29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 SUBAT1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI itekteıı devamedecek • ŞANLItRFA(AA)- ÖKİleştnte Idaresı BadcanLğı ÖİB) Başkan Yariımcısı îlhan Baytan, özdleştınrenin televizyonhrdan naklen ya\ımlanmısının halktan büyük destek aldığını söjiedi. Ba/tan, Şarhurfa'da yaptığı açıüamada, özelleştiıme uygulamasnın sonuç ihaJelerinm televizyonUrdan canlı olaıak \aymlanmasinin düryada ilk kez Tûrkiye'de uygulandığını, halkın takdirinı alrnası nedeniyle de sürdüriileceğini söyledi. Bajtan, özdleştırmenin yalnızca deviete gelir sağiamak amacıyla yapıldığının düş.ünülmemesı gerektiğini ifade etti. Botaş 7.7 milyar metreküp doğalgaz sattı • ANKARA (AA)- Botaş'ın 1996 yılında 7.7 milyar metreküp doğalgaz sattığı bıldinldi. Botaş yetkililerinden edinilen bilgıye göre, geçen yıl satılaıı doğalgazın yüzde 53 'ü elektnk sektöründe, yüzde 19'ukonutlarda tüketildi. Doğalgazın yüzde 10'u gübre. yüzde 18'i ise sanayi sektöründe kullamldı. Doğalgaz kullanımının illere göre dağılimina bakıldığında en fazla tüketim 2 milyar 663 milyon metreküp ile tstanbul'da gerçekleşirken Ankara'da doğalgaz tüketimı 562 milyon metreküp oldu. KOBİ AŞ kupulma aşamasında • ANKARA (AA) - KOBİ finansmanında piyasa mekanizmalanna uygun modellerin uygulamaya konulması amacıyla oluşturulan "KOBt Yatınmlanna Ortakhk AŞ"nin kurulması çalışmalannın son aşamaya geldiğı bıldinldi. Halkbank Yönetim Kurulu üyesi Prof. -Dt. Halıl Sanaslan, TOBB'nin yanı sıra tstanbul Ticaret Odası Izmir Ticaret Borsası, Ankara Sanayi Odası gibi kuruluşlann katılımıyla kurulma çalışması başlatılan KOBl AŞ'ye Halkbank'ın da katıhmı için Yüksek Planlama Kurulu'nun (YPK) karannın beklendiğini bildirdi. Prof. Dr. Sanaslan, şirketin sermaye ağırlığının büyük bir kısmının TOBB ile odalara ait olacağını. Halkbank'ın sermaye ağırlığının yüzde 50'den az gerçekleşeceğini anlattı. KOBİ Halk Kurultayı'nda Demokratik Girişimciler Vakfı'nm kuruluşu ilan edilecek ODP iriiçük'lerle büyüyecek• ÖDP kurucu üyesi Alaeddin Türkoğlu ve ÖDP Meclis üyesi Özgür Ovacık, inisiyatifın partililerin elinde olacağı Demokratik Girişimciler Vakfi'yla ODP'nin ekonomik güç kazanacağını belirtti. SEDAOĞUZ Geçen yılın şubat ayında "aş- km ve özgürlüğün" partisı sloga- nıyla kurulan Ozgürlük ve Daya- nışma Partisi (ODP), emekten yana küçük ve orta boy işletme- leri (KOBl) arkasuıa alarak De- mokratik Girişimcıler Vakn'nı kuruyor. Partimn kurucu üyesi Alaeddin Türkoğlu. mayıs veya hazıran ayında yapılması planla- nan KOBl Halk Kurultayı'nda vakfin kuruluşunun ilan edilece- ğini açıkladı. Kuruluşundan bu yana üye sayısı 30 bine ulaşan ve son yapılan ara yerel seçimlere katılan Ozgürlük ve Dayanışma Partisi, küçük aidat ve bağışlar- dan oluşan mali yapısını, sayıla- n milyonlarla ifade edilen KO- Bl'lerle işbirliğine girerek güç- lendirecek. ÖDP kurucu üyesi AlaeddinTürkoğlu ve ÖDP Mec- lis üyesi Özgür Ovacık, inisiyati- fın partililerin elinde olacağı De- mokratik Girişimcikr Vakfi'yla ÖDP'nin ekonomik güç kazana- cağını ifade ettiler. Ankara'da 2 bin 700 üyeye sa- hip OSTlM'e (Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi) bağlı KO- Bl'lerin kurduğu OSYÖD'ün (Ankara Küçük ve Orta Ölçekli fşletmeler Serbest Meslek Men- suplan ve Yöneticileri Derneği) başkanlığını da yürüten Alaeddin Türkoğlu, KOBl'leri Anadolu'da örgütlemekle işe başladıklannı söyledi. Türkiye'deki 6 milyon KOBl'nüı yüzde 10'u olan 600 bininin örgütlenmesiyle ekono- mide ciddi bir güç oluşturacakla- nnı kaydeden Alaeddin Türkoğ- lu "OSYÖD'ün y«niçıkardığımız ayhk dergisiyle Anadolu'daki kü- çiik-orta boy işletmeJere mesajla- nmızı iletiyor ve olumlu tepkiler ahyoruz. 1980 döneminden sonra kamuda çalışamayıp; tüccar, es- naf olan çok sayıda ilerici insan var. Kimliklerini saklayan ilerici esnaf kesim, örgütlenme ihtiya- cmda. Bu boşluğu dolduracağız. Aynca, Demokratik Girişimciler Vakfı'na KOBt'ler dışında ser- best meslek sahiplerini, yönetici- leri de dahil edeceğiz'' dedi. Danışman firma hazır Demokratik Girişimciler Vak- fı'nın, ekonomideki çoğunluk ve ağırlıklanna rağmen, kredilerden yeterince pay alamayan KOBl'le- rin kredilendirilmesi dışmda, yurtdışı kuruluşlardan bağış ala- cağını da kaydeden Alaeddin Türkoğlu, bu konuda TOŞYÖV (Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicileri ve Yöneticileri Vak- fı) eski Dış Ticaret Danışmanı Faik Ozgermi'yle birlikte çalışa- cakJannı belirtti. TOSYÖV'den aynldıktan sonra kurduğu Tekno Tur şirketiyle teknoloji danış- manlık hizmeti veren Faik Özger- mi, vakfa uluslararası fon, kredi. bağışlann bulunması dışmda Türkiye dışından proje kredileri- nin sağlanması ve spesifik bilgi- lerin dünya ülkelerinden ulaştı- nlmasına yönelik çalışmalannın son aşamaya geldiğini söyledi. İsrailli işadamlanndan değerli taş önerisi • Israil Kıymetli Taş Borsası Başkanı Moşe Nissan, "Bize bürokiatik engelleri kaldınn. Hammaddenin girişinde, ürünün çıkışında sıfir vergi uygulayın, KDV'yi almayın. Fabrikalanmızı kuralım, ürünleri de birlikte ihraç edelim" dedi. MERtHAK TEL AVTV - İsrailli işa- damlan kıymetli taş sektö- rünü Türkiye'ye taşımaya hazırlanıyor. thracat ve itha- latta sıfir vergi, KDV'nin uy- gulanmamasını ve bürokra- sinin kaldmlmasını isteyen İsrailli işadamlan, Türki- ye'ye yapacaklan yatınm- larla; hem iç hem de Avrupa pazanna girmeyi hedefliyor İsrailli işadamlan, Türki- ye'nin önüne yeni bir sektör önerisiyle çıktı. Yıllardır kıymetli taşta tüketici olan Türkiye'ye bu işin sanayisi- ni taşımayı hedefleyen İsra- illi işadamlan, Türk hükü- metinin bu konuda kendile- rine yardımcı olması gerek- tiğini belirtiyorlar. Israil Kıymetli Taş Borsa- sı Başkanı Moşe Nissan, İs- railli sanayıcılerin bu konu- da Türkiye'ye yatırun yap- mak istediklerini söyledi. Bu konuda bazı şartlannın bu- lunduğunu belirten Nissan. "Neden bu konuda sizinle birlikte çahşmayalım? Sek- törümüz çok geniş ve büyük bir sektör. Bize bürokratik engelleri kaldınru hammad- denin girişinde, ürünün çıkı- şuMİa sıfir vergi uygulayın ve KDV'yi almayın. Gelip yaü- nm yapalım. Fabrikalanmı- n kuralım,ürünleride birlik- te ihraç edelim'' dedi. Kunılacak fabrikalarda sadece teknisyenlerin Isra- il'den getirileceğini ve çalı- şacak insan gücünün yüzde 90'mın da Türkiye'den kar- şılanacağını belirten Moşe Nissan, şunlan söyledi: "Önerimiz açık. Gettn Tûrkiye'de yeni bir sanayi kuralım diyoruz. Bu konuda en büyük adunı Tayiand at- b. Orada kurulan serbest bölgeye ciddi yannmlar ya- pıldı. Ancak Avnıpa pazan- na çokuzak. Aynca Türkiye, tüketici bir ülke. Biz hem Av- nıpa pazanna hem de Türk pazanna daha yakın olması için ülkenizde böyle bir yao- nm gerçekleştirmek istiyo- ruz. Degerii taşla u&raşanlar bürokrasi sevmez. İsteğimiz şartlar yerine getirflsin. Bü- yük adımlariayaünmlanmı- n yapalun.'" Izmir Ticaret Odası Yö- netim Kurulu Üyesi Necmi Çahşkan, tsraille, özellikle kıymetli taş konusunda işbir- liği yapmanın büyük ka- zançlar sağlayacağı görü- şünde. Türkiye'nin taş kulla- nıcısı bir ülke konumunda olduğunu belirten Çalışkan, "tki ülke bu sektörde birbi- rine rakip dep, birbirini ta- mamlayan iki ülke konu- munda. Biz kuyumcıuar oJa- rak taşı genekk Belçika'dan ahyoruz. Ama İsrail pazan- m bümivoruz. Belki de İsrail kesimitaşı ahyoruz. Türkiye, bir taş kuüanıcısı pozisyo- nunda. Işbirüği yapmanuz gerddyor" dedi. Tûrkiye'de kuyumculu- ğun büyük atılım içinde ol- duğunu bildiren Çalışkan, "Altm borsası kurularak it- halat ve ihracat liberaOeşti. Teknolojik altyapı tazeleni- yor. Kuyumcular bir araya gelerek büyük organizasyon- lar kuruluvor. Kuyıımculuk gelecekte tekstil gibi atılım >apacakve büyük kazançlar getirecektir. Bu konuda söz sahibi İtalyanlar da bizi ra- kip olarak görüyor. Taş işle- me sektörünün gelişmesi de bu yüzden yararh" diye ko- nuştu. lsraillilerin, Türkiye'de yaptıklan katma değer kadar vergi ödemek istediğini be- lirten Çalışkan, "Kuyumcu- lar olarak bizim en büyük hayalimiz bir serbest bölge kundması. Bunun da tz- mir'dc ohnasını istiyoruz. Bu ekonomiyc büyük harekedi- lik getirecektir. Dünyada böyle bir örnek de var. Tay- land, 30 bin kişinin yaşadıgı; havaalanındaa otefine kadar her şeyin bulunduğu bir ser- best bolge kurdu.Tayland'ın ikinci büyük ekonomik gücü de burada böylece doğdu. Türkiye de bunu yapabilir. İsrailliler. bu işe oldukça sı- cak bakıyor. Bu şansı iyi kui- lanmak durumundayız." Ülfet işçîsi parasımn peşine düştü KEMALCAN GAZİANTEP - Ülfet fabrikası yıllarca atıl durduktan sonrabüyük ortak Güneydo- ğubirlik'in hissenin yüzde 65'ini 310 mil- yar lira karşılığında devretmesi, işçileri ayağa kaldırdı. tşçiler paralanmn hemen ödenmesini istediler. Nizip'te ltalyan teknolojisiyle 1954'te kurulan Ülfet Gıda ve Sabun Sanayii'nin yüzde 89'la en büyük ortağı olan Güney- doğubirlik, hissesinin yüzde 65'ini, tesisin 310 milyar lirasına karşılık devretmişti. Devir işleminde "şaibe" olduğunu öne süren CHP, RP, DYP ve ANAP Nizip ilce başkanlan Abdullah Altunbaş, Ali Yıldı- nm, \akup Yümaz, Hüseyin Vural ile ll Ge- nel Meclisi üyesi Mehmet Çiçek (DYP), Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve ilgili bakanlığa yazı göndermiştı. Bunun üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafmdan devir işlemini denetlemek üzere iki müfettiş görevlendi- rildi. Ülfet'in büyük hissesinin sahibi olan Sü- merler Gıda Sanayii Yönetim Kurulu Baş- kanı Mehmet Sümer ise satış işleminde her- hangi bir kayırma ya da şaibe bulunmadı- ğını söyledi. Sümer. "Değeri neyseonu ver- dik. İşçi alacaklan için 100 milyar lira Top- rakbank'ta bloke edildi. Müfettiş inceleme- sinden sonra bu para işçilere dağıtuacak" dedi. Ülfet'in 30'a yakın işçisi gelişmelere tep- ki gösterdi. Güneydoğubirlik'in kent merkezindekı tesislerine gelen ve yetkılilerin uzun uğraş- lanndan sonra güçlükle yatıştınlabilen iş- çiler şöyle konuştular: "Bizter yıllardan beri yan aç yan tok ge- ziyoruz. HaMmizi soran olmadı. Bugün bu tesis sadlmış ve yeni sahibi hem borcu hem de bizlerin parasını vereceğini söylüyor. Biz hem işimi/i hem de paramızı istiyoruz, İlce başkanlan daha önce neredey di. Şimdi çık- mış'şaibe var" diyoıiar.Şaibe>aryadayok. Biz işimize dönmek istiyoruz. Biz par- alanmızı jstivoruz." DÜNYA EKONOMİStNE BAKIŞ /ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA NATO'yu Genişletmenin Ters Mantığı Geçen hafta sonunda, ABD Dışişleri Bakanı Albright, Rusya Dışişleri Bakanı Primakov'la gö- rüşerek NATO'nun doğuya doğru genişlemesi konusunda ikna etmeye çalıştı. Ancak başartlı olamadı. Primakov, "Rusya bu konuda hâlâ olumsuz düşünüyor" dedi. Albright ise NA- TO'nun genişleme sürecinin, her şeye rağmen NATO-Rusya ortak anlaşmasının imzalanması beklenmeden, haziran ayında Madrid'de topla- nacak olan toplantıda, Polonya, Çek Cumhuriye- ti ve Macaristan'ın davet edilmesiyie fıilen baş- lamış olacağını açıkladı. Ruslar çok hoşnutsuz! Albright, "Büyükbirbanşaracı olan NATO, ye- ni dönemin getirdiklehne uyum sağiamak için dönüştürülmüştür" (Fınancial Tımes, 22.2.97) diyor. Ancak Ruslann NATO'yu, yeni dönemi ve genişleme taleplerini algılayışlan oldukça farklı. Uluslararası mali sermaye ile çok sıkı bağlan olan, liberal ekonomi yanlısı, refonm sürecinin ve se- çimlerde Yertsin'in destekçisi, Batı'ya çok yakın biri olan banker ve sanayici Brezovski'nin NA- TO'nun genişlemesine ilişkin görüşleri çok öğre- tici: "Ikiyüzlülüğü bırakalım! Bu tamamıyla Rus- ya'ya karşı sa/oVgan bir karardır" (FT). Batı'ya yakın olan birdiğer politikacı da Gorbaçov. O da Batı'nın NATO'nun genişlemesine ilişkin ileri sür- düğü gerekçelerin gerçeği yansrtmadığı kanısın- da. "NATO kimseyi hedef almıyorsa, neden ye- ni katılacak ülkelerde askeri üstlerin en iyi nere- lere kunılacağı tartışılıyor? Neden buralara nük- leer silahlar konması olasılığı hükümetler düze- yinde gündeme getihliyor?" (International He- rald Tribune, 22.2.1997) diye soran Gorbaçov, NATO'nun Batı'yagüvenlik sağlamayacağını, ak- sine "Rusya 'yı Batı 'ya düşman bir toplum haline getireceğini" de ileri sürüyor. Duma Savunma Komitesi Başkan Yardımcısı Alexei Arbatov da Gorbaçov'la aynı fikirde. Arbatov, "NATO'nun genişlemesi halinde yeniden bir soğuk savaş başlamaz, ama Rusya 'nın Batı ile ilişkileri Orta ve Doğu Avrupa'da, Balkanlar'da, Karadeniz, Ha- zar Denizi bölgesinde, Orta Asya'da ve Uzakdo- ğu'da uyumsuz ve düşman bir hale gelebilir" (Russain Security Agenda, Mayıs 19%) diye- rek birçok analistin korktuğu bir gelişmeye de değiniyor. Rusya, Iran ve Irak'la iyi ilişkiler içine girebilir. Yugoslavya da uyumsuzluk yaratabilir. Uzakdoğu'da Çin'le bir ortak savunma hartı ku- rabilir ve Afrika'da soğuk savaştan kalma bağla- nnı canlandırabilir. Bunlar Rus- ya'da Batı'ya yakın olanlann kaygıla- nysa, daha az sempatik olanla- nnkileri tahmin et- mek zor değil. So- ğuk savaşın bit- mesi konusunda Batı ile Rusya ara- sındaönemlibiral- gılama farkı var. Batı soğuk savaşı kazandığını düşü- nürken, Rusya'da gerek yönetim ge- rekse halk soğuk savaşın, Rusya'nın onayı ve işbirliği ile bitirildiğine inanı- yor. Bu yüzden Rusya kamuoyu. NATO'nun geniş- lemesiyle, Batı'nın Rusya'nın sınırlan- na dayanmasınır. Baltık bölgesinde yeni "güvenlik dü- ğümleri" oluşturmakta olmasının, soğuk savaş sonrası konsensüse uymadığı doğrultusunda. Rusya tarafından hiçbir tehdit gelmediği halde NATO'nun genişletilmesi için ısrar etmek "Rus- ya'nın sanayisinin reformlarta tahrip edilmesin- den, silahsızlandınlmasından vesavunulabilirje- opolitik sınırlardan yoksun bırakılmasından son- ra" şimdi Batı yörüngesine sokulmasına yönelik bir adım olarak tepki çekiyor. Nitekim 1988'de NATO-Varşova güçler dengesi 2.7'ye 1 iken ve Rusya tek başına2'ye 1 üstünlüğe sahipken bu- gün bu dengenin Rusya aleyhine 1 'e karşı 2.8 ola- rak değişmiş olması ve NATO'nun genişlemesin- den sonra da bu oranın 1 'e 4.5'e yükselecek ol- ması büyük kaygı yaratıyor (Arbatov). Gelişmenin gerekçeleri Batı'da kamuoyunda hâkim görüşe göre "So- ğuk savaş bitti! Silahlanma yarışı sona erdi. Rus- ya artık askeri bir tehdit değil, Batı 'yla ekonomik olarak bütünleşme süreci içinde. Yöneticileri ara- sında piyasa eko- nomisi fikri hâkim hale gelen Rusya, ideolojik olarak da Batı'ya bir tehdit oluşturmuyor. öy- leyse NATO ne- den hâlâ var ve üstelik Rusya'da bu kadar tedirgin- lik yaratmasına rağmen genişletil- meye çalışılıyor?" Devlet Bakanı Yardımcısı ve Rusya ile NATO arasındaki yeni anlaşmayı ABD adına görüşecek heyetin başkanı Strobe Talbot'a göre 1-Avrupa'da ülkeler arasında veya içinde ortaya çıkabilecek olan etnik ve diğer çe- lişkilerden kay- naklanan bölgesel ' ıstikrarsızlıklan 2- Güneyden veya doğudan gelebilecek dış tehli- keler, NATO'nun genişlemesi için temel gerekçe- leri oluşturuyor (International Herald Tribune, 19.2.97). Avrupa içinde "çıkabilecek istikrarsız- lıklar" ifadeleri hiç şüphesiz dünya savaşlan ve Yugoslavya akılda olarak kurgulanmış ifadeler. Avrupa'da oluşacak bir yerel güvenlik kuruluşu- na değH de NATO gibi ABD kontrolündeki bir ku- ruma, bu görevlerin verilmesi ise besbelli ABD'nin Almanya ve Fransa gibi bölgesel güçlerin, ayn he- gemonyaodaklan oluşturmasını engellemeyi he- defliyor. Fransa'nın, NATO'nun genişlemesi ha- linde, bir NATO Güney Komutanlığı kurulması is- teğine ABD'nin çok soğuk bakmasının bir nede- ni de bu. İkinci gerekçe de çok açıklayıcı. Bu da bir taraftan Rusya'nın hâlâ bir tehlike oluşturdu- ğunu kabul ediyor, ek olarak da güneyden gele- cek bir tehlikeye dikkat çekiyor. Bu tespit ise, II. Dünya Savaşı sonrasında hiç sözü edilmeyen türden yeni bir "tehdit kavramı- nı" gündeme getiriyor. Güneyde oluşması bek- lenen bu tehdit, esas olarak Kuzey Afrika ve Or- ta Doğu'da gelişmekte olan anti-ABD bir eksen- den geliyor, Müslüman temelli kültürel siyasi ka- barma içinde "Batı'ya karşı" şekilleniyor. Ve tersine işleyen bir mantık— Ancak burada garip ve ters bir mantık var. Bir kere, NATO'nun genişlemekte ısrar etmesi, S- TARTII ve anti-balistık füzeler anlaşma paketiy- le, Avrupa'da konvansiyonel Silahlar ve Açık Ha- va Sahalan anlaşmalarının Duma'da onaylanma- sını çok zorlaştıracaktır. Her ne kadar Batı, Rus- ya'nın yeni bir silahlanma yanşına kalkışamaya- cağını düşünüyorsa da, Rusya Güvenlik Başka- nı Rubykin'in uyardığı gibi "Rusya'nın yeni birilk nükleervuruş doktrini" benimsemesi, NATO'nun Rusya sınırianna dayanması ve Baltık Denizi kı- yılannda oluşan "güvenlik düğümleriyle" Rus- ya'yı kuşatması, havayı radikal bir şekilde değiş- tirir. Sonra, Yeltsin'ın yerine kimin geçeceği so- runu var. Batı'ya karşı düşman birtutum içine gi- ren Rusya'da yeni devlet başkanı, bu özelliklere uygun birisi olacak ve kutuplaşmayı pekiştire- cektir. Böylece NATO'nun genişlemesi Avrupa'da ba- nşı garanti etmeyecek, aksine Rusya ile gergin- liği arttırarak yeni bir güvenlik sorunu yaratacak- tır. Bu Avrupa açısından tersine işleyen bir man- tık. Ancak ABD için durum farklı. Avrupa'nın "açık ve güncel" bir tehdit altına girmesi, ABD askeri şemsiyesinin önemini arttınr. Avrupa'nın doiara rakip olabilecek ortak bir pa- ra birimine doğru ilerlediği, yeni bir birleşik siya- si irade oluşturmaya çabaladığı; bu birleşik ira- denin ise Almanya-Fransa eksenine oturarak, Ak- deniz Bölgesi'nde ve Orta Avrupa'da ayn bir or- tak hegemonya alanı oluşturabileceği düşünülür- se ABD'nin nükleer şemsiyesini tekrar açması- nın önemi anlaşılabilir. Yok eğer Avrupa Para Sis- temi gerçekleşmez ve biriik dağılma sürecine gi- rerse, ABD Orta Avrupa ülkelerini de kendi şem- siyesi altındatutarak Rusya'nın ortamdan fayda- lanmasını engelleyecektir. Görünen o ki, ABD, NATO'nun genişlemesi sürecini, Batı Avrupa üze- rinde hegemonyasını yeniden pekiştirmek için, Körfez savaşından sonraki en önemli fırsat ola- rak görüyor. ABD'nin bu hegemonya restorasyo- nu çabasının uluslararası istikrarsızlığı şiddetli bir şekilde arttıracak olması ise bir çelişki değil, biz- zat bu projenin gereği. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Refah'ın Düşünsel Kimliği Refah Partisi'nin (RP) gerçek kimliği, bilinmezli- ğini koruyor. Özellikle son olaylar karşısındaki çeli- şik yorumlar, bu bilinmezliği gidermek yerine daha da karmaşık kılıyor. RP, bir "yanlış anlamaya" mı konu oluyor, yoksa tüm kimlik belirsizliğine karşın toplumsal "sağdu- yu", gerçek yüzünü görerek RP'yi doğru yerine mi oturtuyorsorulannın "doöni"yanrtlanması, ülkenin siyasal geleceği açısından büyük önem taşıyor. Son günlerde RP'yi haklı çıkarma girişimleri bu partiyi, gerçekliği kuşkulu bir "olumluluk düzlemi- ne" taşımaya dönüşmüş bulunuyor. Kimi gözlem- ciler RP'nin başlıca dört özelliğini öne çıkanyor. On- lara göre RP; kalkınmacı, bağımsızlıkçı, milliyetçi ve devletçidir. Bu yaklaşımla, RP, yalnızca var olan si- yasal "düzenin" parçası olmakla kalmıyor, ek ola- rak da çok büyük ölçüde cumhuriyetin kuruluşunun düşünsel yapısına yerleştiriliyor. Gerçekten öyle mi? Sırasıyla irdeleyelim. "Kalkınma", iki yönlüdür; ekonominin sayısal ola- rak büyümesi ve buna koşut olarak toplumsal, kül- türel ve siyasal gelişme anlamına gelir. Salt ekono- mik anlamıyla, kalkınma, üretime dayalı belirli bir "sermaye birikimi" yaklaşımını gerektirir. RP hükü- metinin programladığı büyüme oranı yıllık yüzde dörttür ve bu "kalkınmacı" bir yaklaşımı taşryama- yacak kadar düşüktür. Oysa RP'nin ekonomik kal- kınma adına yapabildiği, kentsel arsa, yapı ve pa- ra "rantçılığı" ile "ticaret sermayesini" güçlendir- mektir. RP, teknolojik gelişmelere dayalı yeni bir sa- nayileşmeyi öngören sermaye birikimi atılımını üst- lenecek yapısal öğelerden yoksundur. Kalkınmanın siyasal, kültürel, toplumsal yönleri- ne bakıldığında da RP, gerçekten yoksullan oynu- yor. Sanatçı ve düşünürtere "teröre dayalı" sansür uygulamalarına RP'nin açıkça destek çıktığı görü- lüyor; Sıvas'ta "sanatçılanyakanlara sahip çıkan", "sanatın içine tüküren", sinema fılmlennin "göste- rimini yasaklayan" ve eski Yunan'dan kalma Efes yontulannı "açık-saçık" (kendi sözcükleriyle müs- tehcen) bularak sergilemekten kaçınan uygulama- lanyla RP, hangi kültürel kalkınmadan söz edebilir? Toplumu "geteceğe hazıriayacak" hiçbir olumlu kat- kıyı gündeme getiremeyen, siyasal tıkanıklığın aşıl- masındayeni açılımlaryapamayan birpartıden kal- kınma adına ne beklenir? "Bağımsızlıkçı RP" görüşü, gerçekten gülmece düzeyinde kalıyor. Bağımsızlıkçı "olabilmek" için ya "dünya düzeniyle" bağlann olabildiğince en aza indirilmesi ve "bununla eşzamanlı olarak" üretken- liğin artışı anlamında atılımcı bir süreci yakalamak ya da küreselleşen dünyadan ileri teknolojıye da- yalı üretim yaparak daha çok pay almak gerekir. Türkiye tarihinde bağımsızlıkçı yaklaşım, Kurtuluş Savaşı sonrasında, özellikle de 1930'lu yıllardaki sa- nayileşme atılımıyla ve çok kısa bir süre geçerlı ol- muştur. Tahran'dan VVashington'a uzanan bir "kul- köle" olmayanşmın bağımsızlıkçılık kavramıyla ba- ğı kurulamaz. RP'nin "milliyetçi" olduğu savı da tarihsel ve top- lumsal yönleriyle gercekleri yansıtmıyor. RP, niteli- ği gereği ümmetçidir. ıslam ümmetçiliği ile Türk mil- liyetçiliğınin "bağdaşmazlığı" konusundaki tartış- malar geçen yüzyıla uzanır. Milliyetçiliğin en önem- li öğelerinden biri "anadili" konusundaki tutumla sergilenir. RP'nin Türkçe karşısındaki çok olumsuz tutumu her gün açıkça görülüyor. Bir adım daha, Islamcı RP, örneğin, Türklerin "kendi dillerinde d- ua etmelerini" isteyemez. Ezanın, yani "duaya çağ- nnın" bile Tün\çe okunmasına "hoşgörü" ile baka- mayanların ve bu uygulamayı cumhuriyetin "büyük zulmü" sayanların milliyetçiliği, Türk milliyetçilıği değildir. RP'nin sayılan özellikleri arasında en uygun dü- şeni, bu. partinin "devletçi" olduğudur. Doğrudur, RP "devleti e/e geçinnek" anlamında, yalnızca bu anlamda devletçidir. Çünkü ancak böylelikle dev- letin "iş bulma, alım-satım, kredi ve öbür parasal olanaklannı kendi yandaşlanna" aktarabilir. RP, son "oylamalann"' ve Susurluk olayıyla ilgili soruşturma- ların da kanıtladığı gibi devlet yapısının temizlenme- sini sağlamaktan da kaçınmaktadır. Bu nedenle RP'nin "devlet sevg/s/n/n" niteliğinin bilinmesinde yarar vardır. ••• RP'nin, cumhuriyetin düşünsel temellerini be- nimsediğini kanıtlamasının çok kolay ve yalın bir yo- lu var: "Yaşamda en gerçek yol gösterici bilim ve tefrn/to/r"(Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir) il- kesine sahip çıkmak. RP'nin kimliğinin somutlaşması bir gereksinim- dir; bunun için de özellikle, "düşünce ve anlatım öz- gürlüğü" ile hukuk alanında "kadın-erkek eşitliği" gibi çağdaş demokrasinin "olmazsa olmaz iki ön- koşulu" konusundaki tutumu açıklık kazanmalıdır. Bu yapılmadıkça, RP'nin "demokratik kimliği" sürekli olarak sorgulanacaktır, bu bir. Ikincisi de RP tartışılmaz, ancak ona inanılır, bu nedenle de kim- liği sorgulanamaz deniyorsa, tartışılmaz "inançla- n", demokrasi adına, demokrasinin öğeleri biçimin- de sunmanın, var olan kavram kargaşasına katkı yapmaktan başka bir anlamı yoktur. Değişiklikle etkin yasal çerçeve oluşturulması hedefleniyor Bankalar, kara paracılara kapamyor ANKARA(AA)- Hazine Müsteşarlığı tarafından ba- zı yasal boşluklan gider- mek amacıyla hazırlanan Bankalar Kanunu'nda de- ğişiklik tasansı taslağı bu ay içinde Bakanlar Kuru- lu'na sunulacak. Değişikli- ğe göre. kara para aklamak- tan hüküm giyenler, banka kurucu ortağı olamayacak- lan gibi, bir bankanın yüz- de 5 ve daha fazla hissesi- ne de sahip olamayacaklar. Söz konusu taslakla. mevcut Bankalar Kanu- nu'nun, temelde üç ana ko- nuda geliştirilmesi ve böy- lece daha etkin ve sağlıklı bir yasal çerçeve oluşturul- ması hedefleniyor. Taslak- la, bankalann üstlenecek- leri risk sınırlanna dair ta- nımlamalar ve düzenleme- lerde geliştiriliyor. Aynca, yakın gözetime alınan ban- kalann sorunlannın daha etkin bir şekilde çözülebil- mesi için mevcut işlem ve tedbirlerin, objektif kriter- ler esas ahnarak geliştiril- mesi ve detaylandınlması sağlanıyor Bunlann yanı sıra, mev- duat toplama ve bankacılık işlemleri yapma yetkileri kaldmlan bankalarda uy- gulanacak tasfıye sürecinin hızlandınlması ve etkınleş- tirilmesi için uygun birme- kanizma getiriliyor. Tasan taslağında. Tûrki- ye'de kurulu bulunan ban- kalann, yurtdışında faali- yet gösteren bankalarla ger- çekleştirdikleri işlemlere ilişkin sınırlamalar da ta- nımlanıyor. Bankalann yurtdışındaki teşkilatlan aracılığıyla gerçekleştır- dikleri işlemler, daha sıkı bir kontrole tabi tutuluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle