Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 1997 ÇARŞAMBA
10 DIZIYAZI
"iiıiı siyısett vı râşvetc alat tlilatıi
Ahmet Refik Altınay'dan aktaran Alpay Kabacalı
Hocalar artık siyasi birer alet olmuşlardı. Yahya
Efendi gibi zatlann bile zekâsı hiçbir etki
/aratmıyordu. Onlar da Sultan Osman'ın katilleriyle
oirlikte yaşıyorlar, bir mecliste bulunuyorlar,
•cendilerine saygıda kusur etmiyorlardı. Ilim,
<uwetli bir kütleye dayanamamak yüzünden
:inayetle uğraşanlara karşı hiçbir nüfuz
gösteremıyordu. İlmiye sınıfının artık hiç saygınlığı
-calmamıştı. Kadılar bile sadrazamdan dayak
/iyortardı. Nitekim Fatih Camisi olayı bu olayın
jğursuz bir sonucu olmuştu.
Sultan Ibmhim, CinciHoca'ya teslimolduIV. Murad'ın öliimünden (1640)
sonra. ulema büyük bir belaya uğra-
dı. Bu belanın başlangıcı. Cinci Ho-
ca'nın ortaya çıkışıydı. Duası ve ne-
fesiyle Sultan İbrahim'in* kadınla-
ra yaklaşmasına hızmet eden Cinci
Hoca, sarayın en sözü geçer adamıy-
dı. Herkes Cinci Hoca'mn nüfuzu-
na ve sihrine tutulmuştu. Padişah, gü-
cûnün ve aklınm dengesini yoluna
koymak: saray kadınlan, güzellikle-
rinde fazla bir çekicilik göstermek,
•padişah-ı âlempenah'a şirin görün-
mek için Cinci Hoca'nm nefesinden
yararlanırlaTdı. Ancak maddi yaran
Cinci Hoca elde ediyordu. Sarayda-
ki nüfuzundan yararlanarak devlet
katlannı istediği gibi bölüştürür. Üs-
küdar'da kendisine saraylar ve ha-
mamlar yaptınr. şeyhülislamdan.
ulemadan. herkesten önde gelirdi.
Şeyhülislam Yahya Efendi Âleme
cübbevü destar keramet mi verir te-
sellisiyle sonunda yalnızhk köşesine
çekilmiş, Cinci Hoca'nm nüfuzu kar-
şısında yenilgiyı o da tatmıştı. Cin-
ci'den yüz bulmak isteyenler, sarayı-
na gidip gelenler, yaptırdığı saraylar
için Muallâ devletâbd okJu bu men-
a\ mübarek bâd (Bu durak. kutsal
havada yüce. kutlu bir yer oldu)
ya da Yümn-i devleüe mübarek ola
dâim bu mekân (Bu yer. her zaman
zenginliğin bereketiyle kutlu olsun)
yolunda tarihler yazarlardı. Çoğu
ulema kadılık almak, büyük memur-
luk elde etmek için Hoca Efendi'ye
başvururdu. Padişah hocalığına eri-
şen Cinci Hüseyin Efendi. yüce sa-
raylarda oturur. rüşvetler karşılığın-
da kadılar atardı. Ulemanın büyûk
memurluk yağması günden güne ar-
tardı. Bunu başaramayanlar, koltuk-
lannda bir kitap, koca kavuklanyla
divana gelirler:
- Sultanım âlim amilim (bilgin or-
taya kayan, yapan), bana zulmeyledi,
diye şeyhülislama şikâyet ederlerdi.
Şeyhülislamdan yüz bulamayan-
lar ise Cinci Hoca'ya başvururlar. is-
tediklen medreseleri elde ederlerdi.
Beş bin kuruş veren ulema, Cinci Ho-
ca'dan Mekke kadılığı alırlardı. Ço-
ğu. sıraian gelmeden kadıhğa ulaşır-
lardı. Bazen, Cinci Hoca ile Şeyhü-
lislamm bir kadılığı iki kişiye sattık-
lan olur. o zaman hangi tarafın nüfu-
zu sağlamsa davayı o tarafın kazan-
dığı görülürdü. Ulemanın kadılık
ahşverişleri gizli değıldi.
Mûlakkap Muslihiddin Şam kadı-
lığını on dokuz bin kuruşa elde et-
mişti. Bu paranın Şam'dan çıkamaya-
cağını anlayınca. Yenişehir'i isteme-
ye kalkmıştı. Devlet ileri gelenleri de
mansıp (yüksek memurluk) satmak-
tan utanmazlardı. Gereğinde şeyhü-
lislam, işlemin kolaylaşması için sad-
razamdan tezkere alır, arada resmi
bir işlem de yapılırdı. Edirne'den alı-
nan Hanefî Efendi kırk kese akçe ile
Anadolu kazaskerliğini elde etmiş.
Siyami Efendi on bin on bin kuruşla
Selanik kadılığını almıştı. Hatta ve-
recek parası olmadığı için sözlerini
Sultan 1. İbrahim, Cinci Hoca
Hüseyin Efendi sayesinde kadın-
lara yaklaşmaya başladı.
yerıne getirememiş. kendisine gön-
derilen mübaşıre ödünç alıp vermiş.
yolda kederinden ölmüştü.
(*) Birinci İbrahim (1640-1648).
Ulema ile ağalarFatih Camisi
avlusunda sille tokat 'uruştular'
F
enı padişah Sultan Mustafa, (*) eski
durumundaydı. Ama ulema bu
durumu bir "mazhariyet" diye
değerlendinyordu. Bir gün Cerrahi
§eyhi İbrahim Efendi, vaazında
Sultan Mustafa'dan söz etti:
"Ümmeti Muhammed. Padişah deti. Üç gündür
tenha bir odaya girüb kapanmış. Namaz kılub
ağlamaktadır. Hiç kimseye söylemez. Duaya meşgul
oİun. Sırnna yine kendi vâkıfdır. Sultan Osman
Han'ın mertebesini âlem-i rüyâda müşahede
eylemişler. Kat-ı âli görmüşler. Hak Taala rahmet
eyleye". dedi. Cemaati hüngür hüngür ağlartı.
Hocalar artık siyasi birer alet olmuşlardı. Yahya
Efendi gibi zatlann bile zekâsı hiçbir etki
yaratmıyordu. Onlar da Sultan Osman'ın
katilleriyle birlikte yaşıyorlar. bir mecliste
bulunuyorlar. kendilerine saygıda kusuT
etmiyorlardı. Ilim. kuvvuli bir kütleye
dayanamamak yüzünden cinayetle uğraşanlara
karşı hiçbir nüfuz gösteremiyordu. tlmiye sınıfının
artık hiç saygınlığı kalmamıştı. Kadılar bile
sadrazamdan dayak yiyorlardı. Nitekim Fatih
Camisi olayı bu olayın uğursuz bir sonucu
olmuştu.
Hocalann bu isyanı gerçekten gülünçtü. Sadrazam
Merre Hüseyin Paşa (•*; bir kadıyı dövdü. Kadı,
sadrazamdan intikam almak için bütün ulemanın
evlerini dolaştı, ulema tümüyle ayaklandı. Bir
sabah Fatih Camisi hocalarla doldu. Hertaraftan
akın akın hocalar geliyordu. Ulemanın bu
ayaklanması dine saldın, inananlara zulmetme
aleyhinde değildi. Asıl amaç, ulema ile hoş
geçinmeyen sadrazam Merre Hüseyin Paşa'dan
intikam almak, kişisel düşmatılıklannın karşılığını
vermekti. Oysa öte yandan haklar ayaklaT altına
ahnır, devlet hazinesi tükenirdi; ulemaca bunlann
hiç önemi yoktu. Onlar Merre'yi istemiyorlar:
Merre'nin "küfür ve sapkınhklanna
r
fetvalar
yazıyorlardı. Sonunda Şeyhülislam Yahya Efendi
geldi:
- Vezir gelsün. Davamız görülsün. Hükm-i şer'i icra
olunsun, dediler. O. asi hocalan yauştırmak istedi:
- Madem ki vezir-i azamdır, gelmez. Hakkındaki
hükmün yerine getirilmesi müşküldür. Siz burda
bekle>1n. Ben varub padişaha durumu bildireyim.
Adedildikten sonra geliib davaruz görülsün.
Gitmek istedi. fakat Bıçakçıoğlu ileriye atıldı.
Şeyhülislamı salıvermemek istedi:
- Bunu meclisten zinhar salıvermen. Yoksa cümleniz
katlolunmak mukarrerdir, dedi.
Bu sözlere kimse kulak asmadı. Yahya Efendi
saraya can attı, Merre Hüseyin Paşa, ağa kapısına
sığındı. Yeniçeri ağasıyla kazaskerleri topladı:
- Sultan Mehmed'e (karşı) olan cemivetin perişan
olması murad-ı hümayûndur (padişahuı isteğidir).
Hususan (özeüikle) Valide Sultan Hazretlerinin
maksududur (amacıdır), dedi.
Ocak ağalanndan bırkaç kişiyı Fatih'e gönderdi.
Ağalar camiye gırdiler, hocalara meseleyi
anlatmak istedikr, fakat içlerinden biri:
- Bunlar yave (boş şeyler) söyler. Bire urun! diye
bağırdı. Ortalık birbirine kanştı. Ulema ağalann
etrafını aldılar; sille tokat vuruşmaya başladılar.
Sonunda kadızadelilerin işe kanşması bunun
sonunugetirdi.
Ulemanın içinde yeniçeriler de vardı. Hatta bunlan
kandırmak için kendilerine:
- Bizim ile olur musunuz? Sultan Mustafa bir
divane mecnundur. Padişah yokdur. Cülûs
etdirelim, demişler; veniçeriler cülûs (tahta
oturtma) meselesini duyar duymaz alacaklan
bahşişlerle parlayan gözlerini açarak şu cevabı
vermişlerdi:
- Ulema efendilerûniz kande ise biz dahi anlar ile
bile>iz(neredeyse biz de onlarlayız).
Sonunda Hüseyin Paşa. hocalan yatıştırmak için
nakibi (vekili) Gıbari Efendi'yi göndermeye karar
verdi. Gıbari Efendi Fatih Camisi "ne geldiği zaman
ikindi olmuştu. Cami, halkla, ulemayla
kaynaşıyordu. Hemen asi ulemanın birçoğu
efendiyi karşıladılar, mihrapla minber arasına
götürdüler. Orada pencereye oturttular:
- Söyle, cevabuı nedir? dediler.
Gıbari efendi hocalara nasihat etmeye başladı. bu
davadan vazgeçmelerini öğütledi. Sonunda
koynundan bir hatt-ı hümayûn (ferman) çıkardı.
okumaya başladı. İşte o zaman müthiş. bir velvele
koptu. Bütün hocalar bağınyorlardı:
- Bizim padişahınuz mecnundur, okumak yazmak
bilmez. Bu hat Tılan cariyenindir.
Mecnun padişahın halife olmasına boyun eğen
ulema. bu feci sözlerle ortalığı çınlatıyorlardı.
Aradan çok geçmedi. içlerinden biri mihrabın
yanmda. smk üzerinde duran Akşemseddin'in
tacını yakaladı, acele acele birbayrak yapmaya
çahştı. Bayrak yapılıryapılmaz, Fatih'in görkemli
camisinde ulemanın hırsını ve alçalışını göstenr
'Osmanlı tarihinin Rasputini'
Cinci Hoca Hüseyin Efendi, Kon-
yahdır. Konyamedresesinde öğrenime
başladı, sonra Istanbul'a gelerek Sü-
leymaniye medresesindeki softa odala-
rmdan birine yerkşti. Biı gün medre-
sede hastası için 'nefesi keskin, duası
makbul' hoca arayarı bir kadmla tanış-
tı. Evine gitti, dua okudu, muska yaz-
dı... Hastanın çabuk iyileşmesi, Hüse-
yin Efendi'ye ün sağlayan ilk olaydı.
Giderek ünü yayıldı. Artık yalntz has-
talar değil, sevgililerine kavuşmayı di-
leyenler ve kocalannı elde tutmak is-
teyen kadınlar da ona muska yazdın-
yorlardı. Bunlarla da yetinmedi. 'Qn-
cffik' ve 'efcunkârUk'taki (büyü yap-
maktaki) ustalığı ağızdan ağıza Istan-
bul'a yayıldı. 1640'ta tahta çıkan Sul-
tan İbrahim. akıl hastasıydı. Annesi
Kösem Sultan onun üstüne titriyor,
elinden gelen her şeyi yaparak iyileş-
nesini ve tahtta kalmasıru sağlamaya
jalışıyordu. Hekimlerden umut kesin-
;e, padişahı 'okutacak' hoca aramaya
başlamıştı. Hüseyin Efendi 'nin ününü
duyup bir de onun 'nefesini' deneme-
ye karar verdi. Cinci Hoca, baltacılar-
dan biri tarafından saraya çağnldı.
Cinci Hüseyin Hoca, Sultan îbrahim'e
hem 'nefes ediyor', hem de bir derviş-
ten öğrendiği sağaltma yöntemini uy-
guluyordu: Kuru 'ncirler yağda kızar-
tüıyor. yirmidört saatsütte bırakılıp şi-
şirildikten sonra içlerine çam fıstığı
doldurularakhastayayediriHyordu. Bu
yöntem. padişahın güçlenip kadınlara
ilgi duymasıru sağladı. Bu, Cinci Ho-
ca'nın saraydaki saygınlığının artma-
sına yol açtı. Çok geçmeden padişa-
hın 'mahbubu' olmuş ve her işe kanş-
mayabaşiarmştı. Hastası olanlaraoku-
yup üflemekle. muskalar yazıp büyü-
ler yapmaklayetinmiyordu artık... Ah-
met Refik'in belirttiği gibi, mansıp
(yüksek rütbe)ve arpalık almak, önem-
li görevlere kayınlmak isteyenler de
ona başvuruyorlardı. Her istek, 'hedi-
ye' adj altmdakiriişvetkarşılığında ye-
rine getiriliyordu. Ve 'nüfuzu' günden
güne artan Cinci Hoca, devlet işlerine,
yabancı ülkelerle ilişkilere bile kanş-
maktan geri kalmtyordu. Siyasal den-
gelerin değiştiğini görünce, 1648"de
Sultan tbrahim'i tahttan indirmek üze-
re girişilen ayaklaranaya katılmaktan
da geri kahnadı. Tarihlerin yazdığına
göre, padişah hakkında atıp tutarken
kalabalıktan "Ne yüzle bunda geldi-
niz?" diye sorulduğunda şu cevabı ver-
di:
- Ya neden gdrnezuz? Biz bu gflnii
Allahtan istedik. ÂJem ne şekil yıkıMı
gönnezmisiz?
Ulemadan biri yanına sokuldu:
- Efendi âlenı yıkıldı, dersiz. Siz, yi-
ykrilikle. rüşvetk bu yıknmn sebebi ol-
dunuz. İmdi hem suçlu hem güçlü. kf
kalabanğıyla baş davatı olup buraya
geldu. Çık ş t parekmesünkr!
Cinci, çekilip gitmek zorunda kaldı.
IV. Mehmed'in tahta çıkanlmasından
sonra. Yeniçerilere 'cûlûs babşişi' da-
ğıtümak gerektiğinde, Hazine'de para
bulunmadığı göriildü. Sadrazam Sofiı
Mehmed Paşa^erveti dillere destan
Cinci Hoca'ya adam gönderip 200 ke-
se (100 bin gümüş kuruş) istettı. Hoca
direndi:
- Ben mertlik ile kazandım. Canım
tende iken bir akçe bile vermezem!
Ancak, yakınlannın uyansı üzerine
40-50 kese vermeye razı oldu. Adam-
lanna:
- Getirin şu keseleri, dedi, ayan bo-
zuk. kenarı kınk, sıkletleri eksik olan-
ları ayırıp verelim de şu köpekkrin ağ-
zını kapayalım.
Paralar aynlıp sayıhrken aldığı
olumsuz cevaba kızmış olan sadrazam,
Çavuşbaşı AbdüKettahAğa'yı gönder-
mişty
- Âdemlerinle bile git, şu mel'unu
bunda getir hapset!
Çavuşbaşı, Cinci Hoca'nm sarayını
bastı. Paralan oldugu gibi ortada bıra-
kıp hareme kaçan Cinci, oradan kom-
şusu Tosun Çavuş'un evine geçti. Ve
ele geçirilip yaka paça sadrazamın hu-
zunma çıkanldı. Sadıazamm ısrarlan-
na karşm, 200 kese vermemekte diren-
di. Bunun üzerine Sofu Mehmed Paşa,
Hoca'yı hapse attvnp adamlannı da sa-
rayına yolladr.
- Nebulursantz,defter edipbundage-
tfiresiz!
Saraymdan çuvallar. torbalar dolusu
keseler getirilirken, gizli hazinelerinin
yerini söyletmek için Cinci'ye işkence
yapılıyordu. Bu yolla on iki güğüm çil
akçe ve 70 bin kese daha elde edildi.
Mısır'a sürülen Cinci Hoca ardından
bir kapıcı gönderilerek boğduruldu.
tiksindiricı bir manzara ortaya çıktı: Bayrak
açıldıkça hocalar kocakavuklan, bol cübbeleriyle
kollannı açmışlar. herifin etrafına tekbirlerle
koşuşturuyorlardı. Kimi bayrağa yüzünü gözünü
sürüyor. kimi mıkremesıni uzatarak yüzüne
götürüyordu. Kalabalık ve saldın o kadar çoktu ki.
bu gürültü arasında bayrağın sınğı çatırtılarla
kınldı. Sınğı yakalayan ulemadan bazılan
tepetaklak yerlere yuvarlandı. Bu velvele içinde
bayrak dışanya. hünkâr maksuresıne (padişaha
aynlmış yüksekçe yere) dikildi.
Ne yapacaklardı? Caminin etrafı. avlusu hocalarla,
seyircilerle dolmuştu. Hocalar civar tekkelerden
bulduldan bayraklan da getirmişler. hepsini yan
yana dikmişjerdı. Her tarafa adamlar koşuyor,
hocalar e\ lerinden çıkanlıyor. gelenler bir daha
sahverilmiyordu. Bütün seyyıdleroradaydı.
Caminin merdiveni başında ıçe işleyici bir sesle
Fetih suresıni okuyorlardı. Halktan kişiler
ağızlannı açmışlar, bu rezalete hayran hayran
bakıyorlardı. Nihayet dua bitti. Korkunç bir ses
yükseldi: "Cenk ideriz!" Fakat hiçbirinin silahı
yoktu. Akşam oldu. Sadrazam, hocalann hâlâ
dağılmadıklannı haber aldt. Artık isyanı
bastırmaya kesın karar vermişti. Fatih Camisi'ne
silahu.yeniçenlerle Yeniçeri Ağası'nı yolladı.
HocaiafciÎAIptn ^ğaâCj)i9^d)ğini duyunca ne ..
yapacaklannı şaşırdılar. Büiıaben alanlardan
birçoğu. korkulanndan:
- Akşam oldu. Gidelim. sabah >ine gelelim, diye
savuştular. Bazılan aptes almak bahanesiyle
sıvişolar. İleri gelenleri de evlerine gittüer. Gece, beş
çavuş Fatih Camisi'ne geldiği zaman. camide pek az
adam kalmışn. Fakat kalanlara öyle bir kılıç
çaldılar ki, ceseüerini lağımlara doldurdular.
Fatih Camisi olayı böylece sonuçlanmıştı.
Sadrazam neşe içindeydi. Ertesi gün ulemadan
bazılan ağa kapısına gidemedikleri için özür
dilediklerinde. sadrazam ağız dolusu gülerek:
- Sultan Mehmed'e (Fatih Camisi'ne) varmayı
bilürdünüz! demışti.
Ulemanın artık halk gözünde hiçbir değeri
kalmamıştı. Halk sokakta büyükçe sanklı birinin
geçtiğini ne zaman görse. hemen alay ederler.
- Sancak dibine! diye bağınrlardı.
Hocalar bu değer yitırişten dolayı uzülerek
yeniçerilere kin duymuşlar. Erzurum'da zorbalık
amacıyla isyan edcn Abaza'yı (Abaza Hasan Paşa)
devlet aleyhine teşvike başjamışlardı.
Kazasker Bostanzade, damadı Ali
Paşa'ya casusluk ediyordu
Ulema bu işlerle uğraşırken, her yer perişanlık
içindeydi. Devlet, yeniçeri zorbalannın elindeydi.
Saltanat nüfuzu kalmamıştı. Vilayetler isyan
ateşleri içinde yanıyordu. Yoksulluk her yana
yayılmıştı. Sultan Mustafa'nın akıl hastahgı artık
dayanılamayacak derecedeydi. Sonunda devlet ileri
gelenleri karar verdiler, padişahı tahttan indirdiler,
yerine I. Sultan Ahmed'in oğlu IV. Murad'ı
geçirdiler 11623).
Hocalann hakkından en çok IV. Murad'ın geleceği
kuşkusuzdu. Genç, hareketli. dirençli. gerçek bir
diktatör ruhu taşıyan IV Murad, ayaklanmalan
bastırmaya kesin kararhvdı. En sevdiği
Şeyhülislam. şair Yahya Efendi'ydi. Kazasker
Bostanzade. damadı sadrazam Ali Paşa'ya casusluk
eder. onun sefıl tutkulanmn aracı olurdu.
Kemankeş Ali Paşa,(***) rakibi Biber Mehmed
Paşa'yı öldürteceği zaman zavallı vezırin ağzını
aratmak için Bostanzade'yi göndermiş, o da bu
alçakça görevi gereğınce yerine getirmişti. Olay
şöyle geçmişti:
Bostanzade, bir gün Biber Mehmed Paşa'nın
yanına gelir, sanğından bir kâğıt çıkanr:
- Sultanım. ben cifirde (****) becerikliyimdir,
yüdız ilminde benzerim yoktur. Elbette damadım
yerine sen sadrazam olursun. Reca ederim. ol
zaman bize eziyyet bu>r
urman,diye yalandan
yalvanr.
Biber Mehmed Paşa şaşmr:
- Git hey efendi! Dime böyle kelamı, bize sadaret
lazun değil, der, başına bir bela gelmesın diye
korkar. Bostanzade ısrar eder. mutlaka sadrazam
olacağını söyler. Biber Mehmed Paşa,
Bostanzade'den yakasmı kurtarmak için:
- Kaderde varsa hayır ola. der.
Bostanzade yerinden fırlar. doğru Kemankeş'e
koşarak, sevine sevine:
- Vezarete eğilimi vardır. der.
Bu kara çalma üzerine zavallı Mehmed Paşa feci
bir biçimde öldürülür.
(*) I. Mustaja 'nın ikinci kez tahta çıkışı
1622'dedir.Biryıl daha padişahhk etti.
(**)1622 ve 1623'te iki kez sadrazamlık yaptı.
(***) 1623'te sadrazam oldu. 1624'te ıdam edildi.
(****) Cifr, cefr: Gelecektcn haber verme "ilmi"!
Sürecek
POLITİKA YE OTESI
MEHMED KEMAL
Tank Sesleri•••
ButankgürültüleriAnkara'nınKızılayı'ndaoturan-
lar için "aşina" seslerdi. Bir askeri darbe oldu mu
Çankaya - Kızılay ekseni üstünde dolaşıp dururiar-
dı.
Tanıdıktı bu sesler.
ilkini 27 Mayıs'ta duyduk.
Kapı ziliyle telefon zili birlikte çaldı.
Telefondaki ses Erol Ülgen'ındi:
"Abi, ihtilal oluyor" dedi.
27 Mayıs, zincirlerinden öyle kopmuştu ki 27 Ma-
yıs'tan çok önce, gürültüsünden belliydi.
Ondan sonra 12 Mart...
Ondan sonra 12 Eylül.
Arada bir güdük şubat darbesi vardı ki ötekilerin
arasında kaynayıp gidiyordu. Sonuncu, Sincan dar-
besiydi. Tanklar yürümeye başlamıştı. Bunu DYP
grubuyla birlikte emekli Orgeneral Güreş de gör-
müştü. Güreş soruyordu:
"Tanklann Sincan 'da Atatürk anıtının önünden
geçmesini bir rastlantı mı sanıyorsunuz? Tanklann
geçişi askerin rahatsızlığını gidermek içindir. Birsu-
bap görevi görüyor. Onlann sabrını zprlamamak
gerekir. Kimse iki adtm ileri bir adım geri deneyine
dayanarak yol almaya çabalamasın. 'Üç adım atı-
lır' görüşünü kimse benimsemesin."
Bir şarkı var, şöyle de söylenebilir:
"Sincan'ı taştan oyariar."
"Sonra?"
"Içine şeriatı koyarlar."
"İşte bir onu koyamazlar."
Kilis Milletvekili ve eski Genelkurmay Başkanı
Doğan Güreş bunlan söylerken çok önemli bir nok-
taya parmak basıyor. Buna parmak basmak den-
mez; "tanklann ayak sesleri" denir. Güreş, şunlan
da sözlerine ekliyor:
"RP'nin son günlerdeki tutumuna dikkat ederse-
niz sürekli protokol dışına çıkıyor. Bu, toplumda ra-
hatsızlık yaratır. Koalisyonu bir protokole bağladık.
Kabinenin hiçbir üyesi bunun dıştna çıkamaz.
Kudüs gecesi de buna engel olamaz. Bu adam
3 yıldır görevde, laiklik dışı davranışları haddini aş-
tı. Buna densizlik denemez. Dense dense terbiye-
sizlik denir. Asker, demokrasiyi geriye götürmeye
hiç de niyetli değildir. Asker böyle ağır bir yükü üs-
tüne almayı hiçbir zaman istemez. Erbakan asker
konusunu sürekli körüklüyor. Ben bin tane subayın
ilişiğini kestim."
Henüz kurulmuş olan Demokrat Türkiye Partisi
Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Çiller e
yüklenerek şöyle demışti:
"Erzincan depreminden sonra Türkiye'nin başı-
na gelen en büyük felakettir. Bugün Sincan 'da do-
laşan tanklar demokratik bir ülkede dolaşsa sizin
de benim de burada konuşmak yerine, Genelkur-
may'ın kapısına dayanmamız gerekirdi. Demokra-
si böyle savunulur."
Demokrasiyle şeriat hiçbir zaman beraber yürü-
mez. Ha, şunu bilelim. Sincan da bir Susurluk olur.
B U L M A C A SEDAT YİŞAYAH
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/Ev işlerini iyi bi-
len, becerikli ka- '
dın. 2/ Kanşıklık. 2
kargaşa... Ahmak.
3/ Bir düşünceyi, 3
bir konuyu bir ne- ,
dene dayandır-
ma... Kaplarda su 5
nedenıyle oluşan
torru. 4/ Doğal ve
b
tanhsel özellikle- 7
rinden dolayı ko-
ruma altına alınan 8
alan... "Doymaz g
beşer dediklen kuş
- - -'lara'" (Tevfik Fikret).
Sylnsan bedenı çevresinde-
ki manyetik alan... Satranç-
ta bir taş. 6/ Dolma yapmak
için hazırlanan kanşım...
Asma, fasulye gibi sanlgan 4
bitkilerin turunması için
vanlanna dikılen smk. 7/
lnkalar tarafından kullanı-
lan ve iplerin üstüne atıl- 7
mış her düğümün rengine 8
göre bir anlamı olan dü- n
ğüm-yazı... Sebzebahçesi.
8/Aynı adlı bıtkının köklerinden elde edilerek tutkal gibi kul-
lanılan birtoz... Radyumun simgesi. 9/Kunıtulmuş süt ürü-
nü... Pamuk kozası.
YLKARIDAN AŞAĞ1YA:
1/İnsanyerleşımlenni ınceleyenbilimdalı.2/Geniş.engin...
Aziz Nesin'in bir oyunu. 3/ Sızdırmazlık sağlamak için kar-
şılıklı iki yüzey arasına yerleştırilen parça... Yaşlı, koca, ih-
riyar. 4/Birpeygamber... Afrika'nın en yüksek dağı Kiliman-
jaro'nun yerli dillerdekı adı. 5/izmir'in bir ilçesi... Köpek.
6/ Notada durak işareti...Tarla, bağ, bahçe gibi yerlerden
toplanan ürunden arta kalanlar. II Kitap getırmemış peygam-
ber... Konut. 8/Alçıdan yapılmış kabartma süslemelere ve-
rilen ad. 9/ Bir buluştan. bir haktan şararianmak için dev-
letçe verilen belge... Sergen.
K: JK F> S
(Kadın Sağlığı ve Aile
Planlaması) Hızmet Sistemi
Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46
İLAN
T.C.
SİLİVRİ ASLİYT HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1991/542
Davacı Rasim Yıldızbakan vs. vekili Av. Osman
Muzmul tarafından davahlar Zeynep Say, İsmail
Say, Hüseyin Say, Zeynep Soy aleyhine açılan taz-
minat davasından dolayı:
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda
27.12.1995 gün. 199İ 543-1995- 647 sayılı karar ile
davanın kısmen kabulüne 37.562.5OO.-TL tazmi-
natın dava tarihi olan 17.10.1991 tarihinden itiba-
ren %30 yasal faizi ile birlikte davahlardan müşte-
reken ve müteselsilen alınarak davacılara verilme-
sıne, 2.211.000 TL yargılama gıden ile 2.430.000
TL vekâlet ücretinin davahlardan alınarak davacı-
lara verilmesine karar verilmiş olup, davahlardan
Hüseyin Say ve İsmail Say'a gösterilen adrese teb-
ligat yapılamadığından mahkeme karannın ilanen
tebliğine karar verilmiş olmakla mahkememizin
27.12.1995 gün, 1991/543-1995/647 sayılı karan-
nın davahlar Hüseyin Say ve İsmail Say'atebliği ye-
rine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 5432