14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3AYFA CUMHURİYET 8NİSAN1997SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye: BugünL HÜSNÜA.GÖKSEL Buyazımn ılh 30 Mart 1997'de 'Tür- kiye: Dünden Bugüne' başlıgıyla çıktı. Gelecekyazı 'Türkiye: Bugün- den Yarına' olacaktır. T elevizyonlardan, radyolar- dan, gazetelerden, çevreden hiç de iç açıcı haberler gel- miyor. Kin, hırs, garez 'ya- lan'a, 'ihanet'e dönüşüyor. Güven güvensizliğe, umut ımutsuzluğa dönüştü. O kadar ki Cum- hırbaşkanı, siyasal partilerin liderlerin- cen "devtetLn zan altmda kalmaktan kur- tınlmasL, halkın umutsuzluktan korun- naa"içindüşündükJerini soruyor. Sonuç: Kaos'adevaın. De\ let neden zan altında kalıyor? Ne- den saygınlığını yitiriyor devlet? Hırsızm, uğursuzun çaldıklannı sırtla- ytp yurtdışına kaçmasma engel olamıyor- sı devlet, polis dayağı ve işkence ise dev- let, birçok insan alınterinın vergisini ku- ruşuna kadar öderken. vergiden kaçma yjllanni bulanlan sırtında, hatta başı üs- tinde taşıyorsa devlet. yalancılığı, yüz- sizlüğü başan öğesi sayıyorsa devlet, es- kı cumhurbaşkammn eşıni bır mafya ci- nayetleri davasında tanık olarak adaletin hıizuruna getiremiyorsa devlet. fırsat eşit- liğini, sağlıkh yaşamayı, sağlıklı beslen- meyı sağlayamıyorsa devlet, böyle bir devlete saygı duymak içın insanın birçok değer yargılannda değişiklik yapması ge- rekir. Devlet ve halk birbirlerine düşman gö- zû ile bakıyor. Devlet güçlüdür. korkulur. Halk güçsüzdür, ezilir. Sangazi 'dekı cena- ze töreninde insanlar. kurt görmüş koyun sürüsü gibi kaçmaya çalışırken acımasız- ca coplayanjandarma, tezkere alıp da kö- yüne dönünce o copun kendi sırtında pat- layacağını düşünemıyor. •'Halkın umutsuzluktan korumnası" önerilerini de soruyor Cumhurbaşkanı, parti başkanlanna: Neden urrtutsuz halk? Neden mutsuz? Ahlak, namus, terbiye, dürüstlük norm- lan değişti. Tüm değer ölçülen değişti. Halkın büyük çoğunluğu bu değer ölçü- lerine ayak uyduramadığı için, umutsuz. 'Namussuz' dedığin namussuz değil ar- tık. "Yüzünetükürsenj'ağmuryağıyorsa- mr" deyişi çoktandır duyulmuyor. Yağ- mur yağıyor oysa, durmamacasına yagi- yor. Eşitsizlık yaşam biçimi oldu. Yadır- ganmıyor, saklanmıyor en azmdan. Top- lumsal eşitsizlık, özekin (kültür) eşitsizli- ği. olanak eşıtsizliğı, gelirdağılımı eşitsiz- likleri, umut eşıtsizlikleri, özgürlük eşit- sizlikleri... Neden böyle bunlar? Türkiye kâğıt üze- rinde 'Demokratik Parlamenter Cumhu- riyet'değil mi?.. Demokratik parlamenter cumhuriyette olur mu böyle şeyler? Ola- bilir mı? Olduğuna göre 'parlamenter demokra- simizde" bir sakatlık var demektir. Nedir bu sakatlık? Bir ülkede demokrasinin iş- leriik kazanması için o ülke halkınm bü- yük çoğunluğunun, demokratik devlet bi- çimini, aile ilişkilerinden politikaya ka- dar her düzeyde bir yaşam biçimi, yaşam felsefesi olarak kabul edilir görmesi, ka- bul etmesi gerekir. Halkın. gelen felaketi görebilmesi, anlayabilmesi. sorumluluğa ve yetkiye sahıp çıkabilmesi, ortak ola- bilmesi, demokrasinin böyle anlaşılması ile mümkün olabilir ancak. Bunun için de halkın demokrasinin ne olduğunu bilme- si gerekir. Once şu halk deyişine bir açıklık getı- relim. sonra da Türkiye halkınm demok- rasi bilgi ve bilincini ırdeleyelim. Bir ülkenin halkı. seçim zamaru sandı- ğa gidip özgürce ve bilinçli olarak seçimi- nı belirleyen. seçimden sonra seçtilderinin sorumluluğunu denetim altında tutan. po- litikalanna sürekli etkin olan yurttaşlar toplulugudur. Bu topluluğun özekin düze- yı, demokrasi anlayışı ve ahlak kurallan, onun oluşturan bireylerin sergilediği öze- kin düzeyi, demokrasi anlayışı ve ahlak kurallan ortalaması değil. çoğunluğun özekin düzeyi. çoğunluğun demokrasi an- layışı ve çoğunluğun ahlak kurallandır. Türkiye halkının büyük çoğunluğunun özekin düzeyi, demokrasi anlayışı, ahlak kurallandır kı bugünkü parlamentoyu ve dulaylı olarak da bugünkü hükümetı oluş- turmuştur. Türkiye'nin bugününü anlayabilmek için Türkiye halkının demokrasi bilgisinı büyüteç altına koymak gerekiyor. İkinci Dünya Savaşı'nı 'demokratik cephe' kazanınca bız de alelacele demok- rasiyi ithal etmek zorunda kaldık. Fakat bu sözcük, bu 'demokrasT sözcüğü dilimiz- de yoktu. Nasıl olsun ki yaşamımızda yok- tu. O kadar yoktu ki canlı mı. cansız mı. yenir mi, yenmez mi, onu bile bilmiyor- duk. O kadar yoktu ki 'Demokrat Parti' kurulunca Türkiye insanı 'demokrat' söz- cüğünü, yüzyıllardır tanış olduğu 'demir- kırat'a çevırdi. Böylece 'kır at' partinin amblemine girdi. Kuruluşunda at mat yok- tu. Kuruculann aklına bile gelmemişti. Amblem iç içe girmiş (D) ve (P) harfle- rinden oluşuyordu. Demokrat Parti'den önce, Demirağ'ın kurduğu, şimdi adı bile unutulan, siyasal partiye halk ve basın, Beykoz Korusu'nda kuzu ziyafetleri ver- dığı için 'Kuzu Partisi' adını vermişti. Sonralan Feyzioğlu'nun kurduğu partinin amblemi 'koyun' şimdi adını ammsaya- madığım bir generalin kurduğu partinin amblemi 'horoz' oldu. Bu partiler, halk arasında 'koyun partisi', 'horoz partisi' olarak anılıyordu. Anavatan Partisi 'an'yı seçtı amblem olarak. Demokrat Parti'nin mirasçısı ve devamı olduğunu her fırsat- ta yıneleyen DYP. hâlâ kıratı sahiplenir. Bunlara bir de güvercin eklendi sonunda. Daha önceleri Bölükbaşı'mn partisinin amblemi 'kartaTdı. sonralan sahip değiş- tırince 'kurt' oldu. Siyasal partiJerimizin, bu hayvanlaria neden bu kadar haşır ne- şir olduklan, bir sos>al psikoloji araşünna konusu olabiHr. Kendimizı aldatmayalım, Türkiye hal- kının demokrasi bilgisi bu düzeyi aşmış değildır. Bakmayın de\let adamlannın 'altmış bes. mihonluk büyük Türkiye' övünmelerine. Ciddi bir kıtabın, içinde aydınlık olan, ışık olan bir kitabın ancak iki bın, üç bin basıldığı bir toplumun nü- fusu altmış beş milyon değil, olsa olsa ikı bin. üç bindir. Kalanı insan deposudur: Sömürülecek insanlar deposu!.. Bilinçdışı etmenler yönlendirir insanı, insanlan, toplumu çoğu kez. Bu bilinçdı- şı etmenler insanı kendi davranış ve ey- lemlerinin ahlaksal olduğu yorum ve inan- cına zorlar. Böylece ahlaksızlık o kişi için ahlaksızlık olmaktan çıkar. Aynı şey top- lum için de geçerlidir. Bilinçdışı etmenler birçok gerçeğı bilinç düzeyinden uzak tu- tar. Siyasal güç, doğası gereği, bu toplum- sal bilinçdışı kavramından yararlanır. Ger- çeklen görünmez duruma getirir. Toplu bilinçsizlikte en güçlü bilinçdışı etmen 'din'dır. Düşünce tarihinin başın- dan beri 'dinin gücü' tartışılamaz. Dinin siyasete alet edilmesinin nedeni 'toplu M- linçsizük' ve 'dinin bilinçdışıgücü'dür. Bu- nun için halk bilinçdışı düzeyde tutulu- yor. Bunun için karabilisizlik (cehalet) katran gibi yayılıyor ülkeye. Bugünkü siyasal partilerle. 'demokra- sininvazgeçümez öfesi' olması gereken bu partilerle, liderlerin 'küçüklük ve büyük- hlkkompleksleri' arasında bir sarkaç gibi kolan vurduğu bu siyasal partilerle. bu kö- lelik sisteminın geçerli olduğu, bu kışilik- lerin partı liderlerine ipotek edildiği siya- sal partilerle nereye! Evet, nereye!.. Ve NEREYE ARADABIR TUNA BALTACIOGLU Milletvekili Dokunulmazlığı Siyasilerimizin yıllardır özellikle kullandığı kalıp- laşmış bir söz vardır: "Herzamandan fazla birlik ve berabehiğe muhtaç olduğumuz bugünlerde..." Bu muhtaç olduğumuz birlik ve beraberliği sağlamak nedense bir türlü gerçekleşemiyor. Acaba siyasile- rimiz halktan bekledikleri bu birlik ve beraberliği kendileri sağlamış mıdır? Bir özeleştiri yapmaların- da yarar var. Halka örnek davranış göstermeleri gereken en başta onlardır. Bugünlerde çok kullanılan başka bir söz de şu- dur: "Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok- tur. " Bunu söyleyen kışi sankı dünyanın tüm ülke- lerindeki uygulamalan ayrıntılanyla incelemiş de bu sonucu çıkarmış gibi her fırsatta kendi savını güç- lendirmek için böyle bir görüş ileri sürmektedir. Bu söz durmaksızın her alanda siyasilerimizce kulla- nılmaktadır. Şimdi ben de onların dilini ve sılahını kullanarak diyeceğim ki: "Dünyanın hiçbir yerinde milletveki- li dokunulmazlığı gibi bir uygulama yoktur." Onlar bunu yanıtlamadan ben yanıtını vereyim: "Vardırya da yoktur, bizkendimize bakalım. Bu dokunulmaz- lık kalkanı demokrasiyle bağdaşır mı bağdaşmaz mı?" Başka ülkelerde böyle bir uygulama olsa bile bir kez de biz demokratikleşmede şu Batı ülkelerini aş- manın zevkini tatsak fena mı olur. Dokunulmazlığın demokrasiyle bağdaşmadığını kanıtlayabilmek için demokrasiden ne anladığımı- zı açıklamak gerekir: 1. Demokrasilerde bireyler hukuk kurallan karşı- sında eşittirier. Hukukun uygulanmasında bireyler arasında aynm yapılmamalıdır. 2. Demokrasilerde düşünce ve inanç özgürlüğü vardır. Ama kimse zorla düşüncesini ya da ınancı- nı başkasına kabul ettiremez. 3. Demokrasilerde bireylerin örgütlenme özgür- lüğü vardır. x ' ~ 4. Demokrasilerde eşitlik ilkesi egemendir. Birey- ler hukuksal, siyasal. dinsel (hangi dinden olurlar- sa olsunlar) açıdan eşittirier. Bireylere aynmcı bir iş- lem uygulanamaz. Daha fazla ayrıntıya girmeden özetlersek, de- mokrasi eşitliğe dayanan bir özgürlük rejimidir. Öyleyse, milletvekillerinin yasalar karşısında ulu- sun öbür bireyleriyle eşit durumda olmaları gerekir. Suç suçtur, dokunulmazlığı olmaz. Milletvekillerine dokunulmazlık adı altında özel bir hukuksal uygu- lama -daha doğrusu ayrıcalık tanınması- kanımca eşitlik ilkelerine ve sonuç olarak demokrasiye ay- kırıdır. TÜRKİYE KIZILAY DERNEĞt GENEL MERKEZt'NDEN Türkiye Kızılay Derneği'nin 1997 yılı Olağan Genel Kong- resi 25 Nısan 1997 Cuma günü saat 10.30'da Ankara'da Ka- rayollan Genel Müdürlüğü Konferans Salonu'nda açıhş töre- nıyle başlayacak ve çalışmalanna 26-27 Nisan 1997 Cumar- tesi ve Pazar günlen de a\tıı yerde devam edecektir. Kongre, ilk gün çoğunluk olmadığı takdirde ertesı gün, ay- nı yerde ve aynı saatte toplanacaktır. GÜNPEM 1- Yoklama ve Genel Başkanın Genel Kongreyi açışı. 2- Başkanlık Divanı ıçın bir başkan, iki başkanvekili ve en az iki sekreter seçimi. 3- Saygı duruşu (Atatürk, Şehitler, Kızılaycılar) ve tstiklal Marşı), 4- Genel Başkanın konuşması, 5- Genel Merkez ve Denetçiler Kurulu'nun 1996 yılına ait raporlannın takdimi, 6- Genel Merkez ve Denetçiler Kuruluraporlanyla.bütçe- bilanço. katı hesap cetvellen ile dilekleri ilgilendiren ışleri in- celemek uzere en çok on birer üyeden teşekkül etmek uzere Bütçe ve Dilek Komisyonlannın seçilmesi. 7- Komısyonlann çalışmalanndan sonra vereceklen rapor- lann üzerine. a) Genel Merkez Kurulu'nun 1996 yılına ait çalışma rapo- runun bilanço ve kesin hesap cetvelleriyle. Denetçiler Kurulu'nun aynı yıla ait raporunun görüşülmesi ve Genel Merkez Kurulu'nun ıbrası, b) 1997 yılı bütçe tasansının incelenerek onaylanması. c) Genel Kongre'ye sunulmuş bulunan şube dıleklenyle. delegelenn ilen süreceklen serbest dıleklerin ve Genel Mer- kez Kurulu'nca yapılacak tekliflerin tüzük hükümlerine göre karara bağlanması, 8- Genel Merkez Kurulu'nca yapılacak tekliflerin görüşül- mesi, a) Asli üyelerden alınacak aıdatlann tespiti. b) Daimı ve onursal üyelıkle ılgilı yapılacak bağışlann be- lirlenmesi. c) Genel Merkez Kurulu'nca teklıf edilen şubelere ve genel müdürluğe ait terkın talepleri. 9- Genel Merkez Kunılu'ndan aynlacak üyelerin yerine yenilennin ve vedeklennın seçilmesi, 10- Beş kişilık Denetçiler Kurulu üyelen ile yedeklerimn seçilmesi, 11- Kapanış. Yavuz Gör'e Teşekkür Borçluyum AYŞE tLHAN Y az aylannda herkes dinlence te- laşına düşüp yerinden koparak o yana, bu yana savruluyor. Ek- mekçi de Avrupa'ya çağnlı idi; Almanya'lan, Fransa'lan dola- şıp. Ankara'ya döndükten son- ra da, geçen ağustos başlannda, Ege'ye havala- nacaktı. Telefon edıp, bana "hoşçakal" dedi ve sa- at 16.00'da arkasından bir tas su dökmemi iste- di. Kendine özgü çocuksu kahkahalar atıyor; "Çin'de de \armış bu görenek: amma yolcu ar- kasından değil, gelin giden kızları n arkasından su dökeriermiş, geri gelmemeleri dileğjyle" diyordu. Ekmekçi. Sayın Sami Karaören'ın, bana veril- mek üzere. kendisıne gönderdiği YavuıGör'ün hediyesi, "Seyahatname"yi havâalanından döne- cek olan Cumhuriyet'in arabası ile büroya yolla- yacağını bıldiriyordu. Sevinmiştim; ertesi gün aldırdım armağanımı. Ekmekçi'nin havalandığı saatte de balkondan bir tas suyu havalara firlat- tım. Güzel güzel gitmez olur muydu gayri?! Yaz geçti: güz geçti. Hastalıklar, ailedeki ölüm- ler... Kimi zaman insancn yapılmasıgereklıbir işe yetişemiyor. Ertelemek zorunda kaldjra Ya- vuz Gör'e teşekkürümüzü. Acı haber koşup ge- lınce de şaşırdım: Demek, böylece 1997'ye borç- lu girdim; Sayın Gör'e yürekten ve beğeni yük- lü teşekkürlerimi bildıremeden... "SeyahatnameT1 yi Cumhuriyet'te yayımlanır- ken severek izlemiştim. "Viyana'daTürkler''bö- lümü çıktığında ise iyi tanıdığım, kımbilir kaç kez görüp, dertli ve düşünceli gezip dolaştığun yer- ler ve bu konuda müzelerde sergilenenler üzeri- ne Cumhuriyet'te bir yazım yayımlandı. Herhal- de bu nedenle o zarif diplomat bana kitabını gön- dermeyi unutmamıştı: Adına uygun kapak tasa- nmı yine Vıyana'ya taşıdı beni (Milli Kütüpha- ne'deki Yerküreler Koleksiyonu dünyada ikinci): Kitap göze hoş geliyordu. Sunu (armağan) yazı- sırun yerleştirilişi, Gör'ün özgün, değışik güzel- likteki el yazısı, imzası, tarihin konduğu yer ilk sayfada seyredilmeye değer bir resim oluştur- muştu sanki. Yazann yıllardır Cumhuriyet'te yayımlanan yazılanndan her zaman yararlandım. Bır yazısında Lübnan'da iken dost olduğu bir kardinalden öğrendiği "3 P formülü'"nden söz et- mişti: 1. Prudence (ihtıyat), 2. Patience (sabır), 3. Perseverance (sebat). Pekı nerede kaldı yaşamı sığdıramadığımız formüller, öğütler? ÇüaJcü, şu,da,van "Taşa ge- çer, kendimegeçmez sözüm!" Başka bir yazısında, memleketinllurumunu ir- deleyip mühendislere, yıllardır yönetime musal- lat olan ve ülkeyi şu perişanlığa sürükleyen, Ata- türk'ün onurlu ve çağdaş Türkiyesi'ni utanılacak hale getiren mühendislere tepki göstererek top- lumun yakasmdan düşmelerini öğütlüyordu. Son yazılanndan birinde Istanbul'un. ilk saat- lerden başlayarak sabahlara ve ezanlara dayanan gürültülü gecelennden söz ediyordu. Sokakta, önce akşam satıcılan, sonra yollardaki bitmeyen onanmlar nedeniyle kulak oyan gereçlerin sinir bozan sesleri, çöp arabalannın dolaşıma çıkma- sıyla ortalığı basan bağırtılar ince aynntılanna değin anlatılıyordu. Belli oluyordu ki. rahatsız- dı. Ve sonra w bitmeyen sükûnlu gece"ye koştu... "Seyahatname''nin tt \lyana'daTürkler"bölü- münden bir almtı. "Sizlere Avustuna hakkında birkaç şey daha söyleyeceğim. Gidenler de bunu zaten biürler. Özellikle batısı Klagenfurt, Salz- burg, Innsbruck, Bregens bölgesi A\Tupa'nın en bakımlı ve en güzel yerlerindendir." Buna, Viya- na, aşağı ve yukan Avusturya eyaletlerini niçin katmayalım? Hele o sessizlık, insanlann kıbarlı- ğı. ağırbaşlıhğı, temizlik, yoğun yeşillik, kısaca- sı, toptan sanki koruma altına almmış doğal bir park oluşturan ülke elbette turist cenneti olacak- tır. Biz, D 8'lerin başmı çekmekle övünebilir, al- tınla tartılabilir, takıyyelere boğulabiliriz. Yahya Kemal fferdemig: "Bke Batı'ıım ahlakı bzun!" Yavuz Gör,- hizla yuvarlandığımız kapkara pis- lik döîü çükuru görmeyecek. O'nu özlem ve rah- metle anarken, kendi seçimi olan sessiz ve güzel yerdeki kabrinin ışıklarla donanmasmı Tann'dan dilerim. TARTIŞMA Sorunun Çözümü. T oplumun çok büyük bir bölümü, hemen bütün yönleriyle olumsuz olan bugünkü gidişi görüyor. Kendisine çözüm yolu olarak sunulan demokratik süreç. neredeyse bütününe yakın tıkanmış durumda. Çünkü, demokratik süreci işletmede en büyük görevi üstlenmek konumunda olan, siyasal örgütlerin liderleri başta olmak uzere, yönetici kadrolan, örgüt içinde demokratik değiller. Daha da ileride olarak, DÜNYANIN EN ÜNLU VE EN YETKİLİ TEK OTO KATALOÖU hiyerarşik bir biçimde örgüt içi dikta egemendir. Ulusun büyük bir bölümü, bu olumsuz sürecin ayırdındadır. Bu durum, siyasal örgütlere ilginin ve katıhmın olmamasına neden oluyor. Giderek bu süreçsel sonuç, inanca dayalı bir dünya görüşünü yönetimde egemen kılmak isteyenlerin işine yanyor. Ve giderek bu durum da, bilimsel yönteme dayalı bir dünya görüşünü esas alan, Türkiye Cumhuriyetı'nın kuruluş doğrultusundan saptınlmasına yönelik bu gidişi, gerginliği arttıra arttıra sürdürüyor. Peki bu durumda, siyasal örgütlerden, en azından şu anda hayır gelmeyeceğine göre; demokrasi dışı bir yönetimin asla istenmeyeceğine göre ülkenin kimliğinden saptınlması söz konusu edilemeyeceğine göre; ne yapılması gerekir? Türk ulusu, bu sorunun kesin yanıtını bulmak zorundadır. Ama. yanlış ya da uygun olmayan bir yanıt, ulusu, yenıden tarih sahnesinden, silme eşiğine getirebilir. Vanlan bu noktadaki yoğun bunaltıcı durumdan. kuşkusuz yine. ulusun kendisi çıkacaktır. Bundan asla kuşku duyulmamahdır. Düşünülebilecek her türlü olumsuz koşullara karşın, ulusça, olumsuz olasılıklara olanak tanımamaya zorunlu ve kararlıyız. Kara görünümlü ve kara amaçlılara duyurulur. Dr. O.Z. Artuğ Caddebostan PENCERE Gazete mi Dedin?.. Bır "fikirgazetesi" nasıl olur.. Dünyada örnekleri var; fikir gazetesi belirli bir dünya görüşünü savunur. Ne var ki bu olayda dev- reye ille de "fikir" giriyor; bir "inanç" gazetesi, fi- kir gazetesi olamaz; fikir gazetesi "akıl devri- m/"nden sonra oluştu. Fikir gazetesi haberi verirken ciddi ve nesneldir; "asparagas"a sapmaz; yorumlarında benimsedi- ği dünya görüşünü, felsefeyi, ideolojiyi, öğretiyı, düşünceyi önde tutar. "Aydınlanma"yı benimse- miş bir fikir gazetesi, satışını arttırmak içın okurla- rına Kuran dağıtamaz; bu tür girişimler ahlaka da aykındır. • Peki, "f;7c/rgazefes/y/m"dedikten sonra sağdan, soldan, ilerici, gerici, liberal, faşist köşe yazarlan- nı; "Amasya'nın bardağı, biriolmazsa öteki" diye sayfalarına sıra sıra dizen bir gazete fikir gazetesi olabilir mi?.. O zaman sorarlar: - Güzel!.. "Fikir gazetesiyim" diyorsun; ama, hangi fikirdensin?.. Bu tür gazete bir de akıllı babaların sevimli ço- cuklarına oyuncak bebek, kartondan ev, saray ve villa verdiği için fikir değil zikir gazetesine dönüşü- yor; aynca bağlı bulunduğu holdingin gücüne da- yanarak damping yapıyor. • "Sözde Fikir gazetesi" olmayan çok satışlı ga- zeteler de var; ama bunların da yukarıda saydığı- mız sözde fikir gazetelerinden pek farklan yok!.. Al- dım elime bunlardan birini, yaklaşık 50 sayfa!.. Ftenk desen renk, haber desen haber, seks desen seks, dedikodu desen dedikodu, kupon desen ku- pon, köşe yazısı desen köşe yazısı, sağ desen sağ, sol desen sol, din desen din, laiklik desen laiklik... Yok, yok!.. Şimdi bu gazeteler "kuponlu-kuponsuz" diye iki fiyatla birden piyasaya çıkıyorlar. Derde devadan gayn ne ararsan içinde bulacağın 50 sayfalık ga- zete, fiyatını ben diyeyim 30, sen de ki 35 ya da 40 bin liraya indirmesin mi!.. Eyvah!.. Bizim Cumhuriyet 75 bin lirafiyatıyla Türkiye'nin en pahalı gazetesi oluverdi. Sevgilı Cumhuriyet okuru, artık sana yüzüm tut- maz, senin yerinde olsam Cumhuriyet'i bırakırım; bir yandan enflasyon canavarı azgınlaşırken, öte yandan geçim sıkıntısı yurttaşın boğazına pençe- lerinı geçırmişken basın cephesinde holdingleşme, tekelleşme, promosyon, damping, kartelleşme sü- regelirken "ciddi fikirgazetesı"n\ kimtakar?..Tür- kiye'nin tek bağımsız gazetesi Cumhuriyet'miş, ki- me neyazar?.. • Tek parti döneminde bir komünist sanığını kula- ğından tutup Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın huzuruna çıkarmışlar. Vali pür hiddet: - Ulan, demiş, sizin ne işinize komünist partisi- ni kurmak!.. Gerekjrse onu da biz kucarız. .} _, SanınmTürkıye'degazetecilikdebü'hesaba dö- nüşüyor, bir grubun her tür gazetesi oluyor; sağ', sol, dinci, liberal, tutucu, ciddi, hafif, ne tür gaze- te istiyorsan tezgâhta hepsi bulunuyor; pahalı ga- zete mi?.. Kuponlusu var, 190 bin lira!.. Ucuz ga- zete mi? Al sana 30 bin liralık kuponsuz gazete!.. • Eh, vallahi bu vartayı da atlatırsa Cumhuriyet'e karadaölümyok!.. EĞİTİM-SEN KIRIKKALE ŞUBESİ ÇOCLK ÖYKÜ YARIŞMASI A.MAÇ Eğıtim-Sen Genel Merkezf nın onayı ve desteğı ile Kınkka- le Şubesı tarafından edebıyatımıza çocuk öylcûsü dalında öz- gün yapıtlar kazandırmak. çocuklann düşünsel gehşımıne katkıda bulunmak ve edebıyatı yeni kuşaklara sevdirmek amacıyla düzenlenmiştır KATILIM KOŞLLLARI 1- Yanşma, yapıtlannda çağcıl değerleri. evrensel eğitbilim ilkelerini ve çağdaş bir dıl bilincini gözeten amatör-profes- yonel tüm yazarlara ve Eğıtım-Sen üyelerine açıktır. Katı- lım için yaş ve konu sınırlaması yoktur. 2- Yapıtlar, 9-12 yaş çocuklanna yönelik olmalıdır. 3- Yanşmacılar. diledikleri savıda yapıtla katılabilirler. Ya- pıtlann daha önceden kıtap halinde yayımlanmamış ve ödül almamış olması gerekır. 4- Yapıtlar, çift aralıklı daktilo ile yazılmış. en az otuz sayfa uzunluğunda ve tek öykü bütünlüğünde olmalıdır. 5- Yapıtlar, 9 kopya olarak göndenlmeli ve yanşmacılar öz- geçmişlerini ve bır fotoğrafmı eklemelidır. 6- Katılım tanhi en geç 30 Temmuz 1997 olup. postadaki ge- cıkme dikkate alınmaz. 7- Dereceye gıreme>en yapıtlar, istek halinde şubeden geri alınabilir. 8- Ödüle değer görülen yapıtlar, Eğitim-Sen tarafından kitap halinde yayımlanacak ve telif hakkı 2 yıl süreyle Eğitim- Sen'e ait olacaktu-. 9- Sonuçlar 6 Eylül 1997'de basında açıklanacak, ödüller 20 Eylül 1997'de düzenlenecek bır törenle hak sahiplerine ve- nlecektır ÖDÜLLER l.Ödül: 100.000.000.-TL 2. Ödül: 75.000.000- TL 3. Ödül: 50.000.000.- TL Aynca 3 yanşmacıya Seçıcıler Kurulu Özel Ödülü verilecek- tir SEÇİCİLER KURULL' ÜYELERİ Gülsüm Cengız AKYÜZ (yazar). Gülten DAYTOĞLU (ya- zar), Müjdat GEZEN (tıyatro sanatçısı, yazar), Nurşen GİR- GİN (Eğıtım-Sen MYK üyesı), MuzafTer İZGÜ (yazar), Hasan K1YAFET (yazar), Yılmaz ODABAŞI (şair. yazar), Yalvaç URAL (yazar), Yüksel DOGAN (Eğitim - Sen Kınk- kale Şube YK üyesi |. KATILIM ADRESİ Eğıtım-Sen Kınkkale Şubesi Menderes Cad. 29. Sok. GÜICT Apt. 23/10 Kınkkale TeI-Faks:0318 224 70 31 Tel: 233 85 77-212 24 63 BODRUM/TURGUTREIS'TE DENİZ KENARI Özel plaj, yan olimpik ha\ıız, restoran, market, havıız-bar, möbleli 4 KİŞİLİK APARTLAR Bayram özel fıyatı: 2.950.000.- TL ODAK TATİL KÖYÜ (0212) 587 42 31 - 587 44 39
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle