23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
>2 HA2İRAN 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Saldım Şanlıurfa'ya yeni atanan öğretmenlerin kura çe- kimi yapılırken, arkada- şımız Özcan Güneş, te- settüriü öğretmenlerin fotoğrafınt çektiği için önce Milli Eğitim Müdü- rü Öner Ergenç'in sözlü saldınsına uğradı, sonra da Şube Müdürü Meh- met Gürbüzer ve adam- lan tarafından kuvvet kullanılarak salondan atıldı. Matbaasında ka- mu kurumlarının baskı işlerini yapan GAP Gaze- teciler Cemiyeti Başkanı Kemal Kapaklı, saldınya destek verdi. Avukatlar Geçen cuma, Eyüp 1. Asliye Hukuk Mahkeme- si'nde görülen 96/783 dosya sayılı davaya, İS- Kl avukatlan Aysel De- mirel ve Asiye Özde- mir'in türbanla girmesi- ne göz yumuldu. Tür- banlı avukatlara, yargıç herhangi bir uyanda bu- lunmadığı gibi davalı ta- rafın avukatı dartirazet- medi. Duruşmadan son- ra türbanla duruşmaya girilmesini eleştiren avu- katlara, türbanlı avukat- lar "Size ne" dedi ve ad- liye koridorunda sert tartışmalar yaşandı. Irrtemet http: / / www.pianetcom.tr / Xn Etektronik posta Deniz5omeptanetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Cahit Külebi öldü... "Uzandı birilah gibi Ûstünden bevaz kuşlar uçtu Doğduğu köylere doğru Gittibiraz." 'Kuran Karşısında T.C. Anayasası' T ürkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkın; Kı- zılay'a doğru yürüyün. Ankara'nın göbe- ğindeki kitapçıları şöyle bir dolaşın; dini görüntü altında satılan yayınlar arasında gözünüze ilişecektir. Kitabın adı: "Kuran Karşısın- da T.C. Anayasası." Şu sıralar yeni hükümeti kurmaya çalışan Mesırt Yılmaz vakit bulup bu kitabı özellikle okumalı. Okumalı ki nasıl bir Türkiye yaratılmak istendiği ve bunun altyapısının nasıl hazırlandığı konusunda biraz daha fikir sahibi olsun. Kitaptan birkaç madde... Kuran-ı Kerim'e göre: Ebedi olan Allah'tır. T.C. Anayasası'na göre: Ebedi olan Türk vatanı ve mil- letidir. Kuran-ı Kerim'e göre: Milliyetcilik haramdır. T.C. Anayasası'na göre: Atatürk milliyetçiliği esastır. Kuran-ı Kerim'e göre: Üstün olan ilahi kanunlar- dır. T.C. Anayasası'na göre: Üstünlük anayasa ve kanunlardadır. Kuran-ı Kerim'e göre: Islamın ve Müslümanın menfaati esastır. T.C. Anayasası'na göre: Türk mil- li menfaatleri esastır. Kuran'ı Kerim'e göre: Allah, bu Kuran'ı koruya- caktır; tüm Müslümanlar da bu Kuran'ın hükiimle- rini korumakla ve hayatına ve hayata hâkim kılmak- la mükelleftir. T.C. Anayasası'na göre: Bu anayasa, demokrasiye âşık Türk evlatlannın vatan ve millet sevgisine, korunması için emanet ve tevdi edilmiş- tir. Hacı-Bacı ortaklığının kuruluşu şeriatçı palazlan- masının nasıl ki başlangıcı değildi, dağılışı da sonu değil... Çünkü kökü derinlerde ve bir ucu da Ana- vatan'a dayanıyor. Tek başına iktidar dönemlerinde Anavatan'm ta- rikatçt kanadından destek alan şeriatçıların nasıl serpilip geliştiğini herkes biliyor. Az çanak tutmadı "çağdaş" Anavatanlılar şeriat- çılara... Yarattıkları canavar kendilerini de yok etme aşa- masına geldiğinde tehlikenin ayırdına vardılar mı bilinmez ama, yeni bir hükümet kuracak olan Me- sut Yılmaz şimdi çok daha ciddi düşünmek duru- munda. Örneğin, Doğru Yol'la kısa süren koalisyo- nunda Yılmaz, Agâh Oktay Güner'i Kültür Bakanı yapmıştı; Güner'in yanm bıraktığı yerden Ismail Kahraman devam etti! Anayasa ortada; Hacı ile Bacı'ya bazı maddele- rinin hatırlatılması gereği doğmuştu. Ve Mesut Yıl- maz hükümet kuruyor, anayasanın alternatifi Anka- ra'nın orta yerinde satılıyor. r- PALAS PANDIRAS Haltercilenmizin bu denli başarıh olmaları- nın temel nedeni, hal- terin "kemer sıkılarak" yapılan tek spor dalı ol- masıdır! —[MüfitBozaa I — SESStZ SEDASIZ NURİKURTCEBE Yedi ko(c)alisyonlu Hürmüz Başbakanlık koltuğuna bir kez daha oturabilmek için geçmişte herkesle nasıl uyum içinde çalıştığını anlatıyor- du. Birlikte olduklarının adlannı sırala- dı: Erdal inönü, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan. Bugü- ne dek altı kişiyle iktidara gelmişti. Şimdi yedinciyi de bulmuş, Muhsin Yazıcıoğlu'na önceden imzayı bile at- tırmıştı. "Ver, ver, ver, ver... Ver baba veri" diyordu. Kısmeti değilmiş... Böy- lece "Yedi Ko(c)alisyonlu Hümnüz"ün de son perdesine gelinmiş oldu. Türkiye'de ve Almanya'da iki holding Türkiye'de ve Almanya'da şu sıralar iki holding konuşuluyor. Biri olumsuz, öteki olumlu yönleriyle gündemde. Holdinglerden biri, özellikle Alman- ya'daki Türklerden kural dışı yöntem- lerle para toplayıp Türkiye'de dev bir kuruluş haline gelen Haşim Bayram yönetimindeki Kombassan. Oteki, kurallara uyarak zirveye çıkan Şahin- ler Holding... Kombassan'ın defterle- ri Sermaye Piyasası Kurulu'nca ince- lemeye alınır, Alman makamları ülke- den transfer edilen dövizin kaynağı konusunda "kara para" incelemesi başlatırken, yine bir Türk'ün, Şahin- ler Holding'in kurucusu Kemal Şa- hin'in başarılan Almanlar için de gu- rur kaynağı oldu. Almanlar, alnının akıyla iş dünyasında zirveye çıkan Şa- hin'in dünyanın en başarılı işadamı ödülünde Almanya'yı temsil etmesi- ne karar verdi. Çifte standart yok; temiz paraya ödül, kirli paraya soruşturma! Tarîlıi korulukta 4 imar oyunları!•.' OKTAY EKİNCİ "Bölgede yeteri kadar sağlık tcsisi bulunduğundan. komis- yonumuzca sağlık alanından çıkartılmasının bir sakıncası olmadığı, bu alanın tabii uzan- tısı olan park alanına dahil edilerek YEŞİL ALAN olarak muhafaza edilmesinin uygun olacağını belirtir rapordur." Bu satırlar. Sağlık Bakanlı- ğı'nın isteği üzerine İstanbul Va- liliği'nce 19.7.1995 tarihinde görevlendirilen tnceleme Ko- misyonu'nun "Altunizade Ko- rulûğu" hakkındaki 27.12.1995 tarihli raporunu noktalıyor. Ne var ki bu tarihi korulugun raporda öngörüldüğü şekilde bir "park alanı" olması yönünde- ki çabalar ise hâlâ noktalanabil- miş değil. Çünkü İstanbul Büyükşehır Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Sağlık Bakanlığrnın bile imar planındaki hastane ka- rannı yeşil alana çevirme görü- maz bir " hazır yeşil alan" özel- liğini gösteren bu tarihi korulu- ğu. acaba RP'li yerel yönetim neden halkın elinden almak istı- yor? Bu sorunun yanıtını bulabil- mek için önce SOS grubu sözcü- lerinden Yücel Erdener'in der- lediği "yazışmalar ve girişim- ler dosyası"nı inceliyoruz. 1994"ten bu yana süren çevre sa- vaşımında, tSK.1 ve belediyenin, çevrecileri sürekli olarak nasıl "oyaladığını" ve hatta nasıl "atlattığını" da gözler önüne seren kalın dosyadaki yine ÎS- Kl"nin 19.2.1997 tarihli son bir yazısı "ilginç ifadeler" taşıyor. "Aslında Sümer Holding'in (Yani Sümerbank'ın) mülkiye- tinde olduğu", vurgulanan ko- ruluk alanda "2 adet 20.000 m3'lük depo ve pompa istas- yonu" ile birlikte aynca bazı "tesisler" de yapılacağı bildiri- liyor. Aynı günlerde gazetelerde çı- kan ve Büyükşehir Belediye- Altunizade muhtarlığı, SOS çevre gönülliileri ve semt sakin- leri, kent içinde yeşil bir vaha gibi duran koruluğu korumak için "sürekli eylem" halindeler... şünerağmen bukorulUğun "İS- si'nin "zenginler için" Altuni- Kİ tesisleri alanı" olmasını ön- gören plan degişikliğini 12.8.1996 tarihinde ""onayla- mış" durumda. Üstelik yine ay- nı koruluğun park olarak düzen- lenmesini isteyen Altunizade sa- kinlerine de 26.06.1995'te "Ön- ce Sağlık Bakanlığrnın görü- şünii bize getirin" şeklinde bir yazıyla yanıt verdiğini de daha sonra unutarak... Mesire yerine "tesisle'r(!)" Belediye ve İSKİ'nin işte bu duyarsızlığına karşı "27 dö- nümlük koruluğu" korumak isteyen yöre sakinleri. geçen günlerde ikinci kez büyük "pik- nik eylemlerini" gerçekleştir- diler. Altunizade muhtan Cafer Koç'un önderliğinde ve yıllar- dır bu koruluğun imara açılma- ması için etkin çaba gösteren SOS İstanbul Çevre Gönüllii- leri Platformu'nun çağrısıyla tarihi korulukta coşkulu bir gün geçiren semt sakinleri, böylesi bir ağaçlık alanm ne denli güzel bir "mesire yeri" olabileceğini de bir kez daha kanıtlamış oldu- lar... Yetişkin yeşil dokusuyla, asır- lık anıt ağaçlanyla ve giderek ts- tanbul'un yeni bir iş ve konut bölgesi olarak gelişen Altuniza- de semtindeki elde kalan tek "kent içi açık alan" konumunu taşıyan nitelığiyle, aslında her belediye yönetimi için eşi bulun- zade'de yapacağı her biri en az 35 milyara satılacak "Robin Hood Evleri" projesinin haber kupürlerini de saklayan Yücel Erdener, bu projenin maket fo- toğrafındaki "yeşil dokulu ar- sası" ile tSK.l'nin "bazı tesis- ler" kurmak istediği Altunizade koruluğu arasındaki "benzerli- ğe" dikkat çekiyor. Erdener'i böylesine "şüpheci" kılan ge- lişmeler arasında ise bölgenin imar planındaki değişikliğin. be- lediye planlama bürosundaki mimar ve şehır plancılanndan bile "gizlenerek" yapılmış ol- ması.'.. Altunizade sakinleri, şimdi bir yandan 27 dönümlük bu yeşil alanı "fiilen kent parkı"olarak kullanmaya devam ederken. öbür yandan belediyenin beton- laşma planını iptal ettirebilmek için "hukuk savaşımma" baş- layacaklar. İSKİ ise koruluğun bir köşesine hızla yerleşerek. ye- şil dokuyu parçalayan saygısız duvarlan ve "yetişkin ağaçları kurutmaya başlayan" kum ve çakıl yığınlanyla halkın karşısı- na sanki "işgalci bir doğa düş- manı"gibi çıkıyor... Bütün bu olan bitenler Altuni- zade'de gözler önünde yaşanır- ken, söyler misiniz: aynı yerel yönetimin İstanbul'un kaldınm- lanna fidanlar dikerek kendini "yeşilci"(!) göstermesi. acaba başka ne gibi yeşil alan yağma- lannı gizlemeye yanyor?.. HAYYANLAR ISMAIL GVLGEÇ 17 KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK- ÇİZGİLİK KÂMÎL MASARACI kHARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGUN MVMTAZ ARIKAN 22 Ha-Jran Lİı(r SHraP m SAVAS ACILARI.. iS98'Oe 8U6ÜN, ÜNLÜ ALMAN ROMANCISI S/H/AÇfA/ KoeiCuNÇLUĞafJtJ;6EAlÇ BİB ASKEK OLAHAK K4T7L&ĞII.DÜUYA SAVAÇt'MDA YA- ŞAYAM REMABQUE, DAHA SONJSA YA2&4Ğ4 "BATI CEPHESİUPS YEUİ RİRÇEY >DK" ROMA- NtNOA DEA/EYİ/MCS&Vr AMLATMtÇrt. Kİ7AP BÛYÜK gEĞEMİ TOPLAYfNCA, "PÖNÛŞ YOLU" VB PİĞetZLERJNİ YAZM4K4 KOYULMUŞTlt.. HBPSİNPE SAI/AÇA KASÇI ÇJKIYO&, ACILI İU- SAULARI ANLArtYOIZDU. SİR K£KESİAID£, HOMAN KAHHMMNiAHtYLA İL£iU OIA8AK ŞUA/L4I& SÖYLEMİpİ *KİfİLE&M ZO* OU- KUMMKt S(/iAMN ALMANLARûtRMİUTAtlİST AUHAHYA'HIN BÖĞÛREN LİÛE&LEJİ/ DEĞİL'•* B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 SOLDAN SAĞA: 1/ Yeni Zelan- da'h.nyerlihal- kı Maoriler'in ünlü savaş dan- sı... Eski Mısır- lılann kutsal saydıklan öküz. 2/ Kutsal bir gü- ce, bir dileği ye- rine getirmesi 6 için yapılan va- -, at... Üstü top- rakla örtülü sa- 8 man yığını. 3/ Osmanlı donan- " masında görev yapan asker... Müstahkem ver. 4/ Belirti... Orta Avru- pa'dakidağsırası.5/Es- 2 ki TûrkJerde birbabanın taşınmaz mallannın mı- rasçısı olan en küçük oğul. 6/ Kuyruksokumu 5 kemiği... Edebiyatta et- kiyi çoğaltmak için bır şeyin tersini söyleyerek ' I edilen alay. 7/ Bir işaret ° ' sıfatı... Ağrı Dağı'na verilen bir başka ad. 8/ Yapılması alışkanlık haline gel- miş davTanışlar... Franz Kafka'nın bir romanı. 9/ Kah- verengi ve tüylü kabuğu olan bir meyve... Takım. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ayınvekimiyıldızlanndo- layındaki ışık çevTesi... Çocuk. II "Cihanda — olan bî- gam olmaz" (Necati)... Güneydoğu Anadolu'da bir dağ. 3/ Oyma ağaç kap... Konut. 4/ Öküz yemliği... Gelecek. 5/ lslam inancına göre ölüleri mezannda sorguya çekecek olan iki melekten biri. 61 Yemin... Bır şeyi yapıp yapma- maya karar verme gücü. 7/ ltalya'da bir ırmak... Başlıklı bir çeşit spor ceket. 8/ Çok sevilen kimse ya da şey... Or- taçağda açık denızde kullanılan yelkenli gemı. 9/ Türkiye ile Gürcistan arasındaki sınırkapısı... Azarlama,paylama. DENIZ KAVLIKÇUOCLU Çiller, 'Böcek' Kemal ve Ruh Sağlığı Üzerine Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde yeni bir işe girer- ken sağlık kontrolünden geçmek son derece olağan. Böylece, bağırsaklannda enfeksiyon olan bir işçinin sağlığına kavuşmadan bir dondurma fabrikasında işe başlaması ya da bir kleptomamn süpeımarkette gece bekçisi olarak işe alınması önlenmiş oluyor. Tüm bu önlemlere karşın herhangi bir "sızma" şöz konusu ise bu, özdenetim yoluyla dengeleniyor. Örneğin. yanın- daki yeni arkadaşının her yanm saatte tuvalete gittiği- ni gören işçı, yönetimi uyarıyor. Konserve reyonunda her gün olağandışı bir azalma saptayan görevli bunu rapor ediyor. Bu tür oturmuş ve örgütlü toplumlarda kişiler, karşısındakilerin olası sağlıksal bozukluklannın da daha çabuk tarkına varıyorlar. Özellikle "altştlmtşın dışında" davranışlar hemen dikkat çekiyor ve gerekli önlemler alınıyor. Bizler ise, belki sıcakkanlı Akdeniz geleneğimizden olacak, bu konularda daha rahatız. Bazı şeyler bize "tuhaf" da gelse üzerinde pek durmuyoruz. Fakat da- ha sonra pişmanlıktan kafamızı duvariara vuracağımız sonuçlarla karşılaşıyoruz. Örneğin. Sayın Tansu Çil- ler, "D-8 - YoksullarZirvesrnde konuşmasına "Bismil- /a/ı/'rra/ıman/rra/?/m"diyerekbaşlarken, kendisini "Su- uditopraWan"ndaya da "Libya Cemahiriyesi"r\de sa- nıyor. O an, bastığj zeminin ayaklarının altından kay- dığını, bir boşluğa yuvarlandığını hissed'ıyoruz. Yüzü- nün kasları gevşiyor, gülümsüyor. Belki de o boşlukta meleklerle. gılmanlarla karşılaşıyor, onlarla selamlaşı- yor, onun için gülümsüyor. Biz ise. bunun üzerinde hiç durmuyor, "Acaba, şimdi ne diyecek?" diye merakla- nıyoruz. Öysa bu halet-i ruhiye içinde ne dediği hiç önemli değil; zaten söylediklerinı üç beş kötü niyetli haberciden başka kimse dinlemiyor. Sonra helikopter- le Yörük Yaylası'na inip gözleme yiyor, ayran içiyor. Çevresindeki insanlar ona "Konuş!" diyortar. O da ko- nuşuyor. "Bu bacınızın başına çorap örmek istiyorlar!' diye haykınyor. Yörükler, "Neçorabı, kimin çorabı" di- ye birbirlerine sorarlarken, o birden, "Sizbu vatanın as- li evlatlansınız!" diye sesleniyor. Bu kez şaşırma sıra- sı, kendisini dınleyen, ama Yörük olmayan yurttaşla- ra geliyor. Bu yurrtaşlar, "Asli olmamanın şokunu" da- ha üzerlerinden atamamışlarken, o ağlamaya başlı- yor... Sayın Çiller'in çok duygulu bir insan olduğunu ve bu nedenle sık sık ağladığını bilıyoruz. "Boğazlanan Kay- makam"\ anlatırken ağlıyor. Avrupa Birliği tartışmaları sırasında, "Avrupa 'ya cami götüreceğiz, ezan götüre- ceğiz!" deyip Avrupalılan korkuturken ağlıyor. "Şeref- li kurşuncular"\ anlatırken ağlıyor. Duygulannı gemle- yemiyor. Türkiye toplumu gibi "erkek egemen" ve "er- keksi" bır toplumda onu ağlarken gören erkek milleti- nin boğazında bir şeyler düğümleniyor, göz pınarları şişiyor. O, kendisini böylesine kahrederken, kadın-er- kek bütün millet kendi gözyaşlan içinde boğulma sı- nınna geliyor. Çevresindeki insanlardan hiçbiri, "Hanı- mefendi, artık bu kadar ağlamak yeter, hem kendinizi hem de milleti perişan ediyorsunuz!" demiyor. Sayın Çiller'in başında binbir türiü dert olduğu bili- niyor. Amerika'da gayrimenkuller, Uskumruköy'de ar- salar, Boğaz'da yalılar, Kuşadası'nda çiftlik, Prenses Yatı'nın motoru, bankalardaki paralarve iki de çocuk!.. Bir de devlet işleri... Bu kadar işi, bu kadar stresi kal- dırmak için insanın robot olması gerekir. Belki de Sayın Çiller, bir robot olmadığını kanrtlamak için ağlıyor. Ben hekim olmadığım için bir yargıya var- ma hakkını kendimde göremıyorum, benimkisi yalnız- ca bir varsayım. Ama mutlaka bir şeyler yapılması, bu "alışılmışlığın dışında" davranışların nedenlerinin açık- lanması gerekiyor. Belki de "geçici" bir durumdur. Sayın Çiller'in "alışılmışın dışında" davranışları ba- na, birkaç yıl önce Almanya'da bir hastane odasmda "kuruyarak" bu dünyadan göçen dostum "Böcek" Ke- mal'i anımsatıyor. Ben "Böcek"\ 1980'li yıllarda Ham- burg'datanımıştım. Kendisini çevreye, "Güze/Sanat- larAkademisi'nden emekli birprofesör" olarak tanıtan şirin mi şirin bir insandı. Büyük bir heyecanla Istan- bul'dan gelecek tablolarını bekliyordu. Yaprtları gelin- ce, "görkemli bir sergi" açacaktı. Bodrum'da bir süre önce tanışıp evlendiği ve uzun yıllardan beri Ham- burg'da oturan eşi ise, Kemal Bey'in "Bodrum'da in- şa ettirdiğiyazlık evterinin tamam/anmasın/" ve "İstan- bul'da onanmda olan teknelen'nin Bodrum'a gelmesi- ni" bekliyordu. Hamburg'daki tüm dostlan "Böcek'm ve eşinin bu heyecanlannı paylaşıyordu. Günlerden bir gün, bir öğrencisi "Böcek"] görüp "Hocam, Ho- cam!"diye boynuna sanlınca Kemal Bey'in dünyası yı- kıldı. istanbul'da bir lısede resim öğretmeni olduğu anla- şılan "Böcek"')n tüm anlattıklarının, tabloların, Bod- rum'daki evin, teknenin, kısacası ondan duyduğumuz her şeyin, onun kafasında yaraüığı "kurgular" olduğu ortaya çıktı. Sonraları, "Böcek"\ daha önceki yıllardan tanıyan dostlarımızdan, onun "hep böyle" olduğunu öğrendik. "Böcek", kafasında kurguladıklannainanan, bunları gerçek sanan bir "mıfoman "dı. Türkiye'deki çevresi onu "olduğu gibi" kabul etmiş, yıllarca "idare" etmişti. "Böcek" benzer bir çevreyi Hamburg'da bu- lamadı. İnsanlar "gerçek adına" üstüne gelince dün- yaya küstü. Yemeden içmeden kesildi, eridi, kurudu ve otuz altı kiloya düşerek öldü. "Böcek", ardında, al- datılıp aldatılmadığını kavrayamayan şaşkın bir eş ve şaşkın dostlar bıraktı. Doktorlar, "Keşke çok daha ön- ce birhekime başvursaydı" dediler. Aşın yorgunluk ve aşın stres "paranoya", "mitomani" gibi ruhsal bozuk- luklara yol açabilirmiş. Acaba "Böcek" de gençliğın- de sıkça ağlar mıydı? Bunu bilemiyorum. Fakat çok duygulu bir insan clduğu kesindi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle