Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 1997 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yoksulun Eşeğini Bulma Sevinci!
Prqf. Dr. MUSTAFA OZYURT Uludağ Üniversitesi Tıp Fakül-
tesi Öğretim Üyesi
S
öylemeye dilim varmıyor, le yeni kurulan ünrversitelerde tarikatdü-
ama yazmadan da edemeye-
ceğim: Vah benim üniversi-
telerim sen bu hallere düşe-
cek kurum değildin. ama dü-
şürenler utansın. Neylersen
ki. kötünün iyisine sahip çıkmaya çalışı-
yoruz bugünlerde. Prof. Dr. Toktamış
Ateş'in dediği gibi, "YÖKdüzeninedün
de karşıydım, bugün de karşıyım". Yö-
neticilerinin atamayla belirlendiği, ku-
rullann hiçbir yaptınm gücü olmadığı
monarşik bir üniversite düzeninden ne
bekleyebılirim?
YÖK, tarikat ve şeriat ~~
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu
(YÖK) yürürlüğe girdiğınde üniversite
öğretim üyeleri arasında şeriat heveslisi
ya da sempatizanı hiç yoktu değil. ama
önemsenmeyecek kadar azdı. Çünkü üni-
versite öğretim üyesı olma, bilimsel ya-
ymlanna, öğretici ve araştırmacı özellik-
lerine ek olarak, daha önceki fakülte öğ-
retim üyelerinın katıldığı fakülte kuru-
lunda tartışılarak seçilme koşuluna bağ-
lıydı. Sonra bu işlem. üniversite senato-
sunda bir kez daha yinelenir. Gözden ka-
çan eksikler yakalanırdı. Bu süzgeç kal-
dınldıktan ve tüm atama yetkisi tek se-
çici rektörlere verildikten sonra, özellik-
zeni ve şeriat heveslileri kök saldı. Kısa-
ca çiftlik sahibinin istediği gibi bir yöne-
tim benimsendi. Rüyasında öğretim üye-
si oldugunu görse sıçrayıp uyanacak. ger-
çek mi değil mi diye ıkilem içinde kala-
cak olanlarla doldurulan üniversite, ikti-
dann elinde oyuncak olmaktan korkuyor
şimdi. Gülünç değil mı? Günümüzde ik-
tidar partilerinin at oynattıklan arena ol-
madığıru mı sanıyor üniversiteler. Kaç
rektör ve dekan o yörenin milletvekille-
ri istemediği için görevden almdı? Yine
hangi dekanlar iktidar partilerinin yöne-
ticilerine yakın olduklanndan görev ba-
şmda bulunuyor?
En çarpıcı örnek, yakın geçmişte Har-
ran Oniversitesi rektörü seçimınde ya-
şandı. Tarikatçı olduğu için görevden alı-
nan rektörün yerine yapılan seçimde, yi-
ne tarikatçı olduğu söylenen emekli bir
öğretim üyesi, Harran Üniversitesi 'nin
yerini bile görmeden Ankara'dan aday
oldu ve en çok oyu aldı. Gerçi YÖK bir
başka öğretim üyesini rektöriüğe atadı.
Ama rektörlüğün devir tesliminde eski ve
yeni rektörün kavga ettikleri gazetelere
kadar yansıdı. Görevi üstlenen yeni rek-
tör, kök salmış tarikat düzenini Harran
Üniversitesi'nden söküp atabilecek mi?
Hiçbir siyasal iktidar, YOK kadar üniver-
siteyi böylesine yıpratmayı başaramazdı.
Aynı dönemde uygulanan 1402 sayılı ya-
sanın saldığı korku, üniversiteyi bölüp
parçalayarak içten çökertti. Gerisı çorap
söküğü gibi geldi.
Yöneticiler ve öbttrleri
Siyasi iktidara yakınhğı ile tanman ki-
şiler arasından yöneticilerin seçimi. bu
çarpık düzenı sağlamlaştırdı. Geri kalan
üniversite öğretim üyelerinin sözü bile
edilmeye değmezdi artık. Katılımcı ve
demokratik yaklaşıma soğuk bakan ve
düne kadar hiç kimseyi gözleri görmeyen
yöneticiler, soparun ucu kendilerine de-
ğince öğretim üyelerinin topluca direnç
göstermesinin arkasma sığınır oldular.
Yöneticiler, kendi istedikleri gibi. de-
mokratik düşünceden yoksun ve katılım-
cılıktan uzak, özerk olmayan üniversite-
yi savunurken, şimdi siyasi iktidar iple-
ri tümüyle kendi eline almak ısteyince
birden "özerk üniversite elden gidiyor'*
diye telaşlanmaya başladılar? Bu da\Ta-
nış ikili standart olmaz mı?. Gidişin er
geç bu noktaya varacağı gün gibi belliy-
di. Oturduklan koltuğun altı kazılırken
kılı kıpırdamayanlar, şimdi çok sıkı üni-
versite özerkliği savunucusu oluverdiler
birdenbire. Ama tren kaçtı. tşin başında
YÖK'e gösterilecek toplu direnç anlam-
lı olurdu. Yöneticiler dışında sözü bile
edilmeye değmeyen üniverite öğretim
üyeleri ile hep birlikte özerk. katılımcı ve
çağdaş üniversiteyi savunmak vardı.
Şimdi Yüksek Öğretim Yasası'nda ya-
pılmak istenilen değişikliğe direnç gös-
termekle bir yere vanlmaz.
Öğretim üyelerinin gösterdikkri tepki-
ye karşılık hükümet, YÖK yasasında
yapmak istediği değişiklikten şimdilik
vazgeçmiş gözükebilir."Haydi ağlama-
yın, YÖK olduğu gibi kakın" denildığın-
de sergilenecek sevinç, tannnın fakir ku-
luna yaptığı oyuna benzeyecek bence.
Tann fakir kulunu sevindirmek isteyin-
ce önce eşeğini kaybettirir sonra buldu-
rurmuş.
Asılamaç».
Aslında Yüksek Öğretim Yasası'nda
yapılmak istenilen değişiklik hükümetin
ortaya attığı öneri değil. Bu korkutmaca
bir yasa aldatmacası. "Sakın fazla konuş-
mayın, biz istersek üniversiteyi de a>ııcu-
muzun içine ahnz" demeye getiriyorlar.
Böylece bırkaç üniversiteyi de tam sus-
turduktan ve iyice pısınklaştırdıktan son-
ra istedikleri yasal değişikliği yapmak
çok daha kolay olacaktır. Çünkü siyasi
iktidarlar, üniversitenin boynuna geçiri-
len ilmiği, her istediklerinde çekme ye-
tisi bulunan bir yasayı hep isteyegelmiş-
lerdir. Demokrat Parti 1955'ten sonra bu
isteğıni sık sık dile getirmiş, dönemin
başbakanı üniversite öğretim üyeleri için
kara cüppeliler tanımlamasını bile kul-
lanmıştır. Gücü daha fazlasına yetmedi-
ğinden hevesi yanda kalmıştı. Şimdiki
DYP'nin göbek bağı ı!e bağlı olduğu
Adalet Partisi, üniversite özerkliğine za-
ten hiç sıcak bakmamıştır. 1961 Anaya-
sası ile bu ülkenin yönetilemeyeceğini
sık sık vurgulamıştır başındakiler. Siya-
si iktidarlann birleştiği ortak nokta, yük-
sek öğretimi bir bakanlık çatısı altında
toplamaktır. Bunun için gerekli fıziksel
altyapısı YÖK düzeni ile sağlanmış, bü-
rokrasi kadrosu oluşturulmuş ve artık
YÖK Başkanını Yüksek Öğretim Ba-
kanlığı Müsteşan düzeyine indirme dö-
nemine gelinmiştir.
Eskı YÖK Başkanı, DYP Milletveki-
li. Milli Eğitim Bakanı Sayın Mehmet
Sağlam, başkanı iken toz kondurmadığı
kuruma, "Milletvekilleri değişiklik isti-
vor ne vapabilirim ki?r
' diyerek amacını
siyasal çaresizlikle örtmeye çalışmakta-
dır. Bu gıdişle YÖK'ün sonu, Yüksek
Öğretim Bakanlığı ya da daha güncel bir
isimle Yüksek Taleban Nezareti olmaya
adaydır. Ona göre hazrrlıklı olalım derim.
Konunun üzücü yanı, ıktidan payla-
şan siyasal partilerin genel başkanlan-
nm ve milli eğitim bakanlannın özerk
üniversitelerden aldıklan Prof. Dr. un-
vanlannı kullanmayı çok sevdikleri göz-
den kaçmamaktadır. Sormak gerekir,
üniversite öğretim üyesi olduklan dö-
nemde, acaba üniversite özerkliğini ne
oranda anlayabilmışler? Anlamış olsalar
bile, yanlış anladıklan gün gibi ortada.
ARADABİR
HULUSİ METİN /««,« a™»
Avukatlarından
Kamu Düzeni
Kamu düzeni kavramı, '82 Anayasası'nda bile
yer almıştır.
Temel hak ve özgürlükler (m. 13/1), Basın özgür-
lüğü (m. 28/7), Dernek kurmak özgüıiüğü (m. 33/6),
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı (m.
34/4), Olağanüstü durumlar (m. 120), yönetsel iş-
lemlere ilişkin olarak Yürütmenin durdurulması ka-
rannın sınıriandınlması (m. 125/6). Kanunsuz emir
(m. 137/3) konularındaki anayasal hükümlerde,
hep bu "Kamu düzeni" kavramı vardır. Vardır da
nedir, ne demektir...
Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi; ülkenin sosyal,
ekonomık, ekinsel (kültürel) ve tarihsel gerçekleri-
ne göre belirlenmektedir. Bir başka anlatımla, sö-
zü edilen gerçekler, kuralın vazgeçilmezliğini; top-
lumsal yararını ortaya koyuyorsa, kuralın kamu dü-
zeni ile ilgisi kabul edilmektedir.
Türk Yurttaşlar Yasası'nın (Medeni Kanun)
"Mer'iyet sureti ve tatbik şeîdi hakkındaki" Yasa-
nın 2. maddesinde olduğu gibi kamu düzeninden;
korunma ve uygulanmasında, toplumun büyük ya-
ran bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları-
nın anlaşılması gerekir.
Kamu düzeni; kamu yaran düşüncesiyle konul-
muş özel hukuk düzenidir. özgürlüklerin sınınnın
saptanmasında da başvurulacak bir kavram ve öl-
çüttür.
Bir kuralın, kamu düzenine ilişkin sayılması için
bu kurala aykınlığın, ülkenin hukuk düzeninin te-
mel ilkelerinden birisiyle çatışması ya da ülkenin
genel hukuk duygusunu ağır biçimde zedelemesi
(örselemesi) zorunludur.
Kamu düzeni kavramı; benzer yönler olmakla
birlikte her ülke için o ülkenin kendine özgü tarih-
sel, sosyal, ekonomik ve diğer koşullannın oluştur-
duğu özel bir anlam taşır.
Kamu düzeni kavramının kesin olarak tanımlan-
masına ve sınıriandırılmasına olanak yoktur; zo-
runlu olarak yoruma açık bir kavramdır.
Yasaların kamu yararını korumak amacıyla, ya-
pılmasını buyurduğu işlemlerin hiç yapılmaması ya
da aynı amaçla konulmuş hükümlerin ağır biçim-
de çiğnenmesi durumlannda, yapılan işlemler ka-
mu düzenine aykın sayılırlar.
Kamu düzeni kavramı ile anlatılmak istenilen; ta-
nımlanabilir olmaktan çok, duyumsanabilir, sezin-
lenebilir şeylerdir.
Ailedeki düzen, apartman ve sitelerdeki düzen,
işyerierindeki düzen... Saz'dakt düzen, orkestrada-
ki düzen... Ve kamusal düzen.
Kamu düzeni; ülkedeki toplumsal düzeni oluş-
turan tüm kuralların -doğumunda ve sonrasında-
hem içindedir ve hem de hedefidir. Bu kavram için-
de bireysel, toplumsal dirlik (huzur) vardır, genel
sağlık vardır, ulusal güvenlik.. vardır.
Kamu düzeni, yurttaşlar için yurttaşlık bilincine
erişebilmiş insanlar ve toplumlar içindjr.
Kamu düzeni düşüncesi, bunu sağlamayayöne-
len önlemlerin 'sürekli' ve 'karariı' olmasını zorun-
lu kılar. Kamu düzenini korumak demek, belli bir
"ideolojiyi" korumak değil; hukuksal ve sosyal "dir-
lik ve düzeni" korumaktır.
Toplumsal dirlik ve düzenin (kamu düzeninin);
soyut olarak değil, ancak "somutbireylem", "açık
ve yakın bir feW/fce"karşısında korunması gerekir.
"Bana dokunmayan yılan bin yılyaşasın" deme-
den ve "ayağımıza basılmasmı" beklemeden, ka-
mu düzenini korumak, en azından bu kararlılığı
gösterebilmek, bir yurttaşlık bilinci ve bu bilincin
gereğidir.
Bu yazımın Taksim'e, Çankaya'ya cami yapıl-
ması düşüncesi ile türban konusuyla, kamu düze-
ninin giderek Islamlaştırılmaya çalışılmasıyla, yol-
suzluk dosyalarına ilişkin sonuçsuz Meclis çalış-
malanyla, faili meçhul cinayetlerie, Mefcümek ko-
nusuyla, tarikatlarla, Susurtuk'la, çetelerle, Çat-
lı'larla, Çelik'lerle. Erbakan'la, Çiller'lerle hiçbir il-
gisi yoktur.
Hukuk devleti, yurttaşlık bilincidir. Kamu düze-
ni, önce bu bilinçle korunur.
ANKARA17. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞI'NDEN DosyaNo: 1996/212
KararNo: 1997/8
Davacı Sakine Dönmez tarafından davalı Muhammet
H. Elkelbaş aleyhıne açılan boşanma ile yapılan duruş-
ması sonunda: Istanbul ılı, Kadıköy ilçesi, Erenköy Mah.
007'34 cilt. 66 sayfa, 3008 kütük sıra numarasında nüfu-
sa kayıtlı bulunan Ahmet ile Hüsna'dan olma 27.1.1948
d.lu, Sakine Elkelbaş ile Libya, Trablus uyruklu Muham-
med Elkalbaş'ın boşanmalarına, Alınması gerekli
429.000.-TL harçtan peşin alınan 248.300.- harcın mah-
subu ile bakiye 18O.7OO.-TL harcın davalıdan tahsiline
dair verilen ilan karar yerine kaim olmak üzere davalı Mu-
hammed H. Elkelbaş'a ılanen teblığ olunur.
Basın: 4519
Sağlık Hizmetlerinin Standardizasyonu...
Dr. ALI RIZA LJÇER/irO Sağhk Hizmetlerinin Denetimi Komisyonu Başkanı
'Güç gücü denetlemeye hizmet etmelidir
Montestnıieu
S
ağlık hizmetlerimizin sorunlannın
katlanılamaz boyuta geldiği, gerek
hizmeti alanlar gerekse hizmeti sunan
biz sağlıkçılarca kabul edilmektedir.
Ne yaok ki bu aksakhklann asıi nede-
ni olan siyasal otorite, şov niteliğinde-
ki hastane baskını. sağlık reformu sunumlan dışın-
da hiçbir adun atmamaktadır. Bütün amaçlan, ka-
mu sağhk kuruluşlannın kötü durumunu kamu-
oyuna taraflj bir şekilde >ansıtarak özeUeştinneye
zemin haariamaktır.
Kamu sağlık hizmetlerimizin sorunlan, sorunu
çözmesi gerekenlerce sadece yakınma olarak ka-
muoyuna yansıtılırken özel sağlık kuruluşlannın
sorunsuz, düzeyi yüksek bir hizmet sunduğu şek-
linde yanlış bir yargı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Elimizde bir görüş oluşturacak bilimsel veriler ol-
madan, hiçbir şekilde denetlenmeyen özel sağlık
hizmetlerimizin düzeyi konusunda bir yargı oluş-
turmak bilim dışılığın da ötesinde gülünç bir yak-
laşımdır.
Sağlık hizmetlerimizin sorunlannın başında hiz-
metkrin denefJenmemesi gehnektpdir. Sosyal gü-
venlik kurumlannın ve bu hizmeti satın alan diğer
kuruluşlann satın aldıklan sağlık hizmetlerini et-
kin bir biçimde denetlemeleri sonucunda bu hiz-
metin hem niteliği artacak hem de kaynak savur-
ganlığı büyük ölçüde engellenmiş olacaktır.
Sigortacılık hizmetlerinin gelişmiş olduğu ABD
gibi bazı ülkelerde sigorta şirketlerinin giderlerini
en aza indirebilmek için hizmet satın aldıklan ku-
ruluşlar üzerinde yoğun baskılar oluşturması, za-
man zaman tıbbi uygulamalan güçleştirmekte. has-
talann mağduriyetine yol açabilmektedir. Burada
yaşanan sorun, hizmeti finanse eden bu kuruluş-
lann taraflardan bin olması ve sorunu ağırhklı ola-
rak kâr-zarar dengeleri ile bağlantılı bir süreçte de-
ğerlendirmesidir.
Ülkemizde ıse hizmeti satın alan resmi ve özel
kurum ve kuruluşlar, satın aldıklan hizmeti bilim-
sel ve mali yönden denetleyememektedir. Bu du-
rum da hizmeti sunan bazı özel tanı ve tedavi mer-
kezlerinın. özel hastanelerin ya da döner sermaye-
li sağlık kurumlannın endıkasyonlan zorlaması ve
abartılı faturalar düzenlemesi için uygun bir ortam
yaratmaktadır. TBMM'nin satın aldığı sağlık hiz-
metleri ile ılgıli olarak kısa bir süre önce ortaya çı-
kanlan usulsüzlükler bu tespitımizi bir kez daha
doğrulamıştır.
Sağlık pazannda kârlannı arttırmak için sıklık-
la standartlan zorlayan. bilime aykın uygulamala-
n alışkanlık haline getiren bu kişi ve kuruluşlar, bi-
limsel standartlara uygun ve dürüst hizmet sunan
sağlık kuruluşlannın ve hekimlerin de saygınhğı-
na gölge düşürmektedir.
Satın alınan sağlık hizmetlerinin denetlenmesi
uzmanlık gerektiren teknik bir konudur. Ankara
Tabip Odası, bu hizmetlerin mevzuata uygunluğu,
bilimsel ve mali deoetim için 'ATO Sağhk Hizrnet-
lerinin Denetimi k'omisyonuTiu oluşturmuştur. Ta-
bip odalan. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Ya-
sası ile kurulmuş, sağlık hizmetlerinin kamu ve ki-
şi yaranna uygulanıp geliştirilmesini sağlamakla
yükümlü kamu kunimlandır. Hizmeti sunan tanı
ve tedavi kurumlan. hizmeti alan kamu sosyal gü-
venlik kurumlan, diğer resmi kurum ve kuruluş-
lar, özel sigorta şirketleri, özel kurumlar ve kişiler
bu süreçte taraf olduklan için tek başına sağlıklı
bir denetim mekanizması için yeterli olamayacak-
lardn. Tıbbi görüntüleme, laboratuvar ve tedavi
hizmetleri gibi ana başlıklarda toplanan sağlık hiz-
metlerinin birçok alt grubu bulunmaktadır. Her bir
alt grubun ayn uzmanlarca değerlendirilmesi ge-
rekmektedir. Hizmet satın alan kurum ve kuruluş-
lann böylesine geniş kapsamh bir değerlendirme
ve denetim mekanizması kurması da hem çok güç-
tür hem de akılcı değildir.
ATO Sağlık Hizmetlerinin Denetimi Komisyo-
nu, hizmeti koordine eden bir sekretaryanın yanı
sıra farklı uzmanlık alanlanndan altmışa yakın he-
kimın çalıştığı bir kuruldur. Bu komisyon. iki yıl-
dır TC Emekli Sandığı ile yapılan protokoller çer-
çevesınde ilgilı kuruma danışmanlık hizmeti sun-
maktadır. Türkıye'de ilk kez kurulan bu yapının ya-
kında diğer tabip odalannda da oluşturulması bek-
lenmektedir.
Odamız, TBMM'nin satın aldığı sağlık hizmet-
lennm denetimi için Meclis Başkanı ve Meclis'te
grubu bulunan siyasal parti temsücilerine başvu-
ruda bulunmuş, ancak ne yazıkki bugüne kadar bir
yanıt alamamıştır. Başta SSK ve Bağ-Kur olmak
üzere öbür kamu sosyal güvenlik kuruluşlan, özel
sigorta şirketleri, özel ve resmi kurum ve kuruluş-
lara da danışmanlık hizmeti verilmesi için girişim-
ler başlatılmıştır.
Hizmeti alan, sunan ve denetleyen kurumlann
aynlığı ilkesinin yaşama geçirildiği ve denetimin
uzcıanlarca yapıldıgı bu proje ile ülkemır sağlık
• hrzmetleTinirrtedrirtîft standardfea&ydhu arrraçlan-
maktadır. Yazının
1
'konusunun dışında olması
nedeniyle sağlık hizmetlerimizin tıkanıkhğının
nedenlerine aynntısıyla girmek istemiyorum. An-
cak sağlık hizmetlerimizdeki tıkanıklık genel bir
tıkanıklıktır. Bunu aşmak için öncelikle bilimsel
verilere sahip olmak ve soruna nesnel ölçütlerle
yaklaşmak gerekmektedir. Sonrasmda ise sağlığı
piyasaya terk etmek değil, işleyen bir denetim
mekanizmasınm kurulması önemli bir adım
olacaktır. Bu mekanizmada en etkin rol ise bir siv-
il sağlık otoritesi olan tabip odalanna düşmektedir.
PENCERE
Şeriatçılığın Anlamı Ne?..
Iran'ın Ankara Büyükçelçisi Muhammet Rıza
Bagheri, apaçık konuşuyor ve bize diyor ki:
"Siz de Müslümansınız, demek ki şeriatçısınız!.."
Bu söz üzerine düşünmeli!.. :
Çünkü bu görüş, Bagheri'ye özgü değildir; başta
Erbakan, Refahçılann hiçbirine "Ben şeriatçı deği-
lim" dedirtemezsiniz; 'dinciler' şeriat ile Islamı bir sa-
yarlar.
Neden?..
•
Şeriat en kısa tanımıyla "Kuran'dan kaynaklanan
Islam hukuku" diye tanımlanabilir.
Kuran, Islam hukukunda temel kaynaktır; ikincil
kaynak, Hazreti Muhammet'in sözleri ve uygula-
malandır ki 'sünnet' diye anılır: Ardından (icma, kı-
yas, görenek vb) üçüncül kaynaklar gelir.
Müslümanlık coğrafyasında geçerli şeriatçılık, bir
kalemde özetlenebilseydi, bir buçuk milyar nüfusu
olan Islam coğrafyasında, insanlar birbirini yemez-
di. Ancak siyasal Islam'da "Sen Müslümanım" de-
mek yetmez; "Ben şeriatçıyım" demek zorunludur.
Refahçı bu açmaza saplanmıştır.
•
Şeriat, hem özel hukuku kapsar, hem kamu hu-
kukunuL Şeriat; anayasayı, daha başka deyişle dev-
let düzenini de aynntılı biçimde saptar ki o düzen-
de-çağdaş demokrasinin ve insan haklannın yeri
yoktur. Şeriat 'fıkıh' kitaplannda çoğunlukla üç bö-
lüme ayrılarak incelenir:
Ibadat (tapınma): Namaz, oruç, zekât, hac, vb...
Muamelat (işlemler): Evlenme, boşanma, ticaret,
şirketler, yargılama, vakıflar, vasiyet, miras..
Ukubat (ceza): Diyet, kısas, vb...
Müslümanlık fetihlerie dünyaya yayıldıkça, kuru-
lan devletlefde uygulanan hukuklann şeriata uyup
uymaması (ibadat dışında) büyük sorunlar yarattı.
Günümüzde durum ne?..
Iran'da şimdi bir Şii devleti var; bu devletin Anka-
ra Büyükelçisi diyor ki:
"Her Müslüman şeriatçıdır."
Elçiye sorsak:
"Sen Şii şeriatını benimsemişsin, Sünni şeriatıy-
la nasıl bağdaşırsın?.."
Yanıt veremez.
Çünkü Islam'da; her mezhep, neredeyse, bir ay-
n hukuk okulu oluşturmuştur.
•
Islamda şeriatın iç sorunu yanı sıra bir de dış so-
runu var.
Osmanlı Imparatoriuğu, 19'uncu yüzyılda sürekli
olarak şeriata aykın yasalar çıkarmak zorunda kal-
dı. Çünkü Avrupa ile Osmanlı iç içeydi; ticaret, şir-
ketler, bankacılık alanlannda şeriat hukuku yetmiyor,
bütün ilişkiler tıkanıyordu; 1789 Devrimi ile 'İnsan
Haklan Bildirisi' gündeme girince, iş büsbütün ça-
tallaştı; Osmanlı mülkündeyaşayan Hıristiyanlar, in-
san haklannın dışında mı yaşayacaklardı?.. Tanzimat
Fermanı şeriata saygılı görünse de islam hukukuna
ters bir içerik taşır.
Osmanlı, zaten başlangıçtan beri şeriat hukuku-
nu tümüyle uygulamamıştı. Bugün şeriatçı olmak, in-
san haklanna ve demokrasiye karşı olmakla eşan-
lamlıdır.
;
• — :
Günümüzde "Ben şeriatçıyım" demek, olrtıaya-p
cak duaya amin demekle birdir. - - - i
Ancak Türkiye'yi, Iran ya da Suudi Arabistan gibi
irtica karanlığına boğmak isteyen dincilerin; şeriat-
çılığı, Müslümanlıkla bir tutmak istemeleri, Ata-
türk'ün laik cumhuriyetini yıkmak için kullandıklan
taktiktir.
Türkiye'nin yüzde 99'u (dincilerin sık sık yineledik-
leri gibi) Müslümandır...
Ama şeriatçı değildir.
TARTIŞMA
TCY'de 'Zina'
Maddesi...
-W- - w - e p , üçuğraşı
I I Tann katı
L ^ _ ^ J saymışımdır.
I I Doktorluğu,
M M. yargıçlığı.
anneliği: bir
saynyı iyileştirebilmek. bir
hakkın tespitini yapmak,
bir bebeği büyütmek ne
kutlu işlerdendir!
Geçmişte saynlan
iyileştirmek yalvaçlara
yakıştınldı. Âdaleti ile
anıldı Hz. Ömer. Cennet
annelerin ayaklan altında
denildi de çağlar boyu,
bugün de kadın erkeğe
göre alt sınıfta tutuldu hep.
Bu egemen görüşle bir
zamanlann genç kadım
annelerimiz kurban verildi
de, karanlık hep korundu.
Üstüne bir ışık düşmesi, o
günden bugüne engellendi.
Yasalanmızda kadının
ikinci sınıflığı sürdürülüp
durdu... Durum böyleyken,
imam nikâhı
tartışmalannın içtenliği ne
kadar inandıncı olabilirdi.
Öğreti (M. Emin Artuk,
Ceza Hukukunda Aile
Düzeni Aleyhine
Cüriimler. Hukuk
Araştırmalan, cilt 9, sayı 1-
3, tstanbul 1995, s. 44,
Zeki Hafizoğullan, Zina
Cürümleri. Istanbul, 1983.
s. 8, Dn. 20) bugün artık
zinanın suç olmaktan
çıkanlmasından yana iken.
Alman yasa koyucu 1973
yılında, Fransa 1975
yılında zinayı suç olmaktan
çıkartmışken, TCY'deki
kadın için ayn, erkek için
ayn koşullar içeren
maddeler aynen korundu...
Bunun içindir ki, bir
kadının atılı zina suçundan
mahkûmiyeti için, üç
düzmece tanığın
anlatımlanm yeterli
görmeyip aklanmasına
karar veren yerel
mahkemenin karan, ilgili
Yargıtay Dairesi'nce
insanın insan onuruyla
bağdaşmayacak bir cezayla
cezalandınlmasının ağırlığı
ve haksızlığı gözetilmeden
acımasızca bozulabildi. Bu
da ülkemizde oldukça
olağan işlerden sayıldı da,
dayanaklan duyarlılık olan
kurum ve dernekler
kesinleşmemiş yargı
kararlanna
yapabileceğimiz bir şey
yok soğukluğunda donup
kaldılar.
Sosyal içerikli dernekler
yürek işi iken usa
dayandılar. o insan
tüketildikten sonra
dökülecek gözyaşlan ne
kadar usçu ve içtense! Ve
bundan sonra verilecek
beyanlar o insam ne kadar
diriltecekse beyan
sahiplerini ünlendirmekten
öte!.. TCY'deki zinayı
görmezden gelen kişi ve
kurumlann çağdaşlığını
reddediyorum. İnanıyonım
ki, zina bir gün suç
olmaktan çıkacak, örnek
Avrupa ülkelerinde olduğu
gibi yalmzca boşanma
nedenlerinden biri olarak
kalacaktır.
Bugün yapılması gereken,
konuya duyarlılıkla
eğilmek, insan onurunu
çokça gözetmektir. Yeni
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcımız Sayın Vural
Savaş'ı bu tarihi firsat
içinde yeni görevlerinden
ötürü kutluyor ve bu
konuda mağduriyetlerine
inandığım kadmlar adına,
yargılamalanm sırasmda
yararlandığım kitaplanyla
yüce Yargıtayımıza ışık
tutmalannı diliyorum.
Umran Sökz Tan
Istanbul Çocuk
Mahkemeleri Yargıcı
ORct* ürtlyacınız obm h» ç«fR ûfûn Laitz-Mamı
Kataloğu yl» elinirin attmda.
Üstelik bu katalog ücretsiz.
Tek yapmanız genkanlstek Formu'nu dotdıvup,
aşa^daki
Leitz-Manu Katalog Istek Formu
İsim
Kuruluş:
Unvan: Yaş:
Adres:
yen)er ksseretı Px 39 80212 i^vHT* ntanbul adrasne ys da
{0212} 270 26 27 nc I- fa*sa oondBr