Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS 1997 SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Shakespeare'e fazla ıızak, fazla \ akm
• 9. Uluslararası îstanbul Tiyatro Festivali 'nin görkemli programı içindeyer alan ilk ikiyapıt, izleyenlere
Shakespeare 'le bir kez daha -farklı biçimlerde olsa da- merhabalaşma olanağı sağladı. "Othello " Shakespeare 'e
fazla uzak, "Kral Lear " ise fazla yakındı. Her iki çalışma dafarklı açılardan izlenmeye değerdi...
Shakespeare'e fazla
uzak bir 'Othello'
Dans tiyatrosu, ülkemızde başlangıç
döneminde henüz. Oysa diinya düzey ın-
de bu türün ustalan yetişti bile. Festival
düzenleyicilerinin açılış gösterisi olarak
her yıl, metne dayalı bır oyunu değil de
öncü gösteri anlayışını sunan, uluslara-
rası düzeyde seçkin bir üriinü seçmele-
ri, hem festivale hoş bir ivme kazandın-
yor hem de yerleşik gösten anlayışlan
bağlamında kamçılayıcı bir işlev taşıyor.
Ismael-Ivo Dans Tiyatrosu'nun sergıle-
diği "Othello" bu açıdan yennde ve vu-
rucu bir seçim.
Programı elınıze alıyorsunuz; gösten-
nin başlığı "OtheOo"; altında "VVıffiam
Shakespeare" yazıyor. tzleyicı olarak al-
gilama yetinızi, Shakespeare oyununun
tiyatral göstergelerinin modern ya da
postmodern dans göstergelerine dönüş-
türüldüğü, doğal olarak koreografın ve
yönetmenin özgün yorumlannın da yer
alacağı, dolayısıyla metinle bire bir ör-
tüşmesini beklemediğiniz bir gösteriye
hazırlıyorsunuz. (Belki de olayı fazla
ciddiye alıyorsunuz, dans tiyatrosu seyir-
ciliği birikiminiz çok olmadığı ıçin.)
Gösteri başlıyor...
Ivo'nun büyüleyici ustalığı
Düşünebileceğiniz en sert/ en kaygan
bedensel devinimlerin "baskm" bir
ışık/efekt güdümünde açılımını görüyor-
sunuz. Görsel düzeyde göz kamaştıncı,
işitsel düzeyde de kulak tırmalayıcı üs-
tûnlükte bir teknik söz konusu. (Temel
işitsel tınıyı Brezilyalı saksofoncu Lhio
Tragtenberg'in, doğal gürültülerden so-
luk alıp verişlere, elektronik seslenişle-
re dek uzanan sessel kurgusu oluşturu-
yor.) Dansçılann sergilediği teknik üs-
tûnlük, sahnenin metalsi donanımı. da-
ha önce dans olgusuyla şu ya da bu bi-
çimde buluşturmadığmız devinim düze-
ni yepyeni bir algılama ortamınaçekıyor
sizi. Hayranlıkla, daha da hayran olma
beklentisiyle izliyorsunuz.
Aklınızdan "OtheBo"nun ünlü öykü-
sünü çıkanp atabilseniz iyice rahat edıp
bu usta işi gösterinin büyüsüne kendinı-
zi kaptınp gidivereceksiniz. Ama bu ola-
nak dışı: Ortada bir Othello, bir Iago. ay-
nca -ikı erkek dansçı tarafından canlan-
dınlıyorolsalarda- Shakespeare"in oyu-
nundakj ikı dışı kişi Desdemona ve Emi-
lia var. (Bu arada sahnede oyunun ikin-
cil başkişilerınden Cassio ve Roderigo
da mevcut, ama astigmatım loş ışıkta in-
ce aynmlan seçmeye engel olduğundan
ikisini birbirinden ayn olarak algılaya-
mıyorum. Herhalde suç bende.)
Ulaştığımız ıpuçlanndan yolaçıkarak.
Ismael Ivo ve Johann Kresnik'ın dans
diliyle. Othello'nun güçlü bir savaşçı
olarak ulaştığı
u
erk"ı (zincirlerden oluş-
turulan olağanüstü salıncakta sallandı-
ğında), Desdemona"nın yüreğini ve be-
denini fethederek ulaştığı erkeklik
"erk"ini. sonra da kendisine ihanet etti-
ğine inandınldığı içın Desdemona'yi bo-
ğarak cezalandınrken ulaştığı tannya-
öykünmecı "erk"! gözlemliyorsunuz. (I-
vo, Othello'da büyüleyici bir ustalık ser-
giliyor.)
Bır yandan da "Otheüo"nun Venedik-
lı "beyaz" ınsanlann dünyasma kabul
edilmesini (yüzüne beyaz maske takma-
sı, beyaz peştamal kuşanması), sonra da
beyaz giysiler ıçınde dostluğunu kazan-
dığı kara derili kahramanı kara giysile-
re bürünüp kıskançlık cehennemine sü-
rükleyen İago'nun "yabancı''yı "beyaz
insanlar"ın dünyasının dışına kovalayı-
şını, görsel sanatlarda epeyce klişeleşmiş
•göstergeler yoluyla izliyorsunuz. (Ivo-
Kresnik koreografisindeki en özgün ve
görsel olarak en vurucu göstergeler, Ot-
hello-Desdemona ilişkisinde dışa yansi-
Lear'le yüz yüze* yüreh yüreğe
Festivalde "tiyatro yapıtı"nı "tiyatro
yapıtı" boyutlan içinde sunan ilk ya-
pım, Ulusal Kraliyet Tiyatrosu'nun
sunduğu "Kral Lear". Sir Richard Ey-
re'in Londra'da Cottesloe'nun seyir-
ciyle oyunculan birbirine çok yakın kı-
lan uzamsal koşullanna uygun olarak
sahnelediği oyunun yıldızı, ünlü Ian
Holm. Ingiltere'de aylardır gündemde
olmayı sürdüren ve sürdürecek olan bu
olağanüstü yapımın ilk yurtdışı sergi-
lenmesinin lstanbul'dayeralması, fes-
tival düzenleyicilerinin başansının
göstergesi.
İngiliz sanatçılar festivalde sunacak-
lan oyun için Aya lrini'yi seçmişler.
Bu uzamda temel sorun. seyircinin üç
yandan çevrelediği yan-orta alana yer-
leştirilmiş uzun platformda yer alan
oyun uzamının farklı akustik ortamla-
rayayılması. Birbölümseyirciisesah-
neye yeterince yakın değil. Bu neden-
le ana dili Ingilizce olan kimi yabancı-
lar bile konuşmalan izlemekte zorluk
çektiklerini söylediler. Oyunu Cottes-
loe'da izlemiş olan ve Aya trini'de ar-
ka sıralara oturan Ingiliz eleştirmenler
ise düş kınklığına uğradılar. Ben şans-
lı seyirciler arasındaydım. Akustik
farklılaşmalardan etkilenmekle birlik-
te, hem diyaloglan izleyebildim hem
de oyunculuğun tüm aynntılannı algı-
layabilecek düzeyde yakındım sahne-
ye.
"Kral Lear" denince yaldızlı panl-
tılar içinde devinerek dehşet saçan göz-
leri ve tumturaklı sesiyle ortalığı kasıp
kavuran, uzun saçlı ve uzun sakallı bir
kral-baba gelir gözler önüne. Oyun bo-
yunca, kral ve baba olarak yaptığı yan-
lış seçimin bedelini, yaldızlanndan
adım adım soyunarak ödeyen. kendisi-
ne yakıştırdığı tann konumundan sıy-
nlıp "insan" konumuna ulaşmayı öğ-
renen kahramanın trajik seriivenini iz-
leriz.
Kral Lear ve bizim dünyamız
Ulusal Kraliyet Tiyatrosu'nun "Kral
Lear" yorumunda ise hükümdarhk
görkemi, gösterişli tiradlar, gürültülü
askeri görüntüler geri düzlemde bıra-
kılmış: oyuna odak noktası olarak. ba-
banın çocuklanna, çocuklann babala-
nna. kardeşlerine, eşlerine yaptıklan
"kötülük" ve uyguladıklan "şiddet"
alınmış. Yapım Shakespeare'in insan
doğasını, insanm insanla olan karma-
şık ilişkisini evrensel düzeyde incele-
medeki üstün yeteneğıni ve yetkinliği-
ni gözler önüne serme yönünde oluş-
turulmuş.
Yapımın temel ilkesi yalınlıktır. Plat-
formun orta yerine yerleştirilmiş bir
masayı çevreleyen koltuklara oturup
kalkan insanlar, geri düzlemde yer alan
duvann gereginde kapı olarak kulla-
nılması, gereğinde de belli belirsız bır
fon resminin yansıtılmasıyla uzam de-
ğişiklığinı belirleme işlevini taşıması,
platformun çeşitli ışık tasanmlanyla
renk değiştirmesi, bir şato uzamından
yağmurlu-çamurlu bir orman kıyısına
dönüşmesi. devinimlerdeki ve ses kul-
lanımındaki doğallık... Gerek oyuncu-
luk gücü, gerekse teknik düzeyde or-
taya konmuş zorlu çabalar, hep bu ya-
lınlığı sağlama adına seferber edilmiş-
tir.
Lear ufak tefek. gözleri felfecir oku-
yan, dedığı dedik. inatçılığını şımank-
lık düzeyine getirmiş, çocuksu bir ba-
badır. Yaşlılığın ve kral unvanının gü-
cünü sonuna dek kullanmaya niyetli,
yaşamı ve insan ilişkilenni gözden ge-
çirmeye hıç nıyetlenmemiş. hiç büyü-
memış bir baba... Korkunç bir bedel
ödeyecektir o güne dek öğrenmedikle-
rini öğrenmek için... Onun konumun-
da olan herkes gibi. hepimiz gibi... Ian
Holm, sergilediği Lear kişiliğiyle bizi
Shakespeare'in dünyasına götürmeyi
değil. Shakespeare'in dünyasını bizim
dünyamızla bütünleştirmeyi amaçlar.
Tüm gösterişsizliği ile sahneye adım
atar atmaz, bir gözbağcı elçabukluğuy-
la yapar bunu. Artık oyunun sonuna
dek göz göze. yürek yüreğeyiz onun-
la.
Holm'u betimlemek olanaksız
Geriye bu düzlemde belirlenen du-
yarlığı, hiç zedelemeksizin, oyun sonu-
na dek sürdürmek kalmıştır. Giysiler-
de tarihsel çizgilerle modern gusto bu-
luşturulmuştur. Kadın ve erkek kişile-
rin saç modelleri modern, jestleri gü-
nümüz davranış biçimlerine uygundur.
Lear'in çocuksu öfkesi ve inadı, masa-
nın üstüne çıkıp tepinmesiyle, doğal
evrensel göstergelere dönüşür. Şımank
ve dediği dedik babasıyla baş edeme-
yen Goneril'in "rencide edilmişliği"
herhangi bir kız evladın yüzünde yan-
sıyan doğal lıkta anlatım bulur. Baba-
sının (Gloucester) saldığı korku, Ed-
gar'ın yüzünü hepimizinkini kararttı-
ğı gibi karartır. Gloucester'ın evlilik
dışı oğlu Edmund'un, Lear'in ortanca
a"yun boyunca her ilişki,
oyuncular arasında göz
göze, yürek yüreğe
açımlanır. Kalabalık
sahnelerde bile karşı
karşıya, yüz yüze
oyunculuk ön düzeydedir.
Festivalden Ulusal Kraliyet
Tiyatrosu, Richard Eyre ve
Ian Holm geçmiştir.
Sunulan yalnızca çok
başanlı bir 'Kral Lear'
yapımı değil, bir
tiyatroculuk dersidir.
kızı Regan'a yaklaşması, gecelikle dı-
şan fırlayan kadının sırtına yavaşça
koyduğu pelerinle gerçekleşir. Soytan,
Lear'in ulaşamadığı bilgeliğe erişmiş
herhangi bir yaşlı kişidir, grotesk bir
estetik gösteriye soyunmuş, ironik bir
akıl hocası değil. Kocasının Glouces-
ter'in gözlerini oymasına önayak olan
Goneril. bu dehşet verici insanhk su-
çunu işledikten sonra ona elini uzatan
yaralı eşine sırtını dönüp kıntarak sah-
neyi terk ediverir. Çocuklanyla olan
ilişkisindeki acı gerçeği çok geç olarak
ilk kez fark edip kızgınlıkla zıp zıp te-
pinen, avaz avaz bağıran Lear, öfkesi-
nin en görkemli noktasında; gözlerine
9.ÜLBSIARARAS!
İSTANBÜI
TİYBTRO FESTİVALİ
r
thello gösterisinde
Shakespeare'in oyunu
alabildiğince özgür bir
yaklaşımla kullanılmıştır.
Ismael Ivo, Othello
karakterinde Afrikalı erkeğin
düşünsel ve bedensel
duyarhğındaki farklılığa
eğilirken gösterinin tümü,
'yabancf unsuru toplumdan
çıkanp atmaya
koşullandınlmış beyaz
erkekler dünyasında,
kösnüllükle şiddeti
buluşturan erkek fantezisi
üstüne kurulmuştur. Her iki
olgu da Shakespeare'in
'Othello'su temel çıkış
noktası yapılmadan .
gerçekleştirilebilirdi.
Gösterinin ardmda bıraktığı
sorulann gerisinde hep aynı
kaygı var. Neden 'Othello?'
yan iç savaşımda karşılıklı "serflikle
"kmlgan"lığın ıç içe geçmişliğinde olu-
şuyor. Gösterinin bu ilişkiyi gösteren an-
lannda, sözle, jestle ya da mimıkle dile
gelebileceğin çok ötesinde bir anlam de-
rinliğine ulaşılıyor.)
Ancak sahneden taşan enerjinin, sa-
natçılann, özellikle de Othello'yu can-
landıran Ivo'nun baş döndürücü hüner-
leriyle biçimlenip seyirci üstünde baskı
kurduğu bir saati aşkın süre boyunca,
hepsi de erkek olan ve "erkeka" tavır-
lann dışına hiç çıkmayan dansçılann
sunduğu, koreografinin temel örgesi
olan, ama gerekçesi pek de açıklığa ka-
vuşmamış "ekstra ekstra erotizm" gös-
terisinin içerdiği sonsuz yinelemeler
içinde bunalıp gidiyorsunuz. Ivo-Kres-
nik koreografisi. algılama sürecinin uza-
tılmasına yönelik bir yaklaşım sunuyor.
Ancak gösterinin bır saati aşmasıyla,
sahnede sunulan teknik üstünlük yer y-
er kanıksanmaya, harekete eşlik eden tı-
nı da can ahcıhğmı yitirip rahatsız edici
olmaya başlıyor.
Erkek egemen gösteri çizgisi
Sonuç olarak, ünlü bir öykünün. bir
yandan enine boyuna çekilip uzatıldığı,
bir yandan da Shakespeare'in "Othel-
lo"sunu anlamlandıran pek çok boyutun
çıkanlıp yerine kafası tıraşlı ve "askıh
entariB'" Venedikli erkekler dünyasında
oluşturulmuş erotik bır devinimin yer-
leştirildiği bir gösteri var karşımızda.
(Othello dışmdaki erkek rollerini oyna-
yanlann giydiği askılı entariler. "Vene-
dikli beyaz" olma aynmını mı gösteri-
yor? Ya da yalnızca sahnedeki erotizm
gösterisine hızmet eden -biraz da klasik
baledekı kadın dansçı giysilerinin paro-
disini yapan- işlevsel sahne giysileri mi
bunlar?) Shakespeare'in oyunlannın SCT-
gılendiğı Elisabeth döneminde kadınlar
sahneye çıkamadığı içın kadın rollerini
genç erkek oyuncular oynardı. Ama on-
lar "kadın taklidi" yapardı; Shakespeare
de oyuncular daha rahat oynasınlar diye
erkek oyun kışılenni sık sık erkek kılı-
ğına sokardı. Johann ICresnik'in sahne
düzeni ve Ivo-Kresnik koreografisi için-
de yer alan erkek-egemen gösteri çızgi-
sinin Shakespeare dönemindekı uygula-
malarla yakından uzaktan ilgisi yok, ol-
duğusöylensede...
Yaratıcı bir koreografın, istediği bi-
çemde bir gösteri oluşturmada, istediği
imgeleri biçimlendirmede, istediği ileti-
leri sunmada özgür olması gerekir. "Ot-
heflo" gösterisinde Shakespeare'in oyu-
nu alabildiğince özgür bir yaklaşımla
kullanılmıştır. Ivo. Othello karakterinde
Afrikalı erkeğin düşünsel ve bedensel
duyarhğındaki farklılığa eğilirken gös-
terinin tümü, "yabancı" unsuru toplum-
dan çıkanp atmaya koşullandınlmış be-
yaz erkekler dünyasında. kösnüllükle
şiddeti buluşturan erkek fantezisi üstü-
ne kurulmuştur. Her iki olgu da Shakes-
peare'in "OtheDo"su temel çıkış nokta-
sı yapılmadan gerçekleştirilebilirdi.
Gösterinin ardında bıraktığı sorulann
gerisinde hep aynı kaygı var. Neden "Ot-
heOo?'
saldıran gözyaşlannı, yapayalnız, ko-
runmasız çocuklann yaptığı gibi yum-
ruklanyla defetmeye çalışır. (Kınlgan-
lıkla kıncıhğm iç içe geçtiği, buruklu-
ğun doruğuna ulaşan bir an!) Corde-
lia'nın ölüm sahnesinde, elindeki mi-
nicik tüy parçasıyla kızının soluk alıp
almadığını anlamaya çalışan şaşkın ve
perişan Lear'in Ian Holm yorumunu
betimlemek ise olanaksız. (Ancak Ian
Holm'dan izlenirse hissedilebilir.)
Oyun boyunca her bir ilişki, oyuncular
arasında göz göze, yürek yüreğe açım-
lanır. Kalabalık sahnelerde bile karşı
karşıya, yüz yüze oyunculuk ön düzey-
dedir. Izleyici olarak elverişli bir nok-
Bu kez tüm alkışlarEkmekçi'ye
Mustafa Ekmekçi hepimizi öksüzlüğe terk edip
aynlıverdi aramızdan. Ekmekçi. Ankara'da yer alan
kültür-sanat etkinliklerinin koruyucu ağabeyi gibiydi.
Hemen her etkinlikte yeri vardı. Ister düzenleyici,
ister konuşmacı, isterse izleyici konumunda olsun,
onun katılımı yaratılan sanat-kültür ortamına ciddiyet,
içtenlik. güven katardı. Nice genç topluluk, nice
toplumcu oyun hep onun basın gecesindeki varlığıyla
gönenmiş; onun yüreklendirici sözleri ve coşkulu
alkışlan. nice tiyatrocuya umut ve inanç aşılamıştır.
Sevgili Ekmekçi'nin böyle bir ortamı paylaşmaktan
duydtığu kıvancı ortaya koyan güleç yüzünü, her
etkinlikte, özellikle de Ankara Sanat Tiyatrosu'nun
dünyaya ve topluma dost insanlan buluşturan
fuayesinde arayacağım. Özlemle. Bu kez tüm alkışlar
Ekmekçi'ye...
tada oturuyorsanız üç saatlik oyun bo-
yunca sahnede olan biten içinde eriyip
gidiverirsiniz.
Sahnede ve sinemada pek çok kez
Ingilizce Shakespeare izlemiş biri ola-
rak, Shakespeare dilinin böylesine do-
ğal bir akış içinde gündelik konuşma
diline dönüşüverdiğine ilk kez tanık ol-
duğumu söylemeliyim. Edebıyat ve ti-
yatro tarihine kazılmış bir metin, ancak
böylesine doğallaştınlabilir ve bugü-
nün insanına mal edilebilir.
Kusursuz teknik yetkinlik
Richard Eyre'in, yorumu doğnıltu-
sunda kusursuz düzeyde gerçekleştir-
diği "Kral Lear" olayının gerisinde
yer alan teknik yetkinliğin altı birçok
kez çizilmeli. Nasıl degiştiğini fark et-
me fırsatını bulamadığmız çevre dü-
zenlemesi, ışık ve giysi tasanmındaki
etkili incelik, sahne devinimim bir an
bile aksatmayan akışkan hareket düze-
ni... Hele hele ışık/efekt marifetiyle
oluştunılmuş "flrtına" sahnesi...
9. Uluslararası Îstanbul Tiyatro Fes-
tivali'nden Ulusal Kraliyet Tiyatrosu,
Richard Eyre ve Ian Holm geçmiştir.
Sunulan yalnızca çok başanlı bir "Kral
Lear" yapımı değildir. Bir tiyatroculuk
dersidir aynı zamanda...
YXH ODASI
SELİM İLERİ
Acıbadem
Acıbadem'i çocukluğumdan hatıriıyoaım, bam-
başka bir Acıbadem hatırtıyorum. öyle birsemt ki,
önce şimdi geçmişte kalan bir hikâyeme yansıdı,
"Elbise Haritalan"na.
Orada nasıl tasvir etmiştim Acıbadem'i, pek çı-
karamıyorum. Yeşillikten, yeşertiden söz açmış
olmalıyım. Yaz günlerini, yaprak hışırtılan ve bö-
cek sesleriyle bezenmiş sessizliği. Dile getirmeye
çalışmışımdır herhalde.
Aabadem benim için gerçekten de bir sessiz-
lik, dinginlik, erinç köşesiydi. Belki o zaman ço-
cukluğumda bunlann pek ayırdında değildim, a-
ma arada bir gidip geldiğimiz Acıbadem'den hep
ince esintiler, yeşertili ıssızlıklar biriktiriyordum.
Yaklaşık kırk yıl öncesinin Kadıköyü'dür bu. Ay-
nlık Çeşmesi'nin bir yeriennden Acıbadem'e va-
nlır. Burada yüzyıllık ağaçlar birdenbire o kadarge-
niş yaprak yelpazelerinı açarlar. Gökyüzü o yap-
rak yelpazelerinin yemyeşili arasından daima ma-
vi benekler.. durmadan oynaşan, yer değiştiren
mavi benekler halinde görünür.
Yaprak örtüsü yelpazeleri boyuna ışık süzerler,
ışıklar, ışıltılar elerter, sağarlar. Işıltılar gözlerimiz-
de bir belirip çakıp, bir kaybolup sönerier.
Acıbadem korulan, bahçeleri, çayırlan ölçüsün-
de köşklenyle de istanbul'un en güzel semtlerin-
den biriydi. imparatorluk zamanında burada sul-
tanlann, şehzadelerin yaşadığı söylenirdi. Büyük-
lerimiz arasından o günleri hatırlayanlar vardı. Fa-
lan sultanın köşkü, filanınki diye gösterilirdi.
Ne var ki bu köşkler görkemli, şaşaalı günlerini
çoktan kapatmışlardı. Bazıları terk edilmişti. Ba-
zılarının camları kınktı. Yaban otlar bürümüştü
bahçelerini. Şimdiki güzellikleri bir çökkünlükten
kaynaklanıyordu.
"Elbise Haritalan" hikâyemde Acıbadem için
geçkın bir terzi kız uyduımuştum. Aslında oraya
biraz yoksul düşmüş, Kadıköyü'nün yeni apart-
manlı semtlerine taşınamamış ahbaplanmıza gi-
diyorduk. Hayli bakımsız, bayındırlıktan uzak ah-
şapevlerdeoturuyorlardı. Gelgelelim su dolu bar-
dağın altındaki cam tabak daima dantela örtülüy-
dü.
Acıbadem adının nereden geldiğini merak eder-
dim. Büyüklenm her defasında yeni bir açıklama
getirirler, açıklamalar hep birbiriyle çelişirdi.
Çok uzun yıllar Acıbadem'e gitmedim. Sonra bir
ara Çamlıca Kız Lısesi'ne gittim; dostum Semra
Aktunç lisenin felsefe ögretmeniydi. Acıbadem'i
değışmiş buldum. Yine de yeşerti, köşkler variık-
lannı koruyordu. Eski büyüleyici ıssızlığı yoktu a-
ma, Acıbadem Acıbadem'di yine.
Sonra yine uzun yıllar geçti, ben yine Acıba-
dem'e gidemedim. Bir akşamüstü arkadaşlanmın
yeni evlerine gittiğimdeyse, bir caddeden geçer-
ken, nereden geçtiğimizi sormaktan kendimi ala-
madım. "Acıbadem Caddesi..." dedilen gözleri-
me inanamıyordum.
Hepi topu kırk yıl öncesinin, yamaçlanndan yol-
lanna köşkler, ağaçlar görünen Acıbadem'i şimdi
bir apartmanlar, siteler cinnetiydi. Caddede vızır
vızir trafik akıyor, daha doğrusu tıkanıp kalıyordu.
Onca ağaç, göz yakıcı yeşerti, güzelim bitki ör-
tüsü ne zaman ortadan kaldınlmış, insafsızca yok
edilmişti. Bana: "Epeyoldu, hızla kentleştiAcıba-
dem" dediler. Apartmanları, siteleri yığınca ve
ağaçlan ortadan kaldınnca, demek, kentleşiliyor-
du.
Sonra köşkler... Her biri onanlıp günümüze ka-
zandınlabılecekken, birya da iki köşk iskeleti kal-
mıştı geriye. Öz mimarisini böylesine gözden çı-
karabilen bir başka 'tarihi' kent olabilir mi?
Caddede trafikte güç bela yol alırken büyük bü-
yük dükkânlar, mağazalar dikkatimi çekiyordu. Ne
kadar çok yiyecek-içecek merkezi açılmıştı. Ne
kadar çok mide zevklerine düşülmüştü... Tabii kö-
pek maması almayı da unutmadık.
Otomobilden inmiş, alışveriş yapmış, "hızla"
kentleşmiş Acıbadem'de yürüyorduk. Bizim gibi
yüzlerce insan mari<etlerden çıkıyor, marketlere
giriyor. büyük gürültüler ortasında -sözümona-
kent hayatı yaşıyordu. Yüzlerce, binlerce insan...
Sitelerin daracık balkonlarında taçyapraklan toz-
lu sardunyalar intihar edercesine sokağa sarkmış-
tı.
Gözlerimi kapadım. Acıbadem'e bir kez de Halit
Refiğ'in Hanım filminin setine ziyarete gelmiştim.
Son köşklerden birinde Yıldız Kenter beyaz
kedisiyle birlikte yapayalnız yaşıyordu, elbette
ölümü bekleyerek. Köşkün gerçek sahibesi yaşlı
bir müzisyen hanımdı; bir odada sararmış nota
defterleri. Gözlerimi kapar kapamaz o nota def-
terlerini gördüm.
Takvimde İz Bırakan:
"Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi I eski sesli
haziranın tam ortasından, I tam duyuldu duyula-
cak derken yalnızlığın I sesi aşktır, açılır bir şiirin
her yerinde:"Haydar Ergülen, 40 Şiir ve Bir...,
VarlıkYayınlan1997.
TÎY4TRO FESTtVALİ ADE BLGÜN
• Simyacı Dostlar Tiyatrosu'nun oyunu saat
21.30'da Taksim Sahnesi'nde; BİLSAK Tiyatro
Atölyesi'nin 'Park Yapdmaz' adlı oyunu 18.30'da
Joyport Kulüp'te izlenebılir.
Tf^ATRO FESTtVALİ NDE YARIN
• Simyacı Dostlar Tiyatrosu'nun oyunu saat
18.30'da Taksim Sahnesi'nde; Piccolo
Tiyatrosu'nun 'Köleler Adası' adlı oyunu saat
21.30'da Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde yer alacak
BUGLTV
• AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da Çaykovski
'Eugene Onegiıi' adlı opera videodan izlenebilir.
(252 35 00)
• TERAKKİ VAKFI 2. Gençlik Tiyatrolan
Festivali kapsamında saat I4.00'te Ozel Darüşşafaka
Lisesi'nin 'Düdüklüde Kıymab Bamya' ve saat
20.00'de Çağlayan Lisesi'nin 'Gözlerimi Kapanm
Vazifemi Yaparun' adlı oyunlan izlenebilir.
(279 66 26)
• BEKSAV'da saat 19.00'da yönetmenliğini Emir '
Kusturica'nın yaptığı 'Çingeler Zamanı' adlı fılm '
izlenebilir. (349 91 55)
•EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 22.30'da
Hümeyra'nın konsen izlenebılir.(257 11 09)
• GÖÇERLER FOTOĞRAF KULUBÜ nde saat
:
19.30"da Süha Ertekin'in hazırladığı 'Yaşama
Teşekkür* adlı dia gösterisi izlenebilir. (414 44 74)
• ELEŞTİRİ KtTABEVİ VE KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 14.00'te Yazarlar ve Şairler
toplantısı yer alıyor. (373 38 24)