25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20ŞUBAT 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYGARLIKLARIN IZINDE OKTAY EKİNCİ îstanbul'dan sonra Trabzon'da da korum uzmanlan yerine 'siyasal militanlar' üye yapılıyor Koruma Kurulları'nda 'siyaset'Geçen hafta Mimar Sinan Ünrversitesi (MSÜ) Mimarhk Fakültesi DekanlığTna getirilen MimarlarOdası tstanbul Büyük- kent Şubesi Başkanı Prof. Dr. CengizEnı- zun. aynı günlerde Trabzon KültürveTa- btat Vartaklannı Koruma Kunılu'ndaki görevine "son \eriküğinr de öğrendi. Oda Ba$kanlığTnın yanı sıra Karadeniz Çe\re ve Kültür Derneği Başkanı, Türki- yeTarihi Evlen Koruma Derneği 2. Baş- kanı. Çevre ve Kültür Değerlerini Koru- ma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) Danışma Kurulu üjeliği gibi tarih ve doğa mirası- mızın korunmasıyla ılgili sivil toplum ku- ruluşlannda da yönetici ve "gönüflü" ola- rak yıllardır yoğun çalışmalar içerisinde bulunan Prof. Eruzun'un, özelliklc tarihi binalanmızı ve sivil mimarlık örnekkn- mizi ele alan çok sayıda bilimsel araştır- ması ve kitaplan bulunuyor. Eruzun ayn- ca Tekirdağ, Bursa, Kütahya, Trflye, Bir- gi ve İstanbul'iin yanı sıra son olarak "Ça- nakkale Kentsel StT Alanı Koruma Aınaçtı İmar Planı" çalışmalanna ve bir- çok restorasyon uygulamasına da imza- sını attı. MSÜ Rektörlüğü'nün önerisiyle YÖK tarafından Mımariık Fakültesi Dekanlı- ğı'na atanan Prof. Eruzun'un Kültür Ba- kannğı tarafından aynı günlerde "Trab- zon Koruma Kurulu'ndan uzaklaşunlma- sı" acaba ne anlama gelıyor? Trabzon'da hemen herkes, bu sorunun yanıtmı son zamanlarda yeniden günde- me getinlen "Uçan Yol" tartışmasına bağ- Iıyor. Çünkü kentin bınlerce yıllık tarihsel simgesini ve zenginliğıni oluşturan Trab- zon Kaiesi ile tarihi Kaleiçi semtini "eze- rek geçmesi'' planlanan bu yıkıcı yol pro- jesine karşı Koruma Kurulu'ndaki en "ra- dikal muhalefetr Prof. Eruzun sürdürü- yordu. 1995'te kurul üyesi olmadan önce de Trabzon MimarlarOdası'nın aynı pro- jeye karşı sürdürdüğü direnişe "Karade- ntrfi bir mimar" ve koruma uzmanı ola- rak destek veren Eruzun, son yıllardaki kurul üyeliği döneminde de aynı tutumu nedeniyle özellikJe Belediye'nin ve "uçan yolu savunan" karayollan bürokratlanyla yerel siyasetçilerin tepkilerini çekiyordu. Nitekim Kültür Bakanlığı'nın aynı ko- ruma kurulu üyelığine bu kez Trabzon Bayındırhk ve Iskân Müdürü'nü atamış olması. Eruzun'un tarihi korumak için uçan yola karşı çıkmasından ötûrü doğan bu siyasal tepkiler nedeniyle görevden alındığı yönündeki yorumlan da güçlen- diriyor. Çünkü Mimarlar Odası'nın açtığı dava- lar sonucunda daha geçen yıl kesinleşen yargı kararlanyla "hukuken iptel edümesine" rağmen uçan yol projesini yeniden Koruma Kurulu gündemine getiren yi- ne Karayollan. Kentin ulaşımını rahatlat- mak adına Beledıye yönetimi- nin de desteklediği bu proje- nin hem "sahibi" ve hem de gerçekleşmesinde "görevli" olan kurum ise Karayolla- n'nın bağlı olduğu Bayındır- lık ve tskân BakanlığTnın Trabzon tl Müdürlüğü... Böylece şımdi artık Koru- ma Kurulu'nun yeni "mü- dür" üyesi, kentin kültürel zenginliğini değil bağlı oldu- ğu kuruluşun bu zenginliği göz ardı eden duygusuz pro- jesini korumak yönünde bir tutum takınacak. Eğer dığer Kurul üyeleri arasında da ay- nı tutumu paylaşanlarçıkarsa, Kültür Bakanlığı'nın bu gö- revlendirmesi sonucunda Trabzon'un tarihini gösterişli bir yola kurban etmek isteyen "yerel syasetçfler'' amaçlanna ulaşmiş olacaklar. Türkiye'yi karayoiu politikasına tutsak edenler, Koruma Kurullan'nın tarihi ezen yol projelerine karşı çıkmasına tepki duyuvorlar. Oysa ki örneğin yine Koruma Kurulu \aktiyle "Eyiip üzerinden" planlanan Haliç köprüsüne "hayır" demeseydi. E5 karayolunu taşıyan bu de\ viyadük Eyüp Suhan Camisi"nin uzağından değil, "minarelerinin yanından" geçecektL.. teden beri tarihi ve doğayı imar yağmasına karşı korumak isteyen Koruma Kurulu üyeleri ) "siyasal ve ekonomik güç odaklannın" hep tepkilerini çektiler. Ancak cumhuriyet tarihimizde ilk kez bu güç odaklannın önerdikleri siyasal ve rant amaçlı projelere sadece "onay garantisi" için yine açık siyasal kimlikli ve bürokraside "emir kulu" olan kişiler Koruma Kurullan'nda üye yapılıyorlar... muoyunda tepki ve tartışmalara neden oluyor. Şimdiye dek görülmemiş bir "si- yasal müdahale" olarak gerçekleşen bu görevlendirmenın hemen ardından bu kez Trabzon'da da benzer bir operasyonun ya- şanması ise akla ister ıstemez şu tür "ola- süıklarT da getiriyor: Söz gelimi. birkaç yıldır Çanakkale Köprüsü'ne karşı çıkan ve Boğaz'ın ikı yanındaki Fatih Sultan Mebmed'in mşa ettirdiği Kilitbahir ve Çimenlik kaleleri- nin GeUbolu MUü Parkı'yla bırlikte."köp- rü ve yollar ahında ezümesine" engel ol- maya çalışan Edirne Koruma Kurulu'nda da benzer bir "ü\e değişikliği** her an ya- pılabilır. Başbakan Erbakan'ın tıpkı Tak- sim Camisi gibı Çanakkale Köprüsü'nü de henüz "proje onaylan gerçekleşme- den" aylar önce açıkça "ilan ettiği** göz önüne almırsa örneğin bu kez köprü pro- jesini yapan Karayollan bürokratlannın Edirne Koruma Kurulu'na üye olarak atanmalan bile artık bekJenebılir. Benzer şekilde yine örneğin Kapadok- ya'da kimi tarihi kiliselen cami şeklinde kullanmak isteyenlerin önündeki "Koru- ma Kurulu engeti" de aynı türden görev- lendirmelerle aşılabilir. Geçmişten örnekier... Aslına bakılırsa. Koruma Kurullan'na karşı bu tür "siyasal beklentilere hizmete- den" ve yanı sıra korumanın engel oluş- turduğu "ekonomik çıkarlan gözeten" müdahaleler öteden beri zaman zaman gündeme geliyordu. Örneğin tstanbul'da 1984-1989 arasın- daki Bedrettin Dalan döneminde beledi- yenin Boğaziçi, Tarlabaşu HaKç gıbi böl- gelerde ginştiğı tarihsel ve doğal kimliğe karşı duyarsız imar ve bayındırlık uygu- lamalannda, bu projelere karşı çıkan ki- mi Koruma Kurulu üyeleri bugünün gün- cel söylemiyle kendilerini "kaptnuı önün- de" buldular. - • > • • Yine örneğin, bu üyeler arasında kurul toplantılanna "devamstzlığı" ileri sürüle- rek görevden alınan İTÜ öğretim üyesi ve ulaşım uzmanı Prof. Dr. Ahmet KesldıTin daha sonra Danıstay'da açtığı davayı ka- zanması bırçok gerçeği de açığa çıkarmış- tı. Prof. Keskin'in, Taşlaşh'nın dönemin Başbakanı Ozalve Dalan tarafından Sdun Edes'e otel olarak venlmesi girişimlerini yargı yoluyla durduran çabalan destekle- mesinin yanı sıra, Beşiktaş'takı kimi ay- ncalıklı özel imar isteklerine de "hayn-" demiş olması, hükümet tarafından Koru- ma Kurulu üyeliğinden alınmasına yet- mişti. Aynı şekilde 1995 yılında tzmir'in "Çeşme Yanmadası" ve güneyindeki kı- yı kesimlenni imar yağmasına karşı koru- mak için "doğal SrT" ilan eden Izmir I Numaralı Koruma Kurulu'nun üyeleri de bölgedekı kımı belediyelerin başlattıkla- n "tepki kampanyasının" ardından döne- min Kültür Bakanlığı'nca görevden uzak- laştınldılar. Yine 1996 başlannda ANA- YOL dönemine girilir girilmez, güveno- yu bile almayan bir hükümetin Kültür Ba- kanı olarak AgâhOktay Güner'in özellik- Olası gelişmelerm tstanbul'dakı I Numaralı Koruma Kurulu'ndan da Tak- sim gezisine cami projesine onay çıkabilmesi için bu kuru- lun Prof. Dr. Semavi E)ice'den boşalan üyeliğine geçenlerde bir "Refah Partisi yönetkisi- nin" getirilmesi. duyarlı ka- K o r u m a u z m a n l a n t o p t a n t ı s ı n d a i m z a y a a ç ı l a n s o n u ç b e l g e s i Türkiye için 'tarihsel manifestoJ iTÜ Mimarlık Fakültesi Resto- rasyon Anabilim Dalı Başkanı ve eski Koruma Kurulu üyelerınden Prof. Dr. Zeynep Ahunbay'ın çag- rısıyla 20Kasım 1996 günü Taşkış- la 'da toplanan koruma uzmanlan, ortak görüş ve degerlendirmelerini bir "manifesto " şeklinde belgele- meye ve bildirmeye karar verdiler. Aşağıda özetlenen manifestonun imza kampanyası da sürüyor. Türkiye. cumhunyet tarihınin en büyük kültür kıyımını yaşamakta- dır. Kırlardan kentlere uzanan bü- yük göç hareketinin yarattığı baskı- lan kişisel menfaatlan için kanalize eden ve belediyelerin oy hesabı ile de bütünleşerektarihi kentleri bütün karakterleriyle yok eden bir sözde i- mar etkinliğı dünyanın en çirkın kentleşmesine sadece göz yummak- la kalmamakta, onu teşvik etmekte- dir. "Tarihi çevre ve anıt koruma" bilimsel disiplininın ıki yüzyilı bu- lan bütün birikimlerinden habersiz karar odakJan Türkiye'nin milli ta- rihinın maddi verilerini haraç mezat yok etmektedirler. Artık öyle bir aşamaya gelinmış- tir ki, bir tarih soykınmı niteliğine bürünmüş bu politikalara ve menfa- at kokulan içinde etrafa yayılan anıt ve kent cinayetlenne kamuoyu kar- şı çıkmak zorundadır. Yirminci yüz- yılın, kendi tarihi mırasına saygısız en barbar ulusu olarak damgalan- mak istemiyoruz. Tarihi çevre koru- ma bilincini ve duyarlılığını kamu- oyu katında geliştirirken, artık bek- lemeye tahammülü olmayan ve yok olan ulusal tarihi mirasımızı kurtar- mak ıçın aşağıdaki önerileri bütün sağduyu sahıbi ve ulusal tarih bilin- ci taşıyan insanlara duyuruyoruz. Tarihi yapının statûsû: Tarihi yapının statüsü, tarih ve mimarlık tarihi uzmanlanmn. tarih bilinci gelişmiş aydın kamuoyunun verdiği kararlarla oluşur. Yeni yapı- lanmanın sağladığı menfaatlan ele geçirecek olanlann yargısı, tarihi yapının ölüm fermanı olamaz. Bu statü birtarihsel ve bilimsel konsen- süs ile elde edilır. Politik ya da ıda- ri kararlarla değışemez. Konıma kurullan Tarihi çe\Tenın korunması için ilk temel sorun kurullann gerçek uz- manlardan oluşturulması ve üzerle- rindeki politik ve bürokratik baskı- lann kaldınlmasıdır. Kurullann özerkliği ve bilimsel niteliği bir te- mel koşuldur. Kurullann çoğunluğu restorasyon ve koruma uzmanı olan üyelerden oluşmalıdır. Koruma ya- sası başka yasalara sotuşturulan maddelerle ctkinliğini yitirmemeli- dir. Tarihi kültür varlıkJan. kimlikle- rini politikadan ya da yargı karann- dan değil, toplumun tarih bilincin- den alırlar. Birtarihi varlığı koruma- ya ilişkin bilimsel kararlann idari ve politik nedenlerle bozulmasına ve yok olmasına engel olunmalıdır. Koruma karanna. yani tarihi mira- sa karşı işlenen suçlara ciddi yaptı- nmlar uygulanmalıdır. Bekdiyeler-anıtlar Kent sahipliği ancak kentin tari- hine sahip çıkarak olabilir. Ne var ki bu sahiplik, üstünde istenen her tür- lü muamele yapılabılecek bir mül- kiyet anlamına gelmez. Birkaç yıl- lığına belediye etkinliklerini kontrol eden politik gruplann, kendi görüş ve amaçlanna uygun olarak ulusun tarihi mirasını yok ermeleri, tarihi yapılann statülerini değiştirmeleri söz konusu olamaz. Büyükanıdanmız, ise yetersiz pro- jeler, bilimsel ve teknik niteliği ol- mayan ve araştırmaya dayanmayan uygulamalar, sürekli ihmal, uzman olmayan teknısyenlerin bilgisiz mü- dahaleleri ile her tamir ve restoras- yondan sonra biraz daha yok olmak- tadır. Bu duruma Kültür Bakanlığı ve anıtlanmızın büyük bir çoğunluğu- nun sahıbi olan Vakıflar Müdürlüğü de aracıhk etmektedir. Anıtsal resto- rasyon için özel bir yasa hazırlanma- lı. kontrol da sıradan teknisyenlerle değil, Türkiye'deki üniversitelerin restorasyon bölümlerinden mezun ol- muş restoratör mimarlar tarafından yapılmalıdır. Kendi tarihine karşı yapılan bu barbarlığa bile ses çıkaramayan bir toplum olmadığımızı kanıtlamak du- rumundayız. Bütün iyi niyet ve sağ- duyu sahibi idarecileri ve politikacı- lan, bütün maddi çevre yarancısı olan mimarlanmızı, şehircilerimizi, pey- zaj mimarlanmızı, mimarlık ve sanat tarihçilerimizi, arkeologlanmızı, çev- recilerimizi. teknisyenleri ve aydın kamuo>unu bu durumu engellemek için işbirliğine ve sürekli duyarlı ol- maya çağınyoruz. le lstanbul'daki Koruma Kurullan'nda yaptığı geniş kapsamlı üye değişildikleri de sonuçlan ve yankılanyla hâlâ tartışılı- yor. Tarihi Yanmada'da, Beykoz'da, San- yer'de, Çambca'da ve hatta Ömerli'de, SiKvri'de denetimsız imar tahribatlannı önlemek için SİT kararlan alan bu Koru- ma Kurullan'na yine belediyelerin ve ye- rel siyasetçilerin gösterdikleri tepkiler, ay- nı StT kararlanna öncülük eden ve geç- mişte bakanlıkça atanmış üyelerin görev- den uzaklaştınlmasıyla sonuçlanmıştı. Bütün bu örneklerden sonra, şimdi son zamanlardaki REFAHYOL hükümetinin Kültür Bakanlığı'nca başlatılan görevden almalar ve atamalar ise geçmişe göre çok daha "siyasal bir açtkhk" içerisinde ger- çekleşiyor. Özellikle "Taksim Camisi'7 ve "Trab- zon Uçan Yol" prpjelerinın "esenüği'' için yapıldığı tartışmasız belli olan Kurul gö- revlendirmelerindeki "üyeük seçünlerir> , siyasal erkin böylesine bir bilim ve kültür organında ne denli "militanca" bir tutum içine girebileceğini de gösteriyor. Kuşkusuz çok daha önemlisi de yine bu tür açık siyasal kimlikli görevlendirmele- re bile olanak sağlayabilen bir Koruma Yasası'nın, sadece Koruma Kurullan'nın özerkliği, bilimselliği ve saygınlığı üze- rinde değil, Türkiye'nin gözü gibi koru- ması gereken eşsiz tarih ve doğa zengin- liği üzerinde de ne denli yüksek bir "teh- dh" oluşturduğunun artık en çarpıcı ör- neklerle ortaya çıkmış olmasıdır. Bir par- ri yöneticisi ya da daire müdürü. bağım- sız davranması gereken bir bilim ve uz- manlık kuruluna "yasal yetkiyle'' atanabi- liyorsa o yasanm kültürü koruma amacı- na "güvence" olduğundan elbette ki söz edilemez... Bir Koruma Kurulu. bu tür "siyasal kimlikli'' ve "bürokratik görevkri ofauı" yeni üye tipleriyle. Taksim Gezisi'ndeki yeşil alana ya da Trabzon'daki binlerce yıllık tarihin üzerine cami, yol vb. gerek- çelerle ortaya çıkan siyasal projeleri uy- gun görürse ne olur? Aynı Kurul, hiç kuşkusuz sadece geçi- ci "misyonunu" yenne getiren bir emir kulu olarak kalır, ama, bunun sonucunda yok edilen "uygarlık değerierimizi'' artık kimse yerine getiremez. tşte, asıl bu bü- yük "tehükeyi" gören ve ulusal yükümlû- lükler içerisinde evrensel sorumluluklan da yerine getirmeyı "uzmanhk ve yurt- taşbkgörevi" sayan lstanbul'daki kimi du- yarlı bilim, sanat ve mimarlık çevreleri. İTÜ MimarlıkFakültesi Restorasyon Ana- büim Dalı Başkanlığı'nın çağnsıyla ge- çen Kasım (19%) ayında bir araya gelmişlerdi. Yine RE- FAHYOL kurmaylannca ha- zırlanan ve Koruma Kurulla- n'nı "belediyelerebağlamak'' şeklinde özetlenen yeni yasa tasanlannın da ele alınması amacıyla 20 Kasım 1996'da tTÜ Taşkışla Kampusu'nun 109 No'lu amfisinde düzen- lenen toplantıda, tüm katılan- lann ortak görüşlerinin bir "mantfesto" şeklinde derlene- rek kamuoyuna ve ilgililere duyurulması karan da verildi. Taksim Camisi ve Trab- zon'daki uçan y«l gibi örnek- lere bağh olarak gerçekleşen son "siyasal kadrolaşma" adımlanndan önce kaleme alı- nan ve yüzlerce imzayla da desteklenen bu metin, aynı za- manda Türkiye'nin geleceği için "tarihselbirçağn" niteli- ği de taşıyor. 'Yol aynmındayız' Yeryüzünün bu tarih, kültür ve doğa zengini olan güzel ül- kesi gerçekten artık "yol ayn- mındadır" Ya bu topraklarda- ki tüm uygarlık ve sanat biri- kimine sahip çıkılarak 21. yüz- yıla onurlu ve çağdaş bir kim- likle ulaşacağız; ya da Tak- sim'de yeşil alan kültüründen ve Trabzon'da tarihsel kimlik- ten yoksun bir "kişiliksizlik-' içinde tüm toplumsal erdem- lerimizi yitireceğiz. 'Sınırlar', TAL Stüdyosu 'nda çarşamba ve cuma günleri saat 18.00 'de sergileniyor Oyuncu ve seyircinin yaratım özgürlüğü DUYGUDURGUN TAL'ın son çalışması 'Sınırlar', 'oyuncu-insan'ın serüvenini, tiyatro- nun klasik tanıınlamalan dışına uzanarak bugüne taşnor. lnsan, eski çağlardan beri bir oyuncu as- lında. Günlük gereksinimlerinden inanç ve değerler sistemine kadar uzanan yaşam ala- nı içinde belli ritüelleri yerine getiren, çoğu zaman bunlan farkında olmadan yapan 'ken- diliğinden' bir oyuncu. Şehir Tiyatrolan'nın Harbiye Muhsin Ertuğrul binasında etkin- liklerini sürdüren Tiyatro Araştırma Labora- tuvan'nın (TAL) son çalışması 'Sınırlar', 'oyuncu-insan'ın serüvenini, tiyatronun kla- sik tanımlamalan dışına uzanarak bugüne ta- şıyor. Stüdyo-atölyeyi dolduran seyirciler 17 dakikalık gösteride 'seyirci' olmaktan çıkıp dekoru. kostümü, ışığı, müziğı ve metni en aza indirgeyerek 'oyuncu' ve 'nesneye' odak- lanmış gösterinin bir parçası haline geliyor. Hikâye anlatmayıp imge ve kavramlar üze- rine düşünmeye ve onlan yeniden üretmeye yöneliyorgösteri. AylaAlgan'ın. Nâzun HÜc- met, Ahmed Arif, Tank Cünersel, Sofokks, Shakespeare,Sofokles\e Kafka'dan derieyip yönettiği bu "v^ratım alanı' içinde oyuncu da seyirci de kendi iç alanlanndaki boşluk- lan özgürce oluşturmaya çalışıyor. Gösterinin sonunda seyirciden metne iliş- kin çağnşımlannı ve kendi imgelemlerinde oluşan görüntüleri istıyor Ayla Algan. Hatta gerek duyulursa seyircinin görmek istediği 'an' yeniden üretiliyor; 'aym suda iki kereyı- kaıubnaz'lıktan yola çıkılarak oluşan yeni 'an', oyuncu, seyirci ve yönetmenin katılı- mıyla tartışmaya açılıyor. Amaçlanan, Ayla Algan'ın 'sevircidramaturgisi' olarak tanım- ladığı alışverişi estetik haz temelinde yarat- mak ve seyirciyi 'yazar' kılmak. Bu da önem- li ölçüde seyircinin zihinsel katılımıyla ger- çekleşebiliyor. 'Smırlar' projesi, tiyatroyu var eden öğe- ler arasındakı oyuncunun konumu ve yaratı- cılığını. yönetmenin klasik tanımı dışında te- maya ve oyuncuva yaklaşımını araştınrken, geleneksel halk oyunlan formlannı, çağdaş karşılaştırmalarla gösterime düşünsel düz- lem olarak taşımayı amaçlıyor. Diyarbakır Barak yöresinden 'Mayın Taıiası' oyunun- dan, adımlanndan yola çıkılan 'Sınuiar'da oyuncular, fiziksel aksiyonlanna kendi psi- kolojılerinden taşıdıklan duygulanımlan da ekleyerek 'yarancılık' araştırmasına yöneli- yor. " Keşke tiyatro, edebiyatın bu kadaresiri oJ- masaydı, edebiyatı kullansaydı" diyen Ayla Algan, 'Sınıriar'ın gelişme sürecinde bir ça- lışma olarak tanımlıyor. Yaşadığımız çağda gitgide birbirine benzeyen sanatsal formla- nn içinde sıkışan seyirciye boş alanlar açıl- ması gerekJiliğinden söz ediyor. "Snıın ol- mayan bir özgürlüğü anyor seyirci de oyun- cu da. Sahneye yeni insanı taşı> r oruz arük, es- ki psikolojik insanı değü. Her şeyi öykü ka- bptanna koyarakasundaseyirciyio kadar kı- sıtüyoruz ki. Oysa seyirci somuttan soyuta gi- debilme bceerisine sahip. Bunun için oyunun ardından verilen o üç dakikalık boşluİda se- yircivle ilişkileri uzatmak ve bağlar kurmak istiyorum. Tiyatroyu seyircinin hayatına taşı- mak önemliolan. Ama öyküyü değil sanatı ta- şıyacak hayatına.'' Nadi Güler, Yaşar Nezih Eyüpoğlu ve Be- tül Kmlok'un oyuncu olarak yer aldıklan 'Sı- nırlar', şubat sonuna dek her çarşamba ve cuma saat 18.00'de Harbiye Muhsin Ertuğ- rul Sahnesi TAL Stüdyosu'nda. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Galilei ya da Bilmenin Ahlakı... Bertolt Brecht'in "Galilei'n/n Yaşamı" adlı ün- lü oyunu, bilim adamının insanlığa karşı sorumlu- luğu çerçevesinde belki insanlığın tarihi kadar es- ki bir olguyu çıkış noktası alır. Bu olgu inanç ile bil- me eylemi arasında hep var olagelen geriîim ala- nıdır. Başlangıçtan günümüze, kanlı ya da kansız nice çekişmeler hep bu gerilim alanında olmuştur. "Galilei'nin Yaşamı "nda bu bağlamda var olan bütün mesajlan böyle bir yazıda özetleyebilmek elbet söz konusu değil. Ama günümüzü çok yakın- dan ilgilendiren bazı mesajlar, en azından birer baş- lık biçiminde vurgulanabilir. Brecht'in bu oyundaki temel hedeflerinden biri, ancak iç dûnyada kaldığı sürece gerçek etkinlik alanına kavuşabilecek ve her insanın kendi kendi- siyle insanlığı adına hesaplaşmasını sağlayabile- cek olan inancın, dış dünyadaki amaçlara hele he- le iktidar amaçlanna tutsak kılındığı takdirde nasıl amacından sapacağını gostermektir. Yazara göre, inancı bir dünya iktidannın odak noktası kılmak, bu ıktidann yasal dayanağı diye Tann'yı göstermek, böylece de Tann'ya kutsal kitapların hiçbırinde ön- görülmemiş bir korkutucu görünüm, bir cezalan- dıncı kimliği vermek, belki de en katıksız inançsız- lık ve tanrrtanımazlıktır. Oyunda Brecht'in bu görüşlerini en çarpıcı biçim- de dile getirdiği yer, dostu Sagredo'ya dünyanın - kilisenin savunduğu dogmanın tersıne- evrenin o- dak noktası değil, fakat yalnızca boşlukta dolaşan ötekı yıldızlar gibi bir yıldız olduğunu kanıtladığı sahnedir. Bu kanıtlama nedeniyle, Galilei gibi bir bi- lim adamı olan Sagredo bile dehşete düşer ve o zamana kadar "bilindiği" sanılan gökyüzünün böy- lesine farklı yorumlanışı karşısında, "Eğer ortada yıldızdan başka bir şey yoksa, o zaman Tann ne- rede"diyesorar; Galilei'nin, "Ne demekistiyorsun" şeklindeki karşı sorusu üzerine de sorusunu daha bir vurgulan "Tann! Tann nerede? ...Senin dünya sisteminde Tann nerede?" Galilei'nin kesin yanıtı, şudur "Içimizde ya da hiçbiryerde." Brecht'in Galilei'nin ağzından verdiği bu kısa ya- nıt, inanç sorununa kesin çözüm getiren bir yanıt- tır: Tann ve inanç, her şeyden önce insanoğlunun iç dünyasında bir yere oturtulmadığı, oturtulama- dığı takdirde, dış dünyada ancak dinlerde öngörü- lenden farklı amaçlar için kullanılan, daha doğru- su öyle kullanılmaya yargılı düşüncelere ve önyar- gılara dönüşür. Gelişmiş dinlerde özü gereği soyut olan Tann düşüncesini, somut iktidar odaklannın tutsağı kılmak, dini kötüye kullanmaktan başka bir sonuç doğuramaz. Bu noktada inanç, akıl ürünü bilgiyle çok yakın bir ilişki kunmaktadır. Çönkü, "Galilei'nin Yaşa- m/"nın hemen her sayfasında vurgulandığı gibi, nesnel düşüncenin yönlendirdiği araştırmanın ürü- nü olan bilgiyı inancın soyut-metafızik dogmalarıy- la engellemeye kalkışmak dinin işlevleri arasında değildir. Yüzyıllar önce söylenenlen, yeryüzü ikti- dartarını pekiştirmek amacıyla inancın konusu ya- pıp değişmezliğin düzmece zırhıyla koruma çaba- sına girmek, böylece bilimsel araştırmaların akışı- na ve bilginin kazar.ılma sürecine set çekmek, in- sanlara insanca ahlakı ve iyiliği kazandınmayı amaçlayan dinlerin görevleri arasında yer alamaz. "Galilei'nin Yaşamı "nda bu, Küçük Keşiş ile Ga- lilei arasında geçen bir diyalogda çok açık dile ge- tirilir. Küçük Keşış, çıftçilik yapan yoksul ailesinden söz ederek onlann o yoksul yaşamlannda tek da- yanaklarının Kutsal Kitap olduğunu, Galilei'nin ke- şiflerinin, Kutsal Kitap'ta evrenin yapısı üzerine ya- zılı olanlan tartışılır kılması durumunda o yoksul in- sanlann dünyasının da altüst olacağını söyler. Ga- lilei ise ünlü yanıtında, Jüpiter'in uydularını keşfet- menin belki o insanlann yoksulluğunu ortadan kal- dırmayacağını, ama onlan bundan böyleyo/csu//u/(- lannın nedenleri üzerinde düşünmeye itebiieceği- ni belirtir; teleskop aracılığıyla yeni gökcısimlerinin bulunması, dolayısıyla o güne kadar "böyle bili- nen" evrenin "böyle olmadığının" anlaşılması, in- sanlara yeryüzü yaşamlannda da hep "böyle ola- gelenin " bundan sonra da "böyle olması gerekme- diği", bunu anlamak için, tıpkı göğe olduğu gibi, yeryüzüne de bundan böyle farklı gözlerle bakma- nın çok şeyi değiştirebtleceğı düşüncesini aşılaya- bilir. Bu bağlamdabilmezorunluluğu, "Galilei'nin Ya- şamı"nda karşımıza insan olmanın bir koşulu nite- liğiyle çıkar. "Bilmekzorundayım..." der Galilei; kı- zının sevdiği adamdan ayn düşmesi gibı bir bedel ödeyecekolsa bile, yine "Bilmekzorundayım..."di- ye diretir. Burada Brecht'in Galilei'nin ağzından di- le getirdiği düşünce, bilinenlere değil, ama yanıl- samalara dayanan bir dünyada, bilme zorunlulu- ğunu dışlayan bireysel mutluluklann da ancak düz- mece mutluluklar olmaktan öteye geçemeyeceği düşüncesidir... Ve bu "Bilmekzorundayım..." söylemi, aslında bilmenin ahlakından başka bir şey değildir; insa- noğlu, bu zorunluluğu bir ahlak ilkesi benimseme- diği sürece, bilgiye ulaşması ve aklın gereklerini ye- rine getirmesi de düşünülemez. Bu gerçeklerin ışığında, yaşadığımız ortamda kavganın kimler arasında olduğunu doğru çözüm- leyelim: Bu, inancı her şeye, gerçekte ise yalnızca kendi iktidarianna temel alıp yozlaştırmak isteyen- ler ile "bilmek zorunda olanlar" arasında; çağa ka- palı inançlarla bir imparatortuğu yıkıma sürükle- yenler ile çağını bilmek zorunluluğunu duyduğu ve bilebildiği için o yıkımdan Türkiye Cumhuriyeti'ni çıkarabilmiş olan Mustafa Kemal'in düşünceleri arasında sürüp giden bir kavgadır... BUGUN • CRR'de saat 19.30'da Fujita Piyanolu Üçlüsü ızlene- bilir. • .\KSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten "Best Of The Fest" başlıklı fılm izlenebilir. Saat 18.30'dada "Ali Boravalı'nın Venedik'te Bir Karnaval Günü" başlıklı dia gösterisi yer alıyor. • ANADOLU AYDINLANMA VAKFI'nda saat 20.30'da Avdın Çubukçu'nun "Rcsım \e Felsefe" baş- lıklı konferansı izlenebilir. • ANDON'da ihtiyaç Molası dinlenebilirY25/ 02 00) • TARANTA BABL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 16.00 ve 19.00'da 'ÖIü Ozanlar Derneği' adlı fılm izle- nebilir. • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 18.00 ve 19.00'da tzzet Kehribar'ın "Türkiye'nin Güzellikleri: Şanlıurfa ve Harran Ovası" başlıklı dıa gösterisi iz- lenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle