Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 1997 PAZAR
12 DIZIYAZI
flıbarsumen altındaydı
Sunuş
-Bomba...
Ses önce davrandı.
Soluksuz yayıldı
kalabahğın üzerine
ama bomba daha
güçlüydü, daha
atılgan... Sonra o
puslu bahar havasını
yanık et kokusu
sardı, çığlıklara eşlik
ederek...
Sonra?
Unuttuk. 16 Mart'ı
herhangi bir gün gibi
saydığımız yıllar
yaşadık. Bazen tek
sütunda kıyıyâ
kö^eye sıkıştınlmış
bir haber aralayıverdi
unutmanın utancını.
"Sahi" dedik " Yedi
kişı ölmüştü, elli
kadar da yaralı...
sonra?"
Sonra?
Scksenli yıllann
sonuydu... O günü
hukuk fakültesi
öğrencisi olarak
yaşamış bir grup
genç adam ve kadın
unutmanın örtüsünü
kaldırmaya
soyundular. Bombayı
atan kimdi? Ya
silahlar, onlar
nereden ve nasıl
sağlanmıştı? Neden
o gün polis koruması
yokru? Polis neden
bombayı atanın, silah
çekenlenn peşinden
koşan
meslektaşlarını
durdurmuştu? Ya o
ihbar... Neden, olayı
önceden haber veren,
polisten polise
gönderilmiş yazı
sümen aralannda
gezmişti bunca yıl?
Darbeye, yani 12
EylüTe uzanan yolun
başlangıcıydı o
gün... Biz
unutmalara
dalmışken, başka
senaryolann
sinopsisi o güne
dayanarak
oluşturuldu. Filmi, 3
Kasım 1996"da
Susurluk'ta gördük.
Arananla arayan (!)',
katille polis
yanyanaydı...
Tıpkı o eün, yani 16
Mart I978'de
Beyazıt"ta olduğu
gibi... Bomba ve
arkasından ateşlenen
silahlar sustuğunda
geride yedi ölü vardı,
Cemil Sönmez. Baki
Ekiz, A. Turan Ören,
Abdullah Şimşek,
Hamit Akıl, Murat
Kurt ve Hatice Özen.
Elliye yakın öğrenci
de yaralıydı. Biz
unutmalara dururken
onlann ve
arkadaşlannın
belleklerine kazındı
katliam. Devletin
yerine onlar düştüler
katliamın peşine.
Yenı tanıklarla
çıktılar adaletin
karşısına, yeni
bilgilerle. Bizse
seyretmenin
alışkanlığıyla
davrandık yine.
Oysa. 16 Mart ne
ölenlerin
yakınlannın ne
yaralananların ne de
davanın peşine düşen
bir grup hukukçunun
sorumluluğu değildi
tek başına. Hala
dilimizdeyse
demokrasi, hala
hukuk devletinde
anyorsak çözüm,
sahiplenmeli,
sonuçlanmasını
istemeli, tozlanmış
bir dosya olarak elli
yıl sonra bir utanç
gibi karşımıza
dikilmesini
engellemeliydik...
Çünkü 16 Mart
hepimizin
"dava"sıydı...
en yolda bir katliam
• Beyazıt Meydanı,
kartpostallardaki gibiydi. Sabah,
bütün sabahlar gibi; kuşlar,
Çınaraltı, trafik, konuşmalar,
gülüşmeler... Kollarının altlarında
kitapları beşer onar girdiler
merkez binadan... Amfilere
dağıldılar, birinde Anayasa
Hukuku'nu gördüler, diğerinde
Iktisada Giriş'i. öğle saatleriydi,
bahçede buluştular. Bahçe polis
kaynıyordu, şaşırdılar. Saat 13.
25'ti. Dışarıya çıktılar. Daha düne
kadar kol kola girip kendilerini
faşistlerden koruyan polisleri
aradı gözleri. Yoktular.
nlatmaya 7 Mart 1978'den
başlamalı... O gün, T.C
Istanbul lli Emniyet
Müdürlüğü başlıkh bir yazı,
müdür yardımcısı Şükrü BaJcı
imzasıyla binnci ve ikinci şube ile toplum
zabıta müdürlüklerine ve Eminönü
Emniyet Amirliği'ne gönderildi. "Komı"
hanesinde "Güvenlik tedbirleri hk."
yazıhydı. sayı isel2780. ^8Martl978
çarşamba günü. İstanbul İ nKersitesi
Hukuk FakültesTnde ülkücii gruba mensup
öğrencilerin karşrt göriişlü öğrencilere amfi
l'de saMıracaklarTnı bıldınyor ve şöyle
sürüvordu: "Sol gruba mensup öğrencilerin
fakülteye gelmeye devam etmeleri hatinde 8-
10 gün içinde bu grup üzerine dinamit
aniacagu liderlerinin Ozgün Koç isimli
öğrenci olduğu, toplanülann Beyazıt
Meydanı'ndaki Platin kıraathanesinde
dü/enlendiğinin istihbar ediküği
bildirilmektedir.
İstanbul İ niversitesi merkez binadaki
görevlilerin bu konularda uyanlarak
gerekbginde takvi)e edilmesini ve bir olaya
meydan verilmemesini önemlericaederim."
Belgenin üzerindekı damgalar gösteriyordu
ki yazı bir gün sonra yani 8 Mart 1978'te
"Dağıüm gereğT ilgili bütün birimlere
ulaştınldı. O günlerde de dillerdeydi, "Bu
bir hukuk devletiyiz, demoknsiniıı
teminabyız." Büyük ihtimal. ihban yapan
da, buna inanmıştı... Bir katliamı
önlemenin ferahlığında beklemiş. ummuş
ve istemişti: Devletti bu, güçlüydü,
muteberdı... Engellerlerdi...
Ama engellemedi.
Sonra 16 Mart 1978'e devrildi günler...
Beyazıt Meydanı, kartpostallardaki gibiydi.
Sabah. bütün sabahlar gibi; kuşlar,
Çınaraltı, trafik, konuşmalar, gülüşmeler...
Kollannın altlannda kitaplan beşer onar
girdiler merkez binadan... Amfilere
16 Mart 1978'deki katliamdan sonra kapanan İstanbul Universitesi 14 nisanda tekrar açılırken öğrenciler ölen
arkadaşlan için düzenledikleri törenle katliamı kınadılar.
dağıldılar, birinde Anayasa Hukuku'nu
gördüler, diğerinde Iktisada Giriş"i. Öğle
saatleriydi, bahçede buluştular. Bahçe polis
kaynıyordu, şaşırdılar. Saat 13. 25'ti.
Dışanya çıktılar.
Daha düne kadar kol kola girip kendilerini
faşistlerden koruyan polisleri aradı gözleri.
Yoktular. O bir örnek bakışjı simitçiler de
yoktu ortalıklarda... Ama onlar, faşistler
oradaydı ve onlan görür görmez
sloganlanna başlamışlardı, "Kahrolsun
Komünistfer", "Beyazrt Meydanı
KomüıüstJere mezar olacak...'" llk kez bu
kadar çok faşist bir aradaydı, üstelik
saJdırgandılar. Bir kez daha şaşırdılar. Yanıt
vermediler, yan yana durup Vezneciler'e
doğru yürümeye başladılar. Daha Eczacılık
Fakültesi'ne doğru kıvnlmışlardı ki, o ses
duyuldu:
Bomba...
Arkasından silah sesleri...' Çığlıklar kaç
saniye sonra duruldu, olayı yaşayan hiç
kimse anımsayamayacaktı. Silahlar
sustuğunda polis memuru Yahya Gergin,
ayağa kalktı ve ateş edenlerin peşine
düşmeye kalkıştı. Uç dört kişiydı kaçanlar,
Ordu Caddesi'nden aşağıya
koşturuyorlardı. Birkaç adım atmıştı kı
arkasından gelen "emrr
1
duydu Gergin:
-Koşmayın!
Emri veren. Kumkapı Toplum Zabıtası
komiserlerinden Reşat Altay dı O anda
görmemişti ama daha sonra
arkadaşlanndan duymuştu bu ismi Gergin.
Pek çok yer değiştırecekti Altay.
basamaklan "görülmeyen" adımlaria
aşacak, bugün de karşımıza İstanbul
Terörle Mücadele Müdürü olarak
çıkacaktı...
Son günlerde ise bir haber çalkalanacaktı
Emniyet te "Reşat Altay Niğde JEmniyet,
Müdürlüğü'neatandu."
Gergin. emn dınlemedi. koştu. Ancak,
Denizli Talebe Yurdu'na kadar sürdü takip.
Katiller izlerini kaybettirdi. Dönerken
Gergin'in ve diğer polisler Adnan'la
Zeki'nin elinde iki tabanca vardı. Bu
tabancalar yolda, yerde bulunmuştu ve
katillere aitti. Yaralılar hastanelere taşındı.
kimisi Esnaf Hastanesi'ne. kimısı
Cerrahpaşa'ya, kimisi de Çapa'ya... Birkaç
saat sonra ölenlerin haberlen geldi. Hatice
Özen, Baki Ekiz, A Turan Ören. Abdullah
Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt- Iktısat
Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Cemil
Sönmez ise ağır yaralıydı. Bir hafta sonra
onun da bedeni yenik düştü bombaya.
Yaralı sayısı "yaklaşık olarak eDf' olarak
geçti kayıtlara. Kiminın durumu ağırdı,
kimi ayakta tedavi gördü...
O gece, kimse emir vermedı, kimse çagnda
bulunmadı ama beş bin kişi İstanbul
Universitesi'ni işgal etti. Öğrenciler içerde,
yakınlan dışarda sabahladı. Bu yitirilenlere
ağıttan çok bir protestoydu, eğitim ve
yaşam hakkına sahip cıkmaktı.
Öfkeliydiler. Hem katillere hem de o
katillere resmi kıyafetleri içinde yardım
eden, üniversiteye sılahlan sokan,
istıhbarattan çok provokasyon görevini
üstlenen "güvenlik" güçlerineydi öfke.
Ertesi gün cenaze töreni düzenlendi.
Binlerce kışı katıldı törene. yumruklar
sıkılıydı, gözlerde acı vardı, bir de onu
örten öfke... Demeçler verildi birbiri
ardına .. Dönemin Başbakanı BülentEcevit
"Saldırganlara hadkri bildirüecek" dedi,
lçişleri Bakanı trfanOzaydınlı:
"•Gençlerimize uzanan bu tür menfur eUer,
nereden gelirsc gebin mutlaka kırüacakûr."
DİSK katliamdan dört gün sonra ıki saatlik
işi bırakma eylemine öncülük etti. "Faşizmi
Kınama" adlı bu eylem sonrasında 104 işçi
tutuklandı. İstanbul Barosu'na bağlı
avukatlar üzerlerinde cüppeleri adliye
önünde saygı duruşundabulundu...
Yarın: Sıra yargıda
Bomba atılacağı biliniyordu16 Mart 1978 günü İstanbul Universitesi
önünde görev yapan dokuz polisten biri olan
Yahya Gergin, katliama, öncesine ve sonra-
sına ilişkin sorulanmızı yanıtladı:
-Katliam sırasında kaç yaşındaydınız,
kaç yıllık potistiniz?
1974 yılında polis oldum. O yıl, yirmi al-
tı yaşındaydım.
-Bomba atıldığında neredeydiniz?
Öğrencilerin çıkış saatinde merkez bina-
nın önünde bekleme yapıyorduk. Görevüniz
son grup da çıktığında orîlan Yabancı Diller
Yüksek Okulu'na kadar götürmekti. Arkala-
nndan birkaç adım attık, merdivenlerin ora-
da on beş-yirmi kişilik bir sağcı grup slogan
atmaya başladı. Başımızdaki amir "döne-
lim" dedi "Bunlan dağıtalım." Biz bunla-
n biraz geriye çıkardık, geriye döndük. O sı-
rada öbür merdivenlerin başında görevlendi-
rilmiş iki arkadaşımızdan biri "bomba" di-
ye bağırdı. Herkes kendini yere attı.
-Ne kadar zaman sonra kendinizi topar-
layıp a\ağa kalktınız?
Patlamayla birlikte silahlar ateş etmeye
başladı. O da bittiğinde baktım bizden iki ar-
kadaş birkaç kişiyi kovalıyor. Ben de başla-
dım koşmaya. Arkamızdan biri bağırdı
"Koşmayın" diye. Ben dinlemeyip yoluma
devam ettim. Birkaç yüz metre sonra izleri-
ni kaybettik. tki silah atmışlar yere, onlan
alıp geri döndük.
-Kimdi "koşmayın" diye bağıran?
Sesi duydum ama kimin bağırdığmı gör-
medim. Sonra arkadaşlar Kumkapı Toplum
Polisi'nden Reşat Altay'm olduğunu söyle-
diler.
-Yaralılara yardım ettiniz mi?
Biz kaçanlann ızıni kaybedip geri döndü-
ğümüzde polis arabası yaralı lan hastaneye
taşıyordu. Arabakan gölüiçindeydi. Param-
parçaydılar, çoğu orada öldü.
-Katliamdan önce olacaklan haber ve-
ren herhangi bir şey dikkatinizi çekti mi?
Üç dört gün önce şüpheli bir şahıs gör-
düm. Öğrencilerin hangi yöne gittiklerini iz-
liyordu. Başımızdaki amire söyledim, beni
tersledi.
-Olay günü kaç kişiydiniz güvenlik ön-
lemi alan?
Dokuz kişiydik.
-Her günkü sayı mıydı bu?
Hayır. Oniversitenin içinde de kırk kişilik
bir polis kuvveti vardı.
Patlamayla birlikte
silahlar ateş etmeye
başladı. O da bittiğinde
baktım bizden iki arkadaş
birkaç kişiyi kovalıyor.
Ben de başladım
koşmaya. Arkamızdan
biri bağırdı "Koşmayın"
diye. Ben dinlemeyip
yoluma devam ettim.
Birkaç yüz metre sonra
izlerini kaybettik. tki
silah atmışlar yere, onlan
••• - alıp geri döndük
-Başka?
Diğer günlerde, hatta bir gün öncesinde
Kumkapı'dan da takvıye geliyordu. Yaklaşık
kırk kişi görev yapıyorduk.
-Neden o gün önlemler azaltılmıştı?
Bilmiyorum. Sonradan ihbar olduğunu öğ-
rendik. Bizim, yani memurlann haberi ol-
saydı bu katliam olmazdı. Bence 16 Mart ha-
disesi, teptiplenmiş, komplo bir hadise.
-ttabar mektubundan ne zaman haberi-
niz oldu?
Olaydan bir hafta sonra bizım arkadaşlar-
dan birkaçı evrakı ele geçiriyorlar. Sizin ga-
zetenizde çıktı haber. O zaman bizden so-
rumlu olan emniyet müdür muavini gazino-
ya gelip "Hainier, şerefsizler, kim basına
sızdırdı bunu" diye bize bağırdı.
-Hiç biz de ölebilirdik diye düşündüğü-
nûz oldu mu?
Benim anladığım kadanyla polisten bir
katliam olmasını istemediler. Isteselerdi, sağ
göriişlü öğrencıler orada slogan atmaz, bizi
geri çekmeye çalışmazlardı.
-Neden?
Eğer polislerden ölen olsaydı bunun üze-
rine gidilirdi. en azından arkadaşlar peşini bı-
rakmazdı ve olay açığa kavuşurdu.
-Katliamın takipçisi oldunuz mu?
Akşam, Şehzadebaşı K.arakolu'na geldik.
yemek ihtiyacımızı gidermek için. Zeki ısim-
li arkadaşım yanıma gelip "Abi" dedi "Bom-
bayı ata.ni gören bir hemşerim var" dedi.
Kimmiş diye sordum, tombalacı olduğunu
söyledi. Nereden atıyormuş diye sordum,
"Merdivenlerden" dedi "Hatta attıktan
sonra kaçarken yuvarlanmış." Tipini tarif
etti, benim üç dört gün önce gördüğüm şah-
sa uyuyordu.
-Tombalacıyı aradınız mı?
Zekı'ye kimseye söylememesini öğütle-
dim. Çünkü büyük hadiseydı. Kendi amiri-
me de söyleyemedim çünkü sağ görüşlüydü.
Beyazıt Karakolu amirine gittim, anlattım.
-Dikkate alındı mı?
Biz, hemşerisi olan arkadaşla haftalarca
aradık. Bulamadık. Benim tahminin tomba-
lacıyı öldürdüler. Sonradan Beyazıt Karako-
lu amirinin de sağ göriişlü olduğunu öğren-
dim.
-Emin misiniz?
Başıma bir hadise geldi. Bir olayda sol gö-
riişlü bir öğrenci beni kazayla yaraladı. Ka-
rakolluk olduk. Amer, benim ifademi alırken
bir isim verdi, geçmiş gün unuttum bu ismi,
"Bu şahsın vurduğunu söyle'" dedi "*Biz
onu sıkıştıramıyoruz. Hazır sana vurdu-
lar, hemen tutuklattıralım."
-Sizce bütün amirlerin bomba atılaca-
ğından haberi var mıydı?
İster Kumkapı Karakolu'nun amın desin,
ısten ünıversitedeki birimin amiri, adım gibi
eminim, biliyorlardı.
-Üniversitede görev yapan kırk polis,
içerde mi bekledi?
Evet, dışanya çıkmadılar. Yalnız Kumka-
pı 'daki kuvvetin amiri kapıya kadar geldi ve
orada kaldı. Çünkü bombanın dışandan atı-
lacağı belliydı. İçerde atılsa, duvardan kaça-
mayacaklan için kapıyı kullanmalan gerekir-
di. Kapıda da biz bekliyordufc
-Aynı görev yerinize mi döndürüldü-
nüz?"
O zaman üniversite rektörü, güvenlik sağ-
lanmadığı takdırde okulu açtırmayacağını
söyledi. Bir süre sonra bir arama yaptık okul-
da. Merkez binanın mahzeninde aynı bom-
badan bir tane buldum. Bir de silah deposu
bulduk ama silahlar alınmış geriye rutubet et-
kilemesin diye içine koyduklan gres yağlı
boş torbalar kalmıştı. Aynı bombadan, Tica-
ri Bilimler'de de buldum.
-Bu bombalar tutanaklara geçti mi?
Bilmiyorum, biz teslim ettik.
-Okula girişlerde arama yapıldığına gö-
re bu bombalar nasıl içeriye sokuldu?
Üniversitenın içine silahı, kesici aleti so-
kanlann bir kısmı polistir, bir kısmı da okul
görevlileri. Bir polisi Fizik Fakültesi'ne ko-
lunun içinde sekiz tane falçata sokarken biz-
zat ben gördüm.
-Polislerin kaçı için böyle yanlı olduğu-
nu söyleyebilirsiniz?
Şunu söy le> ebı1ırim. başımızdaki amirle-
rin yüzde yetmişi sağcıdır. Olaya gidiyorsun,
öğrenci izin istiyor, beş dakika konuşma ya-
pacak. O konuşurken bazı polisler çıkıp "Vu-
run komünistlere" diye bağınyor. Bazı po-
lislerin sağ göriişlü öğrencilerle aralanna alıp
sol göriişlü öğrencileri dövdüklenni gördüm,
olaydan sonra sağ görüşlülerin lideriyle kol
kola gezen polisleri de.
-16 Mart sizi nasıl etkiledi?
O yedi kışiden, üçünün parçalanmış bede-
ninı gördüm. Meslekten nefret ettim, insan-
lar bu kadar cani olamaz.
-Polisin tutumuna "Birkaç kendini bil-
mez" diyebiJir misiniz?
Tarafsız davranan birkaç amir vardı ve on-
lar da tek başlanna karar veremezlerdi. Poli-
sin tek başına gücü yoktur.
-Sonuç?
O dönemden birkaç kişi emekli oldu. ge-
riye kalanı emniyet müdürü. amir. Şu an bu
mertebeye ulaşan kişiler, ölümlere. öldürül-
melere göz yumarak bu duruma geldiler.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
İzmir Kitap Şenliği'nde...
TÜYAP'ın İzmir Kitap Şenliği'nde bu yıl üç gün kal-
dım. Üç gün boyunca, yeni çıkan kitaplanmı imzaladım.
Izmiıii okurlar, kitaplardan "Çanklılar", "Domuzuna Ya-
zılar", "Eylûl Yanlan"ve "öksüz Yamalığı-Köy Enstitû-
teri'vaprtlan ile ilk kez karşılaşıyoriatdı.
"Oksûz Yamalığı-Köy Enstitüleri", benim Cumhuri-
yet'in "Çağdaş Yayınlan'nda çıkan ilk kitabım. Kuzgu-
na yavrusu anka görünürmüş. Kişi de kendi yapıtını be-
ğenmezse çatlar ölürmüş. Ben öyle değilim. Kendi ken-
dimi eleştirmeye bayılınm.
Yıllar önce, Milliyet'teydim. Bir gün Ankara'da başı-
mızdan bir olay geçti. Olay bizim başımızdan geçti di-
ye yazmayacak mıyım? Geçtim teleksin başına, bir gü-
zel haberi yazdım. Haberin içinde benim de adım geç-
mekte. Telekste haberi yazdım, altına da (ME) diye adı-
mın soyadımın baş harflerini yazdım. Karşıdan şu sonj
geldi:
- Ben Abdi (tpekçi), kimsiniz?
- Buyurun Abdı Bey, ben Ekmekçi!
-Efcrne/cç/, buhabenn içinde bir Mustafa Ekmekçige-
çiyor, kim o?
- Benim efendim!
- Insan kendiaieyhine olan haberiyazarmıyahu? Pe-
kipeki, biz bu haberi kulianmayacağtz!
Haber kullanılmadı!
Gazeteter, gazeteciler kendilennı kollamaya bayılırlar.
Onlardan iyisi yoktur. Bunu yıkabildığimız an. basını da
düzeltmış olacağız. Yanlış mı?
Buna ilişkin, ilginç bir olayı daha anlatmak ıstiyorum:
Gazeteciler, yazarlargenelhkle kazandıklan davalan ya-
zariar, yitirdiklen. hüküm gıydıklen mahkemeteri pekyaz-
mazlar. Cumhuriyet'te yazıp çizerken, Tercüman yazar-
lanndan Ergun Göze'yi eleştirmiştim. Göze, Dıyanet
Vakfı ileanlaşarak, fizibılite raporlan hazırlıyor, İslamAn-
siklopedisi" çıkarmak ıçın kollan srvıyordu. "Ergun Gö-
ze, paralan cebellezı edemedi! Uyanık bürokratlar, ola-
ya el koydu!" diye yazdım. Ergun Göze, "Vaaay Ekmek-
çi, bana hırsız diyori" diye hem hukuk hem ceza dava-
sı açtı. Genellikle hukuk mahkemeteri, ceza davasının
sonucunu bekterken, İstanbul 11. Hukuk Mahkemesi
Yargıcı, ceza davasını beklemeden hakkımızda mahkû-
miyet karan verdi. 500 bin lıraya hüküm gıymiştik. Ga-
zeteye geldik, savunmanımız deneyimsiz bir gençtı. Bel-
geleri yargıca yetiştirememışti. Genel Yayın Yönetmeni
Hasan Cemal'e:
- Mahkûm olduk! dedim.
- Ne yapalım, canın sağolsun! gibisinden baktı.
- Mahkûm olduğumuz haberini yazmayacak mıyız?
- Muhabir yok muydu?
- Muhabire ne gerek var, ben vanm ya!
Oturdum, bir güzel nasıl hüküm giydiğimizı yazdım.
Haber ertesi günü Cumhuriyet'te çıktı. "Gazetemiz
mahkûm oldu!" diye. En çok şaştığım ise şuydu: Tercü-
man'da tek satıriık haber yoktu. Onlar, Cumhuriyet'in
500.000 lirasını cebellezi etmişlerdi ya, habere ne gerek
vardı!
Ankara'ya geldim, beni bir hoş haber bekliyordu:
Gazeteye, Yüksek Denetteme Kurulu Başkanı Halit
Saftık tetefon etmiş, şöyle demişti:
- Mustafa Ekmekçi, en haklı olduğu birkonuda nasıl
hüküm giyert Ben Halit Saltk, şimdi elimdeki tüm bel-
geieri gönderiyorum!
Halit Sattık, eski MGK Genel Sekreteri Haydar Sal-
tk'ın ağabeyiydi. Masamda belgeleri beni bekler bul-
dum. Bu bekjelerie, ceza davasını kazandıkJ Dava du-
ruşmalanna savunmanım Orhan Apaydın'la giriyor-
dum. Halit Saltık, geçenlerde öldü. Onu, gönlümden
anmak istedim. Orhan Apaydın'la birlikte eşıni d a Bir
de Kadıköy'deki ceza davasında "aklama" karanverer»
bayan Yargıç Levent Ardahan'ı unutmadım. Yargıç Le-
vent Ardahan, karannın sonunda şöyle bir tümceyi de
kullanmıştı:
"Mustafa Ekmekçi'ninyazılannda hakaret yoktur, ağır
eleştiri vardır!"
İzmir Kitap Şenliği'nde beni üzen bir olay şu oldu:
"Köy Enstitüleri-Öksüz Yamalığı" iki gün içinde bitti.
Okunann çoğu eli boş döndü. Ankara'ya dönünce öğ-
rendim. Perşembe günü yeni kıtaplar Istanbul'dan gel-
miş, yetismiş!
Kttap Şenliği bugün sona eriyor. Izmirtiler, ne güzel,
kitaba akın edecekler. Deniz Kavukçuoğlu'na göre me-
muriar, cuma günü aylıklannı da almış olacaklar...
Denız Kavukçuoğlu'yla şenliğın beşincı günü, çar-
şamba öğleden sonra söyleşiyoruz. Şöyle anlatıyor iz-
tenimlerinı:
- Bizim izlenimlerimiz hep olumlu. Öncelikle ilk iki gün
çok yoğundu. Geçen yılki İzmir Kitap Şenlıği'yle karşı-
laştmldığında, yoğunluk gıderek art/yor. Bu yılı, ziyaret-
çi sayısı açıstndan geçen yılla karşılaştınyoruz, oldukça
farklı bir artış var. Ve tabii, biz İstanbul da kitap fuannı
ilk düzenledığımız zaman 16 yıl önce, ilk fuara 26.000
kişi gelmiştı, 1982 yılında. Oysa, İzmir fuanna geçen yıl
123.000 kişı geldi. Izmiriilerin zaten kitaba, okumaya il-
gileri büyük. Kent nüfusunun okur-yazardüzeyi, hem Is-
tanbui'dan hem Ankara'dan yüksek. Tabii bu Ege yö-
resinin bir de varfık düzeyı var, bu faktöıier birleşince,
fuara ilgiartıyor. Esas ziyaretçi yoğunluğu. önümüzde-
ki günlerde olacak, özellikle cuma, cumartesı günleri.
- Beş gündeki ziyaretçi sayısı ne kadar?
- llk dört günün sayısı kırk binin üzerindeydi. Bu, İz-
mir için çok iyi bir sayı. Fuar alanı kentin merkezinde,
herkesin tantdığı bir yer. Bu Türkiye pavyonu da en çok
ilgi gören pavyonlardan biri.
Ben bugün Izmir'de olmayacağım ama, kitaplanm
okurlarla olacak. Isteyenler, "Cumhuriyet Kitap Kulü-
öü"nden orada bulamadıklannı 8. Sokakta "Güldikeni
Yayınlan'nöa bulabilirier. İyi okumalar sevgili okurlar!
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8
1 2 3 4 5 6 7
SOLDANSAĞA:
V Saz şaırlerinin,
kendilerinin ya da
başkalannın şiir-
lerini derledikleri
uzunlamasına açı-
lan defter... Hatay
ilindebirgölveo-
va. 2/Asyaile Av-
rupa'yı ayıran dağ
sırası... Bir taşın-
mazın mülkiyet
hakkını gösteren
belge.3/Birnota...
Halk dilinde süt-
kardeş. 4/Maksim
Gorkfnin birromanı... Bil-
giçlik taslayan kimse. 5/ ^
Yüksek makamdaki dev-
let adamlan. 6/ Hura da 2
denilen ve kerestesı mobil- 3
yacılıkta kullanılan Tropi- 4
kal Amerika ağacı... Tele- g
fon sözü. 7/Zimbabve'nin
başkenti... Sulak yer. 8/ 6
Halkın aşağı tabakası... 7
Franz Kafka'nın tanınmış 3
birromanı. 9/Türlüneden- „
lerle başanlı olamayan
kimse... Sağlıklı.
YLTC\RIBAN AŞAĞIYA:
1/Türk halk münğinde, bağlama ailesinden çalgılann en kü-
çük boylusu... Hattatlann kâğıt cılalamakta kullandıklan bı-
leşim. 2/Eskı yapı ya da kent kalmtısı... Haber. 3/OIumsuz-
luk behrten bir önek... Agn Dağı'na verilen bir başka ad. 4/
Güreşte bir oyun... Yerine koyma, yerine kullanma. 5/ Yol
yapımında kullanılan taş kınntısı. 6/ Eski zamanla ilgili...
Büyük erkek kardeş. 7/ Bağ, bahçe ve bostanlarda ekılmek
için aynlmış küçük toprak parçası... Iskambilde bir kâğıt. 8/
Parlak... Briçte kazanılan her ele verilen ad. 9/ Dantel ya da
nakış ipliği yumağı... Halk şain.