Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAVTA CUMHURİYET 21 MART1997CUMA
12 DIZI
Tutanaklardaki imzama ne oldu?
7
6 Mart 1978'de siyasi şubede gö-
revlı bir komıserdi Günay Ushı.
Olayı araştırmakla görevlendiril-
di. Ancak bir hafta sonra görev-
den alındı. Uslu, sorusturma \e
»nrasına ilişkin sorulanmızı fotoğrafinın
yayınlanmaması koşuluyla yamtladı:
-Vlahkemeye çağnlmadığınız halde
gjttiniz, neden?
Vıcdanımın sesinı dınlediğim ıçin gittim
çünkü mesleğımle ilgili aci çektiğim olay-
İErdan bırisidir. Hiçbir zaman beynimden
aamadığım, çok üzüldüğüm bır olaydır.
-Kattiamdan ne kadar sonra görev-
kndirüdiniz?
Anımsamı>onım. Olayın çok keskın bö-
lûmleri kalmış benım beynimde. Olus bi-
çımi, sanıklann isimleri, kanlı gömlekler,
bır bilet, kadının ihbar mektubu...
-Nerede görevliydiniz katliam okJu-
ğunda?
Siyasi şubede görevliydim. Müdür yar-
dımcısı \erdi o görevi bize. Mektubu aynn-
tılanyla okudum. Bır ekip görevlendirdik.
Elazığ'a gidip Sıddık Potat'ı alıp geldiler.
-Sıddık Polat'ı siz mi sorguladınız?
Evet ama gelır gelmez çok büyük bir
yaygara koptu, ülkûcülerin sılahi olan Or-
tadoğu Gazetesi'nde. Her gün tehdıt edi-
yorlardı, şöyle yapacağız, böyle yapaca-
ğız-
-Bu tehditler sizin isminiz verilerek mi
yapılıyordu?
Evet.
-Katliamı sizin soruşturduğunuzu ne-
reden biliyoriardı?
Bızım meslektaslanmız arasında da kös-
tebekJervardı.
-Bu soruşturmavı etkiledi mi?
Sorguda tek başımza birsey yapmanız
kesinlikle mümkiin değildir. Direnmeniz
ve elinizdekj güçlü kanıt ve belgelerle sa-
nığın üzerine gıtmeniz gerekir. Eğer takı-
rrunız baskı hıssederse başannız sıfir olur.
Eğer arkanızda siyasi bir güç devletin gü-
cü yoksakorkuya, paniğe kapılır, işi savsak-
larlar. Buşefnasılolsagıdecekderler. Böy-
le durumlar da baskı sayılır.
-Bu tehditlerin sonucu ne oldu?
Beş ya da altı gün sonra beni görevden
aldüar.
-Kim görevden aldı sizi. nasü bir ge-
rekçe sunuldu?
Bu bir yetkidir, niye benden alıyorsunuz.
dıyemezsıniz. Gerekçe de sunulmadı.
-tfadenizde millervekillcrinin de dev-
reye girdiğini söylüyorsunuz, Kim bu
milletvekilleri?
Belli, küçük ve marjinal bir partınin mil-
letvekilleriydi bunlar.
-MHP'nin mi?
Evet.
-Neden isimlerini açıklamıyorsunuz?
Şu an isim veremem ama gelenlerin bir
kısmı şimdi ANAP'ta. tsme indırgemek is-
temiyorum çünkû Meclis'in soruşturma
kapsamma aİınması geTeken bır olay.
-Olayı soruşturan bir görevli olarak
Uk mahkemede ifade verdiniz mi?
Hayır, mahkemeye çağnlmadım. Ben
Van'da gazetede okudum. "16 Mart'uı tek
ve son tamğı Sıddık Folat da tahliye cdildL"
diye. O zaman anladım olayın boyutlan-
nın çok büyük olduğunu. Ben sorguya gir-
dim, bir taİcım tutanaklara imza attım. Ce-
za davalannda mutlak surette hazıriık so-
ruşturmasıru yapan adamıntanıkolarak ifa-
desinin aîınması gerekir. Oysa hiçbir mah-
keme olayla ilgili benim ifademi almadı.
-Bu neyi gösteriyor?
Benim neden çağrılmamış olduğum sır-
dır hâlâ. Ben çağnlmadan hakkında karar
veriliyor, kesinleşiyor. Bu yüzden adamı
şimdi yargılayamıyorsunuz. Ben okudu-
ğum zaman şoke olmuştum, bu kadar hız-
lı karar nasıl verilir diye...
-Burada savahğın mı ihmafi var,emniye-
tinmi?
Benim oradakietkinliğim bir şekilde yok
edildi. O yaygara niye kopanldı, üzerime
geliyorlardı, mektuplarla, telefonlarla...
Hatta bir gün Pendik'te yemekte, telefonla
buldular beni. Aynı gün, evime girerken
havaya ateş ettiler...
-Bu tehditler, soruşturmayı yürüttü-
ğünüz için mi?
Evet
-Tntanaklan imzaladınız ama...
Imzaladım.
-Hangi tutanaklardı bunlar?
Yer göstenne tutanağına bizzat ben git-
tım. Oteldeki kanlı gömlekleri hatırhyo-
rum. Hatta Sıddık Polat'ın vücudunda ke-
sikler vardı ama kollannda mıydı, neresin-
deydi hatırlamıyorum. O gün Karakoçan'a
bilet almış. Otobüs şirketine gittim, görüş-
tüm. Gidiş-gelişlerini çok güzel irtibatlan-
dırmıştık- Bütün bunlar tutanaklarda vardı.
-Polat'ın salıverüdiğini duv duğunuz-
da ne düşündünüz?
Czülüyorsun, yıkılıyorsun. Diyorsun ki,
devletin benim bilmedığim başka hesapla-
n, kitaplan var.
-Ercan Karakaş'ın soru önergesine.
tçişleri Bakanı Meral Aksener imzasıy-
la verilen yanıtta, o gün sizin soruştur-
mayla görevlendirilmediğiniz yazıyor...
Bakanın yanıö da benim "yok" sayüdı-
ğımı doğruluyor. Artık olayın aydınlatıl-
masını istiyorum çünkü acı çekiyorum.
-Mahkemede ifade verdikten sonra
konuştuğunuz için suçlandınız mı?
Ben yırmı yıldır gözaltındayun ve ko-
runmasız bir insanım. Konuşmam hâlâ
meslektaşlanmı rahatsız ediyor...
Inadınasürdüoğan hakkında ikinci bilgi bir
ay sonra yansıdı basına.
Doğan'ın öldürüldüğü,
katılinin de eskı MHP Şişli
tlçeBaşkanıKemalÖktem
olduğu söyleniyordu. ltiraflarda bulunan
ülkücü Murtaza Didim'di. Öktem'in
faşist tetıkçilenn yetiştirildiğı bir kamp
olarak kullanılan Baybora çiftliğinin
sahibi olduğunu, kendisinin de kamp
sorumluluğunu üstlendiğini anlatıyordu
Didim. Polıs Doğan da bu kampta kalmış,
hatta öldürme görevi kendisine verilmiş,
çok yakın arkadaşı olduğu için
reddetmiştı. Tevfik Ağansoy ve Aiaattin
ÇaktcTnın da kampa geldiği, DYP ll
Başkanı Celal Adan'ın da kamptan haberi
olduğu da Dıdım'ın açıklamalan arasında
yer aldı. Sıra onuncu duruşmadaydı. 20
Ocak 1997 günü katliam günü güvenliği
sağlamakla görevlendirilen polislerden
Yahya Gergin dinlendi önce. Gergin'ı
mahkeme çağırmamış, gazetelerde çıkan
haberler üzerine kendısi bir kez daha
vıcdanının sesıni dmleyerek
"Yapabileceğim bir şey var nu" diye
gelmıştı. Gergın'in açıklamalan sırasında
gündeme üniversitedekı karakolun
yönetımınden sommlu başkomiserin isrni
geldı, Behzat Peker. Bir isim de Jtemiser.
Erol'du. Onun ve Toplum polislerinden
sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Vural
Beşcanh'nm katliam olacağından haberi
var mıydı? Gergin'e göre, ilk bil^i onlara
ulaşmış olmalıydı.. Bu duruşmada Hasan
Fehmi Cüneş ve Bfllent Ecevit'in yanısıra
bır kişinın daha dinlenmesi istendi. O da
12 Eylül darbesi komutanlanndan
Cumhurbaşkanı Kenan E>Ten'di. Çünkü
Radikal Gazetesi'nde çıkan bır haberde
"Gladyo'yu Evren kurdu" iddialan yer
almıştı. Dönemin istihbaratçılanndan
Mehmet Eymür, Korkut Eken de
dinlenılmelıydı... On birinci duruşma, 28
maddelik "yapılması gerekenler ve
gerekme>«nier" le 24 Mart 1997'ye
bırakıldı. Bu maddeler arasında, Recai
Detibasoglu'nun adresinın saptanması,
ikinci bombalama olayıyla ilgili bilginin
beklenmesı, ilk ihban yapan Hülya
Aksoy'un adresinin tespitı, katliam
tarihinde hukuk fakültesi öğrencisi olan
Ozgün Koç hakkında bilgi istenmesi de
yer aldı. Koç'un ismi ilk kez duyuluyordu
mahkemede. Çünkü, emniyetten istenen
ihbar yazısı dokuzuncu duruşmada
ulaşmıştı ellerine. Görülen o ki, on sekiz
y\l boyunca, hiçbir işlem yapılmamıştı
Koç hakkında, üstelik kollanmıştı. Koç'a,
Kastanıonu Cezaevi'nde ulaşıtdı.
TCK'nin 342/1. maddesi gereğince
u
Memur olmayan bir kimsenin resmi
belgede sahtecitigr suçundan bir yıl sekiz
ay hapıs cezasma çarptınlmıştı. Şimdi
mahkemeye düşen Koç'u dinlemekti.
Avukatlar, önümüzdekı duruşmada.
mahkemeden bunu talep edeceklerdı.
Duruşmalar sürerken Istanbul Milletvekili
Ercan Karakaş, 4.12.1996'da Türkıye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Içişleri Bakanı tarafindan yazılı olarak
yanıtlamasını istediği bir soru önergesi
verdi. Olay günü neden güvenlik
önlemlerinin almmadığından, Mustafa
Doğan'ın yurt dışına kaçıp kaçmadığının
araşünhp araştınlmadığina kadar bugüne
kadar bir türlü yanıtlanmayan 11 soru
sordu Karakaş. lçişleri Bakanı Meral
Akşener imzasıyla yarutlanan soru
önergesi "gerçekierden ve ciddiyetten
uzaktı. Katliam günü örüemleri
azaltılmamış aksine arttınlmıştı!
Dönemin sıkıyönetim mahkemesmtn
güvenlik güçleri hakkındaki göre\i
suiısümal suç duyurusuna rağmen Reşat
Altay'ın görevini ihmal ettiğine dair bir
bilgi vebelgemevcutdeğildi! Siyasi
Şube'den komiser Günay Ushı'ya ise
soruşturma görevi verilmemişti! Karakaş
17 Ocak 1997 günü ikinci bır soru
önergesi verdi. Bu önerge yarutlanmadı.
Bu arada Alpaslan Türkeş'in avukatları
Remziye tsot ve eşi Mehmet İsot hakkında
yalancı tanıklıktan dava açılması için
mahkemeye başvurdu. Ancak takipsizlik
karan verildi. 16 Mart Katliamı davası
görünen o ki daha sürecek. Yaşananlan
yedi ölü genç insanm yakmlannın,
arkadaşlannın, bir grup hukukçunun
sorunu değil de kendi davamız olarak
göreceğimiz güne kadar bazen aksayacak,
bazen yavaşlayacak. Kaybeden "biz"
olacağız. Ne mi kaybedeceğiz?
Demokrasiyi yakalama umudumuzu,
insanca yaşama coşkumuzu ve bugünü
yarına utanç duymadan bırakma
şansımızı...
iFtti
Tıkananyargıyamğpıen vkdammız16 Mart davasının müdahil avukatlanndan Çem Alp-
tekin, hem katliama hem de dava sürecine ilişkin sorula-
nmızı yamtladı:
-16 Mart üniversitelerde nelerin beliıieyicisi oldu?
O sürecın yakın tanığı olan öğrenciler üzerinde bir tep-
ki, bununla beraber bır kararlılık yaratn ve okuldaki işga-
li kırma noktasına getirdi. Büyük ölçüde normal bir öğ-
rencilik yapma imkânına kavuşuldu.
-Türkiye açısından_.
Türkiye'yı 12 Eylül'e getiren sürece bir halka olarak
eklendi. Ardından gelendiğerkatliamlar, faili bulunama-
yan cinayetler hepimız için 12 Eylül'ün gerekçesi oldu.
-Dönemin koşullan içinde düşünürsek 16 Mart da
bir öğrenci olayı mı?
Asla. Sadece öğrencileri pasifıze etmek için ginşilmiş
bir eylem de değil. Tamamıyla bir denn devlet. kontrge-
rilla operasyonu.
-Çabalannızla yeniden açılan dava kontrgerillanın
yargılanmasım sağlayabilecek mi?
Kamuoyunun desteği gerektiği gibi sağlanabilirse 16
Mart, ilk ve tek gladyo (îontrgenlîa) yargılamasına dö-
nüşebilecek.
- Beraatla sonuçlanaa ilk davada yanlış neredeydi?
Dosyada çok ciddi ihbarlar vardı ama üzerine gidilme-
di. Bu ıhbarlann sahıplerı aranmadı. Hukukçu gözüyle
üzerine gidilebilecek birçok nokta açıkta kaldı. Kontrge-
rillayla ilgih çok önemli bilgi ve belgeler 18 yıl boyunca
emniyet tarafindan yargıdan saklanabildi ve faili meçhul
hale geldi, kapatıldı ve raflara kondu...
-O dönemi yaşamış insanlarla yeniden bir araya ge-
lerek bir hukuk savaşı başlatmamzda etken neydi?
Kendimizı olayın tarafı. sorumlusu olarak gördük. Bir
de hukukçu olmanın ve dünyaya bakış tarzımızın getir-
diği sorurnluluk vardı... Kendi davasına sahip çıkmayan
kişiîer olarak başka "dava"lara nasıl soyunurduk?
-Bir yıldönümünde ortaya çıktınız, "Bu dava ka-
panmadı" diye_.
Evet, lO.yıİdönümüydü. 16Mart'ıyaşayaniktisatçı ve
hukukçu arkadaşlar bir araya geldik ve bir komisyon kur-
duk.
-Bir umut var mıydı?
Hiç kimsenin bir ıımudu yoktu. "Yeni bır dünya düze-
ni kuruluyor, globalizm, Özal dönemi... Biz de geçmişi
unutalım, yeni dünyadabirşeyler kazanalım, geçmişle uğ-
raşmanın bir anlamı yok..." Bu ruh hali topluma hâkim-
di. Hatta bazılanna göre yaptığımız akıntıya kürek çek-
mekti, bir muzuriuktu.
-Bir muzuriuk olduğunu bile bile...
Bizim tezimiz şuydu: Geçmişin hesabı görülmeden ge-
leceği kurma şansımız yoktur. Süreç bizı doğnıladı, Su-
surluk sonrasmda bütün bağlantılanyla geçmişe bir gön-
derme yapıldı. lşte, hukuk devleti olduğunu iddıa eden.
demokrasiden bahseden bir ülke... Demek hukuk devleti
sımrlan içinde yapılabilecek birşeyler vardı ve bız hukuk-
çu olarak en azından bunu düşünmeliydik.
-Hukuk devleti iddiasıyla "gerçek" çatışmadı mı?
Bu ülkedekı hukuk nası1 bir hukuk. demokrası nasıl bır
demokrasi? Siyasi iktıdarlar ne kadanna izin verebilır? Bu
sorulann cevabı tabiı ki olumsuzdu. Ben kendi payıma
umudu bir kenara bıraktım. Bana düşen, sorurnluluk ge-
reği 16 Mart davasına sahıp çıkmaktı. Bir hukukçu ola-
rak bugün vicdanıma, yann, çocuğuma hesap verebilecek
durumda olmalıydım. Herkesin herşeyden şikâyet ettiği
ama hiçbir adım atmadıği ülkede umudu kendimiz yarat-
malıydık.
-İlk adımı nasıl artınız?
Komisyon kurulduktan sonra kamuoyuna çagnda bu-
lunduk. bilgi, belge istedik, tanıklann vicdanına seslen-
dik. Dört yıl hiç kimse aramadı ama vazgeçmedik. Çağ-
nmızı her ftrsatta vineledik. Nihayet sesimiz yankısını
buldu, 1992'de bir fsot Aılesi ortaya çıktı. "Sizin kararlı-
lığınızı, çabanızı gördük biz de artık bu yükü taşırruJc is-
temiyoruz" boyutunda bır çıkıştı bu
-Bu yeniden dava açıimasının başlangıcı oldu. Eski
dosvayı incelediğinizde sizi en çok ne şaşırttı?
O dönemin emnıyetinın sorumsuzluğu ve olaya dahli
yapılan ihbarlara, yargının taleplerine rağmen emniyetin
müthiş sessizliği...
-Yeni dosya, eskinin duyarsızlıklanndan farklı mı?
Biz, 1992'de, tanıklann ortaya çıkmasıyla birlıkte suç
duyurusunda bulunduk ama 1995'e kadar iddiaıiame ha-
zırlanmadı. Bu,yargıdakı birtıkanmayı gösterdi bize. Ek
bir dilekçe verdik, bu "Ya davayı açın ya da takipsizlik
verin..." anlamındaydı.
-Yargıdaki bir rıkanma mıydı, siyasi bir tavır mı?
Davanın bu aşamasmda yorumlamak istemem, yargı-
da bu konuyu tartışıyoruz hâlâ. Taraftz, müdahil vekili-
yiz. Bunun cevabını kamuoyu almaya çalışsın ama biz
dilekçelerünizle, ısrarh taleplerirnizle konuştuk ve konu-
şuyoruz. "Yargı işlemesi gerektığı gibi ışlemıyor" diyo-
ruz.
-Bu bkanıklık hâlâ süriiyor rau?
Maalesef sürüyor. Susurluk'tan sonra bizim dava da
biraz daha ivme kazandı. Ancak önceki yargının verdiği
" 149. madde uygulanmalı" gerekçeli karanna rağmen da-
va 450/4'ten yani, taammüden adam öldürmekten açıldı.
Biz bunu ve davada azmettirenlerin. planlayıcılann oldu-
ğunu ammsatarak delilllerin bu yönde toplanmasını iste-
dik. Belirli ölçüde butalebimizi İcabul ettirdikki. bu mad-
deye göre ek savunma hakkı verildi sanıklara. Ama de-
lillerin toplanmasında bazen kabut ettirdik, bazen kabul
ettiremedik.
-Kabul ettiremediğiniz deliller nelerdi?
Bize göre MİTin bu konudaki araştırmalan çok önem-
lidir. Zamanmda sıkıyönetim mahkemesi de MlT'ten bil-
gi almış. Bugün bir sürii gelişme oldu, yeni bilgıler soru-
labilir ama mahkeme maalesef "MİT belgeleri gizlidir"
gerekçcsiyle (ki bizce hukuki bır gerekçe değil) bu tale-
bi reddetti. Keza Susurluk'tan sonra ortaya çıkan çok
önemli tanıklarla, Abdullah Çatlı'yla 16 Mart'ın bağlan-
tısını kıırdugumuz, bu tanıklann dinlenmesi yolundaki ta-
lebimiz ıncelemeye alındığı halde bir sonraki celse red-
dedildi.
-Neden?
Türkiye"deki konjonktür, ruh hali, kamuoyunun bas-
kısı, iktıdann tavn artık ne derseniz deyin. Mahkeme he-
yetinin içinde bulunduğu zorlugu herkes takdir eder. Sav-
cılar, medyanın önüne çıkıp "Yargı bağımsız değildir" di-
yebiliyorlar.
-Yargının bağunsızlaşması için ne gerekiyor?
12 Eylül Anayasası ve daha birçok yasanın değişrnesi
ama herşeyden önce kamuoyu desteği. Bir Metin Gökte-
pe davasında yaratılan kamuoyu etkisi Adalet Bakanı'nın
iddiasının aksine yargıya müdahale değil, tam da yargı-
yı bağımsızlaştıracak karşı dengeyi sağlayabilecek bir un-
sur. 16 Mart davasım o boyuta taşıyabilirsek Susurluk sü-
reciru belki ilk defa ve gerçek anlamıyla tarüşma imkânı
buluruz.
-Taşıyamazsak...
Bız. yani bu ülkede yasayan insanlar önemli bir firsatı
kaybedebiliriz.
-Susurluk'un kapısını 16 Mart davasına gösterile-
cek duyarülık mı açacak?
Öyle, çünkü Susurluk kazası olmamıştı, ilk defa kontr-
gerilladan ve Ecevit'in tanık olarak dinlenmesi gerekti-
ğinden bahsettik. Kazadan sonra, Abdullah Çath'nın doğ-
rudan olayla bağlantısı saptandı. Diğer belgeler de ekle-
nince Tevfık Ağansoy'la, 7 Tiplinin öldürülmesiyle, Ab-
di tpekçi davasıyla davamızı hukuki anlamda birleştire-
cek bir imkân doğdu.
-Susurluk olayında hukuksal süreçten çok siyasi
oyunlar ağırlık kazanmaya başladı. Bunun alOndan
sizce nasıl kalkılır?
Bütün iş, bütün sorumluluk hukukçulara, kamuoyuna,
moda deyimiyle sivıl toplum örgütlerine düşüyor. Bürok-
ratik kademelerden, siyasi sözcülerden çok umutlu deği-
lim.
ANKARA... ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Bir Konser, Bir Fesüval,
Boncuk Kuşlar ve Zeythi Ağacı
CSO salonunda Idil Biret'i dınliyorum. Üşütmüşüm,
ateşim de var ama bu geceyi yaşamak istryorum. Bu kon-
serin özelliği var, değerli sanatçımız uzun suredir ilk kez
çalıyof CSO eşliğinde. Bir özlemi dindırecek, kavuşmayı
kutlayacak başkentliler. Güzel birbuluşmagerçekten. Kaç
kuşak birden izliyor Idil Biret'i. Kiminın belleğinde küçük
btr kız var, oturduğu yerden pedala ulaşamıyor, ayakta ça-
lıyor piyanoyu, yıllar geçiyor. büyük yeteneğiyle piyano
dalında güzel boy veriyor o küçük kız. Uluslararası boyut-
lara ulaşıyor, başkentliler de gülümsüyor, onurlanıyor ba-
şanlanyia, bu bizim Idil'imiz, dıyorlar. CSO salonunu dol-
duruyor, umırtla, coşkuyta alkışlıyorlar onu. O da çok iç-
ten yanıtlıyor bu coşkuyu, başkenttilerin sevgisine eşdü-
zeyde. Geçm^i, bugünü, geleceğı çok güzel yonjmlaya-
rak...
CSO'dan kimler gelmiş, kimler geçmış! Bozuk akusti-
ğine karşın bu salon da ne güzel olaylara satineoluyor hâ-
lâ. Her şeyden önce tarihimizı, coğrafyamızı kanıtlıyor bi-
ze. Sımrlan da, duvarian da aşıyoruz bu salonda. Bir Batı
ülkesınin başkentinde de dinlenecek türde bır konser bu.
Başçalgıcı o ülkelerdeki müzikseverierin de tanıdığı, alkış-
ladığı biri ama kökeni Ankara'da. Laik Cumhuriyetimizin,
Atatürk devrimlerinin, kadın ve müzik devriminin ürünü
olarak uzanıyor dünyaya. Dahası Cumhunyetimizi kuran-
lann sanata bakışıni, herdalda çağdaş sanatçılar yenşme-
si için göze aldıklan özvenyi belgelıyor. Idil Biret ve Suna
Kan için özel bır yasa çıkanyor Meclisımız. ikisi de güzel
değeriendiriyor bu yasayı. Bir hakkı güzel kullanıyor, gü-
zel taşryor, çağdaş düzeylertyle güzel kanıtiıyor. Iki küçük
kız bir sımge, bır bayrak gibi dalgaJanryor yıllar boyunca.
Konserterine ılgi ve sevgi bu nedenle doruğa ulaşıyor.
Konser sonrası da gözlerim partadı dinlediklerimle.
CSO Demeği'nin güzel girişimleri var. Başkenti bu neden-
le seviyorum ben. Yozlaştırma çabalanna karşın güzel bir
direniş sergileniyor, her daldan, her kuşaktan başkentliler-
le güzel bir ortam oluşuyor, kimi, neyi, niçin sevdığini, ni-
çin destekledigini daha içten, daha bılınçlı hıssediyor her-
kes, kişıler de, kuruluşlar da... CSO konseriennı izleyen-
ler arasında Kültür Bakanı hiç yer almryor uzun süredir,
yurtdışt konserterine izin ve destek verilrniyor! Ama o ıtai-
sizliğin boşluğunu başka kunjmlar, kuruluşlar örtüyor. lş-
te, 30 martta da Ankara Müzik Festıvalı'nin açılışına hazır-
lanıyor başkentliler. Sevda ve Cenap And Vakfı'nın öncü-
lüğünde gerçekleşen bir olay, sekiz bin kişilik bir safonda
dev bir orkestrayla açıyor sahnesini. Cumhurbaşkanı'nın
da katılması bekleniyor. Keşke Başbakan ve öteki bakan-
lar da gelebilse! Onlar gelmiyor ama vaktiyle CSO salo-
nunun sürekli bır izleyicisi olan Sayın Ecevtt de konser-
lerde görünmüyor uzun süredir. Içıne kapanık bır yaşamı
var. Artık çokseslilikten hoşlanmıyor, sıyasal sahnede as-
solist olarak daha mutlu dryorlar ama bu kışısel bir mutlu-
luk değil mi? Partisel mutluluk çokseslilikle oluşur ancak.
Neyse, konserden çıkışta rastladiğım DSP'liler nedeniyle
söz Ecevit'e geldi ama başkentın gündemınde daha ilginç
olaylar var. Kültür Bakanlığf nın ilgısızlığine karşın filrnfes-
" tivali de 10. yılına ulaşmış bulunuyor. Mahmut Tali Öngö-
ren'in öngörüsünü sergileyen bır ürun bu festıval. Bir baş-
kentin, uyduruk yapılar, oya donük projelerle, aldatmaca-
larla değil sanat ve kültür olaylanyla başkent nrteliğıne ula-
şacağına ınananlar gerçekleştiriyor güzellıkleri. Film Fes-
tivalı de başkentin yaşamına yerieştı artık. Dünya ile ülke-
miz arasında güzel köprüler kuruyor, evrensel gezilere y-
ol veriyor, Türk sinemacılığına yeni boyutlar katıyor, daha-
sı sınema seyırcisini daha güzel bir düzeye, iyi bir seçime
yöneltiyor. Başkentlı gençler uyduruk filmlere ilgi duymu-
yor artık. Bir sınemasever olarak beni çok sevindiren bir
gözlem bu. Kulagımda da Sabahattin Eyuboğlu'nun söz-
len çınlar her zaman. Maçka'dakı evınin kapısını açtnca
sordu bir gün.
- Jül ve Jım'igördünüzmü? • v. , , !
- Hayır görmedik.
- öyleyse doğrv La/e Sineması'na! Metih Cevdet An-
day ıle Maçka'dan Taksim'e döndük, Jül ve Jim'i izledik,
Sabahattin Bey'e hak vererek Maçka yolunu tuttuk yeni-
den. Müşerref Reis, sinemaya yan çizemezsin, sözle-
ri kulagımda çınlar, haftada bir-iki gün sinemada alınm so-
luğu. Başka bir dünyaya dalar, insanın yaratıcı gücüne
inanınm. Kimi zaman renklerin görkemiyle kamaşır gözle-
nm, kimi zaman bir siyah-beyazın gizemine saplanınm. Si-
nemasevertere güzel saatlerdiliyorum festival günlerinde...
•••
Manisa Kapalı Cezaevi'nden bir zarf geldi önceki gün,
açtım. bakakaldım! Kırmızı ve beyaz boncuktan bır çerçe-
vede üç kuş kanat çırpıyor. Kuşlarla ilgili bir yazımdan
esınleniyor tutuklu okurum. Bir de boncuk kuşlannız ol-
sun istedim, diyor. Boncuk kuşlarla konuşuyorum iki gün-
dür. Onlar uçarken, kapalı-açık tüm cezaevlerine selam
yolluyorum, kuşlar gibi özgür olmalannı diliyorum. Meslek
yaşamımda aldığım en güzel armağan bu. Şiirgibi, müzik
gibi birolay bu kuşlar. Solmayan bır umudu simgeliyor ye-
şil kanatan. Tutukluluğa karşın uçma gücünü. Üreten el-
lere saygılar yoHuyorum...
•••
Bu hafta bir armağan da Yalçın Gökçebağ'dan aldım.
Doğayı yitirmenın acısını yeşil tepeler, ağaçlar, ayçıçekie-
ri, elma bahçelen, portakal bahçelen, başaklaria unuttu-
ran bir ressamımız. Takıldım bir gün, bana da bir ağaç res-
mi yapmasını istedim. Kaç ay geçti aradan, geçen gün bir
telefon, ağaç brtti alabilirsiniz. diyor ressam dostum.
Merakla koştum Galeri Armonı'ye. Ağacı gördüm, Müş
Agacı yazıyor altında, ağaç değil portre, diyor görenler. Bir
zeytin ağacı, evrene uzanıyor dallan, dahası Edremit Kör-
fezi'ni çağnştınyor, önde bir bağ, arkada ışıklı. pembe bit-
kiler var. Kozak Yaylası'ndan Bergama'ya uzanır gibi. Te-
pesinde de kuşlar, kim bilir nereye uçuyortar, düşlerim gi-
bi... Değerli seramik sanatçımız Hamiye Çolakoğlu sev-
giyle kucakladı beni, zeytin ağacını yorumladı sonra. Kışı
yok, her mevsim yeşil, dedi. Bın de yaşı da yok, diye ek-
ledi. Ben de teşekkürle gülümsedim Müş Ağacı'na. Yaşım
da yok, kışım da
Keşke bir zeytin ağacı olsam.
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2SOLDAN SAĞA:
1/Birsözcûkteharf-
lerin yerinı değişti-
rerek yeni bir sözcük
ortaya çıkarma;
anagrara. 2/Evcilbir
geyık... Boğagûreşi
yapılan alan. 3/Kö- 4
mürocaklannda açı-
ğa çıkan vepatlama-
sı büyûk zararlara
yol açan gaz... Eski
dilde yeni. 4/ Bir ki-
şinin ya da topluroun
yaşammdakı yüce
bir olayı anmak ûze-
re yazılan lirik şiir
türü .. Eski bir uzunluk bıri-
mi. 5/ Ünlem...Rûtbesizas- ^
ker. 6/ Tespihlerin baş tarafı-
na geçirilen uzunca parça. 7/ 2
Samanhk... Dudak boyası. 8/ 3
Bireyler arasında ortak sim- .
geler sistemiyle gerçekleşti-
rilen anlam ve bilgi ahşveri- 5
şi. 9/ Bir zaman birimi... Şef- 6
tali, kayısı gibi meyvelerin -,
çekırdeklerinm sert kabugu.
YUKARIDAJN AŞAĞIYA: 8
1/ Eşya ve mekân tasanmın- 9
da. insanlann bedensel ve
ruhsal özelliklenyle eğilimlerinin gözönüne aîınması. V Bir bo-
rudan bır saniyede geçen suyun ya da bir iletken telden bir sani-
yede geçen elektriğin miktan.. Birgözrengı. 3/KayınbiradeT...
Belli bir bölgede yasayan hayvanlann tümü. 4/ Osmanlı devletin-
de yıllık gelin 20.000 ile 100 000 akçe arasında olan dirlik. 5/ Aka-
ju da denılen büyük bir orroan ağacı... Bir süs taşı. 6İ Erken...
Danstakavalyenineşi... Bırgöstermesıfaü.7/lsaPe>gamber'in,
öleceğini haber verdiğine inanılan son akşam yemeği... Bir mey-
ve. 8/ Cılız, zayıf... Arzu. 9/ "Sayı farkı" anlamuKta kullanılan
sportenmi.