Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 MART1997 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Gel beni de kandıryalancı bahar!Yalancı bahara, önce çocuklar kandıiar,
sonra genç kızlar! Çocuklar bez
torbalara koyduklan bilyeleriyle
sokaklara firladılar. Donu yeni
çözülmüş nemli topraklarda
çukurcuklar kazarak bilyelerle
oynamaya başladılar. (Buradaki
afacanlar, "hangi babuç?"
bilmiyorlar.) Bisikletler, yüklüklerden,
balkonlardan çıkanlmaya başlandı.
Yakında kar yeniden bastınrmış, her
şeyi eski yerine tıkraak gerekirmiş,
hiçbir uyanya kulak asmadılar.
Genç kızlar ise solaryumlara
koşuştular. Dişçiden randevu almaktan
daha güçtü solaryumlarda yanm saat
yer ayırtmak. Ak tenlerini, alel acele
yaza bazıriayacaklardı çünkü. Girifin,
Rodos'un, Alanya'nın, Maraıaris'in ve
birçok başka tatil beldesinin kızgın
kumlan, göğsü kıllı delikanJılan onlan
bekliyordu. Güneş altında, "gündüz
feneri" gibi bembeyaz yatmak
istemiyorlardı. Aynca kışın mum
ışığında içilen kırmızı şaraplann,
yenilen bifteklerin yarattığı yağ
tabakasından da kurtulmak
gerekiyordu. Aerobic kulüpleri, sağlüc
merkezleri, Amerikanvari "'gym"ler
doldu taştı. tşe, okula bisikletle
gitmeye başladılar. Yollara can. hareket
ve gençlik geldi.
Herkes biliyordu bu bahann yalancı
olduğunu. Ama, oisundu. Yıllarönce
Asu Maralman'ın söylediği ve sözleri
Şanar Yurdatapan'a aıt olan parçadaki
gibi "Bana güzei bir şey söyle, varsın
yalan olsun" deniliyordu sanki. Günler
uzamıştı, sabahlar aydınlanmıştı. Artık
iyimser şeylerden konuşulacaktı.
STOCKHOLM
GURHAN
LÇKAN
İşyerlerine tunzm şırketlerinin
kataloglanyla gelmişti yalancı bahar.
Üç aşağı beş yukan aynı kapıya çıkıyor
olsa da her sayfada birkaç belde
rengârenk bekliyordu kış yorgunu ve
solgunu insanlan. Işte bakın, Midilli'de
"retsina" şişesinin yanuıa konmuş iki
şarap kadehi ve bol "feta"lı bir salata
sessizce hoşgeldin diyor. Side'deki
çarşı cıvıl cıvıl insanlanyla, bıyıkh
satıcılanyla bekliyor. Madeira,
dünyanm hiçbir yerinde benzeri
görülmemiş çeşitlilikteki bitki
örtüsüyle, doga tutkunu kuzeylileri
çağınyor. (Canarya Adalan'nın bol terli
ve nemli diskotekleri, Latin yalanlanna
bile bile kanan mavi gözlü, kalkık
burunlu ve çoğu sanşın genç kızlara
hazır durumda. Yalancı bahar yanında.
yazın kokusunu ve hiç bitmeyecekmiş
gibi gözüken beklentilerini de
getirmişti çünkü.
Gel, sevgili yalancı bahar, gel ve beni
de kandır! Al götür beni de uzaklara.
Bak benim memleketimdeki adaşın,
yalancı değil böyle mart ortalannda.
Örneğin, gel gidelim Ankara'ya,
uğrayalım Ankara Radyosu'ndaki
dostlara.
Henüz adı Hurma Sokağı olmadan,
gezelim Portakalçiçeği Sokak'ta.
Aceleci lokantacılar, kapının önüne
çıkarmıştır masalan. Biz kuzeyliyiz,
pek üşümeyiz. Alimallah kısa kolluyla
bile oturur biramızı içeriz nisan
başmda. Gidip Ankara'ya. bir şeref
turu atalım. Kapısının önünün
kazılışını, kaldınmsız bırakıhşını ve
tozunu toprağına çekip de, sefasını
sürmeye ömrii yetmeyen sevgili
annemin anısına. bir tur da fazladan
atalım seninle. "Kapının önünden
binivereceğiınT
' derdi rahmetli. Tamam
tamam, kederlenmeyeceğiz böyle yaz
öncesi. Yine de sana diyeceğim ey
kuzeyin yalancı bahan, sen benimle bir
gel de gör bakalım bahar dediğin nasıl
olurmuş! İşte o zaman sıkılırsın
yalanlanndan ve belkı de vazgeçersin
bu kış ülkesinin insanlannın aklını
çelmekten.
Balıklara
deniz
kalmadı
Büim adamlanrun "arük
ötdü" dedikleri
Karadeniz'de bahk türleri
ve sayısı her geçen gün
azalıyor. Karadeniz'i en çok
kirieten ülkeier arasında yer
alan Bulgartstan'da insanlar
kalkan bahklannı arük
sadece akvaryumda
seyredebüiyor. Fotoğrafta,
Karadeniz kryısındaki
Varna'daki dev
akvaryumdan kaikan
balığını seyreden genç kız
görülüyor. Karadeniz'de
kalkan balıklanrun sayısı
her geçen gün daha da
azalıyor. Oy le ki, hepimizin
tezgâhlarda görmeye alışkın
olduğu kalkan balığı arük
soyu tükenmeye yüz tutan
bahk smıfina alınarak
• korunuvor.
Bir duvar
masalı...
ESSEN
GURAY
ÖZ
Gecenm karanlığında
uzaktan görünen ışıklar,
bana içinde yaşadıgım ve
bir türlü ısmamadığım,
nefes almakta zorlandığım
şehirdeki ilk günlerimi
hatirlatıyor. Bu şehirde
geçen ilk günlerimde hep
"Ne tuhaf bu insanlar, ne
tnhaf bir şehir burası, ne
tuhaf bir dil bu dil" djye
düşünmüştüm. Sonra şehre
de, insanlara da. dile de
alıştım. Sevdığimden
hâlâ pek emın olmasam da
artık bu şehırle benim
aramda bir uzlaşma var.
Şehir bana pek
dokunmuyor; ben de ona
pek derinlemesine
girmemeye, biraz teğet
geçmeye, ışıklanna
aldanmamaya,
yağmurundan kaçınmaya.
sınemalanndan uzak
durmaya, kızlanna pek
bakmamaya özen
gösteriyorum. Bu
uzlaşmanın nedeni
birbirimizı pek fazla
anlamayışımız. Bu şehirde
rüzgâr Hıristiyan bir tarzda
esiyor. Sinemalarda
Hıristiyan filmler
oynuyor. Şehnn
kapılannda Hıristiyan
askerler bekliyor. Şehrin
belediye başkanı da
Hıristiyan zaten. Halbuki
ben dinsiz bir
Müslümanım ne de olsa.
Şeriatçı falan değilim ama
benim geldiğım ülkenin
bir ıddiaya göre % 99'u
Müslümanmış. Benim
Geçmişi kurcalamakriskliiş
8 martta eve geç döndüm.
/ ı J y
'"
Telesekreterde artık alışık oîdugum
sessiz notlardan bir demet buldum. •
(Ruslar genellikle telesekretere not
bırakmaktan hoşlanmıyorlar) Bunu
" soguk makinelerle sohbet etmek"
olarak görüyorlar. Ama yıne de benim
ikı dilde yaptığun "not bırakın"
çağnsını sonuna kadar dinliyorlar. Bir
de çağn sonrası sesizliğe kulak verip
kapaüyorlar. Sonlara dogru kısık bir
kadın sesi Almanya'dan söz ediyor, bir
şeyler diyor, ama anlaşılmıyordu.
Tekrar tekrar geri aldım. dınledim,
ancak çözemedim. Sonra da unurtum
gıtti. Birkaç gün sonra telefon çaldı.
Aynı kısık ses. Almanya'dan anyor.
"Bil bakalırn ben Idmim?" diyor.
Tanıdık bir vurgu. Ama bir türlü
hatırlayamıyorum. Bunu açıkça dile
getırsem acaba bozulur mu, diye
düşünüyorum. Sonunda sıkınümı
anladı. Adını söyledi. Şaşırdım. On yıl
önce bitirdiğim Leningrad Gazetecilik
Fakültesi'nden sınıf arkadaşım. Bir
dönem samimiydik. Uzun boylu, güzel
ve şımanktı. Duygusal, alıngan ve
yardımseverdi. "SovyetAlmanı''ydı.
Sonradan hiç görüşemedık. Birkaç kez
haberlerini aldım. Önce gazeteciliği,
sonra da memleketi terk etmiş. Son
yıllarda Rusya'dan Almanya'ya
giderek yerleşen, Alman
vatandaşlığına geçen on binlerce
kişinin yolunu izlemiş. Orada
evlenmiş. Mutsuzmuş...
Şaşkmlığım hafifleyince biraz sohbet
ettik. O eski uçan havası kalmamış.
Üzgün. Özel yaşamındaki sorunlara
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
mı üzülüyor? Yaşının ilerledığine mı?
Mesleğini ve memleketini terk ettiğine
mi? Rusya'ya karşı kendisını suçlu
hissediyor sanki. "Dönsek, dönülmez
ki" gibi konuşuyor. "Aimanya
AlmanlarTn! soguk buluyor. Ama
para durumunun iyı olduğunu
söylüyor işteBarTyagöçünalışılmış
faturası: Cepler doldu, yürekler
boşaldı! Benzeri hikâyeler. göç
hattında Almanya'yla birlikte liderliği
paylaşan ABD ve İsrail'de de
yaşanıyor. Orlak arkadaşlanmızdan ve
anılanmızdan söz ettık. Biraz
neşelendi. "Arük yaşlandık" edebiyatı
yaptık. Ama doğrusu, sesini dinlerken
gözümde canlandırdıgım kızın 24
yaşında kaldığını ve artık gerçek
olmadığını düşünmem zordu. Bana
geçmişle ilgıli benim hatırlamadığım
bazı aynntılardan söz etti. Hatırlamış
gibi yaptım. Ben de ona başka
aynntılan hatırlattığımda galiba o da
öyle yaptı. Aslında bunlann pek
önemli yoktu. Bana uzun bir süre
tereddüt geçırdıkten sonra telefon
ettigini, ama şimdi mutlaka yeniden
arayacağını birkaç kez tekrarladı.
Sımsıcak duygularla vedalaştık. Bu
sıcaklık neye dayanıyordu? Acaba
yıllar sonra böyle zor bir anında
aradığı gerçekten ben miydim, yoksa
başka bir şeyler miydi? Benim onun
sesinı duyduğumda hissettiğım
heyecanın kaynağında yalmzca eski
bir arkadaş mı vardı, yoksa onun
ötesinde bir şeyler mi? Bir süre
kendimle söyleştikterı sonra, bizi
etkileyenin bugünkü izlenimlerden
çok, gecmışin anılan olduğunu daha
iyi anladım.
Yıllarönce Türkiye'ye döndüğümde
10-15 yıl önceki arkadaşlanmı nasıl
bir çabayla arayıp bulduğumu ve "On
yıl sonra" gecesinde bir araya gelen
insanlann yaşadıği karmaşık duygulan
hatırladım.
Hem iyi bir geceydı, hem de kötü.
lyiydi; çünkü biz geçmişte daha
iyiydik, dostluklanmız daha iyiydi;
orada bûtün bunlan yeniden
canlandırma firsatı yakalamış
oluyorduk. Kötüydü; çünkü gecmiş,
adı üstünde, çoktan geride kalmıştı;
herkesın artık "işinde ve gûcünde"
olduğu bugün, çoğu kez eski duygular
ve dostluklar yakalanamıyordu. Bir
kısmıyla görüşmeye devam ettim.
Bazılan ise albümdeki nihai yerlerini
aldı.
Geçmişi kurcalamayı daha sonra da
sürdürdüm. Ama yaşadıgım düş
kınklıklan beni bu denemelerden
vazgeçirmeye başladı. Almanya'daki
arkadaşım yeniden arar mı, görüşür
müyüz, görüşürsek iyi mi olur,
bilmiyorum. Belb de hayalimdeki
görüntüsünün hep 24 yaşında kalması
daha hayırh olur...
Öylesine bir kadının öyküsü
Enikö'yü hayatta ilk defa gördüğümde
müzik akademisinde art-nouveau
süslemelerle bezenmiş koyu yeşil
kolonlardan birinin karşısında dehşetli
bir sıkıntıyla ablasını bekliyordu.
Suratı asıko. Bekletilmekten öte
aristokratik güzelliğıyle gurur
duyduğunu hissettirmek için takındığı
kendini beğenmiş ifadeye bozuluyor
gibiydi. Yüzündeki bir maskeydi.
İnsanlar etrafindayken Enikö gerçek
tadını bulur, bazen gülmekten kasları
ağnrdı. Enikö'nün ilk sevgilisiyle
geçirdiği yıllar ölçülü aşk, tensel
arzulara rutin bağlılık, gelecekten
hiçbir medet ummama ve bol sigara
dumanı gibi özelliklerden oluşmuştu.
Bazen arkadaşı eve sabaha karşı
geldiğinde, sigara dumanıyla
ağıılaşmış paltosunu çıkarmadan
Enikö'yü uyandırmayı denerdi.
Rüyalannı rütünün bÖldügünü hiç
unutmuyordu. Elbette bir sürprizdı
uyandınlmak, ama kötü geldiği
gecelerde bir de sigaralı palto, laçka
ediyordu sinirlenni. Geçmişini
özlemeyen, fakat amlannı da raflarda
tozlanmaya bırakmayan bu çekicı
Macar, fanatik Joyce hayranıydı.
Finnegans VVake'in sonsuz müziğı
büyülüyordu Enikö'yü. Dünyadaki
bütûn lisanlarla bezenmiş bır lncil
BUDAPESTE
MEH.MET
MESTÇİ
olarak değerlendıriyordu Finnegans
Wake'i. Kitaptan pasajlar okurken
yüzü al al olur ve ağzından gittikçe
daha güzel dökülen tngilızce kelimeler
insana orta çağlarda Britanya
topraklan üzennde sevişenlerin
fısıltılannı çağnştınrdı. Joyce
düşkünlüğü Enıkö'de bütün Irlanda ve
tngiliz Edebıyatını tanımak gibi bir
arzuya yol açmamıştı. Ne bir Oscar
VVilde ne de Jane Austen okumuştu.
Durum cıddiydı ve Enikö, Joyce'la
ilgili akademık planfar yapıyordu.
Doktora ıçın şart olan fanatik
düşkünlük arttıkça artıyor, fiziksel
özellikler de kazanıyordu. Enikö sık
sık Joyce'la yatıp kalktığını söylüyor,
evleneceği Britanyalıyla ilgili
halüsinasyonlar görüyordu.
Enikö hayatını çevirmenlikten kazanır
ve üzenne aldıgı kitaplan zamanında
bitirebılmek ıçın gerekırse gunlerce
evinden çıkmazdı. Böyle zamanlarda
acı bir limondu. Güzel yüzünü zar zor
gösterir, söylenenlere dikkat etmez,
gerekmedikçe hiçbir şey söylemezdi.
Alaycı bakışlanndaki o garip irna
yardım ıstedığıne işaretti ve ona
yapılacak en büyük yardım o an oradan
aynlmaktan ibarettı. Ruslar üzerine
derin bilgi sahibiydi ve Moskova'da
geçırdiği seneler hakkmda konuşmayı
severdı. Anlattığı hikâyelerden bazılan
gerçek dışının büyüleyıcı renklerine
bürünmüştü. Enıkö"nün kıyafeti çok
değildi. ama giyinmesini iyi
bildiğınden sokağa güvenle çıkardı.
Neredeyse hiçbir zaman mini etekle
görülmez, Macaristan'da cinselliğin en
etkili silahlanndan topuklu pabuca
rağbet etmezdi. Son zamanlarda
bacaklannın tüm kusursuzluğunu
ortaya koyan dar kot pantolon
üzerinden çıkmaz olmuştu. Kot
pantolon rahattı ve aslında Enikö
rahatına saplantı halinde düşkündü.
Şaraplı bifteğini hazırlarken, kedisini
okşarken, öpüşürken devamlı rahatına
düşkündü. Rahatlamak için gittiği
Londra'da tatlı koca Joaathan'la
evliliği süredursun, Budapeşte'de
hakkında söylenenlerden en dramatik
olanı ablasının belirttıği gibi: "Tanrun!
Londra'da yaşamak için Jonathan'la
e\ienmesi şart mı\dı?*"
>* *•
PLASTİK İNŞAAT MALZEMELERİ A.Ş.
İDARE MECLISİ BAŞKANLIĞINDAN
Şirketimizin ortaklar Olağan Genel Kurul Toplantısı 31 Mart 1997 Pazartesı günü 11.00'de aşağıdaki gündemı
görüşmek üzere Beşiktaş Balmumcu Mahallesi. Bestekar Şevki Bey Sokak Enka III. Binası Konferans
Salonunda yapılacaktır.
Bu toplantıya asaleten veya vekaleten ıştırak edecek ortaklarımızın sahip oldukları Şirketimiz hisse
senetlerini veya bunlara sahıp olduklarını göstenr banka mektuplarını en geç 25 Mart 1997 tarihıne kadar
Bestekar Şevki Bey Sokak, Enka II Binası, Kat 2 Balmumcu, Beşiktaş/İstanbul adresindeki Şırket'imiz
merkezıne tevdi ederek toplantıya giriş kartı almalan, toplantıya bizzat iştırak edemeyecek ortaklarımızın
Sermaye Piyasası Kurulu Seri IV. No: 8 Tebliği hükümlerı çerçevesinde aşağıda örneğı bulunan
vekaletnameyi imzalayarak notere onaylatmalarını veya noterce onaylı ımza sirkülerini kendi imzalarını
taşıyan vekaletnameye ekleyerek kendilerinı temsıl ettirmelen gerekmektedır.
İdare Meclisi ve Murakıp raporları ile 1996 yılı Bilançosu ve Kar/Zarar hesapları 19 Mart 1997
tarihinden itibaren Şirket merkezinde sayın ortaklarımızın tetkiklenne hazır bulundurulacaktır.
GÜNDEM
1- Başkanlık Divanının seçimi,
2- Başkanlık Divanına Genel Kurul Toplantı tutanağının imzalama yetkisinin verilmesi,
3- 1996 Yılı Faaliyet ve Hesapları hakkında Yönetim Kurulu ve Murakıp raporları ıle 1996 Bilanço ve
Kar-Zarar hesaplarının ve Bağımsız Denetleme Kuruluşu raporunun okunması, müzakeresı ve onayı,
Yönetim Kurulu üyelen ve murakıpların ıbraları,
4-1996 yılı kar'ının dağıtım şeklinin ve dağıtım tanhının tespiti,
5- Yönetim Kurulu üyelerinin ve murakıplannın seçimi ve ücretlerinin tespiti
6- Yönetim Kurulu üyelerinin T.T.K.'nun 334 ve 335. Maddelerinde yazılı muamelelerin ifasında gerekli iznin
verilmesi,
7- Bağımsız Denetim Firmasının tespiti, *
8- Dilekler ve kapanış.
VEKALETNAME
PIMAŞ PLASTİK İNŞAAT MALZEMELERİ A.Ş.'nin 31.03.1997 günü saat 11.00'de Balmumcu Bestekar
Şevki Bey Sok. Enka III Binası Konferans Salonu Beşiktaş / istanbul adresinde yapılacak Olağan genell Kurul
Toplantısında aşağıda belirttiğim görüşler doğrultusunda beni temsile, oy vermeye, teklifte bulunmaya ve
gerekli belgeleri imzalamaya yetkili olmak üzere
vekil tayin ediyorum. .«..,
A) TEMSİL YETKİSİNİN KAPSAMI
a) Vekil tüm gündem maddeleri için kendi görüşü doğrultusunda oy kullanmaya yetkılidir.
b) Vekil aşağıdaki talimatlar doğrultusunda gündem maddeleri için oy kullanmaya yetkilıdir.
Talimatlar: (Özel Talimatfaryazılır.)
c) Vekil Şirket yönetiminin önerileri doğrultusunda oy kullanmaya yetkilidir.
d) Toplantıda ortaya çıkabilecek diğer konularda vekil aşağıdaki talimatlar doğrultusunda oy kullanmaya
yetkılidir.
(Talimat yoksa vekil oyunu serbestçe kullanır.)
Talimatlar: (Özel Talimatlar yazılır.) . \ - .!. . !
B) ORTAĞIN SAHİP OLDUĞU HİSSE SENEDİNİN . . '
a) Tertip ve Serisi
b) Numarası
c) Adet - Nominal değeri
d) Oyda imtıyazlı olup olmadığı ,
e) Hamiline - Nama yazılı olduğu
ORTAĞIN ADI SOYADI veya ÜNVANI
ADRESİ:
İMZASI:
NOT: (A) bölümünde, (a) (b) veya (c) olarak belirtilen şıklardan birisi seçilir. (b) ve (d) şıkkı için açıklama yapılır.
nüfus kağıdımda da Islam
dinine mensup olduğum,
mezhebimin Hanefı
olduğu yazılı. Ne gibi bir
ilgim olabilir ki bu
Hıristiyan şehirle.
Sokaklan Hıristiyan
meydanlara açılan.
meyhanelerinde Hıristiyan
şaraplar içilen bu şehir
benim ruhumu nasıl
doyurabilirki. Hıristiyan
şehir, kendini ikiyi bölen
duvan yiktığı zaman da
fazla heyecanlanmamıştım
zaten. Bana ne. benim
duvanm değildi ki bu
duvar. Zaten sevmem
duvarlan ben. Şehrin
Hıristiyan bölgesi, ateist
bölgeyi duvan yıkarak
işgal ettiğinde
ateistlerin hemen hepsi
yeniden Hıristiyan
olduklannı
keşfedivermişler, bense
"Eh iyi demiştim, bir
duvar daha eksildL" Sonra
şehnn belediye başkanı ve
mal müdürü duvarsuz
yapamayacaklan, bunca
yıldır duvara alıştıklan için
olsa gerek. yeni bır duvar
rüyası kurmaya başladılar.
Bu kez Müslümanlarla
aralanna duvar örmek
istiyorlarmış.
Örsünler dedim önce.
Zaten sevmiyorum bu
şehri ben. Ama duvar
ördüklerinde benim
duvanm bu tarafında
kalacağım, şehrin içinde
esir olacağım geldi
birdenbire aklıma. Benim
geldiğim şehir ise öbür
tarafta, duvann öte
yakasında kalacakti. Ben
bu Hristıyan şehrin kör bir
mahallesinde komşum
olan papazla birlikte
yaşamak zorunda
olacaktım. Belediye
başkanının "öteki şehir
ırvgar Hıristiyan dûnyasnıa
uyum sağlavamaz, bir an
önce duvan örelira,
kendimizi konı\aüm"
demesi de kanıma / '
dokundu biraz. Benîm
bildiğim kadanyla şehrin
tarihinde belediye
başkanının iyi bilmediği
bir gerçek gizliydi. Bu
şehir Hıristiyanlığın
yobazhğından uzaklaştıkça
uygarlaşmıştı.
Engızisyondan
kurduldukça şehirleşmeye,
bilimletanıştıkça
güzelleşmeye başlamıştı.
Kültürel zenginleşmesi de
hemen hemen aynı
yollardan geçmiş,
Hıristiyanlıkla kavga
ettikçe yüzünde güller
açmıştı şehrin. Zaten
benim bu şehırle azıcık da
olsa diyalog kurabilmem
de böylelikle mümkün
olmuştu Belediye
başkanının öteki Hıristiyan
şehirleri de yanına
çağırması ve
"getin hep biriikte uzun bir
duvar örefim,
Müslürnanlar orada biz
burada yan ayn
yuşajalım" demesi ne
kadar cammı sıksa da fazla
aldırmadım bu üzerinde
pek iyi düşünülrnemiş
sözlere. Benim için
seyahat etmek bundan
sonra iyice zorlaşacak
demekti bu. Sonra eski
şehrimi bir boydan bir
boya gezdim.
Müslümanlann sayısı
artmış gibiydi. Gecenin
ayazmda, Hıristiyan
şehrin, Hıristiyan bir
meyhanesine girdim ve
Huistiyan bir bira
söyledim kendime.
"Duvariar yıkdmak
içindir'' dedim yanımdaki
taburede oturan iyi yüzlü
bir Hıristıyana.
"Evet!"dedioda"neişe
yarar ki duvar zaten."
Duvar niye örülür ki? Ya
korkudan ya da
saklanacak, paylaşılması
istenmeyen bir şeyler
vardır da ondan. Ama var
mı paylaşılamayacak bir
şey?
Meyhaneden çıktım.
Eve doğru giderken
Müslüman Nun'yi gördüm
yolda. Acele acele
gidiyordu. Yağmurun
ıslattığı sokaklarda su
birikintilerinde
yansıyordu cısmimiz.
"Bu şehre belediye
başkanı ohnaya karar
verdim" dedi Nuri.
"İyi!" dedim. "Ne
yapacaksın bekdiye
başkanı olup."
"Duvan yıkacağun!"
dedi. Çok kararlı
görünüyordu.