23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
m S4JBAT1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYCARLIKLARIN IZINDE OKTAY EKİTSCİ Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü, yağmaya karşı 'yalnız ve cesur' savaşıyor... Patara'rnn kahraman arkec^ogları • Prof. Dr. Fahri Işık, öğrencileri ve yardımcılanyla birlikte 1989'dan bu yana antik Patara kentinde arkeolojık kazı ve araştırmalar yapıyor. Ne var ki onlar tarihi sadece gün ışığına çıkarmakla yetinmiyorlar. SİT alanının yağmacılara karşı korunmasını da bir 'Patara savunması' şeklinde üstlenerek özveriyle sürdürüyorlar... •...bundan sonra şehir \e kasabalarda, köylerde pıyorlar? ve kırlarda mevcut bulunan cski eserierin her gün tahribata karşı muhafazalarına itina olunmasını ve IMıarifV'ekâleti'nin muvafakatı alınmadıkça hiçbir eserin hiçbir bahane ile yıktınlmasına katiyen mey- «Jan verilmemesini lalep ve aksi takdirde yıktıran- lar ve mihamaha edenler hakkında şiddetk takibat japılacağını taminen beyan ederiıtı." :980'lı yıllann sonlanndan bu yana antık Pata- ra kentinde öğrencileri ve yardımcılanyla birlikte kahramanca kazılar yapan Prof. Dr. Fahri Işık. Cumhurivet'in o coşkulu kuruluş dönemlerinde 'Bışvekil İsmef (tnönü) tarafından yayımianan bu *tamimi' (genelgeyı) okuduktan sonra konuşması- nı söyle sürdürüyor: "İşte ben, > ıllardır Patara'da bu devleti anyorum; bekJivorum. ama gelmiyor™" Prof. Dr. Fahn Işık ve ekıbı, Antalya'nın Kaş il- çesine bağlı Getemiş köyündeki Patara'da sürdür- dükleri arkeolojik kazılan neden 'kahramanca' ya- Çünkü onlar, tarihsel mirası sevgiyle kucaklayıp, özenle okşayarak. sadece gün ışığına çıkarmakla sı- nırlı kalan bır bılimsel çalışmayla yetinmiyorlar. Aynı zamanda ve yine o sevgiden kaynaklanan yük- sek bır sorumluluk duygusuyla. bir yandan kazı \e araştırmalannı sürdürürken öbür yandan bu tanh ve doğa mirasını Şağmacılara karşı korumanın" da sözcüğün tam anlamıyla 'savaşını'venyorlar. Üstelik. tarihe belkı de •uygarnk aşkının son Pa- tara savunması' olarak geçecek bu zorlu savaşta, yi- ne sadece SÎT alanını değil. 'kendilerini' de koru- mak zorundalar. Çünkü bu gözü dönmüş 'rant çetelerine' karşı sürdürdükleri direnişte Antalya Mimarlar Oda- sı'nın ve bir kısım duyarlı kişi ve gruplann moral desteği dışında aslında 'yalnız ve korumasıziar_.' O nedenle de Prof. Işık, özlemini tek cümlede özetli- yor: "İşte ben, yıllardır Patara'da bu devleti anyorum; bekliyorum, ama gelmiyorJ Mimarlar Odasının Denizli ve Antalya şube- lerince 7 Aralık 1996 günü Karahayıt'ta düzen- lenen forum, Pamukkale ve Patara örneklerin- den hareket edilerek "ülkemi/deki tarihsel ve doğal mirasın koruma uy gulamalan ve sorun- lan" üzennde önemli saptamalann da yapıl- masına olanak sağladı. Forumun ardından bir de 'sonuç bildirge- si' yayımlanarak yine Pamukkale v e Pata- ra'ya ilişkin öneri ve değerlendirmeler 'ka- bluncılaruı ortak karan' olarak ilan edildı. Bildırgenin 14. maddesınde vurgulanan 'vasalan uygulama görev inin sah ibine devre- dilmesi' ve 'Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji . Bölümü bilimci ve öğrencilerinin asal görev- leri olan bilimsel kazı ve araşOrmalanla yoğun- laşmalannın sağlanması' şeklınde özetlenen beklentıler. günümüz Türkiyesı'nde tarihsel ve doağl mirasın korunmasındaki belki de *en ön- celikli soruna' dikkat çekiyor. Çünkü, Patara örneğınde de görüldüğü gıbı, ülkemızde artık korumadan yana yasa eksikli- ğinin değil. bu yasalan uygulayacak 'resmi ki- şi ve kurum eksikliğinin' tahribatı yaşanıyor. Turizm ve 2. konut saldınsı 'resmi destekle' özendirildi 1980 sonrasının karanlık dönemi Patara'daözellikle 1980"ler- den sonra yaşanan imar yağ- ması ve yasatanımazlık, Akde- niz Üni\ ersitesi 'nde "tez konu- su" bıle oldu. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı'nda geçen yıl (1996) " Koruma Yasalanmız ve Patara Antik Kenti" konulu bir "yüksek lisans tezj" hazırla- yan Pamir Yıimaz, antik kent- le ilgili son dönemlere ait geliş- meleri şöyle sergiliyor: • Patara'nın bulunduğu Ge- lemişmevkii 1962'de"köy"ya- pılıyor. O tarihten itibaren 1980'e dek ancak 200kişiye çı- kan kö> nüfusu, 1985'den son- ra "paüayarak" 1990'da 650yı buluyor... Köy muhtan Kadir Ekizoğ- hı'nun 1984'te başlattığı otel inşaatı ve pansiyonculukla bir- likte köy halkı "turizmle" tanı- şıyor • 1978'deki ilk "SİT" kara- nndan sonra 1981 'deki "bölge- leme karannda" da özellikle antik limanın kuzeyinden ara- zi satın alan yatınmcılara "i- mar olanağı sağlayacak" bir SİT sınıflaması yürürlüğe so- kuluyor. Tatil sitelerine kapı açılıyor. • 1981'de antik kenti gören Prof. Dr. Fahri Işık'ın burada- ki arkeolojık kazı ısteklerine ancak 1988'de izin çıkabiliyor. Geçen 7 yıl içinde Patara bili- me kapalı tutulurken, yağmaya da göz yumuluyor. • Aynı dönemde SİT içinde yapılaşma içın "Kumko" ve "Yeni Hitit" adlı kooperatıfle- re Antalya Müze Müdürlü- ğü'nce yetkisi olmadığı halde "izüı" venliyor. Bu yasadışı izne dayanılarak yapılan yerleşme haritalannı ve imar planlannı Antalya Valili- ği 1986 da "Toplu Konut Ala- nı"adıylaonaylıyorve 1987'de de "ruhsat" venyor. • Bölgede ağaçlar kesilerek sözde toplu konut için subas- manlar yapılıyor. Aynı amaçla yol açılırken, yüzlerce yıl ayak- ta duran "Aslanlı Gömüt" tah- rip ediliyor. Müze müdürlüğünün kayıt- sızlığından cesaret alan diğer yatınmcılarda "kaçak yapıdö- nemini" başlatıyorlar. • 1989'da kazılar başlayınca "denetimsizlikortamı'"da sona eriyor. Prof Dr. Fahri Işık ve ekibi, artık bölgenin -gönüllü bekçileridir*". Ne var kı Antalya Valili- ğı'nden Beyhan Otel'e tam 6 katlı ınşaat ıçın ruhsat verilı- yor. Üstelik "tarih atılmasrda unutularak... • Patara ve çevresi, 18.1.1990 günlü Bakanlar Ku- rulu karany la "'Özel Çevre Ko- ruma Bölgesi'" ilan ediliyor ve imar yetkisi Çevre Bakanu- ğı'na geçiyor. Bu yetki içinde bu kez kaçak yapılan affedecek türden bir "yerleşme planlarT hazırlan- maya başlanıyor. • 1990-1994 dönemınde, ay- nı anda 1. Derece Deniz Kap- lumbağalan yumurtlama alanı olan Patara kumsalında araştır- ma çalışmalan yapılıyor, ancak 1995'ten sonra bırakılıyor. Bölge ve SİT alanı için Özel Çevre Koruma Kurumu'nca "Gelemiş Turizm ve Ikinci Ko- nut PlanT yapılıyor. • Bu planın Patara'yı değil u yasadtşılıklan tescil edilen yaz- iıkçılann haklarını ve rant de- ğerlerini koruduğunu" belirten Pamır Yıimaz, tezınin önen bö- lümünü ıse şöyle noktalıyor. "1980 dönemi politikalanna karşıhk altematif oluşturmak artık kaçınılmazdır. En iyisi, bugünden tezi >ok. üstlerine gh- mektir™" Hitü _yazıtlan ve Homeros destanı, Patara'da yaşanan tarihsel gerçeğin kanıtlan: Xanthos Vadisi'ndeki 'Anadolu kimliği'Antalya'dakı Akdeniz Ünrversitesi'ne bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi'nin Arkeoloji Bölümü'nü yöneten Prof. Dr. Fahri Işık, özellikle Patara'daki kazı ve ınceleme çalışmalannda sadece imar yağmacılanna karşı mücadele etmekle de yetinmiyor. "Ljkya'nm bereketi'* olarak tanımladığı Xanthos Vadisi'nın güneybatı ucundaki bu tarihsel liman kentinin, Ege ve Akdeniz bölgelenmızdekı *Anadolu kimliği gerçeğinin" de bu yörelerdekı uygarlıklan yıllardır "Helen kümırüne" bağlayan düşüncelere karşı sa\ıanulmasında eşsiz bır kaynak ve güçlü bir kale olduğunu vıırguluyor. Örneğın. yine Patara'dakı arkeolojik kazılarla ve bu kente ilişkin "Hitit yazrtryla1 " birlikte Homeros'un destanlanvla da elde edilen tüm verilerin, bugün Eşençayı'nın suladığı Xanthos V'adısi'nin aslında geçmişin "Lukka ülkesi" olduğunu kanıtladığını belirten Prof. Fahn Işık, bu ülkeye sonradan "Likya" denildiğini de şöyle açıklıyor: "Yenikrde yayımianan Yalburt'taki Hitit hiy eroglifinde Büyük Kral IV. Tuthaliya'nın savaşlar vapüğı 'Lukka ülkesi' ve adaklar sunduğu "Patar Dağı' birlikteliginden de arük belli ki Homer'den Truva Savaşı'yia ilişkin bildiğimiz 'Lykıa' adı, aslında Mısır ve Hitit metinlerinden bildiğimiz 'Lukka' adından uyarlamadır. Yani, Likyahlar 'Girit'ten gelmiş' olabilmezler..." Anadolu uygarhklannın yine "Anadolu'nun yerli küMrünün" Prof.Dr. Fahri Işık, 'Likya'run bereketi' olarak tarumladıûı Xanthos Nadisi'nin Egı ve Akdeniz bölgelerimizdeki 'Anadolu kimliği gerçeğinin' de bu yörelerdeki uygarlıklan yıllardır "Helen kültürüne' bağlayan düşüncelere karşı savunulmasında eşsiz bir kaynak ve güçlü bir kale olduğunu vurguluyor. ürünü olduğuna dair bu coşkulu sa\-unma. günümüzde >4 İS 1071 öncesini bizden sa>ma\an" sözde kültür ve tarih çevrelerini ne kadar etkileyebilir, bilinmez. Ama Prof. Fahri Işık'ın Patara'dan yükselttiği sesleniş. tarihin tüm çağlannda yine bu topraklarda yaratılan kültürlere bir "Anadolu bilgeliği'' içinde sahip çıkanlan elbette kı düşündürecektir. Sözü yine Prof. Fahri Işık'a bırakalım: "Helenistik çağda Patara, kent devletlerinden oluşan Likya Biriiğfnin başkentiydL İS 43 yılında tmparator Claudius bu birliği Roma'nın Likya eyaletine dönüştürdükten sonra da genel vali Alan>a"ya dek uzanan bölgeyi bu kentten yönetti. Ancak. İÖ 540'lardaki Pers egemenliğinde, 334'te Iskender'le başlayan ve 150 >il süren kargaşa döneminde ve ardından Roma çağında, Likya Likyalılığından ödün vermemiştir. Isokrates'in dediği gibi Likya'ya hiçbir zaman hiçbir Idmse ° Bey' olamamıştır. İS 4. yz.'da Hıristiyanlıkla ve İConstantin'le birlikte girilen Bizans çağında da değişen salt 'bayrak'ûr; 'insan" değiL.'' FORUM BİLDİRGESİ 'Korumak için görev başıncu.' Mimarlar Odası'nın Denizli ve Antalya şubelerince 7 Aralık 1996 günü Karahayıt'taki Polat Oteli'nde düzenlenen " Pamukkale"den Patara'ya Koruma Sorunlan" konulu forumun sonuç bildirgesınde, 'Patara için' başlığını taşıyan bölüm özetle şöyle: % Patara-Kuzey'in üzerine oturtulan Gelemiş 'turizm kö>ü'nün yüz dolayında kaçak otel ve pansıyon yapısının yıkılmasına; # Köy meydanında öngörülen 'karşılama merkezi' projesinın ıvedılikle gerçekleştirilmesine; # Denize gıden tunst trafığinin. Antıkkent odağında aynı dokudaki kumsalı içeren Çayağzı'na kaydınlmasına; # 1. derece SİT alanı ile 2. derece SlT'in bir çitle sınırlandınlması ışinın bıtınlmesine: 9 1. derece SİT alanı içinde kalan tüm kaçak yapılann yıktınlmasına ve yasa gereği olarak her türlü tican etkinliğin engellenmesine; 9 Tanm etkinliklerinin Koruma Kurulu kararlan çerçevesinde sürdürülmesine; % '2-B ile zilİiyet' yasasına aykın bıçımde parsellenerek satılmış ya da satışını bekleyen alanlann kadastrodan geçırilmesıne ve kamulaştınlarak Kültür Bakanlığı'na devrine, # SİT içerisindeki önemi nedeniyle 404, 436,437,417 ve 415 parsel numarah özel mülkiyetlerin kamulaştınlmasına; # Doğal çevrenin korunmasına yönelik olarak anız yakılması, ağaç kesilmesi ve sürek avı yasaklannın uygulanmasına; turizm çöpünün oren yerine dökülmemesine ve de kumsalda yurtlanan dev deniz kamplumbağalannın yaşama halduna saygılı olunmasına. Sotheby's çağdaş sanat küratörü Janice Blackburn koleksiyonculuğun sırnnı şöyle açıklıyor 6 Bak, düşün ve zaman ayır9 Kültür Servisi - Koleksiyonlannın çeşıtlı- liğı ve zenginliği ile tanınan Londra'nın dün- yaca ünlü müzayede salonu Sotheby's'e şu günlerde özel bir koleksiyoncu daha katıldı: Janice Blackburn. Janice Blackburn'ınküra- törlüğünü \ aptığı çağdaş dekoratif sanat ser- gisi 6 şubat tarihinde açılacak. Mimari dı- zaynını Blackburn'un kendisinin yaptığı Hampstead'dakı galen adeta bir müzeyi an- dınyor. Görkemli döşemesi. özenle yerleşti- rilmiş eserler. Ron Arad ve Mary Little ım- zalı yuvarlak hatlı masa ve Fred Baier'e aıt olcukça egzotik bir çeşme ile hoş bir görü- nüm sağlıyor. Sergi kataloğunda 77 sanatçı- nır. ısmi yer alıyor. Neredeyse hiç tanınma- yan mobilya mimarlan, seramikçiler, cam eş- yavapımcılan. kuyumcular ve ışık büyücü- ler bu sergıyle birlikte tanınmaya başlaya- callar. Genç dekoratörler. bu sergide yer alan eserleri almaya oldukça hevesliler. Londra'dakı mezatçılar 'Modern Design" market konusunda oldukça öfkeliler. Çünkü eserler fiks fiyatlarla satışa sunuluyor. Me- zatçılann da bundan para kazanma şanslan pek yüksek değil. Janice Blackburn'un başansının sırn ne- dir? Blackburn bunu şöyle açıklıyor: "Bir vapıta yaünm aracı olarak bakmıyorum, on- lan saün ahrken büyük bir aşk yaşryorum. Ay- nca, koleksiyonculuğun en önemli özeUiği; bakmak, düşünmek ve zaman ayırmak. Bir koleksiyoncu herhangi bir yapıb ahrken. bu bir vazo ya da herhangi bir şey olabiür, düşü- nerekve değerini vererekalmalı." Blackburn, "Koleksiyoncu aceleci da\ ranmamalı ve za- manını iyi kullanmalı. Birkaç parçayi kaçıra- bilirsiniz, fakat eğer sanatçı için değerli ise o parça hiçbir yere gitmeyecektir. Örneğin, Mary LJrÜe'ın mobilyalanru 11 yıl önce Ro- yal Coilege of Art'ta sergilendiğinde saün al- mamıştık. Biraz zaman geçmesini bekledik. Sergiden 5 yıl sonra adıru tekrar Crafls Co- uncil sergtsinde gördükve saün aldık. Bir baş- ka örnek olarak, Ron Arad'uı cam gövdeli, metal ayaklı masasını verebUirira. Bu masayı da ilk gördüğümüzde çok beğendik, fakat pa- hah geldiği için almadık. Daha sonra. zaman zaman Ron Arad'ın stüdyosuna gittik ve ese- re sadece bakmakla vetindik. Şimdi bana sa- üşa sunulan eserlerden hangisini seçerdiniz diyc sorsanız, düşünmeden Ron Arad'm ça- hşması derim." Peki yapıta hangi gözle bakmalı? "Eğer belU bir tarzınızyoksa,zaman ayınp sanatya- pıtlannı incelemeniz gerekiyor. Bu yolla, ça- lışmalan değerlendirebüirve kötü ya da iyi ya- pıtı seçebilirsiniz." Pekı nereye bakmalı? "Sotheby'ssergisine kaülan çoğu sanatçı RCA mezunu. Bu du- rum sergilerin oldukça başanlı olmasını sağ- lıvor. Yapıtlan seçerken sanatçuun adının du- yuhnuş olması önemli değil. Önemli olan ni- telikli ve gelecekvaateden kişüerleçalışmak." ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Öğrencileri Sahiplenmek Kimi kurumların 'evrensel' niteliği, o kurumlann iş- levlerini yerine getirirken bulundukian yörelenn özel- liklerini de göz önünde bulundurmalannı engelleme- melidir. Yöresel özelliklere ve koşullara yabancı ka- lınmaması, evrensel kurumlann bu niteliklerini her yerde ve her koşulda korumasının önemli bir koşu- lu da sayılabilir. Bu söylenenler, üniversite kurumu için de özellik- le geçerlıdir. Üniversite kurumunun evrensel içeriği- ni bilimsel araştırmalar ve bilimsel tutum oluşturur. Ancak üniversiteler, bilim yuvalan olmalannın yanı sı- ra, öğrenci kitlelerine açık ve onlara öğrenim sunan kurumlardır. işlevlerinin bu yanı göz önünde tutuldu- ğunda, üniversite ile öğrenci arasındakı ilişkinin as- la tekdüze olamayacağı veya her yer için geçerli tek bir reçeteye göre düzenlenemeyecegi de kendilığin- den anlaşılır. Örneğin üniversitenin öğrencisinı sahiplenmesi bağlamında öğrencilerin üniversiteye yönelik beklen- tılerinin ülkelere/yörelere göre değişik olması, kaçı- nılmazdır. Başka deyişle, sözünü ettiğimiz sahiplen- me'nin kapsamı ve yoğunluğu, ülkelerin koşullanna göre değişebilen olgulardır. Bu değişkenliğın gözar- dı edılmemesı, üniversite ile öğrenciler arasındaki ilişkinin çok daha üretken bir temele oturmasının başlıca koşullan arasındadır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi yönetimi, kısa süre önce aldığı bir kararla yaklaşık uç bın öğrenci- sine ayda beş mılyon lira burs vermeyı öngördu. Kar- şılıksız olan bu burs için, öğrencinin parasal açıdan destek gereksinmesinin ve belli ölçüde başanlı ol- masının dışında bir koşul aranmayacak. İlk bakışta yalnızca önemli bir öğrenci kitlesinin ge- çimini rahatlatması yönünden üzerinde durulmaya değer bulunabilecek olan bu karar, aslında çeşitli açılardan büyük Önem taşıyor. Her şeyden önce, doğrudan üniversiteden gelen böyle bir girişim, bir üniversitenin öğrencilerini ders- lerie sınırtı kalmaksızın sahiplendiğinin bır kanrtıdır. Başansı ölçüsünde notiarının yükselmesinın ötesin- de, yine başansı ölçüsünde kendisine yaşamını sür- dürebilmesi için -üstelik karşılıksız- katkıda bulunul- duğunu bilmek, bir öğrencinin üniversıtesıne ilişkin bakış açısını da değiştirebilecek ve böyle bir 'safıip- lenilme' duygusu, hiç kuşkusuz öğrencinin bilgiyi alma isteğini de olumlu yönde etkileyebılecektir. Türkiye'de üniversite öğrencilerinin geçım durum- lan genelde yeterlı olmaktan çok uzaktır. Çoğunluk- la aile yuvalarından uzakta ve çok sınırlı parasal ko- şullarda öğrenimlerinı sürdürme zorunluluğuyla kar- şılaşan gençlerin bu güçluklerin bedehni beslenme yetersizlikleriyle, bedensel ve ruhsal aksaklıklarla ödedikleri, uzmanlarca hemen heryıldilegetirilen bir gerçektir. Bu gerçek göz önünde tutulduğunda, Anadolu Üniversitesi yönetiminin üç bin öğrenci gibi küçüm- senemeyecek bir kitleye karşılıksız burs venmesinin önemi daha da belirginleşmektedir. Bu kararın önem taşıyan bir başka yönü ise, pa- rasal destek gereksinen kimi öğrencileri 'ideolojik' di- ye adlandırılabilecek başka 'desteklenn' olası etki- lerinden korumaya yönelik etkili birönlem olmasıdır. Bugün Türkiye'nin üniversite kentlerinde odaklanmış kimi kuruluşların öğrencilere görünüşte 'karşılıksız' verdıkleri desteRlerın karşılığını, o öğrencılen kendi ıdeolojilerinin eğitiminden geçırerek almaya çalıştık- lan, bir gerçektir. Bir başka gerçek ise o kuruluşlar- dan yardım alanlann hepsinin o ideolojilerin gönüllü yandaşlan olmadıklan, ama o tür bir desteği içinde bulundukian olanaksızlıklardan ötürü kabul etmek zorunda kaldıklandır. Böyle bır durumda yardım ge- reksinen öğrencinin bu yardımı doğrudan -ve ger- çek anlamda karşılıksız olmak üzere- üniversitesin- den alabilme, böylece de düşünme özgüriüğünü ko- ruyabilme olanağına kavuşması, gerek kendı gele- ceği gerekse ülkenin yarını açısından son derece önemlidir. Son olarak vurgulamak istediğim nokta, Anadolu Üniversitesi'nin bu uygulamasının. üniversitelerin - istedikleri takdirde- kendi girişimleriyle, başka deyiş- le yapılamayanlar için her defasında devlete atıfla mazeret göstermeye kalkışmaksızın, ne gibi adım- lar atabileceklerinin de güzel bir örneği olmasıdır. Başlangıcından günümüze kadar uzanan gelişım çız- gisi içerisinde Anadolu Üniversitesi, kendini türlü çal- kantılardan en ileri ölçüde korumayı, öğrenim ve öğ- renci üzerinde odaklaşmayı başarabilmiş yüksek öğ- renim kurumlarımız arasındadır. Bu açıdan bakıldı- ğında öğrencileri sahiplenme yolunda atılan yeni adım, ancak böyle bir gelişim çizgisıne yakışan bir girişim diye nitelendirilebilir... Yeni Yazı'hip yaşında M Kühür Servisi - Bogazıçı Üniversitesi öğrencilennin çıkardığı "Yenı Yazı' adlı edebıyat dergısı bır yaşına bastı. Bırincı yıllan nedeniyle bır abone kampanyası düzenleyen dergı. kampanya boyunca abone olan her okura şiır ve edebıyat kıtaplan hedıye edecek. Gençlenn eserlennı meraklılanna duyurmayı ve bu anlamda üniversiteler arası bır ıletişım ağı olmayı amaç edınen Yenı Yazı. Türkıye'dekı bütün üniversıtelere ulaştınlıyor. Kuşe kağıda basılan dergi 2 aylık penvotlarla yayımlanıyor. Yıllık abone ücreti 500 bin TL. olan Yeni Yazı'nın son sayısında 'Eskı Türk Edebiyat'ı konusunu ışliyor. Londra'da klasiklepden çağdaşlara Türk resmi I Kültür Servisi -Türkiye Iş Bankası, Londra şubesının yenı binasuıa taşınması nedeniyle, resim koleksiyonundan bır sergıyı Londra'ya götürdü. Sergı 30 ocak günü Londra'nın merkezi bir bölgesınde Bank Statıon'daki şube binasında Türkiye lş Bankası Yönetım Kurulu Başkanı Burhan Karagöz ile Genel Müdür Ünal Korukçu tarafından açıldı. 7 şubata dek sürecek olan sergı klasıklerden çağdaşlara, Türk resminın genış bir panoramasını çızıyor. Sergide Halıl Paşa, Hoca Alı Rıza. Hikmet Onat, tbrahım Çallı gibi Türk resminın klasiklen arasında yer alan en önemh temsilcileri ile Abidın Dıno, Ergin Inan. Habib Aydoğdu. Mustafa Ayaz gibi çağdaş Türk sanatının önde gelen ısımlen bir araya gelıyor. BUGUN • TULUYHAN UĞURLU saat 19.30'da NASA'nın kâınat görüntülen eşlığinde CRR Konser Salonu'nda bır konser verecek. • BİR DELtNtN HATIRA DEFTERİ Metin Zakoğlu'nun yönetıp rol aldığı oyun Jazz Stop Beyoğlu Sahnesi'nde. (235 28 59) • KÜHEYLAN Peter Schaffer'in oyunu Hadi Çaman Tıyatrosu'nda sahneleniyor. I GÖZ VE TÎN başlıklı açıkoturum, Ahmet Soysal. Fulya Erdemcı, Zeynep Direk ve Semih Sökmen'ın katılımıvla saat 19.00'da Fransız Kültür Merkezi'nde. • EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde Bülent Ortaçgıl, Erkan Oğur, Gürol Ağırbaş. Cem Aksel. Hakan Beşer sahne alacak. • DtNOZOR DERGlSİ YAZARLARI saat 19.00 da Taranta Babu Kültür Merkezi'nde okurlarla söyleşecekler.(235
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle