06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 1997 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Köy kemancılan gibi çalmaya bayılan caz müzisyeni Stephane Grappelli, 89 yaşındaydı Her şeyini müzîğe borçluyduKültür Servisi-Ünlü caz müzisyeni. Fransız kemancı Stephane Grappelli. pazartesi günü yaşama gözlerini yum- du. 89 yaşmdaki sanatçı, geçen hafta geçirdiği fitık ameliyatı nedeniyle Pa- ris'le bir klinikte yatıyordu. Sanatçı. 1989 yılında 17. Uluslararası Istanbul Festivali kapsamında Türk müziksever- lerle de buluşmuştu. 1908 yılmda ttalyan asıllı bir felsefe öğretmeninin oğlu olarak dünyaya ge- len Grappelli, müziğe ev bütçesine kat- kıda bulunmak amacıyla sessiz fîlmle- re piyano ve keman çalarak başlamıştı. Savaş yıllannı öksüzler yurdunda geçi- ren Grappelli'ye ilk kemanını cepheden dönen babası getirmişti. Keman çalma- yı ders almadan kendi kendisıne öğre- nen sanatçı, solfej bilgisini de babasıy- la birlıkte halk kütüphanesinde parasız olarak aldıklan kitaplardan tamamla- mıştı. Grappelli. çocukluk yıllannı şöyle anlatıyordu: "Çocukluğum üpkı Dic- kens'in öykülerine benzer. Fransız an- nemi üç yaşmdayken kaybettim. Baba- mın beni fakir bir Katolik öksüzler yur- duna koymaktan başka çaresi yoktu. İtalyan babam tanıdığım ilk hippiydi; o Latin bir büge, bir fılozofhı. Müzigi mü- zik olarak algüamaya başladığunda altı yaşındaydım." Babası onu öksüzler yurdundan alıp arkadaşı olan ve bir dans okulu işleten Isadora Duncan'ın okuluna götürür. O günlerde 'meleklere' benzeyen bu çocu- ğu. Duncan çok sever. Ancak dansçı olarak pek basanlı değildir. "Melek gi- bi davranıyordum ama gerçekten ö\1e obnaymca işlerzorlaşıyordu. Orada çok güzel müzikler dinledim. Duncan'ın bahçesinde müzisyenler çalardı ve ilk kez Debussy'nin 'Bir Fanusun Öğleden Sonrası'nı dinlediğimde kendimibir or- man cini gibi hissetmiştim.'* "I. Dünya Sa\aşı başlayınca Isadora Duncan'nın okulu kapandı ve ben de başka bir öksüzler yurduna ghtim. Yer- lerde yaöyordum ve hep açûk. (Bugün tezzetii şevlere olan düşkünJüğümün ne- deni budur.) Sonunda oradan kaçarak sokaklardayaşamayabaşladım." Baba- sı savaştan dönünce onunla yaşamaya başlayan Stephane Grapelli'nin mûzis- yen olmasının nedeni de babası. *Gü- nün birinde bana çeyrek bir keman al- dL Eve dönünceye kadar kemanı göğ- sümde öylesine sıkmışım ki neredeyse kınyordum. Bu kemanı hâiâ saklıyo- rum, evde masamın üzerinde dürur. Üzerinde küçük bir çatlak bile yok ve FT. Dünya Savaşı'ndan sağlam kurtarabil- diğim birkaç şeyden biri de odur." Siyahlann müziğine yatkınım Babasının ders aldırmak için parası yoktur. Kütüphaneden aldıklan kitap- tan ikisi de solfej öğrenmeye başlarlar. Yaşamı boyuncu hiç keman öğretmeni olmaz Grappelli'nin. "Kemanı düzgün tutmayı ve pozisyonlan tesadüfen doğ- nı öğrendim. yine de klasik ve doğm parmak biçimleriyle çalamam. Ama o devirde klasik bir müzisyenin caz çaj- ması zaten pek kolay değildL Belki yete- rince egzersiz yapsaydım bir Beethoven konçertoyu baştan sona kadar çalmayı becerebilirdim, ama elim doğnı olmadV ğı için hiçbir zaman bir Isaac Stern ya da Menuhin gibi çalamadım. Köy ke- Yehudi Menuhin, birlikte albüm çıkardığı Grapelli'nin muzjğini bir su kaynağı gibi sade ve gerçek olarak nitelendirdi. C'ocukluğu tıpkı Dickens'ın öykülerine benziyordu. Müziği müzik olarak algılamaya başladığında altı yaşındaydı. Babasının aldığı kemanla müzisyen olan Grapelli, Django Reinardt ile üç gitarlı ilk çağdaş topluluğu kurdu. 'Legion D'Honneur' nişanmı taşıyan ünlü sanatçı, 85 yaşmda "Müzik, yaşamda kalmamı sağlıyor. Bugüne kadar kazandığım her şeyi müziğe borçluyum. Yere yıkılıncaya kadar çalacağım" demişti. mancılan gibi çalmaya bayıhyorum ve belki alü ay Nashville'de yaşasaydun on- lann inceliklerini kapabüirdim. Bir sa- zı çalmayı öğrenmek tıpkı dil öğrenmek gibidir: Onu yerinde öğremelisiniz." On dördüne geldiğinde sinemada ça- lan bir toplulukta iş bulan Grappelli. gerçekten çalmayı ve nota okumayı ora- da öğrendi. **Üç saat sabah, üç saat akşamlan çahyordum ve akortlu çaldığımda işime son vermediler. Cazmüziğini ilk o zamanlar duydum. Bilgjçlik taslamak istemem ama, sanı- nm beyazların müziğinden daha çok siyahlannkine yatkı- nım. Zenci müzik yorumuna ve havasına yönelmem de bir rastiantı sonucu oldu. Mic- hell^s "Jazz Kings (MichelTin Caz Krallan) adlı bir toplulu- ğun doldurduğu plaktan 'Stumblıng' adlı bir parça dinlemiştim.. aklınıı başım- dan aklı. Bunun hcmen arka- sından, piyano, saksofon ve davuldan oluşan bir toplulu- ğun çaldtğı "Hot Lips' adlı parçayı bir gece kulübünün kapalı kapısının arkasından hayranlıkla dinledim. Böylece çalıştığım sinemada Charlie Chaplın perdede göründü- ğünde 'Stumbling' çahnaya başladım." Günün birinde sokakta ça- lan müzikçıleri gören Grap- pelli, biraz para kazanmak için aynı şeyi yapmaya kakrar kendine piyano çalmayı öğrenir. Piya- nonun armonik yapısmı sever ve piya- no çalarak da para kazanabileceğine keşfeder. 1930 'lı yıllann başında Djan- go Reinhardt ile birçok kez karşılaşan ünlü kemancı, 1934'te Paris'te Cladri- ge Oteli'ndeki orkestrada birlikte çal- maya başlar."Kemanımın telinin kop- verir. Daha sonra da kendi GrapetiTnin 80 ve 85.yaşı özel konserierle kutlanmışü. tuğu bir gün sahne arkasında akort ya- pıyordum; Django yanıma gelerek be- nimle çalmaya başladı ve birdenbire' Di- nah' adlı parçayı beraberce sürdürdük; sanki Eddie Lang ve Joe Venuti'ymişiz gibi çahyorduk." Sanatçının sıradışı çahşmalan 1934 yılında Django Reinardt'la kurduklan "HotClubofFrance" adlı bir keman, üç gıtar ve bir bastan oluşan toplulukla başlamış- tı. Caz tarihinin ilk tümüyle telli topluluğunu kuran ve müzik tarihine geçen Re- inardt ve Grappelli, ilk Avru- palı caz yıldızlan arasına gir- diler. Grappelli, bu toplulu- ğu şöyle anlatıyordu: •*Djan- go ve ben gerçekten ilk rock grubunu yaratük. Üç gitarlı ilk çağdaş töpluluktu bu. Django'yla ben 45 yıl önce, serbest cazolarak adlandıra- bileceğimiz müziği yapmış- ük o günkrde." 19301u yıl- larda bu beşlı bir çok konser verdi, 78'lik yüzlerce plak doldurdu. İlk kez İngilte- re'ye 1937'de giden beşli, plaklan sayesinde dinleyici açısından da hıç sıkıntı çek- medi. "Birçok kez bu ülkeye turae yapük ve bir seferinde London Palladium'da verdi- ğimiz konseri Tom Miks ve aöyla paylaşbk! 1939 Eylü- lü'ndesavaş patladığında ln- giltere'deydik ve Django Pa- ris'e döndü. Fransa'ya kal- kan gemiyi kaçırdığım için onunlaberaberdönemedim. İngiltere'de kendi topluluğumu kurdum, birçok dos- tum oldu ve tngiliz meslektaşlanmdan da büyük yardun gördüm." tki sanatçı adeta birlikte doğaçlamak için gelmişlerdi dünyaya. Verimli ve sı- radışı çalışmalannın bir kısmı aşın de- recede modem bulunduklan için plak şirketleri tarafindan bile geri çevrilmiş- ti. Savaştan sonra Grappelli ve Django Reinhardt Londra'da yeniden bir araya geldiler ve birçok plak doldurdular. tlk plaklan da Fransız Ulusal Marşı 'La Marseillaise'di Ne var ki Reinhardt, 1953 yılında Se- ine kıyısında balık tutarken aramızdan aynlafak yalnız bırakmıştı Grappelli'yi- Reinardt öldükten sonra tam yirmı yıl gitarcılarla çalmaktan çekindi Grappel- li. Değişik topluluklarla Avrupa turne- sine çıktı, plaklar doldurdu. Bir grup kurarak beş yıl boyunca Paris Hilton'da çaldı. Sonra yeniden konser tumelerine başladı. 1973'te Cambridge Festiva- li'nin şeref konuğu olarak konser verdi. Grappelli'nin birlikte çahştığı öteki isimler arasında Duke Ellington, Oscar Petersen.Jean-Luc Ponty,Gary Burton, George Shearing, Bill Coleman, Paul Si- mon, Larry CoryeU, PhJKp Catherine, Rovvan kardeşler, Niel Henning ile ken- disine büyük hayranhk duyan klasik ke- mancı Yehudi Menuhin yer alıyordu. 1975'ten bu yana Fransa'nın 'Legion D'Honneur' nişanını taşıyan sanatçı duygusallığı ve canlılığı birleştirdiği tarzıyla Fransa ve Amerika'da bir caz ef- sanesine dönüşmüştü. Tarayla bir kaç kuşağı etkiledi Grappelli'nin ölümü üzerine bir açık- lama yapan Fransa Başbakanı Lionel Jospin, -Stephane Grappelli doğaçla- malan, kemanı çahş tarzı ve bestecili- ğiyle kendisinden sonra geien birkaç ku- şak sanatçıyı etkiledi ve Fransız sanaü üzerindederin izler bu^kn" dedi Yehu- di Menuhin ise Grappelli'nin ölümünü müzik dünyası için büyük bir kayıp ola- rak değerlendirerek şunlan söyledi: "O- nun müziği bir su kaynağı gibiydi. Sade ve gerçek. Stephane'nin tarnnda doğa- üstü bir yön de vardu çünkü bir çaldığı parçayı kaydetse bile ayiu şekilde çal- mazdı bir daha." Müzik çevrelerinin ortak görüşü sa- natçının ilerleyen yaşma karşın son dö- nemlerinde, katta hastalı^ stfasında bi- le yetkinliğini hıç yitirmediğiydi. Son dönemlerinde Oscar Peterson, Jean- Luc P»nty ve Menuhin'le çalışan sanat- çı yetmişinci ve sekseninci ve seksen- beşınci doğum günlerinde de özel kon- serler düzenlenmişti. Sanatçı seksen beş yaşma girerken emekli olmayı düşünüp düşünmediği yönündeki soruyu şöyle yanıtlamıştı: "Emeklilik mi? Yaşamım boyunca be- nim canımı daha çok sıkacak başka bir sözcük olmamıştır. Mü/ik, yaşamda kal- mamı sağJıyor. Bugüne kadar kazandı- ğım her şeyi müziğe borçluyum. Çal- mak bana aynı zamanda yokuluk etme olanağı *eriyor: bu da iinemli bir olay. Gençleıiekonuşmayı,günümuzdeneler olduğunu ve ilerde neler olabileceğini onlardan öğrenmek hoşuma gkliyor. Sa- nınm yere yıiahncaya kadar çalacağım.'' Dram saııatuıa felsefeııiıı ışığıyla bakıııak... FUSUN AKATLI Sanat-kültür alanlannda yazılan uzmanlık kıtaplannın tuhafbır ka- deri oluyor. Bir kısım okur, "Uz- manhk Idtabı bu, ağmhr!" deyip uzak duruyor; söz konusu alanla yakın ilgisi olanlar ise "Benim na- sdolsa bHdiğun konularbunlar.öğ- renmesi gerekenler okusun" gibi bir tutum takmabiliyor. Se>da Şener'in "Yaşamın Kuıl- ma Noktasında Dram Sanaü" ad- lı kitabının bu kaderi paylaşması yazık olur diye düşündüğüm için yazıyorum bu yazıyı. Şener'e ya da kitabına yazık olmaz elbet. Ki- tabı ağır -ya da hafif- bulacağmı sandığı için okuma gündemine al- maktan kaçınacak okura yazık olur. Tiyatro sanatına ilgi duyan se- yirci-okura ve o sanatla iç içe ya- şayan tıyatrocuya olduğu kadar, genel olarak sanata, sanatm anla- mına, insanın sanatla alışverişinin boyutlanna ilgi duyan her okura. bekleyebileceğinin ötesinde keyif- li ve bir o kadar da verimli bir oku- ma süreci armağan edıyor bu ki- tap. Sevda Şener'e sorarsanız, öğ- rencilerinin ve dostlannın yakın- dan bildiği o engin tevazuu ile fel- sefenin ehli olmadığını söyleye- cektir sıze. Inanmaym! "Yaşamuı Kıntana Noktasında Dram Sanaü'" adı konmamış bir felsefenin çö- zümleyıci, kuşatıcı ve bütünleyici yaklaşımı ile bakıyor tiyatroya ve u'yatronun, dram sanatının, ancak öyle bakıldığında görülebilecek açılımlanyla tanıştınyor okurunu. Felsefe dediğiniz de zaten; ille fılozoflan, Kant'ı, Comte'u, He- gel'i yorumlamak değil; asıl onla- nn kendi alanlannda yaptıklarını. sizin kendi alamnızda yaptnanız- dır! Doğru sorulan sormak, tutar- lı ve sıstemli düşünmeyi etkinliğe geçirerek mümk i "n ve muhtemel cevap önerileri üzerinde tartışmak ve bunu, tüm çabanızın merkezin- de bulunan "insan r ı ıçınde yer al- dığı bağlamlardan soyutlamaksı- zm, soyutlamadığınızı her adımda denetleyerek basarmak. "Yaşamın Kınlma Noktasında Dram Sanaü". daha adından baş- layarak ti\ atroya felsefenin aydın- latıcı. saydamlaştıncı ışığıyla ba- kıyor. Okuru, edınilmiş önyargı- larla. basmakahplarla. günün ge- çerli -ama geçici- modalarıyla bağlannı koparmaya. en azından onlarla kıyasıya hesaplaşmaya ça- ğınyor. Bunu yaparken de yazar çok cesurca, açık, duru, anlaşıhr bir dil kullanıyor. Cesurca diyo- • Sevda Şener'in 'Yaşamın Kınlma Noktasında Dram Sanatı' adlı kitabı daha adından başlayarak tiyatroya felsefenin aydınlatıcı, saydamlaştıncı ışığıyla bakıyor. rum, çünkü Şener'in ne dediğini anlayacağınız için. ona soru sora- bılir, karşı çıkabılırsıniz; onunla tartışabilir, onu sıkıştırabilirsiniz. Otoritesiyle sizi yıldınp sindir- mek, kafaruzı kanştınp söylemini ve kendisini sorgulanamaz bir gi- zemle yüceltmek yerine; tiyatro- nun da, sanatın da. felsefenin ve hertürlü düşünsel etkinliğın de. il- gi \e sevgıyle yaklaşacak her ölümlünün harcı olabileceği ger- çeğini koyuyor önünüze. Yıllann deneyiminden, çok iyi hazmedılmiş bir kültür birikimin- den süzülüp damıtılmış bir kitap okuyunca, düriist ve has bir ente- lektüel ile karşılaşınca, hiç olmaz- sa bir kitap okuma süresince, na- sıl dağılıyor çevrenizi sarmalayan kültür "smog"u. nasıl aydınlanı- yor sanata, tiyatroya bakışınız.. sırf bunun için bile, kendinize bir şans vermeye değer. Kaldı ki dram sanatı, dramatik, trajik ve komik olanın özü, tiyat- ronun bu yapısal ana kavTamlan- nın çağlar boyunca geçirdiği dönü- şümler ve çağımız tiyatrosunda ta- şıdıklan anlam konusunda köklü, örneklerle temellendirilen bilgiler yer alıyor kitapta. Keyfin ötesinde kazançlısınız. Dünya tiyatrosu So- fokles'ten. Shakespeare'den lones- co'ya, Aristofanes'ten Çehov'a, Dürrenmatt'a mercek altına alını- yor. Yazarbu serimlemeye dayandır- dığı analiz ve yonımlann sahibi olarak kendisinin nerede durduğu- nu, nasıl baktığnı da açıklıkla dile getirmiş: "Ben tiyatro sanatı de- yince insana özgü olanla insana la- yık olanı birlikte düşündüren. bu- nu da insanı eylemi ile sınayarak yapan bir sanaü anlıyorum. Özel- likle yaşamın kınlma noktalan de- diğim kritik anlannda alınanya da alınamayan kararlann,ghişSen ya Hep çağdaş bir ressam: Hakkı Anlı 85 yaşında ölen Hakkı Anlı, Abidin Dino ile. Küftûr Servisi - Cumhuriyet dönemi sonrasının ilk kuşak ressamlan arasın- da yer alan Hakkı Anh, 1991 yılındaki ölümünden altı yıl sonra Teşvikiye'de- ki Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde açılan retrospektifıyle yeniden günde- me geb'yor. 11 Arahk'ta açılacak sergi, sürekli çağdaş olma kaygılan içinde ya- şadığı dönemin sorunlanyla ilgilenen ünlü ressamı genç taışaklara tanıtmayı amaçhyor. 6 Ocak 1998 tarihine dek izlenebile- cek Hakkı Anlı retrospektifi çerçeve- sinde, ressamla ilgili ilk renkli kitap da yayımlanıyor. Kitapta yer alan "îmgeve Heyecan" başlıklı yazısında Necmi Sönmez, sanatçıyı birbirindcn kesin çizgilerle aynlan dört farklı dönemde inceliyor. Hakkı Anlı, akademik çizgi- de ele aünamayacak denli hareketli ve farklı fırça ritirnlerine sahip bir ressam- dı. Anlı, 1954 yılında Yapı ve Kredi Bankası'nın düzenlediği "Istflısal'' ya- nşmasında da kübist bir kompozisyo- nu ile üçüncülük kazandı. 1969 yılın- da yeniden figüratif resme dönen Hak- kı Anlı, kadın vücudu üzerine yoğun- laşarak erotik görünümlü resimler or- taya koymaya başladı. "Şimdikitekııi- ğimde hep ışığa karşı çabşıyorum. Ob- jelerim geneüikle kadırt, o, güzel estetik yaraüktu". Yere basmazlar. hepsi hava- da, uzayda boşlukta gibidirler. Belki de geleceğin uzay insanlan gibL" 1975- 1989 yıllan arasında tuvallerindeki fi- gürleri daha belirgin çizgilerle ortaya koyan Hakkı Anlı'nm son dönem re- sİTnlerindeki erotik çagnşımlar arttı. da girişilemeyen eyiemlerin, yapı- lan ya da yaptlamayan işlerin. au- nan ya da ahnamayan sonuçlann, insana, insan üiskilerine anlam ka- zandırdığına, tiyatro sanannın bu anlam üzerinde durduğu zaman gerçek işlevini yerine getirebildiği- ne inanıyorum." Zihin açan düşünceler Bundan başka, kimi anahtar saptamalar da yer alıyor bu kitap- ta. Örneğın; "Shakespeare'inkah- ramanlan seçimleri veeylemleri Ue değil, eylemlerinin nedenleri ve so- nuçian ile seyircinin gözünü açan, onlanuyaran kahramanlardır" ya da "Uyumsuz tiyatronun ldşileri insanlıldannı koruma çabalan ile dramatik anlam kazanırlar" ya da "(Çehm'un) yansıtmak istediği dünyaartık Shakespeare'in tutku- lu insanlannın hareketli dünyası değildir. İnsanın dramı günlük olaylannaHındayatan.günlükıHş- ktteri etkileyen umut kınklıklann- da, özkmlerde gjzüdir." Ancak bu kadar yahnlıkla ve netlikle ifade edilmelerine rağmen, Şener'in yargılan şematizmin kuruluğun- dan, kısıtlayıcılığından ve saptın- cılığından da alabildiğine uzak du- ruyor. Yaşayan, sınanmaya elve- ren, zihin açan düşüncelerle çıkı- yor yazar karşınıza. Artık tiyatronun ne olduğunu, ınsanla, toplumla, yaşamla nasıl bir ilişki kurmuş ve kurmakta ol- duğunu ve dolayısryla neyirt'nele- rin tiyatro olmadığını, "güzel'', "orijinal", "etküeyici'', "çarpıcr, "ahşılmamış", "modern", "yaran- a " sıfatlannın teker teker ya da hep birlikte, bir yapın ya da göste- riyi "tiyatro" kılmaya neden yet- meyeceğini aydınlıkta tartışabil- memizı sağlayacak güvenilir bir kaynak var elimizde. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 2000 Yılında Kaç Yaşındasımz? - Bireyciliğin alabildiğine öne çıkanldığı günümüz toplumlannda insanlann hayatîan türlü zorluklarla dolu. Çeşitli alanlarda yöneticilik yapanlar, siyaset- le, sanatlarla uğraşanlar için bireysel yeteneklerin bilenip, daha büyük başanlar için kullanılması ka- çınılmaz. Sonunda insanlık tarihindeki bütün geliş- melerin ardında, pek çok başka etkenin yanı ara bi- reysel çabalar, çalışmalar var. Bireysel yetenek ve çalışmanın insanlar için bu denli önem taşıması, insanın toplumsal bir varlık ol- duğu gerçeğini ise değiştirmiyor. Tek tek bireyler, sonunda bir aile, arkadaş, ülke ve yeryüzü çevresi içinde yaşıyortar. Insanlann davranış ve yaşam bi- çimleri başka insanlan etkiliyor. Yüzyılımızda insanlığın kendini daha toplumsal kı- labilme yolunda giriştıği deneyimler başansızlıkla sonuçlandı. İnsanlık yüzyılın sonunda yine kapita- lizmin; insanı, doğayı, giderek dünyayı yok etmeye yazgılı barbarlığıyla başbaşa kaldı. Sokaklannda aç ve bannaksız insanlann dolaştı- ğı, bir salata sosunda yirmi yedi çeşrt katkı madde- sinin bulunduğu, yani sanayinin insanlığı yok etme- ye doğru yol aldığı bir dünyada kimsenin kendini gü- venlikte ve mutlu hissedecek denli saf olabilme hakkı olmamalı. Yüzyılımızın son ilerici dalgasının yükseldiği 1968 yılı, toplumsal düzenleri değıştiremese de bireyle- rin hayatlannda yeni rüzgârlar estirmişti. tsvıçreli film yönetmeni Alain Tanner'in 1976 yı- lında yaptığı, senaryosunu ülkemizde de yakından tanınan John Berger'le birlikte yazdığı 2000 Yılın- da 25 Yaşma Basacak Olan Yunus adlı film, bu rüz- gânn etkilediği insanlan anlatıyor. Dünyanın başta gelen refah toplumu Isviçre'nin Cenevre kentinde yaşıyor filmin kahramanlan. Bam- başka hayatîan olan dördü kadın, dördü erkek se- kiz kahramanının (düzeltmenlik yapan bir eski dev- rimci, bir sekreter, sendikacıyken işsiz kalıp dizgi- cilik yapan biri, onun işçi kansı, bir sebze üreticisi, onun çevre sorunlan ve doğal tanm yöntemleriyle ilgili kansı, bir lise tarih öğretmeni ve sınınn ötesin- deki Fransa'da yaşayıp gündüzleri kente çalışma- ya gelen bir süpermarket kasiyeri) hayat çizgileri bir bankanın ve arsa spekülatörierinin yaşadıklan ma- halleye el atmasıyla kesişir. Olaylann gelişimı giderek filmin kahramanlannı toplumsal düzen içinde bulamadıklan değerlere; dayanışma içinde, alternatif bir ortak yaşama gö- türür. Filmin her bir kahramanı çok renkli kişilıklerdir. Söz gelimi tarih öğretmeni Marco, geçen zamanı anlayabilmeleri için öğrencileriyle tohum ekip, on- lann filizlenmesini gözetir. Derste sucuklar doğra- yıp, tarihsel dönemleri sucuk parçalanyla açıklar. Süpermarkette kasiyerlik yapan Marie, iyi yüreklili- ği nedeniyle yaşlılardan ve emeklilerden daha az pa- ra alır. Eski sendikacı Mathieu, çocuk eğitimine ilgi duymaktadır ve altematif okul tasanlan gerçekleş- tirir vb. Topluluk. filmin sonlanna doğru çoajkİMnıriâği- timinden, rriütfak kültürüne dek kendi ttayafl*nı belirledikleri ortak bir yaşam biçimi kurar. Izleyiciyi yaşadığı dünyanın ve toplumsal düze- nin ötesinde başka dünyalar olduğuna inandıran bir filmdir 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus. On yıl kadar önce Istanbul film Festivali'ndegös- terilmişti. Bugünlerde de senaryosu yayımlandı (Çe- viren: Nigar Çapan, Metis Yayınlan). Filmi izlediğim- de kulağımdan geçiveren unutulmaz konuşmalan anımsamak için senaryoyu heyecanla okudum. Elbet senaryo okumak, filmi seyretmenin tadın- da olmuyor. Keşke yeni yılın yaklaştığı şu günlerde, insanlara yeni bir dünyanın kapılannı aralayan bu film, bir si- nemamızda oynayabilseydi. Bir Sinematek'imizin yokluğu en çok böyle anlar- da duyuruyor kendini. Nuri Bilge Ceyian'ın Kasaba filmi, her şeyden önce son yıllarda anlatacak şeyi kalmamış izlenimi veren sinemamız için yeni bir umut getiriyor izleyen- lere. Filmin karlı bir kış gününde kasaba ilkokulunun bir sınıfını anlattığı ilk bölümü unutulmaz güzellik- te. Ancak sonraki bölümlerde yönetmen aynı anla- tım ustalığını sürdürememiş. Kurmayi denediği, Çe- hov benzeri bir aile sohbeti filmi giderek hantallaş- tınyor. Yine de bu filmi izlemekten heyecan duydum. İyi film yapmanın paradan çok, anlatacak bir şe- yinin olmasına bağlı olduğunu göstermesiyle de si- nemamızda yeni bir yolun başlangıcı olabilir. Namık Kemal, Çanakkale'de amUı • Kültür Servisi - Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal, ölümünün 109. yılında Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Bolayır beldesindeki mezan başında anıldı. Bolayır Belediye Başkanı Turhan tnce, anma töreninde Namık Kemal'in yaşamı boyunca dalkavuklarla uğraştığını belirterek şöyle konuştu: "Zamanını ve kendisini izleyen nesilleri hürriyet ve vatan sevgisiyle dolduran Namık Kemal, ömrü boyunca sırtını saraya dayayanlara karşı mücadele etmiş, her zaman halkın yanmda yer almış bir ihtilal adamı olmuştur." K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle