Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17NİSAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
İİUYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt
Doğu'nun ünlü sivil mimarlık örnekleri ya 'metruk' ya da 'yıkıntı' halindeler...
Erzunım evleıi kar île boran.... ü n u r Sinan Üniversitesi'nin oditor-
yvunanda "kentsel konıma" konusunu
bu kez Avrupajı uzmanlarla birlikte tar-
tışıvoruz. MSÜ Mimarlık Fakûltesi Şe-
hir vs Bölge Planlama Bölümü'nce 10-
11 Msan 1997'dedüzenlenen LKentsei
Koruna ve Yenileme Kongresi'nde açı-
lış bı.dirisinı sunan Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Mehmet Çubuk. sözü ister istemez
yerel ve meıkezı yönetimlerdeki "genel
duyarsızhğa" getıriyor. Kentlerimizde-
ki tanh ve doğa değerlerinin korunma-
sının "uygarlıgm gelişebilmesinin" de ön
koşulu oldağunu yıllardır dıle getirme-
lerine rağmen. imardan sorumlu politik
çevrelerin bu "büimsel seslenişe" hâlâ
kulaklannı tıkadıklannı vurgulayan Prof.
Çubuk, yitırilen mirasın aslında sadece
geçmişi degil, "geteceğj" de yok ettiğini
kim bılir kaçıncı kez dıle getiriyor.
Kongrenin ilk oturumunda söz alan
Avnıpalı konuklardan Prof. Dr. Autonio
Lamas ise kendi ülkesi olan Portekiz'de-
ki geüşmeleri eski kent yerleşmelerinden
slaytlar göstererek anlatıyor.
Prof. Lamas'ın belirttiğine göre, son
yı 1larda Portekiz'deki birçok belediye,
kentlerinin "tarihsel dokulannı" belge-
leyerek ve hatta bu kentler için "SfT ka-
rartan" alınmasmı da sağlayarak, "Dün-
ya Mirası Listesi'nde" yer almak için ar-
dı ardına LN'ESCO'yabaşvurmayabaş-
lamışlar.
Bu büyük kampanyanın beklentisi ise
"parayardnm" falan değil. Çünkü UNES-
CO'nun yardım fonlannın artık çok kı-
sıtlı olduğunu. özellikle "3. Dünya ülke-
lerinin kültürel kimlikkrine" önem ver-
mesmin ardından ABD ve tngiltere'nin
bu BM kuruluşunu artık desteklemedik-
leriru zaten biüyorlar.
Portekiz belediyelerinin bu girişimle-
ri, sadece "uhıslararası bir prestij" elde
etmek için. Eğer UNESCO'nun Dünya
Mirası Listesi'nde yer alırlarsa, "küre-
seüeşme sürecine" kendi yerel kimlikle-
rine dayalı bir "saygmlık" içinde katıla-
caklar. Böylece, yine kûreselleşmenin
"flgi odağı" kentler haline gelerek yeni
gelişme dinamiklerine kavuşacaklar.
Çağı 'kimliklT yaşamak
Gerçi, Prof. Lamas Portekiz'de de ay-
nı belediyelerin bir yandan bu girişim-
lerde bulunurken. öbür yandan kentleri-
nin tarihsel dokularına uygun olmayan
bazı yapılaşmalara da izin verdiklerinden
*y»kuuyorr' Hatta kimi belediyelerin de
eski yapılann yıkımına bile göz yuma-
bildiklerini belirtiyor.
Ne var kı bir ülkenin yerel yönetimle-
rinın. "dünyayla ilişki kurmak" ve ulus-
lararası sahnede "kimükli olarak yer al-
Kentin
"Tbeodosiopolis''
döneminden kaima
ünlü kalesi, salaş
barakalar ve çirkin
yapılann kuşatması
albnda-.
(Fotoğraflar:
OKTAY EKİNCt)
SÜ'deki Kentsel Koruma Kongresi'ne katılan Portekizli Profesör A. Lamas'ı
dinledikten bir gün sonra Erzurum sokaklanndayım ve eski evleri anyorum. Mimarlık
tarihimizin bu gözde kenti, yıllardır yerel politikada etkin olan "muhafazakârlann"
sadece dinsel yapılara sahip çıkıp, eşsiz sivil mimarlık örneklerini ise yıkıma terk
etmelerinden ötürü, her yönüyle "mimarsız" bir kimlik bunalımını yaşıyor..
mak" için, öncelıkle "tarihsel kent do-
kulanyla" kendılenni tanıtma ve "kabul
ettirme" çabalan, doğrusu bizi derinden
etkiliyor. Başta tstanbuTla olmak üzere,
yıllardır UNESCO'nun Dünya Mirası
listelerinde sürekli yeni isimlerle yer alan
"uygarhldarüIkesPTurkiye'de, küresel-
leşme deyince sadece "gökdetenleşmeyi"
anlayan kent yöneticilerimiz, ne yazık
ki MSÜ'deki bu kongreyi de yine izle-
miyorlar...
Aslına bakılırsa bizimkiler, örneğin
"dünyakenti" olma kavTamını da "evren-
sd kültüre ulusal bir katkT olarak değil.
sadece "uluslararası sermayeye kentselya-
brun aJanı açmak" şeklinde görüyorlar.
Böyle olunca da her biri Avrupa'daki ve
Portekiz'dekilerden çok daha eski ve kök-
lü kültür birikimlerine sahip kentlerimiz.
sözde "çağı yakalamak" (!) adına asıl
çağdaş kımliklerini güçlendirecek olan
tarihsel dokulannı hızk yitiriyorian, Hen. -
men tüm kentlerde kişüiksiz bİT apartman-
laşma ve büyükkentlerde de buna koşut
bir "finans yapüaşması", rant beklenti-
lerine tutsak oları her siyasi görüşteki ye-
rel yönetimlerimizin "ortakimar poBti-
kalan" haline geldi...
MSÜ'deki kongrede tartışılan bu de-
ğerlendirmelerden sonra, hemen ertesi sa-
bah "görev" gereğince Erzurum yolun-
dayim. Öğleden sonraki toplantıya kadar
birkaç saati bu tarihi kentimizin "uygar-
hkbiriknnini" izlemek için planlıyorum.
Kültür BakanhğYnca 1993'te yayımla-
nan "Erzurum Evieri" adlı kitap, rehbe-
rim olacak. Çünkü bu kez sadece Doç.
Dr. Haşim Karpuz'un aynı kitapta hem
özelliklerini tanıttıgı hem de "Kstesini"
verdiği "shil mimarlık örnekleriııi" gö-
rebilecek kadar bir sürem var.
Theodosiopolis'den bugüne
Zamanı iyi kullanabilmek için "çahş-
maya* uçakta başlıyorum. Daha kitabın
önsözünde bile Haşim Karpuz konuya
"yakmınayla" giriyor. 1980'de incele-
diklen ve tanıttıklan sağlam durumdaki
50 evden 20*sirıin, kitabm bu baskısı ön-
cesinde(1993^ "yıtakhğmr yazrnış De-
mek ki en iyimser tahminle Erzurum'da
30 kadar "Erzurum Evi" kalmış. Her bi-
rinde 6-7 kişi yaşasa bile bu en çok 200
kişi eder. Yaklaşık 350 bin nüfuslu birta-
rihi kentte, o kentin özgün mimari kül-
türünde yaşayabflen sadece 200 kişiL
Son durumu öğrendikten sonra bu ra-
kamı bile "dörde böunek" zorunda ka-
lacağımı henüz bılmeden, uçakta yan ya-
na oturduğumuz Erzurumlu Hacı Hasan
Yılmaz'la tanışarak eski evlerin en çok
hangi yıllarda yıkıldığını soruyorum.
"25-30 yıl önce başiadT diyor 72 yaşm-
daki "genç" yol arkadaşım ve söze şöy-
le devam ediyor:
"Bizûn ev de belki 100 ydhkb, ama ta-
rihideğfldi. 1968'de >ikbk. yeni bina yap-
tak. Sen tarihi ev göreceksen, Tebriz Ka-
pı'daki gömlekçi Sabahattin'üı evine gü
Çok güzel, tarihi bir ev. Narmanh Cami-
si'nin vanında_"
Keresteci Hasan Yılmaz'ın "lOOyıBık
ama tarihi degü" şeklındeki değerlen-
dirmesi, aslında bugün bile çoğu okumuş,
yazmış, hatta "ajdın" kişinin söylemi de
değil mi? Kentlenmiziftözgün tarihi do-
kulannı oluşturan eski evlerin "konm-
maya değer" olabilmesi için mutlaka
görkemli ve bezemeli "konak" türü zen-
gin evleri olması gerektiği düşüncesi,
bugünkü "apartman kentieri" yarattı.
Tanh, 'mimarsız'kalmasınErzurum evlerinden yakın
yıllara dek ayakta kalabılmış
en eski örnekler olan 1739
yapımı Zırnıkh Vehbi Bey evi,
1754 yapımı Dursun Akal evi
ne yazık ki artık kenti
süslemiyorlar. 18. yüzyıldan
sadece Ahıskahlar Evi'nin
(1763)oda
u
virane
n
bır
şekilde durduğunu
öğreniyorum. Hiç değilse bu
ev mutlaka kurtanlmalı... 19.
yüzyıl sonlan ve 1900'lerin
başlanna ait olan ve halen
varlığını sürdürebilen
AJemdariann Evi,
HakkıoğuUan Evi, Rıza Avcı
Evi, Fizyo Baba'nm E\i gibi
sayılan lO'ubilebulmayan
örnekler de yine
Erzurumlulann "ev
kühürlerini'' tümüyle
unurmamak için dort elle
sanlmalan gereken son
şanslan... Eğer kentin yeni
mimarisinin de aslında
geçmişin zengin birikimlerini
"esin kaynağı" olarak
değerlendirmesi gerektiği ve
böylece "yöresel kimliğin"
sürdürülmesi çabası bir gün
Erzurum'da da gündeme
gelebilirse, o zaman bu
çağdaş tutuma "ışık tutacak"
tarihsel örnekler çok daha
önem kazanacaktır...
Ne var ki Erzurum, böylesi
bir "mimari karara"
varabilmek için öncelikJe
"mimar sayısuu" da
çoğaltmanın bir yolunu
bulmah. 350.000 kişilik bir
kentte yeni yapılar için proje
hizmeti veren mimar sayısı
hâlâ 10'u bile geçmiyorsa,
binalann büyük çoğunluğu
mimar olmayan kişilerce
tasarlanıp inşa ediliyorsa,
mimarlık tarihimize eşsiz
katkılan olan bu kentin, şimdi
aynı tarihe giderek
yabancılaşan bir "mimarhk
dışı kimlikle" büyümesi de
kaçınıhnaz oluyor. Bu
nedenle, belki de ilk adım
olarak Atatürk
Üniversitesi'ndeki 40 yıla
varan "mimarlık fakûltesi
eksiküğini*' artık gidermek
gerekiyor... Erzurum
gözlemlerimi, yine bir gün
önceki koruma kongresinde
dinlediğim Portekizli profesör
Antonio Lamas'ın sözleriyle
noktalıyorum. O da zaten
konuşmasını bu sözlerle
tamamlamıştı: "Kültür
mirasının konınması, gelecek
için yeni bir miras yaratma
kümlrüyle bütünleşmediği
zaman hem olanaksızdır hem
de bir anlam taşımaz_
Tarihsel çe>re, bir anlamda
bizun yaşanı kalitemizin bir
parçası olmalıdır™"
İçKale'debirkış
daha^yüalmadan"
geride bırakan bu
taş bina, srvfl
mimari geleneğin
son örneklerinden-
Dahası, artık o konaklan bile "daha gü-
zeü var" diye yıkmak isteyenler, hatta
yıkanlaraz değil...
Hasan Yılmaz, eski toprak damlı Er-
zurum Evi'nin üzerine önce kat çıkmış.
Sonra çatı yapmış. Derken tümüyle yok
edip yeni binaya dönüştürmüş.
Uçaktan iner inmez kente ulaşıp, tan-
hi "Iç Kale"ye ve çevresindeki eski so-
kakJara daldığımda da görüyorum ki ay-
nı şeyi neredeyse "herkes" yapmış. Yıl-
lar önce, yine bir Erzurum ziyaretimiz-
de dolaştığımız taş döşemeli sokaklan be-
zeyen "ağırbaşh ve zariT' Erzurum ev-
lerinin hemen hiçbirisi "yok." Bazı arsa-
larda ise bu ünlü evlerin "yıkmülan" du-
nıyor. Çok az sayıda kalan "ajaktaki" ev-
ler ise ya tümüyle metruk ve yıkılmak üze-
reler ya da sadece zemin katlan küçük
işyerleri olarak kullanıhyor...
İç Kale, İS 415^22 yıllannda Bizans
Imparatoru D. Theodosius'un kenti ilk
kurduğu yer. Zaten yine o dönemin adıy-
la "TheodosiopoHs" kenti için yapılan
kale, 1230'lardaki onanmmdan sonra da
varlığını sürdürerek bugünlere dek gel-
miş. Son zamanlarda Vakıflar tarafından
bakımı ve kullaıumı için belediyeye dev-
redildiğini öğrendiğim kalenin, Çifle Mi-
nareli Vledrese'ye ve ünlü Taş Mağaza-
lar'a bakan sur duvarlan irili ufakh ba-
rakalar. işyen ve salaş binalarla sanlmış
durumda. "Yakuıdabaşlanacağı"söyle-
nen "İç Kale restorasyon ve düzenleme
projesûide" öncelikle bu çirkin yapı ku-
şatması kaldınlabilirse kentin 1500 yıl-
lık tanığma karşı gereken "çağdaş saygı"
da gösterilmiş olur.
İç Kale ve çevresindeki harap eski do-
ku ve bakımsız, yıkılmış özgün evler tam
bir "çökuntü bölgesi" görünümü için-
deyken, kentin öbür semtlerinde tek tek
bulunan bazı az sayıdaki geleneksel ev-
ler, özellikle "muhafazakâr"' Erzurum-
lular için artık gözleri gibi korumalan ge-
reken kültür zenginlikleri değil midir?..
Ne var ki Erzurum Koruma Kuru-
luMun deneyimli Müdürü BüalLngan'dan
ve yine aynı kurulun tek başına raportör-
lük yükünü omuzlayan Arkeolog Neşe Di-
ler'den aldığım son bilgiler, elde kalan
bu az sayıdaki özgün evin de aslında ba-
kımsız ve hatta terk edilmiş olarak zama-
na karşı "son direnişlerini" gösterdikle-
ri şeklinde.
Örneğin. tescilli ev sayısı artık "32" ol-
sa bile, yine Haşim Karpuz'un kitaptaki
listesinde-yer alan evlerdcn sadece "10
tanesi" için "ayakta" denilebilir. Bun-
lardan belki de 5-6 tanesi hâlâ kullanılı-
yormuş...
Yörenin 'akdcT evleri
Oysa ki Erzurum evleri, özellikle sert
ve soğuk "kış koşuDarma" karşı yüzler-
ce yılın deneyimiyle en korunaklı mekân-
lan sağlayan. tüm yönleriyle yörenin ya-
şam ortamına uygun, eşsiz özellikler ve
yapısal ustalıklartaşıyan, gerçekten "Er-
zurum" için üretilmiş evlerdi... Kent do-
kusunda Bizans, SeJcuklu ve Osmanh dö-
nemine ait anıtsal ve dinsel yapılan sa-
np sarmalayarak Erzurum'a kimlik ver-
melerinin yanı sıra içinde yaşayanlan da
mutlu ve "sağhkh" kılardı.
Bu evlerin bezediği sokaklardan, ön-
ce "«vhıya" girilir, iklim gereği "kapa-
V olan bu geleneksel mekândan, yine evin
en önemli bölümlerinden "tandirevi" ile
birlikte diğeT odalara, ahıra, "merek"
denen samanlığa ve üst kata çıkan mer-
divene geçirildi. "TaD(hrdamı" da deni-
len tandirevi, mutfak ve oturma mekânı
olarak "tandırocağı'' bölümüyle de ya-
şam işlevini üstlenirken, üst katlar yat-
ma ve konuk ağırlamaya hizmet ederler-
di.
Erzurum evlerinin ana yapı kurgusu ise
kalın "taş" duvarlar, "ahşap" iç mekân
düzenlemeleri ve bunlarla birlikte eşsiz
bir "Kiizolasyonu" sağlayan düz "toprak
dam" şeklinde özetlenebilir. Bu "akAa"
mimari, yöre kültürünün diğer sanat dal-
lannda da yaygın olan ince ve alçakgö-
nüllü bir süslemeyle tamamlanırdı..
Aydın Doğan Roman Ödülü
Adalet Ağaoğhı'na verildi
Kültür Servisi - Aydın Doğan
adına her yıl 15 nisan günü veril-
mek üzere düzenlenen ve 1997 yı-
lmda Roman dalına verilmesi ka-
rarlaştınlan ödül, önceki akşam
düzenlenen bir törenle Adalet Ağa-
oğhı'na verildi. 105 basümış ya
da basılmamış yapıt üzerinde ça-
lışan.Vedat Günyol'un başkanh-
ğında, Adnan Benk,Cevat Çapan,
Nükhet Esen, Talat Halman, Do-
ğan Hızlaa, Zeynep Kerman, Fet-
hi Naci, Zeynep OraL Şara Sayin
ve Tahsin Yücel"ın yer aldığı se-
çici kurul, 6 milyar TL tutannda-
ki»ödülün Adalet Ağaoğlu'nun
•RomantikBirVryana Van' adlı ya-
pıtına verilmesini kararlaştırmış-
tı.
6 milyar TL tutanndaki para
ödülü ve ödülün anısına yaptınlan
madalyonu, Aydın Doğan'ın elin-
den alan Adalet Ağaoğlu; uğradı-
ğı trafık saldınsından sonra ikin-
ci adımını bu ödülü almak için at-
tığını söyledi. Ağaoğlu; 'Aydm
Doğan Roman Ödülü'nü manevi
değeri yüksek bir ödül olarak ka-
bul ettiğini belirtirken, bu ödülün
maddi açıdan da toplum bilincine
bir uyan, bu bilincin gelişmesi
için bir basamak olduğunu dile
getirdi. Bu ödülün, edebiyata mad-
di değer biçilebildiğini de göster-
mesi açısından önemli olduğunu
vurgulayan Ağaoğlu, yazmak gi-
bi önemli bir işin bundan böyle bir
meslek ve çaba gerektiren bir uğ-
raş olduğunun da anlaşılacağmı
ifade etti.
Aydın Doğan ise; buödülün baş-
langıcının değil devamının önem-
li olduğunu belirtirken. Adalet
Ağaoğlu'nun bu ödüle layık görül-
mesinden dolayı son derece mut-
lu olduğunu sözlerine ekledi.
Ödül töreninde aynca, 'Aydm
Doğan Ödülleri' arasında yer alan
ve her yıl, o yıl içinde yararlı hiz-
metler yapmış kişi ya da kurulu-
ş_a verileceği belirtilen 'Özel
Ödül'ün bu yıl için verilmemesi
görüşünün, uzun araştırmalardan
sonra ağırlık kazandıği belirtildi.
Film-Yön'den Adinolfi
ve Günaltay'a özel ödülKültür Servisi - Film Yönetmenleri
Derneği (Film-Yön), Eurimages
Kurumu Başkanı Gaetano Adinolfi ve
Eurimages Türkiye temsilcisi Faruk
Günaltay'a 'Avrupa ve Türk
sinemalanna katkılarmdan dolayı' bir
teşekkür plaketi sundu.
Derneğin Atlantik Pasajı'ndaki yeni
merkezinde yapılan törene Nur Sürer,
Tanju Gürsu, Kadir Inanır, Şerif Gören,
Anf Yıbnaz, Türkan Şora>', Tunç
Başaran, lrfan Tözüm, Yavnz Turgul ve
Erden Kıral gibi Türk sinema
dünyasından yapımcı, yönetmen ve
oyuncular katıldı.
Film-Yön Yönetim Kurulu Başkanı
Ertem Göreç tören öncesi yaptığı
açıklamada, "Yönetim kurulumuz çok
daha önceden aldığı bir kararla,
Eurimages'm Başkanı Gaetano Adinolfi
ve Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay'a
Türk, Avrupa ve dünya sineması adına
gösterdikleri çabadan ötürü birer *
teşekkür plaketi veriyor. Amerikan
sinemasıyla başa çıkmak pek kolay
değil, ancak o çabayı göstermek bile çok
büyük bir erdemdir. Onlan kutluyor ve
çabalaruun devamnu dihyoruz"
şeklinde konuştu.
Eurimages'ın Türkiye'den giden
projelere çok sıcak baktığını vurgulayan
Göreç, Film-Yön olarak Türk
sinemacılann yüreklendirilmesi ve
manen desteklemesi açısından hepsinin
yanında olduklannı söyledi.
Teşekkür plaketini Ertem Göreç 'in
elinden alan Günaltay, Türk sinemasının
yönetmenlerin çabalan ve yürekliliği
sayesinde ayakta kaldığını belirtti.
Adinolfi ise teşekkür plaketini küçük
bir öyküyle kabul etti: "YıDar önce
iziediğim bir Amerikan filminde,
KBrideruiler Sultan gibi (Türkan
Şoray'ı kastederek) güzel bir kadını
kaçınyorlar. Yırmi dört Amerikan
süvarisi (ki Eurimages'ın da 24 üyesi
var) onlann peşine düşüyor ve kadını
kurtanyorlar. Hepsi kâdınla evlenıne
hayalleri kurarken kadın kışladaki bir
genç subaya âşık oluyor ve onunla
evteniyor .Bu noktada öyküyü kesip bu
ödülün de biraz o genç kadma
benzediğini söylemek istiyorum. Tüm
Eurimages üyeleri bu ödülü hak
etmiştir. Ama onlar değiL ben ahyorum.
Fflnün sonunda genç subay şöyle
diyordu: Onu hak eden diğerleriydi,
ama sahibi ben oldum."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Festivalin Ardından
"Aykırı" Düşünceler..
Bir "Uluslararası Film Festivali" daha geride kal-
dı. "Sinemaseveıier", bu festival boyunca da dün-
ya sinemasının çeşitli ürünlerini görme olanağını
buldular.
Burada dile getireceğim "aykın" düşünceler, el-
bet festivalin düzenleyicilerine yönelik değil. On
beş yıldır ülkemize böyle bir sanat şölenini yaşat-
tıklan için onlara ne kadar teşekkür edilse azdır.
Benim tartışmak istediğim nokta, ülkemizdeki "s/-
nemaseverierin" ve -yedinci sanarta hangi sıfatla
yer alırlarsa alsınlar- "sinemacılann", bir de ''sine-
ma uzmanlannın', on beş yıldan bu yana her yıl ayak-
lanna getirilen bu fırsatı ne ölçüde ve nasıl değer-
lendirdikleri ya da hangi nedenlerden ötürü gere-
ğince değerlendiremedikleridir...
Bilindiği -ya da bilinmesi gerektiği!- üzere, tek
başına görsellik, düşünme eylemini kendiliğinden
içermez. Ancak görülenleri düşünme eylemine ko-
nu kılmaktır ki, görülenden sonuç çıkartılabilmesi-
ni sağlar. Çıkartılan sonuçlar, hiç kuşkusuz amaç-
lara göre değişik olacaktır. Olaya bu açıdan yaklaş-
tığımda, ülkemizde on beş yıldan bu yana süren bir
uluslararası film festivaline ilişkin değerlendirmele-
rin bunca zamana karşın son derece yüzeysel, bil-
giyle yaklaşımdan uzak ve yanıltıcı bir düzlemde ya-
pıldığı sonucuna vanyorum.
Böylesine düzeyli, nice çetin çabalar sonucunda
gerçekleştirilen bir sanat şöteninden beklememiz ge-
reken, onun yalnızca izlenmesi midir? Genellikle
olayın yalnızca şamata yönüne ağırlık tanıyan kimi
genç yazar dostlanmızın dile getirdikleri gibi, festi-
val boyunca "yerin göğün sinemanın büyüsüyle
dolması "ya da "Beyoğlu cafelerinde hep sinema
üzerine konuşulması", festivalin amacına erişmiş sa-
yılması için yeterli midir? Beyoğlu "festivalin büyü-
süyle" dolarken, aynı caddedeki kitapçılann sine-
ma kitaplannın satıldığı raflarının önünün genellik-
le boş kalması da bu bağlamdaki değeriendirme-
ler için önemli bir çıkış noktası sayılmamalı mıdır?
"Cafeler, sinema üzerine konuşan insanlaria dolup
taşarken", bugüne kadar ülkemizde sinema üzeri-
ne basılmış kaç kitap, birden fazla baskı yapabil-
miştir? On beş yıldır içinde yaşadığımız bu "büyü",
bugüne kadar kaç araştırmacımızı sinema üzerine
özgün araştırmalar yapıp yayımlama yönünde de
"büyüleyebilmiştir"?
Eğri oturup doğru konuşarak, sorgulamayı biraz
daha sürdürelim: Dergilerde ve gazetelerde, festi-
vallerde gösterilen filmlere ilişkin olarak -yabancı ba-
sından "biraz değiştirilerek" alınmamış- kaç özgün
yorum okuyabiliyoaız? Festival sırasında her yer-
de "Bunuel sinemas?" diye lugat parçalarken, bir
Bunuel duyariılığını kendi sinema dilimizi daha du-
yahı kılabiimek için bir karşılaştırma noktası olarak
alabiliyor muyuz? Bir Bunuel'in kendi görme biçi-
mini oluşturabilmek için, gözünü nasıl bireğitimden
geçirmiş olabileceği üzerinde duruyor muyuz?
Dikkat edilecek olursa, yukardaki bütün sorula-
rın yanıtlan ancak tek bir köprüden, görsellik ile dü-
şünce arasında kurulan köprüden geçildiği, böyle
bir köprüden geçmek için gerekli düşünsel çaba har-
candığı, yine aynı köprünün çimentosu için gerek-
li bilgi dağarcığı oluşturulabildiği takdirde sağlıklı bi-
çimde verilebilecek yanıtlardır. Yoksa on beş yıldır
her defasında bıkıp usanmadan festivale "giden-
leri" ve onlann sinemalardan çtktıktan sonra "ne-
leryaptıklannı" anlatmak, böyle bir sanat şölenine
asla yakışmayacak bir ciddiyetsizlik olmanın öte-
sine geçemez.
Acı gerçek şu ki, günümüzde "Türk Sinemasının
Sorunlan" başlıklı bir toplantı nasıl ve nerede dü-
zenlenirse düzenlensin, bu sorunlar arasında sine-
manın estetiğinin de ele alındığına hemen hiç rast-
lanmıyor. On beş yıldır bu estetiğin en yetkin ömek-
lerinin bir uluslararası festival çerçevesinde sergi-
lendiği bir ortamda bu, epey "tuhaf" bir görmezlik-
ten gelme olmuyor mu?
İlhan Koman Jürisi,
ödül verilmemesini istedi
Kültür Servisi -tlhan Ko-
man Heykel Ödülü Jürisi,
Halk Sigorta'nın bu yıldan
başlayarak her yıl tlhan Ko-
man adına bir heykeltıra-
şa vermeyi planladığı ödü-
lün bu yıl verilmemesini
istedi. Jüri, İlhan Koman
Heykel Ödülü'nün Afıfe
Jale Tiyatro Ödülleri kap-
samı içinde yer alması ve
aynı başlık altında düzen-
lenen bir program içine sı-
kıştınlmasına karşı çıka-
rak hoşnutsuzluğunu Hal-
dun Dormen'e yazdığı
mektupta dile getirdi. Prof.
Hüseyin Gezer, Prof. Ad-
nan Çoker, Abdurrahman
Hancı, Ferit Ozşen, Can-
değer Furtun. Ali Akay ve
Hakhın Dostoğlu'ndan olu-
şanjüri, Haldun Dormen'e
gönderdiği mektupta öne-
risini deaçıkladı: "İlhan
Koman Ödülü, bu yıl verO-
meyebüir. Ancak gelecek
yü, sadece bu adla düzen-
lenecek bir organizasyonla
ve hatta Halk Sigorta'nın
yayımlayacağı uluslarara-
sı nitelikte. kapsamlı bir
Koman kitabıyla biriikte •
kültür hayadrruza anlamlı
bir hizmetşeklmde sunula-
bihr."
Jüri, 3 nisanda Halk Si-
gorta Sanat Danışmanı Hal-
dun Dormen'e yazdığı
mektup ve önerdiği görü-
şüne yanıt alamadı. Dor-
men, daha önce Afife Jale
Tiyatro Ödülleri ile ilgili
yaptığı açıklamada. Halk
Sigorta olarak yıl içinde
gerçekleştirecekleri etkin-
likler arasında tlhan Ko-
man adına heykel ödülü
vereceklerini de belirtmiş,
ancak tiyatro ve heykel
ödüllerinin birlikte veri-
lecegini söylememişti.
Bergman, Cannes'a gitmiyor
• Kültür Servisi - Ingmar Bergman, 50. yılını
kutlayan Cannes Film Festivali'nde daha önce ödül
almamış sinema ustalan arasından yapılan bir seçimle
'Özel Onur Ödülü"ne değer görüldü. Altuı Palmiye
ödüllü yönetmenlerden oluşan jüri, Woody Allen ve
Milos Forman'ın da bulunduğu 10 usta yönetmen
arasından 'Büyük Pahniye Ödülü'nü 78 yaşındaki
Bergman'a değer gördü. Ancak Bergman, eşinin
ölümünden duyduğu üzüntü nedeniyle törene
gelemeyeceğini açıkladı. Bu yıl Cannes Film
Festivali'ne, tüm Altın Pabniyeli yönetmenleı davetli.
Yönetmen Şerif Gören de on beş yıl önce 'Yol'
filmiyle bu ödülü kazanmıştı. Jüride yer almayacağını
açıklayan Gören, festivale katılmak için Cannes'a
gidecek.
1998 İnkıtap Öykü Ödülü
• Kültür Servisi - Türkiye'nin en köklü
yayınevlerinden biri olan tnkılap Yayınevi geleneksel
yazın ödülünü bu yıl 'öykü' dalında verecek. Seçiciler
Kurulu'nu Fethi Naci. Prof. Dr. Dilek Doltaş, Pınar
Kür, Füsun Akatlı, Doğan Hızlan, Tank Dursun K.,
Hilmi Yavuz'un oluşturduğu öykü ödülünün parasal
karşılığı 500 milyon TL olarak belirlendi.