Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 MAFT1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Son Berlin Film Festivali 'nin, heyecanlı bir western gibi izlenen ödüllüfilmi Istanbul 'da
'Bu,babanıyn
Shakespeare'ideğjl'
Son Berlm Film Festivali'nde, genç
Leonard* DiCaprio'ya en iyi aktör
ödûlü kazandıran, haJk jürisinin ödûiünü
alaiL, en iyi sanat yönetiminde de
Oscar'a aday gösterilen, Avustralyalı
'yenflikçi' yönetmen Baz Luhmuum'ın
modem Shakespeare uyarlaması
'Romeo ye Juliet' de bugün gösterime
giriyor. Olümsüz eserlerinin sürekli
yedinci sanata malzeme yaptldığı,
üteden beri sinemanm en geçer akçe
senaristlerinden saydığımız Shakespeare
babanın belki de en tanınmış yapıtı olan
ve Veronah, ölürnüne düşman
Montague-Capulet ailelerinin ilk görüşte
birbirlerine fena halde sevdalanan
çocuklannın dokunaklı, büyük aşkını
anlatan 'Romeo ve Juliet'inden perdeye
aktanlan bu yeni uyarlama, 2-3 yıl kadar
önce izlediğimiz, Avustralya yapımı
'Stricth Ballroom'dan sonra yönetmen
Baz Luhrmann'ın ikinci filmi.
Çevrelerini kuşatan nefrete isyan
edercesine büyük bir aşkJa bağlanan
Romeo'yla Juliet'in trajik öyküsü,
yönetmen Baz Luhrmann'ın
elindejarantino'vari şamatali bir
biçimciliğin etkisınde, daha çok
günûmüzûn MTV kuşağına yönelik.
'isyankâr genç nıhlara hitap eden',
erotik, müzıklı, hareketlı ve modem bir
aşk masalına dönüşmüş. Aile ve çevre
baskısıyla, değil âşık olup evlenmek,
yan yana, bir araya gelmeleri bile
olanaksız iki gencin bildik hikâyesini,
Italya-Verona'dan alabildiğine sıcak,
vahşi ve katolik ABD-Miami'ye taşıyan
Luhrmann, Shakespeare metnini
Amerikan aksanıyla dillendiren,
günümüzün popüler müzik parçalanyla
destekli, taytlann ve kılıçlann yerini
alacalı bulacalı, Hawaii türü gömleklerle
deri, cin giysilerin aldığı, beliıgin bir
silah fetişizmini öne çıkaran. çeşit çeşit
ve pın! pınl tabartcalann göz aldığı,
canlı, cümbüşlû, şenlikJi bir çağdaş
westem tarzında anlatmayı yeğlemiş.
Baz Luhrmann'ın, yazıldığından
günümûze, dünyanın en ûnlü aşk
hikâyesi olma özelliğindeki bu
Shakespeare oyununu, şimdiye kadar
birçok kez sinemaya uyarlanmış
versiyonlanndan farklı kılma çabasının
hedefıne tam 12'den vurduğu her ne
kadar kolayca ileri sürülemezse de,
ilgiyle ve rahathkla izlenen, dozunda bir
erotizm öğesiyle çekici kılınmış,
sürükleyici. bol şamatalı, dinamik ,
eğiendirici, değişik ve yeni bir film
düzeyinde seyrediliyor yine de bu kıpır
kıpır. hayat dolu ve seksi 'Romeo ve
Juliet', baştan sona. Shakespeare'in
anlattığı o parlak, gözalıcı. görkemli
zengin yaşam tarzıyla yoksunlukla
yoksulluktan geçilmeyen bir yaşamın
kaynaştığı mekânlara uygun günümüzün
Miami'sinde çekilen 'Romeo ve Juliet'in
karakterlerini genelde asıllanna sadık
bırakırken, birtakım gerçekçi
dokunuşlarla daha da çağdaş ve
etkileyıci kılmaya da epeyce özen
göstermiş yönetmen-senarist Luhrmann.
En son kuşağın iki gözde oyuncusunun,
bir kaç yıl öncesinin 'What's Eating
Gflbert Grape' ya da "This Boy's Life"
gibi filmlerinın henuz tüy ienmiş, bebek
gibi delikanlısı Leonardo Di Caprio'yla
gûzel ve taze yetenek Ciaire Danes'in
başlıca rollerini üstlendiği 'William
Shakespeare'den Romeo ve Juliet'i,
festival öncesinde görülmemiş bir
bereketin yaşandığı sinemalanmızda, bu
gün vizyona giren yeni ve ilginç filmler
zincirinin bir başka renkli halkası
savabiliriz.
Cadı Kazanı
The Crucible / Yönetmen:
Nicholas Hytner / Senaryo:
Arthur Miller, aynı adlı oyunundan
/ Kamera: Andrevv Dunn / Müzik:
George Fenton / Oyuncular:
Daniel Day- Levvis, VVinona
Ryder, Paul Scofield, Joan Allen,
Bruce Davişon, Jeffrey Jones /
1997 ABD, (Özen Film).
Salem'den günümûze kazan hâlâ kaynıyor
Yaklaşan festival öncesinde film tra-
fiğinin epeyce yoğunlaştığı şehir sine-
malannda, iki haftadıres geçtiğim 'Ca-
dı Kazanı'm sonunda gördüm. 'Kral Ge-
orge'un DeHliği' filmiyle sivrilen lngiliz
yönetmen Nicholas Hytner'in Arthur
MiDer' ın (ünlü oyunundan yola çıkarak)
bizzat yazdığı senaryodan çektiği 'The
Crucible', 1692'de Amerika'nın Mas-
sachusetts bölgesindeki, son derece pü-
riten Salem kasabasında kaynatılan deh-
şetengiz cadı kazanını karşımıza getiri-
yor bilındiği gibi.
Alabildiğine dindar ve tutucu çevre-
nin etkisiyle cinselliklerini bastırmak
durumunda kalmış ergenlik çağındaki
bir grup genç kızın biraz da yaşlan ge-
reği ormanda, ateş çevresinde çıplak
dans etmeleriyle patlak veren ve 3 yüz-
yıl öncesindeki inanılmazboyutlara var-
mış Hıristiyanlık bağnazlığıyla cin-ca-
dı hurafelerinin sonucunda ortaya çıkan
korkunç olaylan ister istemez günümüz-
de yaşadıklanmızla paralellikJer kura-
rak dehşetle izledik film boyunca.
Zayıf kişiliklı, ama dürüst ve ahlak
sahibi evli çiftçi John Proctor'un (Dani-
el Day- Lewis) uçkuruna hâkim olama-
yıp bekâretini bozduğu Abigail YVilli-
ams'ı (VVinona Ryder) reddedip kansı-
na( Joan Alten) dönmesi üstüne ıntikam
duygusuyla galeyana gelen genç kızın
başını çektiği olaylar, iyice çivisi çıkan
yörede giderek herkesi ateşe aüp birbi-
rine katacaktır. Genç kızlann yalanlan
sonucundaşeytanla işbirliği ve büyücü-
lük suçlamalanyla yüz yüze kalanlar git-
gide hızlanan bir cadı avının masum
kurbanlan olmaktan kurtulamayacak-
lardır Salem'de.
Bütün Tann'ya karşı gelenlerin kö-
künü kazımaya kararh, cahil, önyargıh,
katı din adamlanyla yargıçlann yürüttü-
ğü davayı komşusunun toprağını ele ge-
çirmek isteyen, Tann'yı, inancı, yargı-
yı emellerine alet eden uyanık çıkarcı-
larla bağnaz köktendinciler fişteklerler
habire. Aslında bütün olanın bitenin kö-
keninde intikam ve çıkar duygusunun
yattığı 1692'nin yobaz Salemi'nde ge-
çen bu ünlü oyununu, 1950'li yıllann
başında Amerikan sahne ve perde dün-
yasmın birçok yazannı, yönetmenini,
oyuncusunu, 'show biz' âleminin nice
aydınını sorgulayıp yargılayıp hapsedip
ülkeden sürerek işsiz güçsüz bırakan
malum McCarthy'cilik rüzgârlanna
karşı bir tepki olarak kaleme alan Art-
hur Miller'in ne yazık ki her zaman gün-
celliğıni ve önemini koruyarak klasik-
leşmiş yapıtının görsel karşıhğını veri-
yor tngiliz yönetmen Hytner bu evren-
sel konuyu yenıden ısıtıp görkemli bir
kadroyla karşımıza getıren fılmınde.
Yer yer teatrallığa düşse de, Arthur
Miller'in 17. yüzyıl şeytanının yerini
komünizm öcüsünün aldığı, eskinin ca-
dı avının gerzek senatörün Amerikan
karşıtı faaliyetler komitesınce sürdürü-
len 1950'lerin solcu avına dönüştüğü o
bağnaz McCarthy dönemıne duyduğu
tepkıyle yazdığı metnine dayanan bu fil-
me ılgisiz kalmak olası değil. Diyalog
ağırlıklı, oyunun filmi olmaktan kurta-
nlmış 'The Crudbie-Cadı Kazara', kuş-
kusuz yönetmen Hytner hanesine olum-
!u kaydedilecek bir film.
Aynca zengin oyuncu kadrosu bile
güncel mesajlar içeren bu filmi seyret-
mek için başlıbaşına bir neden. Yıllar
önce seyrettiğimiz Miller'in oyunun-
dan Jean-Paul Sartre'ın senaryosunu
yazdığı RaymondRouleau'nun yönetti-
ği John Proctor'u (Day-Lewis) Yves
Montand'ın, kansını (J.Allen) Mon-
tand'ın kansı SünoneSignoret'nin, inti-
kamcı yosma Abigail'ı (W.Ryder) de o
dönemin Fransız sanşın bombası Myle-
neDemongeot'nunoynadığı. 1957 Fran-
sız yapımı, siyah beyaz 'LesSorderesde
Salem-Salem Bûyûcüleri'nin renkli ve
çağdaş remake'i niteliğindekı 'Cadı Ka-
zanı'm, bir başka ilginç ve güncel filmi
olarak kesinlikle tavsiye ederiz.
KEDIGOZU
VECDt SAYAR
Ben Hep Baharı Beklerim...
"Ben Hep Bahan Beklerim" diyor fotoğraf sana-
tının büyük ustası Robert Doisneau.
Bahar, yeniliği, tazeliği, devinimi getirir çünkü. Do-
ğaya ve doğanın bir parçası olan tüm canlılara.
Geceyle gündüzün eşitlendiği 21 Mart gecesi, ya-
ni bu gece, ilkbahar bir kez daha kapımızı çalıyor.
Anadolu'dan Iran'a, Ortadoğu'dan Ortaasya'ya
uzanan geniş bir coğrafyada bahann gelişi kutlana-
cak bu gün. Kimimiz için yeni bir yıl başlayacak, ki-
mimiz kutsal bildiğimiz büyüklerimiz için dua ede-
ceğiz.
Nevruz Bayramı için "resmi" kutlamalar da yapı-
lacak. "Resmi" makamlann temin ettiği "resmi" las-
tikler yakılacak yollarda. Neden olmasın? Herkesin
bayramın! gönlünce kutlaması fena mı?
Ya renkler, san, kırmızı ve yeşil, onlar da mı resmi-
leştiriliyor dediniz?
Çiçekleri kimse memurtaştıramaz, merak etmeyin.
Onlar hep, banşın, kardeşliğin ve sevginin simge-
si olarak kalacaklar.
Kimimiz rengârenk mesir macunlannı, kimimiz bol
karabiberti, tuzlu, haşlanmış yumurtalannı yiyecek,
uçurtmalaruçurulacak kırlarda, ateşin üzerinden at-
lanacak...
Banştan, kardeşlikten söz açan türküler yakıla-
cak.
Nâzım Hikmet'ten dizeler okunacak:
"Buyrun" deniyor size,
"buyrvn otunın " deniyor size,
"konuşup, anlaşalım"
"Yoktur sözle çözülmeyecek düğüm,
"davaleuı halietmez ölüm,
hayatı paylaşahm!.. '(*}
Bu gece, kışı geride bırakıp, bahara girerken, ge-
ceyle gündüz eşrtlenecek.
Peki, yaşayan varlıklann eşitlenmesi için ne kadar
bekleyeceğiz?
Kediler, bu özlemle yanıp tutuşuyor yüzyıllardır.
Hayatı paylaşmanın bu kadar zor olmadığını, sa-
vaşlann, eşrtsizliklerin artık son bulması gerektiğini
düşOnüyoıiar.
Onlar gibi düşünen bazı insanlar, "Dünya Irkçılık-
la Mücadele Günü" ilan etmişler 21 Mart'ı.
İlginç bir rasttantı mı dersiniz bu tarihin seçilme-
si?
Sanmıyorum, ırkçılıkla mücadele gibi eşrtliği savu-
nan anlamlı bir gün için, gece ile gündüzün eşitlen-
mesinden daha güzel bir tarih düşülebilir miydi?
•••
Ben hep bahan beklerim.
Sinemada kadınlann yeni başanlanna tanık olmak
için.
Paris'in, Creteil adlı banliyösünde "Kadın Filmle-
ri Festivali" düzenleniyor tam on dokuz yıldır.
Dişi kediler bu on dokuz yıllık mücadelelerinde az
yol kat etmediler. O yıllarda izlediğim filmlerle, şim-
di izlediklerim çok farklı. Daha yumuşak, daha ba-
nşçı filmler çoğunlukta. Hızlı feministlerin tüm er-
kekleri "kestiği" fılmlere pek rastlanmıyor artık. Bu,
bir bakıma sorunlann dozundaki azalmadan kay-
naklanıyorsa, bir bakıma da kedilerin sorunlann çö-
zümünü savaşçı yöntemlerden çok banşçı yöntem-
lerde aramaya yönelmelerinden kaynaklanıyor. Bu
yıl, Orta ve Doğu Avrupa'nın kadın sinemacılanna bir
bölüm aynlmış festivalde, Türk sineması da Türkan
Şoray, Füruzan, Gülsün Karamustafa, Yeşim Us-
taoğlu, Biket ilhan, Tomris Giritlioğlu ve Keriman
Ulusoy'un filmleriyle temsıl ediliyor. Türkan Şoray'ın
izleyicilerle yaptığı söyleşi ve Türk kadın yönetmen-
lerin filmleri büyük ilgi görüyor.
•••
Ben hep bahan beklerim.
Nâzım'dan aşk şiirleri okumak için.
Bir bahar günü, Parisie yalnız bir kedi başka ne
yapabilir.
"Sensiz Paris, gûlüm, --
birhavayifişeği
bir kuru gürültü
kederli bir ırmak.
Yıkt mahvetti beni
Paris'te durup dinlenmeden, gülüm,
seni çağırmak."(")
(*) Davet, (**) Sensiz Paris - Yeni Şiirier, Adam
Yayınlan.
Hoş ve modern bir romantik güldürü filmi
12 yıl kadar önce, 'beyaz' dağlan arasında. Al Pa-
dno'nun kapatması olarak Brian De Palma'nm
u
Scarface"inde, erişilmez buzdan prenses güzelli-
ğiyle zihnımize nakşettiğimiz MkheUe Pfeififer'la,
TV dizileriyle üne kavuştugu küçük ekrandan be-
yazperdeye geçip Tarantino takımının "Günbatı-
muidan Şafağa"sıyla tanıdığimız. günümüzde
Hollywood jönlen bırinci ligine transfer olan yeni-
lerden (eski şarkıcılardan Rosemary Clooney'nin
akrabasmdan) George Clooney'i bir araya getiren
"Gûzel Bir Gün". Amerikan sinemasının 1930-
40'lardakı romantik komedi geleneğinı günümûze
taşıyor. Mutlaka sonu tathya bağlanacak cinsten bir
kadın-erkek mücadelesini hikâye eden bu tür ro-
mantik komedilerin sürekli didişip hırlaşıp atışa-
rak, kendilerini hep naza çe-
kerek flört eden Clark Gab-
le - Claudette Colbert, Spen-
cer Tracy (Cary Grant da
olabılır) - Katherine Hep-
burn ya da 1960'lardaki
Rock Hudson - Dorfe Day gi-
bi kahramanlannın günü-
müzdeki uzantısı sayüacak
bir çiftin öyküsü "Gûzel Bir
Gfin".
Kadın, Bruce Springste-
en'le çalacak bir müzisyen
kocadan aynlmış, New York
cangılında calışıp 6 yaşında-
ki oğlunu (Akx D. Linz) bü-
yütmeye çalışan, her saati
dolu, kınk gönlü boş ve kapalı, gamlı bir bekar an-
ne (Michelle Pfeiffer). Aynca çocuğa allerjili, ku-
runtulu patronuyla birlikte, meslek yaşamında dö-
nüm noktası olacak projesini, zor beğenir müşteri-
ye sunup kabul ettirmenin telaşındaki birmimar.
Erkekse yeniden evlenip balayına çıkan eski ka-
nsmın bu^ktıgı 6 yaşındaki kedisever kızına (Mae
\VTiitman) bir hafta bakacak, biraz sorumsuz, uça-
n, sevimli ve muzip iri (George ClooneyX New Y-
ork Daily Nevvs gazetesinin etkili köşe yazan, işi-
nin ustası bir gazeteci.
Çocuklannın okulunca düzenlenmiş bir vapur ge-
zısine sabahın köründe yetişmek üzereyken rastla-
şıp vapuru kaçıran bu kadınla erkeği bekleyen yo-
ğun, yüklü bir işgünunü saat saat hikâye eden ve bu
karşıt kutuplardan kadınla erkegin kaçınılmaz be-
raberlikleriyle noktalanacağını en başından ben sez-
dığimiz "A Fîne Day", sonuçta hem çocuklar hem
Cüzel Bir Cün
A Fine Day / Yönetmen:
Michael Hoffman / Senaryo:
Terrel Settzer, Ellen Simon /
Kamera: Oliver Stapleton /
Müzik: James Nevvton
Hovvard /Oyuncular: Michelle
Pfeiffer, George Clooney,
Mae Whrtman,
Alex D. Linz, Chaıies
Durning, Jon Robin Baltz,
Ellen Greene, Joe Grifosi /
1996 ABD (Özen Film)
de ebeveynleri için güzel bir güne dönüşüyor, bek-
lendiği gibi.
Bırbirlerinin çocukJanna sırayla mecburen dadı-
lık ederken cep telefonlannın, zamane veledi cocuk-
lannın çöpcatanlığı yüzünden kanşmasıyla birlik-
te, ister istemez birbirlerinin özel hayatına da kan-
şan bu kadınla erkeğin, eski moda, bildik aşk hikâ-
yesinin modern versiyonu niteliğindeki filmde gö-
nüller birleşırken mesleki kariyerlerinde de başan-
ya erişiyor kahramanlanmız. Kadm-mimar, baba-
oğul müşterinin takdirini kazanır, dolayısıyla mız
mız patronunun da gözüne girerken ucu kirli poli-
tikacılara dayanan, kötü kokular aldığı bir yolsuz-
luğu köşesinde yazmadan edemeyen bıçkm erkek-
gazetecimiz de editörünün (Charles Duming) başı-
nı belaya sokacak ve kendi
geleceğini de karartacak da-
vasında haklı çıkacaktır,
tüm medyanın gözü önün-
de...
Çocuğunu ve işini birlik-
te idare etmeye uğraşan, kı-
nlgan bir çalışan anneyle
hafta sonubabalığından ger-
çek babahğa geçerek olgun-
laşan, işleri oluruna bırak-
mış görünen gözde bu köşe
yazannın çatışma-didişme-
lerden aşka dönüşen ilişkisi-
nı, romantizme çanak tuta-
rak aktaran "Güzel Bir
Gön"ü "Soap Dish", "Res-
toration" gibi filmleriyle dikkati çeken lngiliz Mîc-
haelHoffinanyönetmiş. Neil Simon ın kızı EDenSi-
mon'la Terrel SeHzer'in senaryosunu imzaladığı,
kolayca tüketilen, hafıf ve parlak, biraz da ailevi bu
modern romantik güldürü denemesi, büyük ölçüde
başroldeki 2 oyuncusundan alıyor gücünü.
Geçen yıllann çizgilerini dennleştırdiği, ama hâ-
lâ ışık saçan güzelliği. zarafetiyle göz alan Michel-
le Pfeiffer'la bıyıksız, kasmtısız bir Clark Gable'ın
gençliğini andıran, aynca Cary Grant'ı da çağnştı-
ran, Hollyvvood'un yeni gözde yakışıklılanndan Ge-
orge Clooney'nin sürüklediği "Güzel BirGün", alı-
şılmış romantik komedi türünün bildik klişeleriyle
donatılmış. beceriyle kotanlmış şirin bir eğlencelik
sayılabilir sonuçta. Meraklısını bir buçuk saatliğı-
ne masalsı bir kaçış âlemine davet eden bu roman-
tik komedi hoşca vakit geçirmek için uygun bir
seçim olabilir...
İlk Esler Kulubu
The First Wlves Club
Yönetmen: Hugh VVilson /
Senaryo: Robert Harling /
Kamera: Donald Thorin /
Müzik: Marc Shaiman /
Oyuncular: Goldie Hawn,
Bette Midler, Diane Keaton,
Dan Hedaya, Stephen
Collins, Maggie Smith,
Bronson Pinchot, Elizabeth
Berkley, Sarah Jessica
Parker/1996 ABD (UIP)
Dünyanm tüm boşanmış kadınlan, birleşin!
Filmin başında, üniversite döne-
mı süresince çok yakın arkadaş ol-
muş, yaşlan 50'ye merdiven daya-
mış, 68 kuşağından tuzu kuru, New
Yorklu 3 kadın kahramanımız (B.
Midler, G. Hawn, D. Keaton), eski
bir sınıf arkadaşlannın (Stockard
Channing) intihan nedeniyle yıllar
sonra bir araya gelirler yeniden.
Okul sonrası yaşamlan. birbirinin
benzeri şekilde gelişmiştir. Üçü de
evlenip çoluk çocuğa kanşmış, saç-
lannı süpürge ederek işlerinde ba-
şanlı olmalan için kocalannı des-
tekJemiş ve yıllarca eskitilip kulla-
nıldıktan sonra yeni, çekici, seksi
genç kadınlar uğruna bir çırpıda bı-
rakılarak terk edilmişlerdir.
Elektronik eşya satıcıhğından
patronluğa yükselip bayağı bir sek-
reter-kasiyer kızla (Sarah Jessica
Parker) mercimeği fınna veren
cimri, bencil kocası (Dan Hedaya)
tarafından çocuğuyla yüzüstü bıra-
kılan Brenda'yla (Bette Midler),
ünlü bir film yapuncısı yaptığı, a-
ma fikır fikır ve kütür kütür genç
ırisi yeni bir yıldız adayıyla (Eliza-
beth Berkley) rahat rahat yaşaya-
bihnek için bir de hiç utanmadan
yüklü bir nafaka talep eden kocası-
nı (VktorGarber) sürüm sürüm sü-
ründürmeyi kafasını takmış, orası-
nı burasını durmadan gerdirdiği
halde artık istediği rolleri gençlere
kaptınr olmuş, alkolde çözüm ara-
yan, gözden düşmektekı Oscar'lı
film yıldızı Elise'yi (Goldie Hawn)
ve reklamcı kocasmı (Stephen Col-
lins) yeni kuşaktan. hoş ve albenili
bir genç kadına (Maraa Gay Har-
den) kaptıran Annie'yi (Diane Ke-
aton) bırleştiren nokta, yıllarca kul-
lanılıp sömürüldükten sonra bir ke-
nara fırlatılıp atılmalandır. Terk
edildikleri sabık kocaJanndan inti-
kam almak amacıyla birleşip plan-
lar yapan bu 3 eski kadın arkâdaş-
ca kurulan "Ük Eşler Kulübü" ar-
tık faaliyettedir...
'PoBs Akademisi' serisinden zır-
zop komedilerle adını duyuran yö-
netmen Hugh VVUson'un Hollyvvo-
od'un üç agır topunu bir araya ge-
tirdiğı film, özetle 'kadınm kendi-
ne duyduğu özsaygı>ı yitirmeden
hayattan intikam alnıasu bir erke-
ğe sürekli kul obnaktansa kendisi-
ni ve dünya}i tanıması istediğini,
amaçladığını vapabilmesi' mesajı-
na dayanan, ABD'de çok iyi 'çahş-
mış' neşeli, hareketli, hafif ve bey-
lik bir komedi sayılabilir. Hem bas-
kıcı annesinin (Eileen Heckart)
hem de ruh doktorunun etkısinde-
ki etkisindeki şaşkın, entel geçinen
nevrotik Annie'de Diane Keaton,
bıkkın ev kadını Brenda'da Bette
Midler ve estetik cerrahıye, votka
kadehlerine abone, yaşı geçmekte-
ki film yıldızı Ehse'de kendisiyle
dalgasını geçen Goldie Hawn'un
sürüklediği bu bol gırgırlı, patırtıh
gürültülü intikam komedisi, genel-
de konusuyla kolayca özdeşleşen
özellikle kadın seyirciyi anında tav-
layıp rahatlatıyor bir buçuk saatli-
ğine.
Otivia GoHsmith'ın best-seller
romarundan uyarlanan film, şaka
yollu lafı 'Dünyanm bütün terk
edttmiş kadınlan birieşia kafayıye-
me>in ve daima herşeyi deneyin!'e
getiren. iddıalı bir feminist mani-
festo olmaktan çok eğlendirmeyi
hedefleyen modern, grotesk bir
fars, bir çırpıda tüketiliveren, bol
şamatalı gürültülü patırtıh ancak
gittikçe tekdüzeleşen, rutin, hafıf
bir eğlencelik.
Sosyetik dedikodu yazanndaki
yıllann Maggie Smith'ten sınıf at-
lamış mahalle kızı Sarah Jessica
Parker'a, TV dizilerinden tanıdık
Bronson Pinchot'den vefasız ve
soytan kocalan oynayan Dan Heda-
ya, Victor GarbeT, Stephen Col-
lins'e kadar yan rollerdeki kadro-
nun performanslanyla da çekicile-
şen 'Dk Esler Kulübü', sonuçta or-
lalama seyirciyi memnun edebile-
cek bir feminist eğlencelik.
Bale turnelerine bakan engeli
• ANKARA (ANKA) - Kültür Bakanı Ismail
kahraman, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin
tstanbul ve Antalya'ya yapacağı tumeleri
onay vermeyerek engelledi. Opera, bale ve
tiyatro temsilleri ile senfoni orkestrası konserlerinde
yerli ve yabancı sanatçı görevlendirilmesini
kendi onayına bağlayan Kültür Bakanı Ismail
Kahraman, bu kez de opera ve balenin yurt
genelinde tanınması ve yaygınlaşmasmda büyük
önemi olan tumeleri hedef aldı. Kahraman,
izleyicıden büyük ilgi gören 'Kamelyah Kadın'
balesinin Istanbul'da sahnelenmesini ve sevilen bale
yapıtlanndan oluşan 'bale geceleri' programınm
Antalya'da sahnelenmesini öngören Ankara Devlet
Opera ve Balesi turne programmı, onay vermeyerek
engelledi
liyatpolar Gününde ücretsiz
temsiller
• A.NKARA (ANKA) - Ankara Devlet Tiyatrosu 27
Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle ücretsiz
temsiller verecek. 27 mart-4 nisan tarihleri arasında
ücretsiz temsillerin verileceği 2. Ankara Çocuk
Oyunlan Şenliği'ni düzenleyen Ankara Devlet
Tiyatrosu, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle
Küçük Tiyatro'da sahnelenen 'Kuğular Şarkı
Söylemez' ile Altındağ Tiyatrosu'nda sahnelenen
'Boyacf adlı oyunlannı 27 martta ücretsiz olarak
sahneleyecek. Oyunlan ücretsiz olarak izlemek isteyen
seyirciler, 21 mart perşembe gününden itibaren
biletlerini Ankara Devlet Tiyatrosu gişelerinden
alabilecekler.
'Bir Yazar-Bir Çizep'
• Kültür Servisi - Karikatürcüler Derneği'nin
düzenlediği 'Bir Yazar-Bir Çizer' başlıklı dizi paneller
cumartesi günü başlıyor. Kadıköy Caddebostan Kültür
Merkezi'ndeki ilk panele konuşmacı olarak Kandemir
Konduk ve Semih Balcıoğlu katılacak. Panel, saat
15.00'te başlayacak.
'Anadil Yasağı1
söyleşisi
B Kültür Servisi - Insan Haklan Demeği Istanbul
Şubesı Kültürel Haklar Komisyonu, 'Anadil Yasağı'
konulu bir toplantı düzenliyor. Cumartesi günü saat
15.00'te Çukurluçeşme Sokak Bayman Apt. No: 10
Taksim adresindeki toplantıda Süryanilerden Lazlara,
Çerkezlerden Kürtlere kültürel kimliğin yok sayılması
tartışılacak. Toplantıya lsa Karataş, lsmail Avcı, Yaşar
Güven ve Beşir Ant katılacaklar.