Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 1997 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
"Blöf" Sanmak...
Prof. Dr. İLHAN ARSEL
M
GK'nin bildirıleri
sonucu oluşan son
siyasal gelişmeler-
den ve hele "Türk
Silahü Kuvvetle-
ri'yle uyum içerisin-
deyiz"biçımindeki beyanının Genelkur-
may'ca (hem de sert bir yanıtla) yalan-
lanmasından sonra. Başbakan'ın istifa
edip yerini bir başkasına terk etmesi ge-
rekır. Haysiyetli bir siyaset adamının ya-
pacağı tek şey budur.
Yokeğer ordunun "MöP yaptığını sa-
nıyorveu
darbeolmaz"rahatlığıiçerisin-
de Başbakanlık koltuğunu bırakamıyor
ise şu son yüz yüz elli yılhk Türk tarihi-
ni içeren kitaplan önüne alıp iyice göz-
den geçinnelidir. Çünkü orada Türk or-
dusunun, daima irticaı ezdiği ve ihlal edi-
len anayasayı daima eskısinden iyıye. ile-
riye getirdiği yazılıdır.
Yok eğer ordunun dünya kamuoyun-
dan çekinip iküdaramüdahale etmeyece-
gini ve örneğin şeriat devleti kurma yo-
luna sapmış olar. bir hükümeti tepeleme-
yeceğinı sanıyor ise şunu bilmelidir ki
dünya kamuoyu (özellikle Batı dünyası)
Türkiye'nin "şeriat devteti" olmasını ar-
zulamaz ve Türkiye'yi böyle bir devlet
olma durumundan kurtancı herhangi bir
darbeyi kınamaz; tersine alkışlar. Alkış-
larken şunu da çok iyı bilir ki Türk ordu-
su, her ne kadar laikliğe ve demokrasiye
bağlı olarak sivil iktidara müdahaleden
tiksinir ise de Türkiye'nin ortaçağ dev-
leti olmasını önlemek için gerektiğinde
müdahale eder fakat yaptıktan sonra ik-
tidarda kalmaz; emaneti sivillere bırakır:
1960 ömeğinde olduğu gibi. Bu itibarla
ordunun. dünya kamuoyundan çekinme-
sini gerektiren bir şey olmadığı ortada-
dır.
Yok eger Başbakan, "Ordu darbeyap-
maz, çünkü Cezayir olavlanna benzer
şeylerin Türkiye'de olmasından ürker"
ya da "Tarikatlann yeraltına ginııelerin-
den çeküür" diye düşünüyor ise bu tak-
dirde kendisini çok daha tehlikeli bir ya-
nılgıya sürüklemiş olur. Çünkü şunu he-
sap etmelidir ki Türk ordusunun bulun-
duğu yerde ne Cezayir olaylan diye bir
şey olur ve ne de tarikatlar yeraltına gi-
rip teblike yaratiT. Tam tersine, demok-
ratik bir ortamda yeşil bayraklara sanhp
"Şeriat isterük" sloganlanyla çevreye
dehşet saçmayı marifet sanan şeriatçı
yaygaracılar, herhangi bir askeri darbe
halinde kaçacak delik ararlar. Üstelik or-
dunun blöf yapacağına inanmanın tehli-
keli bir ahmakhk olduğunu anlayıp en
azından otuz-kırk yıllık bir suskunluk
perhizine dalarlar: Tıpkı Atatürk döne-
minde olduğu gibi.
Yok eğer Başbakan, Iran gazetelerinin
Türk ordusu aleyhindeki fery atlanna ku-
lak asıp bütün kaderini Iran'dan gelebi-
lecek maddi ve manevi yardımlara bağ-
ladı ise bu çok daha safça bir kuruntu
olur. Çünkü böyle bir yardıma karşı Türk
ordusunun göstereceği tepki, Iran'daki
mollalar rejiminin yıkılıp yerini, iyi kö-
tü özgürlükçü bir rejime bırakması gibi
sonuçlar doğurabilir.
Bütün bunlardan çıkan sonuç şudurki,
ordunun "Möf yapabileceğini düşün-
mek, onu düşünenler için pek yıkıcı ola-
bilir.
Fakat her ne olursa olsun. durum şunu
gösteriyor ki Türkiye, bugün artik fela-
ket uçurumunun tam kıyısına gelmiş bu-
lunmaktadır. Uçuruma yuvarlanmaktan
kurtulmanın tek yolu, 1 Öcak 1996tarih-
li mektubumla Curnhurbaşkanı'na belirt-
tiğim gibi seçmen oylannın yüzde 79'u
ile şeriata karşı cephe almış bulunan par-
tilerin bir araya gelip yeni seçimlere git-
meleri ve giderken de şeriatçı partileri
yaşam dışı etmeleridir (Bkz. "Cumhuri-
yetgazetesi" 8 Ocak 1996). Söylemeye
gerek yokturki özgürlüklerimize ve çağ-
daş değer ölçülerimize göz diken ve bu
yüzden yeryüzündeki mevcudiyetimizi
sona erdirebilecek olan şeriatçı bir parti-
nin bu memlekette yeri yoktur. Bu tür
partilerin kökünü kazımak, demokrasiye
ters düşmez: tersine demokrasiye yaşam
verir, canlılık verir.
Bu son olaylann ışığı altında biz aydın-
lann da artık şunu kavTaınış olmamız ko-
şuldur ki. ortaçağ batakhğına sürüklen-
mek istenen Türkiye'nin korunması ve
kurtanlması, sadece orduya ilişkin bir iş
değildir. Orduyu şeriatçı ile karşı karşı-
ya bırakacak yerde, hep birlikte sesleri-
mizi yükseltmek bizlere düşen kutsal bir
görevdir.
ARADA BİR
Dr. ERDEM AYDEV Akdeniz üm.
Tıp Fak. Deontoloji-Tıbbi EtikABD
Hekim, Basın, Toplum:
Ne Yapıyoruz?
Ülkemizin hızlı bir toplumsal değişim içerisinde
bulunduğunu hemen hemen her gün rahatça göz-
lemlemek mümkün. Hastasına tacizde bulunmak-
la suçlanan bir hekimin olay görüntülerinin yayım-
lanıp yayımlanmaması konusunun kamuoyunda
birtürreferandumaaçılması, buna iyi birörnek. Ba-
zı haberleriyle, basının insanların "kışilik haklarını"
çiğneyip çiğnemediğı tartışması ülkemizde yeni
yeni yapılırken şimdi, taciz savıyta ilgili güncel bir
"haberin", referandum bıçimınde haber yapılışını
tartışmak durumunda kalıyoruz.
Günlük yaşamda insanlar, bırbırieriyle ilgili ahlak-
sal (etık) degerlendirmelerini, toplumsal dinamizm
içerisinde çok zaman farkında olmadan yaparlar.
Günümüzde kendisinden vazgeçemeyecek oldu-
ğumuz basın; zaman zaman, günlük hayattaki ah-
laksal değeriendirmeleri insanlar adına, çok daha
hızlı, çok daha geniş ve kıyaslanmayacak biçimde
çok daha etkili yapmaktadır. Kimi zaman vurgulan-
mak istenen değerlendirme, mikrofonlaruzatılarak
insanlara onaylatılmaktadır.
Ahlaksal kavram ve değerlerimizle ilgili bir soru-
nun yanıtı, yine ahlaksal söylemlerle yapılır. Birtu-
tum ve davranışla ilgili ahlaksal bir değerlendirme-
ye giderken soracağımız soru, onların "iyi" ya da
"kötü" (kimi zaman "doğru" ya da "yanlış") olup
olmadıkları üzerinedir. Örneğin "yalan söylemek"
kötüdür. Söz verdiği halde buluşma saatinde gel-
meyen biri; diyelim ki yalan söylemişolur. Böyle bir
davranışı ahlaksal ifadelerle kendimize göre de-
ğerlendirebiliriz. Belki kimi zaman basın tarafından
haber de yapılabilir (kamu yaran vb. nedenle). Ama
hiç bir zaman, "Ona trafik cezası kesilsin mi, kesil-
• Arkası Sa. 19. Sayfada
Halka 'Oh!' Dedirten Kararlar
BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu
A
nayasalar, çağdaş devletin temel açıkça görülmektedir. Anayasamız ve öbür dev-
yapısını behrieyen, uyulması ge- rim yasalan, sürekli ileriye, yeniye, uygarhğa gi-
rekli üstün hukuk kurallandır. den yollan açık tutmayı amaçlamaktadır. Eş an-
Başka bütün yasalar ve yaptınm latımla. anayasa ve öbür yasalardaki yasaklama-
içeren düzenlemeler. anayasanm lar, değiştirilemez hükürnler. devrimi sürekli kıl-
özüne ve sözüne aykın olamaz. ma bağlamında konulmuş ilkeler olup ilerinin
rekli üstün hukuk kurallandır.
Başka bütün yasalar ve yaptınm
içeren düzenlemeler. anayasanm
özüne ve sözüne aykın olamaz.
Ancak. devlete hukuksal temel oluşturan ana-
yasalann da hazırlanışında, devletin yaşam fel-
sefesini oluşturan. anayasa üstü ya da anayasa
önceliği diyebileceğimız bazı ilkelere uyulmak
zorunlulugu hepsinden üstündür. Bu nedenle ana-
yasalar, salt biçimsel yasalardan apayndır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kuruluşundan
başlayarak değişim süreci içinde yürüflüğe konu-
lan 1921. 1924, 1961 ve 1982 tarihli anayasala-
nnın ortak yönü. ana felsefesi aynıdır. Orneğin
bunlann hepsinde ortak yan, Batı'nın aydınlan-
ma dönemi felsefesinden esinlenen eşitlikçi, öz-
gürlükçü, devrimci, laik hukuk devleti; kuvvet-
ler aynlığını öngören, bunlan yaşama geçiren
Atatürkçü devrim ilketeridır Bu nedenledir ki,
sözünü ettiğimiz anayasalanmızın hiçbirinde,
herhangi bir rejim değişikliği söz konusu değil-
dir. Bu nedenle. cumhuriyeti numaralamak yan-
lıştır. Bunu isteyenlerin görüşlerine katılmak ola-
naksızdır.
Öte yandan, anayasalanmızdaki Atatûrkçü il-
keler açısından; değiştirilemezliği öngörülen ya-
şamsal ilkeleri, bu ülkelerin sürekli kılınmasını,
K.emalist ideolojinin devrimci özelliğine ters düş-
tüğünü savunmaya kalkışanlan görmekteyiz.
Gerçekten. anayasalanmızın temel felsefesini
oluşturan, laik ve çağdaş devletin korunmasını
güvence atana alan ilkeler, sürekli devrim ilkesi ile
çetişmekte midir? Bu tutum bir tür sivasal tutu-
culuk olarak nıtelenebflir mi?
Elbette hayır. Çünkü devrimlerirnizin ve Ata-
tüdc ilkekrinin içerikleri incelendiğmde, bunla-
nn hepsinin, topluraun ileriye gidişini durdur-
maya çalışan, buna kâlkışacak olan gerici akım
ve eylemlerin önünü tıkamaya yönelik olduğu
degil. gerinin karşısındadır.
Orneğin, demokratik cumhuriyet ilkesinin de-
ğiştirilemezliği, parlamenter sistem içinde. bu
sistemin olabildîğince geliştirilmesine engel de-
ğildir. Buna karşın, devleti ve toplumu çağdışına
çekmeye çalışan şeriatçı, gerici düzen heveslile-
nne karşı yasal bir set oluşturmaktadır.
Bunun gibi, ulusal egemenliğm, kayıtsız koşul-
suz halka ait bulunduğu, rejimin temel ilkelerine
koşut olarak benimsenen laiklik ilkesi; toplumun
sürekli ilerlemesine, daha fazla çağdaşlaşma, da-
ha fazla özgürlük, daha gönençli ve uygar bir
toplum oluşturulmasına engel değil tam tersine,
geriye dönüşü, çağdışıhğa yönelişi önleyen vaz-
geçilmez olumlu buyruklardır. Anayasa dışında,
değişmezliği, anayasal güvenceye alınan öbür
devrimsel yasalar da gerici (karşı) akımlara aynı
yaşamsal nedenlerle güvence altındadır.
1982 Anayasası bu yasalan açıkça belirterek
somut bir güvence oluşturmuştur. Devrimi ta-
mamlayan ve güvence altına alan yasalann hep-
si, çağdaş uygarlık düzeyini bir an önce yakala-
mak, geri kalmışlığı, bütün kurum ve kurallan ile
birlikte ortadan kaldınnak için yürürlüğe konul-
muşlardır..
Günümüzde bütün hızı ile sürdürülmeye çalı-
şılan gerici eylemleri yürütenleT, kutsal din duy-
gulannı siyaset aracı olarak kullanmak isteyen,
din sömürüsü yapan siyaset cambazlandır.
Karşı çıktıklan bu yasalann hiçbirisi dine kar-
şı olmâk söyle dursun, kişisel özgüriükleri, bire-
yin kendi "özri" yaşaımnda kısıtlayıcı hıçbir hû-
küm içermemektedir: .\nayasal, laik bır devlet
düzeninde, bireyler; ister hoşnut, ister karşıt ol-
sun, resmiyette, bu devletin düzenine ve o düze-
nin koyduğu yasalara uymak zorundadırlar. Yü-
rürlükteki yasalara karşı çıkılarak yasanın önlej
diği fiilleri işlemeye kalkışmak suç oluşturur. Ör-
neğin, resmi Başbakanlık Konutu'nda, şeriat yan-
lısı ve yasayla yasaklanrruş tarikatlann temsilci-
lerine, ramazanın ilk akşamı, öncelikli konuk sı-
fatı ile ve yasadışı giysileri içinde iftar yemeği ve-
rilmesi, yılda bir kez Eyüp Camiı'nde teravi na-
mazı kılıp çıkışta, caminin sanklı görevlısı ile
medya kameralanna poz veren başbakan yardım-
cısınm eylemi, Sincan'ın belediye salonunda,
lran molla devriminin yıldönümünün kutlanma-
sı, terörist örgüt liderlerinin resimlerinin sergılen-
mesi, aynı toplantıda lran elçisinin şeriat çağnsı
yapması, çağdaş Türk kadın kuruluşlannın laik-
lik ve çağdaşlık adına yaptıklan toplantılan din
karşıtı göstermekte yanşan bazı parti başkanla-
nnın demeçler vermesi, Adalet Bakanı'nın. şeri-
atçı tutuklulara arka çıkarak onlan cezaevinde
özel zıyareti, Milli Eğitim Bakanı'nın sekiz yıl-
lık zorunlu eğitimi gözardı ederek çağdışı eğiti-
me ödün veren davranışlan gibi eylemler; Türki-
ye'de siyasetin, onanlması güç bir bunalım için-
de olduğunun açık kamtiandır.
Halkımızın büyük çoğunluğu bu gidişi dehşet
ve ibretle izlemektedir. Yürürlükteki anayasa ve
yasalara açıkça tavır alanlan destekleyen, uygar
dünyadan dışlanmamız sonucunu doğuran bu
tehlikeli gidişe anayasal kuruluşlardan gösterile-
cek tepki, büyük halk çoğunluğunun ortak bek-
lentisi halıne gelmıştir.
Son zamanlarda Cumhurbaskanrnın bu konu-
daki çıkışlan, ardmdan Milli Güvenlik Kuru-
lu'nun kararlan, giderek Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nden umudunu yitirmekte olan halkımı-
za rahat bir nefes aldırmayı sağlamıştır. Laik
cumhunyetimizi ve anayasal demokrasimizi ko-
rumayı amaçlayan bu kararlar. değerli ordumu-
za ve onun vatansever komutanlanna karşı olan
güvenlerini art|ırnııştır.
Şimdi bütün gözler. Milli Güvenlik Kurulu ka-
rarlannm ve o kararlarda öngörülen doğrultuda
çalışmalann başlatılmasma dönmüştür.
PENCERE
Felsefeyi Sevmek...
Felsefe, krtaplık raflarında duragelen bir şey de-
ğildir; yaşamı belirler.
Ya filozof?..
Sözgelimi Aristo?..
Isa'dan önce 4'üncü yüzyılda yaşadı Aristo (ya
da Aristoteles-). Aradan nice yüzyıl geçtikten son-
ra bu olağanüstü bilgenin kurduğu mantık, hem Hı-
ristiyan hem de islam ortaçağlannda dinsel öğre-
tileri açıklamak ve belletmek için kullanılacak, sof-
talann silahına dönüşecektir.
Peki, nasıl oluyor da Hıristiyan ile Müslüman,
Yunanlı Aristo'da buluşabiliyor?..
Çünkü Aristo'nun mantığı tek yüzü keskin bir bı-
çak gibidir; eytişimi içermez, kuşkuyu ve değişimi
yapısında barındırmaz, bıçimseldir.
ister namaz kılsın, ister ıstavroz çıkarsın, bağ-
nazların buluştuğu bir yer vardır:
MedreseL _ . ^
Batı'daki medreselerde din adamı yetiştirmek
için Aristo mantığından yararlanılıyordu; Doğu'da
yapılan iş. bundan başka bir şey değildi; Aristo İb-
ni Sina ve Ibni Rüşd'e kaynak oluştuımuştu.
Avrupa'da Francis Bacon 1620'de Aristo man-
tığına karşı çıktı. Ülkemizde ise bu yolda ilk belir-
tiler 19'uncu yüzyılın sonunda uç veriyor.
14'üncü yüzyıl Batı'da Rönesans'ın tohumlan-
ması dönemidir; felsefe ve bilimin dınden bağım-
sızlaşması süreci başlıyor; Aristoculuğa dayanan
medresenin yıkılması için kum saati çalışıyor; Tür-
kiye'de ise medrese 1924 yılına dek sürecektir.
ikinci Mehmet istanbul'u fethertikten sonra
'Fatih Medreseleri'n\ kurarken treni kaçırdığını bil-
miyordu. Bu tarihten 2'nci Abdülhamit'in sonu-
na dek geçen 500 yılda, medreseden evrensel bir
bilim adamı neden çıkmadı?.. "Türkiye MaarifTa-
rihi"nin yazarı Osman Ergin gerçeğin altını çizi-
yor:
"6u beş yüzyılda ancak Batı'nın da Doğu'nun
da değer verdiği bir tek Kâtip Çelebi yetişmiştir.
Ancak onu medrese mahsulü sayabilir miyız?
Medresenin okutma yöntemini beğenmeyen ve
eleştiren, özel ders gören ve zamanma göre en
çok işe yarayan Latinceyi öğrenip o dilden kitap
çeviren bu zat autodidacte (kendi kendini eğiten)
olarak yetişmiştir."
•
Batı uygarlığını ve demokrasisini tanımak için
Avrupa'da felsefenin dinden annıp salt akıl yolu-
nu seçtiği süreci iyi bellemekte yarar var.
Soru:
- Türkiye'de neden felsefe üretilmedi; Osman-
lı'da neden felsefeci yetişmedi?..
Yanıt
- Çünkü Osmanlı, sürekli olarak medrese öğre-
tisinin kubbesı altında yaşadı.
Batı, Hıristiyan ortaçağınr aştı; Dogu, islam or-
taçağını şimdi aşmaya çabalıyor.
Feisefe ve bilimin defterinde Müslümanların no-
tu kınktır. Bugün dünyaya yayılan 1.5 milyarlık is-
lam cografyasında Türkiye 1923 Devrimi sayesin-
• Arkası Sa. 19. Sayfada . ,, t ...lf,..f, ı
KÜLTÜR • SANAT 293 89 78 (3HAT)
i=^<, 96 Cannes Fılm Festival' En İyı Yûnetrner Odulıı ,*»**
2DALDA0SCARÖDmüf
'Cİ3 .ILLIAİ Sî
BOSkAEE H. İACÎ 3USCÎ
İÎR JOEL VE ETHAK COEN FİLMİ
FARGO
t OklDÂ OSCAI ÖOÜIIÜ I ı MM nıauu vtzTam*
B«yoğlu FtTAŞ 249 01 66 1 2 OO-1
' 4 l 5- 1 8 3O-1 8 45-21
K*£.l&y BBOXOWA¥ 346 14 9? T OC " 3 3Q- 6 OO-1 9 OO-İ '
OaaKOy FERIVE ?36 28fit 6 45
W <
Ankarı METBOPOL »2S 7A 78
Uygarlığa, barışa,
fiüzelliîe açılan
aydınhk pencere
Fmn Sokak No. Ö BonMtt Ştfh • GişeTet aUı !M 28 %
Eıle-J-r.Adam EUbcvi ,e Vnttoraıuılarfa
Uygariığa, banşa, gûzeîliğe açılan ajdınlık pencere,
Istanbul'da >eni bir sahne...
SAHNE
Fınn Sokak No. 43 BoBHmti.Şişli
Kımlövtd
A
D
A
A V N İ D İ L L İ G İ L
ÖZENDİRME ÖOÜI U
Athol Fugard
Yön: Bülent Yarar
2IM«tCıın:a.n/}Ilbıti
>
ıar 15.00
Hakan PİŞKİN ' Devrlm NAS
Tel: (0216) 336 12 00 IL
CÜLCÜL
Resım Sergisi
22MART-15NİSAN1997
6.ÇOCUK
ŞENUGI
KONSER
Bu konser
çocuklar için!
Çarşı Mağazaları. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı bu yıl
farklı bir etkinlikle kutluyor.
Çocuklanmız için özel olarak düzenlenen bu konserde, müzik yapıtlan
hem seslendirilecek hem de canlandınlacak...
Çocuklarımızın müzikle sıcak bir şekilde buluşmasını sağlayacak
bu gösteriyi kaçırmayın.
BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI
Vitali Katayev, şef
KONSER PROGRAMI
A. Lyadov, "Sihirli Göl" Orkestra için Müziğin Resmi
A. Lyadov, "Kikimora" Orkestra için Müziğin Resmi
Çaykovski, "Fındıkkıran" Süiti'nden Fragmanlar
ARA
Prokofyev, "Peter ve Kurt" Müzikli Masal
6Nisan 1997, saat: 14.00
Lütfî Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, Anadolu Salonu
Bürtfcr Çarft MoJofc, Capital«
biletaaOfgitamİBnlaıanedilebiBr.
II Dilekitiriaı- TiMtro Avna.
KUVAYI MİLÜYE
KADINLARI
Yazan NeziheAraz
YönetenıŞtydrGüfzumar
Saıı, Çarşamta, Pecşsmbe 21.00
Pazar 19.00
«HÇarran
Teşwtoj«Cad No '60 Taşvfcye
Tö 246 35 86
Kültür
Sanat
ilanlarınıziçin:
293 89 78
(3 hat)
NURI IYE/VI
27Mart 17Nisan 1997
E V I N S A N A T G A L E R İ S İ
Hamam Sokak, Ertalay A p t 1 2 / 1 Bebek 8 0 8 1 0
Tel: (0212) 2 6 5 81 5 8 / Telefax: (0212) 2 5 7 7 6 75
ISTANBUL'DA SON OYUNLAR
HTSTERIA
Zuhal Olcay
Haluk Bilginer
Selim Naşit özcan
Celal Perk
28, 29, 30 Mart 1997
İTÜ MADEN FAEÜLTESİ G ANFİSİ (MAÇKA)
28 Mart Cuma : 20.30
29 Mart Cumartesı: 20.30
30 Mart Pazar : 15.00
Bilet SahjYeıleri:
Gışe (İTÛ Maçka) : (0-212) 296 36 30
VakkoramaTaksun : (0-212)251 2888
Vakkorama Akmerkez: (0-212) 282 09 65
Vakkorama Rumeli : (0-212) 224 40 30
2241311
EFES Pitsen.
YAVUZ TANYELI
Resim Sergisi
26 Mart - 16 Nisan 1997
AKM Taksım - IST Tel 251 56 00
KENT OYUNCULARI 246 35 891
247 36 34
ıtfeo
Muzaffer İZGÜ >i"«":n
Müzikli Komedı
2 Bölüm
I Athol FUGARD
İŞÂRKHARI
SON OYUN
28 Mart 21.00
Refik ERDURAN
ESEKDAG'ın
SEVDAUSI
SON OYUN
27 Mart 21 .OO
Müzik :
« Mellh Kıbar
' Siiz
l* Selma Çuhacı
29 Ma>l Saal 21 00
D.l Coburn
KONKEN
PARTİSİSON OYUN
30 Mart 15.00
Murathan MUNGAN
ORHAN VELI ^ N
Oynayan: Muşlık Kenter
29 Mart Saat 15 00
Rezervasyonlarınıa Master ve Visa kartlan ile yaptırabilirsiniz