Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 1997 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Tompalı' değil 'bombalı'Failinin meçhul bırakılması amacma yönelik cinayetler için pompalı tüfek, tabancadan daha çok
yeğlenir. Aynca pompalı tüfek tahribat gücü yönünden de tabancalan geride bırakır. Bu yüzden
'pompalı' yerine bu tür tüfekleri 'bombalı' olarak nitelemek daha doğru olur. Pompalı tüfeği 'av
tezkeresi' ile edinen kimse, üzerinde kendisine göre değişiklik -örneğin namlusunu kısaltmak gibi-
yaparak onu saldın amacma yönelik biçimde kullanabilmektedir.
2-
KÂNİ EKŞİOGLU
Dünkü yazıda genel olarak ateşli av
ve spor silahlan ile bunlann
ruhsatlanna değinildi. Şimdi ise asıl
konumuz olan silahlanmanın ve
'silahJandınnanın' Susurluk'u gibi
birden gündeme gelen pompalı tüfek
olgusu üzerinde durulacaktır.
Sılahlandırmanın gündemine oturan
pompalı tüfekler aslında ne avda ne
de sporda kullanılan silahlardır.
Bunlar yıvsız-setsiz tüfekler
grubunda yer alırlar.
Yasayı dolanan silah üreticileri bu
tüfeklerin önce dipçiklerini 'kabzalı'
hale getiımiş, böylece ilk bakışta
tabanca görünümünü
kazandırmışlardır. Bu tüfegi alan
kimse onun namlusunu da
olabildiğince, başka bır anlatımla
tıpkı tabanca gibi kullanılabilir
biçimde kısaltarak 'taşıma' şansına
sahip olabilmektedır. Taşıyabilmek
için de 'taşıma nıhsatr değil.
yalnızca av tezkeresi yeterlidir.
Oysa hiçbir avcı pompalı tüfek
kullanmaz. Gerçek avcılar avda
kullanılan tüfekleri edınirler.
Pompalı tüfek avda kullanılan tüfek
olmadığına göre bunun tıpkı 6136
sayılı yasada düzenlenen ateşli silah
olarak kullanım amacıyla edinildiği
kuşkusuzdur.
Üstelik bu silahlann suçta
kullanılması durumunda yivsiz-setsiz
olmalan yüzünden üzerlerinde
balistik ınceleme de
yapılamamaktadır. Bu yüzden
pompalı tüfek, yivli-setli tabancadan
daha da vahim bir tehlıke arz
etmektedir. Failinin meçhul
bırakılması amacma yönelik
cinayetler için pompalı tüfek,
tabancadan daha çok yeğlenir. Aynca
pompalı tüfek tahribat gücü
yönünden de tabancalan geride
bırakır. Bu yüzden 'pompalf yerine
bu tür tüfekleri 'bombalı' olarak
nitelemek daha doğru olur.
Pompalı tüfeği 'av tezkeresi' ile
edinen kimse, üzerinde kendisine
göre değişiklik -örneğin namlusunu
kısaltmak gibi- yaparak onu saldın
amacma yönelik biçimde
kullanabilmektedir. Oysa tabanca ve
yivli tüfeklerin ana ve balistik önemi
haiz parçalan olan namlu, sürgü,
çerçeve, çıkancı, tırnak, ateşleme
iğnesi ve mekanizma başı üzerinde
yapılması ıstenilen değişiklik için,
silah tamir yeri açma ruhsatı bulunan
tamirci tarafından bu hususlarla ilgilı
düzenlenmiş raporla birlikte Içişlen
Bakanlığı'na başvurmak zorundadır.
Kısa deyişle silah üzenndeki
değişiklik ancak Içişlen
Bakanlığı'nın iznı ile mümkündür.
Uygulamada. özellikle pompalı
tüfeklerde yapılan değişiklikler için
herhangi bir izin alınmamakta,
böylece devletin denetiminden uzak
tutularak tam bir silah kaosu
yaratılmaktadır.
Sllahların denetimi
Türkiye, bütünüyle denetimsiz
bırakjlan bir silah cennetidir ve bu
durumuyla da silah deposu haline
getirilmiştir. Yukanda kimlerin silah
bulundurabilecekleri ve kimlerin
taşıyabilecekleri, kimlerin av
tezkeresi alabıleceklerine değınırken
görüldü ki 'silahsız' olanlan saymak
daha kolay ve kestirmedir. Böylesine
başıboş bırakılan silahlann
denetiminden söz ediiebilır mi? Bu
sorunun yanıtı elbette hayırdır. 12
Eylülcülenn bile bu denetimi
sağlayamadıklan ve bu yüzden kısa
aralıklarla silahlann teslimi için
4
af
yasalan' çıkarmak zorunda
kaldıklanna da yukanda değinildi.
Devlet. silah denetimini yapamamak
bir yana, yapmamaktadır da. Şu ya
da bu nedenle silah üretimi
arttınlmakta, halkın silahlanmasma,
daha da vahimi silahlandınlmasma
açıkça göz yumulmaktadır. Bunca
yasadışı silaha rağmen 6136 sayılı
yasaya muhalefet suçu ile ilgili
Süahlandırmanın kolaylığı
Bunca sîlah üretimi, bunca ruhsat dağıöraı,
denetimstzlik ve yasa dolanmadaki koîayltk bir gerçeği
gündeme getirecekti: Silahkndırraak!
Tûrk halkı bu olguya aslında hiç de yabancı değil...
Aîiansanacağj üzere, 12 Eylül öncesi dönemde bu olgu
had safhaya ulaşmıştı. Özellikle MHP militanlannm
dağlarda kurulan kamplarda askeri yöntemierle eğitiîip
siîahlandmldığı ve bu silahli egitilmis militanlann
aydmlara saldınp onlan öldürdükleri herkesçe
biiüımektedir. Kanlı ve karanhk günlerin üzerinden 17-
18 yıl geçti. Şimdi ise daha kanh ve karanlık günlerin
arifesinde yaşanılryor. "Kanh mı olacak kansız mı*
sorusunun arkasmdaki gerçeği tıpkı Susurluk gibi, bu
kez de 'pompalı tüfek' olgusu gündeme getirdi.
Devletin koruma ve gûvenlik gûçlerinin yerine kendi
özei koruma ve bodyguard'lannı geçirenlerin arnaca
ne? Ostetik bunlar yalnızca özel giysili mi yoksa silahli
mı? Üstelik 'koruraa' adı altındaki bu özel milttanlann
üzerinde 'pompah tüfek' mi var? Bunlann üzerleri
aranmış mı? Kim arayacak? Bunlann taşıdıklan
silahlar ruhsatlı mı? Kim verecek? Niçin verecek?
Bunîann 'can güvenüklerF mi tehlikede?
Bir de bunlann dışmda ve aynı merkeze bağlı militan
güçler var... Şeriat düzeni özlemciieri. demoicrasi
hazımsızlan var. Afganistan ve Cezayir özlemciieri var.
Demokratik Iaik hukuk devleti düşmanlan var...
Demokrarik hukuk devletinde iktidar halkın oyu ile
korunur; siîahlandınlan militanlann gûcü ile değil.
yargıya intikal eden dosya yok kadar
azdır. Bu yüzden herkes silah
yasağına uymaksızın silah taşımakta,
silahlanmaktadır.
Bu denetimsizlik aynı zamanda silah
ve mermi üretimi için de söz
konusudur.
Barut ve patlayıcı maddelerle silah
ve teferruatı ve av malzemesinin
üretimi 6551 sayılı yasa ile
'inhisar'dan çıkanlmış ve serbest
bırakılmıştır. Bu tekel dışı bırakılan
patlayıcı maddeler ve benzerlerinin
üretimi, ithali, taşınması, saklanması,
yok edılmesi, 87 12028 sayılı
Bakanlar Kurulu karanyla çıkanlan
tüzük hükümlerine bağlanmış
olmakla birlikte bu alanda da ciddi
bır denetimden söz etmek mümkün
değildır.
Bunun gibi Türkiye'de Harp Silah ve
Mühimmatı Yapan Hususi Sanayi
Müesseselerinin Kontrolü
Hakkında Kanun ile bunun
uygulanmasına ilişkin tüzük
yürürlükte olmasına karşın -silah
alanındaki başıbozukluk göz önüne
alındıkta- bu konularda da ciddi bir
gevşeklikten söz etmek abartılı
olmayacaktır.
sonuç ve çözüm
Pompalı tüfek, tıpkı Susurluk
kazasının ortaya çıkardığı bir başka
gerçeğin simgesi olmuştur. Pompalı
tüfek vesilesiyle Türkiye'de yeni bir
dosya daha açılmalıdır. Bu dosya:
'Silah Dosyasr, 'Yasadışı Silahlanma
Dosyası'dır.
Dahası 'Yasadışı Silahlandırma
Dosyası'dır.
Bu konuda TBMM'de bir Araştırma
Komisyonu kurulması zorunludur.
Bu komisyon, öncelikle bu çok
duyarlı olan, ancak her dönemde
savsaklanan ve kötüye kullanılan
'ruhsat' olgusunu gündeme
getırmelidir.
Bugüne değin, kimlere hangi
gerekçelerle silah taşıma
ruhsatlannın dağıtıldığı
araştınlmalıdır. Özellikle kısaca 'can
güvenliği' diye anılan ruhsat
dosyalannda oldukça karanlık
ilişkıler gözlemlenebilecektir...
Silah hukuku ve silah mevzuatı
günün koşullanna göre yenıden
gözden geçirilmelidır.
Devletin, silah denetimini bütün
boyutlanyla ele ve bu konudaki yasa
ihlallenni gündeme alması
gerekmektedir.
Gûvenlik kuv~vetlenne yardımcı
olduklan için ruhsat verilen
kimselerin dosyası da gözden
geçirilmelidir.
Bütün bunlar yapılırken aslında ateşli
niteliği ve üzerinde denetimsiz
değişiklik yapılarak tam anlamıyla
bir tabanca haline getirilebilen
pompalı tüfek satışı durdurulmalıdır.
Öncelikle bu tüfeklerin 2521 sayılı
yasa kapsamından çıkanlarak 6136
sayılı yasa kapsamına alınmastnda
zorunluluk vardır.
Demokrası, silahsız-saldınsız
güvenlı ortamda gelışir. Silahlanarak
ya da silahlandınlarak hiçbir hedefe
ulaşılamaz. Temiz toplum. güvenli
toplum için 'silahlara veda'._
BİTTİ
ÖRÜŞI Prof. Dr. İLHAN ARSEL
Kadını her bakımdan aşağılatan,
özgürlüklerinden uzaklaştıran şeriata
ve onun uygulamalanndan biri olan
çarşafa karşı Ankaralı hanımlanmızın
ayaklanmaları, hepimizin mutluluk
duyarak alkışlamamız gereken bir
olaydır. Hele aralannda erkeklerin de
yer almış olması, mutluluğumuzu bi-
raz daha arttırmış olmalıdır.
Şu bakımdan ki şeriat öyle emredi-
yor diye kadını, yüzyıllar boyunca,
"aklen ve dinen dûn yaratık" sayıp
egemenliğimiz altına almak bir yana,
fakat bir de çarşafa (ve evin dört du-
varı arasına) tıkayarak onu benliğin-
den ve insanlık şahsiyetinin haysıye-
tinden yoksun kılmak gibi bir hod-
gâmlığa saplanan bız erkekler, eğer
işlediğimiz bu günahtan kurtulmak ve
aslında uygar bir kafa yapısına sahip
olmak istiyor isek. 1400 yıllık hatamı-
zı anlar ve hem şeriata ve hem de
özellikle şeriatın getirdiği çarşaf bela-
sına karşı olanca gücümüzle savaşı-
rız.
Savaşırken de şunu itiraf etmeliyiz
ki hiçbir kadın, zorlanmadan, yani
kendi isteğiyle kara çarşafa sarılı bir
bohça haline getırılmekter hoşian-
maz ve hiçbir toplum, kadını çarşaf,
peçe ve başörtüsü köleliğinden kur-
tarmadıkça kurtuluşa ve özgürlüğe
ulaşamaz. Kadını çarşafa tıkamakla
ya da başörtüsüne zorlamakla ne
sosyal ve ne de ahlaksal gelişme ola-
mayacağını, hele ıffet ve namus duy-
gusunun, kadını evin dört duvarları
arasına kapatmakla değil, fakat an-
cak onu özgürlüğe sahip haysiyetli bir
varlık haline getırip kendi şahsiyetinin
haysiyeti duygusuna kavuşturmakla
sağlanabileceğini, çeşitli yayınlanm-
la dile getirmeye çalışmışımdır.
Örneğin Şeriat ve Kadın adlı kita-
bımda kadınlarımızın, daha Osmanlı
dönemlerinde, çarşafa karşı, için için
tiksinti beslediklerıni ve özgürlüğe ve
giyim kuşam uygarlığına daıma öz-
lem duyduklarını. ancak ne var ki ko-
yu taassubun oluşturduğu korku içe-
risinde bu nefret duygularını ortaya
vuramadıklarını, bu ortamdan uzakla-
şıp yabancı diyarlara göç edebilenle-
rin bu duygularını açıklama serbesti-
sine kavuşarak hınçlarını çıkarma fır-
satlarını aradıklarını belirtmiş ve Sel-
ma Ekrem adındaki bir genç kızımı-
zın ariı'annı nakletnrştım Ankaraiı ha-
nımlarımızın çarşaf tehlikesıne karşı
gösterdikleri son tepki vesilesiyle ki-
tabımdan bazı çalmalar yaparak ola-
yı burada tekrar anımsatmak isterim:
...Ve Çarşaf
Selma Ekrem, Osmanlı döneminin
paşalarından birinin kızıdır. Ablasının
çarşafa ginme yaşına basması vesile-
siyle köşkte teptiplenen merasimi iz-
lerken düşündüklerini şöyle açıklıyor:
"...Ablama giydirilen kara çarşaf,
başını, kollannı (ve her tarafını) kav-
rayan bir pelerin ve ayak bileklerine
kadarinen biretektikşeklinde kalın si-
yah ipek kumaştan yapılmış bır şey-
di. Yüzüne de kalın bir peçe geçiril-
mişti... (Onu bu halde görünce) sa-
londa bulunan kalabalık gözlerimin
önünden silindi ve karşımda (bekle-
medtğim, bambaşka) kılığa bürün-
müş bir abla belirdi. Bana şimdi ta-
mamiyle yabancı bu bohçanın kap-
kara örtüleri, beni (âdeta) gölge gibi
sardı; tıpkı tüm yaşamımı pençesi
arasına alıp dev gibi büyüyen bir göl-
geydi bu... Hiddet ve dehşet içerisın-
de taş kesildiğimi hissettim. Ablamı
kara bir çarşaf içerisinde zindana tı-
kılmış gibi görmek istemezdim... (Di-
yeb'!
-r
im k<) çarşaf
(kckusu) henım
yaşantıma, ışte böylece pekzalım bir
şekilde gırmiş oldu ve o andan itiba-
ren çocukluğum boyunca (kendisini)
belli edecek şekilde zihnimin içine
çöreklendi. Bu (tiksinti verici) düşün-
ceyi kafamdan çıkarmam mümkün
değildi; (çarşafa sokulma düşüncesi)
öldürücü bir düşünce olarak, o ana
kadar tanık olduğum her türtü korku-
dan çok daha korkunç bir nitelik ta-
şımaktaydı. Milyonlarca kadın bunu,
benden önce giymişti. Gözlerimin
önüne, kalın kara çarşafa bürünmüş,
yüzleri kapalı, hep (umacı kılıktaki) bu
kadınlar gelir oldu. Kara bohçalar
şeklindeki bu milyonlann (bilinçsiz)
teslimiyeti beni nefessiz bırakmaya
yeteriiydi. Üstüme büyük bir fırtınanın
çöktüğünü hisseder gibi oldum. Fa-
kat başımı azimle dolu olarak kaldınp
bu fırtınaya karşı savaşmaya ve beni
saran bu gölgeyi yırtmaya hazırdım.
(Kara bohçalara sanlı) milyonlarca ka-
dın bana gülebilir, benimle alay ede-
bilir, beni küçük görebilir (beni dinsiz
bilebilirdi); fakat ben (herne olursa ol-
sun) bir bohça haline ginmeyecektim.
Ben yaşamım boyunca temiz havayı
ve rüzgân yüzümde hissetmek ıstı-
yordum. Ruh çökerten bir kara ağıl
beni pençesine alamayacaktı. Nede-
mekti (dinsel) emirler, ya da benim
büyüklerimin 'emir' denen sözleri?
Gençliğimin verdiği pervasızlıkla bü-
tün bunlara karşı direnecektim."
Ve işte kadınlarımıza bu güzel öz-
lemi gerçekleştirme fırsatını Atatürk
sağlayacaktır. Kılık kıyafet devrimini
getirirken Atatürk bilmekteydi ki kişi-
nin düşünce tarzını tayin eden şey o-
nun yaşam tarzıdır ve kişi, düşündü-
ğü tarzda yaşamaz fakat yaşadığı
tarzda düşünür. Örneğin çarşafa tıkı-
lan kadını erkeğin kulu kölesı halinde
tutmak kolaydır; çarşaftan çıkardığı-
nız an iş değişir.
Atatürk'ün bu devrimlerini, bazı
Müslüman ülkeler, örneğin Afganis-
tan, izlemek isteyecek ve fakat şeri-
atçının melâneti ve tepkısiyle çabuk
vazgeçecektir. Bu devrimleri tek ba-
şına sürdüren toplumu ise yirmi otuz
yıl gibi kısa bir süre içerisinde uygar-
lık aşaması yaparak, gerilikler batak-
lığına saplı diğer bütün Islam ülkele-
rinin önüne geçecektir. Ancak ne var
ki Atatürk'ün ölümünden sonra hort-
layan şeriat, o ölüm saçan kanat çırp-
malarıyla ilk iş olarak kadını çarşafa
(ya da başörtüsüne) sokmaya çalışa-
cak ve Türkiye'yi yeniden felaket va-
dilerine doğrultmanın ilk adımlarını at-
mış olacaktır.
Ankaralı hanımlanmızın davranışla-
n, şeriatın bu azgınlığına ve küstahlı-
ğına karşı anlamlı bir ihtardır.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Yobadap Elinde Oin... (1)
Eski Adalet Bakanlanndan Mahmut Esat Boz-
kurt'un Izmir'de yayımlanan "Anadolu" gazetesinde
çıkmış "Yobazlar Elinde Din..." başlıklı birkaç yazısı-
nı yayımlamayı, genç kuşaklar açısından yararlı gör-
düm.
İlk yazı. 24 Şubat 1933'te çıkmış "Anadolu'da. Şöy-
le başlıyor
- "'Şeriat isterük!'
Günün birinde (Patrona Halipadında biriortaya çı-
kıyor. Muslu namında bir de arkadaşı var. 'Lale dev-
ri küfürdür, yenilikler gâvurluktur' diye bağınyoriar.
Safdil halk arkalanna takılıyor. Yeniçeriler kazan kal-
dınyoriar. Kafile gittikçe büyüyor. Bütün Istanbul ayak-
lanıyor. Sadrazam Damat Ibrahim Paşa ele geçirili-
yor; paralanıyor. Daha bir alay insan öldürülüyor. Vur
vurana, kap kapana... Irza, mala, cana taarruzlar tü-
men tümen... 'Şeriat isterük' naralan, bütün bu faci-
alan, bu maskaralıklan örtbas etmek için elde bir kal-
kan!.. Vücuda getirilmiş yenilikler yerierin dibine so-
kuluyor. Çiğneniyor, yakılıyor, yıkılıyor. Birtakım cer-
rar (arsız) yobazlar eşkıyanın arzusuna göre fetvalar
veriyoriar. 'Patrona Haliller' mesnetler, rütbelerelde
ediyoriar. Hükümet ve idare, zorbalann elinde kalıyor.
Yalnız bu kadar da değil, teceddüt (yenilik) fikirleri
kan ve ateş içindeyok ediliyor. Kapkara, cahilaneef-
kârbirkere daha perçinlenmiş oluyor. Milletin mukad-
deratına o hâkim kılınıyor. Zorbalarbaşı 'Patrona'n/n
barsaklan bostancıbaşının kılıç darbeleri altında ağ-
zına verildiği ve dram sonuna erdiğigün (25.11.1730),
Türk milletinin yüz sene gerilediği görülüyor.
• • •
'Şeriat isterük!..'
Günün birinde Kabakci Mustafa' adında birser-
seri 'Bize nizamı cedit ne gerek? Biz destiye kurşun
atar, keçeye kılıç çalanzL'd/ye ayaklanıyor. Yeniçeri-
ler buna uyuyoriar. 'Nizamı cedit gâvur işidir! Biz şe-
riat isterük!..' naralanyla Istanbul sokaklannı çınlatma-
ya başlıyoriar. Safdil ahali de bunlara uyuyor. Bir vel-
veledir kopuyor. Gene vur-vurana, kap kapana, yağ-
ma, yangın, kıtal (savaş)... Bir rezalet bir faciadır gi-
diyor. Kafalar uçuruldukça, hazineleryağma edildik-
çe, ırza, cana, mala tasallut olundukça hep bir ağız-
dan 'Şeriat isterük!.' naralarıyükseliyor. Bunara;soy-
gunculuklan, yangınları, katilleri, yağmalan haklı gös-
termek için atılıyor! Eşkıyanın emrine amade birtakım
yobaz, cahil softalarbu facialan meşrulandırmak için
boyuna fetva çıkanyoriar! Eşkıyalan ve eşkıyalığı
(Kur'an)'la himayeye çalışıyoriari..
Zaman geliyor, Alemdar Mustafa Paşa'n/n ku-
mandasındaki ordu Istanbul'a yanaşıyor. lleri kol ku-
mandanlanndan bir zat, Kabakçı'y/ şafakla evinde
bastınyor. Kafasını kopanyor. (25-29.5.1807) Baş eş-
kıyanın başı düşürüldüğü gün anlaşılıyor ki memle-
ketyanm asırdaha gerilemiş, bütün biryabancı düş-
man dünya bizi süratle geçmekte bulunmuştur.
• • •
'Şeriat isterük!..'
Günün birinde bir Derviş Vahdeti' ortalığa ün sa-
lıyor. 'Volkan' adlı gazetesıyle ortahğı zehiriıyor. Bo-
yuna dinden, şeriatten dem vuruyor! Meşrutiyeti ve
onu yapanları gâvuriukla, kâfiriikle itham ediyor. Bir
sabah bir alay adam tekbir getire getire kışlalan do-
laşıyor, askeri ve halkı tahrik ediyor.
'Şeriat isterük!.' diye naralar atılıyor. Ortalık mah-
şere dönüyor. Meydanlar, sokaklar doluyor, boşalij
yor... Tekbirier, ilahiler, (Lailahe illallah) yazrit bayrak*-
lar, dervişler, yobazlar koşuşuyor, bagnşıyor, ortalık
vaveyla içinde... Yağma, katil, ırza, cana taamızbir-
birini takip ediyor. Kıtalleri tekbirier; hırsızlıklan 'Şeri-
at isterük!..'sedalan karşılıyor. (Kanunu esasi) gâvur-
luktur. 'Padişah'/n selahiyetlerine hürmet edilmelidir.
'Kur'an' kafidir. Kanunlara, Kanunu esasi'lere (anaya-
salara) lüzum yoktur. 'Şeriat isterük!.' diye bağnşıyor-
lari.. Millet Meclisı dağılıyor. Adliye nazın makamın-
da öldürülüyor. Yobazlar boyuna fetva veriyoriar.
Memleket elleri fetvalı eşkıya elinde kalıyor.
Zaman geliyor, 'Hareket Ordusu' Istanbul'a giriyor.
'Derviş Vahdeti,' Ayasofya meydanında asılıyor. (23-
24 Nisan 1909) Bir de bakılıyor ki bütün bu gürültü-
ler Türk mılletini zayıflatmıştır. Dört sene sonra o ca-
nım Rumelleri on beş gün içinde ana vatandan aynl-
mış, düşmanlar eline geçmiştir.
• • *
'Şeriat isterük!..'
Günün birinde Türk vatanı baştan başa düşman is-
tilasına düşüyor. Öz Türk milleti en büyük oğlunun,
Gazi Reisi'n/n kumandası altında toplanıyor. Bütün
bir düşman dünyasiyle, eski tabiri ile 'yedi düveT ile
muharebeye girişiyor. Bu sırada Istanbul'da 'Dürrü-
zade' adında bırahlaksız, 'Şeyhülislamlık' makamın-
da bulunuyor. Hain halife ve Sultan Vahidettin'/n
emriyte bir fetva veriyor. 'Vatanı çiğneyen düşmanla-
ra kurşun atanlann katli lazımdır. Zira Yunanlılar, hali-
fenin müttefikidir' diyort Bu hain yobaz, Allah 'ı, Müs-
lümanlann celladı, dinı de mezbahası olarak kullan-
mak istiyor! Ortalık birbirine giriyor. Memleketin dört
bir ucu ateş kesiliyor. Türk milleti, Türk vatanı kurtu-
luyor. Fakat anlaşılıyorkidüşmanın verdiği telefat ka-
darbir telefatı da bu fetva, kardeşlerarasında verdir-
miştir..."
BULMACA SEDAT YAŞAYAX
1
2
3
4
5
ı
1 2 3 4 5
I I II
î
6 7 8 9
J IP
L
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDAN SAĞA:
1/ Anlann kovan
delıgını kapamak
için kullandıklan
san ve yumuşak
madde. V Ses kı-
nşlerinın türlü ne-
denlerle ışleyeme-
mesı yüzünden se-
sın kısılıp yok ol-
ması... Tanntanı-
maz.3/Habeşsoy-
lusu... "Ucu çık-
maz bır körleçik -
- - tutrum" (Âşık
Veysel). 4/ Emile
Zola'nın bır romanı... Bir
bağlaç. 5/ "lyı durumda, ^
yolunda" anlamında argo
sözcük... Alev. 6/Üstüaçı- *•
labılenotomobil. 7/Birka- 3
bı kaynar suya oturtmak 4
yoluyla ıçındekıni ısıtmak g
ya da entmek yöntemı. 8/
Halk müzığine özgü tellı "
birçalgı... Musevilıkte sa- 7
bah. öğle ve akşam duala- Q
nnın ayakta okunan ana „
bölümü. 9/Afrika'da bir ül-
ke... Hayat arkadaşı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Türkiye ile Yunanıstan arasında gerginliğe neden olan,
Bodrum açıklanndakı kayalık adalar... Uzaklık ışareti. 2/Bir
işı yerine getirme... Yakup Kadri Karaosmanoğtu'nun bır
romanı. 3/Casuslukla suçlanarak 1953'te idam ediLmeleri
dünyada bü>ük yankılar uyandıran Julius ve Etiıd önadlı
ABD'li kan kocanın soyadı. 4/Genişlık... Üzüm şırasımn
tortulannı çökertmekte kullanılan kılle kanşık kireçlı top-
rak. 5/Gıysının yaka, kol, etek çevresıne gecirilen ince şer-
ıt... Yapım. 6/ Japonya'da bır kent. 7/Bir süs taşı... Papağan-
la akraba küçük bir kuş. 8/ Telli bir çalgı... Anne. 9/ Cılız,
zavîf.. Yemek