Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 1997 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
Köy kemancılan gibi çalmaya bayılan caz müzisyeni Stephane Grappelli, 89 yaşındaydı
Her şeyini müzîğe borçluyduKültür Servisi-Ünlü caz müzisyeni.
Fransız kemancı Stephane Grappelli.
pazartesi günü yaşama gözlerini yum-
du. 89 yaşmdaki sanatçı, geçen hafta
geçirdiği fitık ameliyatı nedeniyle Pa-
ris'le bir klinikte yatıyordu. Sanatçı.
1989 yılında 17. Uluslararası Istanbul
Festivali kapsamında Türk müziksever-
lerle de buluşmuştu.
1908 yılmda ttalyan asıllı bir felsefe
öğretmeninin oğlu olarak dünyaya ge-
len Grappelli, müziğe ev bütçesine kat-
kıda bulunmak amacıyla sessiz fîlmle-
re piyano ve keman çalarak başlamıştı.
Savaş yıllannı öksüzler yurdunda geçi-
ren Grappelli'ye ilk kemanını cepheden
dönen babası getirmişti. Keman çalma-
yı ders almadan kendi kendisıne öğre-
nen sanatçı, solfej bilgisini de babasıy-
la birlıkte halk kütüphanesinde parasız
olarak aldıklan kitaplardan tamamla-
mıştı.
Grappelli. çocukluk yıllannı şöyle
anlatıyordu: "Çocukluğum üpkı Dic-
kens'in öykülerine benzer. Fransız an-
nemi üç yaşmdayken kaybettim. Baba-
mın beni fakir bir Katolik öksüzler yur-
duna koymaktan başka çaresi yoktu.
İtalyan babam tanıdığım ilk hippiydi; o
Latin bir büge, bir fılozofhı. Müzigi mü-
zik olarak algüamaya başladığunda altı
yaşındaydım."
Babası onu öksüzler yurdundan alıp
arkadaşı olan ve bir dans okulu işleten
Isadora Duncan'ın okuluna götürür. O
günlerde 'meleklere' benzeyen bu çocu-
ğu. Duncan çok sever. Ancak dansçı
olarak pek basanlı değildir. "Melek gi-
bi davranıyordum ama gerçekten ö\1e
obnaymca işlerzorlaşıyordu. Orada çok
güzel müzikler dinledim. Duncan'ın
bahçesinde müzisyenler çalardı ve ilk
kez Debussy'nin 'Bir Fanusun Öğleden
Sonrası'nı dinlediğimde kendimibir or-
man cini gibi hissetmiştim.'*
"I. Dünya Sa\aşı başlayınca Isadora
Duncan'nın okulu kapandı ve ben de
başka bir öksüzler yurduna ghtim. Yer-
lerde yaöyordum ve hep açûk. (Bugün
tezzetii şevlere olan düşkünJüğümün ne-
deni budur.) Sonunda oradan kaçarak
sokaklardayaşamayabaşladım." Baba-
sı savaştan dönünce onunla yaşamaya
başlayan Stephane Grapelli'nin mûzis-
yen olmasının nedeni de babası. *Gü-
nün birinde bana çeyrek bir keman al-
dL Eve dönünceye kadar kemanı göğ-
sümde öylesine sıkmışım ki neredeyse
kınyordum. Bu kemanı hâiâ saklıyo-
rum, evde masamın üzerinde dürur.
Üzerinde küçük bir çatlak bile yok ve FT.
Dünya Savaşı'ndan sağlam kurtarabil-
diğim birkaç şeyden biri de odur."
Siyahlann müziğine yatkınım
Babasının ders aldırmak için parası
yoktur. Kütüphaneden aldıklan kitap-
tan ikisi de solfej öğrenmeye başlarlar.
Yaşamı boyuncu hiç keman öğretmeni
olmaz Grappelli'nin. "Kemanı düzgün
tutmayı ve pozisyonlan tesadüfen doğ-
nı öğrendim. yine de klasik ve doğm
parmak biçimleriyle çalamam. Ama o
devirde klasik bir müzisyenin caz çaj-
ması zaten pek kolay değildL Belki yete-
rince egzersiz yapsaydım bir Beethoven
konçertoyu baştan sona kadar çalmayı
becerebilirdim, ama elim doğnı olmadV
ğı için hiçbir zaman bir Isaac Stern ya
da Menuhin gibi çalamadım. Köy ke-
Yehudi Menuhin, birlikte albüm çıkardığı Grapelli'nin muzjğini bir su kaynağı gibi sade ve gerçek olarak nitelendirdi.
C'ocukluğu tıpkı Dickens'ın öykülerine benziyordu. Müziği müzik olarak
algılamaya başladığında altı yaşındaydı. Babasının aldığı kemanla müzisyen olan
Grapelli, Django Reinardt ile üç gitarlı ilk çağdaş topluluğu kurdu. 'Legion D'Honneur'
nişanmı taşıyan ünlü sanatçı, 85 yaşmda "Müzik, yaşamda kalmamı sağlıyor. Bugüne
kadar kazandığım her şeyi müziğe borçluyum. Yere yıkılıncaya kadar çalacağım" demişti.
mancılan gibi çalmaya bayıhyorum ve
belki alü ay Nashville'de yaşasaydun on-
lann inceliklerini kapabüirdim. Bir sa-
zı çalmayı öğrenmek tıpkı dil öğrenmek
gibidir: Onu yerinde öğremelisiniz."
On dördüne geldiğinde sinemada ça-
lan bir toplulukta iş bulan Grappelli.
gerçekten çalmayı ve nota okumayı ora-
da öğrendi. **Üç saat sabah, üç
saat akşamlan çahyordum ve
akortlu çaldığımda işime son
vermediler. Cazmüziğini ilk o
zamanlar duydum. Bilgjçlik
taslamak istemem ama, sanı-
nm beyazların müziğinden
daha çok siyahlannkine yatkı-
nım. Zenci müzik yorumuna
ve havasına yönelmem de bir
rastiantı sonucu oldu. Mic-
hell^s "Jazz Kings (MichelTin
Caz Krallan) adlı bir toplulu-
ğun doldurduğu plaktan
'Stumblıng' adlı bir parça
dinlemiştim.. aklınıı başım-
dan aklı. Bunun hcmen arka-
sından, piyano, saksofon ve
davuldan oluşan bir toplulu-
ğun çaldtğı "Hot Lips' adlı
parçayı bir gece kulübünün
kapalı kapısının arkasından
hayranlıkla dinledim. Böylece
çalıştığım sinemada Charlie
Chaplın perdede göründü-
ğünde 'Stumbling' çahnaya
başladım."
Günün birinde sokakta ça-
lan müzikçıleri gören Grap-
pelli, biraz para kazanmak
için aynı şeyi yapmaya kakrar
kendine piyano çalmayı öğrenir. Piya-
nonun armonik yapısmı sever ve piya-
no çalarak da para kazanabileceğine
keşfeder. 1930 'lı yıllann başında Djan-
go Reinhardt ile birçok kez karşılaşan
ünlü kemancı, 1934'te Paris'te Cladri-
ge Oteli'ndeki orkestrada birlikte çal-
maya başlar."Kemanımın telinin kop-
verir. Daha sonra da kendi GrapetiTnin 80 ve 85.yaşı özel konserierle kutlanmışü.
tuğu bir gün sahne arkasında akort ya-
pıyordum; Django yanıma gelerek be-
nimle çalmaya başladı ve birdenbire' Di-
nah' adlı parçayı beraberce sürdürdük;
sanki Eddie Lang ve Joe Venuti'ymişiz
gibi çahyorduk."
Sanatçının sıradışı çahşmalan 1934
yılında Django Reinardt'la kurduklan
"HotClubofFrance" adlı bir
keman, üç gıtar ve bir bastan
oluşan toplulukla başlamış-
tı. Caz tarihinin ilk tümüyle
telli topluluğunu kuran ve
müzik tarihine geçen Re-
inardt ve Grappelli, ilk Avru-
palı caz yıldızlan arasına gir-
diler. Grappelli, bu toplulu-
ğu şöyle anlatıyordu: •*Djan-
go ve ben gerçekten ilk rock
grubunu yaratük. Üç gitarlı
ilk çağdaş töpluluktu bu.
Django'yla ben 45 yıl önce,
serbest cazolarak adlandıra-
bileceğimiz müziği yapmış-
ük o günkrde." 19301u yıl-
larda bu beşlı bir çok konser
verdi, 78'lik yüzlerce plak
doldurdu. İlk kez İngilte-
re'ye 1937'de giden beşli,
plaklan sayesinde dinleyici
açısından da hıç sıkıntı çek-
medi. "Birçok kez bu ülkeye
turae yapük ve bir seferinde
London Palladium'da verdi-
ğimiz konseri Tom Miks ve
aöyla paylaşbk! 1939 Eylü-
lü'ndesavaş patladığında ln-
giltere'deydik ve Django Pa-
ris'e döndü. Fransa'ya kal-
kan gemiyi kaçırdığım için
onunlaberaberdönemedim. İngiltere'de
kendi topluluğumu kurdum, birçok dos-
tum oldu ve tngiliz meslektaşlanmdan
da büyük yardun gördüm."
tki sanatçı adeta birlikte doğaçlamak
için gelmişlerdi dünyaya. Verimli ve sı-
radışı çalışmalannın bir kısmı aşın de-
recede modem bulunduklan için plak
şirketleri tarafindan bile geri çevrilmiş-
ti. Savaştan sonra Grappelli ve Django
Reinhardt Londra'da yeniden bir araya
geldiler ve birçok plak doldurdular. tlk
plaklan da Fransız Ulusal Marşı 'La
Marseillaise'di
Ne var ki Reinhardt, 1953 yılında Se-
ine kıyısında balık tutarken aramızdan
aynlafak yalnız bırakmıştı Grappelli'yi-
Reinardt öldükten sonra tam yirmı yıl
gitarcılarla çalmaktan çekindi Grappel-
li.
Değişik topluluklarla Avrupa turne-
sine çıktı, plaklar doldurdu. Bir grup
kurarak beş yıl boyunca Paris Hilton'da
çaldı. Sonra yeniden konser tumelerine
başladı. 1973'te Cambridge Festiva-
li'nin şeref konuğu olarak konser verdi.
Grappelli'nin birlikte çahştığı öteki
isimler arasında Duke Ellington, Oscar
Petersen.Jean-Luc Ponty,Gary Burton,
George Shearing, Bill Coleman, Paul Si-
mon, Larry CoryeU, PhJKp Catherine,
Rovvan kardeşler, Niel Henning ile ken-
disine büyük hayranhk duyan klasik ke-
mancı Yehudi Menuhin yer alıyordu.
1975'ten bu yana Fransa'nın 'Legion
D'Honneur' nişanını taşıyan sanatçı
duygusallığı ve canlılığı birleştirdiği
tarzıyla Fransa ve Amerika'da bir caz ef-
sanesine dönüşmüştü.
Tarayla bir kaç kuşağı etkiledi
Grappelli'nin ölümü üzerine bir açık-
lama yapan Fransa Başbakanı Lionel
Jospin, -Stephane Grappelli doğaçla-
malan, kemanı çahş tarzı ve bestecili-
ğiyle kendisinden sonra geien birkaç ku-
şak sanatçıyı etkiledi ve Fransız sanaü
üzerindederin izler bu^kn" dedi Yehu-
di Menuhin ise Grappelli'nin ölümünü
müzik dünyası için büyük bir kayıp ola-
rak değerlendirerek şunlan söyledi: "O-
nun müziği bir su kaynağı gibiydi. Sade
ve gerçek. Stephane'nin tarnnda doğa-
üstü bir yön de vardu çünkü bir çaldığı
parçayı kaydetse bile ayiu şekilde çal-
mazdı bir daha."
Müzik çevrelerinin ortak görüşü sa-
natçının ilerleyen yaşma karşın son dö-
nemlerinde, katta hastalı^ stfasında bi-
le yetkinliğini hıç yitirmediğiydi. Son
dönemlerinde Oscar Peterson, Jean-
Luc P»nty ve Menuhin'le çalışan sanat-
çı yetmişinci ve sekseninci ve seksen-
beşınci doğum günlerinde de özel kon-
serler düzenlenmişti.
Sanatçı seksen beş yaşma girerken
emekli olmayı düşünüp düşünmediği
yönündeki soruyu şöyle yanıtlamıştı:
"Emeklilik mi? Yaşamım boyunca be-
nim canımı daha çok sıkacak başka bir
sözcük olmamıştır. Mü/ik, yaşamda kal-
mamı sağJıyor. Bugüne kadar kazandı-
ğım her şeyi müziğe borçluyum. Çal-
mak bana aynı zamanda yokuluk etme
olanağı *eriyor: bu da iinemli bir olay.
Gençleıiekonuşmayı,günümuzdeneler
olduğunu ve ilerde neler olabileceğini
onlardan öğrenmek hoşuma gkliyor. Sa-
nınm yere yıiahncaya kadar çalacağım.''
Dram saııatuıa felsefeııiıı ışığıyla bakıııak...
FUSUN AKATLI
Sanat-kültür alanlannda yazılan
uzmanlık kıtaplannın tuhafbır ka-
deri oluyor. Bir kısım okur, "Uz-
manhk Idtabı bu, ağmhr!" deyip
uzak duruyor; söz konusu alanla
yakın ilgisi olanlar ise "Benim na-
sdolsa bHdiğun konularbunlar.öğ-
renmesi gerekenler okusun" gibi
bir tutum takmabiliyor.
Se>da Şener'in "Yaşamın Kuıl-
ma Noktasında Dram Sanaü" ad-
lı kitabının bu kaderi paylaşması
yazık olur diye düşündüğüm için
yazıyorum bu yazıyı. Şener'e ya
da kitabına yazık olmaz elbet. Ki-
tabı ağır -ya da hafif- bulacağmı
sandığı için okuma gündemine al-
maktan kaçınacak okura yazık
olur.
Tiyatro sanatına ilgi duyan se-
yirci-okura ve o sanatla iç içe ya-
şayan tıyatrocuya olduğu kadar,
genel olarak sanata, sanatm anla-
mına, insanın sanatla alışverişinin
boyutlanna ilgi duyan her okura.
bekleyebileceğinin ötesinde keyif-
li ve bir o kadar da verimli bir oku-
ma süreci armağan edıyor bu ki-
tap. Sevda Şener'e sorarsanız, öğ-
rencilerinin ve dostlannın yakın-
dan bildiği o engin tevazuu ile fel-
sefenin ehli olmadığını söyleye-
cektir sıze. Inanmaym! "Yaşamuı
Kıntana Noktasında Dram Sanaü'"
adı konmamış bir felsefenin çö-
zümleyıci, kuşatıcı ve bütünleyici
yaklaşımı ile bakıyor tiyatroya ve
u'yatronun, dram sanatının, ancak
öyle bakıldığında görülebilecek
açılımlanyla tanıştınyor okurunu.
Felsefe dediğiniz de zaten; ille
fılozoflan, Kant'ı, Comte'u, He-
gel'i yorumlamak değil; asıl onla-
nn kendi alanlannda yaptıklarını.
sizin kendi alamnızda yaptnanız-
dır! Doğru sorulan sormak, tutar-
lı ve sıstemli düşünmeyi etkinliğe
geçirerek mümk
i
"n ve muhtemel
cevap önerileri üzerinde tartışmak
ve bunu, tüm çabanızın merkezin-
de bulunan "insan
r
ı ıçınde yer al-
dığı bağlamlardan soyutlamaksı-
zm, soyutlamadığınızı her adımda
denetleyerek basarmak.
"Yaşamın Kınlma Noktasında
Dram Sanaü". daha adından baş-
layarak ti\ atroya felsefenin aydın-
latıcı. saydamlaştıncı ışığıyla ba-
kıyor. Okuru, edınilmiş önyargı-
larla. basmakahplarla. günün ge-
çerli -ama geçici- modalarıyla
bağlannı koparmaya. en azından
onlarla kıyasıya hesaplaşmaya ça-
ğınyor. Bunu yaparken de yazar
çok cesurca, açık, duru, anlaşıhr
bir dil kullanıyor. Cesurca diyo-
• Sevda Şener'in 'Yaşamın Kınlma
Noktasında Dram Sanatı' adlı kitabı daha
adından başlayarak tiyatroya felsefenin
aydınlatıcı, saydamlaştıncı ışığıyla bakıyor.
rum, çünkü Şener'in ne dediğini
anlayacağınız için. ona soru sora-
bılir, karşı çıkabılırsıniz; onunla
tartışabilir, onu sıkıştırabilirsiniz.
Otoritesiyle sizi yıldınp sindir-
mek, kafaruzı kanştınp söylemini
ve kendisini sorgulanamaz bir gi-
zemle yüceltmek yerine; tiyatro-
nun da, sanatın da. felsefenin ve
hertürlü düşünsel etkinliğın de. il-
gi \e sevgıyle yaklaşacak her
ölümlünün harcı olabileceği ger-
çeğini koyuyor önünüze.
Yıllann deneyiminden, çok iyi
hazmedılmiş bir kültür birikimin-
den süzülüp damıtılmış bir kitap
okuyunca, düriist ve has bir ente-
lektüel ile karşılaşınca, hiç olmaz-
sa bir kitap okuma süresince, na-
sıl dağılıyor çevrenizi sarmalayan
kültür "smog"u. nasıl aydınlanı-
yor sanata, tiyatroya bakışınız.. sırf
bunun için bile, kendinize bir şans
vermeye değer.
Kaldı ki dram sanatı, dramatik,
trajik ve komik olanın özü, tiyat-
ronun bu yapısal ana kavTamlan-
nın çağlar boyunca geçirdiği dönü-
şümler ve çağımız tiyatrosunda ta-
şıdıklan anlam konusunda köklü,
örneklerle temellendirilen bilgiler
yer alıyor kitapta. Keyfin ötesinde
kazançlısınız. Dünya tiyatrosu So-
fokles'ten. Shakespeare'den lones-
co'ya, Aristofanes'ten Çehov'a,
Dürrenmatt'a mercek altına alını-
yor.
Yazarbu serimlemeye dayandır-
dığı analiz ve yonımlann sahibi
olarak kendisinin nerede durduğu-
nu, nasıl baktığnı da açıklıkla dile
getirmiş: "Ben tiyatro sanatı de-
yince insana özgü olanla insana la-
yık olanı birlikte düşündüren. bu-
nu da insanı eylemi ile sınayarak
yapan bir sanaü anlıyorum. Özel-
likle yaşamın kınlma noktalan de-
diğim kritik anlannda alınanya da
alınamayan kararlann,ghişSen ya
Hep çağdaş bir ressam: Hakkı Anlı
85 yaşında ölen Hakkı Anlı, Abidin Dino ile.
Küftûr Servisi - Cumhuriyet dönemi
sonrasının ilk kuşak ressamlan arasın-
da yer alan Hakkı Anh, 1991 yılındaki
ölümünden altı yıl sonra Teşvikiye'de-
ki Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde
açılan retrospektifıyle yeniden günde-
me geb'yor. 11 Arahk'ta açılacak sergi,
sürekli çağdaş olma kaygılan içinde ya-
şadığı dönemin sorunlanyla ilgilenen
ünlü ressamı genç taışaklara tanıtmayı
amaçhyor.
6 Ocak 1998 tarihine dek izlenebile-
cek Hakkı Anlı retrospektifi çerçeve-
sinde, ressamla ilgili ilk renkli kitap da
yayımlanıyor. Kitapta yer alan "îmgeve
Heyecan" başlıklı yazısında Necmi
Sönmez, sanatçıyı birbirindcn kesin
çizgilerle aynlan dört farklı dönemde
inceliyor. Hakkı Anlı, akademik çizgi-
de ele aünamayacak denli hareketli ve
farklı fırça ritirnlerine sahip bir ressam-
dı. Anlı, 1954 yılında Yapı ve Kredi
Bankası'nın düzenlediği "Istflısal'' ya-
nşmasında da kübist bir kompozisyo-
nu ile üçüncülük kazandı. 1969 yılın-
da yeniden figüratif resme dönen Hak-
kı Anlı, kadın vücudu üzerine yoğun-
laşarak erotik görünümlü resimler or-
taya koymaya başladı. "Şimdikitekııi-
ğimde hep ışığa karşı çabşıyorum. Ob-
jelerim geneüikle kadırt, o, güzel estetik
yaraüktu". Yere basmazlar. hepsi hava-
da, uzayda boşlukta gibidirler. Belki de
geleceğin uzay insanlan gibL" 1975-
1989 yıllan arasında tuvallerindeki fi-
gürleri daha belirgin çizgilerle ortaya
koyan Hakkı Anlı'nm son dönem re-
sİTnlerindeki erotik çagnşımlar arttı.
da girişilemeyen eyiemlerin, yapı-
lan ya da yaptlamayan işlerin. au-
nan ya da ahnamayan sonuçlann,
insana, insan üiskilerine anlam ka-
zandırdığına, tiyatro sanannın bu
anlam üzerinde durduğu zaman
gerçek işlevini yerine getirebildiği-
ne inanıyorum."
Zihin açan düşünceler
Bundan başka, kimi anahtar
saptamalar da yer alıyor bu kitap-
ta. Örneğın; "Shakespeare'inkah-
ramanlan seçimleri veeylemleri Ue
değil, eylemlerinin nedenleri ve so-
nuçian ile seyircinin gözünü açan,
onlanuyaran kahramanlardır" ya
da "Uyumsuz tiyatronun ldşileri
insanlıldannı koruma çabalan ile
dramatik anlam kazanırlar" ya da
"(Çehm'un) yansıtmak istediği
dünyaartık Shakespeare'in tutku-
lu insanlannın hareketli dünyası
değildir. İnsanın dramı günlük
olaylannaHındayatan.günlükıHş-
ktteri etkileyen umut kınklıklann-
da, özkmlerde gjzüdir." Ancak bu
kadar yahnlıkla ve netlikle ifade
edilmelerine rağmen, Şener'in
yargılan şematizmin kuruluğun-
dan, kısıtlayıcılığından ve saptın-
cılığından da alabildiğine uzak du-
ruyor. Yaşayan, sınanmaya elve-
ren, zihin açan düşüncelerle çıkı-
yor yazar karşınıza.
Artık tiyatronun ne olduğunu,
ınsanla, toplumla, yaşamla nasıl
bir ilişki kurmuş ve kurmakta ol-
duğunu ve dolayısryla neyirt'nele-
rin tiyatro olmadığını, "güzel'',
"orijinal", "etküeyici'', "çarpıcr,
"ahşılmamış", "modern", "yaran-
a " sıfatlannın teker teker ya da
hep birlikte, bir yapın ya da göste-
riyi "tiyatro" kılmaya neden yet-
meyeceğini aydınlıkta tartışabil-
memizı sağlayacak güvenilir bir
kaynak var elimizde.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
2000 Yılında Kaç
Yaşındasımz? -
Bireyciliğin alabildiğine öne çıkanldığı günümüz
toplumlannda insanlann hayatîan türlü zorluklarla
dolu. Çeşitli alanlarda yöneticilik yapanlar, siyaset-
le, sanatlarla uğraşanlar için bireysel yeteneklerin
bilenip, daha büyük başanlar için kullanılması ka-
çınılmaz. Sonunda insanlık tarihindeki bütün geliş-
melerin ardında, pek çok başka etkenin yanı ara bi-
reysel çabalar, çalışmalar var.
Bireysel yetenek ve çalışmanın insanlar için bu
denli önem taşıması, insanın toplumsal bir varlık ol-
duğu gerçeğini ise değiştirmiyor. Tek tek bireyler,
sonunda bir aile, arkadaş, ülke ve yeryüzü çevresi
içinde yaşıyortar. Insanlann davranış ve yaşam bi-
çimleri başka insanlan etkiliyor.
Yüzyılımızda insanlığın kendini daha toplumsal kı-
labilme yolunda giriştıği deneyimler başansızlıkla
sonuçlandı. İnsanlık yüzyılın sonunda yine kapita-
lizmin; insanı, doğayı, giderek dünyayı yok etmeye
yazgılı barbarlığıyla başbaşa kaldı.
Sokaklannda aç ve bannaksız insanlann dolaştı-
ğı, bir salata sosunda yirmi yedi çeşrt katkı madde-
sinin bulunduğu, yani sanayinin insanlığı yok etme-
ye doğru yol aldığı bir dünyada kimsenin kendini gü-
venlikte ve mutlu hissedecek denli saf olabilme
hakkı olmamalı.
Yüzyılımızın son ilerici dalgasının yükseldiği 1968
yılı, toplumsal düzenleri değıştiremese de bireyle-
rin hayatlannda yeni rüzgârlar estirmişti.
tsvıçreli film yönetmeni Alain Tanner'in 1976 yı-
lında yaptığı, senaryosunu ülkemizde de yakından
tanınan John Berger'le birlikte yazdığı 2000 Yılın-
da 25 Yaşma Basacak Olan Yunus adlı film, bu rüz-
gânn etkilediği insanlan anlatıyor.
Dünyanın başta gelen refah toplumu Isviçre'nin
Cenevre kentinde yaşıyor filmin kahramanlan. Bam-
başka hayatîan olan dördü kadın, dördü erkek se-
kiz kahramanının (düzeltmenlik yapan bir eski dev-
rimci, bir sekreter, sendikacıyken işsiz kalıp dizgi-
cilik yapan biri, onun işçi kansı, bir sebze üreticisi,
onun çevre sorunlan ve doğal tanm yöntemleriyle
ilgili kansı, bir lise tarih öğretmeni ve sınınn ötesin-
deki Fransa'da yaşayıp gündüzleri kente çalışma-
ya gelen bir süpermarket kasiyeri) hayat çizgileri bir
bankanın ve arsa spekülatörierinin yaşadıklan ma-
halleye el atmasıyla kesişir.
Olaylann gelişimı giderek filmin kahramanlannı
toplumsal düzen içinde bulamadıklan değerlere;
dayanışma içinde, alternatif bir ortak yaşama gö-
türür.
Filmin her bir kahramanı çok renkli kişilıklerdir.
Söz gelimi tarih öğretmeni Marco, geçen zamanı
anlayabilmeleri için öğrencileriyle tohum ekip, on-
lann filizlenmesini gözetir. Derste sucuklar doğra-
yıp, tarihsel dönemleri sucuk parçalanyla açıklar.
Süpermarkette kasiyerlik yapan Marie, iyi yüreklili-
ği nedeniyle yaşlılardan ve emeklilerden daha az pa-
ra alır. Eski sendikacı Mathieu, çocuk eğitimine ilgi
duymaktadır ve altematif okul tasanlan gerçekleş-
tirir vb.
Topluluk. filmin sonlanna doğru çoajkİMnıriâği-
timinden, rriütfak kültürüne dek kendi ttayafl*nı
belirledikleri ortak bir yaşam biçimi kurar.
Izleyiciyi yaşadığı dünyanın ve toplumsal düze-
nin ötesinde başka dünyalar olduğuna inandıran bir
filmdir 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus.
On yıl kadar önce Istanbul film Festivali'ndegös-
terilmişti. Bugünlerde de senaryosu yayımlandı (Çe-
viren: Nigar Çapan, Metis Yayınlan). Filmi izlediğim-
de kulağımdan geçiveren unutulmaz konuşmalan
anımsamak için senaryoyu heyecanla okudum.
Elbet senaryo okumak, filmi seyretmenin tadın-
da olmuyor.
Keşke yeni yılın yaklaştığı şu günlerde, insanlara
yeni bir dünyanın kapılannı aralayan bu film, bir si-
nemamızda oynayabilseydi.
Bir Sinematek'imizin yokluğu en çok böyle anlar-
da duyuruyor kendini.
Nuri Bilge Ceyian'ın Kasaba filmi, her şeyden
önce son yıllarda anlatacak şeyi kalmamış izlenimi
veren sinemamız için yeni bir umut getiriyor izleyen-
lere.
Filmin karlı bir kış gününde kasaba ilkokulunun
bir sınıfını anlattığı ilk bölümü unutulmaz güzellik-
te. Ancak sonraki bölümlerde yönetmen aynı anla-
tım ustalığını sürdürememiş. Kurmayi denediği, Çe-
hov benzeri bir aile sohbeti filmi giderek hantallaş-
tınyor. Yine de bu filmi izlemekten heyecan duydum.
İyi film yapmanın paradan çok, anlatacak bir şe-
yinin olmasına bağlı olduğunu göstermesiyle de si-
nemamızda yeni bir yolun başlangıcı olabilir.
Namık Kemal, Çanakkale'de amUı
• Kültür Servisi - Vatan ve hürriyet şairi Namık
Kemal, ölümünün 109. yılında Çanakkale'nin
Gelibolu ilçesi Bolayır beldesindeki mezan başında
anıldı. Bolayır Belediye Başkanı Turhan tnce, anma
töreninde Namık Kemal'in yaşamı boyunca
dalkavuklarla uğraştığını belirterek şöyle konuştu:
"Zamanını ve kendisini izleyen nesilleri hürriyet ve
vatan sevgisiyle dolduran Namık Kemal, ömrü
boyunca sırtını saraya dayayanlara karşı mücadele
etmiş, her zaman halkın yanmda yer almış bir ihtilal
adamı olmuştur."
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I