25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S.VVYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Cinciler, Dinciler ve Medya Prof. Dr. M. ORHAN OZTURK E ski çağlardan beri doğa karşısında güçsüz, çaresiz kalan insanoğlu anlaya- madığı bir olguyu açıkla- yabılmek, kendıni savu- nabılmek ıçin doğaüstü göçlerin varlığına inanmış; bu inançla- n doğrultusunda uygulamalar geliştir- miştir. Kaynağı, nedenı bilinmeyen hastalıklar. doğal yıkım-olaylar (a'fet) doğaüstü güçlerle açıklanınca, insanoğ- lu az ya da çok rahatlamış, kendine gö- re birtakım savunma ya da iyileştirme yollan bulabilmiştır. Bu inançlann, uygulamalann özünde temelde iki türlü düşünce yatar: Dü- şünceye ve onu yansıtan sözcüklere gi- zemli doğaüstü güç yükleyen büyûsel düşünce; cansız şeylerde bir can, ruh ol- duğunu varsayan animist düşünce. On binlerce yıldır doğa ve ölümle savaş- makta olan ınsan. büyüsel. animist dü- şünceden bilimsel düşünceye doğru bü- yûk ilerleme göstermişse de çağdaş in- sanın ilkel. büyüsel düşünceden henüz tam kurtulmuş olduğu söylenemez. Son zamanlarda ülkemizde bu ilkel, büyüsel düşüncenin ürünü olan cinci- lık, büyücülük, falcilık. medyumluk bir salgın gibi yaygınlaşmıştır. Yıllardır dramatik haberlerle sürüm arttırma pe- şinde olan gazete ve televızyonlarda bunlara geniş yer verilmiş. bilerek ya da bilmeyerek reklamları yapılmıştır. Aslında ya ruh hastası ya da dolan- dıncı olan cinciler. büyücüler. falcılar, medyumlar bu topluma bol bol göste- rilmiş. bunlan destekleyen yayınlar ya- pılmıştır. Tanınmış bir gazetenin pazar ekinde cınler, cincilerle ilgili sayfalar dolusu bir yayından sonra, cinlerin pencere- den girerek ırzma geçebileceğine ina- nan genç, "Bir çocuğunu kavbedecek- sm" diyen medyumun sözlerinden ken- dini kurtaramayan baba ve daha nice- leri önce üfürükçülere, cincilere gittik- ten sonra ruh hekimlerine başvurmak- tadırlar. Daha yakında tanınmış bir ga- zete, bir din adamının "cinlerden ko- runmak" için yaptığı önerilere geniş yer vermiştir. Son aylarda hemen bütün özel tele- vizyonlarda saatlerce görüntülenen din- cıleri, cincileri, büyücüleri. tarikat şeyhlerini, "gizli biUın uzmanlan r> nı, bunlarca aldatılmış kişileri, sunucula- nn çağnlan üzerineyapılan tartışmala- n izledikçe bu toplumun nereye doğru gittiğini endişe ile sormaktan kendimi alamıyorum. Bu tür inanışlarda, uygu- lamalarda böylesine bir yaygınlaşma- nm kaynaklan neler olabilir? Toplumda ilkel, animist düşünceye doğru bir gerileme mi başladı? Bu uygulamalar tümden bilim dışı olup cumhuriyet yasalanna göre suçtur. Bildiğim kadan ile cinlerin, perilerin olduğundan söz etse bile Islamiyet, in- sanda doğaüstü güçlerin varlığını red- detmekte; büyücülük, cincilik. med- yumluk gibi uğraşlan yasaklamaktadır. Devletin din görevlileri, cıhz seslerle bile olsa, bunlann Islamiyete aykın ol- duğunu duyurmaktadırlar. Böyle olmasma karşın. bu toplum- da, özellikle son yıllarda cincilik. fal- cılık. medyumluk, sahte dincilik, şeyh- lik gibi uygulamalann artmasını, med- yada bunlann sürekli yayımlanmasını nasıl açıklayabiliriz? Bu konuda görüşlerimi özetlemek isterim: 1. Doğaüstü güçlere inanmanın ve bunlara dayalı uygulamalann temelin- de insanın kendine güvensizliği. çare- sizliği yatar. Ağır ekonomik sıkıntılar, eğitim sorunlan, ülke yönetimindeki yetersizlikler. büyük yolsuzluklar. bü- yük yalanlartoplumda güvensizlik, ça- resizlik duygulannı arttırmıştır. Böyle bir ekonomik. siyasal, kültürel, toplum- sal çe\Te. cinciler, falcılar, medyumlar, çıkarcılar, soyguncular için uygun or- tamdır. 2. Türk toplumunda son on beş yılda büyük bir değerler yozlaşması olmuş- tur. Kolay yoldan köşedönmecilik, aşır- macıhk, kopyacılık, uydurmacılık. ya- lancılık. soygunculuk yaygınlaşmıştır. Bilimsel gerçeği ve dürüst emeği be- nimseyen bir dünya görüşü üniversite- lerde, bilim yuvalannda bile artık de- ğerini önemli oranda yitirmiştir. Böyle bir ortamda bir hastalığın, bir derdin cinciler, falcılar. medyumlar tarafindan ele alınması ve çaresiz insanlann sömü- rülmesi kolayca yaygınlasabilmektedir. Gördüğüm kadanyla Cumhuriyet döneminde Türk basın-vayın dünyası hiçbir zaman bilimsellikten. gerçekler- den bu denli aynlmamış; sürüm ve pa- rasal çıkar için toplum değerlerini bu denli kolay harcarobnamışor. Bu da de- ğerler yozlaşmasının en tehlikelisidir. Gazete ya da TY sürümünü arttınyor mu bilemem ama, medya bilerek ya da bilmeyerekdincilerin,dncilerin, fakıla- rm, medyumlann reklamım yapmak- tadır. Topluma yön \ermedeki gücünü düşünürsek. bu gerilemede medyanın da önemli payı olduğu açıkça görülür kanısındayım. Üç yıl kadar önce lstanbul'da değer- li arkadaşım Prof. Dr. Ozcan Köknel. Türk Nöropsikiyatri Demeği adına bu konuda gazetelere uyancı bir duyuru göndermişti. Ankara'da da Türkiye Si- nir ve Ruh Sağlığı Derneği adına Ana- dolu Ajansı aracılığı ile şu duyuruyu iletmiştik: "Son zamanlarda cin, peri büyücü korkulanna kapdmış hastalar sık sık ruh hekimlerinebaşvurmaktaduiar. Bu hastalar gazetelerde ve bazı televizyon programlannda cinler, büyücülük, fal- cıiık, medyumluk ile ilgili yayınlann et- kisi altında kaldıklannı açıkça belirt- mektedirler. Ne yazık Id, baa gazete ve televizvonlarda. ilginç ve sürüm peşin- de.toplumu yanıltıcı ve bilimle kesinlik- le bağdaşmayan yayınlar görülmekte- dir. Bu tür bilim dışı uygulamalar hem biHme ters duşea, hem de cumhurivet yasalanna göre suç olan uygulamalar- dır. TürkiyeSinirve Ruh Sağlığı Derne- ği olarak halkımıza duyurmak istiyo- ruz: Cia. büyü, falcıhk. medyumluk ile yapılan tedavi uygulamalaruun bilimsel biryanı yoktur. zararholabilirveyatkın kişÛerde önemti ruhsal hastahklann or- taya çıkmasma yol açabüir. Ülkemizde genellikle biUme bağhhk geieneği oldu- ğuna inandığımızyayuı organlannın bu konuda daha duyariı olacaklanm ve bu tür uygulamalann reklamını yapmaya- caklannı umuyoruz." Bildiğim. gördü- ğüm kadan ile medya bu duyurularla hemen hemen hiç ılgilenmedi. En ctd- di yayın organlannın bile konuyu bi- limsel olarak işlemekten kaçındıklan ya da işlemeye değer görmedikleri an- laşılmaktadır. Nitekim tarikatlarla. şeyhlerle ilgili çılgınlıklan telev izyonlar haftalar bo- yunca en etkili saatlerde topluma yan- sıtırken hep dinciler, ilahiyatçılar tartış- macı olarak çağnldılar. Bu sorunlara gerçek bilimsel yakla- şımı olabilecek ruh hekimleri. ruhbi- limciler, toplumbilimciler. toplumsal antropologlar ekranlarda hiç görülme- di. Sonuç: Bu toplumda politikacılann ve okumuşlann önemli bır kesimi Ata- türk'ün başlatmış olduğu aydınlanma devrimine sırt çevirmişler, hatta bir ke- simi savaş açmışlardır. Ülke yönetimi büyük oranda bunla- nn elindedir. Insan haklanna. düşünce özgürlüğüne saygılı. temiz. saydam, uygar birtoplum olma yolunda medya- nın katkısı tartışılamaz. Çıkarcı yöne- ticilerderu yalana. yolsuzluklara kapü- mış politikacılardan umudun kesUdiği şu dönemde medyaya büyi'k görev düş- mektedir. Dincilerin, cincilerin, büyü- cülerin içyüzünü sergilerken, medya bunlann reklamını yapmamalı; yıllar- dır bilimsel yoldan ne denli uzaklaşmış olduğunun bilincine varmabdır. ARADABIR DR. ALPER AKÇAM Şimdiye Kadar Neredeydiniz! Yetmiş yıllık bir uykudan uyanmış gibiydiniz te- levizyonda Sayın Halis Kornili... En büyük pat- ronlar adına, Türkiye finans-kapitalinin resmi ör- gütü TÜSİAD adına açıklamalar yapıyordunuz. Demokratikleşme, işkence cezalarının arttınlma- sı, zorunlu din eğitiminin kaldırılması, imam- ha- tip liselerine sınırlama istiyordunuz. 1789 ihtilali- nin mimarı Fransız burjuvazisıyle yarışacak ölçü- de ilerici, devrimci pozlardaydınız. Dediklerinizin çoğu doğru, ama şimdiye kadar neredeydiniz "muhterem"\er r ? Yapmayın sayın Komili! Biz iyi tanırız sizleri. Ba- tılı ağabeylerinizin itelemesi ve tehlikeye düşen çıkar ilişkilennizle bu denli değişmiş olmanız, doğrusu ya, pek inandırıcı gelmedi bize. Şöyle bir karıştırın yakın tarihimizi: 1923 Devri-, mi, Batılı anlamda çağdaş bir işveren sınrfı yara- tacaktı. "Devletçi" politikayla halktan alınan, siz- lerin kasasına aktarıldı. Teşvikler, ayrıcalıklar, ver- gi iadeleriyle palazlandınız. Dizlerinizin üstüne doğrulur doğrulmaz da cumhuriyetin ortadan kal- dırmaya çalıştığı tefeci- bezirgânlıkla, aşiret iliş- kileriyle kan kardeş olup ayaklandınız. Cumhuri- yetin çağdaş kapitalist sınıfyaratma amacı dışın- daki tüm ilkelerine cepheden savaş açtınız. Ay- dınlık kaynağı Köy Enstitülerini kapattırdınız. Amerikan Marshall planı doğrultusunda üretici köylüyü traktörlerle boğdunuz, üreticileri borç ödeyemez tüketici yaptınız. 12 Mart, 12 Ey- ül'lerde çalışanların örgütleri, demokratik hakla- •ı yok edildi. Sendikaların kapısına kilit vuruldu. 3ankalarınızın, şirketlerinizin kârlan artarken halk <aranlığa, tarikatların kucağına itelendi. "Bağım- sızlık", "özgürlük" isteyen gençlerin üstüne ön- ze sakallı, sopalı partı örgütlerini, sonra "milliyet- ;/", "mukaddesatçı"çetelerisaldınız. Sizlerin bil- gisi ve desteği olmadan bu halk bugünkü karan- ığa itilemezdi. Böyle masum tavırlartakınmayın. TİIe de Terörle Mücadele Yasası'nın 8. maddesi <alksın, Kürtçe ad, Kürtçe yayın diyorsunuz. Bı- -akın bu nazık etnık sorunlan da şöyle yanınıza, /akınınıza bakın! Sendikalı işçi sayısı giderekge- -iliyor. Ülkenin dört biryanında milyonlarca insan sigortasız, güvencesiz, boğaz tokluğuna çalıştı- ilıyor. Sizler işverensiniz. çağdaşlaşmak, Batılı ol- -nak istiyorsanız kendı işyerlerinizdeki iş kollan- iı düzeltin önce. Ama bakıyoruz da ne sizi, ne Ba- tılı ağabeylerinizi hiç ilgilendirmiyor bunlar. Gü- neydoğu'yu ille de siyasal gözle göreceksiniz. 3iraz içtenlikli olun. Oradaki savaşın bitmesini, akan kanın durma- sını, silaha, koruculara akan ülkezenginliklerinin üretime, yatırıma dönmesini istiyorsanız aşiret /apısına bakın. 1923 devriminin ana ilkelerinden olan Toprak Reformu, ağalığın kaldınlması nere- de kaldı? Hammadde kaynağınız tanm üretimi- nin artmasını, kentlere göçün engellenmesini is- tiyorsanız üretici örgütlenmesinı, kooperatifleş- meyi konuşun. Üretici ve tüketici örgütlenme- den, yedi bin yıllık tefeci-bezirgânlığın ekonomik temelleri yok edilmeden onun üst yapısı olan din bezirgânlığıyla savaşamazsınız. Günaydın Bay Komili! Bu uyanışın asıl kayna- ğını da açıklayın! Doğu Bloku çöktü. CİA hazret- lerinin oluştunmak istediği "Veş/7 Kuşak" doğrul- tusunda dinci örgjjtlerin fazla anlamı kalmadı; ile- rici, devrimci güçleri yok etmek için oluşturul- muş çeteler uyuşturucu ışine fazlaca bulaşıp Ba- tılı ağabeylerinizin ülkelerine zarar vermeye baş- ladılar, çizgiyi aştılar; öyle değil mi? Ömürsünüz Bay Komili! Türkiye'nin bugünleri, bu karmaşa, bu karanlık sizin ve ekonomik-po- lıtik kardeşiniz tefecilerin, bezirgânların, aşiret şeflerinin, şıhların eseri degilmiş gibi konuşuyor- sunuz. Aydan mı geldiniz siz? Gene de Bay Komili, önerdiklerinizin birçoğu- na katılmamak elde değil. Gelin içtenlikli olun. Ül- keyi saran karanlığın kalkması için yeni yasa ta- sarıları hazıriayın! Özerk üretici kooperatif birtik- leri kurulsun, tüketiciler örgütlensin, aşiret yapı- sı kırılsın, kapsamlı birtoprak reformu yapılsın, si- gortasız, sendikasız işçi çalıştırılmasın, meslek örgütlerinin kapsam ve etkinlikleri arttınlsın. Baş- ka türlü demokratikleşme olamaz, başka türlü terör bitmez, başka türlü göç önlenemez! imam nikâhlı eşiniz tefecıye, bezirgâna, aşiret şefine "boş o/"demeden bir yere varamazsınız. Hodri meydan! Çiller Sağlık Denetiminde! Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Ş ov şampiyonu Başbakan Yardımcısı, Sağlık Bakanf rrın görevini üstlenip onu yanında bir sığıntı durumuna ko- yarak hastane teftişleri yapıyor. Mer- divenlerin temizliğine bakıyor. kapı- dan geriye dönüp yemek tenceresinin kapagını açıyor sonra nutuldar irad ediyor. Sos- yal devleti yıkmakla övünen bu eski bayan baş- bakan. sorunun özüne ınme kaygısından uzak sa- dece gösten yapıyor Ben ona birkaç ipucu vere- yim. Vatandaşın sağlık durumu ile ilgili, gücü yeti- yorsa onlann üzerine gitsin. Özelleştirme şampi- yonlan devlet hastanelenni zayıf düşürüyor. yok- sullaştınyorlar. Sadece bağışlarla yaşıyabilir du- ruma getiriyorlar. Üniversite hastaneleri yokluk- lar içinde kıvranıyor. Hemşire, personel. alet ye- tersizliğinden ameliyathaneler, yataklar. labora- tuvarlar, acil servisleryoğun-bakİTn binmlen kuK lanılamıyor. Üniversite kendı elemanlannı. yetiştiidigi öğ- retim üyesini gerektiği gibi kullanamıyor. Onla- n özel hastanelere kaptınyor. Sadece varlıklılara ve bir de ayncalıklı milletvekillerine hizmet ve- ren özel hastaneler pompalanıyor, onlara kredi- ler. destekler sağlanıyor ve birbiri ardı sıra özel hastane açılıyor. Bizim fakültedeki yoğun bakım birimi. reanimasyon servisi personel yokluğun- dan yataklannın en az yansını açamazken özel hastanelerin bir bölümü yoğun bakıma acilen ge- reksinimi olanlara günde 200 milyon Hra karşıh- ğında bu hizmeti veriyor. Yavrusunun canını kurtarmak isteyen dargelir- li aile, birincı günün bedelini toparlayıp hastane- ye ödedikten sonra ikinci gün gereken 200 mil- yonu ödeyemeyince hastanın aletten aynlacağı tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Hahrlı bir üni- versite profesörünün uğraşına eklenen tüm der- nek, aile ve komşulann ortak çabalan. bir devlet hastanesinde yoğun bakım yatağı bulmaya yetmi- yor. (*) Fakültede başında bulunduğu servisin ya- taklannı açma olanağını bulamayan birimin pro- fesörü, yönetimindeki özel hastanede 200 miryon karşılığı yatak sağlanabiliyor. Bunlann üzerinde duruyor mu acaba sayın baş- bakan yardımcısı bayan (fakültenin sözünü etti- ğim bu sıkıntısı ve eleman yokluğu kendisine göstenlmiş ve bildirilmiştir.) Devlet hastaneleri çaptan düşerken özel hastanelerin günde 100-150 milyona hasta baktıklannı. kazançlannı arttırmak için gereksiz ve sınırsız ıncelemelere başvurduk- lannı biliyor mu sayın denetıcı? Devlet ve fakülte hastanelerinde çalışanlan kü- çümsenmeyecek bir bölümünün 20-25 milyonu aşmajarrgehrterini arttırabilnıek için ÇiUer^in övgu ile aridi^ı v özal'ırı öğutlediği gibi ışifıifeıle-" rek türlü çeşitli yasadışı yollara başvurdüğunü" buna iyiden iyiye zorlandıgını fark ediyor mu? Bugün devlet hastaneleri de çeşitli yollara başvu- rarak her türlü vatandaştan para koparmak duru- munda ve zorunda bırakılıyorlar. Buna karşılık hiç de kaliteli bir sağlık hizmeti verme olanagı- na kavuşamıyorlar. Sağlık denetimcisi Tansu Hanım, lstanbul'da ih- tiyaçtan kat kat fazla sayısız bilgisayarlı tomog- rafi merkezi açıldığını, bunlann kendilerine has- ta çekmek ve rakiplerine üstünlük sağlamak için hasta gönderen doktorlara prim adı altında riiş- vet verdiklerinin ayırdında mı acaba? Türkiye'deki kirlenme sağlık alanına da uzan- mıştır. Bu alanda yaman bir sömürü süregelmek- tedir. Tıpkı Susurluk olayından sonra ortaya çı- kanlar gibi bunlar dabireysel yanlışlıklar, bozuk- luklardan ibaret değildir. Acımasız bir vahşi ka- pitalizme, yolsuzluklara ve yasadışı örgütlenme- İere dayanan ve çalışanı ezen çaresizlik içinde bırakan bir piyasa düzeni sağlık alanımıza da ege- men olmaktadır. Tıpkı 20 yıl öncesinde Doğan Öz'un rapora ile ortaya dökülen demokrasiye, hukuk devletine ay- kın bir çete ve soygun düzeni sağlıkta da epey yol almıştır. Üzerine gidilecek olan, hastane kapıla- n, merdivenleri. tencereleri değil bu bozuk dü- zendir. Bir örnek daha vereyim. Birtakım çok pa- halı ilaçlar. Avrupa'da büyük bir titizlik içinde ve sınırlamalarla kullanılabihnelerine karşılık Tür- kiye'de pervasızca harcanıyor. Bu neyin karşılı- ğında gerçekleşıyor acaba. Türkiye'deki resmi ve özel sağlık kurumlann ve laboratuvarlann başıboşluktan ve denetimsiz- likten ötürü küçümsenemeyecek bozukluklar ve yetersizlikler içinde bulunuyorlar. Bunlar bir çır- pndajriclnraza gelenter arasında sadecebirkaç ör- nek'.\Jluörta haâfafieteftişleri ile düzelemez. Ül- kenth tum ekonomik sbsyal sorunlan ile birlikte ele alınarak çözüm yollan aranabilir. Sosyal dev- leti çökerterek özelleştirme fetişizmi ile değil. Aklınız. gücünüz yetiyorsa ve gerçekten niyeri- niz iyi ise sağlıktaki sorunu ancak bu yaklasım- la ele alarak çözüm yollannı açabilirsiniz. (*) Devlet hastanelerinde yer bulamayıp bir özel hastane) eyattrmak zorunda kaldtgımız ço- cuğumuzdan yoğun bakım ücreti olarak günde 200 milyon istendi. Üç hastane degiştiren 23 ya- şındaki kızımız günlerce süren ugraşlardan son- ra bir de\iet hastanesine nakledilebildi ve ora- da yaşamını vitirdi. Saliha, seni daima ve sevgi ile ama Türkiye deki insana kıyan, bozuk, ada- letsiz düzenle birlikte anımsayacağız. PENCERE Türkiye Dar'ühHarp mi?.. Refah Nereyi Fethediyor?.. Sincan'daki kara yobaz, interstar muhabiri Işın Gürel'e saldınnca kıyamet koptu. Neden?.. Çünkü olay kameralaria saptandı, ekranlarda sergilendi. Bizim toplumun yazılı kültüre uzaklı- ğı biliniyor; ancak yaşanan olayı gözüyle gör- dükten sonra insanımızın ayaklan suya erebilir. Işın Gürel'e geçmiş olsun!.. Karayobazın saldınsındaşeriatçının benliğine sinen kadın düşmanlığının dışavurumu da var; ama Türkiye'de kadını çuvala tıkmayı amaçlayan dinci akımın partisi, bir kadına dayanarak iktida- nnı pekiştiriyor. Kim o kadın?.. Tansu Hanım. Ya DYP ne yapıyor?.. DYP solda sıfır. • Erbakan diyor ki: "Taksim'e camiyaparak Is- tanbul'u fethedeceğiz." Herkes şaşınyor: Istanbul'ufethetmekmi?.. Peki, Istanbul düş- manın elinde mi?.. Evet... Refahçılar, Türkiye'yi fethetmek zorundadıriar, şeriatın öğretisi budur. • Şeriatçılar dünyayı 'dar'ül-harp' ve 'dar'ül-ls- lam' olmak üzere ikiye ayınriar. Birincisinde yasama, yürütme ve yargı yetki- leri Müslümanların elinde değildir; devlet, şeriat hukukuna göre düzenlenmemiştir. Bu koşullar- da yaşayan coğrafyanın tümüne dar'ül-harp adı verilir. Şeriatçı, dar'ül-harp düzeninde yaşayan ülkeleri, dar'ül-lslam'a dönüştürmek için fethet- mek zorundadır. Dar'ül-lslam "siyasal, ekonomik ve toplum- sal" düzenin şeriata göre ayarlandığı ülkedir. Bir ülke Dar'ül-lslam iken el değiştirirse, 'istila edilmiş' sayılır; bütün Müslümanlar bu istilaya son vermek için seferber olmak zorundadıriar. Şeriatçı, Türkiye'nin 1923 laik cumhuriyetiyle istila edildiğine inanır. Refahçının "Istanbul'u fethetmek"ten muradı, Türkiye'yi dar'ül-lslam'a çevirmenin bir aşama- sıdır; Taksim'e Atatürk anıtının karşısında diki- lecek cami, bu programın bir parçasıdır. Ne var ki bu öğretiden habersiz ve saf kişi, Re- fahçı fetihten söz açtıkça şaşınyor ve soruyor: - Istanbul düşman elinde mi? • Geçenlerde başta Erbakan olmak üzere, Re- fahçılan çok iyi tanıyan bir dost dedi ki: "Türkiye'nin aydınları uyuyorlar. Şeriatçı öyle biridir ki Israil ya da Amerika ile anlaşırken bile 'Hoca'dan gizlice fetva alır; ileride yandaşını ya da müşterisini bu fetvayı göstererek uyutacak- tır. Sünni mezhebinin Nakşibendi tarikatı, Re- fah 'ın içinde en ağırlıklı güçtür. Herşeyi bu ger- çeğe göre düşünmek gerekiyor. Erbakan, Nakr şibendidir; bütün tutum ve davranışlannda ege- men pusula bu inanca bağlı olanlann ölçüleri- dir." • 1923 Devrimi'yle kurulan laik cumhuriyetin çağdaş güçleri ne zaman uyanacaklar?.. Ne zaman güçlerini birleştirecekler?.. Ne zaman demokratik dalganın yükselen gü- cünü yaratarak dinci iktidann elinden devlet yet- kilerini alacaklar?.. Ne zaman?.. Uyandıklan zaman iş işten geçmiş olabilir.. Kimbilir belki de geçmiştir. SÜREKLİ AYDINLIK İCİN BİR DAKIKA KARANLIK [Bu gece tam 9'da] Suç örgütlerini kuranların ve onlara görev verenlerin, mutlaka yargı önüne çıkarılması konusundaki kararlı istegimızı göstermek; olayı soruşturan kışı ve mercilere destek vermek; demokratik, çağdaş, şeffaf hukuk devleti özlemımizı duyurmak için, 1 Şubat 1997 Cumartesı gününden başlayarak, her gece saat 21.00'de ışıklarımızı BİR DAKİKA süreyle karartıyoruz. Ve bu ülkede yaşayan herkesi, Şubat ayı boyunca, her gece saat 21.00'de ışıklarını karartmaya çagırıyoruz. Bu çağrı YURTTAŞTAN YURTTAŞA yapılmıştır. Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi İLAN T.C. HASSA KADASTRO HÂKİMLİĞt'NDEN Dosya No: 1982/41 Davacılar. M. Sait Paşa, Nacide Raşa, Feyza Kızıldağ. Cemal Türkoğlu, Kazım Türkoğlu, Salih Başbay. Cennet Başbay, Mehmet Vuran, 1. Nazif Şan, Burhan Üte tarafından davalı Bekir Eroğlu ve müşterekleri aleyhine açılmış olan tespite itiraz davasının yapılan açık duruşması sırasında Hatay ili Hassa ilçesi Mazmanlı kövün- dekain 149, 150, 151. 152. 153, 154, 155. 156. 158, 159, 157, 160, 161, 162. 163. 164,203 parsel sayılı taşınmazlar Ali oğlu Bekir Eroğlu ve müşterekleri adına yapılan tespitin iptaline karar verilmesini istemiş olmakla bütün aramalara rağmen buluna- mayan tespit maliklerinden Emine Mığırdağı, Hacer Apak, Ceal Yıldmm, Gülsüm Yıldınm, Hatice Eleler, Zeynep Erdoğan, Ümmühan Nergiz, Emine Erdoğan. Hat- ice Halal, Ali Halal, Halil Çiftçi, Sıtkı Çiftçi, Ayşe Çiftçi, Şehriban Çiftçi. Meryem Çiftçi, Mina Çiftçi, Şaban Çiftçi, Emine Çiftçi. Fatma Çiftçi ve Mehmet hakkında ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olmakla yukanda esas numarası yazılan dava dosyasının duruşması 24.3.1997 günü saat 10.30'da muallak olduğu günde biz- zat hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, duruşmaya gel- medikleri takdirde dahili dava edilmiş sayılıp yargılamaya yokluklannda devam edileceği hususu tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 21.1.1997 Basın: 4479 TÜRKİYE'NİN • v». HER CARSAMBA.f 0 BUTUN BİR HAFTA.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle