04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 1997 CUMA 10 KULTUR Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu, festival kapsamında MAKOMshehu başlıklı yapıtı sunacak Umuda, ışığa, özgürtüğe yolcuhıkGÜL ERÇETİN Yehudith Amon'un yaşamı. do- ğuştan başlayan, Nazi kamplann- da biçimlenen ve Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu'nun kurulmasıy- la doruğuna ulaşan 72 yıllık bir dans serüvenı. Dansın kendisı için doğuştan gelen bir tutku olduğunu belirten Arnon. oldukça tutucu bir Yahudi ailenin kızı olarak dünya- ya gelmiş. Dans, ailesi ve çevresi için bir tabu>ken. o çevresınin akıllanna bıle getırmedikleri ha- yallerle büyümüş. Çocukluğunu anlatırken " Kardeşlerimin piya- no çalmalanna karşın benim dans efniı;m düşünülemezdi" diyor Ar- non. Ancak yeteneği ve tutkusu ça- buk fark ediliyor Amon'un. Önce ortaokul \e lisedejimnastık ders- lerinde öğretmeni bir kenara çeki- lerek dersı Arnon'a teslim ediyor. Daha sonra da Nazi Almanya- sı'nın toplama kamplannda "ken- di koreografisiyle" ranzalar arasın- da bir dans yaratarak Yahudı mahkûmlar arasmda bir efsane ha- lıne geliyor. Toplama kampında dans Sanatçmın bu dönemdekı dans- lan aslında bir ranzadan ötekıne uzanan bir kovalamaca: umuda, ışığa, özgürlüğe yolculuk. Arnon, kamptaki genç arkadaşlannı ilk ız- leyıcılen olarak nıtelendirıyor Dans ederken kım olduğunu. ne- rede olduğunu. gelecekle ılgılı kaygılannı unutuyor, en önemlısı izleyıcılerine de unurturujor. An- cak Naziler bu minık bedendekı cevheri çabucak keşfedip, Noel eğlencelerinde kendilerine hizmet etmesinı emrediyorlar Yehudith Arnon, emir üzerine yaşamında ilk ve son kez dans etmeyi reddediyor. Bunun üzerine öldürülecek olan mahkûmlann koluna işlenen ma- \i rnürekkepli numara ışleniyor koluna. Sol kolunda hâlâ aynı nu- marayı taşıyan Amon'un o günle- ri unutması mümkün değil. Vurul- ZS.fllöSlfiRBRASÎ pn önemli Hans Bfrtffl ISTftSBBlen onemıı aans BS#B Mfl?ix ftsTfaati topluluklanndan bın olan Mffl Kibbutz Çağdaş Dans f / \ 1 Topluluğu, Istanbul I M l i l P J ^ I k 1 Müzik Festivali kapsamında yann saat 21.30'da, pazar günü de saat 19. 00'da AKM Büyük Salon'da sanatseverlerle buluşacak. Nazi toplama kampından kurtulan Yehudith Arnon tarafından kurulan topluluk koreografisini Rami Be'er'in gerçekleştirdiği MAKOMshehu başlıklı yapıtı sunacak. Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu'nun sanat\önetmeni Rami Be* er, Yehudith Amon'un eski öğrencisi. (FotoğraflanKADER TUGL A) mayı beklerken. günlerce karda bekletılıyor. Tıtreyerek geçen bu uzun bekleyiş sırasında da ömrü- nün sonuna kadar kendısi için dans edeceğine söz venvor sanatçı. Savaş sonrasında lsrail'e dönen Amon burada güvenecek kimsesi olmadığı için Kibutz hareketıne katılıyor. Savaşta verdiği söz doğ- rultusunda da önce A\ rupa'da dans egitımıni tamamlıyor. daha sonra da Kibbutz Çağdaş Dans Toplulu- ğu'nu kuruyor. Yehudith Ar- non'un hâlâ sanat danışmanlığı görevını sürdürdüğü topluluğun amacı dans etmeyi bilmeyen vü- cutlara dansı öğretmek. Istanbul Müzık Festıvalı kapsa- mında sahnelenecek olan MA- KOMshehu (Zaman içinde bir y- er) başlıklı dansın koreografı ve Kibbutz Çağdaş Dans Toplulu- ğu'nun sanat yönetmeni Rami Be'er, Yehudith Amon'ın eski öğ- rencilennden biri. Amon hayatı- nın zorlu bir mücadelesinı de Be'er'in aılesıylegerçekleştırmış Müzisyen aıle öteki kardeşleri gı- bi Rami'nın de viyolonsel çalma- sını isterken. Amon bu yeteneğın harcanmaması ıçın ehnden gelenı yapmış. Şımdi gururlu ve toplulu- ğu güvenli ellerde olduğu için hu- zurlu. Be'er. Yehudith Amon ile çok erken yaşta tanıştığı için oldukça şanslı sayıyor kendismi. Ancak o- nun tutkusu hocasınınkınden çok farklı. O başından beri yaratmak. dansçılan bıçımlendırmek istıyor- muş. Bu nedenle dansa \ e koreog- rafiye aynı anda başladığını belir- tiyor. Sanatçı dansı \e koreografi- yi karşılaştırırken şunlan söylü- yor: "Dansçı olarak koreografın sizden istediğini en ryi şekilde yeri- ne getirmeve çalışırsınız >e koreog- rafınin bir parçası olursunuz. an- cak koreografolarak bütün sahnc. dekorasvon. tasanm, ışık, müzik gibi unsurlan aklımdaki düşünce- yi aktarmak için dengeli bir bütün James Galway 4 Klasik müzikten vazgeçmem' ZEYNEPSAYGI 25. Uluslararası Istanbul Müzık Festiva- li kapsamında bu akşam saat 19.00'da Aya lrini'de. dünyanın en iyı flütçülerinden bi- ri olan James Gahva\, Borusan Oda Or- kestrası'yla şef ve solist olarak bir konser verecek. Konser programında. Rossini'nin 'Yaylı Çalgılar için Sonat No3\ Cimaro- sa'nın '2 Flüt için konçerto, Sol Majör', Mercadante'ın 'Flüt Konçertosu. Mi Mi- nör\Mozartın 'PiyanoKonçertosuNo.14' \ e 'Senfoni No29" adlı yapıtlan seslendiri- lecek. 1996 yılında Musical America dergisin- ce "yıhn en iyi müzisyeni r> seçilen. doldur- duğu Mozart konçertolanndan dolayı "Plak Büyük Ödülü"nü kazanan Gahvay, Bilboard ve Cash Box dergilerinın "Yılın En İyi PlağT ödülleri ile birçok platın v e al- tın plak aldı. Müziğe yaptığı hizmetlerden ötürü OBE (Order of the Bntish Empıre) nışanına da değer görüldü. Sanatçmın son kavıtlan arasında, Elton John'a Grammy kazandıran "1 \\T11 Ahvays Love You" albümünde yer alan ve Galvvay için bestelenen "NVInd Beneath My VVings" adlı parça da ver alıyor. Bir klasik müzik yorumcusu olan Galway, popüler ve klasik müzik arasında hiçbir bağın olmadığı gö- .ropülerveklasik -* ** müzik arasında hiçbir bağın olmadığını belirten James Galvvay, klasik müzikten vazgeçmeyeceğini vurguluyor. Ülkemizde klasik müziğe olan ilgiden de hoşnut. rüşünde. Bir müzisyenin istediği müziği yapmasının, ancak maddı açıdan sorun ya- şamamasıyla mümkün olacağını söyleyen Galvvay. ticari kaygının sanatı öldürdüğü görüşünde. Sanatçı klasik müzikten vaz- geçmeyeceğini de vurguluyor. tngıltere'de ikı-üç arabanın bulunduğu 5000 kişilik bir kasabada yaşıyor Galvvay. Istanbul Müzık Festivali'nin yurtdjşında nasil bfr yankı uyandırdığmı sOT^ufttmtfe*- da, müzık çevTelerinden uzak bir yaşam sürdüğünü bu nedenle diğer müzisyenlerın görüşlerini bilmediğini söylü>or. Geçen yıllarda festival kapsamında bir resitalle dinleyicilerin karşısma çıkan Galvvay, Tür- kıye'de klasik müziğe olan ilgiden memnun olduğunu da ekliyor. ~Dünyanın en iyi flütçüsü". Türk beste- ciler hakkında fazla bilgiye sahip değil, an- cak Türk müziğinin kendisini etkilediğini söylüyor. Borusan Orkestrasryla ancak üç prova gerçekleştırecek olan Galvvay, orkestranın kavıtlannı dinlediğini ve oldukça iyi bul- duğunubelırti>or. Konserde yeralacak Italyan bestecılenn ve Mozart'ın yapıtlannın. Aya lrinı'nin gı- zemli atmosferiyle bütünleşip bütünleşme- yeceği de konserde belli olacak ünlü flüt sa- natçısına göre. haline getirmek zonındayım". Rami Be'er dansın elemanlan- nı hiçbir zaman koreografinin ar- ka planı olarak görmüyor. Sahne- deki herşey işin bir parçası, bu un- surlardan birinin aksaklığı ya da herhangi bir uyumsuzluk dansçila- n da doğrudan etkiler. Sanatçı koreografileriyle hiç- bir zaman öyküler anlatmıyor iz- leyıcılere. Figürlerin ne anlama geldiğı her izle>ıcı>e göre değişi- yor. Onlara dansı yorumlamalan ıçın oldukça geniş bir açı bıraka- rak dansı kendı gözleriyle, bilinç- lenv le. duygulany la v e tecrübele- riyle yorumlamalannı istiyor sah- nedeki bütünü. Bu yöntemin ko- reografiyı zenginleştireceğine ina- nıyor. En büyük kaygısı ıse herke- sin bir şeyler alması danstan. Sa- londan girdiklerinde ve çıktıkla- nnda farklı msanlarolmalan. îzle- yıcılere bılgi ya da doğrulan ver- meyı değil de yapıtı yorumlama özgürlüğünü tanımak istiyor sa- natçı. Ozgüriükle dans zenginleşir Sanatçı dansı günümüz koşul- lannın bir sonucu olarak yaratma- nın v e yok etmenın uyumlu bir bü- tünü olarak görüyor. Dünyanın bir köşesınde birıleri doğuyor. başka köşesınde bırilen ölüyor. Sanatın bundan etkılenmemesi mümkün değil. Be'erkoreografılennin tsra- ıl'ın sorunlanndan da etkilendiği- ni kabul ediyor. Elbette eline bay- rak alıp kitlelere bir şeyler anlatmı- yor ancak Ikinci Dünya Sava- şı'ndan ben süregelen sorunlarda dolaylı yoldan olsa yansımaiannı buluyor danslarda. Ancak bu dans- larda hep umut var, ışık var. Çün- kü ınsanlığın iyı yanına güvenıyor sanatçı. Dansa Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu'yla başlayan Rami. dansı evrensel bir dil olarak kabul ettıği ıçın başka topluluklara kore- ografı hazırlarken yaklaşımlannda bırdeğışıklıkolmadğmıbelırtiyor. Kendı dansçılanyla çalışırken söz- cüklere hiç ihtiyaç duymuyor sa- natçı. Herbirinin zayıf ve güçlü yanlannı. bedenlerini tanı>or. Ye- ni bir toplulukta ise dansçılar ko- nusunda yanılma rıskı var. Be'er dansın sürekli bir geliş- meiçmde olduğunu belırtıyor. Bu- gün dünva dansında çok değişık )olI3k ızleniyor. Bırbirinden çok farklı amaçlar peşinde koşan pek çok topluluk var. Bu durum dans dünvasına bir yandan zenginlik katarken bir yandan da tam olarak ne yapmak istediğinı bilmeyen ko- reograflar va dansçılar nedenıyle sanatın her alanında olduğu gibi dansta da tam bir karmaşa yaşıyor. Be'er bu karmaşıklığın ancak sa- natçınm çok derinlerden gelen se- si dınlemesıyle gidenlebıleceğine inanıyor. Günümüz koşullarının sanatçılara tanıdığı özgürlük an- cak bu sese kulak verilirse zengin- leştırir dansı. Topluluğun sunacağı MAKOMshehu, çağdaş yaşamm güçlüklerini. karmaşıklıklannı an- latıyor. Bakalım 20. yüzyılın ikin- cı vansından beri süregelen sorun- lann ön plana çıktığı yapıta festi- val izleyicısi neler katacak? Kavramsallığın sahnedeki adımlan; modern dans ve ülkemizdeki yeri 'D(msqyutturwkendMbügktir' Kibbutz Çağdaş Dans Topluluğu EMRE KOY UNCUOĞLU Danstan söz etmenin tam zamanı san- ki. 9. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festı- valı'nin bu yılki programında ikı dans ti- yatrosu yer aldı. Isnıael Ivo ve Cesc Gela- bert Dans Tiyatrosu. Gelabert, gösterisin- den önce üç günboyunca tstanbul'da mo- dern dans öğrencılenyle bir atölye çalış- ması gerçekleştırdı. Hemen ardından bu- günlerde izlemekte olduğumuz Uluslara- rası Müzik Festivali'nin programında ıse Kibbutz Dans Topluluğu'nun gösterisı var. Uluslararası Istanbul Öğrencı Tnenali. PSD Genç Etkinlik. DAGS Performans Günlen, Şehir Tiyatrosu Gençlik Günle- ri. Türk Koreograflan Günü. Assos Gös- teri Sanatlan Festivali gibi etkınliklerin içine serpiştinlmiş olarak arada sırada bir- kaç günlüğüne bazı tiyatrolarda ya da farklı mekânlarda da Türkıye'de yapılan modem dans sanatıyla karşılaşabiliyoruz. Zamana yayılmış bırhalde tek tük ızlene- bilecek olan bu gösterıleri meraklılannın kaçırmamalan için çok dikkatle takip et- meleri gerekıyor. Dansla ılgıli bazı değer- lendirmelere ve tartışmalara değindığim bu yazıyı ülkemizde hareketlenen bu gös- teri sanatına destek olma amacıyla hazır- ladım. Modern dans kurumsallaşırken 1920'lerde Batı sanatı içinde ilk örnek- lerinı vererek konumlanan modern dans adına, 1996'da ülkemizde bir gelenekten, modem dans eleştirisinden ya da tarihin- den bahsetmek daha mümkün değıldir. Bunun tabıi ki çok açık nedenleri vardır. Türkiye'de ilk modem dans grubu Turku- az, 1989 yılında kurulmuştur. Modem Dans'ın akademik olarak kabulu ıse bir- kaç yıl önce Ankara Dev let Opera ve Ba- lesi bünyesınde kurulan Modem Dans Topluluğu ve Mımar Sinan Ünıversıtesi Devlet Konservatuvarı Modem Dans Bö- lümü'nün kurulmasıyla olmuştur. Ancak, bu kadar kısa bir geçmışı olma- sına rağmen günümüzde ikınci nesil mo- dem dans koreograflanndan bahsetmek mümkündür. Bınncı nesıl. genelde klasik bale kökenli olup daha sonradan modern dansa vönelmiş koreograflardan oluş- maktadır. Bu koreograflar son döneme kadar klasik bale eğıtımi almış dansçılar- la çalışmak durumunda kalmışlardır. Bu nedenle modem çizgılerı çok belirgin olan vapıtlarda modern biçım. modern dansın genel olarak kavramının önünde durmaktadır. Ülkemizde modem dansın akademikleşmesi ve eğitiminin gerçekleşmesi ıçın oldukça zahmetli bir yol kateden de v ıne bırıncı nesıl koreog- raflardır. Bu ^ ^ rafla- _—^—~-. nn öğ- " * rencile- rı ya da v urtdışında modern dans eğıti- mi almış dansçılar. v eya hiç akademik eğitım almamış ve "gelenekseP olana tepkıvle var olmuş dansçılar. Türki- ve'de ıkmci nesıl modern dans ko- reograflarını oluştururlar. Bu koreografların bazılarında yaptıkları dansta oluşturduk- lan biçım, eğitım amaçlı öğre- __ tılen modem dans kalıplannı aşan. özgün bıçımlere dönüşen bir dansı. şimdıden ışaret etmeye başlamıştır İkı nesıl koreograflan bir arada düşüne- rek genel olarak modern dans koreogra- filerine bakacak olursak; soyutlama ve kavramsal düşünce oldukça az örnekler- de ortaya çıkmaktadır. Ancak bu örnek- ler oldukça başarılıdır. Dans eleştirmen- lcrinın ise işleri izlemelerı. düşünsel ve eleştırel bir tamamlavıcılıkla bu deği- şimı desteklemelen gerekmektedir. Eleştınden bahseder etmez. başka bir açıdan dansa bakmak istiyorum. Ülkemizde ilk resmi bale okulu kurulur- ken. hemen hemen aynı dönemde (1946'da) Nevv York Times yazarlanndan dans eleştirmeni John Martin. Marta Graham'ın 'Dark Meadow'unu izledik- ten sonra evınde daktilosunun başında mı- de ağnlan geçinvordu. Nedenı ise mo- dem dans tarihi için oldukça önem taşı- makta. Martin, sahnede gördüğü bu dan- sı nasıl yazacağını ve eleştıreceğinı bile- miyordu. Bilemedığini .bilmekle aslında dans teorisı açısından çok önemli bir adımı da atmış oluyordu. Yazar. modern dans eleştirisi ya da kav- ramsal sanat eleştirisı- ne dalmaya hazırlanı- yordu. Gördüğü *ya- pıtın" şimdiye kadar var olan değerlerle bakılıpeleştinle- meyeceğı apaçık or- tadaydı. Peki John *• Martin ertesı gün ne vazdı? Sonraları ne vazılmaya başlandı? Martin'ın "Ne\aza- cağımı bilmiyorum ama izlediğim şev. büyük bir başanydı" eleştirisi. sah- nedeki kavramsallığa. teorı ve eleştıri açısından vakla- şımlara ilk örneklerden bi- ridir. Soyut bir gösteri somutlaş- tırma yanlışı ya da soyut bir ese- rin eleştirisi gibi konular tam an- lamıyla modem sanatın sorunları ve çözümleriyle ilgili tartışmalann başlangıcı ya da soyut bir eserin eleş- tirisi gibi konular tam anlamıyla mo- dem sanatın sorunları ve çözümleriyle ilgili tartışmalann başlangıcı sav ılır. Ül- kemizde modem dans kurumsallaşırken ve aynı zamanda da hızla yaygınlaşır- ken, bence bu konuya değinmek gerek- mekte. Klasik bale ile modern eleştirisi ara- sında farklı olması gereken şey ne.' Bazı gazetelerde yapısalcı eleştirmenler yapı- lanlara şu cümlelerı sarfediyorlardı: "İn- sanlar onlara gükiüler, ne basın. ne izlcyi- ciler ne vaptıklannı anlavamadı. saçma sapan sanat palavarası diye düşündüler." Bir ınsan alışık olmadığı kalıplar içinde bir "iş" gördüğü zaman "saçmasapan" demeden önce. "anlama" üzennde biraz düşünmesı gerekmez mi? Ya da "saçma- sapan^la sanatsal olanı a>ırmakla ilgili bir düşünce sıkıntısı çekmez mı? Oznel dürtülerin nesnel kurgusu Martin ve Graham arasındaki sorunsa- la ve aynı zamanda da ılişkiye gelirsek: Martin, Graham'ın yapıtları hakkında yazdığı ilk eleştırilerden birinde tüm sa- mimıvetıyle şöyle bir cümle kullanıyor- du: "Ayaklarım yeredeğmiyor. Sağlam ba- sabileceğim hiçbir öğem yok. Gerçekten çok açık bir kafayla gösterivi izlemek ge- rckivor. Bu da bir insanın en zor yapabi- leceği şe> herhalde. Oradaki gösteri\i an- latacak bir metin olamaz. Yalnızca dans- çılar ve hareket dizgeleri anlatılabilinir." Farklı bir anlam. farklı bir estetik söz konusuydu. Sahnede dramatık bir gerılim yoktu. hatta dramatik bir boşluk vardı. Ancak seyırcı sahnede gördüğüyle bellı duyumlar edınıyordu. Sahnede yaratılan bir "ah" sesı. fenomenolojık yaklaşımda va"rolan '"sezgiselzorunluluğu*'getıriyor- du Bir eleştırmenın dans teorisı olarak elinde bulundurduğu verı, sahnedekine uymuyordu Ve asıl sorun sahnedeki de- ğil, nasıl yazılması gerektiğındevdi. Du- vuların oluşturduğu dencyımın dılbilim- sel karşılıiune vazık ki sınırlı bıraktarım biçimini oıuşturuyordu. 1980'lere kadar dans teorisi v e eleştiri- si HegeTin "Farkındayım, çünkü seziyo- rum\e\alnızca sezivorunı. Bakı>orum ve görüyo- rum. Çıkış noktam 'araç- sız' ilişkidir1 " dü- şüncesi üzerine ku- ruldu. Araç kelime- sine dıkkat etmek ge- rek. Modem dans, te- melde araçsızlığa uy- gun gibi gözüküyor. So- nuçta dansın malzemesi insan bedenidir. Ancak fe- nomenolojik yaklaşım "ya- şamsallık"la belirlenir. Yaşa- mın ta kendısiy le. Çelişki de bu- rada başlar.. Dans yaşamın ta kendisı değildir. Bu eleştiri şeklinin en önemli sorunu "öznel dür- tülere" ait olmasıdır. Bir "an* sesınin bile modern dansta koreog- rafisi vardır. O yüzden 'özneldürtülerin' nesnel kurgulanışı söz konusudur. Araç- sızlık düşüncesı his olarak modern.dansa ne kadar^akın olursa olsun. modern dans araçsız değildir yanı "media'tiktir''. Bir başka açıdan bakarak "yaşamsallık" te- masma dönersek, modem dansta kullanı- lan tüm yaşama aıt hareketler. mimler kendi anlamlan dışında koreografi için- de anlamlar üstlenirler, hareket kullanımı soyutlaşır ve parçalanır. Böylelikle "ger- çek"1 ya da "gündelik" olan "kavTamsal" ya da "kurgusaT olana dönüştür. Tüm bu yazınsal ve teonk tartışmalar olurken aynı zamanda Martha Graham'ın yapıtlan da fenomenolojık bir yaklaşım- la eleştirılırken Graham. yaptığı bir ese- nni tanıtan bir broşürün arka sayfasına şunlan dizdirivordu: "Dans soyuttur, bir şey hakkında bilgi vermez. kendisi bil- gidir." Y4ZIODASI SELEVI İLERİ Aynı Kentin Çocukları Istanbul'u yerte bireden Altı-Yedi Eylül olayın- dan galiba biryıl sonraydı: Ilkokuldayken ders ki- taplanmızı, defterlerimizi ille kırmızı kap kâğıdıy- la kaplamamız, kitaplarımıza, defterlenmize kır- mızı etiket yapıştırmamız istenmişti. Böylece Yunan bayrağını çağrıştıran lâcivert kap kâğıdı ve lâcivert etiket çocukluğumuzdan si- liniyordu. O zaman, sınıfımızdakı birkaç Türk- Rum çocuğunun üzüleceğini düşünerek tedirgin olmuştum. Aradan geçen bunca yıldan sonra o günlere baktığımda ne çok duyartığın değişmekte oldu- ğunu algılayamadığımızı ayırt edebıliyonjm. is- tanbul, kendisine bir mozaik hediye eden azınlık yurttaşlarından vazgeçiyormuş meğerse. Belkı de... Belki de değil, muhakkak ki Sait Fa- ik'in eşsız hikâyesı eskimeye başlıyormuş; eski- meye değil, hırpalana hırpalanaeskitilmeye. Öy- le ya; Sait Faik, karmaşık ruh ve cinsellik süreç- lerinde azınlıklara, özellikle de Türk-Rum yurt- taşlanmıza duyduğu derın sevgiyi dile getirmiş- tir. Onun son dönem öykülerinde, "yasaklarla çev- rili bir dünyada" yaşamak bedbahthğı kadar, bel- ki ondan da yoğun biçımde, 'ayrılık', 'ayrılıklar' acısı söz konusudur. Demek ellilerın Istanbul'un- da bile, Istanbul'u dünya başkentlerinden biri ya- pan kozmopolit ortam usul usul siliniyormuş. Oysa hatırladığım Istanbul, Rum'u, Ermeni'si, Yahudi'siyle ve öteki azınlık yurttaşlarıyla hâlâ bir 'azınlıklarkültürü'nü kucaklayabiliyordu. Bitişik apartmandaki komşularımız çokluk Rumlardı. Beyaz Rus madam Zoya'lann üst ka- tında oturan Rum madamla haince alay ettiğimi- zi hatırlanm. Yarı Türkçe yan Rumca bir nakarat bulmuştuk; yaşlı madamı ne zaman görsek, ba- ğıra çağıra, hep bir ağızdan onu söylüyorduk. İşin tuhafı, aramızda Rum arkadaşlarımız var- dı. Hele madam Zoya'lann alt katında, anneba- basıyla birlikte oturan Yani en iyi arkadaşımdı. Bazen ben onlara, bazen Yani bize gelip gider- dik. Yani'nin babası otomobil tamırhanesınde çalı- şıyordu. Altı-Yedı Eylül'den biraz sonra Istan- bul'dan Yunanistan'a göçtüler. Bu pek acıklı bir aynlık olmuştu. Eşyalarının bir kısmını satmışlar, bir kısmı kamyona yüklenmiş, Yani'ler boş evle- rinde son gece kaldıktan sonra gitmişlerdi. Yaş- lı Güzide Hanım bir kova su dökmüştü arkalann- dan; yine dönsünler diye mi?.. Yıllar var ki düşünüyorum: Istanbul neden düş- man kesilmiştı azınlık yurttaşlarına? Birlikte ya- şadığımıztoplumsal hayatın oncagüzel, incelik- li dokusunu nasıl olup dazedelemeyi göze almış- tı? Oktay Akbal'ın Bizans Definesi adlı kıtabında göz kamaştırıcı, Türk hikâyesınin yüzaklarından "Ester ile Rosa" yer alır. Necatigil şöyle özetlı- yor: "Ester ile Rosa, bir kenar semt yazlık sine- masının gişesinde çalışan iki Musevi kızıdır; ls- rail'e gitmek hayallen içinde yaşarlarken yazarla arkadaşına değişik şeyler düşündürürler." , O 'değişikşeyler'dk bütün öyküyü git git git tra^ jik kılan. Ester ile Rosa'nın 'yeni vatan' düşlerinin ardındakı herşey. Bu öyküyü ne zaman okusam, ilkokul sınıf arkadaşım Coya gelir aklıma. Coya da lsrail'e göçmüştü. Ama her yaz hâlâ geliyor- muş Istanbul'a. Bir yaz buluşacağız, tabii birkaç saatliğine. Liseden Izak'la Levi. Izak Benşua; Levi'nin soyadını unutmuşum. Sonra Stelyo. İlk ikisi Is- rail'de, izlerini çoktan kaybettim. Stelyo Atina'ya gitti, bir zaman mektuplaştık, bilmem yine Yuna- nıstan'da mı, dünyaya sığamayacak bir çocuk- tu. Şişli'nin arka sokaklarında oturan Sabatay. Onlann evinde bir yaz günü, takıntı sınavına ha- zırianırken annesinin kızarttığı dumanı tüten müc- verieri üçer beşer yemiştik. Sabatay Türkiye'de mi, Istanbul'da mı? Istanbul Türk'üyle, Ermeni'siyle. Rum'u, Yahu- di'siyle o zamanlar kültür ferahlıklanna açılırdı. Müslümanların ayrı ayrı bayramları, Hırıstiyanla- rın ayn ayrı, Yahudilerin ayrı ayrı bayramları bu kentte bitmez tükenmez bayramların yaşanma- sına yol açardı. Herkes birbirinin bayramını kut- lar, bayramtannda birbirinı ziyaret ederdi. Sonra diller birbiriyle sarmaşırdı. Türkçe'nin en güzeli dediğimiz Istanbul Türkçesi'ne kâh Rum- ca kâh Ermenice, kah Yahudice, hatta Arnavut- ça, Yahudice'yle kanşık Fransızca kanşır; sözcük- ler birbirini kovalar, birbiriyle dostluk kurar, birbi- rine gülümser, kızar, öfkelenir, birbiriyle sevişir, birbiriyle çatışırdı. Stelyo'nun akrabası küçük bir kız çocuğuna bütün yaz boyunca Türkçe ve Yurttaşlık Bilgisi dersi vermiştim. Beyoğlu'nun arkalannda küçü- men gömlek dikimevi. Babası, iyı Türkçe öğre- nemediği için Tasula'ya darılır durur. Tasula ağ- lar ve babasına sarılır. Gözlerim yaşarırdı. Göm- lekler, gömleklerdikilir. Ve Beyoğlu'nun kuytu so- kaklan yazın hep serindir. Aynı kentin çocuklarıydık. Şimdi birbirimizi bunca yitirmiş... Takvimde İz Bırakan: "On altısında birkızdı sevdiğim I ihtiyarlamış I eski günleri düşünüyormuş I o bahçeler o papat- ya dolusu I tarlalar geçiyormuş aklından I ilk öpüş, I benim de aklımda, unutulmuyormuş!" Oktay Rifat, Koca Bir Yaz, Adam Yayınları, 1987. BUGUN • 1. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ kapsamında saat 15.00'te Sevin Okyav ile söyleşi yer alıyor. • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.00'da Jean-Paul Fargıer'nin katıldığı "Le Monde Gazetesi Eleştirmeni Gözüyle, Fransız Videosu'nun Yenilenmesi" başlıklı söyleşi yer alıyor. 25. ULUSLARARASI İS1ANBUL MÜZİK FESTİVALİ BLGLIV • Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu'nda saat 17.30'da Rahşan Apav (vıyolensel). Özay Günay (soprano); Aya İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Borusan Oda Orkestrası yer alıyor YARI1N • Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat 21.30'da Kibutz Çağdaş Dans Topluluğu; Atatürk Kültür Merkea Konser Salonu'nda saat 17.30 Müge Hendekli (piyano), Burak Elçı (banton): Aya İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Viyana ve lstanbul'dan Şarkılar ızlenebilır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle