23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 1996 ÇARŞAMBA 14 KULTUR 24. B R Ü K S E L U L U S L A R A R A S I F İ L M F E S T İ V A L İ Avrupa sineması var oldukçaGÖNÜL DÖNMEZ - COLCN BRÜKSEL - Sayısı her gün ar- tan fılm festivallerinın bır kimiik arayışı yanşına giriştiği şu sırada. Uluslararası Brüksel Fılm Festıva- li de geçen yıl kendine "Avrupa FılmleriVrtrini" kımlığıni seçmiş- tı. Böylece Fılm Festivalleri Fede- rasyonu'nun onay damgasmı ga- rantiye almaklakalmayıp, A\xupa Komisyonu'nun yüzde yetrnış Av- rupa fılmı gösteren festivallere yaptığı parasal yardımdan da ya- rarlandı. Bu yıl yırmi dört yaşına basan festivalın genç yönetıcısı Christi- an Thomas. diğer kıtalann filmle- nnı de Dünya Sineması Kaleydos- kopu bölümünde sunarak geniş kapsamlı bir festıval yürütmevı amaçlamış. Gerçi Kuzey Amen- ka'dan bırdüzıne Hollywood yapı- mına karşı koskoca Asya'dan bır tek film alınması, programın ağır- lığının ne tarafa kaydığına bir ka- mt sav üabilir. Açılış filmı "BirLady'ninPort- resi," Zelandalı Jane Campion'un Canncs Ödüllü "Piyano" ardından verdıği dışanya daha çok açılma karannın bir simgesi bence. Bır başka deyişle bu filmde, Campı- on"un "Sneetie" ya da "Masam- daki Metek" filmlerinde izlevicı- ye sunduğu ıçtenlık ve tazelık ye- rine, durmuş oturmuş bır Holly- wood havası egemen. 'Lady' ro- lünde Nicole Kidman. özellikle Fransız basınında çok eleştinldi. 'Michael Cofflns' Roma'da kadınlar ve sanat eser- leri arasında boş vakıt geçiren uka- la. kendıni beğenmiş Gılbert Os- mond rolünde John Malkovich ise son zamanlarda oynadığı tüm fılmlerde olduğu gıbi -her ne ka- dar rol öv le gerektiriyorsa da- iyı- ce sınır bozuyor. Metresı rolünde Barbara Hershey, daha ufak rol- lerde (Hal Hartley filmlennden anımsayacağımız) Martin Dono- van, Shelley \Vinters, Shelley Du- vaU, Sir John Gielgud gibı eleştır- menlenn daha az harcadığı oyun- cular, ıki saatı aşkın bir süre filmı ayakta tutmaya çalışıyor, ama Henry James gibı perdeye aktanl- ması bir yana, okuması oldukça çaba ısteyen bir yazann kalemin- den çıkan bu yapıtı görkemli Ro- ma sahnelerinin büyüsü bile zor- lanmaktan kurtaramıyor. Öte yandan kapanış filmi "Mk- hael Collins" dört nala koşan bir film. lrlandalı yönetmen Neil Jor- dan'm geçen yıl Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan alan bu filmi ülkesimn en çok tartışılan kahramanlanndan Michael Col- lins'in yaşamöyküsü üzennde dö- nüyor. "Şimdiyedekhiçbirfiunim • Geçen yıl 'Avrupa Filmleri Vitrini* kimliğini seçen, bu yıl 24 yaşına basan festivalin açılış filmi Jane Campion'un "Bir Lady'nin Portresi", kapanış filmi de Neil Jordan'm "Michael Collins" adlı filmleriydi. Avrupa Filmleri Yanşması'na katılan filmler dikkat çekiciydi. Dünya Sineması Kaleydoskopu bölümünde öteki kıtalann filmleri sunuldu. Paul Cox'a saygı bölümünün yanı sıra Yunan sineması panoramasının da bulunduğu festivalde Yunan yönetmen Michael Cacoyannis ve Amerikalı oyuncu John Malkovich'e üstün kariyer ödülü olarak birer Kristal Yıldız verildi. 'Grace of m\ Heart' bu film kadaru> kumu kaçırmadT dıyor Neil Jordan. "\raa daha önemli bir film yapacağımı da san- mıyonım. Bugünkü Kıızev ve Gü- ney trianda'nın ortaya çıkmasına vol açan olaylan bir kişinin yaşa- mında odakla$,nrmak kolay iş. de- p." Üstelik de Collins gibi bir kahramanı yorumlamak. Bugün bile Michael Collınse dıkkati çek- menın IRA'nın ekmeğıne yağ sür- mekle özdeş olduğunu diretenler çok trlanda'da. Gerçı Jordan'a gö- re Collins bır terörist değıldı. "Da- ha sonralan Çin'de Mao Ze- Dung'dan tutun tsrail'de Izak Şa- mır'edek birçok iilkede uyguianan gerilla taktiklerini o geliştirmişti... Güncel anlanunda terorizmi sa- vunduğu söylenemez."* 'Yollar ve Portakallar' Güney Irlanda'da büyüyen yö- netmenın böv le bır filme girişme- sinın bir nedeni de tarihin bu den- li önemli bır parçasının okul ki- taplanndan uzak tutulması. Kuzey lrlandalı başoyuncu LiamNeeson (bu fılm ile Venedik'te en iyi erkek oyuncu ödülü aldı) da aynı biçim- de, tarih kitaplanndan trlanda öz- gürlük eylemi ve kahramanlannın tümüyle silinıp atıldığından yakı- nıyor. Bu nedenle lrlanda Film Sansür Kurulu, ailelere çocuklannı götü- rebilsinler diye vahşet sahnelerine karşın filme genel sertifıka verdi. Gerçi tüm tarihsel filmlerle oldu- ğu gibı tarihçıler bir türlü hoşnut olmadılar. Ulster'de bır polıs ara- basının ha\aya uçtuğu sahne ise 'Kızlar Için Başkadır' IRA'nın benzer bir eyleminde ya- ralanan pohsleri ayağa kaldırdı. Başlangıçta John Boorman gi- bi yönetmenler de Jordan'ın War- ner Brosss ıle yaptığı işbirliğinin tecimsel ağırlıklı bır film ortaya çıkarabileceğinden kaygılanmış- lardı. Avrupa filmleri 'Independent' gazetesi eleştır- menleri gibı "Birayagıİriandata- rihinin yumuşak toprağındayken öbürayağını tökezlenmedcn tecim- sel sinemamn kaü arazisinde tuta- bilecek mi" diye merakla bekle- yenler yok değildı. Sonuç olarak Hollyvvood parası kullanarak ger- çekten mılli sinema nitelikleri ta- şıyan bır fılm kotarabilmiş Neil Jordan. Diğer filmlere bır göz atacak olursak, Avrupa filmleri yanşma- sına katılan yapıtlar aras\nda Ital- ya'dan Peter Del Monte'nin yönet- tiği "CompagnaDiVtaggio T> Fran- sız sanatçı Michel Piccolinın usta oyunuyla dikkat çekiyordu. Ingil- tere'den "Kızlar İçin Başkadır 11 cinsiyet değiştirip kadın olan bir gencin delikanlılık yıllanndan bır arkadaşıyla yıllar sonra karşılaştı- ğmda ortaya çıkan kanşık durumu abartmaya kaçmadan, ince bir hı- cıvle verıyordu. Fransız yönetmen Laurent Bouhnik'ın ilk filmi "Se- lect Hotel" kartpostallarda görün- tülenmeyen bır Paris'ı, narkotık düşkünlennin, fahişelerin. toplu- mun dışına itilmişlerin yaşadığı Pigalle kenar mahalleleri anlatı- yordu. Dûm'a Kaleydoskopubölümün- de bir Amerikan filmi. "GazOda- sı" yıllann oyuncusu Gcne Hack- man'ın ölüm cezasına çarptınlmış ırkçı rolünde çıkardığı üstün oyun nedeniyle ılgi topladı. Alain Tan- ner'in son filmi "Fourbi" Locar- no Festıvali'nde olduğu gibi bura- da da çoğu ızleyıcıyı sarmadı. Amerikalı genç kadın yönetmen Allison Anders'ın -Gas Food LoA- ging" gibi küçük bütçeli Fılmlerde- ki başanlanndan sonra ardına dek açılan Hollyvvood kapılanndan gi- rip de zedelenmeden çıkmayı ba- şardığı "GraeeofMv Heart" John Turturro, Matt Dillon gibi aktörle- nnvarlığı.mteliklı müzikveMar- tin Scorcese'nm üstlendığı yapım- cı rolü ıle zaten geleceğıni sağla- ma bağlamış bır fîlmdi. Öbür yan- dan Anders, tüm olumlu öğeleri akıllıca kullanarak eğlendirici, güldüriicü, ara sıra birkaç damla gözyaşı da döktürücü bir film ko- tarmayı başarmıştı. •V'ıne bir genç kadın. 23 yaşında Aliki Danezi-Knutzen, biraz özya- şamından esinlenen bir öyküyle alkış topladı festivalde. "YoDar ve Portakallar" iki genç kızın, iki ka- yıp Kıbnslının izınde Lefkoşa'dan Anadolu'ya dek uzanan öyküsü- nü yalın bır anlatımla veriyordu. Ozel bölûmler Festivalın önemli bır bölümü Hollanda'da doğup Avustralya'ya yerleşen Paul Cox'a saygı bölü- müydü. Ustanın "tlkKarıın'', l 'Ç»- çeklerin Adamı", "Ahın Örgû", "\Tncent Van Gogh'un Yaşamı ve Ölümü" gibı filmlerinın yanı sıra son filmı "İstem ve Öç" de göste- nldi. Gala gecesi, baş kadın oyun- cu Polonyalı Gosia Dobımvols- ka'nın yan saka bile olsa, "Filmi eşinden usannuşlara adıyorum'* diye bır sunuş yapması salonda eşıyle oturanlan biraz tedirgin et- tıyse de filmın bitımınde yüzünde hafif bir gülümseme olmadan çı- kan vok gibiydı. Özel bölümlerden söz ederken Michael Cacoyannis'in Kıbns çı- karmasını konu alan "Atilla '74" adh yapıtıyla açılan, Theo Angelo- poulos'un "Gezgin Oyuncular" gibi eski filmlerini, Pantetis Vnul- garis'in "Taş YıHar"ını, genç yö- netmenlerden "KardanGelenler" (Sotiris Goritsas), "Lefteris" (Pe- riklis Hoursoglou) gibı yapıtlan içeren zengin bir Yunan sineması panoramasına da değiıvmeden ge- çemeyeceğiz. Festival sırasında. Yunan yönet- men Michael Cacoyannis ile Ame- rikalı oyuncu John Malkovich'e üstün kariyer ödülü olarak birer Kristal Yddızvenldi Tuvalde rastlantısal birliktelik ESRA ALİÇA\X'ŞOĞLU Özdemir AJtan \ e Cem Nar'ın ortak ko- lajlan, 27 şubat tarihine kadar Mine Sanat Galerisi'nde izleyıcılerle buluşuyor. Özdemir Altan, yıllannı sanatsal espasın birbirinden farklı kavram, köken. yapı ve mantıklarm bırleşmesiyle oluştuğunu ka- nıtlamak için harcadı. Sonuçta, büyük bo- yutta ve çok sayıda kişiyle yapılan uygula- malarda. bınlerce rastlantısal aynntı. sana- tın: desen. valör, renk armonisi, kompozis- yon,ritimgibı zorunlu sanı- İan uygulamalara hiç baş- vurmadan da oluşabıleceği- ni gösterdi. Şimdi bu rast- lantısal birlikteliklerden bi- rini 11 yaşındaki Cem Nar ile yaptıklan ortak kolajlar- da sergiliyor. Ortak nokta 'mizah' ramlan bir araya getirerek espası doğur- makn." Fakat bu çalışmaya yine ilk ıtıraz eden Özdemir Altan'ın kendisi oluyor. Çünkü, kombine ettiği parçalar bırbirleri- ne yabancı olmamışlar. ona göre gerçek yabancılar, rastlantısal olarak bir araya ge- lenler. Özdemir Altan"ın Cem'le çalışma- >a başlaması da böyle rastlantılara bağlı olarak gelişmiş. "Cem'in resimleriçokgü- ze\ ve akıcı. İlk gördüğümde oldukça şaşır- dım. Onun çok zengin bir sözcük kapasite- si var. Sizin de gördüğünüz gibi, birbirimi- Cem. henüz ilk sergisıni açmış olsa da heyecanlı de- ğıl. Pek konuşmuyor. Bellı kı söylemek istediklerini zaten resımlennde ifade et- miş. O, yaşıtı Küçük İbo gi- bi yaşından büyük konuş- muyor ve slogan atmıyor. "Hayatımda hep resim var- dt, hep resim yapacağun" diyerek. "Resme devam edecekmisûr" sonısunu. ya- şından beklenir biçimde be- lirsızliklerle, susarak, önü- ne bakarak vanıtlıyor. Bu ıki ayn 'dil'in resim- leri bir araya geldiğinde ma- nılmaz bir biçimde bütün- leşiyor. Zaten Özdemir Al- tan'ın da üstüne basa basa söylediği bu rastlantısal bir- liktelikler değil mi? Özdemir Altan. espas üzerinde çalışırken, Türk sanat ortamındaki ve düşünce biçiminde- ki tekdüzelikten hareket etmış ve buna kar- şı tepki oluşturmuş. "Bütün kültürel yapı- ların strüktüründe, birbirinden farkh olan düşüncelervar. Sanattada aynı şey.Türksa- natının tekdüze olmasının bir sebebi de maddesiz sanat olması. Bunu uç noktada kanıtlamak için Osman Hamdi SalonıTnda bir fon hazuiadun ve bunlan birleşürmek için öğrencilerimin yaptiklarından yarar- landım. Amacım birbirinden farklı kav- zdemir Altan ve Cem Nar'ın ortak kolajlan 27 şubat tarihine kadar Mine Sanat Galerisi'nde izleyicilerle buluşuyor. Resmin rastlantısal olması gerektiğini vurgulayan Altan, resimlerinde içeriğin değil, kompozisyonun önemli olduğunu dile getiriyor. n bütünledik. Sah vapıt olarak da değiL ki- şisel olarak da birbirimizden farklıyız." Resmin rastlantısal olması gerektiğini vurgulayan Altan. resimlerinde içeriğin de- ğil, kompozisyonun önemli olduğunu dile getinyor. "Sanat yapıtında aynnülann te- ker teker nitelikli olması gerekmiyor, bir araya geldiklerinde ortaya çıkan anlam be- ni tatnıin ediyorsa, işe bitmiş olarak bakı- yorum. Benim için önemliolanyapıtın kom- pozisyon bütünlüğü. bu bütünlüğü kurar- ken hiçbir kural gözetmiyorum. Bana bin- lerce kutu uhu verin, dünyavi birbirine ya- pışürayun." Resimlerinin hepsinde ortak nokta "mi- zah' Özdemir Altan'ın. Yaşamını da hep mizah üzerine kuruyor. "'Mutlu bir çocuk değüdim, çok sert bir babam vardı. Vaşa- yamadığun çocukluğumu resimlerimde kullandım. Resimlerimde mizah ve tepki hep vardı. Kendime ışıklı, renküveözgür bir dünya yaratmaya çalışıyorum." Özdemir Altan, sanat eğitiminin de ül- kemizde yanlış verildi- ğı kanısında. Gelecekte sanatçı sıfatı kazanacak bir öğrencinın ancak li- se eğitimini tamamla- dıktan sonra akademi- ye gırmesini tepkiyie karşılıyor. Öğrencilerin kendi kendilerini keş- fetmek zorunda oldu- ğunu söyleyen Altan, birçok 'ipesapagelmez' sanatçının Türkiye'de ilgi gördüğünü de söz- lerine ekliyor. Bunu bi- raz da oijinal sanat eser- lerini görmemeye bağ- layan sanatçı, sinema yapmak isteyenlerin daha şanslı olduğunu. hıç değilse orijınal eser- leri gördüklerinı ıfade ediyor. Balh, şeketii resim Sanatçı aynca, gale- nlerin çoğalmasının ka- liteyi ıyi yönde etkile- mediğini. tersine kalite- nin çökmesine neden olduğunu ifade ediyor. "Bizim hocalanmız res- mi satnıak ya da para kazanmakiçinyapmaz- lardı, sadece devlet sergisine gönderirlerdi. Elbette bu durum ideal değil, ama sanatçı- nın kafasında sadece sanat olmasına neden oluyordu. Para ödeyenin zevid sanaü öldü- riiyor. Galericiler de burada belirteyici ola- mıyoriar. çünkü çoğunun gözü iyi değildir. onun kaygısı para kazanmaktır. Bu durum; bavağı, illüstratif, dekoratif, ballı. şekerli resmin ilgi görmcsine neden oluyor. Resim abcısı artık mobihasma uygun resim seçi- vor." 'TüiierinKökenVne aklm yolaıluğıı KültürServisi-1831 yıhnın 27 ara- lık günü Beagle adlı araştırma gemi- si, îngiltere'nın Plymouth limanın- dan bir araştırma gezısı ıçın yola çık- tığında, yolcular arasında 22 yaşında bır bilım adamı da bulunuyordu. KJ- liseye gıtmeyi, rahip olmayı hedefle- yen bu genç adam. yıllar sonra 'Tür- lerin Kökeni' adlıyla yankılar uyan- dıran başyapıtı yaratacak Dar- win'den başkası değildı. Darvvin, bır din adamı olmak ve 'Yaradıuş Kita- bı'nı savunabileceğı bir fırsat yarat- mak adına gezide bulunmaktan son derece mutluydu. Ancak meslek ha- yatı, kaderin bir oyunuyla hıç bek- lenmedik bir anda olağandışı bir ye- teneğı meydana çıkaracaktı Dar- vvın'de. Beş yıl süren yolculuk TÜBİTAK ve Yapı Kredi Yayınla- n'nın, bılımi yaygınlaştırmak ama- cıyla bır araya gelerek başlattığı ye- ni dizınin ilk kitabı 'Danvin ve Beag- leSerüvenT, ışte beklenmedik yolcu- luk sayesınde meslek yaşamı ve ge- leceği bambaşka bir kulvarda sürecek Danv in" i konu alıyor. Alan Moorehe- ad'ın hazırladığı film senaryosundan yola çıkılarak yine Moorehead tara- fından yazılan kitabı Nenrün Ank Türkçeleştirdı. Kitapta yer alan ve çoğu Beagle'ın beş yıl süren yolcu- luğu sırasında yapılmış olan resimler 'Darvvin ve Beagle Serüveni'nin bir kaynak kıtap olarak değerini ve kalı- cılığmı arttınyor Darvvin. 5 Eylül 1831'de Deniz Kuvvetlen'nin dünya çevresinde uzun bir yolculuğa göndereceğı Be- agle'mkaptam FıtzRov ıle görüşmek üzere Londra'ya çağnlmıştı. Bir do- ğa bılımci olarak yolculuğa katılma- sı söz konusuydu. Henüz 22 yaşın- daydı, kaptan Fitz Roy'u tanımıyor- du Bilgısızliği ve genç yaşta oluşu Fitz Roy ıle iyi anlaşmasmı engelle- yememişti. O zamana dek kendisini ciddi bir doğa bilimcı olarak düşün- memiş olan Darvvin'in tek amacı ra- hip olmaktı. Ona göre bu yolcuiuk Incil'i ve Yaradılış Kitabı'nı kanıtla- mak ıçin bulunmaz olanaktı. Bır do- ğa bilımci olarak Büyük Tufan ve Avustralvalı bir yerfi. canlılann ilk ortaya çıkışlanna ilışkin olarak birçok kanıt bulabilir ve bul- gulannı tncil açısından yorumlaya- rak yararlı bir iş gerçekleştırebilirdi. Ancak gezide karşılaştığı her şey - Tierra del Fuego'nun ilkel insanla- nndan Galapagos Adalan'nın meş- hur ispınozlanna. depremler ve vol- kanik patlamalardan And Dağla- n'nın 3600 metre yüksekliğinde oluşmuş denız fosıllerine kadar- ka- denni Beagle'ın kaptanı FıtzRoy'un- kinden ayırdı ve insanın kökenine ilişkin bilinen her şeyi altüst eden dü- şünceleri ortaya atmasma neden ol- du. Bu yolculuk, Darvvin'in ileride yazacağı 'Türlerin Kökeni' adlı kita- bın da ilk adımını oluşturuyordu. Bttimin serüvenci yanı Darvvin ilk kez Beagle yolculuğu sayesınde evrimle ilgili düşünceler arayışına gırmiş, kaptan Fitz Roy ile tartışmalan da bu düşünceleri sağ- lam temellere oturtmasını sağlamış- tı.Gördüğü tepki, onu araştırmaları- nı tutarhlık ve matla sürdürmek. bir başka yolculuğuna, aklın uzun, yoru- cu, kuşkularla dolu yolculuğuna çık- mak için yüreklendirmışti. 'Darvvin ve Beagle SerüvenT bılimın en çarpı- cı yanlanndan bırini, serüvenci yanı- nı ortaya çıkaran bir yapıt olarak il- giyı hak ediyor. IŞILDAK YE YELPAZE ATİLLA BtRKİYE Cevdet Kudret Cevdet Kudret yaşasaydı doksan yaşında ola- caktı. Doğum tarıhi 7 Şubat 1907. Cevdet Kudret'i beş yıl önce yitirmiştik; kimsenin ömrü bitimsiz de- ğil, gün geliyor yaşama gözlerini kapıyor. Ancak insan, kimi değerlerin arkasından ölümü kolay kolay kabul edemiyor. Hele toplumun o de- ğerlerden haberi yoksa. Hele hele o değerler yıllar- ca çile çekmişlerse. Cevdet Kudret bir aydınlanmacıydı; düşüncenin, düşünme sürecinin ve yaratmanın en yüce değer olduğuna inananlardandı. Işte bu yüzden, hani şa- irin dediği gibi, çekmedi nasırından çektiği kadar. Yaşamı baskılar, yasaklarla geçti. En yakın arka- daşı tarafından ıhbar edildi. Neydi suçu; üretmek, aydınlık insanlar yetiştirmek. • Cevdet Kudret edebiyatımızda ilk kez, arkadaş- larıyla bırlikte "Yedi Meşale" topluluğuyla görülü- yor. Yedi Meşale belki edebi bir akım değil, amaye- ni bir (modern) edebiyatın oluşma sürecinin baş- langıcında ortaya çıkmış, yenilikçi edebi bir hare- ket. Kendisi Yedi Meşale'nin, Yusuf Ziya, Orhan Seyfı vb. "Hecenın Beş Şairi" diye anılan şairler topluluğunun yalınkat şiirlerıne birtepki olarak doğ- duğunu söylüyordu: "Buluş adını verdiğimiz birtakım yeni mecazlar, yeni imgeler, yeni söyleşiler peşindeydik. Böylece dış dünyanın bizde kalan ızlenımlenni vermeye ça- lışıyorduk." Ahmet Haşim'in etkisinin olduğunu söylemek yanlış olmaz Yedi Meşale için. Cevdet Kudret şiırle başlamıştı edebiyata. Özel- likle de Birinci Perde 'deki şiirlenyle ilgi uyandırmış- tı. Tiyatro oyunlan, roman, öykü onun öteki yara- tım alanındaki ürünlerıydi. Ne var kı, "hayat" onu yaratım türlerinden, ince- lemeye, edebiyat tarihine doğru sürükleyecekti. Kötü mü oldu? Hiç sanmam. Çünkü hocanın ede- biyat kitaplanyla çok sayıda edebiyatsever kuşak yetişti. ilk el atılan, önce başvurulan kaynak kttaplar ol- du. Türk hikâyest ve romanı üzerine yaptığı çalışma- sı, Karagöz ile ilgili incelemesi, Türk klasıklerine ilişkin çalışmalan, dertemeleri ve ders kitaplanyla Cevdet Kudret büyük bır verimle edebiyat tarihimi- ze önemli katkıda bulunmuştur. Ve deneme. Kendi tanımıyla söylersek. deneme onun en sevdiği yazı türüdür. Bızde deneme türüne ilgi çok fazla olmamıştır. Hele şimdilerde, bir edebiyat türü olarak deneme- yi de yozlaştırdılar. Her toplanan yazılar kitabı, de- neme olarak karşımıza çıkıyor. Cevdet Kudret, bizdeki denemeye ilişkin ılgısiz- liğı ve gelışmemişliği şöyle tammlamıştı: "Dünyada Montaigne babanın başlattığı bu tür, kişisel düşünceye ağırtık verir. Bizlerse kişisel dü- şünce üretmeye alışmadığımız, başkalannın üret- tiği düşünce şablonlarıyla yetındiğimiz için 'dene- me' türü bizde yeten'nce gelişmemiştir. Yazarlann tutumuna koşut olarak, okuyucuiar da düşünce tembeli olduğu ve denemede, öykü gibi herhangi bir olay anlatılmadığı, hiç değilse dedikodu dahi yapılmadığı için okurda ilgi kıtlığı ağır basmış; bu- nun sonucu olarak da yayınevleri deneme kitapla- nna ilgi göstermemiştir." • Gizli ironısini, zekâsını, bılgeliğini, alçakgönüllü- lüğünü bakışlarında görmek olanaklıydı Cevdet Kudret'in. Yıllarca ve yıllarca edebıyatla uğraştı, kılı kırk ya- rarak çalıştr, irdeledi. Büyük bir aşkla, hiç karşılığı- nı düşünmeden, yazdı ve çok sayıda ürün bıraktı geride. Bu karşılıksız büyük aşka bakıp da hayran kal- mamak, örnek almamak elde değil. Sessiz seda- sız, ama üreterek geçen bir ömür; hocayı o güze- lim dizesiyle saygıyla analım: "Akşam, attı kendıni Yedikule surundan..." Süha Senir, Kadıköy Belediyesi Sanat Galerisi'nde • Kültür Servisi - Süha Senir 3. kişisel sergisini Kadıköy Belediyesi Sanat Galensf nde açtı. Süha Senir1 in tarihı sokak ve evleri konu alan resimlerinin başhklanndan bazılan şöyle: Şile Sokaklan, Ankara Kalesi Sokaklan. Emirgan-Mimar Refik Bey'in Evi, tzmır Körfezi, Paşalımanı Adası ve Eskı Tekırdağ Evleri. Süha Senir'in resim sergısı. 11 şubat tanhıne dek görülebilecek. Mnançlann Buluştuğu Kent İstanbul' sergisi Ankara'da • Kültür Servisi - Kısa bır süre önce Vlilli Reasürans Sanat Galerisi'nde yer alan ve büyük bir ilgi toplayan "İnançlann Buluştuğu Kent İstanbul" sergisi İş Bankası Ankara Sanat Galerisı'nde açılıyor. 6-22 şuoaı tarihleri arasında görülebilecek olan sergi Ara Güler, Cem Çetin. Anı Çelik Arevyan, Kamıl Fırat. Manuel Çıtak ve Murat Germen'in fotoğraflanndan oluşuyor. tstanbul'un 2600 yılhk tarihinden kesitler sunan sergide kentın cami, sinagog ve kiliselerini. ibadet eden insanlannı bır araya getiriyor. tstanbul Kadıköy Rotary Kulübü'nce düzenlenen, Prof Dr. Afıfe Batur danışmanlığında hazırlanan "İnançlann Buluştuğu Kent" sergisi "birlikte ve yan yana" mesajını taşıyor. Sergi kapsamlı bır kıtapla da bütünleştirildi. Istanbul'da var olmuş. kendi renklerini bu kentin rengine katmış, kentin renklenyle bulanmı kültürler, inançlarve insanlar sanatçılann gözüyle .\nkaralılarla buluşuyor. tski İstanbul'da' Fransız müziği • Kültür Senisi - Armada Otel, Fransız müziği dınlemekten hoşlanan müzikseverlere Radio Bar'da Pla Borenna'dan sonra 'Premiere Symtome" adlı yeni bir ıkilıyi tanıtıyor. Alain Buısson ve Mathıeu Leygonie'den oluşan ikıli repertuvannda, özellikle Jacques Brel hayranlannın hoşlanacağı sürpriz parçalara yer veriyor. 'Premier Symptome'un üyelerinden Mathieu Leygonie piyano, armonika ve org. Alain Bullon Buisson balalayka. ukulele ve melodika çalıyor ve vokal yapıyor. Grubun Pans, Sentier Des Halles'teki konserleri sırasında Jean Pierre Spırli tarafından kaydedilen bir de CD'leri var. tkili, 13 şubat 15 mart tarihlen arasında Armada Otel. Radio Bar'da pazar dışında her gece 22. 30-01.30 saatleri arasında sahneye çıkacaL (Tel:212- 638 13 70-78) ODTÜ Pandomim Toplulugu kuruldu • ANKARA (ANKA) - Pandomımı ünıversite ve ülke içinde tanıtmak ve sevdırmek amacıyla ODTÜ'de pandomim topluluöu kuruldu Ünıversitenın kültür işleri müdürlüğüne bagh olarak çalışacak olan topluluğun akademık danışmanlığını Prof. Dr. Ahmet lnam ustleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle