılkbahara geçışti. Karanlık, süreklı soğuk ve karlı Wışneva'dan, bilinmezlikle çevrelenmiş güven- sizlık içındekı gözlerimiz ıstasyona giren çıkan tren- lerde bir NVışneva'dan, güneş yanığı tenh, özgür in- sanlann dolaştığı sıcak ve mavı beyaza boyanmış bir kente gelıyorsunuz. - Küçük Şimon'u bir politikaaya dönüştüren olgu- lar bunlar mı? Hay ır. ben önceleri şair, ardmdan da mimar olmak istedim. Politika düşündüğüm bir alan değildi. - Ancak sonra tanm ekonomisi okutulan bir liseye yazıldınız_ Ben burs kazanmıştım, bu nedenle Geula'ya git- tım. Bütün okul sağ eğılımlıydi. Sadece ben sosyal demokrat bir gençlik hareketı olan HaNo'ar HaOvved icensındeydım. Sonra tartışmalar başladı. Dövüşür- dük. - Siz mi dövüşürdünüz? Evet. Eylemciler arasında ben de vardım. Okulda bir gazete çıkanp satıyorduk da. - O okulun bakış açısu verdiğieğitimin temel değer- leri nelerdi? Bıldiğimiz kadanyla müdürü Alman- y a'dan gelmış olan Dr. Lehmann'dı. Martin Buber ise okulda manevi otorite olarak biIinKordu. Lehmann, tbraniceden çok Almanca konuşurdu. Kendılenni Brit Şalom olarak tanımlayan bir gruba dahildiler. Martin Buber. Porf. Magnes. Geshom Scholem de aynı grup ıçindeydı. Onlar, bir Yahudı devletınden vazgeçmek pahasma bile olsa Araplarla bir barış anlasması yapılmasından yanaydılar. Banş onlar ıçın bu kadar önemliydi. Bölünmüş gençiilc Dön ayn sınıf vardı. Ait olduğumuzgençlik grup- lanna göre bölünmüştük. Bu aynmın dışında politik ya da apolitık olmak fark etmiyordu. Aslında politi- kayla ılgılenmemiz yasaktı, ancak biz bunu sürekJi yapıyorduk. Bir yerlerde hâlâ sakladığım bir günlü- ğümüz vardı ve sırayla içine her birimiz içimızde olanlan. kalbımızden geçenleri yazardık. Bunu gö- re\ edinmiştik. Ben aynca bir edebiyat ekibinı de yö- netıyordum. Siyasi toplantılar için ahırda buluştuğu- muz olurdu. O zamanlar Mars'ın Kapital'ını ya da İncil'i tartışırdık. lkinci önemlı tartışma Yahudi dev- letinı hemen kurup kurmama sorunuydu. Ve tsrail toprakJannın bir kısmı üzerinde mi, bütünde mi?.. Araplar üzerinde uygulanan politikalar ilgımizi çe- kerdı. Beni en çok Berl Katznelson'un komünizme bazen, "Tarihe geçtin, hâlâ neden uğraşıyorsun" diyorlar. Ne demek istedikleri bana çok yabancı. Tarih nedir ki? Yüz yıl sonra kimsenin okumadığı bir şeyleri söylemiş ve yazmış iki kişi olacağız siz ve ben. Bütün bunlann, bir çocuğu daha kurtarmak yanında hiçbir önemi yoktur. getırdiğı eleştinler etkılemişti. Bir ay kadar süren bir seminere katılmıştmı. İki konuşmacı \ardı. Bin Berl Katznebon diğeri de Rusya'ya son derece sadık bir Marksist olan Josske Rabinovviç'ti. tkisi de çok iyi ha- tıpti. Josske bize, yaşam denen karmaşanın ancak Nİarx sayesinde deşifre edılebıleceğini anlatmıştı. Çünkü Marksızmi bir ekonomik program olarak gö- rüyordu, bir ıdeoloji olarak değil. O günden sonra ya- şamda beni Kapital 'den daha çok etkileyen bir şey ol- madığını düşünmeye başlamıştım. Sonja ile çıktığı- mızda bile ona Kapital'den bazı bölümleri anlatır- dım - Feki o, Marx ile ilgilenivor muydu? Hayır, ancak çok hoşgörülüydü. Romantik bir yaş- taydık ve bu yaşta herkesin gozü kör olur. Sonra Berl çıktı kürsüye ve 30 oturumda Rusya ve Marx hakkındakı bütün hayallerımi altüst etti. Prole- ter diktatörlüğünün aslında bir adamın diktatörlüğü olduğunu söylüyordu. Ve bu adam tüm kurallan yok- sayan bir tirandı. Rusya'yı Mısır'dakı kölelık zaman- lanyla karşılaştırmıştı. Hani o mükemmel piramitle- rin dikildiği zamanlarla... O seminerlerde bir de Ya- hudı devletinin hemen kurulmasını talep eden Ben Gurion'dan çoketkilenmiştim. HaNo'ar HaOwed'de bir tek ben, Gurion ile aynı fikn sa\ unuyordum. Her zamanki gibı tek başınaydım. - Bir insanı politika yapmaya ken nedir? Bence kaderin görünmeyen eli. Biz Araplarla çev- rilmiştik. Ben çok ilginç şeyler yaşad;m. Arap köy- lerini ziyaret ettiğımizde bize son derece misafırper- ver davranışlarla. ikramda bulunurlardı. Aynı insan- lar ertesi gün okul otobüslerim taşlarlar, sınırda ge- zinenlere ateş açarlardı. Hagana'da. îngilizlerin okul- da silah aramalanna çok kez tanık oldum. Biz silah- lann saklı olduğu bölmenin üzerinde oturmuş, impa- ratorluğun zulmünü ızliyorduk. - Siz Yahudi-Arap çatışması dolay ısıy la politikaya girdiniz ve 1993 Oslo Anlaşması nedeniyle de Orta- doğu banşının miman olarak anılıyorsunuz. Siz. viz- yonu olan. ancak bu vizyonu halka kabul ettirmekte çok zorianmış bir insansmız. Sbdn vizyon ileeylem ara- sında bir sorununu/ mu var? Bunun ne vizyonla ne de eylemle bir ilgisı yok. Gercek bir liderin sundukJan tartışıhr. Ben popüler yönetim ve yöneticileri çok ciddiye almıyorum. Çün- kü başta kendi inandığınızı. ikna olduğunuzu anlat- maya çalışırstnız. Ve bunu o kadar abartısınız ki açık- lamalar o konuyu aşar. Konuyu ve uğrundaki müca- dele unutulur gider. Bu bence yanlıştır. Önemli olan seçim kazanmak değildir. Önemli olan inandığuıız şe- ye sadık kalmaktır. - 28 yaşında Sa\ unnıa Bakanhğı'nda önemli bir po- zisyona, 30 yaşında da bu bakanlığın genel sekreterfi- |inc yükseldiniz. Böyle bir şey nasıl miimkün oldu? Israilin kaderi ile sizinkisi arasında özel bir ilinti oldu- ğunu düşünür müsünüz? "Büyük riskler aldım" Her halkın gereksinımı farklıdır. Materyal güçleri olan bir halk, örneğın insan ve yeraltı kaynaİdanna sahıp olan bir halk. normal olarak addeceğimiz bir yaşam sürebilır. Bızim küçük topluluğumuz ise risk almak zorundaydı. Ben, Ben Gurion'un ve diğerleri- nin güvenini kazandım. çünkü karakter olarak risk alabilen bir insanım ve çok genç yaşlarda başkalan- nın asla cesaret edemeyecekleri riskler aldım. Ben da- ha o pozisyonlara gelmeden her şey benden geçiyor- du. - Bugünün İsraili'ndebu hâlâ miimkün olabilir mi? Olamaz. Çok özel durumlardı. - Sosyaltst Enternasyonal ile çanşmalannız sırasm- da Alman poütikacılar ile de yan yana geunek dunı- munda kaldınız. Bunlann arasında Willy Brandt ve Helmuth Schmidt de vardL İsrail üzerine konuştunuz mu? Tanm desteğini hissetmeden yaşamak zor - Bir keresinde, Tann'dan çokgenç- ken etkilendiğinizL vaıiığmdan kesin emin olduğunuzu ve onun öfkesinden çok korktuğunuzu belirtmiştiniz. An- cak onun ilgi ve yakınlığuıa da ihtiya- cınız varmış ve bunun için dua eder- mişsiniz. Bunlar Tann ile çok yakuı bağlan olan bir insanın ifadeleri njbi... Bu duygulann ne zaman başladığını hatırlıyor musunuz? Ne annem ne de babam inanan in- sanlardı. Tann'yı kalbime indiren de büyükbabamdı. - Bu nasıl oluyor? Beni çok sevdı ve destekledi. Aslın- da serttı ve ailenın tek otoritesiydi. Is- tekleri sorgulanmazdı. Allah korku- sunu ondan öğrendim. Zaten Musevi öğretisınde de. Tann korkusu dışında her şeyin Tann 'dan geldiğı inancı var- dır. Yani, Tann isterse birinı inanma- yan bin olarak da var eder, sadece ina- nan bin olmak ınsanın kendi iradesi dahilindedır. - Peki, bu Tann'yla ilgili duygular, yetişkin Şimon Pcres'tc de yaşamaya devam ediyor mu? Hayır, çok değıştiler. İnsanın Tan- n"yaolangereksinimı,Tann'nın insa- na olanınkinden çok daha fazla. Gü- nümüz dünyasında Tann desteğini kalbınde duymadan yaşamak çok zor. Ancak o, bağışlayan. cezalandıran ve ödüllendiren Tann inancı, bence, ta- rihsel süreç ve sosyo-politik deneyim- ler sonucunda biraz sarsıldı. Sonraki yıllanmda söylevlerden ve konuşma- lardan çok etkilendim ve dini ritüel ile inanç arasındaki ince aynmın far- kına vardım. Yani inanla inanlann kurduğu partiye oy verenler arasında- ki farkı. Çünkü böyle bir partiye ait- senız ve oy veriyorsanız partı, inancı- nızdan daha güçlü olmaya başlıyor. -Okuduklannız bir gerçekle mi yüz yüze getirdi sizi? Ya da yaşamın kar- şjsında bir antitez mi oluşturdu? Düşünüyorum ki okurla yazar ara- sında bir alışveriş bu. Bir şey yer de- ğiştiriyor. Hiçbir eseryazarının değil- dir. Ben bir şeyi okurken ya da herhan- gi bıri, okuduğuna algısı içinde ekle- meler ve çıkarmalar yapar. Yazarla tartışır. Ve öğretileri, deneyımleri so- nucunda herkes başka bir şey alabilir. Ben yapı olarak iç dünyamla ilgili bi- ri olduğumdan, bu değiştokuşun çok yavaş ve çok derinlerde oluşagelme- sıni yadırgamadım. Her şey, iç dün- yamda oldu bitti. Kimseyle hesaplaş- mak, kimseye bir şeyler empoze et- mek zorunda kalmadım. Bunlann ye- rine kitaplan elime aldım ve yazar ile uzun bir yola çıktık. Bazen bu yazar- lara kızardım, çünkü büyük eserler hep büyük olumsuzluklar ve kötülük- lerle doludur. Insanlar çoğu zaman bütünün bü- yük bir oranını kötü olarak algılayıp görmeye kendıliğmden hazırdır. Be- nim böyle bir tutumum yok. Örneğin Dostoyev^ki'nin KaramazofKardeşle- ri'nden sonra çocukluğumun üstüne bir gölge düştüğüne inandım. Çocuk- luğumda hiç aklıma gelmeyen soru- larla karşı karşıya geldim. On yaşın- dan önce ölüm denen fenomenle iç içe olmak garip geliyor bana. Ortadoğıı'nıın barış mjmarı Şimon Peres Şimon Peres 1923 yılında Wişneva'da doğdu. On yaşmdayİcen, ailesiyle birlikte Filistin'e göç ettiler. Tel Aviv'de ve yakınlanndaki Ben Schemen gençlik köyünde büyüdü. Genç yaşlarda gazete çıkardı, yazdı ve gençlik hareketleri içinde yer aldı. Peres, 1946 yılında sosyalist Mapai Partisi Merkez Kurulu'na seçildi. Parti tarafindan Hagana'daki savunma organizasyonuna silah sağlamak amacıyla Avrupa'ya gönderildi. 1948 yılında devlet ilan edilmesinden kısa bir süre sonra israil'in ilk Başbakanı ve Savunma Bakanı David Ben Gurion tarafından Savunma Bakanhğı'na alındı. 36 yaşmda Savunma Bakanı oldu. 20 yıl bu görevde kalarak tsrail'in güvenlik politikalannm miman haline geldi. Bu süreç içerisinde îsrail'in Avrupa ve özellikJe Almanya ile ilişkileri konusuna ciddiyetle eğildi. Şimon Peres, değişen konjonktür içinde iki kez başbakanlık, birer kez de savunma bakanlığı, dışişleri bakanlığı, maliye bakanlığı, içişleri ve iletişim bakanlığı görevlerini ifa etti. Birçok kez seçim kaybetti ve politik olarak bittiğine inanıldı. Ancak öngörü dolu tespitleri sayesinde her seferinde yeniden politik arenaya geri döndü. Yaser Arafat ve İzak Rabin ile 1994 Nobel Banş ÖdühYnü aldı. Başbakan Rabin'in 1995 yılında öldürülmesi üzerine yönetime geçti ve seçime girdi. Kaybetti. Şu anda iktidardaki muhafazakâr Benjamin Netanyahu'nun karşısında ciddi bir muhalefet yapıyor. Aynca İşçi Partisi ve Likud blokuyla bir koalisyona açık olduğunu da belirtiyor. Bu koalisyonun^, bağlamda doğabilecek yeni bir savaşı engelleyebileceğini umuyor. Parti başkanlıgı için artık aday olmadığını belirten Peres, îsrail'de \\Tlty Brandt ile sık sık karşılaştınlan bir isim. Sosyalist Entemasyonal de Willy Brandt zamanın- da çok değışim geçirdi. Bu Alman ya da Avusturya tarzı değil, Iskandinav tarzı bir sosyalizmdi. O dö- nemde 3 kişi sosyalist hareketin başındaydı: Gençlı- ği temsil eden Öİof Palme. olayın beyni Bruno Kre- isky ve karizmatik yönetici VVilly Brandt. Bu üç kişi- den bize en yakın oîanı Willy Brandt'dı. Aramızdade- rin bir dostluk da vardı. Bir keresinde Kreisky hak- kında 'Dar ve ağır arkadaşım" ifadesini kullanmıştı. Onun mükemmel bir insan olduğunu. ancak onda Ya- hudilen zedeleyen bir şeyler olduğunu kendi söyle- mişti. Sonra bir gün Kresky 'ye. neden Yahudilere bu kadar karşı olduğunu sordum. O da bana. "Size kar- şı olmasaydım nasıl vardım edebilirdiırT şeklinde çok enteresan bir yanıt verdi. - Yahudi diyak-ktiğL. Onlar banş olgusundan büyülenmişti. Sosyalist Entemasyonal o dönemde tspanya'yı, Portekız'ı ve bızı desteklıyordu. Iskandinav tarzı bu bağlamda da son derece hümanist bir sosyalizmdi. Aynca global- leşıyordu da, yani sınıf ılışkilerini aşmış devlet iliş- kilerine yönelmışti. Kuzey ve güneyin farlana yönel- mişti. Sonra yenı haklar geldi gündeme. Ben çok şey öğrendim. - Bu yeni düşünceler banşfikrinizigenişletti mi? Elbette. Ben öncelen Amenka'da bir şeyler öğren- mıştim. Orada ekonomik ve felsefi bağlantılan çöz- düm ve çok etkilendim. Amerikalılann çalışkanlı- ğından da etkilenmıştim. Her yapılan işe saygılan vardı. Yeni olana karşı tutumlan cezbetti beni. Şab- lonlar ve rutinler yerine yenilikler geçiyordu. Bence Amerika, Avrupa'nın başkaldıran çocuğu gibi. Ve orada öğrenmenin sonunun olmadığını öğrendim. Benım ilgimi çeken Kleopatra'nın ilişkileri ya da XVI. Ludwig'in ölüm tarihi değildi. Roller, motifler, bağlantılar, ilişkilerin sonuçlan ve anlaşmalann ko- şullanydı. - Isak Rabin öldürüleli 1 yıl oldu. Yanındaduruyor- dunuzveölüm listesindc adınızın olduğunu da biliyor- dunuz. Bununla yaşamak nasıl bir şey? Çok etkilendim diyemem. Benim görev lerim için- de, genç ınsanlan savaşa, tehlikeye göndennek de var. Kendim için daha çok kaygılanmak aklımın ucundan bıle geçmez. Böyle bir şey nasıl olabilir? - Hâlâ sosyalist misiniz? "Dogmatik değilim" Evet, sosyalistım; ancak, dogmatik değilim. Benim için sosyalizm medeniyettır, sıvılizasyondur. Dogma değıldır. Yakın zaman önce Amerikalı entellektüeller- le bir tartışmaya katıldım. Bir zamanlar sosyalist ol- muş olan bıri dedi ki: "Sosyalizme olan, Titanik tran- satlantiğine olan gibL bir aysbergle çarpışb ve denizûı dibini boyladL" Ona yanıldığını söyledim. Çünkü sosyalizm gemı değil, denızdir. Ve deniz denizde bat- maz bence. Sosyalizm bir yerden diğerine yolculuk değildir. Bu bir ilişkiler sistemidir. Yaşama dair, aileye da- ir, insan haklanna dair. kadına ve çocuğa dair... Bun- lar doğal haklar bağlamındaki sorumlulukiarla örül- müştür. Tarih aslında tekerrür de etmez. Tarih deği- şım demektır. Bu nedenle hükmedicı entelektüeller- den hoşlanmıyorum. Ne veriyorlar bize? Bilgilerini sevebılırim, ama sunduklannı sevmiyorum. Bana bir şey vermiyorlar. Sabahlan uyandığımda dürüst ola- rak açmak isterim gözlerimı dünyaya. Akşamlan ya- tarken de... Die Zeit'den Çeviren: Aşkın Elçi BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Shakespe- are'ın tamnmış bıroyunu. 2/A- ta binme ve ke- ment atma gibi 3 becerileredaya- lı Amenkan sporu... Saçın küçük tutamlar biçiminde deği- 6 şık renklerde j boyanmış duru- mu. 3/ Bir 8 renk... Şaka Q yollu söylenen bir azarlama sözü. Pencere önlerindeki dar çıkıntı. 5/Şalvann üstü- ne giyilen ve önde uzun 2 iki parçası olan gıysı... 3 Ey lemlen olumsuz yap- makta kullanılan ek. 6/ Avukatlann bağlı oldu- ğu meslek kuruluşu... 6 Ispanyollann sevinc ün- lemi. 7/Vücutta bıriken azotlu madde... Meme- Iilerde ana ile dölüt ara- sında kan alıp verme ışiru sağlayan organ. 8/ Hamam. 9/ Öküz yemliğı... "— söyletır en güzel türkülen / Ay bu- luta gırdığı gecelerde" (Cahit Sıtkı Tarancı). YUKARTOAN AŞAĞrYA: 1/ Alfred Jarry'nin tamnmış bir oyunu. 2/ Satrançta özel bir hareket... Sepılenmiş sı- ğır derisinden yapılan kaba bir ayakkabı. 3/ "Saçlanma ak düştü sana bulamadım" (Şarkı)... Duvarcılann doğnıltu bulmakta kullandıklan çekül ıpi. 4/ Bir parça- nın notalannın, ara vermeden birbırine bağlanarak çalı- nacagını anlatan müzik terimi... Şarkı, türkü. 5/ Fran- sa'nın en uzun ırmağı... Büyük erkek kardeş. 61 Bir sa- vaş uçağı tipı. 7/ Suda yaşayan tek hücreli bir canlı... Panltı, parlaklık. 8/ Bir nota... Ağaç dıkmek için açılan çukur. 9/ Refik Halit Karay'ın bir romanı. Bir ışı yap- tırabılme gücü. KJOR UŞ / ÜMİT ZİLELİ Bir Kâbus Gibi!.. Bir kâbus gibiydi... En iğrenç, en dehşet verici korku filmlerinden bile kötüydü.. 1970'lerin ikinci yarısıydı. Ik- tidarda Milliyetçi Cephe hükümetlen vardı!.. Gencecik delikanlılar, yaşamın ilk basamaklanndaki genç kızlar "i- ti ite kırdırma" polıtikaları gereği acımasızca yok edıli- yordu.. Demirel başbakan, Erbakan ve Türkeş baş- bakan yardımcısıydı. Ülke talan edilıyor, devlet kadro- lan şeriatçı ve faşişt zorbalarla dolduruluyordu. Başba- kan'ın deyişiyle, "Ülke 70 cent'e muhtaçtı" ama utan- madan, sıkılmadan "Büyük Türkiye", "Nuriu ufuklar" demeçleri veriliyordu. Aynı sıralarda istanbul Taksim'de 1 Mayıs şenlikleri katliama dönüşüyor, yaklaşık çeyrek asır sonra ortaya çıkacak olan Susurluk çetesinın 0 za- manki elı kanlı tetikçileri tarafından kotarılan provokas- yonla 35 insan katlediliyordu. Başbakan Demirel, "Ba- na sağcılar cjnayet işliyor dedırtemezsinız" diyordu. Fertıat Tüysüz'ler, Veli Can Oduncular seri cinayet- lerini sürdüruyordu. Hipokrat yemını etmiş bazı "dok- for"sıfatlı caniler, işkencehanelerde 17-18 yaşlanndaki kurbanların "ölmeden ışkenceye dayanması" için tek- nikler gelıştirıyordu!.. Toplumun arasına bilınçli olarak ekilen kin ve düşmanlık tohumları çok geçmeden mey- vesini verecek, Çorum, Sıvas, Kahramanmaraş katliam- lanardı ardına sahneye konacaktı!.. Milliyetçi Cephe hü- kümetlen "Türkiye'yi sonu gelmez bir cendereye sok- ma" operasyonunda üstüne düşen görevi layıkıyla ye- rine getiriyordu!.. • • • Türkiye 1970'lerin ikinci yansında içine sokulduğu cendereden kurtulamadı. Bırakın kurtulmayı, bu aşağı- lık cenderenin içine iyice hapsoldu. Türkiye ıçın bıçilen iğrenç senaryo sonuçları önceden hesap edilmiş bir darbeyle sürdü. 12 Eylül darbesınden sonra bir yandan Türkiye'yi mahkûm edecek, kişilıksizleştirecek sosyo- ekonomik politikalar Turgırt Öza\ marifetiyle yürütülür- ken, diğer yandan sol kesımın çanına ot tıkayacak, top- lumu depolitize edecek "tedbırler" acımasızca uygulan- dı. Aynı sıralarda şeriatçılann örgütlenmesi, vakıflar kur- ması, palazlanması için her türlü destek sağlandı. 1980'li yıllar gerileştirilmiş, sindirılmiş, yoksullaştırılmış toplu- mun içinde şeriatçı güçlerin serpilıp gelıştiği süreç ola- rak geçti Türkiye tarihine. Yoksul, umutsuz ve öfkeli in- sanlann din tüccarlan tarafından deyim yerindeyse tek tek satın alındığı yıllardı o yıllar!.. Istenilen olmuş, olası bir sol ıktidar tehlikesine karşı gerekli canavar. deyim ye- rindeyse "Frankestein" yaratılmıştı. Ancak bu büyük dönüşümü tasarlayan, bu uğurda her türlü alçaklığı sah- neye koymaktan çekinmeyenler bir olasılığı gozden ka- çırmışlardı. Boynuzun kulağı geçeceğı olasılığını!.. • • • Bugün Türkiye çeyrek asır önce uygulanan senaryo- nun acı sonuçlarını yaşıyor. Sağ politikaların insanı hı- çe sayan uygulamaları ve 12 Eylül generallerinin büyük desteğı sonucu politik olarak dehşet verici biçimde ge- rileştirilmiş, ekonomik olarak sefalet derecesinde yok- sullaştırılmış toplumun en gerı ve umutsuz kesimlerinin öfkesini muhteşem bir şark kurnazlığıyla değeriendıren Refah Partisi, şeriatçılann 75 yıldır bekledığı "altın fır- saf;"yakaladı. Bugün Türkiye yeniden bir "Milliyetçi Cephe" kâbu- suyla karşı karşıya. Ancak bu defa roller dramatik bi- çımde değişmiş durumda. Son gelişmelerie şeriatçı yü- zü tam anlamıyla ortaya çıkan Refah Partisi, şımdi cep- henın büyük ortağı. Kendini kurtarmak uğruna en yüce değerieri bile satılığa çıkarmaktan çekinmeyen kadının partisi, bir zamanlann en kudretli sağ partisi ise barajı bile geçmesı şüpheli küçük ortak!.. Büyük Bırtik Partisi ve eğer Devlet Bahçeli genel başkanlıgı kazanırsa Mil- liyetçi Hareket Partisi de bu ittifakın payandalan olacak. Daha düne kadar birbırterine "katıl, hırsız, eroin kaçak- çısı, vatan haini" sıfatlannı yakıştıranların oluşturduğu bir "Kutsal Ittifak!.." Böylesıne utanç verici bir ittifak ka- zayla iktidar olursa 2000'li yıllann eşiğindeki Türkiye hiçbir şekilde içinden çıkamayacağı bir batağa sapla- nacaktır. Düşünmesi bıle acı veriyoramasonuç kapka- ra bir gelecek ve parçalanmadır!.. ••• Bu kara senaryonun önlenmesi görevi ise yine sol partılere düşüyor. Sendikalarla, gençlik kesımiyle, sivil toplum örgütleriyje ittifaka girmesi anayasa emrıyle ya- saklanan sol partilere!.. Üzerierinde en ağır baskılar uy- gulanan, ortadan silinmeleri uğruna şerıat canavarı ya- ratılan sol partilere!.. Her türlü zorluğa karşın solun önünde büyük bir şans duruyor. Toplumun beklentisi ve Avrupa'da esen rüzgârlar solun en büyük şansı. Ama yeterli değil. Sol süratle toparlanmalı ve kara tehlike karşısında güvenecek, destek verecek bir güç arayan toplumun önüne insanı kucaklayan programı, yığınları ateşleyen dinamızmi ve aydınlık geleceği gösteren onur- lu hedefleriyle çıkmalıdır. Işte o zaman şerıatçısı da, hır- sızı da, katili de, eroin kaçakçısı da, bunlann uşağı bes- leme basın da, soysuz kalem güruhu da aşağılıksenar- yolarıyla birlikte layık oldukları karanlıklarda yok olup gi- decektir. • • • Önemli Not: Sultanbeyli'yı bir şeriat kalesi haline ge- tirmekiçin her türlü ahlakdışı yola başvuran Refahlı Be- lediye Başkanı Nabi Koçak, Hac farizasını yerine geti- rirken bile dini amaçlanna alet etmekten çekinmiyor, foyasını ortaya çıkaran Uğur Dündara "Ermeni dön- mesi" diye saldırıyor. Bu insanlıktan nasibıni almamış yaratığın mumu yatsıya kadar bile yanmadı. Ama bu sa- yede şeriatçılann aynı zamanda kafatasçı oldukları da belgelendi. Şevki Yılmaz'ın konuşmasıyla da kendile- rinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan bu yaratıkların şeriat özlemleri iyıce ortaya çıktı. Teşekkür- ler Uğur Dündar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle