25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16MAYIS1997CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Bunlar, Bu Din Dolandıncılan METÎN ERKSAN aris'e gjt efendi, ak- lın fikrin var ise / Âleme gelmiş sayıl- maz, gjtmeyeıiler Paris'e." Bu dızele- rin yazan Hoca Tah- sin Efendi (1812-1880).'medrese egiti- ni Istanbul'da yaptı. Mustafa Reşit Pa- şa'yla (1800-1858 Itanıştı. 1843 "teParis Sefareti "imamlığına*'atandı. Paris'te Mektebi-i Osmani öğrencilerine Arapça ve din dersleri verdi. Sorbonne Üniver- sitesi"nde Fizik, Kimya. Matematik. Gökbilim (Astronomi), Dirimbilim (Bi- yoloji) öğrendi. 1868"de IstanbuFa dön- dü. 21 Şubat 1870'te ikinci kez açılan Is- tanbul Darülfünunu'na (tstanbul Üni- versitesi) Baş Müderris (Rektör) olarak alandı. Dönemin en degerli bilginlerinin öğretim üyeleri oldugu bu kurum, Hoca Tahsin Efendi'nin derslerinde bilimsel bilgi ve bilimsel dinbilimi öğretimi uy- guladığı için biryıl sonra kapatıldı. Ba- tıya, Paris'e ilışkın algılannı bu özgün dizeleriyle açıklayan medreseli imam Hoca Tahsin Efendi: akıllı bilgıli. yön- temli düşünmeyi özümsemiş bır bilim ve dinbilim adamıdır. Bugün hiçbir bi- çimde ve kesinlikle bilmedikleri ve bilir görünümünde olduklan dinsel boşınan- lan (hurafeleri). kirli sıyasetlerine alet eden bilisiz (cahil) ve aymaz (gafil) "ka- rayobazlarr 'ın Hoca Tahsin Efendi "den öğreneceği binlerce akıl, bilgi, yöntem- li düşünce, doğruluk. dürüstlük ve er- tem (edep) vardır. Büyükşehir belediye- lerinin başına musallat olmuş köy kö- kenli belediyecilenn, köy kökenli Hoca Tahsin Efendi'den öğrenecegi ve bilece- ği çok yetkin şehircilik ve uygarlık bil- gileri, çok çağdaş bilgiler ve ögretilerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırla- n içinde dinci, mukaddesatçı, muhafaza- kâr, memleketçi, milliyetçi. doğucu, Anadolcu, Arapçacı. Farsçacı. Osmanh- cacı. mezhepçi, şeriatçı, tarikatçı, geri- ci, yobaz, bağnaz. tutucu, softa. molla görünümünde ne kadar "Ecmain" takı- mından kişi varsa, bunlann topu durma- dan siyasal, ekonomik, toplumsal çıkar- lan için, Hıristiyan Batı düşüncesinin var ettiği tüm düşünsel olgulann karşıtı konuşmalar ve davranışlar yaparlar. Fa- kat ne var ki bu bilisiz (cahil)) ve aymaz kişiler. îslam Doğu düşüncesinin var et- tiği hiçbir düşünsel olguyu bilimsel bil- gi olarak bilip, akıl. bilgi ve düşünce or- tamına getiremezler. "Dinime küfreden bari Müslüman olsa" sözü tıpatıp bun- lar için söylenmiş bir sözdür. Bunlar iki- de bir kalkıp Hıristiyan Batıya giderler. Paris'e giderler, Londra'ya, Berlin'e. Roma'ya, Brüksel'e, New York'a. Chi- cago'ya, Los Angeles'e, hatta Mosko- va'ya giderler. Bunlar durmadan Hıristiyan Batı dü- şüncesinin var ettiği Hıristiyan Batı şe- hirlenne giderler. Bu Hıristiyan Batı şe- hirlerindeki şehirciliğe, bu Hıristiyan Batl şehirlerinin şehir konumuna hayran olurlar. Şehirciliği. şehirliliği oralardan öğre- niler. Sonra da Türkiye'ye dönüp son de- rece ilkel siyasal. toplumsal. ekonomik. dinsel çıkarlarla Hıristiyan Batıya küf- rederler. Siz hiç bunlann siyasal. top- lumsal, ekonomik amaçlarla gittikleri hac ödevi (fanza) dışında; Doğu'daki İs- lam şehirlenne, İslam Doğu düşüncesi- nin var ettiği doğu şehirlerine, İslam şe- hirlerine Mekke'ye, Medine'ye. Cid- de'ye. Taif "e, Amman'a, Kahire'ye. ls- kenderiye'ye, Şam'a, Halep'e. Beyrut'a. Bağdat'a, Basra'ya, Tahran'a. Kabil'e. Sana'ya (Somali), Karaçi'ye. Lahor'a. Haydarabad'a. İslamabad'a, Taşkent'e. Buhara'ya, Semerkant'a, Dacca'ya (Bengaldeş), Kuala Lampura (Malezya). Cakana'ya (Endonezya), Brunei'ye (Sa- rawak) gittiklerini okudunuz, işittiniz ve gördünüz mü? Bu İslam şehirlerine hay- ran olduklannı. bu tslam şehirlerinden şehirciliği, şehirliliği öğrendiklerini duy- dunuz mu? Bu din tacirlerinin Laik Tür- kiye Cumhuriyeti Devleti düşmanı koda- man ağabeyleri de domuz eti yenen, ka- dınlann açık saçık gezindiği. kadınlann örtüler cltında bunalmadığı Hıristiyan Batı şehirlerinde otururlar. Laik Türki- ye Cumhuriyeti Devleti düşmanı bu din madrabazlan neden domuz eti yenme- yen. kadınlann umacı gibi örtündüğü Mekke'de. Medine'de, Tahran'da. Ka- bil'de, tslamabad'da. Bağdat'ta. Şam'da oturmazlar. Çünkü bunlar cahil. cühela insanlann dinsel duygulannı sömüren dolandıncdardır. Bu adamlar Türk ulu- sundan toplanan vergilerden koparttık- lan ödeneklerle gittikleri Hıristiyan Ba- tı şehirlennde. Hıristiyan Batı düşünce- sinin ve kültürünün var ettiği uygarlığa hayran olup Türkiye'ye dönerler. Hıristiyan Batı uygarlığının ürettiği oluşumları. binlerce yıllık Türk-İslam uygarlığına sırtlannı dönüp. binlerce yıl- lık Türk-lslam uygarlığından hiçbir şey katmadan. bir maymun taklitçiliğiyle he- men ve aceleden. yönetimini gerici ma- sallar söyieyerek ele geçirdikleri Türk- lslam şehirlerine uygularlar. Sonra da binlerce yıllık Türk-İslam uygarlığının oluşrurduğu insanlan. Batı taklitçiliğiy- le. Batı hayraniığıyla. rantiyecilikle suç- layıp, terbiyesizlik. küstahlık yaparlar. Bu adamlar kadar rezil. bu adamlar ka- dar tehlikeli.bu adamlar kadar utanmaz. bu adamlar kadar yeteneksiz adamlar topluluğu tarihin hiçbir döneminde Do- ğuda ve Batı var olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti düşmanı. demokrasi düş- manı. cumhuriyet düşmanı. anayasa düş- manı. laiklik düşmanı bu adamlar "höt" deyince de. can düşmanı olduklan bu ol- gulannın koruyucu kanatlan altına sak- lanırlar. Bu adamlar Türk uiusunun, Türk uy- garlığının. tslam ümmetinin. İslam uy- garlığının baş düşmanıdırlar. Bu adam- lann ağızlanna taktıklan "şeriat yasala- n" yürürlükte olsaydı bu adamlann tü- mü "katrie (öldürmeyle) cezalandın- lırdı. Dua etsinler ki Türkiye Cumhuri- yet'inde "laik cumhuriyet vasalan" yü- rürlüktedir. Yüzyıllardan beri Türkiye'de Paris'e giden-gelen ya da Paris'te yerleşjk; mes- lekleri diplomat, siyasetçi. sanatçı. bi- lirhci, iş adamı olan. sağcı. solcu. orta- yolcu görünümündekj tüm Türkler sü- rekJi ve ortaklaşa bir biçimde. Paris'in şehir olarak, kültür merkezi olarak, sa- nat merkezi olarak. Bell-Epoque<güzel dönem) dönemini yaratmış ve yaşamış bir şehir olarak çeşitli yönlerini. çeşitli özgünlüklerini gönnüşler. bilmişler. dü- şünmüşler algılamışlar. beğenmişler. sevmişler ve övmüşlerdir. Bu kişilenn gözlemlerinin ve yazdıklannın büyük birbölümü doğrudur. Fakat bu kişiler Pa- ris'in asıl bilinmesi zorunlu olan bir özelliğini asıl gözlemlenmesi gereken bir konumunu hiçbir biçimde göreme- mişler ve algılayamamışlardır. Parise giden-gelen ve Paris'te yerleşık Türkler Paris'in caddelenn ünlü parklannın. Pa- ris'in yanıbaşında. Seine Nehri kıyısın- daki Boulogne ormanının çok ağaçlı ol- duğunu gönnüşler. söylemişler ve Paris şehrinin yetkin bir şehircilik yöntemiy- le ağaçlandınlmış olduğunu yazmışlar- dır. Bu saptama ve tanım bir ölçü ve oranda doğru olmakla birlikte. eksik bir gözlemi ve tehlikeli bir y.anıltmacayı kapsar. Paris şehn ağaçlandınlmış bir şehir. ağacı. yeşilliği çok bol olan bir şe- hir değildir. Bu yanlış bir tanımlamadır. Paris şeh- ri bir ağaç ormanı içine yerleşik bir şe- hirdir. Paris şehri bir ağaç ormanı içinde bulunanbirşehirdir. Pans'egidip-gelen insanlar. Pans'te yerleşik olan insanlar; ev. apartman. beton, taş. tuğla. kiremit, asfalt ormanı içinde değil, bir ağaç or- manı içinde yaşayan insanlardır. Paris şehri bilimsel bir şehircilik yöntemiyle. bir ağaç ormanı içine kondurulmuş bir şehir haline elmiştir. Paris şehrinde ev- den. apartmandan çok ağaç vardır. Paris şehri. Pans ormanı içinde bir şehirdir. Paris şehrine. Paris ormanı demek, Pa- ris'i doğru tanımlamaktır. Paris şehrin- de asıl gözlemlenmesi gereken bu özel- liktir. Paris ormanında sayısal olarak ço- ğunlukta bulunan ağaçlar, önce "çonar". "atkestanesi" ağaçlan. sonra da "Aylan- dız" ağaçlandır. Aylandız sözcüğü La- tince "Ailanthus" sözcüğünün Türkçeye dönüştürülmüş biçımidir. Çin kökenli bu ağaca Çinliler *Gök Ağaç" derler. Biz Türkleri ise "Kokar Ağaç" deriz. Bu ağacın halk dilinde biraz edep dışı bır adı da vardır. Özel olarak ekilmeden, doğa- nın düzeni içinde kendiliğinden biten, su ve gübre vermediğımiz, bazı doğa, ağaç ve yeşillikdüşmanlannın kestiği, biçtiği dallannı. yapraklannı kopardık- ları bu çilekeş ağaç Paris ormanının özenle korunan ağaçlanndan biridir. Bo- yu yirmibeş metreye ulaşan. görüntüsü müthiş estetik olan ve kurak iklim koşul- lannda oluşan bu ağaç. biraz özenle ko- runduğu ve bakıldığı zaman rükenmez biryeşillik kaynağı olur. Hem Hıristiyan Batı düşmanı. hem Hıristiyan Batı tak- litçisi Büyükşehir Belediyeleri boş laf- lan bırakıp Türk-İslam toprağında ken- diliğinden yetişen. su ve gübre isteme- yen bu güzel ağaçlan korusun. bu kada- n bize yeter. 1908 devriminde; devrim karşıtlan ta- rafından mizahbilim kapsamında bir yergi-şarkı oluşturulmuştur. Ilişkin ol- duğu devrim olgusu için doğru olmayan bu ünlü şarkının güftesini şimdi: binler- ce yıllık Türk-İslam kültürünün ve uy- garlığının var ettiği ve Atatürk'ün kur- duğu laik Türkiye Cumhuriyeti Devle- ti'nin yetmiş dört yıldır imar ettiği bü- yük şehirlerimizi yok eden bu adamlara uygulayalım. "Kimdironlar.kimdiron- lar gerici süriisü, lahana turşusu." ARADABÎR Prof. Dr. TALAT TEKİN Yine Tamii' ve 'Camisi' Geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde yayımla- nan "Camii değil, camisi..." başlıklı bir yazımda Osmanlıca kurallanna uyularak "cami", "camie" ve "camiin" demenin doğru olmayacağını, Türk- çenin ses yapısına uygun olarak "camisi", "cami- yi", "camiye" ve "caminin" demenin artık yanlış sayılmaması gerektiğini söylemiştim. Yazım bu görüşü savunup duran Sayın Şiar Yal- çın'a yönelikti. Ama ilk tepki nedense aynı görü- şü savunan Radikal gazetesi yazarlarından Sayın Hakkı Devrim'den geldi. Sayın Devrim, Radi- kal'deki "Cihannüma" adlı köşesinde beni şöyle yanıtladı: "Inanmakta güçlük çekeceksiniz, ama Türkçe konusunda unvan sahibi bir uzman gün- lük gazetelerde ses vermeye tenezzül etti. Prof. Talat Tekin, camisi, bayisi demenin doğru oldu- ğunu söyieyerek, camii ve bayii diyen Şiar Yalçın 'ı eleştihyor (Cumhuriyet, 16 nisan). Benim de Şiar Yalçın gibi düşündüğümü biliyorsunuz. Talat Te- kin TDKyayınlarından Türkçe Sözlük'ü hazırtayan heyetin beş üyesinden biridir. Bu sözlükte, adı ge- çen madde başlıkları şöyle: bayi-i, cami-i, -si, ir- tica-ı, mevki-i, sanayi-i, terfi-i... Hangisine uya- lım?" Önce benim Cumhuriyet'te dil konusunda bir yazı yayımlamamı, "Türkçe konusunda unvan sa- hibi bir uzman günlük gazetelerde ses vermeye te- nezzül etti" diye ifade etmesini çok yadırgadığımı belirtmek isterim. Bu cümledeki "Tenezzül etti" ibaresi, yalnız beni gururlu biri olarak niteleyen haksız bir suçlama değil, gazete yezılarını da en azından aşağı gören, küçümseyen bir ifade tarzı- dır. Hem söz konusu yazım, Türkçe konusunda ga- zetelerde yayımlanan ilk yazım değil ki! Cumhuri- yet'in "Arada Bir" köşesinde, yani arada bir de ol- sa, Türkçe konusunda yazılarım yayımlanıyor. Bu durumda "Tenezzül etti" ibaresi havada kalmıyor mu? Ayrıca, gazetelerde çıkan Türkçe konusun- daki yazıları, bu arada Sayın Yalçın ile Sayın Dev- rim'in yazılarım, yakından izlediğimi de belirtmek isterim. Sayın Devrim beni, Türkçe Sözlük'ü hazırlayan kurulun bir üyesi olduğuma da işaret ederek çe- lişkiye düşmüş olmakla suçluyor. Hemen belirte- yim ki o kurulda önce bir iş bölümü yapılmış, ben de yalnızca etimolojiler ve ekler konulannı üstlen- miştim, onlardan sorumluydum. Bu arada camii yanında cami-si demenin de doğru sayılması gö- rüşünü de savunmuş ve cami-i yanında cami-si bi- çiminin maddeye eklenmesini sağlamıştım. Baş- ka bir deyişle, bu konu, benim önerimle, o kurul- da da konuşulmuş ve tartışılmıştı. Tartışma so- nunda her iki biçimin de cami maddesine konul- ması kabul edilmişti. Şimdi Sayın Devrim'e soru- yorum: Çelişki bunun neresinde? Yıneliyorum: Dilde daha sık kullanılan cami söz- cüğünün ardından bayi, mevki, terfi, sanayi, mıs- ra, veda, irtica vb. gibi sonu ayınlı öbür sözcükler de yakın bir gelecekte ünlü ile biten Türkçe söz- cükler gibi çekimlenecek ve bu biçimler doğru sa- yılacaktır. Ya da bu gibi sözcüklerin kimilerinin ye- rini Türkçeleri alacak ve sorun kalmayacaktır. Or- neğin, mısra sözcüğünün yerini Türkçe dize söz- cüğü alınca mısra unutulup gidecek ve artık dize- si, dizeyi, dizeye, dizenin denilecektir. Sayın Yalçın ve Devrim, Osmanlıcacı bir yakla- şımla, camii, camie ve camiin biçimlerini kullan- maya ve savunmaya devam etseler de bunun faz- la bir yararı olmayacak, sonu ayınlı Arapça sözcük- ler Türkçede artık ünlü ile biten tüm sözcükler gi- bi çekimlenecektir. Tartışma konusu yazımda bu eğilimin güçlü olduğunu kanıtlamak için Yeni Yüz- yıl gazetesinin "MGK irticaı tartışıyor" diye değil de, "MGKİrticayı tartışıyor" diye başlık attığına de- ğinmiştim. Bugün de Sayın Devrim'e kendi gaze- tesindeki bir meslektaşının, Sayın Füsun Özbil- gen'in, biryazısına "Irticanın içyüzünüyaşayan bi- lir" diye başlık attığını (Radikal, 1 mayıs) anımsat- makisterim. Irticayı, irticayaveirticanın... Evet, is- tesek de istemesek de, bu çekimli biçimlerde ar- tık Osmanlıcanın değil, Türkçenin kuralları işliyor. TARTIŞMA Bayrağımızm Üstüne Oturan Yobaz! 12 Mayıs 1997 tarihli Milliyet gazetesinin birinci sayfasındaki bir resim: Adam, başında takkesi. elinde tespihi, bayrağımızı Sultanahmet Meydanı'nın çimleri üzerine sererek seccade yapmış. üzerine kurulmuş. Gazete bunu resim altı yazısında açıklayarak veriyor. Ama hepsi o kadar. Kımsenin tepki göstermemesi şaşılacak şey! Oysa, bayrağımız konusundaki duyarlılığımızı, bir 'Türk Bayrağı Kanunu' çıkararak yasal yönüyle de ortaya koymuşuz. "Oturulan ve>a ayakla basdan yerlere konulamaz" demeyi unutmaksızın. Sonra da devam etmişiz: "Bu kanun ve tüzüğe a> kın fiilkr vctkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır." Yasayı çıkanrken 'aykın fiiDer'in nasıl cezalandınlacağını da hükme bağlamışız. ( > 4 > Sultanahmet Meydaün'nda bayrağımız ayaklar altına serilmiş. üzenne oturulmuş ve bu durum bir fotoğrafla da belgelenmiş. Peki: Bayrağımız ayaklar altına serilip seccade yapılırken Sultanahmet Meydanı'nda hiç mi yetkili yoktu? Binlercesi orada bulunan polisimız. yapılanın milli duygulanmızı inciteceğinin ayırdına varmıyor ve üstelik bunun bir suç olduğunu bilmiyor ya da biliyor da kendisini yetkili görmüyor muydu? Yoksa. tüm. . yetkİlilerimiz. 'fşi büyütmeyeüıiı. Çirkefı üzerimize sıçratmayalun. Bir de bu sorunla ugraşma>-ahm" yaklaşımlan içerisine mi girmişti? Ben düzenli olarak Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri okuyan bir kişiyim. Bu iki gazetenin bugünkü sayılannı okuvouıcuya kadar bekledım. 'Halk.bu konudaki tepkisini orta> a ko\ acak ve bu tepki bu gazetelerimizde yerini bulacaktır umudunu taşıyordum. Şimdi çok daha fazla üzülüyorum: Boşuna umutlanmışım. İlhan Doğan r Emekli General 293 89 78 (3 HAT) HizmetcılerTIYATRO OYUNEVİ - ; MahırGunşıray ••-.- ,: Çetm Sarıkarrsl .-...-, SalahBırsel M-r-*m -: Claude Leon.Selım Bırsel r../.»: Turgay Erdener r,.,- rus r..^ i., .>- r Zeynep Koloğlu ..: Yüksel Aymaz Şifi'li ünlüfolkşarkıası ViktaKİARA'nmyaşamöyküsü... Allende - HalkBirlkji ıı rvliil ,a-n Kara Darhı^i # Ş * 1 Z L »/*/* J t » • wm O ^ ^ 1 ^ « Cunta... ABD... çok uluslu \ J 1 I J U İ I * > U X « ^ C U J V İ Kuruluşlar... Pinochet... Eşi göriihnenit; işkence ve katliamın uygular>dfğı faştzme karşı ükdirenişcytemciteri... KayıpvçgöıattındatutulanlannyakınlanÖTgütü-.. Oyunlaştıran ve Yöneten: Zafer Diper Cumartesi ve Pazar - Saat: 15.00'te Kurtur Bdkanhğı'nm katkılarryla Hadı Caman YEDITEPE OYUNCULARI Taner Eırsel ErOmç Dağan Mahır Gunşıray Cuma 20.30 Cumartesı-Pazar 18.30 Sahne Foks: Fınn Sotc. No: 43 Bomontı, Şışh Gtşe Tel: (0Z12) 240 2825 Bıletler gışe, Adam Kifabevı «e f • Vakkorama'larda- v..-. YILIN TİYATRO 0L1YI (EQÜUS), lSkişilikkadro 15,16,12,18M*yul992 TSLNIZ4UYUN Ferşembe, Ciuııa, Cunaıtesi: 21.00, Pazar 11.00 | MaltepeYayla Sanat Mcrkezi ioneteiL }UQXulIZuı&ai Snnyyapafaiesolen Detor-Sûsr^OsmanŞengeıeı W: («16)44120 81-383 9920 i EFESPUsenı» k«ıı EFESPilsen'ın kültür ve sanata :ı a r t a r a k s ü r e c e l YeniTürkü 23 Mayıs 1997 Cuma 2 0 : 3 0 Harbiye ÂÇik Hava î AKA Resim Sergisi 10 Mayıs-24 Mayıs'97 GALERİ ARŞİV 270 AkApl D 2Kadıtoy81060 Tel 10216)369 85 31 E S K İ Y E Ş İ LK O M E D İ • M Ü Z İ K • K Ü l T U R K L U B U PHSHPORTE LflTINO,CUMA-CUMARTESİ I *eOÛLHAt<M**l!T CAD NO 6 i TAUMHAKE TAJCIM REZ 254 35 09 • 255 20 2 O İ Oavettyeter • Beşiktaş Kabala Kitabevi • Bakrrkğy Carousei • BeyoğluMephistotttabev! •BeyoŞfuMetropolKitabevi •Beyoğlu HamletKRabevi ^ TMMOB Ki,..,. ..... Odası Istanbul Subesı IRTİBAT: (O2I2) 24,4 28 39 IDSO İSTANBUL DEVLET SENFONİ ORKESTRAS1 16 Mayıs 1997 Cuma Saat I 9.00 17 Mayıs 1997 Cumartesi Saat I 1.00 I. IONESCU GALATI [ . GÜLSİN ONAY Piyano R. Schumann Piyano Konçertosu Op. 54, La minör F. Witt Jena Sentonisi, Do majör P. I. Çaykovski Italyan Kapnçyosu Op. 45 YER: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BÜYÜK SALON Bu itan OyakHBank ın lcackılanyla yayınlanmıştıı URSUM SObT KÂTİPOÛUI Resim Sergisi 10May!s-2Haziran1397| DENIZ TURKALI Ç 3 r | / K i m PİYANO: ş a r k i s ı m NİHAT İŞÇEN ISIHIİIUIISl îsttklal Cad Ettıamra Passiı No 2O6 K 2 D: Z03 BeyoğUj-îslanbul TeyFax; (0212) 245 15 08 r\ O VJ I II PİYANO: NİHAT İŞÇEN 9 MAYIS'TAN İTİBARE'J 4 CUMA SAAT 24.00'TE BİLSAK 5. KAT'TA Mayıs'97RUHİ Sl ^KİITI'R MERKEZİ 1997 MAY1S AV1 ETKLMJXLERİ |0-30 Mayıs 1997 İrfan Ertel Resim Sergisi 17 MayH 1997 Cumartesi. Saar 16.30 C D dınletı \ e stjyleşı "ATA" Kalılan: Esin .\fşar ^_ 14 Mayıs 1997 Cumanes. Saac 16.30 "KARİKATÜR" K^tıtsn: Scmih Baltıoğlu 31 Mayn 1997 Cumamsi. Saat: 16.30 Sovleji-Dinleîı "RUHİ SU TÜRKÜLERİ' Krfnlan: Hasan Karavol -ân l^< Sckak 34 Gzwnrr Ap! Ka: 2 Beyogkı, istanbul T? a>2) 245 38%-245 40 32 I İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDIYESI —JŞehır Tiyatroları 13. GENÇLİKGÜNLERİ 10-19 MAYIS 1997 (16 MAYIS 1997 CUMA PROGRAMI) HARBIYE MUHSIN ERTUGRUL SAHNESI (0212 240 77 20) 1100 : KJH Marajk Fikn : Anagonist Y8n«mm A. Ofın İÇÖI Uzun Meoajk Film : Yalana Yemeımaı :OsmanSINAV IS00 SÖYL£Ş) : "Miıahçı Gâzâylc M Pınoramaa" Yünaen : Mert Ali BAŞARIR . Konutdar : Atilb ATAUY-lsmlıl GULGEÇ-Mtün USTUNDAĞ 17.30 fiLM : Kurtulu; I. ve 2. Bolüm Yönetmetı: Z71 ÖZTAN 19 M OYUN : Ktşanh Mi Destanı Sanyer Halk EJıom MerVezi 19.00 OYUN : Afiküstü (Campn Meddah) (TAL) OnDOĞAN KADIKOY HALOUN TANER SAHNESI (0216 349 04 63) I2.M FlLM 15 00 FlLM 17.M FUAYE KONSERİ 19.00 OYUN : Hanım Yönetmen: Halit REFİĞ :Kumjluj I.w2. Bdlüm Yönetmen: ZtraÖZTAN : EARTH UNİON CELTİC MUSİC : Gerjedan (Kobj) Harman Üm. Güzel SınatUr Fakutesi Tiratro NO» ETKİHLİKLERIMİZ UCRETSIZDIR. Kültür Sanat ilanlarınız için: 293 8 9 78 (3 hat) PENCERE 'Konglomera'ların Cengel'i... Konglomera, gerçekte biryerbilim sözcüğü, ça- kılların ve taşların zamanla birbirine yapışmasın- dan oluşan yığına verilen ad... Konglomera'nın ikinci anlamı: "Bir firmanın çok çeşitli mallar üreten şirketlerle biheşerek bunlann denetimini ele geçirmesi." Ya cengel nedir?.. Yabanıl yasaların geçerli olduğu orman cengel- dir; buna cangıl da deniyor. • Öteden beri bu köşede "Yeni Dünya Düzeni"n\n ne mene bir şey olduğunu sorgulayan yazılar ya- yımlanır; artık bu düzenin yapısı tartışılamayacak bir saydamlıkla ortaya çıkıyor. Ne yazık ki biz bu konuda yine yaya kalıyoruz; Batı, kendi içinde eleştirel bakışı hiç eksik etmedi- ğinden, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tek ku- tupluya dönüşen dünyanın nereye gittiğini bizden önce ortaya koydu. ÇUŞ'lardan oluşan konglomeralann egemenli- ğinde, yeryüzü bir cengele dönüşmüş durumda... Kıran kırana yaşanıyor. Peki ÇUŞ ne?.. ÇÜŞ gibi bir laf; 'Çok Uluslu Şirketler' deyişinin kısaltılmışı... ÇUŞ'lann birbiri üstüne yığışarak oluşturduğu konglomeralann gücü yanında, devletlerinki solda sıfır kalıyor; ÇUŞ ideolojisini benimseyen az geliş- miş ülke aydınlan, 'ulus devlet'e bu yüzden karşı çıkıyorlar. • Gerçekten de Yeni Dünya Düzeni'nde ÇUŞ'lar- dan oluşan konglomeralar, ulusal sınır tanımıyor- lar. Küreselleşme'nin bir anlamı da budur. Yeni pi- yasaları ele geçirmek \'e rakipleri yutmak için sınır- lar yerie bir edildi. Sermaye için ulusal sınır yok; emek için var. Yeni Dünya Düzeni'nde, ulusal devlet, sermaye- ye özgürlük sağlamak ve emeği sınırların içine hap- setmek için jandarma rolü oynuyor. 1995 verileri- ne göre 62 Japon, 53 Amerikan, 23 Alman, 19 Fran- sız ve 11 Ingiliz, ÇUŞ'unun ilk beş sırasını tuttuğu 200 şirket, dünya ekonomisini egemenliği altına al- dı; bunların parasal gücü, devletlerden daha bü- yük... ÇUŞ sayısında ikinci gelen ABD, konglomeranın gücü bakımından birinci sırada... Sermaye, başdöndürücü bir hızla, büyük ÇUŞ'larda yoğunlaşıyor; kapitalizm de doğa gibi kirleniyor; konglomeralardaki güç birikimi tehlike- li... Neden?.. • >' Çünkü şirket kâr amacıyla kurulan ortakhktır; pa- radan gayrı Allah'ı yoktur ÇUŞ'un... ÇUŞ'un gücü arttıkça, bireyin gücü azahyor; yurt- taş, ulusal devletinin şemsiyesi altından çıkıyor, sosyal güvenliği azahyor; yeryüzünde etnik, dinsel, mezhepsel savaşlar artıyor; işsizlik çoğalıyor; sö- mürünün derinleşmesi, umutsuz yığınları kökten- : dinciliğe doğru itiyor: dünya ekonomisinde 'ser- best piyasa' adı altında totaliter bir yapı oluşuyor. Hiçbir siyasal ve sosyal sorumluluğu otataytn bir avuç adam, dünyayı avucunun içine alıyor. •; • 21 'inci yüzyıl eşiğindeki dünya, bu adaletsiz dü- zenle 3'üncü Binyıl'a girecek... Ülkemizde 'ulus devlet'e karşı açılan savaşımın ardında yatan güç de bu!.. Koglomeranın ideolojisini savunan az gelişmiş aydın, cengel düzeninin avukatıdır. VİLLA NERGİS SWİMMÎNG POOL-BAR RESTARANT BİTEZ/ BODRUM Rez.Tel: 0252 343 16 95 Fax: 0252 343 10 75 KİLİS ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1996 208 • Davacı Ömer Genç tarafindan davalı Hanım Genç aley- hine açılan şıddetlı geçimsizlik nedeni ile boşanma dava- sının yapılan açık yargılaması sırasında venlen ara karan gereğince, davalının tüm aramalara rağmen açık adresi tes- pit edilemediğinden dava dilekçesinin ve duruşma günü- nün ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olmakla, Davacı Ömer Genç tarafindan davalı Hanım Genç aley- hine, davalı ile yıllardır resmi nikâhlı evli olduklannı, bu evliliklerinden 3 tane çocuklannın dünyaya geldiğini, da- valı ile evlendikleri ilk günden beri aralannda geçimsizlik olduğunu. davalının gözünün sürekli dışanda olduğunu, kendisi ile toplum içerisinde saçına sakalına küfur ettiğini, dalga geçtiğini, bir ara üç yıl kadar önce halı fabrikasına işçi olarak girdiğini. daha sonra da biri ile anlaşarak kaçıp kayıplara kanştığını, kendisini sevmediğini. ben sana ar- tık kanlık yapamam dediğini. iki yıldır bir zamandır da ay- n yaşadıklannı belirterek boşanmalanna ve müşterek ço- cuklannın velayetinin davalıya değil kendisine verilmesi talebiyle dava açıldığı ve açılan davanın duruşmasmın 12.6.1997 günü saat 09.30'da yapılacağı. davalı Hanım Genç'e dava dılekçesinın ve duruşma gününün tebliği ye- rine geçmek iizere ilanen tebliğ olunur. Basın: 20684 DhARBAKIR 2. ASLİYE HUKUK >L\HKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1996 156 Davacı B. Şehir Belediye Başkanlığı vekili tarafindan davalılar Mehmet Uluş. Mehmet Kaya. Yunus Onal ve Ha- san Çarkanat aleyhine mahkememize açılan ihtiyati tedbir ve alacak davasımn yapılan açık yargılaması sırasında ve- rilen ara karar uyannca, Davalı Mehmet Kaya'nın "Alipmar Köprüsü Çıkışı" olan adresine çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği gibi Emniyetçe yaptınlan soruşturma neticesinde de tebli- gata yarar adresi tespıt edilemediğinden dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar venlmiştir. Karar gereğince yukan- da adresi yazılı davalı Mehmet Kaya'nın duruşmanın bı- rakıldığı 10.6.1997 günü saat 09.0Ö"da dunışmada bizzat hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirme- si, duruşmaya gelmediği ve dava ile ilgili ibraz etmek iste- diği belgeleri duruşma gününe kadar göndermediği ve kendisini bir vekille de temsil ettirmediği takdirde yargıla- maya yokluğunda devam edileceği ve karar verileceğı key- fiyeti davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur 5.5.1997 ' Basın: 20404
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle