Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 1997 CUMA
10 KULTUR
Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu, festival kapsamında MAKOMshehu başlıklı yapıtı sunacak
Umuda, ışığa, özgürtüğe yolcuhıkGÜL ERÇETİN
Yehudith Amon'un yaşamı. do-
ğuştan başlayan, Nazi kamplann-
da biçimlenen ve Kibbutz Çağdaş
Dans Topluluğu'nun kurulmasıy-
la doruğuna ulaşan 72 yıllık bir
dans serüvenı. Dansın kendisı için
doğuştan gelen bir tutku olduğunu
belirten Arnon. oldukça tutucu bir
Yahudi ailenin kızı olarak dünya-
ya gelmiş. Dans, ailesi ve çevresi
için bir tabu>ken. o çevresınin
akıllanna bıle getırmedikleri ha-
yallerle büyümüş. Çocukluğunu
anlatırken " Kardeşlerimin piya-
no çalmalanna karşın benim dans
efniı;m düşünülemezdi" diyor Ar-
non.
Ancak yeteneği ve tutkusu ça-
buk fark ediliyor Amon'un. Önce
ortaokul \e lisedejimnastık ders-
lerinde öğretmeni bir kenara çeki-
lerek dersı Arnon'a teslim ediyor.
Daha sonra da Nazi Almanya-
sı'nın toplama kamplannda "ken-
di koreografisiyle" ranzalar arasın-
da bir dans yaratarak Yahudı
mahkûmlar arasmda bir efsane ha-
lıne geliyor.
Toplama kampında dans
Sanatçmın bu dönemdekı dans-
lan aslında bir ranzadan ötekıne
uzanan bir kovalamaca: umuda,
ışığa, özgürlüğe yolculuk. Arnon,
kamptaki genç arkadaşlannı ilk ız-
leyıcılen olarak nıtelendirıyor
Dans ederken kım olduğunu. ne-
rede olduğunu. gelecekle ılgılı
kaygılannı unutuyor, en önemlısı
izleyıcılerine de unurturujor. An-
cak Naziler bu minık bedendekı
cevheri çabucak keşfedip, Noel
eğlencelerinde kendilerine hizmet
etmesinı emrediyorlar Yehudith
Arnon, emir üzerine yaşamında ilk
ve son kez dans etmeyi reddediyor.
Bunun üzerine öldürülecek olan
mahkûmlann koluna işlenen ma-
\i rnürekkepli numara ışleniyor
koluna. Sol kolunda hâlâ aynı nu-
marayı taşıyan Amon'un o günle-
ri unutması mümkün değil. Vurul-
ZS.fllöSlfiRBRASÎ
pn önemli Hans Bfrtffl ISTftSBBlen onemıı aans BS#B Mfl?ix ftsTfaati
topluluklanndan bın olan Mffl
Kibbutz Çağdaş Dans f / \ 1
Topluluğu, Istanbul I M l i l P J ^ I k 1
Müzik Festivali kapsamında yann saat 21.30'da,
pazar günü de saat 19. 00'da AKM Büyük
Salon'da sanatseverlerle buluşacak.
Nazi toplama kampından kurtulan Yehudith
Arnon tarafından kurulan
topluluk koreografisini Rami Be'er'in
gerçekleştirdiği MAKOMshehu
başlıklı yapıtı sunacak.
Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu'nun sanat\önetmeni Rami Be* er, Yehudith Amon'un eski öğrencisi. (FotoğraflanKADER TUGL A)
mayı beklerken. günlerce karda
bekletılıyor. Tıtreyerek geçen bu
uzun bekleyiş sırasında da ömrü-
nün sonuna kadar kendısi için dans
edeceğine söz venvor sanatçı.
Savaş sonrasında lsrail'e dönen
Amon burada güvenecek kimsesi
olmadığı için Kibutz hareketıne
katılıyor. Savaşta verdiği söz doğ-
rultusunda da önce A\ rupa'da dans
egitımıni tamamlıyor. daha sonra
da Kibbutz Çağdaş Dans Toplulu-
ğu'nu kuruyor. Yehudith Ar-
non'un hâlâ sanat danışmanlığı
görevını sürdürdüğü topluluğun
amacı dans etmeyi bilmeyen vü-
cutlara dansı öğretmek.
Istanbul Müzık Festıvalı kapsa-
mında sahnelenecek olan MA-
KOMshehu (Zaman içinde bir y-
er) başlıklı dansın koreografı ve
Kibbutz Çağdaş Dans Toplulu-
ğu'nun sanat yönetmeni Rami
Be'er, Yehudith Amon'ın eski öğ-
rencilennden biri. Amon hayatı-
nın zorlu bir mücadelesinı de
Be'er'in aılesıylegerçekleştırmış
Müzisyen aıle öteki kardeşleri gı-
bi Rami'nın de viyolonsel çalma-
sını isterken. Amon bu yeteneğın
harcanmaması ıçın ehnden gelenı
yapmış. Şımdi gururlu ve toplulu-
ğu güvenli ellerde olduğu için hu-
zurlu.
Be'er. Yehudith Amon ile çok
erken yaşta tanıştığı için oldukça
şanslı sayıyor kendismi. Ancak o-
nun tutkusu hocasınınkınden çok
farklı. O başından beri yaratmak.
dansçılan bıçımlendırmek istıyor-
muş. Bu nedenle dansa \ e koreog-
rafiye aynı anda başladığını belir-
tiyor. Sanatçı dansı \e koreografi-
yi karşılaştırırken şunlan söylü-
yor: "Dansçı olarak koreografın
sizden istediğini en ryi şekilde yeri-
ne getirmeve çalışırsınız >e koreog-
rafınin bir parçası olursunuz. an-
cak koreografolarak bütün sahnc.
dekorasvon. tasanm, ışık, müzik
gibi unsurlan aklımdaki düşünce-
yi aktarmak için dengeli bir bütün
James
Galway
4
Klasik müzikten vazgeçmem'
ZEYNEPSAYGI
25. Uluslararası Istanbul Müzık Festiva-
li kapsamında bu akşam saat 19.00'da Aya
lrini'de. dünyanın en iyı flütçülerinden bi-
ri olan James Gahva\, Borusan Oda Or-
kestrası'yla şef ve solist olarak bir konser
verecek. Konser programında. Rossini'nin
'Yaylı Çalgılar için Sonat No3\ Cimaro-
sa'nın '2 Flüt için konçerto, Sol Majör',
Mercadante'ın 'Flüt Konçertosu. Mi Mi-
nör\Mozartın 'PiyanoKonçertosuNo.14'
\ e 'Senfoni No29" adlı yapıtlan seslendiri-
lecek.
1996 yılında Musical America dergisin-
ce "yıhn en iyi müzisyeni
r>
seçilen. doldur-
duğu Mozart konçertolanndan dolayı
"Plak Büyük Ödülü"nü kazanan Gahvay,
Bilboard ve Cash Box dergilerinın "Yılın
En İyi PlağT ödülleri ile birçok platın v e al-
tın plak aldı. Müziğe yaptığı hizmetlerden
ötürü OBE (Order of the Bntish Empıre)
nışanına da değer görüldü.
Sanatçmın son kavıtlan arasında, Elton
John'a Grammy kazandıran "1 \\T11 Ahvays
Love You" albümünde yer alan ve Galvvay
için bestelenen "NVInd Beneath My VVings"
adlı parça da ver alıyor. Bir klasik müzik
yorumcusu olan Galway, popüler ve klasik
müzik arasında hiçbir bağın olmadığı gö-
.ropülerveklasik -* **
müzik arasında hiçbir
bağın olmadığını
belirten James Galvvay,
klasik müzikten
vazgeçmeyeceğini
vurguluyor.
Ülkemizde klasik
müziğe olan ilgiden de
hoşnut.
rüşünde. Bir müzisyenin istediği müziği
yapmasının, ancak maddı açıdan sorun ya-
şamamasıyla mümkün olacağını söyleyen
Galvvay. ticari kaygının sanatı öldürdüğü
görüşünde. Sanatçı klasik müzikten vaz-
geçmeyeceğini de vurguluyor.
tngıltere'de ikı-üç arabanın bulunduğu
5000 kişilik bir kasabada yaşıyor Galvvay.
Istanbul Müzık Festivali'nin yurtdjşında
nasil bfr yankı uyandırdığmı sOT^ufttmtfe*-
da, müzık çevTelerinden uzak bir yaşam
sürdüğünü bu nedenle diğer müzisyenlerın
görüşlerini bilmediğini söylü>or. Geçen
yıllarda festival kapsamında bir resitalle
dinleyicilerin karşısma çıkan Galvvay, Tür-
kıye'de klasik müziğe olan ilgiden memnun
olduğunu da ekliyor.
~Dünyanın en iyi flütçüsü". Türk beste-
ciler hakkında fazla bilgiye sahip değil, an-
cak Türk müziğinin kendisini etkilediğini
söylüyor.
Borusan Orkestrasryla ancak üç prova
gerçekleştırecek olan Galvvay, orkestranın
kavıtlannı dinlediğini ve oldukça iyi bul-
duğunubelırti>or.
Konserde yeralacak Italyan bestecılenn
ve Mozart'ın yapıtlannın. Aya lrinı'nin gı-
zemli atmosferiyle bütünleşip bütünleşme-
yeceği de konserde belli olacak ünlü flüt sa-
natçısına göre.
haline getirmek zonındayım".
Rami Be'er dansın elemanlan-
nı hiçbir zaman koreografinin ar-
ka planı olarak görmüyor. Sahne-
deki herşey işin bir parçası, bu un-
surlardan birinin aksaklığı ya da
herhangi bir uyumsuzluk dansçila-
n da doğrudan etkiler.
Sanatçı koreografileriyle hiç-
bir zaman öyküler anlatmıyor iz-
leyıcılere. Figürlerin ne anlama
geldiğı her izle>ıcı>e göre değişi-
yor. Onlara dansı yorumlamalan
ıçın oldukça geniş bir açı bıraka-
rak dansı kendı gözleriyle, bilinç-
lenv le. duygulany la v e tecrübele-
riyle yorumlamalannı istiyor sah-
nedeki bütünü. Bu yöntemin ko-
reografiyı zenginleştireceğine ina-
nıyor. En büyük kaygısı ıse herke-
sin bir şeyler alması danstan. Sa-
londan girdiklerinde ve çıktıkla-
nnda farklı msanlarolmalan. îzle-
yıcılere bılgi ya da doğrulan ver-
meyı değil de yapıtı yorumlama
özgürlüğünü tanımak istiyor sa-
natçı.
Ozgüriükle dans zenginleşir
Sanatçı dansı günümüz koşul-
lannın bir sonucu olarak yaratma-
nın v e yok etmenın uyumlu bir bü-
tünü olarak görüyor. Dünyanın bir
köşesınde birıleri doğuyor. başka
köşesınde bırilen ölüyor. Sanatın
bundan etkılenmemesi mümkün
değil. Be'erkoreografılennin tsra-
ıl'ın sorunlanndan da etkilendiği-
ni kabul ediyor. Elbette eline bay-
rak alıp kitlelere bir şeyler anlatmı-
yor ancak Ikinci Dünya Sava-
şı'ndan ben süregelen sorunlarda
dolaylı yoldan olsa yansımaiannı
buluyor danslarda. Ancak bu dans-
larda hep umut var, ışık var. Çün-
kü ınsanlığın iyı yanına güvenıyor
sanatçı.
Dansa Kibbutz Çağdaş Dans
Topluluğu'yla başlayan Rami.
dansı evrensel bir dil olarak kabul
ettıği ıçın başka topluluklara kore-
ografı hazırlarken yaklaşımlannda
bırdeğışıklıkolmadğmıbelırtiyor.
Kendı dansçılanyla çalışırken söz-
cüklere hiç ihtiyaç duymuyor sa-
natçı. Herbirinin zayıf ve güçlü
yanlannı. bedenlerini tanı>or. Ye-
ni bir toplulukta ise dansçılar ko-
nusunda yanılma rıskı var.
Be'er dansın sürekli bir geliş-
meiçmde olduğunu belırtıyor. Bu-
gün dünva dansında çok değişık
)olI3k ızleniyor. Bırbirinden çok
farklı amaçlar peşinde koşan pek
çok topluluk var. Bu durum dans
dünvasına bir yandan zenginlik
katarken bir yandan da tam olarak
ne yapmak istediğinı bilmeyen ko-
reograflar va dansçılar nedenıyle
sanatın her alanında olduğu gibi
dansta da tam bir karmaşa yaşıyor.
Be'er bu karmaşıklığın ancak sa-
natçınm çok derinlerden gelen se-
si dınlemesıyle gidenlebıleceğine
inanıyor. Günümüz koşullarının
sanatçılara tanıdığı özgürlük an-
cak bu sese kulak verilirse zengin-
leştırir dansı. Topluluğun sunacağı
MAKOMshehu, çağdaş yaşamm
güçlüklerini. karmaşıklıklannı an-
latıyor. Bakalım 20. yüzyılın ikin-
cı vansından beri süregelen sorun-
lann ön plana çıktığı yapıta festi-
val izleyicısi neler katacak?
Kavramsallığın sahnedeki adımlan; modern dans ve ülkemizdeki yeri
'D(msqyutturwkendMbügktir'
Kibbutz Çağdaş Dans
Topluluğu
EMRE KOY UNCUOĞLU
Danstan söz etmenin tam zamanı san-
ki. 9. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festı-
valı'nin bu yılki programında ikı dans ti-
yatrosu yer aldı. Isnıael Ivo ve Cesc Gela-
bert Dans Tiyatrosu. Gelabert, gösterisin-
den önce üç günboyunca tstanbul'da mo-
dern dans öğrencılenyle bir atölye çalış-
ması gerçekleştırdı. Hemen ardından bu-
günlerde izlemekte olduğumuz Uluslara-
rası Müzik Festivali'nin programında ıse
Kibbutz Dans Topluluğu'nun gösterisı
var.
Uluslararası Istanbul Öğrencı Tnenali.
PSD Genç Etkinlik. DAGS Performans
Günlen, Şehir Tiyatrosu Gençlik Günle-
ri. Türk Koreograflan Günü. Assos Gös-
teri Sanatlan Festivali gibi etkınliklerin
içine serpiştinlmiş olarak arada sırada bir-
kaç günlüğüne bazı tiyatrolarda ya da
farklı mekânlarda da Türkıye'de yapılan
modem dans sanatıyla karşılaşabiliyoruz.
Zamana yayılmış bırhalde tek tük ızlene-
bilecek olan bu gösterıleri meraklılannın
kaçırmamalan için çok dikkatle takip et-
meleri gerekıyor. Dansla ılgıli bazı değer-
lendirmelere ve tartışmalara değindığim
bu yazıyı ülkemizde hareketlenen bu gös-
teri sanatına destek olma amacıyla hazır-
ladım.
Modern dans kurumsallaşırken
1920'lerde Batı sanatı içinde ilk örnek-
lerinı vererek konumlanan modern dans
adına, 1996'da ülkemizde bir gelenekten,
modem dans eleştirisinden ya da tarihin-
den bahsetmek daha mümkün değıldir.
Bunun tabıi ki çok açık nedenleri vardır.
Türkiye'de ilk modem dans grubu Turku-
az, 1989 yılında kurulmuştur. Modem
Dans'ın akademik olarak kabulu ıse bir-
kaç yıl önce Ankara Dev let Opera ve Ba-
lesi bünyesınde kurulan Modem Dans
Topluluğu ve Mımar Sinan Ünıversıtesi
Devlet Konservatuvarı Modem Dans Bö-
lümü'nün kurulmasıyla olmuştur.
Ancak, bu kadar kısa bir geçmışı olma-
sına rağmen günümüzde ikınci nesil mo-
dem dans koreograflanndan bahsetmek
mümkündür. Bınncı nesıl. genelde klasik
bale kökenli olup daha sonradan modern
dansa vönelmiş koreograflardan oluş-
maktadır. Bu koreograflar son döneme
kadar klasik bale eğıtımi almış dansçılar-
la çalışmak durumunda kalmışlardır. Bu
nedenle modem çizgılerı çok belirgin
olan vapıtlarda modern biçım. modern
dansın genel olarak kavramının
önünde durmaktadır. Ülkemizde
modem dansın akademikleşmesi
ve eğitiminin gerçekleşmesi ıçın
oldukça zahmetli bir yol kateden
de v ıne bırıncı nesıl koreog-
raflardır. Bu ^ ^
rafla- _—^—~-.
nn öğ- " *
rencile-
rı ya da v urtdışında modern dans eğıti-
mi almış dansçılar. v eya hiç akademik
eğitım almamış ve "gelenekseP olana
tepkıvle var olmuş dansçılar. Türki-
ve'de ıkmci nesıl modern dans ko-
reograflarını oluştururlar. Bu
koreografların bazılarında
yaptıkları dansta oluşturduk-
lan biçım, eğitım amaçlı öğre- __
tılen modem dans kalıplannı
aşan. özgün bıçımlere dönüşen bir
dansı. şimdıden ışaret etmeye başlamıştır
İkı nesıl koreograflan bir arada düşüne-
rek genel olarak modern dans koreogra-
filerine bakacak olursak; soyutlama ve
kavramsal düşünce oldukça az örnekler-
de ortaya çıkmaktadır. Ancak bu örnek-
ler oldukça başarılıdır. Dans eleştirmen-
lcrinın ise işleri izlemelerı. düşünsel ve
eleştırel bir tamamlavıcılıkla bu deği-
şimı desteklemelen gerekmektedir.
Eleştınden bahseder etmez. başka
bir açıdan dansa bakmak istiyorum.
Ülkemizde ilk resmi bale okulu kurulur-
ken. hemen hemen aynı dönemde
(1946'da) Nevv York Times yazarlanndan
dans eleştirmeni John Martin. Marta
Graham'ın 'Dark Meadow'unu izledik-
ten sonra evınde daktilosunun başında mı-
de ağnlan geçinvordu. Nedenı ise mo-
dem dans tarihi için oldukça önem taşı-
makta. Martin, sahnede gördüğü bu dan-
sı nasıl yazacağını ve eleştıreceğinı bile-
miyordu. Bilemedığini .bilmekle aslında
dans teorisı açısından çok
önemli bir adımı da atmış
oluyordu. Yazar. modern
dans eleştirisi ya da kav-
ramsal sanat eleştirisı-
ne dalmaya hazırlanı-
yordu. Gördüğü *ya-
pıtın" şimdiye kadar
var olan değerlerle
bakılıpeleştinle-
meyeceğı
apaçık or-
tadaydı.
Peki John
*• Martin
ertesı gün
ne vazdı? Sonraları ne
vazılmaya başlandı?
Martin'ın "Ne\aza-
cağımı bilmiyorum ama
izlediğim şev. büyük bir
başanydı" eleştirisi. sah-
nedeki kavramsallığa. teorı
ve eleştıri açısından vakla-
şımlara ilk örneklerden bi-
ridir. Soyut bir gösteri somutlaş-
tırma yanlışı ya da soyut bir ese-
rin eleştirisi gibi konular tam an-
lamıyla modem sanatın sorunları
ve çözümleriyle ilgili tartışmalann
başlangıcı ya da soyut bir eserin eleş-
tirisi gibi konular tam anlamıyla mo-
dem sanatın sorunları ve çözümleriyle
ilgili tartışmalann başlangıcı sav ılır. Ül-
kemizde modem dans kurumsallaşırken
ve aynı zamanda da hızla yaygınlaşır-
ken, bence bu konuya değinmek gerek-
mekte.
Klasik bale ile modern eleştirisi ara-
sında farklı olması gereken şey ne.' Bazı
gazetelerde yapısalcı eleştirmenler yapı-
lanlara şu cümlelerı sarfediyorlardı: "İn-
sanlar onlara gükiüler, ne basın. ne izlcyi-
ciler ne vaptıklannı anlavamadı. saçma
sapan sanat palavarası diye düşündüler."
Bir ınsan alışık olmadığı kalıplar içinde
bir "iş" gördüğü zaman "saçmasapan"
demeden önce. "anlama" üzennde biraz
düşünmesı gerekmez mi? Ya da "saçma-
sapan^la sanatsal olanı a>ırmakla ilgili
bir düşünce sıkıntısı çekmez mı?
Oznel dürtülerin nesnel kurgusu
Martin ve Graham arasındaki sorunsa-
la ve aynı zamanda da ılişkiye gelirsek:
Martin, Graham'ın yapıtları hakkında
yazdığı ilk eleştırilerden birinde tüm sa-
mimıvetıyle şöyle bir cümle kullanıyor-
du: "Ayaklarım yeredeğmiyor. Sağlam ba-
sabileceğim hiçbir öğem yok. Gerçekten
çok açık bir kafayla gösterivi izlemek ge-
rckivor. Bu da bir insanın en zor yapabi-
leceği şe> herhalde. Oradaki gösteri\i an-
latacak bir metin olamaz. Yalnızca dans-
çılar ve hareket dizgeleri anlatılabilinir."
Farklı bir anlam. farklı bir estetik söz
konusuydu. Sahnede dramatık bir gerılim
yoktu. hatta dramatik bir boşluk vardı.
Ancak seyırcı sahnede gördüğüyle bellı
duyumlar edınıyordu. Sahnede yaratılan
bir "ah" sesı. fenomenolojık yaklaşımda
va"rolan '"sezgiselzorunluluğu*'getıriyor-
du Bir eleştırmenın dans teorisı olarak
elinde bulundurduğu verı, sahnedekine
uymuyordu Ve asıl sorun sahnedeki de-
ğil, nasıl yazılması gerektiğındevdi. Du-
vuların oluşturduğu dencyımın dılbilim-
sel karşılıiune vazık ki sınırlı bıraktarım
biçimini oıuşturuyordu.
1980'lere kadar dans teorisi v e eleştiri-
si HegeTin "Farkındayım, çünkü seziyo-
rum\e\alnızca
sezivorunı.
Bakı>orum
ve görüyo-
rum. Çıkış
noktam 'araç-
sız' ilişkidir1
" dü-
şüncesi üzerine ku-
ruldu. Araç kelime-
sine dıkkat etmek ge-
rek.
Modem dans, te-
melde araçsızlığa uy-
gun gibi gözüküyor. So-
nuçta dansın malzemesi
insan bedenidir. Ancak fe-
nomenolojik yaklaşım "ya-
şamsallık"la belirlenir. Yaşa-
mın ta kendısiy le. Çelişki de bu-
rada başlar.. Dans yaşamın ta
kendisı değildir.
Bu eleştiri şeklinin en
önemli sorunu "öznel dür-
tülere" ait olmasıdır. Bir
"an* sesınin bile modern dansta koreog-
rafisi vardır. O yüzden 'özneldürtülerin'
nesnel kurgulanışı söz konusudur. Araç-
sızlık düşüncesı his olarak modern.dansa
ne kadar^akın olursa olsun. modern dans
araçsız değildir yanı "media'tiktir''. Bir
başka açıdan bakarak "yaşamsallık" te-
masma dönersek, modem dansta kullanı-
lan tüm yaşama aıt hareketler. mimler
kendi anlamlan dışında koreografi için-
de anlamlar üstlenirler, hareket kullanımı
soyutlaşır ve parçalanır. Böylelikle "ger-
çek"1
ya da "gündelik" olan "kavTamsal"
ya da "kurgusaT olana dönüştür.
Tüm bu yazınsal ve teonk tartışmalar
olurken aynı zamanda Martha Graham'ın
yapıtlan da fenomenolojık bir yaklaşım-
la eleştirılırken Graham. yaptığı bir ese-
nni tanıtan bir broşürün arka sayfasına
şunlan dizdirivordu: "Dans soyuttur, bir
şey hakkında bilgi vermez. kendisi bil-
gidir."
Y4ZIODASI
SELEVI İLERİ
Aynı Kentin Çocukları
Istanbul'u yerte bireden Altı-Yedi Eylül olayın-
dan galiba biryıl sonraydı: Ilkokuldayken ders ki-
taplanmızı, defterlerimizi ille kırmızı kap kâğıdıy-
la kaplamamız, kitaplarımıza, defterlenmize kır-
mızı etiket yapıştırmamız istenmişti.
Böylece Yunan bayrağını çağrıştıran lâcivert
kap kâğıdı ve lâcivert etiket çocukluğumuzdan si-
liniyordu. O zaman, sınıfımızdakı birkaç Türk-
Rum çocuğunun üzüleceğini düşünerek tedirgin
olmuştum.
Aradan geçen bunca yıldan sonra o günlere
baktığımda ne çok duyartığın değişmekte oldu-
ğunu algılayamadığımızı ayırt edebıliyonjm. is-
tanbul, kendisine bir mozaik hediye eden azınlık
yurttaşlarından vazgeçiyormuş meğerse.
Belkı de... Belki de değil, muhakkak ki Sait Fa-
ik'in eşsız hikâyesı eskimeye başlıyormuş; eski-
meye değil, hırpalana hırpalanaeskitilmeye. Öy-
le ya; Sait Faik, karmaşık ruh ve cinsellik süreç-
lerinde azınlıklara, özellikle de Türk-Rum yurt-
taşlanmıza duyduğu derın sevgiyi dile getirmiş-
tir.
Onun son dönem öykülerinde, "yasaklarla çev-
rili bir dünyada" yaşamak bedbahthğı kadar, bel-
ki ondan da yoğun biçımde, 'ayrılık', 'ayrılıklar'
acısı söz konusudur. Demek ellilerın Istanbul'un-
da bile, Istanbul'u dünya başkentlerinden biri ya-
pan kozmopolit ortam usul usul siliniyormuş.
Oysa hatırladığım Istanbul, Rum'u, Ermeni'si,
Yahudi'siyle ve öteki azınlık yurttaşlarıyla hâlâ bir
'azınlıklarkültürü'nü kucaklayabiliyordu.
Bitişik apartmandaki komşularımız çokluk
Rumlardı. Beyaz Rus madam Zoya'lann üst ka-
tında oturan Rum madamla haince alay ettiğimi-
zi hatırlanm. Yarı Türkçe yan Rumca bir nakarat
bulmuştuk; yaşlı madamı ne zaman görsek, ba-
ğıra çağıra, hep bir ağızdan onu söylüyorduk.
İşin tuhafı, aramızda Rum arkadaşlarımız var-
dı. Hele madam Zoya'lann alt katında, anneba-
basıyla birlikte oturan Yani en iyi arkadaşımdı.
Bazen ben onlara, bazen Yani bize gelip gider-
dik.
Yani'nin babası otomobil tamırhanesınde çalı-
şıyordu. Altı-Yedı Eylül'den biraz sonra Istan-
bul'dan Yunanistan'a göçtüler. Bu pek acıklı bir
aynlık olmuştu. Eşyalarının bir kısmını satmışlar,
bir kısmı kamyona yüklenmiş, Yani'ler boş evle-
rinde son gece kaldıktan sonra gitmişlerdi. Yaş-
lı Güzide Hanım bir kova su dökmüştü arkalann-
dan; yine dönsünler diye mi?..
Yıllar var ki düşünüyorum: Istanbul neden düş-
man kesilmiştı azınlık yurttaşlarına? Birlikte ya-
şadığımıztoplumsal hayatın oncagüzel, incelik-
li dokusunu nasıl olup dazedelemeyi göze almış-
tı?
Oktay Akbal'ın Bizans Definesi adlı kıtabında
göz kamaştırıcı, Türk hikâyesınin yüzaklarından
"Ester ile Rosa" yer alır. Necatigil şöyle özetlı-
yor: "Ester ile Rosa, bir kenar semt yazlık sine-
masının gişesinde çalışan iki Musevi kızıdır; ls-
rail'e gitmek hayallen içinde yaşarlarken yazarla
arkadaşına değişik şeyler düşündürürler." ,
O 'değişikşeyler'dk bütün öyküyü git git git tra^
jik kılan. Ester ile Rosa'nın 'yeni vatan' düşlerinin
ardındakı herşey. Bu öyküyü ne zaman okusam,
ilkokul sınıf arkadaşım Coya gelir aklıma. Coya
da lsrail'e göçmüştü. Ama her yaz hâlâ geliyor-
muş Istanbul'a. Bir yaz buluşacağız, tabii birkaç
saatliğine.
Liseden Izak'la Levi. Izak Benşua; Levi'nin
soyadını unutmuşum. Sonra Stelyo. İlk ikisi Is-
rail'de, izlerini çoktan kaybettim. Stelyo Atina'ya
gitti, bir zaman mektuplaştık, bilmem yine Yuna-
nıstan'da mı, dünyaya sığamayacak bir çocuk-
tu.
Şişli'nin arka sokaklarında oturan Sabatay.
Onlann evinde bir yaz günü, takıntı sınavına ha-
zırianırken annesinin kızarttığı dumanı tüten müc-
verieri üçer beşer yemiştik. Sabatay Türkiye'de
mi, Istanbul'da mı?
Istanbul Türk'üyle, Ermeni'siyle. Rum'u, Yahu-
di'siyle o zamanlar kültür ferahlıklanna açılırdı.
Müslümanların ayrı ayrı bayramları, Hırıstiyanla-
rın ayn ayrı, Yahudilerin ayrı ayrı bayramları bu
kentte bitmez tükenmez bayramların yaşanma-
sına yol açardı. Herkes birbirinin bayramını kut-
lar, bayramtannda birbirinı ziyaret ederdi.
Sonra diller birbiriyle sarmaşırdı. Türkçe'nin en
güzeli dediğimiz Istanbul Türkçesi'ne kâh Rum-
ca kâh Ermenice, kah Yahudice, hatta Arnavut-
ça, Yahudice'yle kanşık Fransızca kanşır; sözcük-
ler birbirini kovalar, birbiriyle dostluk kurar, birbi-
rine gülümser, kızar, öfkelenir, birbiriyle sevişir,
birbiriyle çatışırdı.
Stelyo'nun akrabası küçük bir kız çocuğuna
bütün yaz boyunca Türkçe ve Yurttaşlık Bilgisi
dersi vermiştim. Beyoğlu'nun arkalannda küçü-
men gömlek dikimevi. Babası, iyı Türkçe öğre-
nemediği için Tasula'ya darılır durur. Tasula ağ-
lar ve babasına sarılır. Gözlerim yaşarırdı. Göm-
lekler, gömleklerdikilir. Ve Beyoğlu'nun kuytu so-
kaklan yazın hep serindir.
Aynı kentin çocuklarıydık. Şimdi birbirimizi
bunca yitirmiş...
Takvimde İz Bırakan:
"On altısında birkızdı sevdiğim I ihtiyarlamış I
eski günleri düşünüyormuş I o bahçeler o papat-
ya dolusu I tarlalar geçiyormuş aklından I ilk
öpüş, I benim de aklımda, unutulmuyormuş!"
Oktay Rifat, Koca Bir Yaz, Adam Yayınları, 1987.
BUGUN
• 1. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ
kapsamında saat 15.00'te Sevin Okyav ile söyleşi
yer alıyor.
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat
19.00'da Jean-Paul Fargıer'nin katıldığı "Le Monde
Gazetesi Eleştirmeni Gözüyle, Fransız Videosu'nun
Yenilenmesi" başlıklı söyleşi yer alıyor.
25. ULUSLARARASI İS1ANBUL MÜZİK FESTİVALİ
BLGLIV
• Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu'nda saat
17.30'da Rahşan Apav (vıyolensel). Özay Günay
(soprano); Aya İrini Müzesi'nde saat 19.00'da
Borusan Oda Orkestrası yer alıyor
YARI1N
• Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat
21.30'da Kibutz Çağdaş Dans Topluluğu; Atatürk
Kültür Merkea Konser Salonu'nda saat 17.30
Müge Hendekli (piyano), Burak Elçı (banton): Aya
İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Viyana ve
lstanbul'dan Şarkılar ızlenebilır.