28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8NİSAN1997SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Devlet Su îşleri'nin, işletme hakkını 20 yıllığına özel sektöre devretme girişimi eleştiriliyor Manavgat suyıına kuşkulu ihale L A L E SARÜBRAHİMOĞLII ANKARA - REFAHYOL hûkûmetinin, Türk sulanna göz diken komşuları Suriye ve Irak'a karşı elinde önemli bir - koz ol an Manavgat suyunun işletmesini •20 yılljgına 7 00 milyon dolar gibi -dûşük bir fijat karşılığında özel - sektöre devretme karan, Libya'nın Jcollanırası gibi siyasi nedenlere dayantiınlarak kuşkulu bulundu. Ihaleye. *sistemin dışında kalmamak" ve "ovuubozanlık'" yapmak için katıldıgını belirten Marn Denizcilik fîrması, suyun işletme denetiminin özel teşebbüse devredilmesini, "devletin, etindeki çok önemli stratejik bir kozu gözden çıkarması" diye nıtelendirdi. Dıale şartnamesinde, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlanna koşut olarak KKTC'nin su gereksiniminin garantiye alınması doğrultusunda bir hükûm 'bulunmadığına da dikkat çekildi. Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı'na bağlı Devlet Su Îşleri'nin (DSİ), Manavgat'ın ilk aşamada 1 yılda ûreteceğı 180 milyon metreküp suyun ülke içinde ve dışında satışını gerçekleştirecek tesislerin işletmesinin 20 yıllığına devrine ilişkin ihaleye, üç .fîrma oîumlu yanıt verdi. Firmalann, .Ingiltere'den Thames Water ile iki Türk firması olan Park Dış Ticaret ve Martı Denizcilik olduğu bildirildi. Park Dış Ticaret'ûı, HAVAŞ'ı alan ve özelleştirme programlanna arka arkaya teklif veren işadamlanndan Turgay jCiner'e ait olduğu kaydedildi. 1 milyon tonluk deniz ticaret Fılosu ile Türkiye'nin toplam deniz fılosunun yûzde 10'una sahip olan Martı Denizcilik'in ise Körfez Savaşı sırasında ABD'nin açtıgı, müttefıklere ANKARA (Cnmhuriyet Bürosu) - An talya Manavgat'ta 1992 yıbnda yapımına başlanan 70 milyon dolarhk proje. Oymapınar Barajı'nda elektnk için kullanıldıktan sonra denize akan saniyede 50 metreküp suyun ilk aşamada saniyede"5.8 metreküpünün tankerlerle ülke içinde ve dışında saüşını öngörüyor. Yapımı îsrail ve Arap ülkeleri arasında banş sürecınin ilk dönemine rastlayan proje, bu nedenJe Paylaşılamayan su siyasi tartışmaiann içinde yer aldı. EMT-Aydmer firmasınm kara bölümünün yapımını tamamladığı ve deniz bölümünün inşasına yakın tarihte geçtiği Manavgat suyu içme suyu projesine talip olan ülkelerin başında Îsrail ve yine su sıkıntısı çeken Libya geliyor. Dönemin Karau Ortaklığı îdaresi'nin yapımcı firmaya para transferini ağırdan alması yüzünden projenin tamamlanması 1995 yılı yerine bu yıla sarktı. Projenin deniz bölümüne uygulanan yeni teknoloji ile deniz dibine yerleştirilecek borularla limana gerek duyulmadan su, tankere borularla aktanlacak. Proje bu haliyle kücük, ancak ileriye dönük projeler için öroek oluşturuyor. Uzmanlar, yüda yaklaşık 6 milyar metreküp suyun akılcı kullanılmaması nedeniyle Anadolu'dan denize boşa aktığını ve Manavgat gibi projeler ile bu sulann boşa akmasının önlenebileceğini söylediler. Manavgat'ın, Toroslar'da eriyen karlann sulannın toplanıp saülması potansiyeli bulunan Göksu ve Aksu nehirlerinde yapılacak benzer inşaatlarla dev bir proje olması öngörülüyor. su taşıma ihalesini alan fırma olduğu öğrenildi. DSl'nin actığı ihalenin şartnamesine göre, seçilecek firma, sözleşmenin imzalanmasuu takip eden ay içinde 40 milyon dolar, daha sonra ayda 10 milyon dolar olmak üzere 6 ay içinde devlete 100 milyon dolar ödeyecek. Ydlık getiri 1.5 milyar dolar Şartname uyannca, seçilen firmanm devlete 20 yıllık işletme hakkı karşıhğında ödeyeceği toplam bedel 700 milyon dolar olacak. Yapımı süren Manavgat Suyu Projesi'ne göre, çayın 1 saniyede denize akan 50 metreküplük suyunun tamamının antılarak pazarlanması durumunda, yıllık getirisinin 1.5 milyar dolar olduğuna dikkat çekildi. Projenin, ilk aşamada, tam kapasiteyi ifade eden saniyede 50 metreküplük suyun 5.8 metreküplük bölümünü işlemeyi öngördüğü kaydedildi. Manavgat suyunun işletilmesi ihalesine katılan Ingiliz Thames VVater'ın. Türkiye'ye bu aşamada hemen para vermek niyetinde olmadığı, ancak ihaleye ilişkin müzakereJerde yer almak istediği belirtilirken bu firmanın, Manavgat suyunu satın almak isteyen Îsrail adına ihaleye girmiş olabileceği savı da dile getirildi. thaleye talip olanlardan Park Dış Ticaret'in arkasında, Türkiye Cumhuriyeti'ne hakaret etmesine ve bir Kürt devleti kurulması görüşünü dile getirmesine karşın RP'nin kolladığı Libya'nın olabileceği öne sürüldü. Libya ve Îsrail, Manavgat suyunun potansiyel müşterileri arasında yer alıyor. REFAHYOL hükümeti, Manavgat suyunun işletilmesini özel girişimcilere devrederek MGK kararlan çerçevesinde KKTC'ye su satışının gerçekleşmesi ve sonuçta tüm adayı su konusunda Türkiye'ye bağımlı hale getirmeyi de öngören stratejik planı da tehlikeye attı. DSl'nin actığı ihale şartnamesinde, KKTC'nin bu açıdan kollanmadığı belirtildi. KKTC'ye gidecek su. coğrafi yakınlığı nedeniyle buradan Israil'e de satılacaktı. 'Nedeni siyasi' Istanbul'un su sıkıntısı yaşadığı dönemde Yalova'dan tankerlerle su taşıyarak adını duyuran Martı Denizcilik firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Erol Yücel, Manavgat suyunun işletmesinin 20 yıl süreyle özel sektöre devredilmesine ilişkin hükümet karannı ağır bir dille eleştirdi. Yücel, karann ardında 700 milyon dolar gibi düşük bir rakam ile kaynak yaratmaktan çok siyasi nedenlerin yattığı konusunda endişeleri bulunduğunu vurguladı. Erol Yücel, su taşımacılığında potansiyel bir fırma olduklarmın alünı çizerek işletme ihalesinin ardında yatan nedenleri tahmin etmesine karşın, sistemin dışında kalmamak ve "oyunbozanhk" yapmak için ihaleye katıldığını söyledi. Yücel şu görüşleri dile gerirdi: "Bu suyun saüşı mutlaka devletin kontrolünde olmabdır. Ihaleye çıkümasuun ardında RP'nin kolladığı Libya da olabilir. Devlet, suyu 20 yılhğuıa bir firmaya devrederek eündeki kozu \e silahı ortadan kaldınyor. Bugün Suriye'nin PKK'ye verdigi destegin temelinde suyun yatüğını biliyoruz. Devlet, su yüzünden kendisine düşmanca poütika izleyen ülkeiere karşı bu kozu 20 yıihğuia nasıl özel teşebbüse devredebüir?" RP'fflerden haskı Erol Yücel, ihaleye çıkılmadan önce tanker taşımacılığındaki deneyimleri nedeniyle bazı RP yanlısı kişilerin, Manavgat suyunun mutlaka Libya'ya verilmesi, lsrail'e kesinlikle satılmaması koşuluyla kendisiyle sözleşme imzalamak üzere teklif getirdiklerini ve baskı yaptıklannı da söyledi. Bir yurttaş olarak, Türkiye'nin çıkarlannı ön planda tutmasını istediğini vurgulayan Martı Denizcilik'in sahibi Yücel, devletin Manavgat suyunun denetimini elinde bulundurup taşımacılığı yine özel sektöre verebileceğini, ancak işletmesini bütünüyle bir firmaya devretmemesi gerektiğini an 1attı Geçmişte Manavgat suyunun özel sektör elıyle satılması, ancak devletin denetiminin korunması politikasını izliyordu. KONYA EREĞLİ'DE VAHŞET Türban takmayan annesini öldürdü • Konya'nm Ereğli ilçesinde öğretmen Ayşegül Özgüven, türban yüzünden tartıştığı annesi emekli öğretmen Meryem Songül Özgüven'i bıçaklayarak öldürdü. Psikolojik tedavi gören ve bir süre önce ücretsiz izne aynlan Özgüven'in tarikatlarla bağlantısının olduğu öne sürüldü. SABİJHORASAN HASANCAN EREĞLİ / KONYA - Kon- ya'nm Ereğli ilçesinde tür- banlı bir öğretmen, başörtü- sü takmadığı gerekçesiyle emekli öğretmen olan anne- si Meryem Songül Özgüven'i (58) bıçaklayarak öldürdü. Psikolojik tedavi gördüğü ve uzun süredir bir tarikata üye olduğu öne sûrülen Ayşegül Özgüven tutuklandı. Konya'nın en çağdaş ilçe- si olmasma karşm son yıllar- da tarikatlann hızla örgütlen- diği Ereğli'de önceki gün kor- kunç bir cinayet işlendi. Gül- bahçe Mahallesi'nde oturan Meryem Songül Özgüven. cumartesi günü evinde kal- binden bıçaklanarak öldürül- müş şekilde bulundu. Olay üzerine soruşturmayı derin- leştiren cinayet masası ekip- leri, yaşlı kadının yakınlannı sorguya alırken, Ereğli Ata- türk Lisesi'nde İngilizce öğ- retmenliği yapan Ayşegül Öz- güven'in (28) ifadesine de başvurmak istediler. Ancak Özgüven evde bulunamadı. Onceki akşam Ivriz Bara- jı çevresindeki bahçelerde ge- zerken yakalanan Ayşegül Oz- güven, cinayet masasındakı sorgulamasında, uzun süre- dir annesiyle başörtüsü ko- nusunda anlaşamadıklannı söyledi. Bu konuda zaman •zatnan annesiyle tartıştıkla- nm belirten Özgüven, son tar- tışmada başörtüsü taktırmayı kabul ettiremediği için anne- sini bıçaklayarak öldürdüğü- nü itiraf etti. Ayşegül Özgü- ven, tutuklanarak cezaevine konuldu. Polis, genç kızın ci- nayet babası ZiyaÖzgüven'in pazara gittiği bir sırada işle- diğini, olayla ilgili soruştur- manın derinleştirilerek sür- dürüldüğünü bildirdi. Ankara Üniversitesi Ecza- cılık Fakültesi'ni "ruhsalbu- nanm sonucu" yanda bırak- tığı öne sürülen Ayşegül Öz- güven'in, bir süre psokolojik tedavi gördükten sonra Ingi- liz filolojisini kazanarak ge- çen yıl içinde bu bölümden mezun olduğu öğrenildi. 'Kafası kanşmıştı' Genç ögretmenin okula si- yah türban, uzun pardesüyle gidip geldiği ve "sağhğının bozulmasT üzerine bir süre önce de 6 ay ücretsiz izine aynldığı bildirildi. Son aylar- da birtarikata üye olduğu öne sürülen Özgüven'in, bu ne- denle okuldaki çalışma arka- daşlanyla sürekli tartıştığı be- lirtildi. Olayla ilgili soruştur- mayı sürdüren Ereğli Cumhu- riyet Savcılığı, Ayşegül Özgü- ven'in tarikat bağlantısını araştınyor. Deıw .ı.otutianyla Sirkeci'ye geten işçiler, Binbirdirek Parla'nda toplanarak hükümeti ıryardL (Fotoğraf: HATİCE TUNCER) Tersaneişçilerihükümetiptvtesto etti tstanbul Haber Servisi - Türk Harb-lş Sendikası'na üye Istanbul ve Gölcük'teki tersanelerdeçahşan işçiler, hükümetin yaklaşık 650 binkamu işçisini kapsayan toplu iş görüşmelerindekı tutumunu protesto etti. İşçiler. Türk-tş yönetimini de görüşmelerde geri adım atmaması için uyardılar. Kasımpaşa'daki Taşkızak Tersanesi ve Dikimevi'nden dün akşam saat 18.00 sıralannda motorlarla Sirkeci'ye geçen Türk Harb-lş Sendikası tstanbul Şubesi'ne bağlı işçiler, Ankara Caddesi boyunca yürüdüler. "Sadaka sözleşmesine hayır", "Hakuyız kazanacağrz", "Harb-lş burada, Türk-tş nerede", "Satılmış basın" sloganları atan işçiler, Cağaloğlu Caddesi'nden yürüyerek Harb-lş Istanbul Şubesi binasmın karşısındaki Binbirdirek Parkı 'nda toplandılar. Harb-lş Genel Sekreteri Nuri Ağçicek, yaptığı konuşmada. sendikalann eşel-mobil sistemini kabul etmeye zorlandıklannı ve iki sendikanın genel karara ıhanet ederek sözleşme imzaladığını belirterek "Ücretierenilasyonagöreavarianmazsa300dolara düşecek" dedi. İşçiler Ağçiçek'in konuşmasm 1 . "150 dolara düşecek, 13 milyon ücretle geçinmeye çauşıyoruz" diyerek kestiler. Ağçiçek, yaklaşık 650 bin kamu işçisini kapsayan toplu iş görüşmelerinde Türk-lş'in verdiği önerilerin hükümet tarafindan kabul edilse bile işçileri tatmin etmeyeceğini söyledi. Harb-lş lstanbul Şube Başkanı OrhanCoşturdaTürk-lş yönetimini toplu iş görüşmelerinde geri adım atmamalan için uyardıklannı söyledi. Gölcük Tersane Komutanlığı'nda çalışan 3 bin işçı de iş çıkışmda Türk Harb-lş Kocaeli Şubesi önünde toplandı. Kocaeli Şube Başkanı Ahmet Kasnnoğhı, sözleşme görüşrnelerindeki olumsuzluklan aşabilmek amacıyla eyleme başladıklannı belirtti. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEg "Halka Sopalım"... Emperyalizmin dayatmak istediği "Yeni Dünya Dûzeni" kafalan allak bullak ediyor. Kimine göre bu düzen, birey özgürlüklerini ön plana çıkartan ve devletin bireyler üzerindeki sultasına son veren bir düzen. Zira devlet ekonomik ve toplumsal yaşam- dan elini çektikçe, bireyin özgür alanı genişliyor. Bana sorarsanız, bu düzen, "ulus devlet" anla- yışını hedef alan ve ulus devleti parçalayarak, siya- sal yapıyı "atomize etmeye çalışan" bir düzen. Ve bu atomizasyonun, ya da parçalanmanın sonunda, bireye özgür alan falan kalmayacak. Güçlünün da- ha güçlü, güçsüzün daha güçsüz olacağı bir ortam içinde sömürü artacak. Yeni dünya düzeninin dayatmaya çalıştığı "siya- sal sistem", alt kimliklerin ön plana çıktığı ve yarı doğrudan bir demokrasi. Yani dinsel, mezhepsel, bölgesel, etnik vb. kimliklerin "ulus" kimliğinin ye- rine geçirildiği, "temsili" özelliği budanmış bir de- mokrasi anlayışı... Böyle bir demokrasi anlayışının, Türkiye gibi ül- keler açısından ne gibi felaketler getirecegini gör- memek için kör olmak gerekir. Etnik ve mezhep kimliği açısından tam bir mozaik olan Turkıye gibi ülkelerde, eger alt kimlikleri ön plana çıkartarak bir demokrasi uygulamaya çalışırsanız; yaptğınız tş, "par- çalanmayı" hızlandırmaktan başka şey değildir. Zaten gene ön plana çıkartılmaya çalışılan "yan temsili", ya da bir başka deyişle "yan doğrudan" demokrasiyi, geniş ve milyonlarla ifade edilen bi- rimlerde uygulamak pek mümkün değildir. ••• Temsili demokrasiyi, yani bireylerin kendi kendi- lerini "temsilcileri" vasıtasıyla yönettiklen demok- rasiyi, eleştiriye çok açık bir sistem olarak değer- lendiririm. Zira bu sistemde "halkın katılımı", ancak "seçim günü" tam anlamıyla sağlanabilir. Temsilci, bir kez seçildikten sonra, kendisini seçenlere kar- şı sorumluluklannı kolayca unutabilir. Ancak bunun çaresi "ulus devleti" parçalamak değil, halkın sıya- sal "katılımını" sağlayacakyöntemlen geliştirmek- tir. Bunun en temel koşulu da sivil toplum örgütle- rinin önünü açmak ve "demokratik denetimlerinin" zeminini hazııiamaktır. Oysaki bizde, neredeyse bu- nun tam tersi yapılıyor. ••• Temsili demokrasi içinde, halkın katılımını sağla- yan ve halktaki "eğilim ve beklentileri" anlayabil- mek için başvurulan bir yöntem de, "referandum "dur. Ancak referandum ciddi bir şeydir ve olur olmaz her şey için uygulanmaz. Dış dünyada, örneğin kimı Avrupa ülkeleri, "Av- rupa Bihiği'ue girip girmeme konusunu halklarına sormuşlardı. Bizde de 1982 Anayasası ile ilgili ola- rak yapılan referandum haklı ve mantıklı bir referan- dumdu. Fakat öyle bir yöntem uygulandı ki; sonuç hem haksız hem de mantıksız bir sonuç oldu. Olum- lu propagandanın serbest olduğu ve devlet ola- naklanyla yapıldığı, buna karşılık olumsuz propa- gandanın yasak olduğu ve cezai sorumluluklar ge- tirdiği bir referandumun, "demokratik" olarak isim- lendirilmesine kargalar bile güler. Özal zamanında da, çok daha "ayıplı" bir refe- randum yapıldı. Siyasal hakları kısrtlı bulunan kimi eski siyasetçilere. bu haklarının geri verilip verilme- mesi konusunda halkın görüşü soruldu. Dünyanın hiçbir yerinde bir "çoğunluk", herhangi bir insanın ya da grubun "siyasal haklan olup olmadığını" sor- gulayamaz. Siyasal haklar doğuştan vardır ve ya- saların getirdiği kısıtlamalar dışında, hiçbir biçim- de engellenemez. Gene devlet olanaklannın sefer- ber edilmesine karşın, bu haklar kılpayı alındı da dün- yaya kepaze olmaktan bir ölçüde kurtulduk. Bizim "liboş taifesi" bu özal'ı, hâlâ demokrasi adına öz- lemiyoriar mı, çıldırasım geliyor... ••• Tansu Çilfer de referanduma epey meraklı. Ör- neğin memuriara yapılması öngörülen zam oranını "Halka soralım" diye, budamaya çalışmıştı. Şimdi de Refahlı kimi isimler "8 yıllık temel eğitimi halka soralım" diyoriar. Peki çok daha önemli konulan hal- ka sormak bu muhteremlerin neden hiç aklına gel- miyoracaba?.. örneğin şu 'özelleştirme" kepazeliğini halka bir sorsalarya. Aynı biçimde, devlet bankalannın peş- keş çektiği kredileri neden halka sormazlar? Aslında yıllardan beri "hodrimeydan" diye yazı- yor ve konuşuyorum. Halkımızın laik cumhuriyet- ten memnun olup olmadığını da sorabiliriz. Yapıl- sın bir referandum ve sorulsun halka: "Siz şeriat dü- zeni mi istersiniz, yoksa laik cumhuriyetin devamın- dan yana mısınız". Bakın ne güzel bir sonuç çıkar ortaya. Buna asla cesaret edemezler. Zaten amaçlan "Üzüm yemek değil, bağcı dövmek". Kendilerin- den "menkul" kimi iddialaria insanlann kafalannı ka- nştırsın onlar... Ve onlann halka sorup sormayacaklannı bilemem ama, bir gün halk "onlardan soracak". Yanıtını şim- diden düşünseler iyi olur... Türkiye'de politik yaşam din tacirliği, şovenizm ve popülizm üçgeni üzerine kurulu Demokrasiyi kemiren 3 mikrop TCC'den sehit Cazeteciler Günü 'Türk basını susturulamayacak' • Bilim adamlan ve siyasetçiler, Türkiye'de politikanın toplumun "en demagojik" kesiminden gelenlerin elinde kaldığına işaret ederek din sömürüsü, şovenizm ve popülizmin demokrasiyi engelleyen birer "siyaset mikrobu" olduğunu belirttiler. ALİER Türkiye'de din tacirliği. şovenizm ve po- pülizm üçgeni üzerine siyaset yapıldığı, gelişmemiş ülke demokrasilerinde yer alan bu üç unsurdan her birinin siyaseti yozlaştıran ve demokrasiyi engelleyen birer "siyaset mikrobu'' olduğu belirtil- di. Siyasetçiler ve bilim adamlan halkın büyûk bölümünün bu argümanlara prim vermemesine karşın, çapsız siyasilerin, or- talama eğitim süresi 3.5 yıl olan toplumun bu zaafinı kullandıklannı, dinsel, şoven ve popülist söylemlerle sonuç almaya ça- lıştıklannı vurguladılar. Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mehmet Ali Kılıçbay. din tacirliği, şove- nist kışkırtmalar ve popülizmin, bizim gibi ülkeler için son derece uygun argü- manlar olduğunu belirterek "Siyasiler, hem kitieyi şekilsiz halde tutmak hem de kendi uyduruk si>"asetlerini devam ettire- bttmek için bu argümanlan yararlı bulu- yorlar" dedi. Siyasilerin şoven söylemlerine en taze öraek olarak İçişleri Bakanı Meral Ak- şener'in PKK lideri Apo için kullandığı "Enneni döKi" ifadesini anımsatan Dr. Kı- lıçbay, modem devlet için her etnik un- surun aynı şerefe sahip olduğunu belirt- ti. Kılıçbay özetle şu görüşlere yer verdi: "Hükümetin bir başka bakanı da 'mum söndü'diyerek bir başka inanc grubuna hakaretetmişti. Bu >aklaşımlar aslında po- püUzmden kavnaklanıyor. Popülizmi ise halkın kutsallaşünlarak. şekilsiz bir kitle halinde tutohnası ve kendi iktisadına sa- hip olmasımn engellenmesi olarak nitele- yebiliriz. Bu tür politikalann kayn agı ola- rak da mal ve hizmetierin payiaşınunda devktin bü>vkölçüdeegemen oİmasmı gös- terebinriz. Ücretierin bile verimlilik yeri- ne, kıdem-hiyerarşi esasına göre beürlen- mesi popülist anlayışın bir eseridir." Kılıçbay. bunlann sonuç olduğunu, esas nedenin Nasrettin Hoca'nın "Taşlan bağ- lamışlar, köpekJeri sabmşlar" hikâyesin- de olduğu gibi siyaset yapması gereken kişilerin siyaset yapmaması olduğunu sa- vımarak "Üniversiteler siyaset yapamı- yor, memurlar shaset vapamıyor. Sonuç olarak si\~ascti ülkenin en demagojik ke- simlerinden gelenler yapıyor*' diye ko- nuştu. Demokrasinin gelişmediği ülkelerin ta- mamında benzer kavramlann politik sö- mürü aracı yapıldığını söyleyen Kılıçbay, sözlerini şöyle sürdürdü: u Bakın Saddam, Körfez Savaşı'nda 'Savaşlann anası' dedL Yenilecegini ve sonradan aşağuanacağuu bile bile savaşa girdi ve sanki kendisine karşı bir haçh se- feri başlaülmış gibi bunu içpolitikava yön- lendirdL" ' İç ve dış düşmanlar lstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. SemihGemalmaz da bu argümanlann siyasetteki bir yansı- masınm da Türkiye'de çok güçlü bir 'iç vedışdüşmanlar paranoyas' olduğu şek- linde göründüğünü vurgulayarak şunlan söyledi: "Türkiye'nin sürekli kuyusunun kazıl- d^ı, Türkiye'nin püf" denilse yıkıiıp gi- decegi, ama ADah'tan ki işte vatana, mil- lete sahip çıkan otoriter çevrelerin bulun- duğu zihniyeti dayaüür. İçişleri Bakanı toplumun bir kcsimini aşağdayan bir söy- lem kuUandı; ashnda bakanıböyte bir zih- niyetin koşullanmışlıgı konuşturmuştur.'' Eski parlamenter Ertuğrul Günay ise Türk siyasi yaşamında, din ve milliyetçi- lik istismannın hep yapıldığını, "ucuz halkçılık" olarak tanımladıgı popülizmin ise sol partiler de dahil olmak üzere kul- lanıldığına dikkat çekti. Günay, "Ancak, halk büyük oranda bu argümanlara prim vermiyor. Halk her dönem kendisine ya- km ve vaşam düzevini yükseheceğine inan- dığı partileri tercih etti; 1950'de demok- rasi ve dışa açümanın arayışı içinde DP'vi getirdi; 6S'te 'Büyüyen Türkiye' iddiası- mn sahibi AP'yi, 70'lerden sonra ise bü- yüyen Türkiye'de sosyal adalctin ya>'gm- İaşünlması ve yeni bir düzen iddiasıyla ortaya çıkan CHP'yi iktidara taşıdı; son olarak da dışa açümanın sahibi ANAP'ı getirdi'' dedi. Yunanistan'daki Sosyalist Parti ismi- nin başında "Pan Helenik" nitelemesi- nin olduğunu anımsatan Günay, bu tür duygulann Doğu coğrafyasına geldikçe arttığını söyledi. Günay, tçişleri Bakanı Meral Akşener'in yani sıra, DYP lideri Tansu Çiller'in de benzer şeyleri yap- tığını belirterek şöyle konuştu: "Siyaset dinin hizmetindedir dedi bir zaman. Fatiha'yı baştan sona okuvabüir mi, şüpheüyim; ama olur olmaz yerde el- lerini açıp birtakım gösterişler yapıyor. Bunlar siyaset bilimcUerin söykdiği şey- lerinbü-prutotipi." Ertuğrul Günay, RP'nin, halka vaat et- tüderini geıçekleştiremeyince din istismar- cıhğını toplumu kutuplaştıran boyuta var- dırdığını, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin de savaşı RP'nin seç- tiği alanda yapma yanlışlığına düştüğünü kaydetti. MHP lideri Türkeş'in ölümü üzerine medyada yapılan yorumlarda ise merkez sağ partilerin MHP mirasını toplamak amacıyla radikal milliyetçi söylemleri öne çıkaracağı ifade edildi. tstanbul Haber Servisi - Türkiye Gazeteciler Cemi- yeti'nin (TGC) girişimiyle dün ilk kez "Şehit Gazeteci- lerGünü" yapıldı. TGC Baş- kanı Nail Güreli, yeni şehit- ler vermek pahasına Türk basmının susturulamayaca- ğıni belirtti. TGC, Şehit Gazeteciler Günü'nün ilketkinliğini ger- çekleştirmek üzere dün bir toplantı düzenledi. Basın şe- hidi ailelerin, gazeteci ve ay- dınlann katıldığı toplantıda açılış konuşmasını Nail Gü- reli yaptı. Güreli, ilk basın şe- hidi HasanFehmiBey inöl- dürüldüğü tarih olması nede- niyle 6 nisanı anma günü ola- rak belirlediklerini söyledi. Yolsuzluk yapanlann bu suç- lannı örtbas etmek için ga- zetecileri öldürdüğünü be- lirten Güreli, Hasan Fehmi Bey'in öldürüldüğü 88 >ildan bu yana 25 gazetecinin da- ha katledildiğini söyledi. Basın şehidi gazeteci Ab- di tpekçi'nin kızı Nükhet Ipekçi Izet ise babasınm öl- dürülmesinden bu yana "kar- deşteri"nin çoğaldığını. çün- kü kendisi gibi ailesinden bi- rileri katledilenlerin sayısırun giderek arttığını belirtti. tzet, katillerin, tetikçilenn, ölüm emri verenlerin ve katilleri kahraman ilan edenlerin ken- dilerini ve Türk halkını hiçe saydıklannı belirterek "Ba- kıyoruz. katil eskileri şimdi parti genel başkan adayı ol- muşlar. Doğan Öz'ün katil zanlısı fbrahim Çiftçi, MHP'ninada>ıBmtaneope- rasyonyapnk diyen, hakkın- da fedeke bulunan Mehmet Ağar adı, yine MHP'nin ge- nel başkan adaylan arasında geçiyor''dedi. Toplantıya katılanlar 25 basın şehidinin Basın Mü- zesi'ndeki portrelerininönün- de saygı duruşunda bulun- dular.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle