Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 1997 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
'Madem akıllısın neden yoksulsım?'Yıldınm aşkına inanmam.
(Yıldınmsızını bulmak bile kolay
değil artık.) Ama seyrek de olsa bu
inançsızlığımdan kuşkulandığım
olur. Onu gördüğümde bu
kuşkulardan biri daha uğradı bana.
Hani şu Tann'nın boş
zamanlannda özenerek
yarattıklanndandı. Kusur bulmak
içın nafıle uğraştım. San saçlan
yan çıplak omuzlanna düşerken
anlatılması güç ve duru bir
güzeliiğe mükemmel bir çerçeve
görevi yapıyordu. Son derece
biçimli olduğundan dolayı cımbız
müdahalesine ihtiyaç duymamış
kaşlannın içınden çocuksu bir
bakışla dışanya açılan lacivert
gözleri, bu güzelliğin merkeziydi.
Kendinizi bu yüzün etkisinden
sıyırabilmeniz halinde, vücudunun
da kusursuz ölçülerde oldugunu
fark edebiliyordunuz. Aniden
daralan belin altından süzülen uzun
bacaklar, buralarda az rastlanacak
bir finalle, ince bilekJere ulanan
küçücük ayaklarla tabloyu
tamamlıyordu. Böyle bir sanat
eserine uzaktan bakmak daha
doğruydu belki.
Ama oldu bir kere; tanıştım. Ve
gülümseme eyleminin bir kadına
nasıl güçlü bir ışık ve ısı
verebildiğine şaşırdım. Bir de
kendime şaşırdım. Her zaman rahat
ve açık söyleşilerden yana olan ben,
onun hoşuna gitmek için rol
yapmaya başlamıştım. Bu bana bir
parça rahatsızlık veriyordu; ama
kendime ihanet ettiğimi falan da
düşünmüyordum. İlk tur
konuşmalar ve benim sorulanm
bitti; şimdi soru soran oydu. Bunu,
onun ilgisini çekmeme bağlayarak
ilk engeli aştığımı düşünmeye
başlamışnm ki, her zamankinden
hızlı çarpan yüreğimde ani bıçak
darbeleri hissettim. Yalmzca işimi
degil, maaşımı. arabam olup
olmadığını, oturduğum evin benim
mi yoksa kira mı oldugunu vs.
soruyordu. Yani ilgilendiği ben
değildim, paraydı! Sıkıntımı
gizleyemesem de sakin olmaya
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
çalışarak ona sorulannın doğru
cevaplannı verdim. Şaşırmıştı.
Bakışı değişmişti. Son sorusu, onun
kalın ve biçimli dudaklanndan
sanki kendiliğinden döküldü:
"Madem bu kadar akıllısın, neden
zengin değilsin?" Bu soruyu daha
önce de duymuştum. Kendisine ait
olmayan soruyu büyük bir
rahatlıkla soran genç kıza dikkatle
baktım. Herhalde ben ilk kez bir
siyasal derneğe adım attığım
sıralarda doğmuş olmahydı. Ben
öğrenci lideri olarak olaylara kanşıp
gazete manşetlerine çıktığımda, o
ana okuluna gidiyordu. Ben "Ya
dernek, ya ilişkimiz!" diye bana
ültimatom veren yeşil gözlü Tûrk
hemcinsini gurur ve acıyla
reddettiğimde, o ilkokula yeni
başlamıştı. Ben polis baskısını ve
kurşun vızıltısını hiç
unutmamacasına hafizama
kazıdığımda sıralarda, o erkeklerin
ilgisini çekmeye başlamıştı. Ben
yurtdışma çıkarken geride
bıraktıklanmın yaralanyla
yanarken, o ayna karşısmda artık
vücudunun güzel bir kadına
dönüştüğünü saptamıştı. Ben bir
yandan okuyup bir yandan da yurt
özlemi ve Sovyet sosyalizminin
çelişkileri içinde kıvranırken, o ilk
kez öpüşmüştü. Ben zincirlerimi
parçalayıp kınk bir kanatla, ama
adalet ve özgürlük kavTamlanyla
yola devam etmenin sancılanyla
memlekete dönerken, o kızlıktan
kadınlığa geçmişti. Ben yıllar sonra
yertiden, bu kez gözlerim açık
olarak Moskova yollanna
düştüğümde, o kısa sürede bitecek
evliliğine ilk adımını atmıştı. Ben
maddi sorunlar yüzünden
çeviımenlik yapıp gazetecilikten
kopmama mücadelesi verirken, o
para kazanmak için "doğa
vergisi"'nden ustaca yararlanmasını
öğrenmişti. Ben sıkıntılanmı
çözemesem de, zaman zaman bir
okur telefonu ya da mektubunun
erişilmez tadıyla keyiflenirken, o
başkalanndan duyup tartışmasız
benimsediği acımasız bir soruyu
silah gibi kullanmaya başlamıştı:
"Madem bu kadar akıllısın. neden
zengin değilsin?" Kadın-erkek
ilişkilerinde üç dönem var: tlk anla
birlikte başlayan yükseliş; zirve;
çöküş-çürüme dönemi. Bazen
zirveye tırmanış yıllar alıyor. Bazen
de yalnızca birkaç dakika. Işte
karşımdaki dünya güzeliyle
ilişkimızin zirvesi az önce geride
kaldı. Bakışlanna yerleştirdiği
ilgisizliğin altını koyu ve kalm bir
kalemle çizmeye çalışıyor sanki.
Bense ona asla yöneltmeyeceğim
bir soruyu ıçimden tekrarlayarak
kendi kapanışımı yapıyorum:
"Madem böyle kötüsün. neden bu
kadar güzelsın?.."
Sevsinler bize çözüm bulanları
Birisi, "Ne ayıu işte, ne aynı evde
ve ne de ayru gurbette
esldyeceksin" demişti. Doğru.
Her üçünün de tersini yaptım,
başıma neler geldi!.. Diyen haklı
çıktı. İlk ikisi sizler için pek
ilginç değil; yazsam, bilemedin
"Yahu tam öyle, aynen" dersiniz
ya da "Hadi yahu...". Ama
üçiincüsü ilginç. Üstelik, ikircikli
bir konu da. Ne kadan dizgı
yanlışına, ne kadan da "altın
makasa" kurban gider
bilmiyorum ama, bir denemeden
de olamıyorum. Bu ülkedeyken,
"İran devrimini" yaşadım
tsveçlilerle birlikte. Kara çarşaflı,
yalnızca tek gözü -evet, tek gözü-
gözûken eli mavzerli kadının
fotoğrafını ilk sayfaya çamaşır
leğeni gibi koyan gazetenin,
" Yepyeni bir devrim doğuyor,
yeşil devrim!" dıye başlık attığına
tanık oldum.
"Devrim" doğmasına doğdu
ama, şeriatçılardan başka
herkesi boğdu. Daha sonra
Cezayir'i yaşadık. "Canım,
adamlar seçimi kazandı.
Bakalım ne yapacaklar..." dendi.
Seçimi kazanan adamlar
yapacaklannı yaptılar ve halen de
yapmaktalar.
Konu, demokrasinin nereden
başlayıp nerede bittiği değil;
demokrasiye ınananlarla
ınanmayanlann nasıl, hangi
ortamda bir arada olabilecekleri.
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Şimdı ne oluyor? Mercek altında
Türkiye. Gözlen "'velfecri
okuyan" (eski) başbakan, ısrarla
u
İlımlı İslamın temsilcisi" olarak
tanımlanıyor. İslamın dozunu kim
nerede saptadıysa, bizdekıne az
şekerlisini uygun görüyorlar
doğrusu. Aftonbladet gazetesi, bir
süredir tsveç'in en büyük
gazetesi durumunda. Bağımsız
sosyal demokrat bu gazetede ikı
hafta önce yayımlanan bir
başmakalede, •'İslamcı belediye
baskanlannın çok olumlu işler
yaptıklan, Erbakan'm ılımlı bir
islamcı olduğu" övülerek
vurgulandı ve demokrasinin
"ordu zoruyla" tehlikeye atıldığı
savunuldu. Çe\Temde de
duyuyorum: "Bizûrı" başımıza
her şey gelebılir, herkes vah vah
diyebilir ama, sakın ha Batı'daki
patikalardan sapma. Varsın
şeriatçılar çoluk çocuğun
gırtlağını kessin, varsın
gazetecileri teker teker avlasın,
varsın kadınlan ev lerine
kapatsın... Hıç, ama. hıç fark
etmez. Nasıl bizdeki beyinsiz
enteller, Mustafa Kemal'ı,
1923'teeksiksizbır
demokrasiye gökten yıldız gibi
indirip ülkemize mal etmediği
içın kin kusarak kınıyorlarsa,
buradaki aymazlar da her ülkeye,
farklı koşullara bakmadan aynı
şerbeti sunuyorlar.
Madem ki insan haklan
konusundaki berbat halimiz son
derece haklı olarak eleştiriliyor, o
zaman bu konuda "ıiunlı
tslamdan" nasıl bir mucize
bekleniyor, bir de bu
açıklansa iyi olur. Akhma, lsveç
Radyosu'nun yapımcılanndan
Abdullah Gürgün'ün bir anısı
geldi. Geçen yıl Diyarbakır'a
giden lsveçli bir TV ekibine
tercümanlık yapmıştı. Uçak
Diyarbakır'a inerken ekiptekilere
bir şaka yapmış, "Hadi
Kürdistana geldik, pasaportlan
hazırlayın" demiş. Daha yeni
Istanbul'da pasaport kontrolünden
geçtikleri için biraz söylene
söylene. başlamışlar
pasaportlannı ellerine almaya.
Geldikleri. röportaj yapacaİdan
ülkeyle ilgili ön bilgileri bu
kadardı yani. Sonra da dönüp
bize, Türkiye'nın nasıl
yönetjleceğini öğretirler.
Ipini koparan herkesi uzman diye
ekrana getirirler, birkaç aklı
başında istisna dışında büyük
çoğunluk, bol keseden bize
çözümlerbulur...
Minik vavru mavmun Yovo, bakıcısının
sevimli Yoyo, Belçika'daki Antwerp Hayvanat BahçesTnde doğdu. Yoyo biraz
zayıf olduğu için ona bir süre kuvözde bakılacak. Yavru maymunun süriinü iş-
tahla içişine bakılırsa annesinden ayn kalmak onu pek üzmemiş gibi. Yoyo'nun
vahşi arkadaşlan Cava Adası'nda yaşıyor. (Fotoğraf: RELTER)
Evrensel
pazar kültürü
BRUKSEL
sffVS;-. ÖZGÜR
LLUSOY
Cumalan Leuven'ın pazan...
Öğrencilerin gece hayatlannı
saymazsak ellı bin nüfuslu
şehrin hayli sakin geçen
yaşamının pastel renkleri
cumalar. Civar köylerden
gelen pazarcılann peynir,
salam, piliç. mevsimlik sebze.
meyve yüklü kamyonetleri.
sabahın erken saatlerinde.
şehrin "entetektüer sımgesi
kütüphanenin önündekı
meydanda yerlerini almaya
başlıyor. Bir hareketlilik, bir
telaş...
Hareketlilik dediysek.
aklınıza sakın ola "Salı
Pazan" gelmesın. Ne ıtiş
kakış ne de eteklerine
tutunmuş çocuklanyla
sergılerdeki tişörtleri
birbirlerinin elinden kapmaya
çalışan pazar kurtlanna
rastlamak mümkün.
Belçikalılar. pazar yerinde
bile, başkasının sırasını
kapmak gibi bir "cinBği" akıl
edemiyor. Öndeki müşterinin
işi uzadı mı, saate bakarak
uflanıp puflanmalar. olduğun
yerde yaylanmaya başlamalar,
arkadan para uzatmalar.
baktın olacak gibi değil.
"Hadi kardeşim, sabahtan
beri bekliyoruz" demeler
yok. Satıcıyla havadan sudan
sohbet etmek isteyen yaşlı
teyzelenn lafı uzattıkça
uzatmalan. ya da ahbaplanna
rastlayan satıcılann sohbete
devam edebılmek içın işi
ağırdan almalan bile
sabırlann taşmasına yol
açmıyor. Belçikalılann sıra
beklemedekı sabn, doğrusu
insanı (hele de Türkiye'den
geliniyorsa) hayretler
ıçersinde bırakıyor.
Leuven pazannda tanıdık
kimi öğeler de yok değil.
Tıpkı başka pazarlar gibi,
Leuven pazan da "keseye göre
ve taze" mamul beklentisini
karşılamaya çalışıyor. "Ne
ahrsan30Ö" yada
u
tanesi
225, ikisi 400" türünden
tabelalar. pazar kültürünün
"evrensel" dili olsa gerek.
Yalnız. "Gel, gel, gel, malın
iyisine gel" ya da "Hadiii,
batan geminin nıallan
bunlar" türünden
çığırtkanlıklar yok. lç
çamaşırlannın bulunduğu
sergide de "ikizlere kapak"
gibisınden "yaraücıhklara"
rastlanmıyor.
Pazar sergilerinde satılan
giysiler arasında da
benzerlikler var. Ellerinde
alışveriş sepetleriyle
amcabeyler, Leuven'de de,
çaresiz adımlarla, allı güllü
entarilere doğru ışıltılı
gözlerle yönelen hanım
teyzelenn peşinden gidiyor.
Köy ekmeği, köy yumurtası,
Arden salamı, envai çeşit
peynirin yani sıra baklava
gibi"egzotik" yiyeceklerin de
satıldığı pazann gözdesi,
kızarmış pilıç. Kızarmış piliç
kokusunun bütün pazar
meydanını kapladığı öğle
saatlerine doğru eller ceplere
atılıp şöyle bir para hesabı
yapılıyor. sonra hesabın
sonucu ne olursa olsun en
yakın kızarmış piliç
kuyruğuna gınlip, sabırla
beklenmeye başlanıyor.
Pazara fazla rağbet
göstermeyen genç nüfusa da
ancak bu kuyruklarda, ya da
kızarmış sosis ve patates
kuyruklannda rastlanabiliyor.
Bütün bu alışveriş
hengâmesinin yükünü taşıyan
pazar meydanı, ülkenin
bitmez tükenmez dil
savaşlannda da yeni bir
meydan muharebesine daha
olanak tanıyor. Olkenin
Fransızca konuşan nüfusu
içinde yolu Leuven pazanna
düşenler, "iki kilo elmayı"
Fransızca ıstemekte ayak
direrken. Flaman köylüler de
para üstünü Flamanca
uzatmayı ıhmal etmıyor.
Flamancanın muhtelif
lehçelerinin konuşulduğu
pazarda, gene Flamanca
konuşan Leuvenliler ise, civar
köylerden gelen pazarcılann
konuştuğu "koylü
Flamancası"na burun
kıvınyor. Belçikalılar "
/ r
"
;
"
r
'
arasında kimin dili daha üstün
kavgası süredursun, bu arada
Hollandalılar Belçika'nın
Flamanca konuşan nüfiısuna
"Temel", Fransızlar da,
Fransızca konuşan nüfusuna
"tdris" muamelesi yapıyor.
İnanılması güç meydanda unutulmaz anlarPiazza Del Campo denilen
inanılması güç meydandaki, yanm
daire etrafında sıralanmış,
kontradolar gibi dizilmiş ortaçağ
binalannın altında lokantalar var.
Otuz dört numaradaki Alla
Sperama'da, kırk ikideki Al
Mangia'da, ya da yirmi dokuzdakı
Trattoria Rosticceria La Mossa'da,
bembeyaz örtülerin üzerinde,
içilen herhangi bir şarabın on altı
seneye bedel oldugunu
düşünüyorum. Param yoksa eğer,
bütün gün ayaklanmın altında
ezilen taşlann uçuk kahve sırtıyla
ağnlı bir temas kurmak üzere
Campo'nun güzelim sert kabuğu
üzerine uzanıyorum. Etrafımdaki
Siena dışından kente bumunu
sokanlar gibi. Sesleri rahatça
birbirinden aymp, ancak aynı
zamanda tümünü de bir arada
tutarak tabak gibi aya neredeyse
melankolik gözbebekJeriyle dualar
okuyorum. Makarnalann
yumuşacık, yağlı tenlerine
dokunup duran çatal, kaşık
hışırtısı, dudaklannı birleştirenler
için çaktırmadan kronometre tutan
çocuk yaştakilerin kahkahası,
çığlık atıp fuze gibi ana babalanna
koşan mınik yaratıklann gürültüsü
kulağımın kenanndaki saniyelerin
tık tık dilimleri arasına yerleşip
zaman gibi eriyor.
Mangia Kulesi'nin gövdesini
Toskana'nın karanlıklanndan
sıyınp. Portekiz derisini andıran
taşlannı ışığa boğan projektörler
nefes alıp veriyor. Terlerinden
akşam banyosuyla annmış
kadınlann esanslanndan esans
beğenmek, alelade bir bencilliğe
ortak olmak gibi sanki. inanılması
güç meydanın köşelerinde
homurdayan Vespalann bana
neden bu kadar iyi geldiğini
düşünerek kendi kendime kötülük
ediyorum.
Siena'da meşhur bir dondurmacı
var "Nannini". Nannini'debir
SİENA
IMEHMET
MESTÇİ
lezzet var: "Merin^ıta".
Meringata muhteşem bir lezzet.
Rejans'taki mereng gibi. Pamuk
yoğunluğunda. neredeyse
lezzetten damağı yakan ve son
derece çabuk eriyen.
kartpostallardaki Pamukkale
görüntüsü izlenimi veren bu tat
pınannın içinde, küçücük,
yumuşacık mereng parçalan
parlamakta Olmayacak kadar
lezzetlı ve şarap gibi.
Mangia Kulesi'nin yanındakı Vıa
di Salicotto'nun başında; Trattoria
La Torre'nin bitişiğindekı
dükkânda satılan Barberolarla
mahalle halkı her perşembe
dünyanm en gürültülü
oyunlanndan birini oynuyor. Her
bölgeyi oluşturan Kontradalann
karakteristik renklenni taşıyan
bîlardo topu büyüklüğündeki
barberolar kıvnla kı\nla giden.
tahta kaydırağm tepesinden aynı
anda aşağı bırakıldığında müthiş
bir bahis orgisi başlıyor. Herkes
birbirinin tepesinde, herkes
bağınyor, çocuklar ortada biriken
hediye dağından gözlerini
alamıyor. Sokak boyunca birbirine
bitiştirilmiş masalar, masalar,
şaraplar, tagliatelleler. Inanılmaz
bir parlaklık. Çiğ ama uyuşumlu
biruğultu madrigalı. Aynı mekân;
etrafı kahverengi pancurlarla
çevrili beyaz sokak lambalı
Piazzetto Artemio Franchi
diğer geceler öylesine
sessizleşiyor ki; ortaçağa
açılmış, ancak yaz günleri sıkı sıkı
kapalı tutulan üst panjurlanndan
biri inanılmayacak kadar kısık
sesle dinlenen enfes caz
melodilerini yine de kulağa
taşıyor.
Nannim'den müthiş bir lezzet
daha: "Panna Cotta." Çıkolatalı,
az alkollü, dibinde aynca çikolata
soslu panna cotta ciddi, oturaklı
bir lezzet. Ağıza alındığında
standart çikolata lezzetinden
farksız oldugunu düşündürdüğü
anda dil oranı çok iyi ayarlanmış
alkolü fark ediyor. Biraz sonra çok
az miktarda fakat enfes yoğun
çikolata sosu saklandığı yerden
çıkıp damağın kapısını çaldığında
dondurma zaten neredeyse bitmiş
oluyor.
T ü r k i y e ' d e i l k d e f a
MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ
KİLYOS MSM YAZ KAMPI
Tiyatro Bölümü: Müjdat Gezen yönetiminde
Futbol Bölümü: Rıdvan Dilmen yönetiminde
Tıyatro-Futbol-K.Gitar-Voleybo!-Org-Solfej-Basketbol-Satranç-Tenis
Resim-Masa Tenısi-Dart ve Hobiler (Her bölüme sadece 20 öğrenci alınacaktır)
Cumartesi Pazar dışında hergün 09.00-18.00 arası kapıdan kapıya teslim.
Yemek, kahvaltı, spor çantası ve malzemeler.
Adımız Güvencemizdir.
Cocuğunuz kişilik kazanıyor. Bizi arayın. Broşür isteyin.
kayıtlarımız başladı. Kontenjanımız sınırlıdır.
Kayışdağı Cad. Ziverbey Durağı No:48 Kadıköy Tel: 348 80 72/73 - 346 51 09 Faks: 348 80 74
2.250.000 TL'ye
BODRUM
KERAMOS'TA TATİL
* Tam pansiyon
* Lezzetli doyurucu yemekler
* Ayışığında m ü z i k ve eğlence
* Teras bar
yeterlı katılım hahnde MAV'l TUR ve çevre gezileri
TAKSİTU Ö D E M E KOLAYLIĞI
OLUŞUM 1URİZM
Tel: (0312) 425 65 22 23
Menekşe 2. Sk. 25/3 Kızılay/AMLARA
MUĞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1965-598 - KararN'o: 1996'815
Hâkim: M. Coşkun Gündüz. 23193 Kâtip: Behimcan Kafal
Davacı: Ibrahım Ergün, 12. Sokak No: 13 Ostım - Ankara Vekıli: Av. Nevzat Sanço-
ban - Muğla Da\alı: Oğuz Aslanoğlu, Mannaris Çoban Işhanı 5'3
Dava: Alacak. Davatanhi: 12.9.1995 Karartarihi: 23.12.1996
Davacı \ekilı tarafından. davalı aleyhıne açılan ışbu alacak davasmın yapılan yargıla-
malan sonunda: Davacı davasının kabulüne. 79.920.000.- TL'nin 25.3.1995 tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ıle birlikte tahsıline karar verilmiş olup. venlen karar dava-
lı Oğuz Aslanoglu'nun adresı meçhul olduğundan, ilanen tebliğıne karar venlmiş olmak-
la, işbu hükmün 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28-31. maddeleri gereğince. yayımlan-
dığı tarihten 15 gün sonra davalıya teblığ edilmiş sayılacağı ılan \e tebliğ olunur.
28.4.1997
Basın: 19524
İLAN
T.C.
ZEYTtNBURNÛ SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
İLANEN TEBLİĞ OLUNUR
EsasNo: 1997/473 ' Karar No: 1997/610
Hâkim: Kemal Güzel 20998
Kâtip: Nuran Taşkıran
Zeytinburnu Sulh Hukuk Mahkemesi'nce verilen
4.6.1997 tarihli karar ile Çiğdem Yılnıaz hacır altına alı-
narak Çiğdem Yılmaz'a annesi Meraci Yılmaz vasi tayin
edilmiştir. Bu husus ilan olunur. 4.6.1997
Basın: 27324
MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ
DEVLET KONŞERVATITVARI
MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
1997-1998 ögretim yılı içın konser\atuvannuz lisans
devrelerine ön kayıt sıstemı ıle öğrenci alınacaktır.
Ön kayıtlar: 23-27 Hazıran 1997 tanhlen arasında
konservatavar binasında \apılacaktır.
Müracaat eden ada>lardan ÖSS 105 puan şartı aran-
maktadır. (Konservatuvar mezunlan hariç.)
I-) Müzıkoloji Bölümü
a) Etnomüzıkolojı ve Folklar Anabilim Dalı.
II-) Sahne Sanatlan Bölümü
a) Opera Anasanat Dalı.
b) Tiyatro Anasanat Dalı.
c) Bale Anasanat Dalı.
III-) Müzik Bölümü.
a) Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Anasanat Dalı.
b) Yaylı Çalgılar Anasanat Dalı.
c) Üfleme ve Vurma Çalgılar Anasanat Dalı.
d) Piyano Anasanat Dalı.
Kayıtlar Dolmabahçe Cad. Akaretler'Tîeşıktaş adre-
sindeki binada yapılacaktır. Aynntılı bılgi ve başvuru
formlan konservatuvar öğrenci bürosundan ahnacaktır.
Tel.:260 10 50-51
Basın: 26829
HAYDI! GENÇLIK
ATEŞİNİ YAKMAYA
b o z c a a d a
9 - 1 8 Y a ş C r u b u i ç i n Y A Z K A M P I
DİL OERSLERİ (İngilizce, Fpansızca, Almanca),
SPOR, ATÖLYE ÇALIŞMALARI, GEZİLER,
DOĞA, EĞLENCE ve 8ÜRPRİZLER...
1. Dönem 20 Hazıran - 3 Temmuz ( 9-11 Yaş)
2. Dönem 4 Temmuz - 22 Temmuz (12-15 Yaş)
3. Dönem 24 Temmuz - 11 Ağustos (16-18 Yaş)
4. Dönem 13 Ağustos - 31 Ağustos (11-15 Yaş)
Kamp: Sulubahçe 17680 Bozcaada / Çanakkale
Tel (0.286) 697 83 62 - (0.522) 813 88 39
Tel: (0.532) 411 33 08
VİLLA
NERGİS
SWÎMMÎNG
POOL-BAR
RESTAURANT
BÎTEZ'
BODRUM
Rez.Tel: 0252 343 16 95
Fax: 0252 343 10 75
O SALIrAZAN »CH.F8AM MMtCHCIIT
OVUNLAŞriRAN-y&NETEN MUSTATA AVKIIIAII
1O-17 H*Zl«AM 1»»T SAAT I U O
YCR U l l F t ÇUKURLUÇtŞME SK I3A BEYOfiLU
SILETUR VAKKORAMA,
ı MA4AZALA*I VE lAitin DE