02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 MAYIS 1997 CUMA 14 KULTUR 5 0. U L U S L A R A R A S I C A N N E S F İ L M F E S T İ V A L Î 'Hamam' ve4 Akrebin Yolcuhığıı'VECDİ SAYAR CANNES-Cannes Film Festı- vah'nde bugüne dek yainızca ıki kez yanşma bölümünde yer aldı Türk yönetmenlerin imzasını taşı- yan filmler: Şerif Gören'm "YöTu ve TevfîkBaşer'ın yönettıği bır Al- man yapımı "Elveda Yabancı". "Beüi Bir Bakış"' bölümüne yanıl- mıyorsam bu yıl üçüncü kez bır Türk fîlmi seçıldı. Dahaönce Zül- fû Livaneli'nin "Yer Demir Gök Bakır"ı \ e Ömer Kavur'un "Ge- ce Yolculuğu" yer almıştı bu bö- lümde. "Yönetmenlerin Onbeş Günü". Türk sinemasına en fazla ılgı gösteren bölüm. Bu bölümde ılk kez Yılmaz Günev 'in "Umut"u gösterılmıştı 1970'te. Sonra AB Özgentürk'ün "HazaTı ve *At"ı, Erden KıraTın "Dilan"ı. Orhan Oğuz'un "Herşeye Rağmen"i ve Zülfü Lıvaneli'nın "Sis"i. "Eleştirmenkr Haftası" da 1986-91 v ıllan arasında dört fılmi- mıze yer verdı: Tevfik Başer'in "Almanya 40 M2". Şahin Kay- gun'un "Dohınay". Füruzan-Gül- sün Karamustafa'nın "Benim Si- nemalarun" ve CananGerede'nın "Roberfs Movie'" adlı yapıtlan. Son yıllarda Cannes"a fılm be- ğendirmeyi başaramayan sıncma- cılanmız bu yıl şeytanın bacağını kınyor ıkı filmle. Bunlardan bin (Ferzan Özpetek'in "HamanTı) İtalv an-Türk-İspanyol ortak yapı- mı, dığen(Ömer Kavur'un *Akre- bin Yoknıluğu") Türk-Macar-Çek ortak yapımı. Profesyonel bir iş Bu yıl. "BeDi Bir Bakış" bolü- müne Kavur'un, "Yönetmenlerin Onbeş Gümi"ne Özpetek'in yapıt- lannın seçılmesi sinemamızm ye- niden gündeme girmesine yol açı- yor. Eleştirmenler arasında iki fil- mi de çok beğenenler olduğu gibi. eksıklennedeğinenlerde var. Ama sonuç olarak bu ikı fılm sayesinde Türk sıneması Cannes'da bu yıl bayrağını dalgalandıran 29 ülke- den bin oluyor, fılmlenmız ızleni- yor, tartışılıyor. "Fflm Pazan"nda Antalya Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfi'nın açtığı stand -özel- likle görsel açıdan- taşra beğenisi- nin ürünü olmaktan öteye gidemi- yorsa da hiç yoktan iyi. Gene de. bu konuda son on yılda çeşitli de- neyimler geçirmemize karşın, baş- ladığımıznoktanın fazla ilerisinde olmamamız üzücü. Yönetmenleri- mizin çabalan ıle kazandığımız saygınhğı, cıddı bir tanıtım çabası ile pekiştıremiyoruz ne yazık kı. Ferzan Ozpetek'in "II Bagno Turco" (Hamam) adlı ilk uzun metrajlı filmi, egzotik öğelen ge- reğinden fazla vurgulaması. bir ilk filmden beklenen kışıselliği taşı- maması gibi handikaplarına kar- şın. yapım değerleri açısından son derece başanlı. Belli ki, senaryo. müzik. sanat yönetımı. kurgu gibi öğeler üzerinde uzun boylu çalı- şılmış. profesyonel bir iş çıkart'l- mış ortaya. Ozpetek'in fılminin Batı'da olsun. ülkemizde olsun ız- leyici bulmakta zorlanmayacağını düşünüyorum ve bu filmden sağ- layacağı olanaklarla ileride daha cesurdenemelere gjrişeceğine ina- nıyorum. Ferzan Ozpetek'e sine- mamıza hoş geldin derken Türk yapımcısı CengizErgun'u. çokba- şanlı bır oyunculuk sergıleyen Şe- rif Sezer. Mehmet Günsur ve Ha- 10 Ergun'u kutlamak ıstiyorum. Türkiye'ııin tanıtimı Filmin ttalyan oyunculan da ba- şanlı. ama bana kalırsa rolüne çok dışandan bakan Alessandro Gass- man'dan çok. Francesca d'Alo- ja'nınoyunugötürüyorfılrru. "Ha- mam~ın, Türk sinemasmm dış pa- zarlara açılması -hem de Italyan- ların parasıyla açılması- sürecinde çok olumlu bir işlevi var. Bununla Ömer Kavur'un 'Akrebin Yolculuğu' ve Ferzan Özpetek'in 'Hamam adlı filmleri festivalde genelde olumlu tepkiler aldı. • Ferzan Özpetek'in "II Bagno Turco" (Hamam) adlı ilk uzun metrajlı filmi. egzotik öğeleri gereğinden fazla vurgulaması, bir ilk filmden beklenen kişiselliği taşımaması gibi handikaplarına karşın. yapım degerleri açısından son derece başarılı. Ömer Kavur'un "'Akrebin Yolculuğu" ise yönetmenin en olgun ürünü olabilecek, dünyada ses getirebilecek boyutlarda bir film. ne yazık ki kaçırılmış bir başyapıt. Sorumlusu ise yetersiz kalan senaryo. Cannes'da yanşan Fransız yönetmen Mathieu Kassovitz 'Oyunculuk başımagelen en güzelkaza!' Kültür Servisi - Varoşlann vahşc - ni ve duyarlılığını yansıtan filmi 'La Haine' (Nefret). yönetmen Mathieu Kassovitz'i bir anda Fransa'nın en po- püler adamı yapıvermişti. 'La Haıne' ile 1995'te Cannes'da ödül alan. bununla yetınmeyip ikı Ce- sarödülünündesahibi olan Kassovitz, Hollywood şirketlennın yeni gözdesı. Ancak Kassovıtz'e göre önüne açılan yeni kapılann. büyük fırsatlann abar- tılacak bir tarafı yok. O hâlâ 20 yaşın- da, dünyayı takmayan asi bir genç. "Cannes'da aldığım ödül işime epe> yaradı. en azından bütçeme katkıda bulundu. Ama ödülden sonra çok kez yanlışyaptığım da oldu. Cannes'da' En lyı Yönetmen' seçilmiştim. Geçen yıl Emir Kusturica'nın aldığı ödülün sa- hibi otmuştum. İlk günlerde 'oğTum, sen en iyisisin. Gerisi hiçbir boka ya- ramaz' diye düşünüyordum. Çalışma düzenim bozuldu. kendimi ilah gibi görmeye başiadım. Ne zaman ki bir fihn setinegidip. Francıs Ford Coppo- la olmadığımı anladım. ayaklanmye- 1 ' re bastı. Bir anlamda bu dünyaya geri döndüm ve iyi bir yönetmen olduğumu Kassovitz, *Katiller'le gerçekiere dönüşünu kutluyor. düşünmeye başiadım. Sonra da. bu sıfatı hak etmek için yeteri kadar çalışmadığımı fark ettim..." Kassov itz. bu yıl Cannes'da yanşan *As- sasins-Katiller' adlı filmiyle gerçeklenn dünyasına dönüşünü kutluyor. Artık daha rasyonel, ayaklan yere sağlam basan bir yönetmen olmaya karar verişınde, filmde de rol alan ünlü Fransız aktör Michel Serrault'nun büyük payı var. Kassovitz, Serrault'yu yönetmekle kalmayıp aynı zamanda kamera önün- de oyunculuk deneyimini de yaşıyor. Halen, Jodie Foster'ın film şirketi Egg Pictures için bir fılm çekmekte olan Kassov itz için yönetmenlik ka- dar oyunculuğun da tartışılmaz öne- mi var. Dört yıl önce çektiği 'Metis- se' adlı fîlmde ilk kez kamera önüne geçen ve çeşıtlı festivallerde oyuncu- luğuna ılişkin övgüler toplayan Kas- sov itz. Jacques Audiard'ın 'SelfMa- de Hero' adlı filminde hastalık dere- cesinde yalan söy leyen bir adamı can- landırdı "Chunculuk. şimdiye kadar başı- ma gelen en güzel kaza" dıyor Kasso- v itz. "Oynuyorum.çünkü bueğlence- li. İnsanlann bu işi eiddiye aldıklanna inanamıvorum. Oyunculuk bana iyi bir yönetmen »Imasaa kapdarııu açı- yor. Bu büyük bir zevk. Egomu tatmin ediyor, bu işten para kazanıyorum. A- ma çok yaratıcı bir meslck değil. Bel- ki Robert de Nıro'nun seviyesine ulaşabi- lirsem yaratıcı da olabilirim. Şimdilik beni sadece ovalrvor." da sınırlı kalmıyor fılmın işlevi. Türkiye'nin tanıtimı adına da müt- hiş bir olanak yaratıyor. 17 yaşında Italya'ya gıderek si- nema öğrenımı gören Ferzan Öz- petek'in kışisel serüveni doğal ola- rak "Hamam"ın ana temasını oluşturuyor: Farklı kültürlerin ça- tışması ve buluşması. Aynca, ken- di kültürüne dönme isteği, kültü- rel değerlerin yok oluşu gibi nos- taljik temalar da ana tema ile iç içe verilıyor. Özpetek, bıreyin smırla- nnı aşıp değışmesı sürecini anlaö- yor "Hamanı''da. Eşcinsel biriliş- ki motifine de yer veriyor. Ama eşcinsellik üstüne bir film yapmak değil amacı. kahramanmm değişı- mine. dünyaya farklı bır gözle bak- masına yol açan bır neden olarak değınıyor bu temaya. Özpetek, Batılı ızleyıcınin ılgi- sinı çekecek öğeleri bir bir değer- lendinyor. Görüntüde. müzıkte Doğu külturünün tadını y akalama- ya çalışıyor. Bellı ki. bılınçlı bir seçimle "auteur" sineması yap- mak yerine. tıcari sinemanm ka- lıplannı kullanıyor. Bunda da ba- şanlı olduğu su götürmez. Yaban- cı eleştırmenler, ele aldığı temayı olduğu kadar görüntülenni de be- ğendiler"Hamam"ın. Batı'datıca- rı sinema zincirlenne girme şansı örneğin *'Eşkıya'"dan çok daha fazla, çünkü anlatılanlar çok daha fazla ilgilendmyor Batılı izleyici- Kaçınlmış bir başyapıt "Akrebin Yblculuğu''na gelınce; bu filmin de hem olumlu hem de olumsuz yanlan olduğunu düşü- nüyorum. Ömer Kavur'un dünya- sını çok iyi yansıtan, hatta filmog- rafisinin bir özetı dıyebıleceğimiz bir yapıt "Akrebin Yökuluğu". "Anayt)rutOteli"'ne. "GeceYolcu- luğu"na. "Göl"e ılışkın ızler. refe- rans noktalan bulmak olası bu filmde. Kavur'un tercihının "aute- ur" sinemasmdan yana olduğunu bütün dünya bılıyor. kendısı böy- le bir iddiam yok dese de. Bu ter- cihe ancak saygı duyulabılır. Ge- nış kıtlelere tavız vermek yerine ıstediği sinemayı yapmakta diret- mek. izleyiciyı sömürmek, kolay çözümler önermek yerine. birlik- te düşünmeye çağıranfilmleryap- mak, ancak has sinemacılann ba- şarabıleceğı bir iş. Ömer Ka- vur'un "Akrebin Yblculuğu" üze- rine söy lemek ıstedıklenmı bırkaç satırda özetlemek çok zor. Yönet- menin en olgun ürünü olabilecek, dünyada ses getirebilecek boyut- larda bir film. ne yazık kı kaçınl- mışbirbaşyapıt. Sorumlusu ise ye- tersiz kalan senaryo. Kavur, bir aşk masalı anlatıyor. Gerçekle gerçekdışının iç içe geç- tiğı. geçmişle geleceğin bugünde buluştuğu bu masal, ınsanın tutku- lannı. korkulannı ve zamanla he- saplaşmasını konu alıyor. Kavur. filme bir Doğu masalı tadı kazan- dırmak için uğraşıyor. Doğu kül- türünden çeşitli öğelere yer veriyor filminde, ama ortaya çıkan ürünün daha çok Batı sanatından izler ta- şıdığı kanısınday ım. Bir saal usta- sı ile kuleclekı saati tamir etmek için çağrıldığı küçük kasabada karşısına çıkan kişiler arasındakı ılışkıleri, Hitchcocok ve Tarkovs- ki sinemasmdan izler taşıyan bir anlatımla sergilıyor. "Akrebin Yolculuğu''nda güzel bır tema. iyi bir çıkış noktası ya- kalamış yönetmen; iyi çözümlen- mış bir finalle noktalıyor filminı. Ne yazık ki. öykünün gelışim sü- reci çok cılız kalıyor. Salt gızem yaratmak adına sövlenen sözler. düzenlenen mızansenler. izleyicı- yi filmden kopanyor. Filme olduk- ça gevşek dokunmuş, dokusunun taşıyamayacağı bir felsefı yük vüklemeye çalışmış senaryoyu ya- zan Kavur-Koper ikılısi. Keşke. yalın bir aşk masalı ile yetinseler- di diye düşünüyorum. Bazı lranlı ya da Gürcü sinema- cılann yapıtlannda var olan gize- mi -ya da "büyü"yü- "Akrebin Yolculuğu" yakalayamıyor; "mis- tikgerilim" yaratmak adına büyük laflarla doldurulmuş bir senaryo. filmi bır masal olarak ızlememizi zorlaştınyor. Filmin ana temala- nndan bın olan "gerceği öğrenme tutkusu"nu ızleyicıye geçıremı- yor. "İnsan birkaç kezöJebilir.ama duygular ölmez" dıyorfilminkah- ramanlanndan bıri. lşte, ben o duy- gulann eksıklığını hıssettim film- de. "Zamanyoktur". "İçindeohna- dığun birzamandagibiyim", "Gö- rüntülerimiz a> nj aynada sakb ka- lacakü" gibi sözeüklerle filme fel- sefı yoğunluk kazandırma çabası, tutkuyu anlatması gereken filmin soğuk ve sentetik kalmasına yol açıyor. En iyisi fılmdekı cümleler- den binni kullanarak ifade elmeye çalışavım düşüncelenmi: "Böyle olmamalıvdı. Her şey öyie farklı otobiürdi İd_." Mistık bır genlim, gizemli bir atmosfer yaratmak adına başvuru- 'Hamam' îtalya 'da beğenildi Italyan sinema eleştirmenleri geçen hafta Torino. Milano ve Roma'da gösterime giren Hamam'ı (II bagno turco) beğendiler. Alessandra Lcvantesi, La Stampa gazetesinde yayımlanan "Yaşanun anlamı bu kez Hamam'da" başlıkh yazısında ttalyanlarla Türklerin teknik ve sanatsal ışbırliğinin Ferzan Özpetek tarafından çok lyi yoğrulduğunun altını çizerek ortaya başanlı bir fıhnin çıktığını belirtti. Özpetek'in, yeni bir dünya keşfeden Batıh'ya eşlik eden kamerasıyla gerçeği ustaca yansıttığı filmde Türk oyunculann inandıncı bir performans ortaya koyduklan, özellikle anne rolündeki Şerif Sezer'in çok başanlı olduğunu yazdı Levantesı. Aylık sinema dergisi Ciak'ta yayımlanan haberde ise Îtalya adına Cannes Film Festivali'ne katılan (Italyan - Ispanyol- Türkiye yapımı) ve senaryosu altı kez yazılan Hamam'm konusu, kültürel yapısı ve üretim teknigiyle 'çift kişilikli' bir fılm olduğunu belirtti ve bu özelliğiyle ilgi gördüğünü ekledi. Italyan magazin basını ise filmdeki Atessamtro Gassman ile Türk oyuncu Mehmet Günsür arasındaki eşcinsel ilişki sahnelerine özel ilgı gösterdi ve genellikle bu karelerden alınmış fotoğraflan yayımladı. lan sözlü anlatım ne denli zararve- riyorsa. görsel anlatım o denli çok şey katıyor filme. Sinemamızm görsel açıdan en yetkm yapıtlann- danbiri "Akrebin Y'ofculuğu". Ka- vur, görüntü yönetmeni l.rdal Kahraman'la çok güzel bir uyum ıçinde. Mekân seçımi ve kullanı- raı «çtşndan da her zamanki gibi çok'feaşanlı. Atilla Özdemiroğ- hı'nun müziğıne gelince. keşke ge- rilun öğesı bu kadar zorlanmasay- dı, duygulann altı bu kadar çizıl- meseydı. müzik daha özgür kala- bilseydı diye düşünüyorum. Filmin oyuncu kadrosu da çok iyi. Mehmet Aslantuğ ınee. dürüst ve inandıncı bır oyunculuk veri- yor. Tuncei Kurtiz, her zamanki gı- bı ustalığını konuşturuyor. Filmin gizemıne ve gerılimine en büyük katkıyı sağlıyor oyunu ile. lyi bir oyuncu olan Şahika Tekand ise ye- terince inandıncı değil. Filmin "tutku nesnesi" olarak en zor gö- rev onda oysa kı. Sanıyorum, se- naryodakı boşluklar Tekand' ı zor- lamış. Kadını yeterince tanıyama- mamız. anlatıcılann da onu yete- rince tanımamalanndan kaynakla- nıyor olsa gerek. Garip bileşim Bir yazar-yönetmen kuşkusuz bır olayı ya da karakteri yeterince açmamayı, kapalı bırakmayı seçe- bilir, ama kendisi de aynı kuşkula- ra sahıpse ve anlatacağı konusun- da yetennce kararlı değılse ya da bu konudaki binkimi, niyetlerini gerçekleştirmeye yetmıyorsa orta- ya çıkan garip bileşımı herkes gön- lünce değerlendinr (Bunun da adı. "Seçimi izleyiciye bıraküm" ol- maz). Sonuç olarak. bır tutam Doğu felsefesı, Batı süzgecınden geçiri- lip enfes bır sunuşla karşmıza ge- tirilmiş. Yerseniz!.. Karikatür Dergisi'nin 50. sayısı çıktı Kültür Servisi -'Azçizgi, çok anlatım çerçevesinde kara mizah' anlayışıyla 1993 yılından itibaren aylık olarak yayımlanan Karikatür Dergisi'nin 50. sayısı çıktı. Dergide, Hasan Uysal'ın "Deliye Her Gün Bayram... Ya Türklere?', Kurtuluş Kayalının "Lüküs Hayat". Mümtaz İdil'in "50. Sayıya Merhaba'. Orhan TüleyHoğlu'nun 'Sana Ad Koymak İçin', Ozgür Arha>ili'nin "Sana Hırsızın Resmini Çizsem Yakalar Mısın?'. Y'enerÇakmak'ın 'Ramiz'ı Dıken'de Tanıdım' başlıklı yazılan yer alıyor Yazı ve karikatür bir araya getirilerek oluşturulan dergide aynca karikatür dûnyasından haberler de yer alıyor. 50 sayılık sûreçte Sıvas/ Madımak kıyıbı Asım Koçak adına olmak 5. YIL 30- SfiYl üzere birçok yanşma düzenleyen Karikatür Dergisi bu yanşmalardan birini daha '3. Asaf Koçak Karikatür Yanşması' başlığında düzenliyor. Konu başlığının 'Demokrasi' olarak belirlendıği yanşma. tum amatör ve profesyonel karikatürcülere açık olacak. Çizim tekniğinin siyah- beyaz olarak belirlendıği yanşmaya, yanşmacılar en fazla üç kankatürle katılabilecekler. Aynca, yanşma kankatürlerinın daha önce ödül almamış olması gerekiyor. Yarışmada aynca, Karikatür Dergisi plaketi ve 1 yıllık dergi aboneliği olmak üzere bir büyük ödül ile beş başan ödülü verilecek. Son katılma tarihinin 27 haziran olarak belirlendıği yanşma için aynntılı bilgi almak ısteyenler(0312)417 37 28 No'lu telefona başvurabilecekler. Karikatür Dergisi 50. sayi 5 yıl etkinlikleri kapsamında aynca, Ankara Yüksel Caddesi'nde her cuma, cumartesi ve pazar günlen açık hava sergilennde çeşitli konuları içeren ve 30 eylül tarihine dek açık kalacak olan sergiler de yer alacak. Kültür Servisi -Saraybosna'nın savaştan harap olmuş sokakJann- da tek başına resitaller veren Bos- nalı çellist Vedran Smailosiç, ye- terli parası olmadığı gerekçesiyle Kanada'ya vize alamadı. Savaş sı- rasında çevresindeki insanlara kü- çük bir umut ışığı olan Smailo- v iç'in, Kanada'ya yerleşmesi ola- sılığı üzerine vize isteğınin redde- dildıği bildirildi. Kanada hükümetinin karanna şaşırdığını belirten Smailoviç. "Üç buçuk yüdır hiçbir sorun çık- maksızın dünyayı dolaşıyonım. Şu sıraiar İngiltere'de yaşıyorum. Kanadalılar Bosna pasaportumu görünce. İngiltere'ye dönmeyebi- leceğimi düşünmüş olmalılar. A- ma ben Avrupa'da, Amerika'da ve Latin Amerika'da bulundum. Elbette ki Londra'ya geri dönece- ğim" dedi. İngıltere'dekı Kanada Konsolosluğu, müzisyene neden vize venlmediğı konusunda açık- lama yapmaktan kaçındı. Bosnalı bestecı Avdo Smailo- viç'in tek çocuğu olan Vedran Smailoviç, çocukluğunu Saray- bosna'da geçirmiş. Saraybosna Operası Yaylı Çalgılar Dörtlü- sü'nün bir üyesı olan müzısyen, öteki üç arkadaşını savaşın ilk günlerinde yitırmış. Çellosunu kendi özel "silahr olarak kulla- nan müzisyen, smokin ve papyon giyerek mezarhklarda ve masum insanlann bombalara kurban git- tiği çeşitli mekânlarda kendi ba- şına resitaller vererek savaşa ken- dince birtepki vermiş. "Çello. benim anadUim gibidir. Ama savaştan beri yainızca çahjo- rum. asla çahşmıyonım. Savaş or- tamında yeni parçalar öğrenmek hemen hemen olanaksızdır" di- yen Smailoviç. Kanada'ya sanat- çı DerykHouston ve yazar Eliza- beth VV'ellburn ıle birlikte çocuk- lara savaşın kötülüklerini anlatan bir kıtap üzerinde çahşmak üzere gitmeyi tasarlıyordu Smaılovıç'e davetıye gönderen ve tüm masraflannı karşılayaca- ğına dair resmi kanıtlar içeren bir mekrubu yetkililere ileten Deryk Houston, "Hayal kınklığına uğ- radık... Bu. Kanadalı insanlann kaybıdır. Biz çocuklan eğitmeyi tasariıyorduk" dedı. Söz konusu kitap projesi, Londra'da gerçek- leştirilecek YAZI ODASI SELİM İLERİ Komşularım... Yıllardan beri Şişli'de oturuyorum. Geçmişin iz- lerini, görkemli günlerinden anıları pek az taşıyan, hatırlatan Şişli'de. Şimdı Sıracevizler'de oturuyorum, eskiden Ek- sercioğlu Sokak'ta otururdum, tam köşebaşında, Köşe Palas'ta. Çocukluğumda gittiğimiz Şişli, enikonu lüks bir semtti. Sokak adları bile mevki, itibar çağnştırmaz mıydı: Hanımefendi Sokak... Hanımefendi Sokak bugün hayli külüstür bir sokak olup çıkmıştır, za- vallı. Ama ben Şışli'yi çok seviyorum. Peride Celal, Uç Kadın'da Şişli'nin 1950'lerde- ki arka sokaklarını betımler. Önceki geniş cadde- den sonra bu arka sokaklar daracık, birbirine biti- şik taş evler ve apartman yavrulanyla dolup taş- maktadır. Oysa Lüküs Hayat operetinin dile getirdiği Şişli, Istanbul'un en modern semtiydi. Demek elli son- larında çöküntü gizliden gizliye başlamış. Gelgelelım altmışlarda Şişli hâlâ modadır. Zeki Müren'ın burada bilmem kaç katı olduğu söylen- mektedir. Çolpan Ilhan-Sadri Alışık Abide Pa- las'ta otururlar. Ya üst, ya alt kat komşuları Neri- man Köksal'dır. (Neriman Hanım galiba aynı ev- de oturuyor.) Sıracevizler'de Selma Güneri otur- muş; galiba Göksel Arsoy da oturmuş. ÜnKiler semtı... Eksercioğlu'nda sekiz dokuz yıl yaşadığım çatı katında bır zamanlar Ajda Pekkan'ın anneannesi oturmuş. Bir bayram sabahı kapımçalınmıştı; ada- mın birı Bursa'dan bir sepet şeftali getirmiş Ajda Pekkan'a. Ajda Pekkan'ın buralardan taşınah çok olduğunu bır türlü anlatamadım. İş uzayınca, ben ulaştırınm diyerek, şeftalileri aldım, afiyetletıkındım. Köşe Palas'ta unutamadığım komşum sevgili Nur Hanım'dı, ölüp gitti, yazdım. Ama tam karşı apartmanın çatı katındaki komşulanmı da unuta- mam: Küçük bir kız çocuğuyla genç annesi. Ha- yathikâyelerini bilmem. Genç hanımla uzaktan uza- ğa selamlaşır, bağıra çağıra, sokaktan sokağa ko- nuşurduk. Sonra küçük kız büyüdü, genç kız oldu. Çatı katlarının büyüleyici bir atmosferı oluyor: Her yağmurda dam akar, ama şiiriidir, taslar kova- lar koşuşturulur. Bitişik apartmandaki dul kadın, dört oğluyla birlikte yaşıyordu; her yıl damını aktar- mak ister, çocukların okul masrafı öne çıkar ve yağ- mur yine evın ıçine yağar... Çatı katındaki en yakın dostlanm güvercınlerdi. O dul hanımın çatı arasında geceyı geçınrler, son- ra günün ilk ışıklarında kanat çırpışları duyarım... Sıracevizler'de sıra sıra cevizler yok; tek bır ce- viz ağacı kalmamış. Şimdi... ne şimdisı, otuz kırk yıldır sıra sıra apartmanlar var. Oturma odamın pen- ceresinden bakınca. sayısız pencere görüyorum: Her birinde komşulanm-komşularım... Onlan tanı- mıyorum. Yine de öykülerı birer ikişer çıkageliyor. Mesela, şu karşıki komşum Musevi yaşlı madam 'gizli' dostlarımdandır. Saat akşamın sekizi oldu mu, tek kişılik sofrasını kurar, yemeğini yer, sonra bır süre gözden ırak olur. Küçük salonuna döndü- ğünde artık televizyonun karşısına geçmiştir. Ne var ki, saatlerce tetevizyon seyretmez;'seçti- ği programlar vardır. Aradakı zamanı kitap okuya- rak geçirir. Her gece okur. O okuyuşlara hayranım. Kıtabın bin biter, öteki başlar. Gizli dostum yaşlı Musevi madam, haziran başı yazlığa gidiyor. Yazevinin nerede olduğunu bilmi- yorum; fakat öyle sanıyorum ki Adalar'dan birinde- dir. Sonbaharda dönüşünü dörtgözle bekliyorum. Bakın, Zümbül Apartmanı'nın şu katında yine yaşlı, yine yalnız bir hanım yaşıyor. Bazan pence- reyi açar. tozbezıni silkeler. Onu öyle evin içiride toz- beziyle ordan oraya boş boş dolaşırken görürüm. Yaşlılık ve yalnızlık, belki de tozbezi silkelemektir, kimbilir... Yine Zümbül'de genç bir karıkoca oturur, yeni doğmuş çocukları, bır de muhabbet kuşlan. Kuş pencere önünde. Geceleyin sokak lambasının ışı- ğı aydınlatıyor: Muhabbet kuşu kafesinde uyumuş. Gündüzlerı kafesinden çıkar, genç hanımın, genç beyin saçlarına konar. Komşum yeşil-sarı muhab- bet kuşu! Şu komşulanm hayli esrarengizdir Panjurlargün- lerce, aylarca kapalı durur. Derken yan açılır: Şık bü- fe, kristaller, orta yaşlı bir hanım, bir bey, süzgün ışıklar... Hepı topu birkaç gün sonra panjuriar iner. Esrarengiz komşulanm görünmez olurlar. Park Apartmanı'nda bir evin televizyonu sabaha kadar açıktır. Hangi saatte kalkarsam kalkayım, oradatelevizyon seyredildiğini bilirim. Uyku tutma- mış komşumu... Komşularımı bugüne kadar gör- medım. Uykusuzluk ortak yanımız. Uykusuz gecelerimde komşulanmı düşünürüm. Tanımam onlan ama, kaybetmekten çok korkanm. Takvimde tz Bırakan: "tahta evler eski kutulardır I apartmanlar yaldız- lı nişan şekeri kutularıdır I içinde siyah ve san baş- lı böcekler oturur I başka küçük bir kutudan I uzak- taki başka böceklerın I cızırtılı seslerini duymaya meraklıdırlar" Asaf Hâlet Çelebi, Om Mani Pad- me Hum ("Şehir"), Adam Yayınları. 1983. Bosnalı müzisyene parası olmadığı gerekçesiyle vize verilmedi Savaşta umut resitalleri vermişti £Â K K U A L M T • U L R M • A S ç A I R Z I K ACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle