Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 MART 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
KITAP TIRTILI SELİMİLERİ
Tam yüz yd önce yazdmıştı...Bir mektup aldım; Sayın Fatma Kö-
roğhı yazıyordu: "BirgünMai ve Siyah'ı
konu edinir miydiııiz? Bu romanısionyo-
nımunuzdan okumayı isterdim~"
O zaman. ilk Mai ve Siyah 'anı'mın
nerelere, ne zamanlara uzandığını düşün-
düm. Puslar gitgide yoğunlaşmış. Belki
daha eski bir Mai ve Siyah anısı olabilir.
Benim hatırlayabildiğim:
Ablamın lise ders kitabında Aşk-ı
Memnu'dan bir alıntı var, Beşir'in, o kü-
çük, veremli zencinin çöl güneşleri özle-
yerek ölûmünü anlatıyor. Ders kitabını
Nihad Sami Banartı yazmış, hazırlamış-
tır. Nihad Sami, Halid Ziya l şaklıgi] ko-
nusunda bilgiler de venyor.
Bilgiler arasında Mai ve Siyah, Uşak-
hgil'in ilk 'böyük', 'önemli' romanı ola-
rak saptanmış. Gerçi Halid Ziya Bey, Mai
ve Siyah'ın öncesinde birkaç roman yaz-
mış, ama bunlar hep büyük bir romana ilk
adımlar. kalem çahştırmalanymış...
O zamanlar Cihangir'de oturuyoruz.
Üç kapaklı, yapılı bir kitaplık var. Otur-
nıa odasmda duruyor. Orta kapağı cam,
ötekiler ahşap. Bize göre sol kapağın ar-
dında ablamın ders kitaplan durur. tkide
birde Nihad Sami Banarlı'nın yetişmek-
te olan gençler için kotardığı ders kitabı-
nı buradan alıp okuyorum. Beşir'in ölü-
müne çok üzülüyorum.
Ne var ki Mai ve Siyah adını adama-
ktllı çekici buluyorum, günün birinde
Aşk-ı Memnu'yu değil de ille Mai ve Si-
yah'ı okumaya karar veriyorum.
Oysa tersı oldu, önce Aşk-ı Memnu'yu
okudum. Mai ve Siyah, yıllarca kitaplı-
ğımda durdu, bölük pörçük okundu, son-
ra anlatacağım bir zamanı gereksindi.
Eleştirmenler. edebiyat tarihçileri Aşk-
ı Memnu'nun Mai ve Siyah'a oranla da-
ha gelişkin bir eser olduğunda birleşirler.
Hangi kaynağabaksanız, Mai ve Siyah'ın
henüz büsbütiin olgunlaşamamış sayfala-
n olduğu ileri sürülür.
Halid Ziya'njn mektubu
Halid Ziya, ömrünün son döneminde
Suut Kemal Vetkin 'e yazdığı bir mektup-
ta Mai ve Siyah için şu 'son' sözleri söy-
lüyor:
"Her seyden evvel bu hikâye, matbuat,
edebiyat ve şiir hayatma aittL Yakından
mnşahedeler üzerine gelmiş bir vesika
hükmünde idi. Bircok eşhas Bâbıali cad-
desinde her gün görülenlere tamamile
benzerdi.
"Sonra asıl hikâyenin kahramanı Ah-
me! Cemıl. şiir mefkûresinin bir timsali
kü. Eserde baştan sona kadar bir hayaL
Tadımlık
"Ya, Lamia?.. Ya, eseri?..
"O zaman sanki kalbinde bir gizli
kuvvet ağır bir uykudan silkinerek uyan-
dı. Bu iki hatıra birden damarlarının
içinde bir ateş akıntısı tutuşturdu. Göz-
leri ötede beride siyah bir yer üzerine
serpilivermiş gülümseyen san yakutlar
şeklinde ışıldayan yıldızlara bahyor,
bunlarin arasından hulyasımn perisini
bir sis içinde görür gibi oluyordu.
"Evet, Lamia ile eseri... O zaman el-
lerini uzattı; karanlıkta minderin üze-
rinde üzgün ve can çekişen bir edayla
serilen o defterciği, o emellerinin arka-
daşını araştırdı. Onu yarası sanlacak,
kırık kanadı bağlanacak hasta bir gü-
vercin gibi okşayıcı, öpücü bir elle tut-
tu. Karanlıkta yazıları görmeyerekyap-
rakları çevirdi. son sayfa olacağım tah-
min ettiği yapraga kadar geldi, orada o
iki kelimeyi, o beş noktayı bir göz alda-
nışıyla tekrar gördü... Lamia!.."
HaJid Ziya UşakhgO, Mai ve Siyah (H.
Fethi Gözler sadeleştirmesi, Inlolap Ya-
yınevi, 1984basımı).
M. şin tuhafı, umut batkılannı anlatır görünen Mai ve Siyah, düpedüz 'siyasal roman'dır. Onda
bütün 'istibdat' döneminin ruh, gönül karanlığını dipten gelen dalgalarla kavramak olasıdır.
Ahmet Cemil'in dolaştığı karanlık îstanbul sokaklan, karanlık gece, haykınşıp duran sokak
köpekleri, fenerin o kadar cıhz ışığı, çamur birikintileri hep bir 'iç karanhğına', bir
'özgürlüksüzlüğe' açıhr, ayna tutar. Mai ve Siyah'taki 'siyasal söylem' üzerinde yazık ki
durulmamış. Oysa başlı başına inceleme konusu. Ahmet Cemil'in mutsuzluğu, hayal kınklığı
yalnızca Lamia'ya duyulmuş karşılıksız aşktan mı? Bomboş hayatlan yaratan toplumsal ortam
Lamia'da ve çevresinde billurlaşmıyor mu?
bir şiir havası vardı. Lisan; pek yüklü, pek
şatafaüı olmakia beraber bütün yenilik-
lerie romanı nev'i için muvaffak gibi teiâk-
ki olundu.
"Ben bunu bilerek düşünerek. evvel-
den karar vererek yapmış degüimJ"
Zaten romancının Kırk YıTdakı hatıra-
lanna dönüp bakarsak, Mai ve Siyah'ın
bir coşku. bir yürek çarpıntısı sonucu.
birdenbire yazılmaya başlarıdığmı sapta-
nz.
Uşaklıgil, "îstanbul hayatTni anlat-
mak istemektedir. Nitekim Cihangir'de-
ki evinde kendisini ziyaret eden -belleğim
beni yanıltmıyorsa- lzmirli dostlanna, Îs-
tanbul hayatından söz açar. Imparatorlu-
ğun başkenti dışarlıklı gençler için da-
ıma büyüleyicidir.
Sonra, Mai ve Siyah'ın ilk sayfalan
okunur. Romanı okuyanlar hahrlayacak,
o ilk sayfalar, Tepebaşı'nda birbahçede,
sofra başında geçmektedır: "Sofranın et-
rafinda yedi kişiydiler."
Bir gazetede birlikte çalışan bu yedi
kişiyi sözlerinden, davranışlanndan, ül-
kü ve özlemlennden bölük pörçük tanı-
nz. Nihayet ikinci bölümde Ahmet Cemil
si\nlir ve roman artık onun olur.
Ahmet Cemil! Onun da bir öyküsü var
bende. Meydan Larousse'u fasikül fasi-
kül aldığım yıllarda. fasikülleri heyecan-
la açar, edebiyat maddelerini okurdum.
Orada Ahmet Cemil maddesinın üstün-
de Servetifünûn dergısinde nice zaman-
lar önce yayımlanmış bir ilüstrasyon du-
ruyordu:
Ahmet Cemil, kızkardeşi tkbal'in me-
zan başında. Mezar demir bir kafesle çev-
rili ve Ahmet Cemil alabildiğine üzgün.
Bu güzel ilüstrasyonu kimbilir kim
yapmıştı? Bir zamanlar Servetıfîinûn der-
gisini alıp okuyanlar, her yeni sayıda Mai
ve Siyah'ın tefrikasını takip etmişler, ye-
ni yeni ilüstrasyonlarda Ahmet Cemil'i,
Lâmia'yı, ötekilen görmüşlerdi...
Rauf Mutluay yorumluyor
Lise son sınıf Türk Dili ve Edebiyatı
öğretmenimiz RaufMumıay, bir ders bo-
yunca Mai ve Siyah' ı 'tanımamızı'. *kav-
ramamızı'sağlamayaçalışmıştı. Besbel-
li, okutmak istiyordu kılabı bize, bizi
özendiriyordu.
Ahmet Cemil bir yığın şiir, şairlik ha-
yaliyle beliriyor, hep 'mavi' hülyalara da-
lıyor, sonra yaşamm gerçekliği karşısın-
da, git git yıkıhyor, mavı umutlan birer
ÎKSEV'in düzenlediği 4. Avrupa Caz Günleri bugün îzmir'de başlıyor
Açıhş, folk caz topluluğu Lammas ile
İZMİR (Cumhuriyet Ege
Bürosu) - 4. Avrupa Caz Günle-
ri, bugün Îzmir'de başlıyor. lzmir
Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı
(İKSEV) tarafından düzenlenen
caz günlerinin ilk konuğu Lam-
mas Caz Topluluğu. Caz günle-
rinde yann Eric Barret Quartet,
cumartesi günü Matthias Schu-
bert veGnıbu, 2 nisanda Eastbo-
und, 4 nisanda Toni Germani Qu-
artet ve beş nisanda Aydın Esen
Trio sahne alacak. Sabancı Kül-
tür Sarayı'nda gerçekleşririlecek
caz günlerinde konserlerin yanı
sıra Filiz Işılay'ın cazla ilgili re-
sim sergisi ve üç nisanda Aydın
Esen'in söyleşisi yer alacak.
Yıhn genç caz topluluğu
İKSEV Başkanı Filiz Eczaa-
başı Sarper, Avrupa Caz Günle-
ri Koordinatörü Hüh/a Tunççağ,
Izmir ttalyan Konsolosu Steano
Revagnan, lzmir Alman Kültür
Merkezi Müdürü Gundolf Schu-
te, lzmir Fransız Kültür Merke-
zi'nden Sergei Graziani ve tzmir
Avusturya Fahri Konsolosu Mu-
ammer Erbay lzmir Hilton Ote-
li'nde düzenlenen toplantıyla 4.
Avrupa Caz Günleri etkinlikleri-
ni tanıttı. Caz günlerine katılacak
gruplann sanatseverler için bir
şans olduğunu belirten Filiz Ec-
zacıbaşı Sarper, konserlerin ta-
mamının Sabancı Kültür Sara-
yı'nda gerçekleştirileceğini ve
saat 21.00'de başlayacağım söy-
ledi. lzmirli sanatseverleri caz
günlerini paylaşmaya çağıran
Sarper, 500 ve 750 bin lira olarak
belirlenen biletlerin İZDOB,
IZDSO, Beymen ve McDo-
nald's'ta mağazalansatışasunul-
duğunu kaydetti.
Caz günlerine uluslararası ve
profesyonel gruplann katıldığı-
na dikkat çeken Hülya Tunççağ.
"Dört yıl rüya gibi geçtL Caz gün-
lerinin başansında ve bugünlere
gelmesinde tzmir seyircisinin kat-
kısı çok büyük. Bu gruplan canh
dinJemek, yarattıklannı canlı
payla.^mak bambaşka bir şey.
Tüm Izmiriileri beklhvruz. Hiç-
bir mazeret kabul etnüyoruz" de-
di.
Altı ülkeden sanatçı ve toplu-
luklann katılacağı 4. Avrupa Caz
Günleri'nin ilk konserini verecek
olan Lammas Topluluğu, 1984
yılında Don Paterson ve Tim
Garland tarafından kuruldu. The
British Coucil'in katkılanyla caz
günlerine katılan grupta, altı ve
AzmiT Kültür Sanat
ve Eğitim Vakff nın
düzenlediği, altı
ülkeden sanatçı ve
topluluklann
katılacağı 4. Avrupa
Caz Günleri, bu
akşam Lammas Caz
Topluluğu'nun
konseriyle başlıyor.
5 nisana dek
sürecek olan
etkinlikte yann Eric
Barret Quartet,
cumartesi günü
Matthias Schubert
ve Grubu, 2 nisanda
Toni Germani
Quartet ve 5
nisanda Aydın Esen
Trio Sabancı Kültür
Merkezi'nde sahne
alacak.
12 telli akustik gitar virtüözü Pa-
terson ve tahta flüt, synthesizer,
tenor ve soprano saksofon çalan
Garland'ın yanı sıra Iskoç, Irlan-
da ve Uzakdoğu çalgılan ile Ste-
fan Hannigen, vurmalı çalgılarda
Nicholas France ve vokalde
Christine Tobin yer alıyor. Gele-
neksel müzikten yola çıkan grup;
trlanda, Iskoç ve Britanya kelt ge-
leneklerinden müzikle cazın çağ-
daş yapı ve uyumunu bir araya
getiriyor. Müziği folk caz olarak
adlandınlan Lammas Toplulu-
ğu'nun Lammas, This Morning,
Tales From The Sun ve The Bro-
ken Road adlı albümleri bulunu-
yor. Kısa bir süre önce BBC ta-
rafından Yıhn Genç Caz Toplu-
luğu seçilen grup, bugün saat
21.00'de Sabancı Kültür Sara-
yı'nda caz günlerinin açılış kon-
seriyle izleyicilerin karşısma çı-
kacak.
Avrupa Caz Günleri 'nde yann
Fransız Kültür Merkezi'nin kat-
kılanyla Eric Barret Quartet sah-
ne alacak. Tenor saksofonuyla
Eric Barret'in yanı sıra gitarist
Serge Lazarevitch, basçı Philippe
Aerts ve baterist Emmanuel Roc-
he'den kurulan grupta son yıllar-
da yer alan Marc Ducret de genç
kuşağın en ıyi modern yorumcu-
lannda biri olarak kabul ediliyor.
1987 yılında Jazz Hot dergısinde
en iyi tenor saksofoncu seçilen
Barret, 1988'de de Barret- Ro-
mano-Texier albümüyle Caz
Akademesi Boris Vian ödülünü
kazandı.
Sabancı Kültür Sarayı, cumar-
tesi günü Matthias Schubert
Trio'yu konuk edecek. Konser
verdiği ülkelerde, o ülkenin sa-
natçılanyla birlikte çalmayı teT-
cih eden Schubert'e bu kez Ka-
mil Erdem ve Janusz Szprot eş-
lik edecek. Konserde Schubert
tenor saksofonuyla, Kamil Er-
dem bas, Szprot piyanoyla yer
alacak. Konser, Alman Kültür
Merkezi 'nin katkılanyla gerçek-
leştırilecek.
Postmodern caz
Izmirlilerin 2 nisanda konuk
edeceği grup lzmir Avusturya
Konsolosluğu'nun katkılanyla
Eastfoound olacak. Cazda post-
modern bir tarzı benimseyen
Eastbound, piyanoyla Heribert
Kohlich, basla Hannes Laszako-
vits, da\Tilla Florian Tuchacek ve
vokalleriyle Eva Kadronska'dan
oluşuyor. 1992 sonbahannda bir
araya gelen grubun konseri, caz
klasiklerini de kapsayacak.
4. Avrupa Caz Günleri'nde 4
nisan cuma günü Toni Germani
Quartet sahne alacak. Tenor, alto
ve soprano saksofon ile Toni Ger-
mani. piyanoyla Andrea Alber-
ti, bas ile Stefano Cesare ve ba-
teriyle Marco Ariano'ndan olu-
şan grup, doğaçlamaya açık kon-
serleriyle dikkat çekiyor. Italyan
motiflerinden yararlanan Toni
Germani Quartet, özgün ve mo-
dern çalışmalannı seslendirme-
ye önem venyor. Red and Blue ve
Simple Wishes adlı iki albümü
bulunan, Songunes adlı üçüncü
albümünü çıkarmak üzere olan
grubu tzmirliler, ttalyan Konso-
losluğu'nun katkılanyla izleye-
cek.
Avrupa Caz Günleri'nin son
konserini 5 nisanda Aydın Esen
Trio verecek. Üçlüde Aydın Esen
piyano, Anthnony Jackson bas ve
Steve Smith davul çalıyor. Konse-
rin ikinci bölümünde Toni Ger-
mani Quartet'in de katılacağı
Jam-Session'la 4. Avrupa Caz
Günleri sona erecek.
ikişer kınhyor, aşkta yenik düşüyor, sa-
natında gönül kırgınlığına uğruyor, hele
kızkardeşi tkbal'in ölümüyle büsbütün
sarsılıyor. Nihayet siyah bir gecede, Ye-
men'e, kaza kaymakamhğına gidiyordu.
Hocamız Mutluay, Ahmet Cemil 'le
yaşlı annesinin lstanbul'dan aynlışlannı
sanki o an görüyormuşçasına, sanki o an
onlarla birlikte vapurda, gemideymişçe-
sine anlatıyor; Ahmet Cemil'in bütün
duygulanımını bize aktanyordu.
Ne kadar kınktır son sahne:
"Ah! Za\aUı hırpalanmış. ezilmiş ha-
yat!_ Mai bir gecejle siyah bir gece ara-
suida geçen şu zavalh, bahtsız ömür!.. Bir
efanas yağmuru altında gefişerek şimdi bir
siyah inci yağmuru amnda gömüien o
emel çkjekleri!-
"tste, işte görüyor, gözlermiıt önönde
yağan o siyahhklar. denize döküldûkçe bir
sarhoşluk ahengiyte boğulan bu karan-
üklar, işte bunlar, o hüh a hayatının üzeri-
ne çekilen bir yas kefeni degU miydi?"
Mai veSiyah'ı -enine boyuna-1973'te
okudum. Ankara'dan dönüyordum. Tren-
deydim. Kompartımanda kitabıma dal-
mıştım.
Tren yol alıyor, sarsıhyor, uçsuz bu-
caksız ıssızlıklardan geçiyoruz ve ben
hep Ahmet Cemil'le birlikte payitaht ls-
tanbul'un karanlık, ışıltısız gecesinde so-
kaklarda yürüyorum.
fCendhni, hiç şüphesiz bı-
raz Ahmet Cemil'e benzeti-
yorum. Gerçi Ahmet Ce-
mil'in Tevfîk Fikret'ten yola
çıkılarak yaratıldığı, kaleme
getirildiği yazılıp çizilmiştir,
ama edebiyata tutkun, yazar-
lığa hevesli herkes biraz Ah-
met Cemil değil midir?
Roman ilerledıkçe, gün
gelip, bütün mavi ülkülerim-
den kopmak zorunda kalaca-
ğımı duyumsuyorum. O,
"yazmak istegi
n
nin bir gün
büsbütün sönmesinden kor-
kuyorum. Derken Ahmet
Cemil gibi siyah bir gecede...
... Bir yirmi beş yıl önce
bunlarla yoruluyorum...
Siyasal bir roman
tşin tuhafı, umut batkılan-
nı anlatır görünen Mai ve Si-
yah, düpedüz 'siyasal ro-
man'dır. Onda bütün istib-
dat' döneminin ruh. gönül
karanlığını dipten gelen dal-
galarla kavramak olasıdır
Ahmet Cemil'in dolaştığı
karanlık îstanbul sokaklan,
karanlık gece, haykınşıp du-
ran sokak köpekleri, fenerin
o kadar cıhz ışığı, çamur bi-
rikintileri hep bir 'iç karan-
hğma',bir 'özgürtüksüzlüge'
açılır, ayna tutar.
Mai ve Siyah'taki 'siyasal
söylem' üzerinde yazık ki
durulmamış. Oysa başlı ba-
şına inceleme konusu.
Ahmet Cemil'in mutsuz-
luğu, hayal kınklığı yalnızca
Lamia'ya duyulmuş karşı-
lıksız aşktan mı? Bomboş
hayatlan yaratan toplumsal
ortam, Lâinia'da ve çevresin-
de billurlaşmıyor mu?
Ahmet Cemil 'siyah'a do-
ludizgin giderken özgürlük-
süzlükte kültür ve sanatın da
siyah.. simsiyah kesilmeye
yazgılandığını nasıl algıla-
malıyız?
"Şiirlerini dinlemek isti-
yormuş. Onlan Lamia'ya
kendisi okumak isterdi. Zih-
ninde şiir okumak için husu-
si bir oda düzenliyor, Lâ-
mia'yı orada bir kanepeye
oturtuyor, kendisi ta ayalda-
ruıın dibinde küçük bir ayak
iskemlesine oturuyor; sonra
titrek bir aşk sadasıy la bütün
fikirlerinin. histerinin mah-
sulü oian bu şiir parcalannı
bir sevda şarkısı gibi onun
duygulu balaşlan altında in-
şat ediyordu. Ah! O aşk da-
Idkası! Acaba mahrumiyetle
dolu hayaünda o bahtiyarsa-
at çalacak mı?"
Hayır, çalmayacak. Öz-
gürlüksüzlükte aşk ve şiir
olamaz.
Mai ve Siyah tam yüz ya-
şında. Bugün de gencecik.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Sıtkı Erinç ya da Bir
Bilgenin DosUuğu
Dostluklar vardır, kısa sayılabilecek bir zaman
dilimine sanki nice zamanlan sığdırmış gibidir. Böy-
le bir dostluğu yaşamanın mutluluğuna eren, dar
zamanlarda bile bütün bir hayata yetecek bir gö-
nül eğitiminden geçmiş olduğunu algılar.
Prof. Dr. Srtkı Erinç'le tanışmamdan bu yana, an-
cak dört yıl geçti. Yaşamımın son yıllanndaki pek
çok güzellik gibi bu dostluk da Anadolu Üniversi-
tesi'nde başladı. İlk kez, belki resmi bir selamlaş-
maydı, belki birlikte gülümsememize yol açan bir
olaydı; pek anımsamıyorum.
Zaten önemli de değil.
Şimdi geriye dönüp o dört yıla baktığımda, yal-
nızca beni neredeyse karşılaştığım her gün kültür-
den ve düşünceden yana daha bir zenginleştirmiş
bir dostluğun öyküsünü okuyabiliyorum.
önemli olan işte bu ve ben, bunları yaşayan iki
kişiden birinin ya da bir başkasının "sonradan"
yazmasını veya belki de onlann hiç yazılmamasını
istemediğimden ötürü, şimdi bir şeyler karalama-
ya çalışıyorum. Paylaşılan, gerçek anlamda bir
dostluğun kültürü olduğu için bu öyküden izlenim-
lere bir kültür sayfasının süruniannda yer veriyo-
rum...
Sıtkı Erinç, Anadolu Üniversitesi'ne benden ön-
ce gelmişti; Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğretim
üyesiydi. Ben aynı üniversitenin iletişim bilimleri fa-
kültesinde göreve başladığımda, îstanbul Üniver-
sitesi'nden aynlışımın üzerinden on yıldan fazla bir
zaman geçmişti. Bu süre içerisinde Türkiye'deki
her şey gibi üniversitelerin çehresi de büyük deği-
şime uğramıştı.
Bu değişimin bilincine varmamı sağlayan, Sıtkı
Erinç oldu. Ama bunu hiçbir zaman -aslında öyle
olmasına karşın- benden çok bilen birinin tavnyla
yapmadı; daha çok, sanki bana unuttuklanmı anım-
satır gibıydi. Uzun bir aradan sonra kimi zaman
öğrencilere karşı "karariı" bir tutum almanın onla-
nn yararına olduğunu, kimi ilkelerden ödün verme-
menin -zaman zaman biraz katı bir tutum gibi gö-
zükse bile- genç insanlara ilkelerin değerini anlat-
manın en etkin yollanndan biri sayılması gerektiği-
ni, bütün bunlan yapmanın öğrencileri sevmeyi hiç-
bir zaman engellemeyeceğini de Prof. Erinç'in
dostça uyanlanyla öğrendim.
O, kararlılığından ve ilkelerinden ödün verme-
mesinin yanı sıra, hem öğrencileri hem de kendi-
sinden genç ve deneyimlerinden yararlanmak is-
teyen meslektaşları için hiçbir şeyi esirgemeyen
bir bilgi ve kültür kaynağı olmayı da başarıyor, böy-
lece kendi akademik disiplinini yeni yetışmekte
olanlar için başlı başına bir okula dönüştürebiliyor-
du.
Gerek Sıtkı Erinç'in, gerekse Güzel Sanatlar Fa-
kültesi'nin yaratıcısı denebilecek eski dekanı Prof.
Dr. Engin Ataç'ın çağnlan üzerine aynı kurumda
"Sanat Kavramlan" adlı dersi vermeye başladığım-
da, sanat eğitiminin ve sanat eğitımi almakta olan-
lann sorumluluklannın ne olması gerektiğini de Sıt-
kı Erinç'ten öğrenecektim. Şimdi geriye baktığım-
da, birlikte yenen her yemeğin ve paylaşHan her
vaktin benim için ne kadar üretken bir eğitim yeri-
ne geçtiğini çok daha iyi anlayabiliyorum.
Ama Prof. Erinç'in "dost" yanı, daha doğrusu
dostlukta vefa temeline nasıl önem verdiğıni bir
başak olayla tanıyacaktım. Bilge Karasu'nun çok
eski dostuydu. Bu nedenle, Karasu'nun hastalığı-
nın başlangıcından sona doğru uzanan çizgiyi ben
de Sıtkı Erinç'le birlikte izledim. Bu, onca üretken
bir yaşamın sonunu belirlediği için acı, fakat düşü-
nülebilecek en parlak dostluk sınavlanndan birini
sergilemesi nedeniyle, bir günbatımının hüzünlü
güzelliğini de yansıtan bir olaydı. Bilge Karasu, va-
kur bir biçimde taşıdığı acılan boyunca hem Sıtkı
Erinç'i hem de dosta vefa borcunu yerine getirmek-
te onunla yarışan eşi Sema Erinç'i hep yanında
buldu. Anadolu Üniversitesi'ne vasiyet ettiği kitap-
lannın gerek üniversiteye ulaştınlmasında, gerek-
se konulara göre aynlıp kataloglandınlmasında Sıt-
kı Erinç'in çabalan yine başı çekti. (Bu bağlamda,
rektör yardımcısı ve GSF'nin o zamanki dekanı
Prof. Ataç'ın sergilediği güzel duyarlılığı da şükran-
la anmak, Karasu'yu sevenler için bir gönül borcu-
dur.)
Karasu deneyimi benim için yalnızca Prof. Er-
inç'le değil, -fakat Alman ozanı Schiller'in dizele-
rinde söylediği gibi- "birdostun dostu" olduğumu
öğrettiği için değerliydi.
Türlü yozlaşmalann kaçınılmaz bir biçimde her
alana, bu aradainsan ilişkilerinedeyansıdığı biror-
tamda ve zamanda, böyle eyieme dönüşebilmiş
dostlukla' bütün bir yaşama kültürü açısından sa-
nınm daha bir paha biçilmez oluyor...
la Bayadere'e yeni sponsor
• ANKARA (AA) - Ankara Devlet Opera ve
Balesi'nin 31 martta sanatseverlerle buluşacak olan
'La Bayadere' balesinde son anda sponsor değişikliği
oldu. Daha önce esere sponsorluk yapacağmı
açıklayan Beğendik Mağazalan'nın yerini bu yıl 32.
kuruluş yılını kutlayan Marmaris Hotel Lidya aldı. .
Hotel Lidya, eserin sahnelenmesine 23.500 dolar
tutanndaki katkıyla destek olacak. Ankara Devlet
Opera ve Balesi yetkilileri, balenin sahnelenmesine
kısa bir süre kala sponsor desetğinin çekilmesinin
kendilerini zor durumda bıraktığını belirttiler. Bir Hint
efsanesine dayanarak sahneye konulacak eseri konuk
lngiliz koreograf Michael Messerrer yönetecek. Dekor
ve kostümlerini Alexandre Vassiliev'in hazırladığı bale
için Hindistan Büyükelçilıği, özel bir gece hazırhyor.
Balenin 10 nisandaki gala gecesinde opera bınası.
Hindistan'ın otantik havasına bürünecek ve gecede
Sari adlı Hint giysilenyle bezenmiş görevliler
çalışacak.
Gülsün Kanamustafa'nm Cenevre
• Kültür Senisi - Gulsün Karamustafa, Cenevre
Athenee Müzesi'nde açılan 'Environ 27 Ans' adlı
ilginç bir sergiye katıldı. Sergi, Cenevre'nin önemli
sanat okulu Ecole Superiuere d'Art Visuel'in Sous Sol
master bölümü öğrencilerinden Anderfuhren. Baudry
ve Raccoursier'in hocalan Catherine Queloz ile
birlikte yürüttükleri projenin sonuçlannı içeriyor.
'Feminizm ve Sanatsal Pratik' üzerinde yoğunlaşan
çahşmada Avrupa ve Amerika'dan seçilmiş ve
aralannda Martha Rosler, Laura Cottingham, Ute Meta
Bauer, Renee Green gibi isimlerin de bulunduğu sekiz
kadın sanatçı yer alıyor. Cenevre'deki sergi alanında
sanatçılann çalışmalan ve içinde yaşadıklan ortamı
tanıtan malzeme de sunuldu. Öte yandan sanatçılar son
dönemlerine ait birer işle sergide buluştular. Aynca
sergi için sanatçılarla söyleşileri içeren 150 sayfalık
tngilizce-Fransızca bir katalog kitap da yayımlandı.