Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20ŞUBAT 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN IZINDE OKTAY EKİNCİ
îstanbul'dan sonra Trabzon'da da korum uzmanlan yerine 'siyasal militanlar' üye yapılıyor
Koruma Kurulları'nda 'siyaset'Geçen hafta Mimar Sinan Ünrversitesi
(MSÜ) Mimarhk Fakültesi DekanlığTna
getirilen MimarlarOdası tstanbul Büyük-
kent Şubesi Başkanı Prof. Dr. CengizEnı-
zun. aynı günlerde Trabzon KültürveTa-
btat Vartaklannı Koruma Kunılu'ndaki
görevine "son \eriküğinr de öğrendi.
Oda Ba$kanlığTnın yanı sıra Karadeniz
Çe\re ve Kültür Derneği Başkanı, Türki-
yeTarihi Evlen Koruma Derneği 2. Baş-
kanı. Çevre ve Kültür Değerlerini Koru-
ma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Danışma
Kurulu üjeliği gibi tarih ve doğa mirası-
mızın korunmasıyla ılgili sivil toplum ku-
ruluşlannda da yönetici ve "gönüflü" ola-
rak yıllardır yoğun çalışmalar içerisinde
bulunan Prof. Eruzun'un, özelliklc tarihi
binalanmızı ve sivil mimarlık örnekkn-
mizi ele alan çok sayıda bilimsel araştır-
ması ve kitaplan bulunuyor. Eruzun ayn-
ca Tekirdağ, Bursa, Kütahya, Trflye, Bir-
gi ve İstanbul'iin yanı sıra son olarak "Ça-
nakkale Kentsel StT Alanı Koruma
Aınaçtı İmar Planı" çalışmalanna ve bir-
çok restorasyon uygulamasına da imza-
sını attı.
MSÜ Rektörlüğü'nün önerisiyle YÖK
tarafından Mımariık Fakültesi Dekanlı-
ğı'na atanan Prof. Eruzun'un Kültür Ba-
kannğı tarafından aynı günlerde "Trab-
zon Koruma Kurulu'ndan uzaklaşunlma-
sı" acaba ne anlama gelıyor?
Trabzon'da hemen herkes, bu sorunun
yanıtmı son zamanlarda yeniden günde-
me getinlen "Uçan Yol" tartışmasına bağ-
Iıyor.
Çünkü kentin bınlerce yıllık tarihsel
simgesini ve zenginliğıni oluşturan Trab-
zon Kaiesi ile tarihi Kaleiçi semtini "eze-
rek geçmesi'' planlanan bu yıkıcı yol pro-
jesine karşı Koruma Kurulu'ndaki en "ra-
dikal muhalefetr Prof. Eruzun sürdürü-
yordu. 1995'te kurul üyesi olmadan önce
de Trabzon MimarlarOdası'nın aynı pro-
jeye karşı sürdürdüğü direnişe "Karade-
ntrfi bir mimar" ve koruma uzmanı ola-
rak destek veren Eruzun, son yıllardaki
kurul üyeliği döneminde de aynı tutumu
nedeniyle özellikJe Belediye'nin ve "uçan
yolu savunan" karayollan bürokratlanyla
yerel siyasetçilerin tepkilerini çekiyordu.
Nitekim Kültür Bakanlığı'nın aynı ko-
ruma kurulu üyelığine bu kez Trabzon
Bayındırhk ve Iskân Müdürü'nü atamış
olması. Eruzun'un tarihi korumak için
uçan yola karşı çıkmasından ötûrü doğan
bu siyasal tepkiler nedeniyle görevden
alındığı yönündeki yorumlan da güçlen-
diriyor.
Çünkü Mimarlar Odası'nın açtığı dava-
lar sonucunda daha geçen yıl kesinleşen
yargı kararlanyla "hukuken
iptel edümesine" rağmen uçan
yol projesini yeniden Koruma
Kurulu gündemine getiren yi-
ne Karayollan.
Kentin ulaşımını rahatlat-
mak adına Beledıye yönetimi-
nin de desteklediği bu proje-
nin hem "sahibi" ve hem de
gerçekleşmesinde "görevli"
olan kurum ise Karayolla-
n'nın bağlı olduğu Bayındır-
lık ve tskân BakanlığTnın
Trabzon tl Müdürlüğü...
Böylece şımdi artık Koru-
ma Kurulu'nun yeni "mü-
dür" üyesi, kentin kültürel
zenginliğini değil bağlı oldu-
ğu kuruluşun bu zenginliği
göz ardı eden duygusuz pro-
jesini korumak yönünde bir
tutum takınacak. Eğer dığer
Kurul üyeleri arasında da ay-
nı tutumu paylaşanlarçıkarsa,
Kültür Bakanlığı'nın bu gö-
revlendirmesi sonucunda
Trabzon'un tarihini gösterişli
bir yola kurban etmek isteyen
"yerel syasetçfler'' amaçlanna
ulaşmiş olacaklar.
Türkiye'yi karayoiu politikasına tutsak edenler,
Koruma Kurullan'nın tarihi ezen yol projelerine
karşı çıkmasına tepki duyuvorlar. Oysa ki
örneğin yine Koruma Kurulu \aktiyle "Eyiip
üzerinden" planlanan Haliç köprüsüne "hayır"
demeseydi. E5 karayolunu taşıyan bu de\ viyadük
Eyüp Suhan Camisi"nin uzağından değil,
"minarelerinin yanından" geçecektL..
teden beri tarihi ve doğayı imar yağmasına karşı korumak isteyen Koruma Kurulu üyeleri
) "siyasal ve ekonomik güç odaklannın" hep tepkilerini çektiler. Ancak cumhuriyet
tarihimizde ilk kez bu güç odaklannın önerdikleri siyasal ve rant amaçlı projelere sadece
"onay garantisi" için yine açık siyasal kimlikli ve bürokraside "emir kulu" olan kişiler Koruma
Kurullan'nda üye yapılıyorlar...
muoyunda tepki ve tartışmalara neden
oluyor. Şimdiye dek görülmemiş bir "si-
yasal müdahale" olarak gerçekleşen bu
görevlendirmenın hemen ardından bu kez
Trabzon'da da benzer bir operasyonun ya-
şanması ise akla ister ıstemez şu tür "ola-
süıklarT da getiriyor:
Söz gelimi. birkaç yıldır Çanakkale
Köprüsü'ne karşı çıkan ve Boğaz'ın ikı
yanındaki Fatih Sultan Mebmed'in mşa
ettirdiği Kilitbahir ve Çimenlik kaleleri-
nin GeUbolu MUü Parkı'yla bırlikte."köp-
rü ve yollar ahında ezümesine" engel ol-
maya çalışan Edirne Koruma Kurulu'nda
da benzer bir "ü\e değişikliği** her an ya-
pılabilır. Başbakan Erbakan'ın tıpkı Tak-
sim Camisi gibı Çanakkale Köprüsü'nü
de henüz "proje onaylan gerçekleşme-
den" aylar önce açıkça "ilan ettiği** göz
önüne almırsa örneğin bu kez köprü pro-
jesini yapan Karayollan bürokratlannın
Edirne Koruma Kurulu'na üye olarak
atanmalan bile artık bekJenebılir.
Benzer şekilde yine örneğin Kapadok-
ya'da kimi tarihi kiliselen cami şeklinde
kullanmak isteyenlerin önündeki "Koru-
ma Kurulu engeti" de aynı türden görev-
lendirmelerle aşılabilir.
Geçmişten örnekier...
Aslına bakılırsa. Koruma Kurullan'na
karşı bu tür "siyasal beklentilere hizmete-
den" ve yanı sıra korumanın engel oluş-
turduğu "ekonomik çıkarlan gözeten"
müdahaleler öteden beri zaman zaman
gündeme geliyordu.
Örneğin tstanbul'da 1984-1989 arasın-
daki Bedrettin Dalan döneminde beledi-
yenin Boğaziçi, Tarlabaşu HaKç gıbi böl-
gelerde ginştiğı tarihsel ve doğal kimliğe
karşı duyarsız imar ve bayındırlık uygu-
lamalannda, bu projelere karşı çıkan ki-
mi Koruma Kurulu üyeleri bugünün gün-
cel söylemiyle kendilerini "kaptnuı önün-
de" buldular. - • > • •
Yine örneğin, bu üyeler arasında kurul
toplantılanna "devamstzlığı" ileri sürüle-
rek görevden alınan İTÜ öğretim üyesi ve
ulaşım uzmanı Prof. Dr. Ahmet KesldıTin
daha sonra Danıstay'da açtığı davayı ka-
zanması bırçok gerçeği de açığa çıkarmış-
tı. Prof. Keskin'in, Taşlaşh'nın dönemin
Başbakanı Ozalve Dalan tarafından Sdun
Edes'e otel olarak venlmesi girişimlerini
yargı yoluyla durduran çabalan destekle-
mesinin yanı sıra, Beşiktaş'takı kimi ay-
ncalıklı özel imar isteklerine de "hayn-"
demiş olması, hükümet tarafından Koru-
ma Kurulu üyeliğinden alınmasına yet-
mişti.
Aynı şekilde 1995 yılında tzmir'in
"Çeşme Yanmadası" ve güneyindeki kı-
yı kesimlenni imar yağmasına karşı koru-
mak için "doğal SrT" ilan eden Izmir I
Numaralı Koruma Kurulu'nun üyeleri de
bölgedekı kımı belediyelerin başlattıkla-
n "tepki kampanyasının" ardından döne-
min Kültür Bakanlığı'nca görevden uzak-
laştınldılar. Yine 1996 başlannda ANA-
YOL dönemine girilir girilmez, güveno-
yu bile almayan bir hükümetin Kültür Ba-
kanı olarak AgâhOktay Güner'in özellik-
Olası gelişmelerm
tstanbul'dakı I Numaralı
Koruma Kurulu'ndan da Tak-
sim gezisine cami projesine
onay çıkabilmesi için bu kuru-
lun Prof. Dr. Semavi E)ice'den
boşalan üyeliğine geçenlerde
bir "Refah Partisi yönetkisi-
nin" getirilmesi. duyarlı ka-
K o r u m a u z m a n l a n t o p t a n t ı s ı n d a i m z a y a a ç ı l a n s o n u ç b e l g e s i
Türkiye için 'tarihsel manifestoJ
iTÜ Mimarlık Fakültesi Resto-
rasyon Anabilim Dalı Başkanı ve
eski Koruma Kurulu üyelerınden
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay'ın çag-
rısıyla 20Kasım 1996 günü Taşkış-
la 'da toplanan koruma uzmanlan,
ortak görüş ve degerlendirmelerini
bir "manifesto " şeklinde belgele-
meye ve bildirmeye karar verdiler.
Aşağıda özetlenen manifestonun
imza kampanyası da sürüyor.
Türkiye. cumhunyet tarihınin en
büyük kültür kıyımını yaşamakta-
dır. Kırlardan kentlere uzanan bü-
yük göç hareketinin yarattığı baskı-
lan kişisel menfaatlan için kanalize
eden ve belediyelerin oy hesabı ile
de bütünleşerektarihi kentleri bütün
karakterleriyle yok eden bir sözde i-
mar etkinliğı dünyanın en çirkın
kentleşmesine sadece göz yummak-
la kalmamakta, onu teşvik etmekte-
dir. "Tarihi çevre ve anıt koruma"
bilimsel disiplininın ıki yüzyilı bu-
lan bütün birikimlerinden habersiz
karar odakJan Türkiye'nin milli ta-
rihinın maddi verilerini haraç mezat
yok etmektedirler.
Artık öyle bir aşamaya gelinmış-
tir ki, bir tarih soykınmı niteliğine
bürünmüş bu politikalara ve menfa-
at kokulan içinde etrafa yayılan anıt
ve kent cinayetlenne kamuoyu kar-
şı çıkmak zorundadır. Yirminci yüz-
yılın, kendi tarihi mırasına saygısız
en barbar ulusu olarak damgalan-
mak istemiyoruz. Tarihi çevre koru-
ma bilincini ve duyarlılığını kamu-
oyu katında geliştirirken, artık bek-
lemeye tahammülü olmayan ve yok
olan ulusal tarihi mirasımızı kurtar-
mak ıçın aşağıdaki önerileri bütün
sağduyu sahıbi ve ulusal tarih bilin-
ci taşıyan insanlara duyuruyoruz.
Tarihi yapının statûsû:
Tarihi yapının statüsü, tarih ve
mimarlık tarihi uzmanlanmn. tarih
bilinci gelişmiş aydın kamuoyunun
verdiği kararlarla oluşur. Yeni yapı-
lanmanın sağladığı menfaatlan ele
geçirecek olanlann yargısı, tarihi
yapının ölüm fermanı olamaz. Bu
statü birtarihsel ve bilimsel konsen-
süs ile elde edilır. Politik ya da ıda-
ri kararlarla değışemez.
Konıma kurullan
Tarihi çe\Tenın korunması için ilk
temel sorun kurullann gerçek uz-
manlardan oluşturulması ve üzerle-
rindeki politik ve bürokratik baskı-
lann kaldınlmasıdır. Kurullann
özerkliği ve bilimsel niteliği bir te-
mel koşuldur. Kurullann çoğunluğu
restorasyon ve koruma uzmanı olan
üyelerden oluşmalıdır. Koruma ya-
sası başka yasalara sotuşturulan
maddelerle ctkinliğini yitirmemeli-
dir.
Tarihi kültür varlıkJan. kimlikle-
rini politikadan ya da yargı karann-
dan değil, toplumun tarih bilincin-
den alırlar. Birtarihi varlığı koruma-
ya ilişkin bilimsel kararlann idari
ve politik nedenlerle bozulmasına
ve yok olmasına engel olunmalıdır.
Koruma karanna. yani tarihi mira-
sa karşı işlenen suçlara ciddi yaptı-
nmlar uygulanmalıdır.
Bekdiyeler-anıtlar
Kent sahipliği ancak kentin tari-
hine sahip çıkarak olabilir. Ne var ki
bu sahiplik, üstünde istenen her tür-
lü muamele yapılabılecek bir mül-
kiyet anlamına gelmez. Birkaç yıl-
lığına belediye etkinliklerini kontrol
eden politik gruplann, kendi görüş
ve amaçlanna uygun olarak ulusun
tarihi mirasını yok ermeleri, tarihi
yapılann statülerini değiştirmeleri
söz konusu olamaz.
Büyükanıdanmız, ise yetersiz pro-
jeler, bilimsel ve teknik niteliği ol-
mayan ve araştırmaya dayanmayan
uygulamalar, sürekli ihmal, uzman
olmayan teknısyenlerin bilgisiz mü-
dahaleleri ile her tamir ve restoras-
yondan sonra biraz daha yok olmak-
tadır.
Bu duruma Kültür Bakanlığı ve
anıtlanmızın büyük bir çoğunluğu-
nun sahıbi olan Vakıflar Müdürlüğü
de aracıhk etmektedir. Anıtsal resto-
rasyon için özel bir yasa hazırlanma-
lı. kontrol da sıradan teknisyenlerle
değil, Türkiye'deki üniversitelerin
restorasyon bölümlerinden mezun ol-
muş restoratör mimarlar tarafından
yapılmalıdır.
Kendi tarihine karşı yapılan bu
barbarlığa bile ses çıkaramayan bir
toplum olmadığımızı kanıtlamak du-
rumundayız. Bütün iyi niyet ve sağ-
duyu sahibi idarecileri ve politikacı-
lan, bütün maddi çevre yarancısı olan
mimarlanmızı, şehircilerimizi, pey-
zaj mimarlanmızı, mimarlık ve sanat
tarihçilerimizi, arkeologlanmızı, çev-
recilerimizi. teknisyenleri ve aydın
kamuo>unu bu durumu engellemek
için işbirliğine ve sürekli duyarlı ol-
maya çağınyoruz.
le lstanbul'daki Koruma Kurullan'nda
yaptığı geniş kapsamlı üye değişildikleri
de sonuçlan ve yankılanyla hâlâ tartışılı-
yor.
Tarihi Yanmada'da, Beykoz'da, San-
yer'de, Çambca'da ve hatta Ömerli'de,
SiKvri'de denetimsız imar tahribatlannı
önlemek için SİT kararlan alan bu Koru-
ma Kurullan'na yine belediyelerin ve ye-
rel siyasetçilerin gösterdikleri tepkiler, ay-
nı StT kararlanna öncülük eden ve geç-
mişte bakanlıkça atanmış üyelerin görev-
den uzaklaştınlmasıyla sonuçlanmıştı.
Bütün bu örneklerden sonra, şimdi son
zamanlardaki REFAHYOL hükümetinin
Kültür Bakanlığı'nca başlatılan görevden
almalar ve atamalar ise geçmişe göre çok
daha "siyasal bir açtkhk" içerisinde ger-
çekleşiyor.
Özellikle "Taksim Camisi'7
ve "Trab-
zon Uçan Yol" prpjelerinın "esenüği'' için
yapıldığı tartışmasız belli olan Kurul gö-
revlendirmelerindeki "üyeük seçünlerir>
,
siyasal erkin böylesine bir bilim ve kültür
organında ne denli "militanca" bir tutum
içine girebileceğini de gösteriyor.
Kuşkusuz çok daha önemlisi de yine bu
tür açık siyasal kimlikli görevlendirmele-
re bile olanak sağlayabilen bir Koruma
Yasası'nın, sadece Koruma Kurullan'nın
özerkliği, bilimselliği ve saygınlığı üze-
rinde değil, Türkiye'nin gözü gibi koru-
ması gereken eşsiz tarih ve doğa zengin-
liği üzerinde de ne denli yüksek bir "teh-
dh" oluşturduğunun artık en çarpıcı ör-
neklerle ortaya çıkmış olmasıdır. Bir par-
ri yöneticisi ya da daire müdürü. bağım-
sız davranması gereken bir bilim ve uz-
manlık kuruluna "yasal yetkiyle'' atanabi-
liyorsa o yasanm kültürü koruma amacı-
na "güvence" olduğundan elbette ki söz
edilemez...
Bir Koruma Kurulu. bu tür "siyasal
kimlikli'' ve "bürokratik görevkri ofauı"
yeni üye tipleriyle. Taksim Gezisi'ndeki
yeşil alana ya da Trabzon'daki binlerce
yıllık tarihin üzerine cami, yol vb. gerek-
çelerle ortaya çıkan siyasal projeleri uy-
gun görürse ne olur?
Aynı Kurul, hiç kuşkusuz sadece geçi-
ci "misyonunu" yenne getiren bir emir
kulu olarak kalır, ama, bunun sonucunda
yok edilen "uygarlık değerierimizi'' artık
kimse yerine getiremez. tşte, asıl bu bü-
yük "tehükeyi" gören ve ulusal yükümlû-
lükler içerisinde evrensel sorumluluklan
da yerine getirmeyı "uzmanhk ve yurt-
taşbkgörevi" sayan lstanbul'daki kimi du-
yarlı bilim, sanat ve mimarlık çevreleri.
İTÜ MimarlıkFakültesi Restorasyon Ana-
büim Dalı Başkanlığı'nın çağnsıyla ge-
çen Kasım (19%) ayında bir
araya gelmişlerdi. Yine RE-
FAHYOL kurmaylannca ha-
zırlanan ve Koruma Kurulla-
n'nı "belediyelerebağlamak''
şeklinde özetlenen yeni yasa
tasanlannın da ele alınması
amacıyla 20 Kasım 1996'da
tTÜ Taşkışla Kampusu'nun
109 No'lu amfisinde düzen-
lenen toplantıda, tüm katılan-
lann ortak görüşlerinin bir
"mantfesto" şeklinde derlene-
rek kamuoyuna ve ilgililere
duyurulması karan da verildi.
Taksim Camisi ve Trab-
zon'daki uçan y«l gibi örnek-
lere bağh olarak gerçekleşen
son "siyasal kadrolaşma"
adımlanndan önce kaleme alı-
nan ve yüzlerce imzayla da
desteklenen bu metin, aynı za-
manda Türkiye'nin geleceği
için "tarihselbirçağn" niteli-
ği de taşıyor.
'Yol aynmındayız'
Yeryüzünün bu tarih, kültür
ve doğa zengini olan güzel ül-
kesi gerçekten artık "yol ayn-
mındadır" Ya bu topraklarda-
ki tüm uygarlık ve sanat biri-
kimine sahip çıkılarak 21. yüz-
yıla onurlu ve çağdaş bir kim-
likle ulaşacağız; ya da Tak-
sim'de yeşil alan kültüründen
ve Trabzon'da tarihsel kimlik-
ten yoksun bir "kişiliksizlik-'
içinde tüm toplumsal erdem-
lerimizi yitireceğiz.
'Sınırlar', TAL Stüdyosu 'nda çarşamba ve cuma günleri saat 18.00 'de sergileniyor
Oyuncu ve seyircinin yaratım özgürlüğü
DUYGUDURGUN
TAL'ın son çalışması 'Sınırlar', 'oyuncu-insan'ın serüvenini, tiyatro-
nun klasik tanıınlamalan dışına uzanarak bugüne taşnor.
lnsan, eski çağlardan beri bir oyuncu as-
lında. Günlük gereksinimlerinden inanç ve
değerler sistemine kadar uzanan yaşam ala-
nı içinde belli ritüelleri yerine getiren, çoğu
zaman bunlan farkında olmadan yapan 'ken-
diliğinden' bir oyuncu. Şehir Tiyatrolan'nın
Harbiye Muhsin Ertuğrul binasında etkin-
liklerini sürdüren Tiyatro Araştırma Labora-
tuvan'nın (TAL) son çalışması 'Sınırlar',
'oyuncu-insan'ın serüvenini, tiyatronun kla-
sik tanımlamalan dışına uzanarak bugüne ta-
şıyor. Stüdyo-atölyeyi dolduran seyirciler 17
dakikalık gösteride 'seyirci' olmaktan çıkıp
dekoru. kostümü, ışığı, müziğı ve metni en
aza indirgeyerek 'oyuncu' ve 'nesneye' odak-
lanmış gösterinin bir parçası haline geliyor.
Hikâye anlatmayıp imge ve kavramlar üze-
rine düşünmeye ve onlan yeniden üretmeye
yöneliyorgösteri. AylaAlgan'ın. Nâzun HÜc-
met, Ahmed Arif, Tank Cünersel, Sofokks,
Shakespeare,Sofokles\e Kafka'dan derieyip
yönettiği bu "v^ratım alanı' içinde oyuncu
da seyirci de kendi iç alanlanndaki boşluk-
lan özgürce oluşturmaya çalışıyor.
Gösterinin sonunda seyirciden metne iliş-
kin çağnşımlannı ve kendi imgelemlerinde
oluşan görüntüleri istıyor Ayla Algan. Hatta
gerek duyulursa seyircinin görmek istediği
'an' yeniden üretiliyor; 'aym suda iki kereyı-
kaıubnaz'lıktan yola çıkılarak oluşan yeni
'an', oyuncu, seyirci ve yönetmenin katılı-
mıyla tartışmaya açılıyor. Amaçlanan, Ayla
Algan'ın 'sevircidramaturgisi' olarak tanım-
ladığı alışverişi estetik haz temelinde yarat-
mak ve seyirciyi 'yazar' kılmak. Bu da önem-
li ölçüde seyircinin zihinsel katılımıyla ger-
çekleşebiliyor.
'Smırlar' projesi, tiyatroyu var eden öğe-
ler arasındakı oyuncunun konumu ve yaratı-
cılığını. yönetmenin klasik tanımı dışında te-
maya ve oyuncuva yaklaşımını araştınrken,
geleneksel halk oyunlan formlannı, çağdaş
karşılaştırmalarla gösterime düşünsel düz-
lem olarak taşımayı amaçlıyor. Diyarbakır
Barak yöresinden 'Mayın Taıiası' oyunun-
dan, adımlanndan yola çıkılan 'Sınuiar'da
oyuncular, fiziksel aksiyonlanna kendi psi-
kolojılerinden taşıdıklan duygulanımlan da
ekleyerek 'yarancılık' araştırmasına yöneli-
yor.
" Keşke tiyatro, edebiyatın bu kadaresiri oJ-
masaydı, edebiyatı kullansaydı" diyen Ayla
Algan, 'Sınıriar'ın gelişme sürecinde bir ça-
lışma olarak tanımlıyor. Yaşadığımız çağda
gitgide birbirine benzeyen sanatsal formla-
nn içinde sıkışan seyirciye boş alanlar açıl-
ması gerekJiliğinden söz ediyor. "Snıın ol-
mayan bir özgürlüğü anyor seyirci de oyun-
cu da. Sahneye yeni insanı taşı>
r
oruz arük, es-
ki psikolojik insanı değü. Her şeyi öykü ka-
bptanna koyarakasundaseyirciyio kadar kı-
sıtüyoruz ki. Oysa seyirci somuttan soyuta gi-
debilme bceerisine sahip. Bunun için oyunun
ardından verilen o üç dakikalık boşluİda se-
yircivle ilişkileri uzatmak ve bağlar kurmak
istiyorum. Tiyatroyu seyircinin hayatına taşı-
mak önemliolan. Ama öyküyü değil sanatı ta-
şıyacak hayatına.''
Nadi Güler, Yaşar Nezih Eyüpoğlu ve Be-
tül Kmlok'un oyuncu olarak yer aldıklan 'Sı-
nırlar', şubat sonuna dek her çarşamba ve
cuma saat 18.00'de Harbiye Muhsin Ertuğ-
rul Sahnesi TAL Stüdyosu'nda.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Galilei ya da Bilmenin
Ahlakı...
Bertolt Brecht'in "Galilei'n/n Yaşamı" adlı ün-
lü oyunu, bilim adamının insanlığa karşı sorumlu-
luğu çerçevesinde belki insanlığın tarihi kadar es-
ki bir olguyu çıkış noktası alır. Bu olgu inanç ile bil-
me eylemi arasında hep var olagelen geriîim ala-
nıdır. Başlangıçtan günümüze, kanlı ya da kansız
nice çekişmeler hep bu gerilim alanında olmuştur.
"Galilei'nin Yaşamı "nda bu bağlamda var olan
bütün mesajlan böyle bir yazıda özetleyebilmek
elbet söz konusu değil. Ama günümüzü çok yakın-
dan ilgilendiren bazı mesajlar, en azından birer baş-
lık biçiminde vurgulanabilir.
Brecht'in bu oyundaki temel hedeflerinden biri,
ancak iç dûnyada kaldığı sürece gerçek etkinlik
alanına kavuşabilecek ve her insanın kendi kendi-
siyle insanlığı adına hesaplaşmasını sağlayabile-
cek olan inancın, dış dünyadaki amaçlara hele he-
le iktidar amaçlanna tutsak kılındığı takdirde nasıl
amacından sapacağını gostermektir. Yazara göre,
inancı bir dünya iktidannın odak noktası kılmak, bu
ıktidann yasal dayanağı diye Tann'yı göstermek,
böylece de Tann'ya kutsal kitapların hiçbırinde ön-
görülmemiş bir korkutucu görünüm, bir cezalan-
dıncı kimliği vermek, belki de en katıksız inançsız-
lık ve tanrrtanımazlıktır.
Oyunda Brecht'in bu görüşlerini en çarpıcı biçim-
de dile getirdiği yer, dostu Sagredo'ya dünyanın -
kilisenin savunduğu dogmanın tersıne- evrenin o-
dak noktası değil, fakat yalnızca boşlukta dolaşan
ötekı yıldızlar gibi bir yıldız olduğunu kanıtladığı
sahnedir. Bu kanıtlama nedeniyle, Galilei gibi bir bi-
lim adamı olan Sagredo bile dehşete düşer ve o
zamana kadar "bilindiği" sanılan gökyüzünün böy-
lesine farklı yorumlanışı karşısında, "Eğer ortada
yıldızdan başka bir şey yoksa, o zaman Tann ne-
rede"diyesorar; Galilei'nin, "Ne demekistiyorsun"
şeklindeki karşı sorusu üzerine de sorusunu daha
bir vurgulan "Tann! Tann nerede? ...Senin dünya
sisteminde Tann nerede?" Galilei'nin kesin yanıtı,
şudur "Içimizde ya da hiçbiryerde."
Brecht'in Galilei'nin ağzından verdiği bu kısa ya-
nıt, inanç sorununa kesin çözüm getiren bir yanıt-
tır: Tann ve inanç, her şeyden önce insanoğlunun
iç dünyasında bir yere oturtulmadığı, oturtulama-
dığı takdirde, dış dünyada ancak dinlerde öngörü-
lenden farklı amaçlar için kullanılan, daha doğru-
su öyle kullanılmaya yargılı düşüncelere ve önyar-
gılara dönüşür. Gelişmiş dinlerde özü gereği soyut
olan Tann düşüncesini, somut iktidar odaklannın
tutsağı kılmak, dini kötüye kullanmaktan başka bir
sonuç doğuramaz.
Bu noktada inanç, akıl ürünü bilgiyle çok yakın
bir ilişki kunmaktadır. Çönkü, "Galilei'nin Yaşa-
m/"nın hemen her sayfasında vurgulandığı gibi,
nesnel düşüncenin yönlendirdiği araştırmanın ürü-
nü olan bilgiyı inancın soyut-metafızik dogmalarıy-
la engellemeye kalkışmak dinin işlevleri arasında
değildir. Yüzyıllar önce söylenenlen, yeryüzü ikti-
dartarını pekiştirmek amacıyla inancın konusu ya-
pıp değişmezliğin düzmece zırhıyla koruma çaba-
sına girmek, böylece bilimsel araştırmaların akışı-
na ve bilginin kazar.ılma sürecine set çekmek, in-
sanlara insanca ahlakı ve iyiliği kazandınmayı
amaçlayan dinlerin görevleri arasında yer alamaz.
"Galilei'nin Yaşamı "nda bu, Küçük Keşiş ile Ga-
lilei arasında geçen bir diyalogda çok açık dile ge-
tirilir. Küçük Keşış, çıftçilik yapan yoksul ailesinden
söz ederek onlann o yoksul yaşamlannda tek da-
yanaklarının Kutsal Kitap olduğunu, Galilei'nin ke-
şiflerinin, Kutsal Kitap'ta evrenin yapısı üzerine ya-
zılı olanlan tartışılır kılması durumunda o yoksul in-
sanlann dünyasının da altüst olacağını söyler. Ga-
lilei ise ünlü yanıtında, Jüpiter'in uydularını keşfet-
menin belki o insanlann yoksulluğunu ortadan kal-
dırmayacağını, ama onlan bundan böyleyo/csu//u/(-
lannın nedenleri üzerinde düşünmeye itebiieceği-
ni belirtir; teleskop aracılığıyla yeni gökcısimlerinin
bulunması, dolayısıyla o güne kadar "böyle bili-
nen" evrenin "böyle olmadığının" anlaşılması, in-
sanlara yeryüzü yaşamlannda da hep "böyle ola-
gelenin " bundan sonra da "böyle olması gerekme-
diği", bunu anlamak için, tıpkı göğe olduğu gibi,
yeryüzüne de bundan böyle farklı gözlerle bakma-
nın çok şeyi değiştirebtleceğı düşüncesini aşılaya-
bilir.
Bu bağlamdabilmezorunluluğu, "Galilei'nin Ya-
şamı"nda karşımıza insan olmanın bir koşulu nite-
liğiyle çıkar. "Bilmekzorundayım..." der Galilei; kı-
zının sevdiği adamdan ayn düşmesi gibı bir bedel
ödeyecekolsa bile, yine "Bilmekzorundayım..."di-
ye diretir. Burada Brecht'in Galilei'nin ağzından di-
le getirdiği düşünce, bilinenlere değil, ama yanıl-
samalara dayanan bir dünyada, bilme zorunlulu-
ğunu dışlayan bireysel mutluluklann da ancak düz-
mece mutluluklar olmaktan öteye geçemeyeceği
düşüncesidir...
Ve bu "Bilmekzorundayım..." söylemi, aslında
bilmenin ahlakından başka bir şey değildir; insa-
noğlu, bu zorunluluğu bir ahlak ilkesi benimseme-
diği sürece, bilgiye ulaşması ve aklın gereklerini ye-
rine getirmesi de düşünülemez.
Bu gerçeklerin ışığında, yaşadığımız ortamda
kavganın kimler arasında olduğunu doğru çözüm-
leyelim: Bu, inancı her şeye, gerçekte ise yalnızca
kendi iktidarianna temel alıp yozlaştırmak isteyen-
ler ile "bilmek zorunda olanlar" arasında; çağa ka-
palı inançlarla bir imparatortuğu yıkıma sürükle-
yenler ile çağını bilmek zorunluluğunu duyduğu ve
bilebildiği için o yıkımdan Türkiye Cumhuriyeti'ni
çıkarabilmiş olan Mustafa Kemal'in düşünceleri
arasında sürüp giden bir kavgadır...
BUGUN
• CRR'de saat 19.30'da Fujita Piyanolu Üçlüsü ızlene-
bilir.
• .\KSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten "Best Of
The Fest" başlıklı fılm izlenebilir. Saat 18.30'dada "Ali
Boravalı'nın Venedik'te Bir Karnaval Günü" başlıklı
dia gösterisi yer alıyor.
• ANADOLU AYDINLANMA VAKFI'nda saat
20.30'da Avdın Çubukçu'nun "Rcsım \e Felsefe" baş-
lıklı konferansı izlenebilir.
• ANDON'da ihtiyaç Molası dinlenebilirY25/ 02 00)
• TARANTA BABL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat
16.00 ve 19.00'da 'ÖIü Ozanlar Derneği' adlı fılm izle-
nebilir.
• FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 18.00 ve
19.00'da tzzet Kehribar'ın "Türkiye'nin Güzellikleri:
Şanlıurfa ve Harran Ovası" başlıklı dıa gösterisi iz-
lenebilir.