25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 1997 ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI "iiıiı siyısett vı râşvetc alat tlilatıi Ahmet Refik Altınay'dan aktaran Alpay Kabacalı Hocalar artık siyasi birer alet olmuşlardı. Yahya Efendi gibi zatlann bile zekâsı hiçbir etki /aratmıyordu. Onlar da Sultan Osman'ın katilleriyle oirlikte yaşıyorlar, bir mecliste bulunuyorlar, •cendilerine saygıda kusur etmiyorlardı. Ilim, <uwetli bir kütleye dayanamamak yüzünden :inayetle uğraşanlara karşı hiçbir nüfuz gösteremıyordu. İlmiye sınıfının artık hiç saygınlığı -calmamıştı. Kadılar bile sadrazamdan dayak /iyortardı. Nitekim Fatih Camisi olayı bu olayın jğursuz bir sonucu olmuştu. Sultan Ibmhim, CinciHoca'ya teslimolduIV. Murad'ın öliimünden (1640) sonra. ulema büyük bir belaya uğra- dı. Bu belanın başlangıcı. Cinci Ho- ca'nın ortaya çıkışıydı. Duası ve ne- fesiyle Sultan İbrahim'in* kadınla- ra yaklaşmasına hızmet eden Cinci Hoca, sarayın en sözü geçer adamıy- dı. Herkes Cinci Hoca'mn nüfuzu- na ve sihrine tutulmuştu. Padişah, gü- cûnün ve aklınm dengesini yoluna koymak: saray kadınlan, güzellikle- rinde fazla bir çekicilik göstermek, •padişah-ı âlempenah'a şirin görün- mek için Cinci Hoca'nm nefesinden yararlanırlaTdı. Ancak maddi yaran Cinci Hoca elde ediyordu. Sarayda- ki nüfuzundan yararlanarak devlet katlannı istediği gibi bölüştürür. Üs- küdar'da kendisine saraylar ve ha- mamlar yaptınr. şeyhülislamdan. ulemadan. herkesten önde gelirdi. Şeyhülislam Yahya Efendi Âleme cübbevü destar keramet mi verir te- sellisiyle sonunda yalnızhk köşesine çekilmiş, Cinci Hoca'nm nüfuzu kar- şısında yenilgiyı o da tatmıştı. Cin- ci'den yüz bulmak isteyenler, sarayı- na gidip gelenler, yaptırdığı saraylar için Muallâ devletâbd okJu bu men- a\ mübarek bâd (Bu durak. kutsal havada yüce. kutlu bir yer oldu) ya da Yümn-i devleüe mübarek ola dâim bu mekân (Bu yer. her zaman zenginliğin bereketiyle kutlu olsun) yolunda tarihler yazarlardı. Çoğu ulema kadılık almak, büyük memur- luk elde etmek için Hoca Efendi'ye başvururdu. Padişah hocalığına eri- şen Cinci Hüseyin Efendi. yüce sa- raylarda oturur. rüşvetler karşılığın- da kadılar atardı. Ulemanın büyûk memurluk yağması günden güne ar- tardı. Bunu başaramayanlar, koltuk- lannda bir kitap, koca kavuklanyla divana gelirler: - Sultanım âlim amilim (bilgin or- taya kayan, yapan), bana zulmeyledi, diye şeyhülislama şikâyet ederlerdi. Şeyhülislamdan yüz bulamayan- lar ise Cinci Hoca'ya başvururlar. is- tediklen medreseleri elde ederlerdi. Beş bin kuruş veren ulema, Cinci Ho- ca'dan Mekke kadılığı alırlardı. Ço- ğu. sıraian gelmeden kadıhğa ulaşır- lardı. Bazen, Cinci Hoca ile Şeyhü- lislamm bir kadılığı iki kişiye sattık- lan olur. o zaman hangi tarafın nüfu- zu sağlamsa davayı o tarafın kazan- dığı görülürdü. Ulemanın kadılık ahşverişleri gizli değıldi. Mûlakkap Muslihiddin Şam kadı- lığını on dokuz bin kuruşa elde et- mişti. Bu paranın Şam'dan çıkamaya- cağını anlayınca. Yenişehir'i isteme- ye kalkmıştı. Devlet ileri gelenleri de mansıp (yüksek memurluk) satmak- tan utanmazlardı. Gereğinde şeyhü- lislam, işlemin kolaylaşması için sad- razamdan tezkere alır, arada resmi bir işlem de yapılırdı. Edirne'den alı- nan Hanefî Efendi kırk kese akçe ile Anadolu kazaskerliğini elde etmiş. Siyami Efendi on bin on bin kuruşla Selanik kadılığını almıştı. Hatta ve- recek parası olmadığı için sözlerini Sultan 1. İbrahim, Cinci Hoca Hüseyin Efendi sayesinde kadın- lara yaklaşmaya başladı. yerıne getirememiş. kendisine gön- derilen mübaşıre ödünç alıp vermiş. yolda kederinden ölmüştü. (*) Birinci İbrahim (1640-1648). Ulema ile ağalarFatih Camisi avlusunda sille tokat 'uruştular' F enı padişah Sultan Mustafa, (*) eski durumundaydı. Ama ulema bu durumu bir "mazhariyet" diye değerlendinyordu. Bir gün Cerrahi §eyhi İbrahim Efendi, vaazında Sultan Mustafa'dan söz etti: "Ümmeti Muhammed. Padişah deti. Üç gündür tenha bir odaya girüb kapanmış. Namaz kılub ağlamaktadır. Hiç kimseye söylemez. Duaya meşgul oİun. Sırnna yine kendi vâkıfdır. Sultan Osman Han'ın mertebesini âlem-i rüyâda müşahede eylemişler. Kat-ı âli görmüşler. Hak Taala rahmet eyleye". dedi. Cemaati hüngür hüngür ağlartı. Hocalar artık siyasi birer alet olmuşlardı. Yahya Efendi gibi zatlann bile zekâsı hiçbir etki yaratmıyordu. Onlar da Sultan Osman'ın katilleriyle birlikte yaşıyorlar. bir mecliste bulunuyorlar. kendilerine saygıda kusuT etmiyorlardı. Ilim. kuvvuli bir kütleye dayanamamak yüzünden cinayetle uğraşanlara karşı hiçbir nüfuz gösteremiyordu. tlmiye sınıfının artık hiç saygınlığı kalmamıştı. Kadılar bile sadrazamdan dayak yiyorlardı. Nitekim Fatih Camisi olayı bu olayın uğursuz bir sonucu olmuştu. Hocalann bu isyanı gerçekten gülünçtü. Sadrazam Merre Hüseyin Paşa (•*; bir kadıyı dövdü. Kadı, sadrazamdan intikam almak için bütün ulemanın evlerini dolaştı, ulema tümüyle ayaklandı. Bir sabah Fatih Camisi hocalarla doldu. Hertaraftan akın akın hocalar geliyordu. Ulemanın bu ayaklanması dine saldın, inananlara zulmetme aleyhinde değildi. Asıl amaç, ulema ile hoş geçinmeyen sadrazam Merre Hüseyin Paşa'dan intikam almak, kişisel düşmatılıklannın karşılığını vermekti. Oysa öte yandan haklar ayaklaT altına ahnır, devlet hazinesi tükenirdi; ulemaca bunlann hiç önemi yoktu. Onlar Merre'yi istemiyorlar: Merre'nin "küfür ve sapkınhklanna r fetvalar yazıyorlardı. Sonunda Şeyhülislam Yahya Efendi geldi: - Vezir gelsün. Davamız görülsün. Hükm-i şer'i icra olunsun, dediler. O. asi hocalan yauştırmak istedi: - Madem ki vezir-i azamdır, gelmez. Hakkındaki hükmün yerine getirilmesi müşküldür. Siz burda bekle>1n. Ben varub padişaha durumu bildireyim. Adedildikten sonra geliib davaruz görülsün. Gitmek istedi. fakat Bıçakçıoğlu ileriye atıldı. Şeyhülislamı salıvermemek istedi: - Bunu meclisten zinhar salıvermen. Yoksa cümleniz katlolunmak mukarrerdir, dedi. Bu sözlere kimse kulak asmadı. Yahya Efendi saraya can attı, Merre Hüseyin Paşa, ağa kapısına sığındı. Yeniçeri ağasıyla kazaskerleri topladı: - Sultan Mehmed'e (karşı) olan cemivetin perişan olması murad-ı hümayûndur (padişahuı isteğidir). Hususan (özeüikle) Valide Sultan Hazretlerinin maksududur (amacıdır), dedi. Ocak ağalanndan bırkaç kişiyı Fatih'e gönderdi. Ağalar camiye gırdiler, hocalara meseleyi anlatmak istedikr, fakat içlerinden biri: - Bunlar yave (boş şeyler) söyler. Bire urun! diye bağırdı. Ortalık birbirine kanştı. Ulema ağalann etrafını aldılar; sille tokat vuruşmaya başladılar. Sonunda kadızadelilerin işe kanşması bunun sonunugetirdi. Ulemanın içinde yeniçeriler de vardı. Hatta bunlan kandırmak için kendilerine: - Bizim ile olur musunuz? Sultan Mustafa bir divane mecnundur. Padişah yokdur. Cülûs etdirelim, demişler; veniçeriler cülûs (tahta oturtma) meselesini duyar duymaz alacaklan bahşişlerle parlayan gözlerini açarak şu cevabı vermişlerdi: - Ulema efendilerûniz kande ise biz dahi anlar ile bile>iz(neredeyse biz de onlarlayız). Sonunda Hüseyin Paşa. hocalan yatıştırmak için nakibi (vekili) Gıbari Efendi'yi göndermeye karar verdi. Gıbari Efendi Fatih Camisi "ne geldiği zaman ikindi olmuştu. Cami, halkla, ulemayla kaynaşıyordu. Hemen asi ulemanın birçoğu efendiyi karşıladılar, mihrapla minber arasına götürdüler. Orada pencereye oturttular: - Söyle, cevabuı nedir? dediler. Gıbari efendi hocalara nasihat etmeye başladı. bu davadan vazgeçmelerini öğütledi. Sonunda koynundan bir hatt-ı hümayûn (ferman) çıkardı. okumaya başladı. İşte o zaman müthiş. bir velvele koptu. Bütün hocalar bağınyorlardı: - Bizim padişahınuz mecnundur, okumak yazmak bilmez. Bu hat Tılan cariyenindir. Mecnun padişahın halife olmasına boyun eğen ulema. bu feci sözlerle ortalığı çınlatıyorlardı. Aradan çok geçmedi. içlerinden biri mihrabın yanmda. smk üzerinde duran Akşemseddin'in tacını yakaladı, acele acele birbayrak yapmaya çahştı. Bayrak yapılıryapılmaz, Fatih'in görkemli camisinde ulemanın hırsını ve alçalışını göstenr 'Osmanlı tarihinin Rasputini' Cinci Hoca Hüseyin Efendi, Kon- yahdır. Konyamedresesinde öğrenime başladı, sonra Istanbul'a gelerek Sü- leymaniye medresesindeki softa odala- rmdan birine yerkşti. Biı gün medre- sede hastası için 'nefesi keskin, duası makbul' hoca arayarı bir kadmla tanış- tı. Evine gitti, dua okudu, muska yaz- dı... Hastanın çabuk iyileşmesi, Hüse- yin Efendi'ye ün sağlayan ilk olaydı. Giderek ünü yayıldı. Artık yalntz has- talar değil, sevgililerine kavuşmayı di- leyenler ve kocalannı elde tutmak is- teyen kadınlar da ona muska yazdın- yorlardı. Bunlarla da yetinmedi. 'Qn- cffik' ve 'efcunkârUk'taki (büyü yap- maktaki) ustalığı ağızdan ağıza Istan- bul'a yayıldı. 1640'ta tahta çıkan Sul- tan İbrahim. akıl hastasıydı. Annesi Kösem Sultan onun üstüne titriyor, elinden gelen her şeyi yaparak iyileş- nesini ve tahtta kalmasıru sağlamaya jalışıyordu. Hekimlerden umut kesin- ;e, padişahı 'okutacak' hoca aramaya başlamıştı. Hüseyin Efendi 'nin ününü duyup bir de onun 'nefesini' deneme- ye karar verdi. Cinci Hoca, baltacılar- dan biri tarafından saraya çağnldı. Cinci Hüseyin Hoca, Sultan îbrahim'e hem 'nefes ediyor', hem de bir derviş- ten öğrendiği sağaltma yöntemini uy- guluyordu: Kuru 'ncirler yağda kızar- tüıyor. yirmidört saatsütte bırakılıp şi- şirildikten sonra içlerine çam fıstığı doldurularakhastayayediriHyordu. Bu yöntem. padişahın güçlenip kadınlara ilgi duymasıru sağladı. Bu, Cinci Ho- ca'nın saraydaki saygınlığının artma- sına yol açtı. Çok geçmeden padişa- hın 'mahbubu' olmuş ve her işe kanş- mayabaşiarmştı. Hastası olanlaraoku- yup üflemekle. muskalar yazıp büyü- ler yapmaklayetinmiyordu artık... Ah- met Refik'in belirttiği gibi, mansıp (yüksek rütbe)ve arpalık almak, önem- li görevlere kayınlmak isteyenler de ona başvuruyorlardı. Her istek, 'hedi- ye' adj altmdakiriişvetkarşılığında ye- rine getiriliyordu. Ve 'nüfuzu' günden güne artan Cinci Hoca, devlet işlerine, yabancı ülkelerle ilişkilere bile kanş- maktan geri kalmtyordu. Siyasal den- gelerin değiştiğini görünce, 1648"de Sultan tbrahim'i tahttan indirmek üze- re girişilen ayaklaranaya katılmaktan da geri kahnadı. Tarihlerin yazdığına göre, padişah hakkında atıp tutarken kalabalıktan "Ne yüzle bunda geldi- niz?" diye sorulduğunda şu cevabı ver- di: - Ya neden gdrnezuz? Biz bu gflnii Allahtan istedik. ÂJem ne şekil yıkıMı gönnezmisiz? Ulemadan biri yanına sokuldu: - Efendi âlenı yıkıldı, dersiz. Siz, yi- ykrilikle. rüşvetk bu yıknmn sebebi ol- dunuz. İmdi hem suçlu hem güçlü. kf kalabanğıyla baş davatı olup buraya geldu. Çık ş t parekmesünkr! Cinci, çekilip gitmek zorunda kaldı. IV. Mehmed'in tahta çıkanlmasından sonra. Yeniçerilere 'cûlûs babşişi' da- ğıtümak gerektiğinde, Hazine'de para bulunmadığı göriildü. Sadrazam Sofiı Mehmed Paşa^erveti dillere destan Cinci Hoca'ya adam gönderip 200 ke- se (100 bin gümüş kuruş) istettı. Hoca direndi: - Ben mertlik ile kazandım. Canım tende iken bir akçe bile vermezem! Ancak, yakınlannın uyansı üzerine 40-50 kese vermeye razı oldu. Adam- lanna: - Getirin şu keseleri, dedi, ayan bo- zuk. kenarı kınk, sıkletleri eksik olan- ları ayırıp verelim de şu köpekkrin ağ- zını kapayalım. Paralar aynlıp sayıhrken aldığı olumsuz cevaba kızmış olan sadrazam, Çavuşbaşı AbdüKettahAğa'yı gönder- mişty - Âdemlerinle bile git, şu mel'unu bunda getir hapset! Çavuşbaşı, Cinci Hoca'nm sarayını bastı. Paralan oldugu gibi ortada bıra- kıp hareme kaçan Cinci, oradan kom- şusu Tosun Çavuş'un evine geçti. Ve ele geçirilip yaka paça sadrazamın hu- zunma çıkanldı. Sadıazamm ısrarlan- na karşm, 200 kese vermemekte diren- di. Bunun üzerine Sofu Mehmed Paşa, Hoca'yı hapse attvnp adamlannı da sa- rayına yolladr. - Nebulursantz,defter edipbundage- tfiresiz! Saraymdan çuvallar. torbalar dolusu keseler getirilirken, gizli hazinelerinin yerini söyletmek için Cinci'ye işkence yapılıyordu. Bu yolla on iki güğüm çil akçe ve 70 bin kese daha elde edildi. Mısır'a sürülen Cinci Hoca ardından bir kapıcı gönderilerek boğduruldu. tiksindiricı bir manzara ortaya çıktı: Bayrak açıldıkça hocalar kocakavuklan, bol cübbeleriyle kollannı açmışlar. herifin etrafına tekbirlerle koşuşturuyorlardı. Kimi bayrağa yüzünü gözünü sürüyor. kimi mıkremesıni uzatarak yüzüne götürüyordu. Kalabalık ve saldın o kadar çoktu ki. bu gürültü arasında bayrağın sınğı çatırtılarla kınldı. Sınğı yakalayan ulemadan bazılan tepetaklak yerlere yuvarlandı. Bu velvele içinde bayrak dışanya. hünkâr maksuresıne (padişaha aynlmış yüksekçe yere) dikildi. Ne yapacaklardı? Caminin etrafı. avlusu hocalarla, seyircilerle dolmuştu. Hocalar civar tekkelerden bulduldan bayraklan da getirmişler. hepsini yan yana dikmişjerdı. Her tarafa adamlar koşuyor, hocalar e\ lerinden çıkanlıyor. gelenler bir daha sahverilmiyordu. Bütün seyyıdleroradaydı. Caminin merdiveni başında ıçe işleyici bir sesle Fetih suresıni okuyorlardı. Halktan kişiler ağızlannı açmışlar, bu rezalete hayran hayran bakıyorlardı. Nihayet dua bitti. Korkunç bir ses yükseldi: "Cenk ideriz!" Fakat hiçbirinin silahı yoktu. Akşam oldu. Sadrazam, hocalann hâlâ dağılmadıklannı haber aldt. Artık isyanı bastırmaya kesın karar vermişti. Fatih Camisi'ne silahu.yeniçenlerle Yeniçeri Ağası'nı yolladı. HocaiafciÎAIptn ^ğaâCj)i9^d)ğini duyunca ne .. yapacaklannı şaşırdılar. Büiıaben alanlardan birçoğu. korkulanndan: - Akşam oldu. Gidelim. sabah >ine gelelim, diye savuştular. Bazılan aptes almak bahanesiyle sıvişolar. İleri gelenleri de evlerine gittüer. Gece, beş çavuş Fatih Camisi'ne geldiği zaman. camide pek az adam kalmışn. Fakat kalanlara öyle bir kılıç çaldılar ki, ceseüerini lağımlara doldurdular. Fatih Camisi olayı böylece sonuçlanmıştı. Sadrazam neşe içindeydi. Ertesi gün ulemadan bazılan ağa kapısına gidemedikleri için özür dilediklerinde. sadrazam ağız dolusu gülerek: - Sultan Mehmed'e (Fatih Camisi'ne) varmayı bilürdünüz! demışti. Ulemanın artık halk gözünde hiçbir değeri kalmamıştı. Halk sokakta büyükçe sanklı birinin geçtiğini ne zaman görse. hemen alay ederler. - Sancak dibine! diye bağınrlardı. Hocalar bu değer yitırişten dolayı uzülerek yeniçerilere kin duymuşlar. Erzurum'da zorbalık amacıyla isyan edcn Abaza'yı (Abaza Hasan Paşa) devlet aleyhine teşvike başjamışlardı. Kazasker Bostanzade, damadı Ali Paşa'ya casusluk ediyordu Ulema bu işlerle uğraşırken, her yer perişanlık içindeydi. Devlet, yeniçeri zorbalannın elindeydi. Saltanat nüfuzu kalmamıştı. Vilayetler isyan ateşleri içinde yanıyordu. Yoksulluk her yana yayılmıştı. Sultan Mustafa'nın akıl hastahgı artık dayanılamayacak derecedeydi. Sonunda devlet ileri gelenleri karar verdiler, padişahı tahttan indirdiler, yerine I. Sultan Ahmed'in oğlu IV. Murad'ı geçirdiler 11623). Hocalann hakkından en çok IV. Murad'ın geleceği kuşkusuzdu. Genç, hareketli. dirençli. gerçek bir diktatör ruhu taşıyan IV Murad, ayaklanmalan bastırmaya kesin kararhvdı. En sevdiği Şeyhülislam. şair Yahya Efendi'ydi. Kazasker Bostanzade. damadı sadrazam Ali Paşa'ya casusluk eder. onun sefıl tutkulanmn aracı olurdu. Kemankeş Ali Paşa,(***) rakibi Biber Mehmed Paşa'yı öldürteceği zaman zavallı vezırin ağzını aratmak için Bostanzade'yi göndermiş, o da bu alçakça görevi gereğınce yerine getirmişti. Olay şöyle geçmişti: Bostanzade, bir gün Biber Mehmed Paşa'nın yanına gelir, sanğından bir kâğıt çıkanr: - Sultanım. ben cifirde (****) becerikliyimdir, yüdız ilminde benzerim yoktur. Elbette damadım yerine sen sadrazam olursun. Reca ederim. ol zaman bize eziyyet bu>r urman,diye yalandan yalvanr. Biber Mehmed Paşa şaşmr: - Git hey efendi! Dime böyle kelamı, bize sadaret lazun değil, der, başına bir bela gelmesın diye korkar. Bostanzade ısrar eder. mutlaka sadrazam olacağını söyler. Biber Mehmed Paşa, Bostanzade'den yakasmı kurtarmak için: - Kaderde varsa hayır ola. der. Bostanzade yerinden fırlar. doğru Kemankeş'e koşarak, sevine sevine: - Vezarete eğilimi vardır. der. Bu kara çalma üzerine zavallı Mehmed Paşa feci bir biçimde öldürülür. (*) I. Mustaja 'nın ikinci kez tahta çıkışı 1622'dedir.Biryıl daha padişahhk etti. (**)1622 ve 1623'te iki kez sadrazamlık yaptı. (***) 1623'te sadrazam oldu. 1624'te ıdam edildi. (****) Cifr, cefr: Gelecektcn haber verme "ilmi"! Sürecek POLITİKA YE OTESI MEHMED KEMAL Tank Sesleri••• ButankgürültüleriAnkara'nınKızılayı'ndaoturan- lar için "aşina" seslerdi. Bir askeri darbe oldu mu Çankaya - Kızılay ekseni üstünde dolaşıp dururiar- dı. Tanıdıktı bu sesler. ilkini 27 Mayıs'ta duyduk. Kapı ziliyle telefon zili birlikte çaldı. Telefondaki ses Erol Ülgen'ındi: "Abi, ihtilal oluyor" dedi. 27 Mayıs, zincirlerinden öyle kopmuştu ki 27 Ma- yıs'tan çok önce, gürültüsünden belliydi. Ondan sonra 12 Mart... Ondan sonra 12 Eylül. Arada bir güdük şubat darbesi vardı ki ötekilerin arasında kaynayıp gidiyordu. Sonuncu, Sincan dar- besiydi. Tanklar yürümeye başlamıştı. Bunu DYP grubuyla birlikte emekli Orgeneral Güreş de gör- müştü. Güreş soruyordu: "Tanklann Sincan 'da Atatürk anıtının önünden geçmesini bir rastlantı mı sanıyorsunuz? Tanklann geçişi askerin rahatsızlığını gidermek içindir. Birsu- bap görevi görüyor. Onlann sabrını zprlamamak gerekir. Kimse iki adtm ileri bir adım geri deneyine dayanarak yol almaya çabalamasın. 'Üç adım atı- lır' görüşünü kimse benimsemesin." Bir şarkı var, şöyle de söylenebilir: "Sincan'ı taştan oyariar." "Sonra?" "Içine şeriatı koyarlar." "İşte bir onu koyamazlar." Kilis Milletvekili ve eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş bunlan söylerken çok önemli bir nok- taya parmak basıyor. Buna parmak basmak den- mez; "tanklann ayak sesleri" denir. Güreş, şunlan da sözlerine ekliyor: "RP'nin son günlerdeki tutumuna dikkat ederse- niz sürekli protokol dışına çıkıyor. Bu, toplumda ra- hatsızlık yaratır. Koalisyonu bir protokole bağladık. Kabinenin hiçbir üyesi bunun dıştna çıkamaz. Kudüs gecesi de buna engel olamaz. Bu adam 3 yıldır görevde, laiklik dışı davranışları haddini aş- tı. Buna densizlik denemez. Dense dense terbiye- sizlik denir. Asker, demokrasiyi geriye götürmeye hiç de niyetli değildir. Asker böyle ağır bir yükü üs- tüne almayı hiçbir zaman istemez. Erbakan asker konusunu sürekli körüklüyor. Ben bin tane subayın ilişiğini kestim." Henüz kurulmuş olan Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Çiller e yüklenerek şöyle demışti: "Erzincan depreminden sonra Türkiye'nin başı- na gelen en büyük felakettir. Bugün Sincan 'da do- laşan tanklar demokratik bir ülkede dolaşsa sizin de benim de burada konuşmak yerine, Genelkur- may'ın kapısına dayanmamız gerekirdi. Demokra- si böyle savunulur." Demokrasiyle şeriat hiçbir zaman beraber yürü- mez. Ha, şunu bilelim. Sincan da bir Susurluk olur. B U L M A C A SEDAT YİŞAYAH 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/Ev işlerini iyi bi- len, becerikli ka- ' dın. 2/ Kanşıklık. 2 kargaşa... Ahmak. 3/ Bir düşünceyi, 3 bir konuyu bir ne- , dene dayandır- ma... Kaplarda su 5 nedenıyle oluşan torru. 4/ Doğal ve b tanhsel özellikle- 7 rinden dolayı ko- ruma altına alınan 8 alan... "Doymaz g beşer dediklen kuş - - -'lara'" (Tevfik Fikret). Sylnsan bedenı çevresinde- ki manyetik alan... Satranç- ta bir taş. 6/ Dolma yapmak için hazırlanan kanşım... Asma, fasulye gibi sanlgan 4 bitkilerin turunması için vanlanna dikılen smk. 7/ lnkalar tarafından kullanı- lan ve iplerin üstüne atıl- 7 mış her düğümün rengine 8 göre bir anlamı olan dü- n ğüm-yazı... Sebzebahçesi. 8/Aynı adlı bıtkının köklerinden elde edilerek tutkal gibi kul- lanılan birtoz... Radyumun simgesi. 9/Kunıtulmuş süt ürü- nü... Pamuk kozası. YLKARIDAN AŞAĞ1YA: 1/İnsanyerleşımlenni ınceleyenbilimdalı.2/Geniş.engin... Aziz Nesin'in bir oyunu. 3/ Sızdırmazlık sağlamak için kar- şılıklı iki yüzey arasına yerleştırilen parça... Yaşlı, koca, ih- riyar. 4/Birpeygamber... Afrika'nın en yüksek dağı Kiliman- jaro'nun yerli dillerdekı adı. 5/izmir'in bir ilçesi... Köpek. 6/ Notada durak işareti...Tarla, bağ, bahçe gibi yerlerden toplanan ürunden arta kalanlar. II Kitap getırmemış peygam- ber... Konut. 8/Alçıdan yapılmış kabartma süslemelere ve- rilen ad. 9/ Bir buluştan. bir haktan şararianmak için dev- letçe verilen belge... Sergen. K: JK F> S (Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması) Hızmet Sistemi Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46 İLAN T.C. SİLİVRİ ASLİYT HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1991/542 Davacı Rasim Yıldızbakan vs. vekili Av. Osman Muzmul tarafından davahlar Zeynep Say, İsmail Say, Hüseyin Say, Zeynep Soy aleyhine açılan taz- minat davasından dolayı: Mahkememizce yapılan yargılama sonunda 27.12.1995 gün. 199İ 543-1995- 647 sayılı karar ile davanın kısmen kabulüne 37.562.5OO.-TL tazmi- natın dava tarihi olan 17.10.1991 tarihinden itiba- ren %30 yasal faizi ile birlikte davahlardan müşte- reken ve müteselsilen alınarak davacılara verilme- sıne, 2.211.000 TL yargılama gıden ile 2.430.000 TL vekâlet ücretinin davahlardan alınarak davacı- lara verilmesine karar verilmiş olup, davahlardan Hüseyin Say ve İsmail Say'a gösterilen adrese teb- ligat yapılamadığından mahkeme karannın ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla mahkememizin 27.12.1995 gün, 1991/543-1995/647 sayılı karan- nın davahlar Hüseyin Say ve İsmail Say'atebliği ye- rine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 5432
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle