Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 1997 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
Istanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman avukatlardın halkın hak arama özgürlüğünü temsil ettiğini söyledi
Avukatlann dokunulmazlığı olmalı
^ Bir avukat düşünün. Haksızlığa uğramış insanlann haklannı
aramak için mahkeme önünde canını dişıne takmış. Müvekkilinin savunmasını
yapmak için gırtlağı parçalanıyor. Ama bir de bakıyorsunuz, bu avukatın bir
zamanlar MÎT'e çalışan, yüzlerce genç insana işkence yapmaktan büyük zevk
alarak onlan ruhen ve bedenen sakat bırakmış bir kişi olduğu ortaya çıkıyor.
tşte Metin Göktepe'yi öldürmelde suçlanan polislerin avukatlanndan olan
Nejdet Küçüktaşkıner. Küçüktaşkıner'i duruşma salonunda gazeteci
arkadaşlanmız Gülay Göktürk, Oral Çalışlar, Çiğdem Kömürcüoğlu teşhis etti.
Gûlay ve Çiğdem üstelik onun elinde günler boyu işkence görmüşlerdi. Bugün
bu zat hâlâ avukatlık mesleğini icra edebiliyor. 1978 ve 1979 yıllannda
lstanbul Barosu'ndan kaydının silinmesi ve avukatlık mesleğinden atılması
karan Adalet Bakanhğı tarafından reddediliyor. Bu nasıl iştir? Bu ne biçim
hukuk devleti, demokrasi, insan hakJan anlayışıdır? Bugün bunun
sorumlulannın hepsi bu konuda hesap vermelidir. Bu insanın elinde işkence
gören, bir zamanlann taptaze, gencecik insanlan, bugün ruhen ve bedenen
sakat kalmışlığın acısıyla bunu bekliyor; sadece onlar değil. bütün sivil toplum
bekliyor. Öte yandan başka bir avukat. yine Metin Göktepe'nin katil
sanıklannın avukatlanndan Ahmet Ülger, gizli kameraya çekilen \e Söz
Fato'da pogramında se>Tettiğimiz filmde, "Savcılara, yargıçlara para yedirilir.
Dava kapatılır" diyebiliyor. Maşallah, Göktepe davasının sanık avukatlanndan
çok cins ürünler çıkmış, diye düşünüyoruz. Sanıklann avukatlan böyleyse
davanın rengi herhalde herkesçe de malumdur. Biz, bugün bu gerçeklerin
ışığında, lstanbul Barosu'nun yeni başkanı Yücel Sayman'la avukatlann
meslek ahlakı, yargının bagımsızlığı, hukuk devleti konulannı koruştuk.
SÖYLEŞİ: LEYLA TAVŞANOGLIJ
İstanbul Barosu Başkatu ola-
rak avukatlann meslek ilkelerinin na-
sıl olmasıgerektiğini düşünüyonunuz?
SAYMAN - Bu, avukatlık mesleğine
bakış acısıyla izah edilebilir. Avukatlık
mesleği sıradan, teknik birmeslek değıl.
Bunu şöyle açıkla yayım: Yargı üç ku-
nım uzerinde oturur. tddiayı savcılar,
hükmü yargıçlar, savunmayı da avukat-
lar yenne getirir. Yargı içinde savunma
son derece önemli bır kurumdur. Yani
savunmanın yer almadığı bu yargı sis-
teminde adalet gerçekleşmez. Savunma
şu açıdan önemli: Halkın hak arama öz-
gürlüğû yargıda ancak savunmada odak-
laşır. Halk. hak arama özgürlüğünü an-
cak savunma aracılığıyla kullanabilir.
Avukatlar yargıda savunmayı. dolayı-
sıyla da halkın hak arama özgürlüğünü
temsil ederler. Bu işlevin yerine getiri-
lebilmesi için bazı ilkelenn kurumsal
olarak var olması gerekir. Yargıda sa-
vunmanın bağımsız olabilmesi için avu-
katın da bağımsız olması gerekir. Yani
dosyası hakkında karar verme. davayı
ret, sır saklama hakkı olmahdır. Bunlar
avukatın bagımsızlığı ıçın şart olan un-
surlardır. Avukatın dokunulmazlığı ol-
ması gerekir. Yani, bürosu hıçbir şekil-
de aranamayacaktır. Mesleğini ifa etti-
ği yerde hiçbir şekilde evrakına el konu-
lamayacaktır. Duruşmadakı sözlü ya da
yazılı savunmalan nedeniyle hakkında
ceza takibatı yapılamayacaktır.
Avukatın bir de özgür olması şarttır.
Bızde hayal standardı, vergi uygulama-
sı bu özgürlüğü ortadan kaldırmaktadır.
Dokunulmazlık, bağımsızhk ve özgür-
lük ilkelerini gerçekleştirecek haklann
olması gerekir. Bunlann bir kısmı yasa-
da yer alır, ama önemli kısmı savunma-
nın örgütü olan barolara ve Barolar Bir-
liği'nebırakılır. Amacı. avukatın bagım-
sızlığı ve dokunulmazlığını gerçekleşti-
recek kurallar koymaktır. Etik kurallann
işlevi ve niteliğine bu açıdan bakılmah-
dır. Onun ıçın bu, bizzat avukatlann ken-
di örgütlerine, Türkiye'de de Barolar
Birliği'ne bırakılmışür.
^
m
^
mm
Diyelim ki avukat meslek U-
keierine ayktn davrandı. Böyle bir du-
rum söz konusu olduğunda İstanbul
Barosu olarak ne yaptyorsunuz?
SAYMAN- İstanbul Barosu Yönetim
Kurulu. önce meslek kuralına aykınlık
olup olmadığını bir ön soruşturmayla
gözden geçirir. Aykınlık olduğuna dair
ciddi bır kuşku duyarsa soruşturma açıl-
masına karar vererek olayı soruşturma-
sı için Dısiplin Kurulu'na havale eder.
Nihai karan Disıplin Kurulu verir.
•^••^ Bugûnlerde çok tarttşılan iki
avukat var. Bunlardan birisi Metin
Göktepe davasında, Göktepe'yidöverek
öldürmeklesuçlananpolislerin avukat-
lanndan Nejdet Küçüktaşkıner, MİT
görevlisi bir işkenceci olarak, bir za-
manlar onun elinde işkence gören ba-
zı gazeteci arkadaşlanmız tarafından
YUCa SAYMAN
lstanbul Üniversitesi Hukuk Faku'l-
tesi nde yükseköğreniminı yaptı. 1964
yılında aynı fakülteye asistan olarak
girdi. 1969 da Strasbourg Hukuk Fa-
kültesi 'nde doktora yaptı. 1978'de do-
çent oldu. 12 Mart ve 12 Eylül darbe-
lerinin ardından iki kez tutuklandı;
üniversitedeki görevinden alındı. An-
cak her iki olayda da Danıştay kara-
rıyla görevine iade edildi. 1992 den
beri Uluslararası Avukatlar Birligi 'nin
yönetim kurulu üyesi. Dört ay önce h-
tanbul Barosu Başkanlığı 'na seçildi.
zı reddettı. Yani lstanbul Barosu'nun ka-
ranru onayladı. Ama bizim yasamızda
demokratik olmayan ve avukatlık mes-
leğini ihlal eden bir düzenleme var.
Nedir o düzenleme?
SAYMAN - Yani biz Adalet Bakanlı-
ğı'run vesayeti altındayız. Disiplinle ıl-
gıli kararlar Adalet Bakaru'nın onayıy-
la gerçekleşiyor. Biz hep, "Bu bir vesa-
yet hükmüdfir. Bunun ortadan kakdırü-
ması gerekir" diyoruz. Ama 1978'de
Adalet Bakanhğı, savunma alınmadan
karar verildiği gerekçesiyle tstanbul Ba-
rosu'nun karannı onaylamadı.
Peki,gerçekten savunma ahn-
mamış mıydı?
SAYMAN - Her şey çok açık olduğu
için savunma almmamış. Bu karardan
sonra 1979 yılı başlannda, bu kez savun-
ma alındıktan sonra yıne Baro'dan kay-
dının silinmesi, meslekten çıkanlması
karan alındı. Yine itiraz üzerine Barolar
Birliği'ne gitti. Barolar Birlıği itirazı
reddetti. Ama Adalet Bakanhğı Baro ka-
rannı yine bozdu.
• ^ • ^ Bu kez gerekçe ne oldu?
SAYMAN - Savunmadaki esaslardik-
kate alınmadı, gerekçesiyle... Ama o
arada lstanbul Barosu, Adalet Bakanlı-
ğı'nın bu karanna karşı Danıştay'da da-
va açma süresini geçiımış. Yani Baro,
Adalet Bakanlığı'nın karanna karşı da-
va açmadığı için bu kişinin avukatlıktan
raftır. O nedenle de avukatlık mesleğiy-
le hiçbir şekilde bağdaşmaz. Ama o so-
mut olayda böyle bir şey gerçekleşmiş
midir? Bu araştınlıyor.
teşhis edildi. öte yandan "SözFato da "
programında, yine Göktepe davasında-
ki polislerin avukatlanndan olan Ah-
met Ülger'in,yargıçlara, savcılara rüş-
vet vererek birtakım dava dosyalannı
kapattırdığı ya da istediği yöne çektir-
diği, gizli kamerayla tespit edildi. Siz
Baro Başkanı olarak bu ikiavukathak-
kında nasıl bir değerlendîrme yapıyor-
sunuz? Bu kişilere karşı Baro ne gibi
önlemler alabtiir?
SAYMAN - Bu iki kişi hakkında so-
ruşturma sürdüğü ve henüz savunmala-
n da alınmadığı için bu iki somut olay
hakkında bir şey söylemem doğru ol-
maz. Ama olaya genelde baktığımız za-
man, bu tür olaylar meslek kurallanna
aykın. Bir gizli istihbarat teşkilatında
çalışıyor olmak avukatlık mesleğiyle
hiçbir biçımde bağdaşmaz. Çünkü bu
durumda avukat bağımlıdır; özgür ol-
ması mümkün değıldir. Ve aynca da ta-
Peki, işkenceye kaülmak, iş-
kenceyi teşvik etmek avukatlık mesle-
ğiyle bağdaşır mı?
SAYMAN - Bu, hiçbir şeyle izah edi-
lemez ve elbette ki avukatlıkla bağdaş-
maz. Öte yandan bır avukatın, "Ben yar-
gıçlara rüşvet vererek işi çörerinı" söz-
leri de avukatlıkla bağdaşmaz. Bunlar
bizım meslek kurallanmıza kesinlikle
aykın davranışlardır. Bunlar hakkında
da disıplin soruşturması açılması gere-
kir. Hakkında işkence ıddialan olan avu-
kat için 1978 ve 1979 yıllannda tstan-
bul Barosu Baro'dan ihraç edilmesi ka-
rannı vermiş. Bunlardan ilki 1978'de
Baro'dan kaydının silinmesi karan. tti-
raz üzerine karar Türkıye Barolar Birli-
ği'ne gitti. Türkiye Barolar Birliği itira-
Avııkatlar kendilerine
yönelik reldam yapamazLar
- Bundan sonra İstanbul Barosu olarak hakkımzı
aramak için başka eylemler de yapmayı planlıyor mu-
sunuz?
SAYMAN - Evet. Çünkü biz sorunu sadece avukatla-
nn sorunlan olarak görmüyoruz. Burada bır hak arama
özgürlüğü söz konusudur. Yani halkın, yargının sorunu-
dur. Avukatlık mesleğinin. yargının sorunlan halkın ken-
disinin doğrudan sorunlandır. O nedenle biz hem bu bi-
linci arttırabilmek, halkın kendi hakkmı ve hukukunu
bulmasına destek olabilmek için çaba gösteriyonız. Bu-
na bağlı olarak uygun eylem ve çalışmalan yapacağız.
Bugün Avrupa ülkelerinde, hukuk devietinin tam hukuk
devleti olmadığı tartışmalan var. Bunlar sağ ideolojiye
sahip avukatlann meslek örgütlerinin ileri sürdükleri gö-
rüşler. Öyle solcu avukatlar fılan bunu ortaya atmıyor.
Büyük olasılıkla biz haziran ayında bu kuruluşlarla hu-
kuk devletini tartışmak üzere Türkiye'de bir toplantı ya-
pacağız. Oradaki kuruluşlar Akdeniz ülkelerinde, ttalya,
Fransa, tspanya'da gerçek hukuk devleti olup olmadığı-
nı tartışacaklar.
- Sizce bu toplantıda nasıl bir tablo çıkar ortaya?
SAYMAN - Bilmiyorum, ama herhalde çok ilginç bir
tablo çıkar. Çünkü artık demokrasi ve haklar çok daha
ileri noktalara gitti. Batı ülkelerinde dahi artıkmevcut ku-
rallann yeterli olmadığı ileri sürülüyor.
Türkiye'de yargı bagımsızlığı tartışılırken hep Fran-
sa'dan örnek venlir. Denir ki: "Fransa'da da Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı ta-
rafindan atanır." Bu tabii ki yargı bağımsızlığına aykın.
Ama pratikte çok fazla bir etkisi yok. Çünkü Cumhur-
başkanı orada siyasi nedenlerle bir atama yapmıyor. Üs-
telik yapmaya kalksa da halkta büyük bir bilinç olduğu
için hemen büyük bir tepkiyle karşılanacaktır. En önem-
lisi orada yargıçlann ve savcılann, sendikalannın oluşu.
Yargıçlar ve sa\cılar Fransa'da örgütlenme hakkına sa-
hipler. Böyle bır durumda sendikalar tepki verecektir.
Dengeler böyle sağlanmış. Yine de bunun yanhş olduğu
çok açık ortada. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Jacqu-
es Chirac, "21. yüzyüa bu yargıyla giremeviz" diyor. Bir
de Türkiye'yi düşünün, hâkimler sendikalaşmış. Biz, bu-
nun böyle olmasından yanayız. Yargıçlar sendika kurma-
lıdırlar. Şimdi bakın. Bizim yargıçlara kıyasla daha faz-
la bağımsızlığımız var. Vesayet altındayız. ama daha ba-
ğımsız sayılınz. Aynca Barolar Birliği gibi kendi örgü-
tümüz var. Oysa yargıçlar tüm güvencelerden yoksun ol-
duklan gibi kendi örgütleri de yok.
Barolar olarak artık yargıç ve savcılann haklannı ko-
rumak ve savunmak da bize düşüyor. Bu da çok vahım
bir durum. Düşünün, yargıç ve savcılann sendikalaşma
haklannı tstanbul Barosu savunuyor. Biz bundan utanç
duyuyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek ICurulu'nun
ıktidara bağlı yapısı yargıç ve savcılan sindirmeye yö-
nelik. Yürekli savcı ve yürekli yargıcı böyle bİT sistem-
de bekleyemeyiz. Buna hakkımız da yok.
- Basında ve televizyonda bazı avukatlann kendi rek-
lamlannıyapmayayönelik bazı demeçler verdikleri dik-
kat çekiyor. Siz bu tür davranışlan avukatlık meslek il-
keleriyle bağdaştınyor musunuz?
SAYMAN - Avukatlar kendilerine yönelik reklam ya-
pamazlar. Böyle bir yasak var. Müşteri kazanabilmek,
kendini övücü söylemler kullanmak reklam yasağına ay-
kın. Ama dünyada teknolojinin çok geliştiğini de göz-
den uzak tutmamak lazım. Bütün bunlar eskilerden gü-
nümüze gelen kurallar. Yeni anlayışlar çerçevesinde ve
teknolojinin getirdiği yeni olanaklar karşısmda reklam
yasağına yeni yorumlar getirmeniz, yeni kurallar uygu-
lamamız gerekiyor. Bunun sancılan çekiliyor. Siz med-
yada müvekkilinizin haklannı korumakla yükümlüsü-
nüz. Medya sizin müvekkilinizi alıp ekrana çıkardığı za-
man engellemek dunımundasınız. Ama müvekkilinizin
medyaya çıkmasını engelleyemediğiniz durumda avukat
olarak siz olayın doğru bir yerde kalması ve müvekkili-
nizin de haklannı korumakla yükümlüsunüz. Bunun den-
gesini bulabilmek lazım. Avukat orada davanın özünü tar-
tışamaz. Ama müvekkilinin yanlış bir şey söylemesıni
engellemek durumunda.
- Bunun kuraüarı nedir?
SAYMAN - Bunun dengesinin kurallannı geliştirmek
gerekiyor. Ama burada söz konusu olması gereken sade-
ce avukatlığın değil medya ve basının da etiği. Bu tür du-
rumlardan ben de rahatsız oluyorum. Ama bu denge ve
kurallar henüz kurulmuş değil. Bu konu bugün bütün Av-
rupa ülkelerinde de tartışılıyor. Daha çok barolann di-
siplin kurullannın yorumlanna bırakılıyor. Her ülke ba-
rosu da farklı yorumlar getiriyor. Bunlan birleştirebilmek
zaman alacak bir olay.
çıkanlması mümkün olmamış.
^
mmm
^ Demokratik bir ülkede, bir
hukuk devietinde sizce böyle bir uygu-
lama olabilir mi?
SAYMAN - Burada iki nokta var. Bı-
rincisi bu kararlann Adalet Bakanlı-
ğı'nın onayına tabi olması. tstanbul Ba-
rosu karar verir, daha sonra Türkiye Ba-
rolar Birliği bir karar verir. Hakkında
karar kesınleşen kişi gıder idare mahke-
mesinde dava açar. Ama Adalet Bakan-
lığı'nın vesayet organı olarak bu konu-
larda karar vermesi demokrasiyle ve
avukatlık mesleğiyle bağdaşır bir durum
değildir. Biz yıllardır Adalet Bakanlı-
ğı'nın bu vesayetinin kaldınlması için
mücadele ediyoruz.
^•^"^* Sizce neden bu yasa maddesi
değiştirilmez ve neden hâlâ Adalet Ba-
kanhğı avukatlan vesayet altında tut-
maya devam eder?
SAYMAN - Bu sadece avukatlann de-
ğil, yargımn bagımsızlığı sorunu. Yargı
bagımsızlığı, gerçekten demokratik bir
düzenin bulunduğu, gerçekten bir hu-
kuk devletinin olduğu toplumlarda ger-
çekleşir. Aksi takdirde. demokrasi yok-
sa, özgürlükler sınırlıysa, ekonomik dü-
zen çarpık ve bozuksa, böyle bir ekono-
mik düzen bağımsız yargıylaçelişir; ça-
tışır. Toplumsal yaşamda şiddet bir çö-
züm aracı haline getirilmiş. Yani siz öz-
gürlüklen sınırlıyorsunuz, kaldınyorsu-
nuz, her hak talebini şiddet kullanarak
bastınyorsunuz. Şiddet çözüm aracı ha-
line getirilmiş. Bu da başta iktidar tara-
fından uygulanıyor. Bir sorunun çözü-
münün demokratik olması kural haline
gelmiyor. Türkiye'de kadınlar uzerinde,
çocuklar uzerinde, hak talep edenler
uzerinde, öğrenciler uzerinde uygula-
nan şiddet var. Artık insanlar kendi ara-
lanndakı anlaşmazhkJan halletmek için
şiddete başvurur hale geldiler. Cinayet-
len, yaralamalan her gün okuyoruz, gö-
rüyoruz. Şiddetın üretildiğı bu' toplum-
da yargı bagımsızlığı böyle bir sistemle
çelişir. Böyle bir sonucu üreten siyasi
iktidarlar hiçbir zaman bağımsız yargı-
dan yana olmazlar. Yargıyı kendi kont-
rollen altında tutabilme ya da yargıyı
yozlaştırabılmenin yollannı ararlar. Bü-
tün bunlann düzehiıesi yargı bagımsız-
lığı yolunda adım atmaktan geçer. Ama
bugün bu sistemle yargı bagımsızlığı çe-
lişir. Onun için de yargı hep çökertilmek
istenir.
^ ^ ^ • ^ O zaman bu sistemde MtT
mensubu bir işkencecinin ya da "Ben
hâkimlere, savcılara para yedirir olayı
çözerim" diyen bir kişinin avukatlık
mesleğine devam etmesine gözyumul-
masına şaşırmamak gerekir»
SAYMAN - Bence tepki doğuran
olaylar olmalı bunlar... Bunlara aksine,
şaşırmak lazım. Bu arada Baro'nun ver-
diği karann Adalet Bakanhğı tarafından
bozulmasına da tepki duyulması gerekir.
Yargının, savunmanın bağımsızlığını or-
tadan kaldınp Baro'yu vesayet altına alı-
cı düzenlemeler getırirsenız ortaya böy-
le sonuçlar çıkar. Bu sadece Baro'nun
değil, halkın çıkarlanm da aykın bir du-
rum. Savunmayı temsil eden avukatlara
gereklı bağımsızlık sağlanmamışsa. bu
avukatlann örgütübağımsız değilse hal-
kın da hak arama özgürlüğü tehlikede
demektir. Siz hakkımzı nasıl koruyacak-
smız? Var olan hakkınız ihlal ediliyorsa
bu ihlali nasıl engelleyeceksiniz? thlal
edilen bir hakkı koruyabılmek için yar-
gıya başvuracaksıruz. Ama teminatmız
da savunmada. Savunma çökertildiği
oranda hak arama özgürlüğü de ortadan
kalkar. Istemlen de ba zaten. Hak arama
özgürlüğünü keyfı uygulamalara tabi
tutmak istıyorlar. Barolara bu vesayet
düzeni getirilmiş ve korumakta ısrar edi-
liyor. Bizler, Avukatlık Yasası'nı bir tür-
lü çıkartamadık. Hazırlanan tasan ka-
dük oldu. O tasanda da bağımsızlık yo-
lunda utangaç adımlar vardı, ama tam
bir bağımsızlık yoktu. O tasanda Ada-
let Bakanlığı'nın vesayeti büyük ölçüde
ortadan kaldmlıyordu. Adalet Baka-
nı'nın isteğiyle Baro yönetimi görevden
alınamıyordu. Ama bu sefer dava hakkı
doğuyordu. Savcılık dava açmayı talep
edebiliyordu. Böyle bir şey ohnaz. Bu
tasan da yargının, savunmanın bağım-
sızlığına aykınydı. Baro yönetim kuru-
lunun görevden alınıp alınmamasında
tek yetkili organ vardır, o da Baro genel
kuruludur. Bunun dışında, yargıyı Ba-
ro'yu denetleyici hale getiremezsiniz.
Biz nasıl avukatlar olarak yargıçlan
denetleyemiyorsak yargı da Baro yöne-
timinin görev nedeniyle yaptığı faaliyet-
leri denetleyememelidir.
Türkiye hukuk deyletine
daha adını attnadı- Bu sistem içinde avukatla-
nn ve barolann bağımsızlığı-
nı sağlayacak bir yasa tasan-
sının çıkması mümkün gö-
riinmüyor, öyle mi?
SAYMAN - En azmdan
mevcut hükümet açısından var
olan haklann bile kullanılamaz
hale getirilmesı için çaba gös-
teriliyor. Adalet Bakanı'nın
yaptığı açıklamalar. söylediği
sözler bir yasal düzenleme ha-
line dönüşse belki Baro kavra-
mı ortadan kalkacaktır. Baro
seçimlerinde nisbi temsil siste-
minin uygulanması öngörülü-
yor şimdi... Bu nasıl uygula-
nır? Yani partilere ya da başka
siyasetlere göre resmi gruplar
mı seçimlere girecek. Aslında
burada asıl amaç kamplara
bölmek. Öyle bir sistem getir-
meyekalktığmız anda Baro'yu
siyasi gruplara bölersiniz. Ba-
ro genel kurulunda isteyen a-
day olur, isteyen liste hazırlar,
ortaya çıkar. Ama nisbi temsi-
h ancak belirli gruplar girerse
uygulayabilirsiniz. Adalet Ba-
kam türbanla ilgili bir meslek
kuralmı ortadan kaldıran bir
genelge yayımlayabiliyor. Çok
vahim bir olay bu. Yani Adalet
Bakanı, "Ben ancak Barolar
BuügTnin kaldınnakla yetkili
olduğu bir kuralı. ben bakan
olarak ortadan kaldımonım"
dıyor. Yargıçlara da, "Bukura-
b u> guUmavacaksınız''diye ta-
limat da\erebiliyor.
Yani bu, "Medeni Ka-
nun'un llS.maddesiniuygula-
mayacaksuuz* demekle eş an-
lamhdır. Meslek kurallanmtz
bağlayıcı kurallardır. Yargıçlar
buna uymak zorundadırlar.
Adalet Bakanı'nın kendisi
bunlan uygulamakla yüküm-
lüdür. "Ben bunu kakhrdım"
diyemez. Artık bunlar mevcut
yasalan dahi aşan uygulamalar
yapıyorlar. Nitekim danıştay,
yürütmeyi durdurma karan
verdi. Bu hükümet döneminde
daha vahım fiili uygulamalar-
la da karşı karşıya kalıyoruz.
- Böyle bir sistem içindey-
ken Türkiye 'ye hukuk devleti
denebilir mi?
SAYMAN - Tabii ki hayır.
Benim kişisel iddiam, Türki-
ye'nin daha hukuk devleti yö-
nünde adım atmadığıdır. De-
mokrasinin en alt sınırlanndan
birisi hukuk devletidir. Özgür-
lüklerin sınırsızhğı ondan son-
ra tartışılır. Ama tekrar ediyo-
rum, Türkiye hukuk devleti ol-
maya daha adımını atrruş de-
ğildir. Hukuk devleti olmaya
adım atmak için biz Baro ola-
rak bir süre önce bir yürüyüş
yaptık. "Hukukunyolunuaça-
cağH" dedik. Türkiye'de huku-
kun yolu tıkanmış. Hukuk bu-
gün fiilen uygulanmıyor. Tele-
vizyon ve basında hep, "Siya-
setdkandı" noktası tartışılıyor.
Ama siyaset tıkanmış filan de-
ğil. Siyaset açık, üstelik açık
seçik belirli bir siyaset uygula-
nıyor.
Ama o siyasete karşı bir mu-
halefet geliştirmenin yolu da
kapalı değil. Yeni yeni siyaset-
ler üretmenin yolu da açık. A-
ma mevcut uygulanan siyaset
hukukunun yolunu kapattık.
Türkiye'de hukukun yolu ka-
palı. Yoksa, siyaset açık. O
cepheden bakmak yanhş bir
tespite yol açar.
Bugün mevcut siyaset, hu-
kuku kendi siyasetinin bir ara-
cı olarak da kullanmaya çalışı-
vor. Yani hukuku teslim alıyor.
Işte, sosyal patlamalara yol
açan nokta budur. Hukukun
yolu kapandığı, hak arama öz-
gürlüğünün önü tıkandığı, fıili
uygulamalarda mevcut özgür-
lüklerin kullanılması hüküm-
leri dahi uygulanmadığı zaman
insanlarhaklanru yargı, hukuk
dışındaki yollardân aramanın
çarelerini arayacaktır. Anaya-
sada, "Türkiye hukuk devleti-
dir" diye yazar. Ama bunun
hiçbir koşulu gerçekleşmiş de-
ğildir.
Anayasanın kendisi hukuk
devletine izin vermiyor, ama
uygulamada var olan hak ve
özgürlüklerin kullanılması da-
hi fiilen engelleniyor. Siz bir
talep gösterisini evinizden çı-
kıp sokakta yaptığınız zaman,
bu toplantı ve gösteri yürüyüş-
lerine aykınlık olarak kabul
ediliyor. Siz talebinizi dile ge-
tirecek mekânlar ve demokra-
tik bir ortam bulamıyorsunuz.
Ya da söylediğiniz sözler belir-
li suç kavramlan içinde görü-
lüyor. Ya da fiilen gözaltına
alınıyorsunuz. Orada fışleni-
yorsunuz, orada size şiddet uy-
gulanıyor. Böyle bir hukuk
devleti olmaz.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
TÜPkçe Tapınma Üzerine...
"Cumhunyet Kamyonları"ndan sonra, 13 şubattan
beri, Atatürk'ün Adalet bakanlanndan Mahmut Esat
Bozkurt'un "şeriat"la ilgili yazılanndan örnekleryayım-
lıyorum. "Şeriatçı" geçinenlerin gıklan çıkmıyor. Çün-
kü foyalan dökülüyor bir bir ortalığa.
Bugün de Mahmut Esat Bozkurt'un Türkçe tapın-
mayla ilgili "Türkçe Ibadet" başlıklı yazısını yayımlıyo-
rum. Yazı o denli güncel, sıcak ki, Cumhunyet okuria-
nnın seveceklerini umuyorum. Yazı, 20 Mart 1933'te
"Anadolu" gazetesindeçıktı. Söz Mahmut Esart Bey'in:
"Türkçe ezan'dan sonra, Türkçe salâ' verilmeye
başlandı. Bu çok yerinde bir iş, çok ısabet// bir görüş,
bir karardır.
Fakat ne yazık ki henüz pürüzsüz bir Türkçe ibade-
te şahit olamıyoruz. Pürüzsüz bir Türkçe ibadetin, ma-
nevi zevkterinj henüz tatmış değiliz. Bununla beraber
günün uzak olmadığına inanryoruz.
• • •
Türkmilleti Islamiyeti kabulü günlerinden bu ana ka-
dar, 13 asırdır, kendi öz anadıiiyle, Allahına, anlayarak,
bilerekiçiniaçamadı. Onunla doğrudan doğruya tema-
sa gelemedi. Bütün dualanm bütün ibadetlerini kendi-
ne yabancı bır dille; anlamadığı, bilmediği Arap diliyle
yaptı.
Neden?
Çünkü sanklı yobazlaria, birtakım yalancı dindaria-
nn mümaneatine (engellerine) uğradı.
Neden?
Çünkü 'din'/n 'dalını' bilmeyen bu cahil yalancılar
Türk milletini din namına istismar etmek, onu soymak
isterter de ondan.
Nasıl?
Bakınız nasıl?! Türk milleti yabancı bir dil /7e, yani
Arapça ile kendısine din telkın edildikçe, şüphe yok ki
onu anlamayacaktır. Kendisine ne biçim söylemrse, ne
tarzda anlatılırsa öyle kabul edecek ve anlatanlara ek-
seriya layık olmadıklan payelen (rütbeleri) vererek on-
lan besleyecektir. Bu gibıler, patlayasıca kursaklannı
doldurmak için Türk milletinin dininı anlamamasını bir
geçim vasıtası olarak candan isterter. Mılletin dinınian-
lamak teşebbüslerinin önüne 'gâvurluktur. kâfiriiktir' gi-
bi yaygaralaha geçmekten, bu yolda çalışan ıdealist-
lerte elleri bıçaklı katiller halinde uğraşmaktan çekin-
mezler. Esasen Kuran 'ı ve dmı kendıleri de anlamazlar.
Cahildirter. Bütün bir 'Türkyenıliktanhı' bu cahilyobaz-
larta, sahte dindariann eskıya baskılannı andıran teca-
vüzleriyle doludur.
Fakat bunlarla amansız mücadeleye ginşmek cum-
hunyet neslinin (kusaWann/n), milli, vatani borçlann-
dandır. Ta ki, Türk milleti yobazlann, sahtekâhann ha-
raçgüzahığından (haraca kesmelerinden) kurtulsun, di-
nini, diyanetini kendi anadilıyle anlasın, bilsin. Millet
üfürükçülehn, sihırbazlann oyuncağı olmak istemiyor.
Hiçbir din, anlamadan, bılmeden, samımıyetle vıc-
danla benımsenemez. Onu once anlamak, bilmek la-
zımdır. Islam dini de zaten bunu emrediyor. Öyle ayet-
ler var kı, bunlara göre Islamiyeti kabul eden her mil-
letin ibadetini kendi anadiliyle yapması farzdır; dene-
bilir. Bu ayetlerden birisi hatınmdadır. Allah diyor ki:
- Biz Kuran'ı Arapça gönderdik, ta ki Araplar emırle-
rimizi anlasınlar. Başka bir dıl ıle gondermiş olsaydık, o
vakit bize, 'Ne yapalım? Kuran anadilimizle göndenl-
medi. Anlayamıyoruz, onun için bu dmı kabul etmiyo-
ruz' derier ve mazeret beyan ederlerdi. Bu mazerete
mahal kalmasm diye onlara Arapça hıtap ettik.
Araplann başka dili anlamalan mümkün olmayınca,
Türklerin Arapça 'yı anlamalan mümkün olurmu? Müm-
kün olmayınca, ne hakla bu millete koyun kaval dinler
gibi asıriarca anadilinden başka bir dil ile din teikinin-
dejsrar olunuyor?!
Cumhuriyet hokkabazlıklara müsamaha edemez.
• • •
Dini, bırdilenci keşkülü gibi kullananyalnız bizim ba-
zı cahil yobazlar, mürai pkiyüzlü) dindarlar olmadı. Hı-
ristiyanlıkta da, Musevilıkte de boyle din bezirgânlan
görüldü. Hele Katolik papazlan cennetin anahtarianru
satacak, para ile günah çıkaracak kadar ileri vardılar.
Milletlen bundan kurtarmanın tek çaresi, onlara salik
olduklan (tuttuklan) dınleri kendi anadilleriyle anlatmak,
bildirmektir.
• • •
Türk milleti için Kuran 'ı Türkçe okumak, camilerde
bütün ibadeti, dualan Türkçe yapmak, yalnız dini bilip
anlamak noktasından değil, fakat milli bakıma göre de
bir zarurettir. Din Arapça telkın edildikçe Türk milliyet-
çiliği için birzaafolacaktır. Bunu halletmek lazımdır. Al-
man milliyetçiliğine en büyük hizmet edenlerden biri-
si de 'Lötr
1
(Martin Luther 1483-1546) olmuştur. Çün-
kü Incil'i Almanca okutmuştur.
• • •
Güzelyalı'da (Reşadıye) Izmır gençliği, saltanat, hi-
lafet izlenni hâlâyaşatan levhaları ayaklan altında par-
çaladığı gece, Türk ıhtılal tanhinde Türkçe ıbadet dile-
ğıni en önce iteh sürmek şerefıni de kazandı. Benım o
büyük dileğimin bir gün, hem de yakın bir günde yeri-
ne getirileceğinden şüphem yoktur. O tezahüraîı hafıf-
likle karşılamış olanlar varsa hakikatın saati çaldığında
elbette mahcup oiacaklardır. Bu mahcubiyet on/ara
mukadderdir. Biz, Allah'ın evinde de anadilimizin hâ-
kim olduğunu görmekve duymakıstıyoruz. Türkiye'de
heryere öz Türkçe hâkim olacaktır. Hayırdıyenler, mağ-
lubiyetlerini görmekte geç kalmayacaklardır."
• • •
Necla Arat'tan bir faks çağrısı aldım. 3 Mart 1924'te
kabul edilen "Öğretim Birliği Vasas/"nı kutlamak için,
lstanbul Kadın Kuruluşlan Birtiği Taksim'de yann saat
12.30'da, çiçekleriyte olacaklarmış. Onlan gönülden
destekliyor, kutluyorum!
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLTMNSAĞA:
1/ Hantal, kaba ve
anlayışsız kimse.
V Bir yetimin ya
da akılca zayıf
hastabırininmalı-
nı yöneten kim-
se... Kısa bacaklı
bır köpek cınsı. 3/
Eklenmış, katıl-
mış parça... Ka-
yak. 4/ Eski bir
Hint tannsı...
Öğütülmüş tahıl. 8
5/Liflerihalat,çu- g
val gibi kaba örgü-
lenn yapımında kullanılan
bır bıtkı. 61 Kenar süsü...
Dağın alt bölümû. II Ver-
me, ödeme... Edebiyatta
etkiyi çoğaltmak için bir 3
şeyin tersini söyleyerek
edilen alay. %l Müziğin
temposuna uyularak yapı-
lan düzenli vücut devinim- «
leri... Sosyolojide bir bo- 7
yun bölündüğü iki ya da s
daha çok parçadan her bı- „
ri. 9/ Hıristiyanlıkta para
karşıhğında günahlardan kurtulma işi.
YUKAR1DAN AŞAĞIYA:
1/ Bankada hesabı olanlara gönderilen ödeitne ya da çekme
bildirir mektup... Manavgat ilçesı yakınlanndaki ünlü arke-
olojik ve turistik yer. 2/Tatlı bır besin maddesi... Büyük pul-
luk. 3/Özsu... Güney Amenka'daki dag sırası. 4/Artvın ili-
nin eski adı... Asker. 5/ Halk dılinde babanın kız kardeşine
verilen ad. 67 "Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın / Bir
âlem-ı hayâle dalan — uyanmasın" (Yahya Kemal)... Spor-
da "sayı farkı" anlamındakullanılan sözcük. 7/En kalıner-
kek sesi... Onodokslarda tahta pano üzerine yapılan her tür-
lü dinsel resme verilen ad. 8/ Deniz taşıtlannın pervanesi...,
Eski dilde ekmek. 9/Çaym etkın maddesi... Soyaçekim.