29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER "Blöf" Sanmak... Prof. Dr. İLHAN ARSEL M GK'nin bildirıleri sonucu oluşan son siyasal gelişmeler- den ve hele "Türk Silahü Kuvvetle- ri'yle uyum içerisin- deyiz"biçımindeki beyanının Genelkur- may'ca (hem de sert bir yanıtla) yalan- lanmasından sonra. Başbakan'ın istifa edip yerini bir başkasına terk etmesi ge- rekır. Haysiyetli bir siyaset adamının ya- pacağı tek şey budur. Yokeğer ordunun "MöP yaptığını sa- nıyorveu darbeolmaz"rahatlığıiçerisin- de Başbakanlık koltuğunu bırakamıyor ise şu son yüz yüz elli yılhk Türk tarihi- ni içeren kitaplan önüne alıp iyice göz- den geçinnelidir. Çünkü orada Türk or- dusunun, daima irticaı ezdiği ve ihlal edi- len anayasayı daima eskısinden iyıye. ile- riye getirdiği yazılıdır. Yok eğer ordunun dünya kamuoyun- dan çekinip iküdaramüdahale etmeyece- gini ve örneğin şeriat devleti kurma yo- luna sapmış olar. bir hükümeti tepeleme- yeceğinı sanıyor ise şunu bilmelidir ki dünya kamuoyu (özellikle Batı dünyası) Türkiye'nin "şeriat devteti" olmasını ar- zulamaz ve Türkiye'yi böyle bir devlet olma durumundan kurtancı herhangi bir darbeyi kınamaz; tersine alkışlar. Alkış- larken şunu da çok iyı bilir ki Türk ordu- su, her ne kadar laikliğe ve demokrasiye bağlı olarak sivil iktidara müdahaleden tiksinir ise de Türkiye'nin ortaçağ dev- leti olmasını önlemek için gerektiğinde müdahale eder fakat yaptıktan sonra ik- tidarda kalmaz; emaneti sivillere bırakır: 1960 ömeğinde olduğu gibi. Bu itibarla ordunun. dünya kamuoyundan çekinme- sini gerektiren bir şey olmadığı ortada- dır. Yok eger Başbakan, "Ordu darbeyap- maz, çünkü Cezayir olavlanna benzer şeylerin Türkiye'de olmasından ürker" ya da "Tarikatlann yeraltına ginııelerin- den çeküür" diye düşünüyor ise bu tak- dirde kendisini çok daha tehlikeli bir ya- nılgıya sürüklemiş olur. Çünkü şunu he- sap etmelidir ki Türk ordusunun bulun- duğu yerde ne Cezayir olaylan diye bir şey olur ve ne de tarikatlar yeraltına gi- rip teblike yaratiT. Tam tersine, demok- ratik bir ortamda yeşil bayraklara sanhp "Şeriat isterük" sloganlanyla çevreye dehşet saçmayı marifet sanan şeriatçı yaygaracılar, herhangi bir askeri darbe halinde kaçacak delik ararlar. Üstelik or- dunun blöf yapacağına inanmanın tehli- keli bir ahmakhk olduğunu anlayıp en azından otuz-kırk yıllık bir suskunluk perhizine dalarlar: Tıpkı Atatürk döne- minde olduğu gibi. Yok eğer Başbakan, Iran gazetelerinin Türk ordusu aleyhindeki fery atlanna ku- lak asıp bütün kaderini Iran'dan gelebi- lecek maddi ve manevi yardımlara bağ- ladı ise bu çok daha safça bir kuruntu olur. Çünkü böyle bir yardıma karşı Türk ordusunun göstereceği tepki, Iran'daki mollalar rejiminin yıkılıp yerini, iyi kö- tü özgürlükçü bir rejime bırakması gibi sonuçlar doğurabilir. Bütün bunlardan çıkan sonuç şudurki, ordunun "Möf yapabileceğini düşün- mek, onu düşünenler için pek yıkıcı ola- bilir. Fakat her ne olursa olsun. durum şunu gösteriyor ki Türkiye, bugün artik fela- ket uçurumunun tam kıyısına gelmiş bu- lunmaktadır. Uçuruma yuvarlanmaktan kurtulmanın tek yolu, 1 Öcak 1996tarih- li mektubumla Curnhurbaşkanı'na belirt- tiğim gibi seçmen oylannın yüzde 79'u ile şeriata karşı cephe almış bulunan par- tilerin bir araya gelip yeni seçimlere git- meleri ve giderken de şeriatçı partileri yaşam dışı etmeleridir (Bkz. "Cumhuri- yetgazetesi" 8 Ocak 1996). Söylemeye gerek yokturki özgürlüklerimize ve çağ- daş değer ölçülerimize göz diken ve bu yüzden yeryüzündeki mevcudiyetimizi sona erdirebilecek olan şeriatçı bir parti- nin bu memlekette yeri yoktur. Bu tür partilerin kökünü kazımak, demokrasiye ters düşmez: tersine demokrasiye yaşam verir, canlılık verir. Bu son olaylann ışığı altında biz aydın- lann da artık şunu kavTaınış olmamız ko- şuldur ki. ortaçağ batakhğına sürüklen- mek istenen Türkiye'nin korunması ve kurtanlması, sadece orduya ilişkin bir iş değildir. Orduyu şeriatçı ile karşı karşı- ya bırakacak yerde, hep birlikte sesleri- mizi yükseltmek bizlere düşen kutsal bir görevdir. ARADA BİR Dr. ERDEM AYDEV Akdeniz üm. Tıp Fak. Deontoloji-Tıbbi EtikABD Hekim, Basın, Toplum: Ne Yapıyoruz? Ülkemizin hızlı bir toplumsal değişim içerisinde bulunduğunu hemen hemen her gün rahatça göz- lemlemek mümkün. Hastasına tacizde bulunmak- la suçlanan bir hekimin olay görüntülerinin yayım- lanıp yayımlanmaması konusunun kamuoyunda birtürreferandumaaçılması, buna iyi birörnek. Ba- zı haberleriyle, basının insanların "kışilik haklarını" çiğneyip çiğnemediğı tartışması ülkemizde yeni yeni yapılırken şimdi, taciz savıyta ilgili güncel bir "haberin", referandum bıçimınde haber yapılışını tartışmak durumunda kalıyoruz. Günlük yaşamda insanlar, bırbırieriyle ilgili ahlak- sal (etık) degerlendirmelerini, toplumsal dinamizm içerisinde çok zaman farkında olmadan yaparlar. Günümüzde kendisinden vazgeçemeyecek oldu- ğumuz basın; zaman zaman, günlük hayattaki ah- laksal değeriendirmeleri insanlar adına, çok daha hızlı, çok daha geniş ve kıyaslanmayacak biçimde çok daha etkili yapmaktadır. Kimi zaman vurgulan- mak istenen değerlendirme, mikrofonlaruzatılarak insanlara onaylatılmaktadır. Ahlaksal kavram ve değerlerimizle ilgili bir soru- nun yanıtı, yine ahlaksal söylemlerle yapılır. Birtu- tum ve davranışla ilgili ahlaksal bir değerlendirme- ye giderken soracağımız soru, onların "iyi" ya da "kötü" (kimi zaman "doğru" ya da "yanlış") olup olmadıkları üzerinedir. Örneğin "yalan söylemek" kötüdür. Söz verdiği halde buluşma saatinde gel- meyen biri; diyelim ki yalan söylemişolur. Böyle bir davranışı ahlaksal ifadelerle kendimize göre de- ğerlendirebiliriz. Belki kimi zaman basın tarafından haber de yapılabilir (kamu yaran vb. nedenle). Ama hiç bir zaman, "Ona trafik cezası kesilsin mi, kesil- • Arkası Sa. 19. Sayfada Halka 'Oh!' Dedirten Kararlar BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu A nayasalar, çağdaş devletin temel açıkça görülmektedir. Anayasamız ve öbür dev- yapısını behrieyen, uyulması ge- rim yasalan, sürekli ileriye, yeniye, uygarhğa gi- rekli üstün hukuk kurallandır. den yollan açık tutmayı amaçlamaktadır. Eş an- Başka bütün yasalar ve yaptınm latımla. anayasa ve öbür yasalardaki yasaklama- içeren düzenlemeler. anayasanm lar, değiştirilemez hükürnler. devrimi sürekli kıl- özüne ve sözüne aykın olamaz. ma bağlamında konulmuş ilkeler olup ilerinin rekli üstün hukuk kurallandır. Başka bütün yasalar ve yaptınm içeren düzenlemeler. anayasanm özüne ve sözüne aykın olamaz. Ancak. devlete hukuksal temel oluşturan ana- yasalann da hazırlanışında, devletin yaşam fel- sefesini oluşturan. anayasa üstü ya da anayasa önceliği diyebileceğimız bazı ilkelere uyulmak zorunlulugu hepsinden üstündür. Bu nedenle ana- yasalar, salt biçimsel yasalardan apayndır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kuruluşundan başlayarak değişim süreci içinde yürüflüğe konu- lan 1921. 1924, 1961 ve 1982 tarihli anayasala- nnın ortak yönü. ana felsefesi aynıdır. Orneğin bunlann hepsinde ortak yan, Batı'nın aydınlan- ma dönemi felsefesinden esinlenen eşitlikçi, öz- gürlükçü, devrimci, laik hukuk devleti; kuvvet- ler aynlığını öngören, bunlan yaşama geçiren Atatürkçü devrim ilketeridır Bu nedenledir ki, sözünü ettiğimiz anayasalanmızın hiçbirinde, herhangi bir rejim değişikliği söz konusu değil- dir. Bu nedenle. cumhuriyeti numaralamak yan- lıştır. Bunu isteyenlerin görüşlerine katılmak ola- naksızdır. Öte yandan, anayasalanmızdaki Atatûrkçü il- keler açısından; değiştirilemezliği öngörülen ya- şamsal ilkeleri, bu ülkelerin sürekli kılınmasını, K.emalist ideolojinin devrimci özelliğine ters düş- tüğünü savunmaya kalkışanlan görmekteyiz. Gerçekten. anayasalanmızın temel felsefesini oluşturan, laik ve çağdaş devletin korunmasını güvence atana alan ilkeler, sürekli devrim ilkesi ile çetişmekte midir? Bu tutum bir tür sivasal tutu- culuk olarak nıtelenebflir mi? Elbette hayır. Çünkü devrimlerirnizin ve Ata- tüdc ilkekrinin içerikleri incelendiğmde, bunla- nn hepsinin, topluraun ileriye gidişini durdur- maya çalışan, buna kâlkışacak olan gerici akım ve eylemlerin önünü tıkamaya yönelik olduğu degil. gerinin karşısındadır. Orneğin, demokratik cumhuriyet ilkesinin de- ğiştirilemezliği, parlamenter sistem içinde. bu sistemin olabildîğince geliştirilmesine engel de- ğildir. Buna karşın, devleti ve toplumu çağdışına çekmeye çalışan şeriatçı, gerici düzen heveslile- nne karşı yasal bir set oluşturmaktadır. Bunun gibi, ulusal egemenliğm, kayıtsız koşul- suz halka ait bulunduğu, rejimin temel ilkelerine koşut olarak benimsenen laiklik ilkesi; toplumun sürekli ilerlemesine, daha fazla çağdaşlaşma, da- ha fazla özgürlük, daha gönençli ve uygar bir toplum oluşturulmasına engel değil tam tersine, geriye dönüşü, çağdışıhğa yönelişi önleyen vaz- geçilmez olumlu buyruklardır. Anayasa dışında, değişmezliği, anayasal güvenceye alınan öbür devrimsel yasalar da gerici (karşı) akımlara aynı yaşamsal nedenlerle güvence altındadır. 1982 Anayasası bu yasalan açıkça belirterek somut bir güvence oluşturmuştur. Devrimi ta- mamlayan ve güvence altına alan yasalann hep- si, çağdaş uygarlık düzeyini bir an önce yakala- mak, geri kalmışlığı, bütün kurum ve kurallan ile birlikte ortadan kaldınnak için yürürlüğe konul- muşlardır.. Günümüzde bütün hızı ile sürdürülmeye çalı- şılan gerici eylemleri yürütenleT, kutsal din duy- gulannı siyaset aracı olarak kullanmak isteyen, din sömürüsü yapan siyaset cambazlandır. Karşı çıktıklan bu yasalann hiçbirisi dine kar- şı olmâk söyle dursun, kişisel özgüriükleri, bire- yin kendi "özri" yaşaımnda kısıtlayıcı hıçbir hû- küm içermemektedir: .\nayasal, laik bır devlet düzeninde, bireyler; ister hoşnut, ister karşıt ol- sun, resmiyette, bu devletin düzenine ve o düze- nin koyduğu yasalara uymak zorundadırlar. Yü- rürlükteki yasalara karşı çıkılarak yasanın önlej diği fiilleri işlemeye kalkışmak suç oluşturur. Ör- neğin, resmi Başbakanlık Konutu'nda, şeriat yan- lısı ve yasayla yasaklanrruş tarikatlann temsilci- lerine, ramazanın ilk akşamı, öncelikli konuk sı- fatı ile ve yasadışı giysileri içinde iftar yemeği ve- rilmesi, yılda bir kez Eyüp Camiı'nde teravi na- mazı kılıp çıkışta, caminin sanklı görevlısı ile medya kameralanna poz veren başbakan yardım- cısınm eylemi, Sincan'ın belediye salonunda, lran molla devriminin yıldönümünün kutlanma- sı, terörist örgüt liderlerinin resimlerinin sergılen- mesi, aynı toplantıda lran elçisinin şeriat çağnsı yapması, çağdaş Türk kadın kuruluşlannın laik- lik ve çağdaşlık adına yaptıklan toplantılan din karşıtı göstermekte yanşan bazı parti başkanla- nnın demeçler vermesi, Adalet Bakanı'nın. şeri- atçı tutuklulara arka çıkarak onlan cezaevinde özel zıyareti, Milli Eğitim Bakanı'nın sekiz yıl- lık zorunlu eğitimi gözardı ederek çağdışı eğiti- me ödün veren davranışlan gibi eylemler; Türki- ye'de siyasetin, onanlması güç bir bunalım için- de olduğunun açık kamtiandır. Halkımızın büyük çoğunluğu bu gidişi dehşet ve ibretle izlemektedir. Yürürlükteki anayasa ve yasalara açıkça tavır alanlan destekleyen, uygar dünyadan dışlanmamız sonucunu doğuran bu tehlikeli gidişe anayasal kuruluşlardan gösterile- cek tepki, büyük halk çoğunluğunun ortak bek- lentisi halıne gelmıştir. Son zamanlarda Cumhurbaskanrnın bu konu- daki çıkışlan, ardmdan Milli Güvenlik Kuru- lu'nun kararlan, giderek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden umudunu yitirmekte olan halkımı- za rahat bir nefes aldırmayı sağlamıştır. Laik cumhunyetimizi ve anayasal demokrasimizi ko- rumayı amaçlayan bu kararlar. değerli ordumu- za ve onun vatansever komutanlanna karşı olan güvenlerini art|ırnııştır. Şimdi bütün gözler. Milli Güvenlik Kurulu ka- rarlannm ve o kararlarda öngörülen doğrultuda çalışmalann başlatılmasma dönmüştür. PENCERE Felsefeyi Sevmek... Felsefe, krtaplık raflarında duragelen bir şey de- ğildir; yaşamı belirler. Ya filozof?.. Sözgelimi Aristo?.. Isa'dan önce 4'üncü yüzyılda yaşadı Aristo (ya da Aristoteles-). Aradan nice yüzyıl geçtikten son- ra bu olağanüstü bilgenin kurduğu mantık, hem Hı- ristiyan hem de islam ortaçağlannda dinsel öğre- tileri açıklamak ve belletmek için kullanılacak, sof- talann silahına dönüşecektir. Peki, nasıl oluyor da Hıristiyan ile Müslüman, Yunanlı Aristo'da buluşabiliyor?.. Çünkü Aristo'nun mantığı tek yüzü keskin bir bı- çak gibidir; eytişimi içermez, kuşkuyu ve değişimi yapısında barındırmaz, bıçimseldir. ister namaz kılsın, ister ıstavroz çıkarsın, bağ- nazların buluştuğu bir yer vardır: MedreseL _ . ^ Batı'daki medreselerde din adamı yetiştirmek için Aristo mantığından yararlanılıyordu; Doğu'da yapılan iş. bundan başka bir şey değildi; Aristo İb- ni Sina ve Ibni Rüşd'e kaynak oluştuımuştu. Avrupa'da Francis Bacon 1620'de Aristo man- tığına karşı çıktı. Ülkemizde ise bu yolda ilk belir- tiler 19'uncu yüzyılın sonunda uç veriyor. 14'üncü yüzyıl Batı'da Rönesans'ın tohumlan- ması dönemidir; felsefe ve bilimin dınden bağım- sızlaşması süreci başlıyor; Aristoculuğa dayanan medresenin yıkılması için kum saati çalışıyor; Tür- kiye'de ise medrese 1924 yılına dek sürecektir. ikinci Mehmet istanbul'u fethertikten sonra 'Fatih Medreseleri'n\ kurarken treni kaçırdığını bil- miyordu. Bu tarihten 2'nci Abdülhamit'in sonu- na dek geçen 500 yılda, medreseden evrensel bir bilim adamı neden çıkmadı?.. "Türkiye MaarifTa- rihi"nin yazarı Osman Ergin gerçeğin altını çizi- yor: "6u beş yüzyılda ancak Batı'nın da Doğu'nun da değer verdiği bir tek Kâtip Çelebi yetişmiştir. Ancak onu medrese mahsulü sayabilir miyız? Medresenin okutma yöntemini beğenmeyen ve eleştiren, özel ders gören ve zamanma göre en çok işe yarayan Latinceyi öğrenip o dilden kitap çeviren bu zat autodidacte (kendi kendini eğiten) olarak yetişmiştir." • Batı uygarlığını ve demokrasisini tanımak için Avrupa'da felsefenin dinden annıp salt akıl yolu- nu seçtiği süreci iyi bellemekte yarar var. Soru: - Türkiye'de neden felsefe üretilmedi; Osman- lı'da neden felsefeci yetişmedi?.. Yanıt - Çünkü Osmanlı, sürekli olarak medrese öğre- tisinin kubbesı altında yaşadı. Batı, Hıristiyan ortaçağınr aştı; Dogu, islam or- taçağını şimdi aşmaya çabalıyor. Feisefe ve bilimin defterinde Müslümanların no- tu kınktır. Bugün dünyaya yayılan 1.5 milyarlık is- lam cografyasında Türkiye 1923 Devrimi sayesin- • Arkası Sa. 19. Sayfada . ,, t ...lf,..f, ı KÜLTÜR • SANAT 293 89 78 (3HAT) i=^<, 96 Cannes Fılm Festival' En İyı Yûnetrner Odulıı ,*»** 2DALDA0SCARÖDmüf 'Cİ3 .ILLIAİ Sî BOSkAEE H. İACÎ 3USCÎ İÎR JOEL VE ETHAK COEN FİLMİ FARGO t OklDÂ OSCAI ÖOÜIIÜ I ı MM nıauu vtzTam* B«yoğlu FtTAŞ 249 01 66 1 2 OO-1 ' 4 l 5- 1 8 3O-1 8 45-21 K*£.l&y BBOXOWA¥ 346 14 9? T OC " 3 3Q- 6 OO-1 9 OO-İ ' OaaKOy FERIVE ?36 28fit 6 45 W < Ankarı METBOPOL »2S 7A 78 Uygarlığa, barışa, fiüzelliîe açılan aydınhk pencere Fmn Sokak No. Ö BonMtt Ştfh • GişeTet aUı !M 28 % Eıle-J-r.Adam EUbcvi ,e Vnttoraıuılarfa Uygariığa, banşa, gûzeîliğe açılan ajdınlık pencere, Istanbul'da >eni bir sahne... SAHNE Fınn Sokak No. 43 BoBHmti.Şişli Kımlövtd A D A A V N İ D İ L L İ G İ L ÖZENDİRME ÖOÜI U Athol Fugard Yön: Bülent Yarar 2IM«tCıın:a.n/}Ilbıti > ıar 15.00 Hakan PİŞKİN ' Devrlm NAS Tel: (0216) 336 12 00 IL CÜLCÜL Resım Sergisi 22MART-15NİSAN1997 6.ÇOCUK ŞENUGI KONSER Bu konser çocuklar için! Çarşı Mağazaları. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı bu yıl farklı bir etkinlikle kutluyor. Çocuklanmız için özel olarak düzenlenen bu konserde, müzik yapıtlan hem seslendirilecek hem de canlandınlacak... Çocuklarımızın müzikle sıcak bir şekilde buluşmasını sağlayacak bu gösteriyi kaçırmayın. BİLKENT SENFONİ ORKESTRASI Vitali Katayev, şef KONSER PROGRAMI A. Lyadov, "Sihirli Göl" Orkestra için Müziğin Resmi A. Lyadov, "Kikimora" Orkestra için Müziğin Resmi Çaykovski, "Fındıkkıran" Süiti'nden Fragmanlar ARA Prokofyev, "Peter ve Kurt" Müzikli Masal 6Nisan 1997, saat: 14.00 Lütfî Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, Anadolu Salonu Bürtfcr Çarft MoJofc, Capital« biletaaOfgitamİBnlaıanedilebiBr. II Dilekitiriaı- TiMtro Avna. KUVAYI MİLÜYE KADINLARI Yazan NeziheAraz YönetenıŞtydrGüfzumar Saıı, Çarşamta, Pecşsmbe 21.00 Pazar 19.00 «HÇarran Teşwtoj«Cad No '60 Taşvfcye Tö 246 35 86 Kültür Sanat ilanlarınıziçin: 293 89 78 (3 hat) NURI IYE/VI 27Mart 17Nisan 1997 E V I N S A N A T G A L E R İ S İ Hamam Sokak, Ertalay A p t 1 2 / 1 Bebek 8 0 8 1 0 Tel: (0212) 2 6 5 81 5 8 / Telefax: (0212) 2 5 7 7 6 75 ISTANBUL'DA SON OYUNLAR HTSTERIA Zuhal Olcay Haluk Bilginer Selim Naşit özcan Celal Perk 28, 29, 30 Mart 1997 İTÜ MADEN FAEÜLTESİ G ANFİSİ (MAÇKA) 28 Mart Cuma : 20.30 29 Mart Cumartesı: 20.30 30 Mart Pazar : 15.00 Bilet SahjYeıleri: Gışe (İTÛ Maçka) : (0-212) 296 36 30 VakkoramaTaksun : (0-212)251 2888 Vakkorama Akmerkez: (0-212) 282 09 65 Vakkorama Rumeli : (0-212) 224 40 30 2241311 EFES Pitsen. YAVUZ TANYELI Resim Sergisi 26 Mart - 16 Nisan 1997 AKM Taksım - IST Tel 251 56 00 KENT OYUNCULARI 246 35 891 247 36 34 ıtfeo Muzaffer İZGÜ >i"«":n Müzikli Komedı 2 Bölüm I Athol FUGARD İŞÂRKHARI SON OYUN 28 Mart 21.00 Refik ERDURAN ESEKDAG'ın SEVDAUSI SON OYUN 27 Mart 21 .OO Müzik : « Mellh Kıbar ' Siiz l* Selma Çuhacı 29 Ma>l Saal 21 00 D.l Coburn KONKEN PARTİSİSON OYUN 30 Mart 15.00 Murathan MUNGAN ORHAN VELI ^ N Oynayan: Muşlık Kenter 29 Mart Saat 15 00 Rezervasyonlarınıa Master ve Visa kartlan ile yaptırabilirsiniz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle