Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 MAYIS 1997 CUMA
14 KULTUR
5 0. U L U S L A R A R A S I C A N N E S F İ L M F E S T İ V A L Î
'Hamam' ve4
Akrebin Yolcuhığıı'VECDİ SAYAR
CANNES-Cannes Film Festı-
vah'nde bugüne dek yainızca ıki
kez yanşma bölümünde yer aldı
Türk yönetmenlerin imzasını taşı-
yan filmler: Şerif Gören'm "YöTu
ve TevfîkBaşer'ın yönettıği bır Al-
man yapımı "Elveda Yabancı".
"Beüi Bir Bakış"' bölümüne yanıl-
mıyorsam bu yıl üçüncü kez bır
Türk fîlmi seçıldı. Dahaönce Zül-
fû Livaneli'nin "Yer Demir Gök
Bakır"ı \ e Ömer Kavur'un "Ge-
ce Yolculuğu" yer almıştı bu bö-
lümde. "Yönetmenlerin Onbeş
Günü". Türk sinemasına en fazla
ılgı gösteren bölüm. Bu bölümde
ılk kez Yılmaz Günev 'in "Umut"u
gösterılmıştı 1970'te. Sonra AB
Özgentürk'ün "HazaTı ve *At"ı,
Erden KıraTın "Dilan"ı. Orhan
Oğuz'un "Herşeye Rağmen"i ve
Zülfü Lıvaneli'nın "Sis"i.
"Eleştirmenkr Haftası" da
1986-91 v ıllan arasında dört fılmi-
mıze yer verdı: Tevfik Başer'in
"Almanya 40 M2". Şahin Kay-
gun'un "Dohınay". Füruzan-Gül-
sün Karamustafa'nın "Benim Si-
nemalarun" ve CananGerede'nın
"Roberfs Movie'" adlı yapıtlan.
Son yıllarda Cannes"a fılm be-
ğendirmeyi başaramayan sıncma-
cılanmız bu yıl şeytanın bacağını
kınyor ıkı filmle. Bunlardan bin
(Ferzan Özpetek'in "HamanTı)
İtalv an-Türk-İspanyol ortak yapı-
mı, dığen(Ömer Kavur'un *Akre-
bin Yoknıluğu") Türk-Macar-Çek
ortak yapımı.
Profesyonel bir iş
Bu yıl. "BeDi Bir Bakış" bolü-
müne Kavur'un, "Yönetmenlerin
Onbeş Gümi"ne Özpetek'in yapıt-
lannın seçılmesi sinemamızm ye-
niden gündeme girmesine yol açı-
yor. Eleştirmenler arasında iki fil-
mi de çok beğenenler olduğu gibi.
eksıklennedeğinenlerde var. Ama
sonuç olarak bu ikı fılm sayesinde
Türk sıneması Cannes'da bu yıl
bayrağını dalgalandıran 29 ülke-
den bin oluyor, fılmlenmız ızleni-
yor, tartışılıyor. "Fflm Pazan"nda
Antalya Altın Portakal Kültür ve
Sanat Vakfi'nın açtığı stand -özel-
likle görsel açıdan- taşra beğenisi-
nin ürünü olmaktan öteye gidemi-
yorsa da hiç yoktan iyi. Gene de.
bu konuda son on yılda çeşitli de-
neyimler geçirmemize karşın, baş-
ladığımıznoktanın fazla ilerisinde
olmamamız üzücü. Yönetmenleri-
mizin çabalan ıle kazandığımız
saygınhğı, cıddı bir tanıtım çabası
ile pekiştıremiyoruz ne yazık kı.
Ferzan Ozpetek'in "II Bagno
Turco" (Hamam) adlı ilk uzun
metrajlı filmi, egzotik öğelen ge-
reğinden fazla vurgulaması. bir ilk
filmden beklenen kışıselliği taşı-
maması gibi handikaplarına kar-
şın. yapım değerleri açısından son
derece başanlı. Belli ki, senaryo.
müzik. sanat yönetımı. kurgu gibi
öğeler üzerinde uzun boylu çalı-
şılmış. profesyonel bir iş çıkart'l-
mış ortaya. Ozpetek'in fılminin
Batı'da olsun. ülkemizde olsun ız-
leyici bulmakta zorlanmayacağını
düşünüyorum ve bu filmden sağ-
layacağı olanaklarla ileride daha
cesurdenemelere gjrişeceğine ina-
nıyorum. Ferzan Ozpetek'e sine-
mamıza hoş geldin derken Türk
yapımcısı CengizErgun'u. çokba-
şanlı bır oyunculuk sergıleyen Şe-
rif Sezer. Mehmet Günsur ve Ha-
10 Ergun'u kutlamak ıstiyorum.
Türkiye'ııin tanıtimı
Filmin ttalyan oyunculan da ba-
şanlı. ama bana kalırsa rolüne çok
dışandan bakan Alessandro Gass-
man'dan çok. Francesca d'Alo-
ja'nınoyunugötürüyorfılrru. "Ha-
mam~ın, Türk sinemasmm dış pa-
zarlara açılması -hem de Italyan-
ların parasıyla açılması- sürecinde
çok olumlu bir işlevi var. Bununla
Ömer Kavur'un 'Akrebin Yolculuğu' ve Ferzan Özpetek'in 'Hamam adlı filmleri festivalde genelde olumlu tepkiler aldı.
• Ferzan Özpetek'in "II Bagno Turco" (Hamam) adlı ilk uzun
metrajlı filmi. egzotik öğeleri gereğinden fazla vurgulaması,
bir ilk filmden beklenen kişiselliği taşımaması gibi
handikaplarına karşın. yapım degerleri açısından son derece
başarılı. Ömer Kavur'un "'Akrebin Yolculuğu" ise yönetmenin
en olgun ürünü olabilecek, dünyada ses getirebilecek
boyutlarda bir film. ne yazık ki kaçırılmış bir başyapıt.
Sorumlusu ise yetersiz kalan senaryo.
Cannes'da yanşan Fransız yönetmen Mathieu Kassovitz
'Oyunculuk başımagelen en güzelkaza!'
Kültür Servisi - Varoşlann vahşc -
ni ve duyarlılığını yansıtan filmi 'La
Haine' (Nefret). yönetmen Mathieu
Kassovitz'i bir anda Fransa'nın en po-
püler adamı yapıvermişti.
'La Haıne' ile 1995'te Cannes'da
ödül alan. bununla yetınmeyip ikı Ce-
sarödülünündesahibi olan Kassovitz,
Hollywood şirketlennın yeni gözdesı.
Ancak Kassovıtz'e göre önüne açılan
yeni kapılann. büyük fırsatlann abar-
tılacak bir tarafı yok. O hâlâ 20 yaşın-
da, dünyayı takmayan asi bir genç.
"Cannes'da aldığım ödül işime epe>
yaradı. en azından bütçeme katkıda
bulundu. Ama ödülden sonra çok kez
yanlışyaptığım da oldu. Cannes'da' En
lyı Yönetmen' seçilmiştim. Geçen yıl
Emir Kusturica'nın aldığı ödülün sa-
hibi otmuştum. İlk günlerde 'oğTum,
sen en iyisisin. Gerisi hiçbir boka ya-
ramaz' diye düşünüyordum. Çalışma
düzenim bozuldu. kendimi ilah gibi
görmeye başiadım. Ne zaman ki bir
fihn setinegidip. Francıs Ford Coppo-
la olmadığımı anladım. ayaklanmye-
1
'
re bastı. Bir anlamda bu dünyaya geri
döndüm ve iyi bir yönetmen olduğumu
Kassovitz, *Katiller'le gerçekiere dönüşünu kutluyor.
düşünmeye başiadım. Sonra da. bu sıfatı
hak etmek için yeteri kadar çalışmadığımı
fark ettim..."
Kassov itz. bu yıl Cannes'da yanşan *As-
sasins-Katiller' adlı filmiyle gerçeklenn
dünyasına dönüşünü kutluyor. Artık daha
rasyonel, ayaklan yere sağlam basan
bir yönetmen olmaya karar verişınde,
filmde de rol alan ünlü Fransız aktör
Michel Serrault'nun büyük payı var.
Kassovitz, Serrault'yu yönetmekle
kalmayıp aynı zamanda kamera önün-
de oyunculuk deneyimini de yaşıyor.
Halen, Jodie Foster'ın film şirketi
Egg Pictures için bir fılm çekmekte
olan Kassov itz için yönetmenlik ka-
dar oyunculuğun da tartışılmaz öne-
mi var. Dört yıl önce çektiği 'Metis-
se' adlı fîlmde ilk kez kamera önüne
geçen ve çeşıtlı festivallerde oyuncu-
luğuna ılişkin övgüler toplayan Kas-
sov itz. Jacques Audiard'ın 'SelfMa-
de Hero' adlı filminde hastalık dere-
cesinde yalan söy leyen bir adamı can-
landırdı
"Chunculuk. şimdiye kadar başı-
ma gelen en güzel kaza" dıyor Kasso-
v itz. "Oynuyorum.çünkü bueğlence-
li. İnsanlann bu işi eiddiye aldıklanna
inanamıvorum. Oyunculuk bana iyi
bir yönetmen »Imasaa kapdarııu açı-
yor. Bu büyük bir zevk. Egomu tatmin
ediyor, bu işten para kazanıyorum. A-
ma çok yaratıcı bir meslck değil. Bel-
ki Robert de Nıro'nun seviyesine ulaşabi-
lirsem yaratıcı da olabilirim. Şimdilik beni
sadece ovalrvor."
da sınırlı kalmıyor fılmın işlevi.
Türkiye'nin tanıtimı adına da müt-
hiş bir olanak yaratıyor.
17 yaşında Italya'ya gıderek si-
nema öğrenımı gören Ferzan Öz-
petek'in kışisel serüveni doğal ola-
rak "Hamam"ın ana temasını
oluşturuyor: Farklı kültürlerin ça-
tışması ve buluşması. Aynca, ken-
di kültürüne dönme isteği, kültü-
rel değerlerin yok oluşu gibi nos-
taljik temalar da ana tema ile iç içe
verilıyor. Özpetek, bıreyin smırla-
nnı aşıp değışmesı sürecini anlaö-
yor "Hamanı''da. Eşcinsel biriliş-
ki motifine de yer veriyor. Ama
eşcinsellik üstüne bir film yapmak
değil amacı. kahramanmm değişı-
mine. dünyaya farklı bır gözle bak-
masına yol açan bır neden olarak
değınıyor bu temaya.
Özpetek, Batılı ızleyıcınin ılgi-
sinı çekecek öğeleri bir bir değer-
lendinyor. Görüntüde. müzıkte
Doğu külturünün tadını y akalama-
ya çalışıyor. Bellı ki. bılınçlı bir
seçimle "auteur" sineması yap-
mak yerine. tıcari sinemanm ka-
lıplannı kullanıyor. Bunda da ba-
şanlı olduğu su götürmez. Yaban-
cı eleştırmenler, ele aldığı temayı
olduğu kadar görüntülenni de be-
ğendiler"Hamam"ın. Batı'datıca-
rı sinema zincirlenne girme şansı
örneğin *'Eşkıya'"dan çok daha
fazla, çünkü anlatılanlar çok daha
fazla ilgilendmyor Batılı izleyici-
Kaçınlmış bir başyapıt
"Akrebin Yblculuğu''na gelınce;
bu filmin de hem olumlu hem de
olumsuz yanlan olduğunu düşü-
nüyorum. Ömer Kavur'un dünya-
sını çok iyi yansıtan, hatta filmog-
rafisinin bir özetı dıyebıleceğimiz
bir yapıt "Akrebin Yökuluğu".
"Anayt)rutOteli"'ne. "GeceYolcu-
luğu"na. "Göl"e ılışkın ızler. refe-
rans noktalan bulmak olası bu
filmde. Kavur'un tercihının "aute-
ur" sinemasmdan yana olduğunu
bütün dünya bılıyor. kendısı böy-
le bir iddiam yok dese de. Bu ter-
cihe ancak saygı duyulabılır. Ge-
nış kıtlelere tavız vermek yerine
ıstediği sinemayı yapmakta diret-
mek. izleyiciyı sömürmek, kolay
çözümler önermek yerine. birlik-
te düşünmeye çağıranfilmleryap-
mak, ancak has sinemacılann ba-
şarabıleceğı bir iş. Ömer Ka-
vur'un "Akrebin Yblculuğu" üze-
rine söy lemek ıstedıklenmı bırkaç
satırda özetlemek çok zor. Yönet-
menin en olgun ürünü olabilecek,
dünyada ses getirebilecek boyut-
larda bir film. ne yazık kı kaçınl-
mışbirbaşyapıt. Sorumlusu ise ye-
tersiz kalan senaryo.
Kavur, bir aşk masalı anlatıyor.
Gerçekle gerçekdışının iç içe geç-
tiğı. geçmişle geleceğin bugünde
buluştuğu bu masal, ınsanın tutku-
lannı. korkulannı ve zamanla he-
saplaşmasını konu alıyor. Kavur.
filme bir Doğu masalı tadı kazan-
dırmak için uğraşıyor. Doğu kül-
türünden çeşitli öğelere yer veriyor
filminde, ama ortaya çıkan ürünün
daha çok Batı sanatından izler ta-
şıdığı kanısınday ım. Bir saal usta-
sı ile kuleclekı saati tamir etmek
için çağrıldığı küçük kasabada
karşısına çıkan kişiler arasındakı
ılışkıleri, Hitchcocok ve Tarkovs-
ki sinemasmdan izler taşıyan bir
anlatımla sergilıyor.
"Akrebin Yolculuğu''nda güzel
bır tema. iyi bir çıkış noktası ya-
kalamış yönetmen; iyi çözümlen-
mış bir finalle noktalıyor filminı.
Ne yazık ki. öykünün gelışim sü-
reci çok cılız kalıyor. Salt gızem
yaratmak adına sövlenen sözler.
düzenlenen mızansenler. izleyicı-
yi filmden kopanyor. Filme olduk-
ça gevşek dokunmuş, dokusunun
taşıyamayacağı bir felsefı yük
vüklemeye çalışmış senaryoyu ya-
zan Kavur-Koper ikılısi. Keşke.
yalın bir aşk masalı ile yetinseler-
di diye düşünüyorum.
Bazı lranlı ya da Gürcü sinema-
cılann yapıtlannda var olan gize-
mi -ya da "büyü"yü- "Akrebin
Yolculuğu" yakalayamıyor; "mis-
tikgerilim" yaratmak adına büyük
laflarla doldurulmuş bir senaryo.
filmi bır masal olarak ızlememizi
zorlaştınyor. Filmin ana temala-
nndan bın olan "gerceği öğrenme
tutkusu"nu ızleyicıye geçıremı-
yor. "İnsan birkaç kezöJebilir.ama
duygular ölmez" dıyorfilminkah-
ramanlanndan bıri. lşte, ben o duy-
gulann eksıklığını hıssettim film-
de.
"Zamanyoktur". "İçindeohna-
dığun birzamandagibiyim", "Gö-
rüntülerimiz a> nj aynada sakb ka-
lacakü" gibi sözeüklerle filme fel-
sefı yoğunluk kazandırma çabası,
tutkuyu anlatması gereken filmin
soğuk ve sentetik kalmasına yol
açıyor. En iyisi fılmdekı cümleler-
den binni kullanarak ifade elmeye
çalışavım düşüncelenmi: "Böyle
olmamalıvdı. Her şey öyie farklı
otobiürdi İd_."
Mistık bır genlim, gizemli bir
atmosfer yaratmak adına başvuru-
'Hamam'
îtalya 'da
beğenildi
Italyan sinema eleştirmenleri
geçen hafta Torino. Milano ve
Roma'da gösterime giren
Hamam'ı (II bagno turco)
beğendiler. Alessandra
Lcvantesi, La Stampa
gazetesinde yayımlanan
"Yaşanun anlamı bu kez
Hamam'da" başlıkh yazısında
ttalyanlarla Türklerin teknik
ve sanatsal ışbırliğinin Ferzan
Özpetek tarafından çok lyi
yoğrulduğunun altını çizerek
ortaya başanlı bir fıhnin
çıktığını belirtti. Özpetek'in,
yeni bir dünya keşfeden
Batıh'ya eşlik eden
kamerasıyla gerçeği ustaca
yansıttığı filmde Türk
oyunculann inandıncı bir
performans ortaya koyduklan,
özellikle anne rolündeki Şerif
Sezer'in çok başanlı olduğunu
yazdı Levantesı. Aylık sinema
dergisi Ciak'ta yayımlanan
haberde ise Îtalya adına
Cannes Film Festivali'ne
katılan (Italyan - Ispanyol-
Türkiye yapımı) ve senaryosu
altı kez yazılan Hamam'm
konusu, kültürel yapısı ve
üretim teknigiyle 'çift kişilikli'
bir fılm olduğunu belirtti ve bu
özelliğiyle ilgi gördüğünü
ekledi. Italyan magazin basını
ise filmdeki Atessamtro
Gassman ile Türk oyuncu
Mehmet Günsür arasındaki
eşcinsel ilişki sahnelerine özel
ilgı gösterdi ve genellikle bu
karelerden alınmış fotoğraflan
yayımladı.
lan sözlü anlatım ne denli zararve-
riyorsa. görsel anlatım o denli çok
şey katıyor filme. Sinemamızm
görsel açıdan en yetkm yapıtlann-
danbiri "Akrebin Y'ofculuğu". Ka-
vur, görüntü yönetmeni l.rdal
Kahraman'la çok güzel bir uyum
ıçinde. Mekân seçımi ve kullanı-
raı «çtşndan da her zamanki gibi
çok'feaşanlı. Atilla Özdemiroğ-
hı'nun müziğıne gelince. keşke ge-
rilun öğesı bu kadar zorlanmasay-
dı, duygulann altı bu kadar çizıl-
meseydı. müzik daha özgür kala-
bilseydı diye düşünüyorum.
Filmin oyuncu kadrosu da çok
iyi. Mehmet Aslantuğ ınee. dürüst
ve inandıncı bır oyunculuk veri-
yor. Tuncei Kurtiz, her zamanki gı-
bı ustalığını konuşturuyor. Filmin
gizemıne ve gerılimine en büyük
katkıyı sağlıyor oyunu ile. lyi bir
oyuncu olan Şahika Tekand ise ye-
terince inandıncı değil. Filmin
"tutku nesnesi" olarak en zor gö-
rev onda oysa kı. Sanıyorum, se-
naryodakı boşluklar Tekand' ı zor-
lamış. Kadını yeterince tanıyama-
mamız. anlatıcılann da onu yete-
rince tanımamalanndan kaynakla-
nıyor olsa gerek.
Garip bileşim
Bir yazar-yönetmen kuşkusuz
bır olayı ya da karakteri yeterince
açmamayı, kapalı bırakmayı seçe-
bilir, ama kendisi de aynı kuşkula-
ra sahıpse ve anlatacağı konusun-
da yetennce kararlı değılse ya da
bu konudaki binkimi, niyetlerini
gerçekleştirmeye yetmıyorsa orta-
ya çıkan garip bileşımı herkes gön-
lünce değerlendinr (Bunun da adı.
"Seçimi izleyiciye bıraküm" ol-
maz).
Sonuç olarak. bır tutam Doğu
felsefesı, Batı süzgecınden geçiri-
lip enfes bır sunuşla karşmıza ge-
tirilmiş. Yerseniz!..
Karikatür Dergisi'nin 50. sayısı çıktı
Kültür Servisi -'Azçizgi,
çok anlatım çerçevesinde
kara mizah' anlayışıyla
1993 yılından itibaren aylık
olarak yayımlanan
Karikatür Dergisi'nin 50.
sayısı çıktı. Dergide, Hasan
Uysal'ın "Deliye Her Gün
Bayram... Ya Türklere?',
Kurtuluş Kayalının
"Lüküs Hayat". Mümtaz
İdil'in "50. Sayıya
Merhaba'. Orhan
TüleyHoğlu'nun 'Sana Ad
Koymak İçin', Ozgür
Arha>ili'nin "Sana Hırsızın
Resmini Çizsem Yakalar
Mısın?'. Y'enerÇakmak'ın
'Ramiz'ı Dıken'de
Tanıdım' başlıklı yazılan
yer alıyor
Yazı ve karikatür bir araya
getirilerek oluşturulan
dergide aynca karikatür
dûnyasından haberler de
yer alıyor. 50 sayılık
sûreçte Sıvas/ Madımak
kıyıbı
Asım Koçak adına olmak
5. YIL 30- SfiYl
üzere birçok yanşma
düzenleyen Karikatür
Dergisi bu yanşmalardan
birini daha '3. Asaf Koçak
Karikatür Yanşması'
başlığında düzenliyor.
Konu başlığının
'Demokrasi' olarak
belirlendıği yanşma. tum
amatör ve profesyonel
karikatürcülere açık olacak.
Çizim tekniğinin siyah-
beyaz olarak belirlendıği
yanşmaya, yanşmacılar en
fazla üç kankatürle
katılabilecekler. Aynca,
yanşma kankatürlerinın
daha önce ödül almamış
olması gerekiyor.
Yarışmada aynca,
Karikatür Dergisi plaketi
ve 1 yıllık dergi aboneliği
olmak üzere bir büyük ödül
ile beş başan ödülü
verilecek. Son katılma
tarihinin 27 haziran olarak
belirlendıği yanşma için
aynntılı bilgi almak
ısteyenler(0312)417 37 28
No'lu telefona
başvurabilecekler.
Karikatür Dergisi 50. sayi
5 yıl etkinlikleri
kapsamında aynca, Ankara
Yüksel Caddesi'nde her
cuma, cumartesi ve pazar
günlen açık hava
sergilennde çeşitli konuları
içeren ve 30 eylül tarihine
dek açık kalacak olan
sergiler de yer alacak.
Kültür Servisi -Saraybosna'nın
savaştan harap olmuş sokakJann-
da tek başına resitaller veren Bos-
nalı çellist Vedran Smailosiç, ye-
terli parası olmadığı gerekçesiyle
Kanada'ya vize alamadı. Savaş sı-
rasında çevresindeki insanlara kü-
çük bir umut ışığı olan Smailo-
v iç'in, Kanada'ya yerleşmesi ola-
sılığı üzerine vize isteğınin redde-
dildıği bildirildi.
Kanada hükümetinin karanna
şaşırdığını belirten Smailoviç.
"Üç buçuk yüdır hiçbir sorun çık-
maksızın dünyayı dolaşıyonım. Şu
sıraiar İngiltere'de yaşıyorum.
Kanadalılar Bosna pasaportumu
görünce. İngiltere'ye dönmeyebi-
leceğimi düşünmüş olmalılar. A-
ma ben Avrupa'da, Amerika'da
ve Latin Amerika'da bulundum.
Elbette ki Londra'ya geri dönece-
ğim" dedi. İngıltere'dekı Kanada
Konsolosluğu, müzisyene neden
vize venlmediğı konusunda açık-
lama yapmaktan kaçındı.
Bosnalı bestecı Avdo Smailo-
viç'in tek çocuğu olan Vedran
Smailoviç, çocukluğunu Saray-
bosna'da geçirmiş. Saraybosna
Operası Yaylı Çalgılar Dörtlü-
sü'nün bir üyesı olan müzısyen,
öteki üç arkadaşını savaşın ilk
günlerinde yitırmış. Çellosunu
kendi özel "silahr olarak kulla-
nan müzisyen, smokin ve papyon
giyerek mezarhklarda ve masum
insanlann bombalara kurban git-
tiği çeşitli mekânlarda kendi ba-
şına resitaller vererek savaşa ken-
dince birtepki vermiş.
"Çello. benim anadUim gibidir.
Ama savaştan beri yainızca çahjo-
rum. asla çahşmıyonım. Savaş or-
tamında yeni parçalar öğrenmek
hemen hemen olanaksızdır" di-
yen Smailoviç. Kanada'ya sanat-
çı DerykHouston ve yazar Eliza-
beth VV'ellburn ıle birlikte çocuk-
lara savaşın kötülüklerini anlatan
bir kıtap üzerinde çahşmak üzere
gitmeyi tasarlıyordu
Smaılovıç'e davetıye gönderen
ve tüm masraflannı karşılayaca-
ğına dair resmi kanıtlar içeren bir
mekrubu yetkililere ileten Deryk
Houston, "Hayal kınklığına uğ-
radık... Bu. Kanadalı insanlann
kaybıdır. Biz çocuklan eğitmeyi
tasariıyorduk" dedı. Söz konusu
kitap projesi, Londra'da gerçek-
leştirilecek
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Komşularım...
Yıllardan beri Şişli'de oturuyorum. Geçmişin iz-
lerini, görkemli günlerinden anıları pek az taşıyan,
hatırlatan Şişli'de.
Şimdı Sıracevizler'de oturuyorum, eskiden Ek-
sercioğlu Sokak'ta otururdum, tam köşebaşında,
Köşe Palas'ta.
Çocukluğumda gittiğimiz Şişli, enikonu lüks bir
semtti. Sokak adları bile mevki, itibar çağnştırmaz
mıydı: Hanımefendi Sokak... Hanımefendi Sokak
bugün hayli külüstür bir sokak olup çıkmıştır, za-
vallı. Ama ben Şışli'yi çok seviyorum.
Peride Celal, Uç Kadın'da Şişli'nin 1950'lerde-
ki arka sokaklarını betımler. Önceki geniş cadde-
den sonra bu arka sokaklar daracık, birbirine biti-
şik taş evler ve apartman yavrulanyla dolup taş-
maktadır.
Oysa Lüküs Hayat operetinin dile getirdiği Şişli,
Istanbul'un en modern semtiydi. Demek elli son-
larında çöküntü gizliden gizliye başlamış.
Gelgelelım altmışlarda Şişli hâlâ modadır. Zeki
Müren'ın burada bilmem kaç katı olduğu söylen-
mektedir. Çolpan Ilhan-Sadri Alışık Abide Pa-
las'ta otururlar. Ya üst, ya alt kat komşuları Neri-
man Köksal'dır. (Neriman Hanım galiba aynı ev-
de oturuyor.) Sıracevizler'de Selma Güneri otur-
muş; galiba Göksel Arsoy da oturmuş. ÜnKiler
semtı...
Eksercioğlu'nda sekiz dokuz yıl yaşadığım çatı
katında bır zamanlar Ajda Pekkan'ın anneannesi
oturmuş. Bir bayram sabahı kapımçalınmıştı; ada-
mın birı Bursa'dan bir sepet şeftali getirmiş Ajda
Pekkan'a. Ajda Pekkan'ın buralardan taşınah çok
olduğunu bır türlü anlatamadım. İş uzayınca, ben
ulaştırınm diyerek, şeftalileri aldım, afiyetletıkındım.
Köşe Palas'ta unutamadığım komşum sevgili
Nur Hanım'dı, ölüp gitti, yazdım. Ama tam karşı
apartmanın çatı katındaki komşulanmı da unuta-
mam: Küçük bir kız çocuğuyla genç annesi. Ha-
yathikâyelerini bilmem. Genç hanımla uzaktan uza-
ğa selamlaşır, bağıra çağıra, sokaktan sokağa ko-
nuşurduk. Sonra küçük kız büyüdü, genç kız oldu.
Çatı katlarının büyüleyici bir atmosferı oluyor:
Her yağmurda dam akar, ama şiiriidir, taslar kova-
lar koşuşturulur. Bitişik apartmandaki dul kadın,
dört oğluyla birlikte yaşıyordu; her yıl damını aktar-
mak ister, çocukların okul masrafı öne çıkar ve yağ-
mur yine evın ıçine yağar...
Çatı katındaki en yakın dostlanm güvercınlerdi.
O dul hanımın çatı arasında geceyı geçınrler, son-
ra günün ilk ışıklarında kanat çırpışları duyarım...
Sıracevizler'de sıra sıra cevizler yok; tek bır ce-
viz ağacı kalmamış. Şimdi... ne şimdisı, otuz kırk
yıldır sıra sıra apartmanlar var. Oturma odamın pen-
ceresinden bakınca. sayısız pencere görüyorum:
Her birinde komşulanm-komşularım... Onlan tanı-
mıyorum.
Yine de öykülerı birer ikişer çıkageliyor.
Mesela, şu karşıki komşum Musevi yaşlı madam
'gizli' dostlarımdandır. Saat akşamın sekizi oldu
mu, tek kişılik sofrasını kurar, yemeğini yer, sonra
bır süre gözden ırak olur. Küçük salonuna döndü-
ğünde artık televizyonun karşısına geçmiştir.
Ne var ki, saatlerce tetevizyon seyretmez;'seçti-
ği programlar vardır. Aradakı zamanı kitap okuya-
rak geçirir. Her gece okur. O okuyuşlara hayranım.
Kıtabın bin biter, öteki başlar.
Gizli dostum yaşlı Musevi madam, haziran başı
yazlığa gidiyor. Yazevinin nerede olduğunu bilmi-
yorum; fakat öyle sanıyorum ki Adalar'dan birinde-
dir. Sonbaharda dönüşünü dörtgözle bekliyorum.
Bakın, Zümbül Apartmanı'nın şu katında yine
yaşlı, yine yalnız bir hanım yaşıyor. Bazan pence-
reyi açar. tozbezıni silkeler. Onu öyle evin içiride toz-
beziyle ordan oraya boş boş dolaşırken görürüm.
Yaşlılık ve yalnızlık, belki de tozbezi silkelemektir,
kimbilir...
Yine Zümbül'de genç bir karıkoca oturur, yeni
doğmuş çocukları, bır de muhabbet kuşlan. Kuş
pencere önünde. Geceleyin sokak lambasının ışı-
ğı aydınlatıyor: Muhabbet kuşu kafesinde uyumuş.
Gündüzlerı kafesinden çıkar, genç hanımın, genç
beyin saçlarına konar. Komşum yeşil-sarı muhab-
bet kuşu!
Şu komşulanm hayli esrarengizdir Panjurlargün-
lerce, aylarca kapalı durur. Derken yan açılır: Şık bü-
fe, kristaller, orta yaşlı bir hanım, bir bey, süzgün
ışıklar... Hepı topu birkaç gün sonra panjuriar iner.
Esrarengiz komşulanm görünmez olurlar.
Park Apartmanı'nda bir evin televizyonu sabaha
kadar açıktır. Hangi saatte kalkarsam kalkayım,
oradatelevizyon seyredildiğini bilirim. Uyku tutma-
mış komşumu... Komşularımı bugüne kadar gör-
medım. Uykusuzluk ortak yanımız.
Uykusuz gecelerimde komşulanmı düşünürüm.
Tanımam onlan ama, kaybetmekten çok korkanm.
Takvimde tz Bırakan:
"tahta evler eski kutulardır I apartmanlar yaldız-
lı nişan şekeri kutularıdır I içinde siyah ve san baş-
lı böcekler oturur I başka küçük bir kutudan I uzak-
taki başka böceklerın I cızırtılı seslerini duymaya
meraklıdırlar" Asaf Hâlet Çelebi, Om Mani Pad-
me Hum ("Şehir"), Adam Yayınları. 1983.
Bosnalı müzisyene parası olmadığı gerekçesiyle vize verilmedi
Savaşta umut resitalleri vermişti £Â
K
K
U
A
L
M
T
•
U
L
R
M
•
A S
ç
A
I
R
Z I K
ACI