04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURlYET 2ARALIK1997SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Milletvekili Dokunulmazlığı Prof. Dr. ERALP ÖZGEN M illetvekili dokunul- mazlığının amacı, milletvekillerine bir ayncalık yarat- mak değildir. Amaç. milletvekil- lerinin göreylerini gereğince yerine ge- tirebilmeleridir. Bu açıdan milletvekili dokunulmazlığı; 1. Milletvekillerinin parlamentoda görevlerini korkusuzca, bir ceza tehdi- di olmadan yerine getirebilmelenni sağ- lamak, 2. Bir milletvekilinin önemli bir gö- rüşmede veya oylamada siyasi neden- lerle parlamentodan uzaklaştinlması- nın önüne geçmek, amaçlanna hizmet etmelidir. Bu ne- denleanayasamız 83. maddesinde "Ya- sama Dokunulmazlığı'' başlığı altında iki kurumu düzenlemiş bulunmaktadır. 1. Bunlardan birincisi, kesin doku- nulmazlık da denilen, "Milletvekili So- nımsuzluğu"dur. Anayasamıza göre "Türkiye Büyük Millet Mecfisi üyeleri, Meclis çalışmalanndaki oy ve sözlerin- den, Meclis'te ileri sürdükieri düşünce- lerden, o oturumdaki Başkanlık Drva- nı'nın teklifî iizerine Meclis'çe başka bir kararaJınmadıkça bunlan Mectisdışın- da tekrariamak ve açığa vurmaktan so- rumlu rutulamazlar". Bu hüküm ile milletvekillerinin Mec- lis çalışmalannda düşüncelerini ileride bu nedenle bir ceza takibıne uğrayabi- lecekleri korkusuna kapilmadan açıkla- malan güvence altına alınmaya çalışıl- mıştır. Görülmektedir ki anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bu hüküm, milletvekilinin görevi ile ilgili- dir ve görevini korkusuzca yerine geti- rebilmesinin güvencesıni oluşturmakta- dır. Bu nedenle de haklı ve gerekli bir hüküm olarak kabul görmektedir. Ancak söz konusu hüküm, hatalı ka- leme alınmıştır. Hükmün. Meclis çalış- malanndaki düşüncelerin dışanda tek- rarlanmasının yasaklanması olanağını Türkiye Barolar Birliği Başkanı getiren kısrrunda "o oturumdaki Baş- kanlık Drvanı"ndan söz edilmesi, mil- letvekilinin sorumlu tutulmayacağı dü- şüncelerin sadece Meclis Genel Kuru- lu'nda ileri sürdüğü düşüncelerolabile- ceği izlenimini doğurmaktadır. Çünkü Meclis Başkanlık Divanı ancak Genel Kurul'da söz konusu olmakta, aynca "o oturumdaki'' kaydı ile konuşmanın ya- pıldığı Meclis Genel Kurul oturumuna yollama yapılmaktadır. Böyle birsonuç ise Meclis çalışması olduğunda ve mil- letvekilinin görevi ile ilgili bulundu- ğunda kuşku olmayan komisyon çahş- malannı aynk bırakmaktadır. Bu ne- denle, yanlış izlenime veya ileride yan- lış bir İcabule neden olabilecek bu hük- mün düzeltilmesi gerekir. 2. Anayasarun 83. maddesinin düzen- lediği ikinci husus, adına bazen geçici dokunulmazlık da denilen esas "M3- letvekili Dokunulmazlığı"dır. Anayasa- mızın 83. maddesinin 2. fikrasında bu konuya ilişkin olarak yer alan hüküm aynen şöyledir: "Seçiraden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürfilen millet- vekili, Meclis karan olmadıkça tutula- maz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.*" Görüldüğü üzere bu hüküm, millet- vekilinin seçiminden önce veya sonra işlediği her türlü suçu kapsamaktadır. Bu suçlann Tnilletvekili görevi" ile iliş- kisi de kurulmamıştır. Milletvekili so- rumsuzluğu, milletvekilinin görevini geregince yerine getirebilmesinin bir güvencesi olarak kabul edilmiş iken, milletvekili dokunulmazlığının görev ile bir ilişkisi mevcut değildir ve bu ne- denle de bir "ayncank" hükmü niteli- ğindedir. Bu hali ile anayasamızın bu hükmü adeta, "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sımfa imtiyaz tamnamaz" diyen 10. maddesinin bir istisnasını meydana getirmektedir. Görevle ilgisi olmayan bir suçta milletvekilinin yargı- lanmaması ve uygulamada görüldüğü üzere dokunulmazlıkiann da kaldml- masınm genellikJe kabul edilmemesi sonucu milletvekilleri için adeta rahat- lıkla suç işleme olanağı yaratabilecek bir durum ortaya çıkmaktadır. Bazı ki- şilerin sırf aleyhlerindeki ceza davala- rmdan kurtulabilmesi için milletvekili yapıldıklan söylentileri de kamuoyun- da mevcuttur. Bu düşüncelere karşılık olarak, milletvekilligi süresince zama- naşımmın işlemeyeceği, milletvekilli- gi sona erince yargılamanın mümkün olduğu ileri sürülebilir. Ancak, her dö- nem milletvekili seçilebilecek durum- da olan siyasi parti ileri gelenlen için bu yol fiilen kapalıdır. Aynca yıllar sonra, milletvekilligi bitince yargılama çoğu zaman delillerin kaybolmuş, bozulmuş olması nedenleri ile yetersiz kalacaktır. Milletvekili dokunulmazlığının tari- hi kökenine bakıldığında bu hükmün, meşruti monarşilerin ortaya çıktığı dö- nemlerde, kral veya imparatorun parla- mento üyelerini, kendi emirlerinde bu- lunan savcı ve yargıçlar eli ile parla- mentodan uzakJaştırmalannı önlemek amacı ile öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu ise bize, demokratik cumhuriyetler- de böyle bir ayncahğa gerek olmadığı- nı göstermektedir. Basında yer alan haberlere göre ha- len parlamentomuzda 85 milletvekili hakkında 160 ayn flil nedeni ile doku- nulmazlığın kaldınlması için hazırlan- mış C. Başsavcılık fezlekeleri mevcut- tur. Anlaşılmaktadır ki, bu fezlekeler genellikJe komisyonlann raflannda uyumaya bıralalmakta, Genel Kurul'a indirilip tartışmaya dahi olanak sağlan- mamaktadjr. Hatta geçen iktidar döne- minde C. Başsavcılığı fezlekelerinin Adalet Bakanlığı ile Başbakanhk'ı aşa- rak TBMM'ye gelmesi dahi sorun ol- makta idi. Bütün bunlar yargının önü- nün nasıl kapatıldığını ve mevcut ana- yasa hükmünün "ayncaük" niteliğini bizlere çok belirgin olarak göstermek- tedir. Son bir yıldır bazı politikacılann suistimal ve çete ilişkileri ile ilgili ba- sında yer alan haberler, kamuoyunda büyük etki yapmış, kamuoyu bu kişile- rin yargılanmalannı ve dolayısı ile te- miz toplum özlemlerinin gerçekleşme- sini ister hale gelmiştir. Buna rağmen dokunulmazlıklar kaldınlmamış, Ana- yasa Komisyonu'nda ileride yapılması düşünüien anayasa değişikJiği bahane edilerek konunun görüşülmesinden da- hi vazgeçilmiş, yani kısacası iddialar ne kadar kuvvetli olursa olsun yargı yolu bir türlü açılmamıştır. Buna karşın ka- muoyunun, yargının önünün açılması ve temiz toplum istemleri de günden güne daha yoğunlaşarak ve artarak ken- disini göstermiştir. Bu kamuoyu baskısı sonucu, anaya- sanın bu hükmünü değiştiren bir anaya- sa değişikliği teklifi verilmemişse de, ilk oylamada ne yazık ki teklif kabul için öngörülen çoğurüuğu sağlayama- mıştır. Kamuoyunun ümidi, ikinci oy- lamaya kalmıştır. Aslında Türkiye Büyük Millet Mec- lisi'nde görüşülmekte olan teklif dahi yetersizdir. Çünkü teklif, dokunulmaz- lık kurumunu sadece bazı suçlar için kaldırmayı öngörmektedir. TBMM Anayasa Komisyonu'nun kabul ettiği metinde bu suçlar "... ağır cezayı gerek- tiren ciiriimlerde suçüstü hali ile zim- met, ihtilas. irtikap, rüşvet,hırsızuk,do- landıncıbk,sahtecilik,inancı kötüye kul- lanma, dolanlı iflas, kaçakçılık, resmi ihale ve alun satımlara fesat kanştırma cûrümleri'' şeklinde sayılmıştır. Bu suç- lar genellikle son zamanlarda bazı mil- letvekillerince işlendikleri sıklıkla ileri sürülen suçlardır. Yani günün konusu suçlardır. Oysa bir anayasa sadece bu- gün düşünülerek değiştirilmez, gele- cekte karşılaşılabilecek durumlann da dikkate alınması gerekir. TekJifte yer alan ve Anayasa Komisyonu'nca da ka- bul edüen sınırlamaya neden gereksi- nim duyulduğu ve örneğin cezası bir yıldan beş yıla kadar hapis olan hizmet nedeni ile inancı kötüye kullanma su- çunda (TCK md. 448) faili olduğu id- dia edilen milletvekilinin dokunulmaz- lığa sahip olmasının nedeni anlaşılama- maktadır. Aslında yapılması gereken, sayma sisteminden vazgeçilmesi ve anayasanın 76. maddesi ile paralellik kurularak yukan haddi en az bir yıl ha- pis veya ağır hapis cezasını gerektiren bütün suçlar için dokunulmazlığın kal- dınlmasıdır. Kuşkusuz son derece sınırlı bir doku- nulmazlığı kaldırma önerisine bile olumlu bakmayan parlamentodan, böy- le bir değişikhgi beklemek hayaldir. Bu nedenle halen görüşülmekte olan deği- şiklik teklifinin, hiç olmazsa olumlu bir ilk adım olarak yasalaşmasını diliyo- ruz. Herhangi bir vatandaş için güvendi- ğimiz yargımıza, milletvekili söz konu- su olunca güvenmemek için bir neden olmaması gerekir. Böyle bir suç isnadı söz konusu olan milletvekili yargılanır, sonuçta suçsuzluğu anlaşılırsa bu onun dalehinedir. "Kuşkulu" bir milletveki- li olmaktansa "aklanmış'' bir milletve- kili obnayı her masum milletvekili is- teyecektir. Yargılanma sonucu kesin hü- küm ile bir mahkûmiyet karan verile- cek olursa, anayasanın 76. maddesine göre milletvekilliğini engelleyici bir suç veya cezanın söz konusu olup olmadı- ğı dikkate alınacaktır. Milletvekilliğini engellemeyen bir suç ya da ceza söz ko- nusu ise infaz, devre sonuna bırakıla- cak, aksi halde anayasanın 84. madde- sine göre milletvekilligi düşecek ve in- faza başlanacaktır. Teklifin ikinci görüşülmesinde ge- rekli çoğunluğun sağlanarak anayasa değişikliğinin kamuoyu istemi doğnıl- tusunda gerçekleşeceğini ve böylece kamuoyunun "temiz toplum" istemine parlamentonun da duyarlılık gösterece- ğini ümit ediyoruz. ilk oylamadan son- raki eleştirilere bazı yetkililer "TBMM'nin iradesine sa>gı gösterihne- si gerekfi" diye tepki gösterdiler. Evet, bizler vatandaş olarak parlatnento ira- desine saygı gösteriyoruz. Ama acaba sayın milletvekillerinin de kamuoyu is- temlerinearada bir de olsa saygı göster- meleri gerekmez mi?.. ARADA BİR Doç. Dr. ŞUKRAN ŞAHtN Üniversitelerde Kalite Yönetimi' Kalite sözcüğü aslında "denetim" ya da "öl- çüm" gibi tanımlama ile anlamlılık kazanırsa da, üniversitenin niteliksiz (kalitesiz) olamayacağı ger- çeğinden hareketle "kalite yönetimi" üniyersrte için terim özelliği kazanmıştır. Demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ül- kede yaşamanın en ağır bedeli, kişilerin özgü- venlerinin tahrip edilmesidir. özgüveni parçalan- mış kişilerden de bağımsız ve yansız kararlar ver- melerini beklemek fazla iyimser bir belkentidir. Siyasi otoriteden başlayan özgüven yitimi, hiye- rarşik şelale içinde tüm kurumlarda da (YOK, TÜBA, TÜBİTAK ve TTGV)aynen yaşanmaktadır. Bu nedenle üniversitelerdeki "kalite yönetimi" konusunda hızla önlem alınması gerektiği tüm bi- lim adamlannca ısraria vurgulanırken, yani sıra, si- yasal otoritenin belirleyeceği kurum tarafından denetlenmeye de karşı çıkılmaktadır. Çünkü ka- rarlar bağımsız olamamakta ve gereken yapıla- mamaktadır. Bu durumda yapılması gereken, si- yasal otoriteden bağımsız kurumlarca üniversite- lerde kalitenin yönetilmesidir. Bundan önceki yazımda ülkede, bu konuyla il- gili kurumlann Batı'daki modellerden esinlenerek çalışmalaryaptıklannı belirtmiştim. Batı bu konu- da ne yapıyor ve sorun nasıl çözülmüştür? Avru- pa Birliği ülkelerinde, meta-düzeykummlar(üe\ı- let ve eğitim kurumu arasındaki koordinatör ku- rumlar) olarak adlandınlan ve hükümet politika- lannı empoze etmediklerinden sistem içinde ka- bul gören kurumlar oluşturulmuştur. • • • Avrupa Birliği ülkelerinde Ingilizgeleneğive Kı- ta geleneği olarak iki "kaliteyönetim" modeli gö- ze çarpmaktadır. Aralanndaki fark ise kalitenin denetim tarzındadır. Kıta geleneğinde ise Hum- boldtçu gelenek (Almanya) ve Napolyoncu ge- lenek (Fransa) olarak iki temel denetim mekaniz- ması bulunmaktadır. Napolyoncu gelenekte dev- let, öğrenci davranışına kadar denetlerken, Hum- boldtçu gelenekte eğitim ve öğretim özgürlüğü- ne dikkat edilmektedir. Ülkelerin denetim model- leri ise kısaca şöyle özetlenebilir. Ingiltere: Devlet denetimi daha az, buna karşın üniversiteler yetki ve özerklik sahibidir. 1960'lar- dan sonra devlet denetimi göze çarpmakta ve bu konuda 1992 yılında bile hâlâsürmekte olan mo- del arayışlan bulunmaktadır. Üniversrtelerin dene- timi öbür üniversitelerden gelen saygın akade- misyenlerce yapılmaktadır. Hükümetin denetimi- ne önlem olarak ise, Rektör yardımcılan ve yöne- ticiler komitesi tarafından Akademik Denetim Bi- rimi kurulmuştur. Fransa: Özerkliğin olmamasına ve katı bürok- ratik sisteme bağlılığa gösterilen tepkiler sonun- da, Cumhurbaşkanlığına bağlı "UlusalDeğerien- dirme Komitesi" oluşturulmuştur. Bu komite hem üniversite hem de hükümete karşı özerktir ve Ko- mite'yi, Akademisyenler, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Anayasa Mahkemesi ve Devlet Muhase- be Ofisi'nden seçilmiş temsilciler oluşturmakta- dır. Hollanda: Bu ülkede ise, daha fazla mali ve ida- n özerkliğe karşın, topluma karşı nitelikli eğitim verme sorumluluğu bulunmaktadır. Denetim "Iş- biriiği Yapan Üniversiteler Birliği" tarafından ya- pılmaktadır. Bu "Birtik" ise, üniversitelerin ortak- laşaoluşturdukları ve finanse ettikleri biryapılan- madır. Sonuç olarak, yukarıdaki ülke örneklerine ben- zer ya da eşdeğer kurumlarımızın olmadığı, an- cak bu tür kurumlann zaman yitimeksizin oluştu- rulması gerektiği çok açıktır. Bilim Politikası kap- samındaki gelecek yazılarımda bu kurumlann de- netim uygulamalarını daha ayrıntılı işlemeye ça- lışacağını. înanç Turizmi ve Ülkemiz ^ ki bin yılı, aynı zamanda İsa'nın doğumunun W iki bininci yılı... Hıristiyanlık dininin kurucu- I su olan Hz. İsa'nın iki bininci doğum yılı, 2 I milyarlıkHıristiyandünyasıtarafindankutla- _A- nacak. tki bin yılında dünyamız, bu nedenle, büyük kutlamalara sahne olacak ve uluslararası alanda büyük bir dinsel turizm hareketi yaşanacak. On bin yıllık geçmişi olan Anadolu'nun, sayısız uygarlıklara beşiklik yaptığı bilinen bir gerçek... Hıristiyanlık dininin yayılmasında Anadolu toprak- lannm işlevı yadsınamaz. Bugün ülkemizde Hıris- tiyanlarca kutsal sayılan çok sayıda yer bulunmak- tadır. Örneğin, Efes Meryem Ana Evi, Antakya1da- ki St. Pierre Kilisesi, Tarsus'taki St Paul Kilisesi bunlardan bazılan... Yine Mılas'ta Bafa Gölü kıyısmda bulunan He- rakleia eskil (antik) kentindeİci "Yediler Manastı- n"nda Isa ve havarilerinin resimleri bulunmaktadır. Herakleia 9. yy'da bir piskoposluk merkezi idi ve 7. yy'da Sina Yanmadası'ndan ve Yemen'den gelen Hıristiyan rahipler burada ilk manastırlannı kur- " muşlardı. Burada Yediler Manastın'ndan başka iki manastır daha bulunmaktadır. Ülkemizde bunlara benzer, Hıristiyanlan ılgılendiren, onlarca kutsal sayılan daha I O'larca yer var. İsa'nın iki bininci do- ğum yılı etkinliklerinden Türkiye, başta tanıtımı ol- mak üzere her konuda, en iyi şekilde yararlanmalı- dır. Türkiye'nin bu inanç turizminden yararlanma- sının olanaklan ve koşullan hazırdır. Türkiye bu şansını iyi değerlendirmeli ve bu büyük kutlama- nın hazırlıklanna şimdiden başlamalıdır. Nevzat Çağlar Tüfekçi-Milas SADECE GÜNEYDOĞUNUN DEĞtL TÜBKÎYE'NÎN RÜYASI Hep kadere boyun eğnıiş Gfiıie insâiunın aluıyazısım değiştirme çabasının ovkiisii,,. P E N C E R E Devlet Baba Derinleşti Geçen gün "Devlet Baba"ya rasladım, harma- niyesini uçura uçura yürüyordu. Seslendim: - Devlet Baba, Devlet Baba!.. Dönüp bakmadı. Bağırdım: - DeWef Baba, Devlet Baba!.. Aldırmadı. Bizim kırk yıllık Devlet Baba'mtz Sağır Sultan mı olmuştu?.. Koştum, harmaniyesinin eteğindenya- kaladım, çektim; döndü, baktı: - Ne istiyorsun?.. - Size 'Devlet Baba' diye kaç kez seslendim, bakmadınız; kulaklannız ağır mı işitiyor?.. Kaşını çattı: - Ben artık Devlet Baba değilim, kimlik değiş- tirdim; 'Derin Devlet' benim yeni adım... - Kim koydu bu adı?.. - Seninkiler!.. Hoppala, 'benimkiler' de kim?.. Birden anladım; benimkiler, dönek sosyalistler, pişman komünistler, tövbekâr Marksistler, eski devrimciler, yeni mandacılar, enteller... Peki, Devlet Baba'ya birdenbire "Derin Devlet" adını neden taktılar?.. • Eskiden "Bizimkiler"\n ağzında "Derin Devlet" yoktu; "sermaye sınıfı" vardı. Artık "Büyük Sermaye"nin sofrasında tıkınıp, "Büyük Patron "a çanakyalayıcılık yaptıklanna gö- re "sermaye sınıfı" lafını ağzına almak bizimkiler- den hangisinin haddinedüşmüş!.. Marksizme gö- re devlet egemen sınıflann baskı aracıdır; bizim- kiler ise şimdi egemen sınıflann "şamar oğlan"\ durumundalar; bu yolda hizmet verip büyük pa- ralar kazanıyoıiar. Çok üstüne vanrsan bizimki: - Ben dönmedim, diyor, dünya değişti. Dünya hep değişecek... Marksizmin temel ilkelerindendir eytişimsel de- ğişim; ama, değişmek başka, dönmek başka!.. YDD çıkalı, yeryüzüne yayılmış yoksul toplumlar- la zengin egemenler arasındaki uçurum daha de- rinleşti; sınırlan silen çokuluslu şirketler ulus dev- letleri ketenpereye aJdı;finanskaprtalin avucu için- de devlet, yani "rantiyeci sınıf"\n... • Bizimki Başbakan'la çok yakın... Birtelefon... Bir randevu... Baş başa... Bizimki bakanlarla altın beşik kol bilezik oyunu oynuyor... Sabah akşam birlikteler... Dış gezilerde devletin uçağına gazeteciler cüm- bür cemaat dolduruluyor... Dışişleri, Içişleri, MİT Başkanı, Emniyet Müdü- rü, genel müdürlerle bizimki enseye tokat, yana- ğa çimdik, kol kola, sarmaş dolaş... Devletle al takke ver külah... • Körebe mi oynuyoruz?.. Saklambaç mı?.. ,„!,., ^u.- i Bizimkilerle iktidar kodamanları, paJamuttava-! sı yıyip rakı içerlerken "derin devlef'ten yakına- caklar, bakanlarla viskiyi yudumlarken "derin dev- '. let"\ çekiştirecekler... ; Yetkiyi ve sorumluluğu üstlenen hükümetler halktan özür dileyecekler: - An şu 'derin devlet' olmasaydı, ben bu dev- leti gül gibi idare ederdim, ama, ne yapayım!.. VEFAT Merhum Büyükelçı Fuat Canm ile merhume Ayşe Saniye Hanım'ın oğlu. merhume Denise Canm'ın eşi, Yungmı ve Suat Özgûven'in babalan. Elsa'nın dedesı, uzun yıllar BM- HABITAT'ta ülkemızi temsil etmış, DGSA dönemınde ve sonra MSU Şehir ve Bölge Planlama Bölûmü'nde pek çok öğrenci yetıştırmış hocamız. büjüğümüz M.TARIKCARIMBodrumda vefat etmıştır. CenazesiOl 12 1997 Pazanesı günü Bodrum'da defhedılmıştır MSC Şehir Bölge Planlama Bölümü Mensupları - Çocuklan Mot: Taziyetler için: \eyzen Tevfik Cad. 134, Bodmm AKDAĞMADENİ KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1997/72 Esas Davacı Orman Işletme Müdürlüğü tarafından davalı- lar Alı Temel ve arkadaşlan aleyhine açılan kadastro tespitinın ıptali davasının yapılan açık vaıgılaması sıra- sında verilen ara karar geregince; Akdagmadeni ılçesi Muşalikalesi Köyü'nde yapılan kadastro çalışmalan sı- rasında Muşalikalesi Köyü Yaylalık mevkıinde 150 ada, 61 parselın davalılar adına tespıt gördüğünü. bu neden- le yapılan tespıtin iptali ile taşınmazın orman adına tes- ciline karar verilmesmi talep ehniş. davalılar Ali Temel, Cemile Karaboğa. Suna Oral, Havva Parmaksız ve Gül- feruze Oral adlanna çıkartılan davetiyelerin tebliğ edi- lemedıği ve açık adreslen de tespit edilemediğinden da- va dilekçesinın Basın Jlan Kurumu Müdürlüğü'nce ila- nen tebligine karar verilmıştır. Davalılann 18.12.1997 günü saat 09.00'a müsadıf bulunan duruşmaya gelme- diklen veya bir vekıl ile temsil edılmedikJeri. ıbraz et- mek istediklen belgeleri ıbraz etmedikleri takdırde tah- kikat ve yargılamaya yokluklannda bakılarak hüküm kurulacağı ılanen tebliğ olunur. Basın: 53281 GEDİZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1997'402 Davacı Mehmet Alabaş \ekili Av. Osman Çankaya tarafından hasımsız hısse senedı ıptali davasına konu ve kaybolduklan ıddia edilen GİMSAN-Gediz Iplık ve Mensucat Sanayi AŞ.ye aıt, 4. Tertıp 100.000 TL 22281-22282-22283 ve 22284 nolu 4 adet, 4. Tertip 1.000.000 TL.lık 41025 ve 41026 nolu 2 adet, 5. Tertip 100.000 TL.lık 19659-19660 ve 19661 no- lu 3 adet, 5. Tertip 500.000 TL.lık 35008 nolu 1 adet, 5. Tertip 1.000.000 TL.İık 40218-40219-40220 ve 40221 nolu 4 adet olmak üzere toplam değeri 7.200.000 TL olan 14 adet hisse senetlerinin kaybedildiği iddia edıldığınden, ışbu hisse senetlerinı bulanlann veya elle- rınde bulunduranlann işbu ilan tarihinden ıtıbaren üç ay ıçersınde mahkememıze ıbraz etmeleri gerektiği aksi takdirde iptalıne karar verileceği ilan olunur. Basın: 53307 Ehliyetimi ve okul kimliğimi kaybettim. Geçersizdir. ÖZGÜR TIRPAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle