Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SATFA CUMHURİYET 9 NİSAN 1997 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
Ölümünün 409. yılında Mimar Sinan yine uygarlık dersi veriyor
Sman
9
m ülkesîne yakışmayan camiier
OKTAY EKtVCl
Dünya mimarlık tarihınde "cami" de-
nilhce ilk akla gelen sanatçı hiç kuşku-
suz Mimar Sinan'dır.
Gerçi, O'nun 4 padışah döneminde ül-
kesine kazandırdığı ve köprülerden
medreselere. su kemerlerinden kervan-
saraylara dek hemen hertürden yakJaşık
400 \apısının tümü birer "u>garük bel-
geselTdır.
Ancak, bunlar arasındaki sayılan 80
kadar olan camilerinin de yine her biri-
si, •'dinseP amaçlı bir yapının sadece
"Tann" için değil, aynı zamanda "in-
san" için de tasarlanması gerektiğini ka-
nıtlajan eşsiz birer "bilgeük" ürünü ola-
rak özel bir önem taşırlar...
Nitekım Sinan'dan sonra sadece Os-
manli mımarlığı değil, O'nu tanıyan ve
inceleyen tüm ülkelerdeki mimarlar, "es-
tetiğin, ustalığuı ve ışlevsdliğin" bu bü-
yük kucaklaşmasından etkilenmişlerdi.
"Kendini beğenmişliğiyle" de nam salan
ve aslında bunda bır anlamda da "hak-
h" olan 20. yüzyılın ünlü mimarların-
dan F. L. VVright bile, bir yazısında şu
"rorafta" bulunuyordu:
"- Yer> üzüne iki mimar gelmiş^ir. Bi-
ri, Osmanlı miman Sinan, öteki benL"
VVnght'ın bu sözünü 1968 yılındaki
bir makalesınden aktaran eski Ankara
Beledıye Başkanı, mimar V'edat Dalo-
kay, yine o yıllardaki görevı olan "Mi-
marlar Odası Genel Sekreteri" imzasıy-
la yayımladığı bildınsinde şu vurgula-
mayı da yapıyordu.
"Sinan, rönesans ustası Mikelanj ve
tngjliz miman Sır Cnstofer Wren ileçağ-
daşü. Mikelanj'm yapbğı Sen Piyer'in
çadayan kubbesini Romalı demircfler bir
kasnak yaparak kurtarmaya çalışırken,
Sinan; inşa ettiği kubbelerin kıyamete
dek kalscağınt sö> lüyordu..."
Koca Sinan'ın derinden etkilediği ün-
lüler arasında Atatürk'ün yeri ise elbet-
te ki bir başkadır.
Bunun, bilinen en çarpıcı göstergesi
ise, SükymaniyeCaınisi'nin "görünüşü-
neengelolan" Saraçhane'deki Hıfzıssıh-
ha Enstirüsü binasını Atatürk'ün "yı-
kun" emridir.
Bir gün Bozdoğan Kemeri'nin altın-
dan geçerken bu binanın uygunsuz ko-
numunu farkeden Atatürk. "Süleymani-
ye'nin önüne o sandığı kim koydu; der-
hal yıkınız" şeklinde tepki gösterdikten
sonra Türk Tarih Kurumu'na şu direk-
ugun
9 nisan,
Mimar
Sinan'ı
anma
günü. Yine bugün,
îstanbul'un ve
Türkiye'nin hemen her
köşesinde yükselen
binlerce kaçak ve
'çirkin' cami, aynı
zamanda 'mimarsız'
camiler olarak inşa
ediliyor. Bu kültürel
yozlaşmanın ve
gerilemenin temelinde
ise mimarlığın çağdaş
sorumluluklanm
çağdışı anlayışlardan
ve beklentilerden
'uzak tutmak' güdüsü
yatıyor...
tifi de yazar:
"- Sinan'ın heykelini yapmE™"
Saraçhane'deki Hıfzıssıhha binası yı-
kılmadı ama, yıllardır her 9 Nisan günü
önünde anma toplantüan düzentediği-
miz Ankara Üniversitesi bahçesindeki
Mimar Sinan heykeli işte o Atatürk'ün
ıstegiyle yapılandır.
Izleyen yıllarda. lstanbul'da, Edime'de
ve diğer kentlerde de Sinan'ın birçok
heykelini diktik. O kadar ki Koca Us-
ta'mızm hiç yapıtı bulunmayan kentle-
rimizi bıle O'nun heykelleriyle bezedik;
caddelere, sokaklara, okullara adını ver-
dik. Türkiye'nin en köklü sanat ve mi-
marlık okulu olan Akadenü'yı de artık
Mimar Sinan Üniversitesi olarak yaşatı-
yoruz...
Peki ama, aslında bu sevgimızi ve bağ-
Sinan, 16. yüzyılda yarattığı i
Süleymaniye'yi gururla seyred§r
or.
Neyse ki o şimdi "heykel" ve 2\
yüzyıla doğru üikesinde <î#
vapılanlan göremiyor™
(Fotoğraf: KUBİLAYÎbNTÖL)
lıhğımızı, Sinan'la birlikte uygarlık ta-
rihimizde imzalan bulunan diğer ustala-
nmızın mimarlık kültürüne yaptıklan
zengin katkılardan "esinlenerek"; yani
söylemle yetinmeyıp "uygulamaya da
yansıtarak" göstermemiz gerekmiyor
mu?..
Örneğin Koca Usta'yı 409. ölüm yıl-
dönümünde andığımız şu günlerde, üs-
telık yeni bır yüzyılın ve hatta "bin yı-
bn" eşiginde, toplumda artık tûm kesim-
leri rahatsız etmeye başlayan şu "çirkin
camiler" salgınına karşı hâlâ bır önlem
alınamamış olması, "Sinan'ın ülkesine"
en büyük haksızlıklardan biri degil mi?..
Özellikle son yıllarda. üstelik büyük
çoğunluğu da "kaçak" olarak inşa edi-
len bu çirkin camiler öylesine çoğaldı ki,
sonunda Diyanet Işleri Başkanlığı bile
dayanamayıp bu "nkeük ve niteük yoz-
laşmasma" karşı yasa taslaklan hazırla-
dı; hatta "örnek mimari projeter" geliş-
tirdı.
Ne var ki işin içinde "siyasal destek"
olunca ve yeşil alan, park, çocuk bahçe-
si, meydan gibı çağdaş uygarlık değer-
lerini de bir kenara iterek, gelişigüzel se-
çilen hemen her yerde inşa edilmesine
izin verilen bu camılenn çoğu aynı za-
manda birer "siyasal örgüttenme" aracı
olarak görülünce, orta yerde elbette ki
"mimarlık", "sanat", "estetik", «tarihe
ve kente saygı" gibi kavTamlar artık kal-
mıyor. Dahası, yine bu tür çirkin cami-
lerin neredeyse tümü "dükkânlanyla
birlikte'" inşa edılerek, hizmet ettiği si-
yasal örgütlenmeye parasal kaynak sağ-
layan "rant tesisleri" olarak da yaygın-
laşıyorlar...
Mimar Sinan'ı en iyi inceleyen ve
"duyumsayan" bılim adamlanmızdan
Prof. Dr. Abdullah Kuran bir yazısında
diyor ki: "O'nun mimarlık febefesinin
oluşmasmda A\ asofya'nın önemli bir ye-
ri vardır ve ondan esinknmiştir. Ancak,
bu hiçbir zaman körü körüne bir takü-
de dönüşmemiştir-."
Yine bugün İstanbul'u ve tüm Türki-
ye'yi hızla donatan ve sözde "ktosk"
görünümlü olarak tarihi camilerin çok
kötü taklitlerini inşa edenler, acaba Prof.
Kuran'ın bu vurgulamasını kavrayabi-
lirler mi?
Eğer "mimar" olsalardı ve "mimar-
uğa saygılı" davransalardı, bu soruya
"evet" demek umudumuz da sürebilirdi.
Ne var ki çirkin camiler gerçeğinin ar-
dında yatan bır başka "çirldn gerçek"
daha var ki o da tüm bu uygunsuz uygu-
lamalann aslında "mimarsa'' gerçekJe-
şiyor olması.
Eğer, küni yerlerde az sayıda bile ol-
sa, mimarisine "farldı bir özen" göste-
rilmiş, eskiyi taklit yerine "çağdaş yo-
nımlaria" tasarlanmış bazı camilere de
rastlanıyorsa, bunlar hiç kuşkusuz "mi-
mar eü değmiş" örnekJer. Elbette ki iş-
\erenin "aydin düşünceli" olabildiği
"ender" durumlann dışında, yine çoğu
işverenın "klasik tip" dayatmasına kar-
şı sonuna dek "direnebilen" ve onlan
"ikna edebflen" mimarlann tasarladıgı
uygulamalar...
21atcn, önemli oranda da işte bu neden-
le, yani mimann "mimaruğı*' tutar da
"gerici ve çıkara" bir proje yerine "fle-
rid ve işlevsel" bir tasanm yapmaya kal-
kışır korkusuyla tüm bu çirkin camiler
"mimarlardan kaçırüarak" inşa edilmi-
yor mu?
Benzer şekilde "kaçak ve denetimsiz''
inşa edilmeleri de aslında imarlı olduk-
lannda kente ve topluma saygılı bir "mi-
mari düzene" bağh kalma zorunluluğun-
dan "kurtulmak" için değil midir?
Bakalım, bütün bunlara önayak olan-
lar, göz yumanlar ve siyasal destekleri-
ni verenler, Koca Sinan'ın bu 409. ölüm
yıldönümünde ünlü mimanmız için yi-
ne neler söyleyecekler! Belki de ellerin-
den gelse, adının başındakı "mimar"
sözcüğünü bile silecekler; ama, neyse ki
uygarlık tarihi, siyasal tarihteki benzer
çirkinlikleri de silen görkemli, güzel ve
kalıcı anıtlanyla hâlâ kendisini koruya-
biliyor...
lyatıv ÖdülletibeMendi
Tîlbe Saran ve Cüneyt Türel 'Abelard ile Heloise' adh oyunla en iyi kadın ve erkek oyuncu seçüdüer.
Kültür Servlsi - 20. Avni
Dilligil Tıyatro Ödülleri
sahiplerini buldu. 1997'de
\irminci yılını dolduran
Avni Dilligil Tiyatro
Ödülleri, 14 nisan pazartesi
günü AKM Konser
Salonu'nda
gerçeldeştirilecek bir törenle
sahiplerine verilecek. Avni
Dilligil Tiyatro Ödülleri
jürisi, Füsun Akatlı
başkanlığında Melisa
Gürpınar, Göksel Kortay,
Seçldn Selvi Tomris
Oğuzalp, Hami Çağdaş,
Yaşar Dksavaş ve seyirci
temsilcileri olarak Amil
Kunt ve tlgen Akçayb'dan
oluşuyor.
20. Avni Dilligil Tiyatro
Ödülleri; Yılın En Başanlı
Kostümü: Sevim Çavdar
(Oidipus - Şehir Tiyatrolan),
Yılın En Başardı Dekoru:
Duygu Sağıroğlu (Abelard
ile Heloise - Aksanat
Tiyatrosu), Yılın En Başanh
Çevirisi: Zeynep Avcı
(Abelard ile Heloise -
Aksanat Tiyatrosu), Yıhn En
Başanh Yardıma Erkek
Oyuncusa: Cem Davran
(Yeni Baştan - TiyatTO
tstanbul), Yıhn En Başanh
Yarduncı Kadın Oyuncusu:
Özen Tutucu (Farklı Bir
Kadın - Şehir Tiyatrolan),
Yıhn En Başanh Erkek
Oyuncusu: Cüneyt Türel
(Abelard ile Heloise -
Aksanat Tiyatrosu), Yılm En
Başanh Kadın Oyuncusu:
Tilbe Saran (Abelard ile
Heloise-Aksanat Tiyatrosu)
ve Sumru Yavrucuk
(Kadınlardan Konuşalım -
Devlet Tiyatrosu), Yıhn En
Başanh Yönetmeni: Tıjen
Par (Kadınlardan Konuşalım
- Devlet Tiyatrosu), Yıhn
En Başanh Yapımı:
Küheylan (Hadi Çaman
Tiyatrosu) olarak belirlendi.
Aynca, Jüri Özel Ödülü
'Fntına' adh oyunlanndaki
başanlanndan ötürü
'Tıj^tro Boğaziçi'
topluluğuna: Jüri
Özendirme Ödülü
'Küheylan'daki rolüyle genç
sanatçı Tokja Çevik'e ve
BeUas DOHgD Onur Ödülü,
45 yıllık tiyatro yaşamı
değerlendirilerek Toron
KaracaoğJu'na verildi.
Izlanda sinemasının önemli yapımlanndan biri
Soğuk ülkeye yolculuk
ıMURAT ÖZER
Festivalin sonlanna yaklaştıkça,
keyifli bir yorgunlukla birlikte
tempo da giderek artıyor. Şimdiye
kadar gördüğümüz en 'kaliteli'
yanşma filmleri, Luis BunuePin
daha 'popüler' olan son dönem
yapıtlan. diğer
bölümlerin 'assoBst*
değerinde
seyirlikleri. hep bu
son günlerin
programında
izleyiciyle buluşmayı
bekliyor. Bunlar
arasında 'Düm-a
Festivallerinden'
bölümünde
gösterilecek olan
Jzlanda fılmi 'Soğuk
Ateş' (A Köldum
Klaka) de bulunuyor.
Izlanda
sinemasından
izleyebildiğimiz az
sayıda filme bir tane
daha katabilmek. pek
tanınmayan bu
sinema üzenne fıkir yürütebilmek
ve bu ülkenin coğrafyasmdan
kaynaklanan soğuğun başrole
soyunduğu bir yapıta 'kucak
açmak' için ızlenebilecek olan
filmin öyküsü, soğuğun yani sıra
'sıcakhğT da banndınyor...
Tokyo'daki balık şirketinde izın
günlerinde çıkacağı
Hawaii tatihni düşleyen Atsushi
Hirata, büyükbabasmın isteği
üzerine istemeyerek de olsa karar
değiştirir ve annesiyle babasının
öldüğü yere doğru bir yolculuğa
çıkar.
.\ma onlann öldüğü yer, o kadar da
yakın değildir, hatta Japonya'da bile
değildir. Gideceği yer, lzlanda'nın
buzul bölgelerindedir...
Fridrik Thor Fridrikson'un
yönettiği 'Soğuk Ateş', gerçekten de
iliklerinize kadar donduğunuzu
^ ^ ^ ^ ^ ^ _ hissedeceğiniz
bölgelerde çekilmiş,
ancak içerdiği sıcak
temayla tersi bir etki
yapan küçük, ama
duyarlı bir yapıt.
Kültürlerarası
farklıhklann da öne
çıktığı film. Izlanda
sinemasının son
yıllarda ortaya
çıkardığı en önemli
yaptmlardan biri.
Birçok Amerikan
fılminde
rastladığınuz
yetenekli Amerikalı
oyuncu Lfli
Taylor'un varlığı,
fılmi daha da çekıci
kılmaya yetiyor. '\Vhite \Vhales-
Be>az Balinalar" (1987), en iyi
yabancı film Oscar'ına aday olan
'Children of Nature-Doğanın
Çocuklan' (1991) ve 'Movie Days-
Shıema Günleri' (1994) adlı üç
uzun metrajh filmi daha olan
Fridrik Thor Fridrikson, 'Soğuk
Ateş'le 'Kuzey'in o kendine özgü
soğuk mizah anlayışı'nı da
geliştirmeye yönelik bır anlatım
deniyor. Yönetmenin tarzını
Finlandiyalı kardeşler
KaurismakTlenn anlatımlanna
benzetmek de mümkün...
16.BHRURARASI
İSTAMBUl
FİIM FESTföAlİ
• Izlanda
sinemasından
izleyebildiğimiz az
sayıdaki filmlerden
biri olan Fridrik Thor
Fridrikson'un
yönettiği 'Soğuk
Ateş' iliklerinize
kadar donduğunuzu
hissedeceğiniz
bölgelerde çekilmiş,
ancak içerdiği sıcak
temayla tersi bir etki
yapan küçük, ama
duyarlı bir yapıt.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
••
•
•
•
•
•
•
•
EMEK: Kafkas Mahkû-
mu(12.0O-18.30), Bir Kaybo-
luşun Güncesi (15.00), Maske-
ler Kralı (21.30)
FtT AŞ1. Güzel Şey (12.00-
18.30), Samanyolu (15.00-
~>\ v n
FtTAŞ 3: Tabutta Rövasata
(12.00), Her YerKarla Kaplıv-
dı (15.00-21.30). Ali( 18.30)
FİTAŞ5:Basquiat(12.00),
Lea (15.00-21.30), Satılık Ya-
şam (18.30)
REKS: Pızzicata (12.00).
Soğuk Ateş (15.00). Benim
Küçûk Tath Kö\-um (18.30). O
(21.30)
Y A R 1 N
EMEK: Sayılarda Boğul-
mak(12.OO-18.3O), DüşlerKö-
yü (15.00), Yalan Makinası
(/1.JU)
FİTAŞ 1: Basıt Bir Öykü
(12.00-18.30), Seni Se\-meye-
ceğim(15.OO-21.30)
FtTAŞ 3: Bir Erkeğin Ana-
tomisi (12.00), Ermiş Clara
(15.00-21.30), Akrebin Yolcu-
luğu(18.30)
FtTAŞ 5: Maskeler Kralı
(12.00), Aşk, Yaşam ve Ölüm
(15.00-21.30), Bir Kayboluşun
Güncesi (18.30)
REKS:Manny&Lo(12.00),
Olanaklar Çağı (15.00), O Es-
ki Güzel Günlenn Sonu
(18.30). Bir Suçlunun Yasamı
(21.30)
•
•
g
a
a
1
•
_
•
•
•
••
•
•
_
•
Jonathan Harvey'm 'Güzel Şey'i İngüiz smemasının çarpıcı örneklerinden.
Küçük bütçeli büyük film
CUMHUR CANBAZOĞLU
Ünlü TV kanalı Channel Four'a çekilen
küçük bütçeli 'GüzıelŞey' (Beautiful Thing),
geçen yıl tngiliz sınemasında yaşanan can-
lılığın en çarpıcı örneklerinden biriydi. Li-
verpoollu 28 yaşındaki dramaturg Jonat-
han Harvey'in bu ilk yapıtı önce tiyatroda
Hettie MacDonald'ın yönetiminde başan
kazanmış, ardından beyazperdeye aktanlır-
ken yine aynı yönetmene emanet edilmişti.
MacDonald'ın fılmi Londra'nın güne-
yinde yer alan toplu konutlarda yaşayan iki
gencin hoş anılannı, ergenlik sorunlanru
anlatıyor. Gençlerden biri spor yapmaktan
nefret eden, sık sık eski film izleyen narin
Jamie; diğeri ise sportmen Ste. Bir gün ev-
deki sorunlardan, annesinin ve alkolik ba-
basının şiddetinden kaçan Ste, arkadaşı Ja-
mie'nin evine sığınıyor ve iki genç aynı ya-
tağı paylaşıyor. O günden sonra iki genç
arasında hoş, erotik bir ilişkı doğuyor...
Güzel Şey, konusu itibariyle 'nazik' bir
film, ancak iki gencin eşcinselliğe eğilimi-
nin çok normal bir seçim olarak verilmesi,
eşcinselliğin son derece rahat yaşatılması
ortaya mutlu bir öykü çıkarmış. Filmin bir-
çok karesindeki eşcinselliğin mutsuzlukla
eşdeğer olmadığı ve işçi sınıfi içinde her
türlü cinsel tercihin kabul gördüğü mesaj-
lan dikkat çekici. Güzel Şey'in Anna Sch-
er Teatre'da birlikte öğrenim görmüş ve B-
BC ile Channel Four'un birkaç dizisinde rol
almış iki 17'lik oyuncusu Glen Berry ve S-
cott Neal ile ciddi konunun içine komedi
unsurlannı çok iyi yerleştirmiş yönetmeni
Mac Donakl ilk sinema yönetmenliği dene-
mesınde hayli başanh.
DEFNEGOLGESt
TURGAY FtŞEKÇİ
Şairin Yıldızı a
Stefan Zweig, Insanlık Tarihınde Yıldızın Paria-
dığı Anlar (Türkçesi: Kasım Eğit. Can Yayınları)
adlı kitabında on iki farklı tarihsel olay anlatır. Bu
olaylar, bireylerin yaşamlannda ve tarih akışı için-
de çok ender rastlanan "trajik ve yazgıyı belirteyi-
ci" anlara aittir.
Aralannda Büyük Okyanusun keşfi, Fatih'in Bi-
zans'ı fethi, VVaterioo'da Napolyon'un yenilişi gi-
bi tarihsel olaylann da bulunduğu on iki olaydan
üçü yazın adamlannın yaşamlanna ilişkindir.
Bunlardan birinde Dostoyevski'nin idam man-
gası önündeki durumunu, ötekinde Tolstoy'un öm-
rünün son günlerinde evini teri< ederek bir istasyon-
da yaşamının sona erişi anlatılır.
Kitapta bir şairin yaşamından söz edilen tek o-
lay ise 1823 yılı yazında bugün Çek Cumhuriyeti sı-
nırlan içinde bir kaplıca kenti olan Marienbad'da
yetmiş dört yaşındaki Goethe'nin kendisinden el-
li üç yaş küçük Ulrike von Levetzovv âşık oluşu
ve bu aşkın sonuçlandır.
Goethe, geçirdiği ağır bir hastalık sonucu biraz
olsun toparianabilmek için hayatı boyunca sık sık
uğradığı bu kaplıca kentine bir kez daha gelmiştir.
Inanılmaz bir değişimle sanki yeniden gençleşmiş-
çesine coşku ve sevinç içindedir. Gece yanlanna
dek danslar etmekte, çevresine neşe saçmaktadır.
İşte bu sırada on dokuz yaşındaki Ulrike von Le-
vetzow, şairin yeniden canlanan duygulanna ses-
lenir.
Kısa sürede önlenemez bir tutkuya dönüşen bu
eğilim, şairi derinden sarsar; yeniden aşkın yakıcı
ateşi içinde bulur kendini. Sürekli bu neşeli ve gü-
zel genç kızın yanına gitmekte, hoş sözlerie onun
gönlünü kazanmaya çalışmaktadır.
Elli yıllık arkadaşı VVeimar Dükü'nden kızı, anne-
sinden istemesini rica eder. Ancak bu isteğe kız an-
nesi açık bir yanıt vermez. Goethe genç bir sevgi-
li gibi kaçamak öpücükler ve tatlı sözlerie avunur.
Yaz günleri sona ererken aynlık zamanı da gelip
çatar. Ertesi yıl yeniden buluşmak üzere sözleşKir.
Ancak arabası yola çıktığında yaşlı şair, artık yaşa-
mının fırtınalı dönemlerinin geride kaîdığını anlamış-
tır. Pek çok kez olduğu gibi yine şiire sığınır. Dönüş
yolculugu boyunca içindeki coşku seli dızelere dö-
külerek ünlü "Marienbad Ağıdı" adlı şiiri ortaya çı-
kar.
Gerçi insan acısmda susar ama J .•
Bir Tann bana söyleme gücü verdi
diye başlayan şiir yirmi üç altılıktan oluşmakta-
dır.
Evine döndüğünde yeniden hastalanır. Ancak bu
kez hastalığının nedeni çektıği aşk acısıdır.
Günler sonra acısını yenip yeniden ayağa kalk-
tığında artık Ulrike ile evlenip ortak bir hayat kur-
ma düşü sona erer. Bir daha Marienbad'a gitme-
yecek ve yalnızca çalışmalanna eğilecektir.
Çalışma masasında çok sayıdayanm kalmış ya-
pıtı onu beklemektedir. Biryayınevi ile bütün yapıt-
lan için sözleşme imzalar. Olümüne dek geçen ye-
di yıl boyunca kıtaplannı basıma hazıriamasının ya-
nında en büyük yapıtı sayılan Faust'un ikinci cildi-
nidetamamlar. . ..,,, t -%rt p-j^,)
Marienbad'dan ayntdığı 5 £yıüİ'İ823 günüVşair
için yeni bir hayata başlangıçla var olan hayatını dü-
zenleyip tamamlama arasındaki dönüm noktası ol-
masıyla unutulmaz kıhnacaktır.
• • • - .ç
Bizim edebiyatımızda da böylesine önemli dö-
nüm noktalan olmuş mudur diye düşününce aklı-
ma pek çok örnek geldi.
Büyük şairimiz Nâzım Hikmet, 17 Ocak 1938
gecesi tutuklanıp toplam yirmi sekiz yıl ağır hapse
hüküm giymese acaba on iki yıl yedi ay kaldığı ce-
zaevinde yazdığı dev yapıtı Memleketimden İnsan
Manzaralan 'nı, Piraye 'ye Saat 21 -22 Şiirteri'ni, Ru-
bailer'i; ya da 17 Haziran 1951 sabahı çok sevdiği
ülkesini ve kentini terk etmek zorunda kalmasa,
"Saman Sansı"n\, "Sevenvişim Meğerl yazabilir
miydi?
Sabahattin Ali, henüz kırk bir yaşında öldürül-
memiş olsa kim bilir ne yapıtlan olacaktı bugün eli-
mizde?
Daha da geüştirebiliriz soruları: Abidin Dino, ül-
kemizi terk etmek zorunda kalmasa, üniversiteler
Pertev Naili Boratav'ı, llhan Başgöz'ü, Niyazi
Berkes'i, daha nice pariak yıldızı ellerinden kaçır-
mamış olsalar ülkenin yüzü bugün böyle karanlık
mı olurdu?
Sorular sormak elimizde, ama ya yanrtlan?
Mevtaıt Akyıldc Gaterie Paradoxe'ta
• Kültür Servisi - Ressam Mevlut Akyıldız, 5-26 nisan
tarihleri arasında son dönem yağhboya resimlerini
Fransa'nm Strasbourg kentinde, Galerie Paradox'ta
sergiliyor. Akyıldız'ın resim dünyası, kocaman yaşam
içindeki çelişkilerin ardında sakh komikliklerden ve
yaşamda sahte ciddiyetin ardına gizlenen
ciddiyetsizliklerden oluşuyor. Gerçek yaşamdan yola
çıkarak, kendi renkli masal dünyasında oluşturduğu kimi
zaman sıradan ve küçük ınsanlan, kimi zaman da güç ve
iktidar sahibi büyük insanlann davranışlannı eğlenceli bir
bakışla yansıtıyor.
KÜLTÜR» ÇİZİK
KAMİL MASARACI