Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2ARALIK1997SAU
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
'Medea': Sıfir noktasındald kachnGözleriniz sahneye çakılı, tanımlana-
maz aalara tutsak olmuş bır kadının yal-
nız kendisini değil, en sevdiklerini, daha-
sı tüm bir toplumu etkileyecek yazgısını
özgür ıstemiyle biçimlendinşıne tanık
oluyorsunuz. Bu yaşantıyı Ulusal Yunan
Tiyatrosu'nun, ikili kültürel ilişkiler çer-
çevesinde, Devlet Tiyatrolan'nın konugu
olarak İstanbul'da ve Ankara'da sergiledi-
ği Öripides'in ünlü "Medea" trajedisı su-
nuyor.
"Medea" dünyanın en ünlü trajedile-
rinden bın. Onlarca başka yazara ve ya-
pıta (bızde de Cüngör Dümen'in "Kur-
ban"ına ve Yûksel Pazarkaya'nın "Medi-
ha"sına) esın kaynağı olmuş, onlarca çe-
şitlemesi üretilmiş, sahneye ilk çıktığı
lsa'dan önce 431 yılından bu yana gün-
demde kalmış, bir yapıt.
Oyunun başında yere çizılmeye başla-
nan kandan çizgi. oyun sonunda bir çem-
ber oluşturacak. tki saatı aşan bir süre bo-
yunca, o çembenn kısır döngüsü içinde,
aşk adına geçmişiyle tüm köprüleri atmış.
ihanete ve cinayete bulanmayı göze al-
mış, kendini bile isteye sürgüne salmış,
güçlü bir kadının yaman tutkusuna, onca
özveriden sonra karşılaştığı ıhanet karşı-
sındaki bağışlamazlıgına tanık olacaksı-
nız.
"Medea" katıksız bir "kadın" oyunu.
Çözümsüz ikilemlerin girdabında biçim-
lenen. Öripıdes, modem tiyatroda Strind-
berg'ın, Eugene O'NeUI'ın. Tennessee
WıDiams'ın yapıtlannda anlatım bulacak
psikolojik gerçekçiliğin ilk tohumlannı
25 yüzyıl önce atarken, yapıtlanrun odak
noktasına çoğunlukla kadmlan koymuş.
Altın Çağı'nı noktalama aşamasına gel-
mış erkek-egemen Yunan dünyasmda ka-
dınlardan yükselen sessizçığlığı duyabil-
dığınden.
Ulusal Yunan Tıyatrosu'nun Niketi
Kontouri taraTından sahnelenen "Me-
dea"sı işte bu boğazlarda düğümlenmiş
çığlıklarla oluşuyor. Aşk, ihanet. öfke,
kin, eç alma tutkusu ve cınayet olgulann-
da demlendirilen "şiddet'" yalnızca "söz"
düzeyınde yer alıyor sahnede. Lefteris
Pa*topaulos'unsahnede donuk bir gü-
müşsülüğü egemen kılan ışık tasanmı
içinde, V'aso Barbousi'nın koreografısıy-
le tartımlı bır akışkanlıkla kajnp giden ha-
reket düzenı, SavinaYannatou'nun dingin
müzığinın tartımıyla buluşurken, kadın-
lar korosu, başkadın oyuncu ve kanlı çem-
ben çizmekte olan Nild Paflikaraki'mn
sessel doğaçlamalan ile oluşan minık çığ-
lıklar oyunu baştan sona sanyor.
Ulusal Yunan Tıyatrosu'nun "Medea'"
yapımının görsel-ışıtsel düzeydeki temel
tınısı, yalnızca başkişinin (Medea'nın)
kırmızı giysisıyle, cinayet anını simgele-
yen kırmızı ışıkla ve sahneyı çevrelemek-
te olan kandan çizgiyle zıtlık oluşturan
gümüşsü donukluk, dingin akışkanlık ve
•Ulusal Yunan Tiyatrosu'nun "Medea"
yapımı, uzun boylu bir sahne teknolojisi
gerektirmeyen, yalın buluşlann sağlam bir
oyunculuk tekniğiyle pekiştirildiği, teatral
ve doğal olanı estetik bir bütünde
buluşturan disiplinli ve duyarlı bir
çalışmanın ürünü.
Karyofyllia karabeti'nin görüntüsü, sesi ve bedensel devinimleriyle sunduğu Medea yorumu bir doruk otuşturuyor.
kesik çığlıklarla bıçimlenıyor. Sunulan
yorum. gerçek yaşamda. sınemada ve ti-
yatroda ızlemeye alıştığımız, bılinen ~şid-
defin ötesine ulaşmış, plastik birbütun-
sellikle dile gelen, dingin bır
i
*şkJdet" söy-
lemi üstüne kurulmuş.
Yadırgamıyorsunuz. Artık. çılginlığın
ötesine geçmış, kadın olmanın sıfir nok-
tasına ulaşmış Medea'nın sunduğu "pat-
hos* (acı çekme) ortammdasmız. O. yal-
nızca sevdiği erkek larafindan terk edil-
miş kıskanç bir kadın değil. Medea, cina-
yet ve ihanete boğarak terk ettiği, çok
uzaklardaki baba evine dönemeyecek
olan bir sürgün. Yunan dünyasmda bir
"yabana." Artık Yunan dünyasının da dış-
ladığı... Jason'a doğurduğu iki çocukla
Korent kentini terk etmesı bekleniyor. Gi-
decek yeri yok!
Medea bir prenses. Omırunu heT şeyin
üstünde tutan. Başka bir kadın ve güçlü
bir yaşam için onu bir yana itiveren koca-
sına karşı çıkacak. Medeabir ana. Canı gi-
bı sevdiği çocuklannm kendisiyle birlik-
te bir kentten bir kente sürüklenerek aşa-
ğılanmasma göz yummayacak. Medea
çılgınca âşık bir dişı. Aşkına sonuna dek
sahip çıkacak. Medea doğaüstü güçleri
olan bir kadın, bır büyücü. Dışlanmişlı-
ğa, onursuzluğa. ihanete, çocuklannı bek-
leyen mutsuz yaşama karşı çıkarken bu
gücünü kullanacak. Sonsuz yalnızhğı ve
sonsuz acıyı kucaklama pahasına olsa da.
Hem cellat hem kurban olacak.
Öripıdes'in oyununda vurguladığı işte
bupsikolojik karmaşadır. îzlediğimizya-
pun bu karmaşanın anlatımı üstünde yo-
ğunlaşmıştır. Tüm oyunlannda öncelikle
insan psikolojisini ırdeleme amacım gü-
den Öripides ıçin "otaylar dizisf' önem-
sizdir. (Medea önce Atina kralı Aege-
us'tan sığınma hakkı ister, sonra Jason'un
yeni kansı Korentprensesine armağan et-
tiği büyülü giysilerle onun ve kral baba-
sının ölmesini sağlar, sonra da kendi ço-
cuklannı öldürür.) Trajedi, Medea'nın
kendi çocuklannı öldürmeye karar verdi-
ği süreçte (karakterin zihnınde) oluşur ve
çocuklannı öldürmesiyle noktalanır. Bir
zamanlar onun aşkı uğruna, onu güçlü ve
ünlü kılma adına. kendi topraklanna, ken-
di insanlanna ihanet edip ona Altın Post'u
ve kendisini sunan bu tutkulu ve özveri-
li. vahşi prensesin sıradışı duyarlılığını
algılayamayan Jason, erkek-egemen dün-
yasında eli böğründe kalakalmıştır...
Medea'nın dramı. yüzlerine -beyaz bo-
ya üstüne yapılmış makyajla- "nusk" gö-
rüntüsü verilmiş oyunculann koreografık
jestler eşliğinde, doğal tonda ama sahne-
de her an var olan müziğin denetlediği şi-
ır tartımıyla yaptıklan yorumlarla dile ge-
liyor. Medea'nın korkunç eylemıni sahne
gerisinde gerçekleştirmesinden sonra ise
ön planda yer alan Jason'un acı çekme
sahnesindeki doğal ses tonu, arka planda
yer alan Medea'nın "metalleşnüş" ses to-
nuyla çeliştiriliyor. Medea'nın sıfir nok-
tasını aştığı süreç...
Ulusal Yunan Tiyatrosu'nun "Medea"
yapımı, uzun boylu bir sahne teknolojisi
gerektirmeyen, yalın buluşlann sağlam
biroyunculuk tekniğiyle pekiştirildiği, te-
atral ve doğal olanı estetik bir bütünde
buluşturan disiplinli ve duyarlı bir çalış-
manın ürünü. Klasik metne tümüyle sa-
dık, çağdaş, sahneleme tekniklerini eklek-
tik bir bütüne ulaştırmış, nitelikli bir
oyunculuk gösterisiyle oluşmuş, bir ya-
pım. Özellikle Karyofyllia Karabeti'nin
gerek görüntüsü, gerekse sesi ve beden-
sel devinimleriyle sunduğu Medea yoru-
mu bir donık oluşturuyor.
Yapımın temel sorunu, oyunun iki sa-
ati aşması nedeniyle. sahnede görsel-işit-
sel düzeyde yinelenen örgelerin bir nok-
tadan sonra tekdüzeleşmesi. Kontouri'nin
oluşturduğu sahne estetığinin özündeki
dingm teatrallık "Medea" uzunluğunda-
ki bir metni taşımaya yetmiyor. tlk saatin
sonunda Yunan trajedisinin ritüel kıvnm-
lanndan sıynlıp Uzakdoğu tıyatrosunun
estetik uzaklığı içine giriveriyorsunuz. Bu
nedenle de. metin yalnızlaş.ıveriyor, söz-
lü söylem görsel söylemin önüne geçi-
yoT. Benim izlenımim bu yönde en azın-
dan.
Ulusal Yunan Tiyatrosu'nun "Medea"
yapımınıfl daha geniş bir seyirci kesimı
tarafından izlenebilmesini dilerdim. Sah-
nede yansıyan teknik üstünlüğün, oyun-
cunun "söz"e ve "hareket"e olan
egemenlığinin, toplu çalışmadaki disip-
linin keyfine daha çok sayıda Türk seyir-
ci si varabilsin diye...
Herşeyi ölümleimgeleyen
TakeshiKitano fdm?
Kültür Servisi - Japon-
ya'nın en güçlü fılm yö-
netmenlennden biri olan
ve sesini ilk kez, 1989 yı-
hnda çektıği 'Violent
Cop' filmıyle duyuran
Takeshi Kitano, bu yıl da
'Hana-Bi' adlı filmiyle
Venedik Film Festiva-
h'nde Altın Aslan'ın sa-
hibi oldu. "Asbnda onun
hiçbir zaman sesini du-
vıırmak gibi bir kaygısı
olmadı" diyor Kitano
hayranı Christophe
Gans 'Crying Freeman"
adlı fılmın yapımcısı olan
Gans, o yıldan bugüne
dek adım adım izlemiş
Kitano'yu. Yönetmenin
fılminde hep süreç içinde
çözülmesı gereken şifre-
ler var. Olaylann nasıl
oluşruğunu hemen anla-
yamıvor seyirci. Yönetmenlik yapmaya baş-
İamadan önce ülkesinde herkes tarafından ta-
nınan bir komedyen olan Kitano. halkla ara-
sındakı ılışkınin sınırlannı çok iyi belirliyor.
Bu smırlama filmlerinde de açıkça ortaya çı-
kıyor. Birçok konuyu farklı yönlerden ele
alarak. "kaba şaka' yerine 'ala>
r
geçme
1
yön-
temini kullanıyor. Birçok Japon fılminin ak-
sine onun fılmlerinde şiddet hiç ummadığı-
nız bır anda ortaya çıkrp kayboluyor. Avru-
pa'da. Kitano adı ilk kez 1983 yılındaki 'Fur-
>D' adlı fılm sayesinde duyuldu. Filmde Ki-
tano. Hara adında komik ve şaşkın bir adamı
canlandınyordu. Bu fılmden sonra uzun sü-
re kendini göstermeven sanatçı, adını tekrar
ilk filmı 'Vıolent Cop'la duyurdu. Film. kız
kardeşini Japon mafVasınm elinden kurtar-
mak için geçmişinı hiçe sayan, ıç dünyasın-
da yaşayan ve salt mesleğinin görevlerini ye-
rine getiren bir polisin hayatını konu ediyor-
du. Filmde en ilgi çe'.icı yönlerden biri yıne
Kitano'nun şiddeti çok farklı bir biçımde ve
en olmadık zamanda ortay: kannasıydı .tlk
fılmını çekmeden önce sac :ce 'İtahanlarda
Boşanma' ve 'En Uzun Gün' adlı fılmlerin
yapımcısı Pietro Genni'nin bir filmıni izle-
miş Kitano. Kendini kahramanlaştırmak gi-
bi bir eğilimi yok. Ekrana yansıttığı karakter-
le hayat arasında bır anlam belırsizliğı ya da
bazen karmaşa söz konusu. Ömeğın Kitano,
iki yıl önce motosikletle bir kaza geçırdi ve
yüzünün yansı felç oldu. (Feux d'Artifice -
Şenlik Fişekleri fılminde, yüzünün felç olma-
JJu yıl Venedik Film
Festivali'nde 'Altın Aslan'
ödülünü alan Takeshi
Kitano, yönetmenlik
yapmaya başlamadan önce
ülkesinde herkes tarafından
tanınan bir komedyendi.
yan öbür yansını mimik-
ler yaparak kullanıyordu.)
Kazadan bir süre sonra as-
lında bunun bir intihar gi-
rişımı olduğunu açıklıyor
Kitano. Sanatçının gözle
görünür bir özelliği var:
Her şeyı ölümle imgele-
mesi.
Dünyaya gelişinin de
bir şans eseri olduğunu
düşünüyor. Çünkü ailesi-
nin küıiaj için yeteTİi pa-
rası yokmuş. İlk astım
krizini 6 yaşındayken ge-
çirmiş. ilk motor kazası-
nı ise bu olaydan kısa bır
süre sonra.
Kitano'da karamsar.
içe dönük bir duygusalhk
var. Ancak bunu roman-
tizm olarak kabul etme-
mek gerekir. Sinemada
yaptıklanna bakıldığı za-
man 'Tchao Pantin'deki Coluche akla geli-
yor. Japon sinemasında önemli bir yere sa-
hip olan Kitano, televizyon şovlannda asıl
kimlığınden sıynlarak neşeli ve bambaşka
bir Kitano olarak çıkıyor karşımıza.
Kitano denildiğı zaman Gans'ın akJına
gelen bır başka ısım de Clint Eastwood. Her
ikisınin de şiddeti yansıtma yönleri aynı. Bir
köşede saklanarak bir anda ortaya çıkan ve
daha siz onun tadına varamadan uçup giden
bir şiddet. Hiçbir olayın geçmediği sahneler-
de bıle muhakkak o ana canlıhk veren bir tu-
tumlan var. Binsinin Amerika'da, diğerinin
de Japonya'da tanınmış isımler olmalan bu
farklı tutumlanndan kaynaklanıyor gıbi. Ki-
tano'nun filmleri Japonya'da. 'mafya'yı ko-
nu alan fılmler arasında yer alıyor.
Sanatçının çok bağımsız bir kimliği var.
Sinema dışında şiir, resim ve çizimle de ılgi-
leniyor. 'Feus d'Artifice' (Şenlik Fişekleri)
adlı fılmındeki resimler ve çizimlenn hepsi
ona aıt. Hayat onun için salt bır geçiş döne-
mı. Bu geçış döneminı filmlerine. deniz ke-
nannda kum üzerinde oturan insanlan gö-
runtüleyerek aktanyor. Bu görüntü billur bir
su gibı senliyor gözler önüne. KorunakJı
camdan bir cismin ıçindeymiş gibi. İlk fil-
minden bu yana aynı çizgide, yapmak iste-
diklennı günden güne geliştirerek ortaya ko-
yan Kitano, her sefennde heyecanını daha da
özgür bırakıyor. Duygusallığı da beraberin-
de getiren bu heyecan Kitano'dakı olgunlaş-
ma döneminin de iyi bir simgesi.
Ömer Orhun'un sergisi Yüksel Sabancı Kültür Merkezi'nde
Dri günün göı*sel taıılıi
NURDAN CtHANŞÜMÜL
ÖmerOrhun'un Yıldız Tek-
nik Üniversitesi Yüksel Sa-
bancı Kültür Merkezi'nde açı-
lan 'Cuma - Cumartesi' baş-
lıklı fotoğraf sergisi cuma gü-
nüne dek sürüyor. Taksim, ts-
tiklal Caddesi, Talimhane, Çu-
kurcuma, Dolapdere, Nişanta-
şı, Şişli yani sanatçımn yaşadı-
ğı mekânlarda geçen 24 saatin
fotoğrafik serüveninden olu-
şan sergi 35-36 ayn planda dü-
şünülmüş ve her plan bir çelik
panoyu oluşturacak şekilde ta-
sarlanmış.
- Fotoğraf, yaşamuuzda na-
sıl bir yere sahip?
ORHUN - Fotoğrafm doğal-
lığını çok sevıyorum. Fotoğraf
benim için çekildiği zaman var
olan bir şey. Bir de beynimiz-
de tasarladığımız ve ondan
sonra uyguladığımız fotoğraf
var, tasarlanmış deneysel fo-
toğraf da ilgi alanımın dışında
değil. Zaten yaşamın kendısi
de bir deney. Fotoğrafın anlan
belgelemek üzere oluşturulduğunu
düşünüyorum, bu da fotoğrafın in-
sanla bağlantısı. bana göre. tnsanla-
nn fotoğrafla olan ilişkileri, kişisel
yaşamlanyla da ilgılidir. Örneğin de-
nizi çok seven bir kişi evinde bir de-
niz fotoğrafi olmasını ister. Fotoğra-
fm bu tür işlevleri olsa da ben hepsi-
ni belgesel adı altında topluyorum.
Fotoğrafla, çağın görsel tarihini bel-
geliyorsun. Fotoğrafın işi zamanla
bana göre. deklanşöre bastığınızda
perde belirli bir zaman için kapanı-
yor ve açılıyor. her ne kadar ıskala-
sak da ne yaparsak yapalım işte bu
zaman dilimlerini fotoğraflıyoruz.
Ben fotoğrafın bu işlevini tamamen
akan giden zamanın üzerine kurma-
ya çahşıyorum. Örneğin çektigim fo-
toğraflara 2000'li yıllarda bakmak
isterim, çünkü o zaman hiçbir şey es-
kisi gibi olmayacak, her şey değişe-
cek, kıyafetlerden tutun da gözlükle-
re kadar.
- Fotoğrafailk başladığınızzaman-
la şimdiki zaman arasında ne gibi
farkhlıklar var?
ORHUN - Fotoğrafın temeli ana-
tomi bence. İnsan anatomismi bil-
meyen, fotoğraf çekemez bana göre,
çünkü bunu bildiğiniz zaman, kolu
bir çizgi ya da bir karartı olarak gös-
terebılirsiruz. Fotoğraflanmdadeğiş-
meyen kriteri geriye dönüp baktı-
ğımda görüyorum. Güzel Sanatlar
Akademisi Fotoğraf Bölümü'nü bi-
tırirken bitırme projesi olarak Gü-
neydoğu'dan insan manzaralannı
seçtim \ e bir-ıkı ay boyunca Urfa ve
çevresinde yaşadım. Yaşamımda bu-
nun gibi birçok gezi, proje var. Bun-
lara dönüp baktığımda insanla uğ-
raşmamın henüz bitmediğinı gör-
düm. Insanı en doğal haliyle anlat-
mak hem belli edercesine hem de
belli etmeden doğal haliyle anlatmak
istiyorum.
- 'Cuma - Cumartesi' projesi nasıl
oluştu?
ORHUN - Hayatımızdan akıp git-
miş ve bittiğı anda da tarih olan iki
gün. Zaman sürekli akıp gıdiyor. O
gün hiçbir plan yapmadan makinem-
le birlikte 15 makara film alarak ev-
den çıktım. İlk kareyi çektim ve de-
vamı geldi. Taksim'de yaştyorum,
gezdiğim, bildığim yerlere gittim.
Bunu dığer ınsanlar ıçin de
yapmadım, yalnızca bir gün
içinde gördüğüm detaylan bir
arada toplamak istedim. Bana
göre iki günün görsel tarihi ni-
teliğini taşıyor sergi. însan ha-
yatından giden bir hafta sonu-
nu, birçok insarun bilmediği bir
yönü ortaya çıkıyor bana göre,
bu sergide. Kişisel bir sergi.
birçok insanı da ilgilendirme-
yebilir. Butürprojelerin zaman
akıp gittikten sonra ortaya çıka-
cağını düşünüyorum, çünkü o
zaman fotoğrafm çekildiği me-
kânlar ve ınsanlar değişmiş ola-
cak. Ancak fotoğraflann, in-
sanlann alıp evlerine asabile-
cekleri fotoğraflar olmasından
kaçmdım.
- Fotoğraflannızda sokakta-
ki çpcuklar önemli bir yer tutu-
yor_.
ORHUN - Evet. onlar yaşa-
mın bir gerçeği. Benim onlan
neşretmek, duygulanna tercü-
man olmak gibi bir misyonum
yok. Ben yarnızca yoldan ge-
çerken saniyenin 1/60'ında
deklanşÖTe bastım. Onlar yine varlar.
bız bir şeyi değiştirmiyoruz.
- Çelik panolar nkri nasıl oluştu?
ORHUN - Metalin soğukluğu. fo-
toğraflann renklerinin sıcaklığını or-
taya çıkarsrn istedim. Objeleri dış eş-
ya gibi anlamlandırmak, onlar üze-
rine felsefe yapmak istemiyorum.
Sergi salonunun aydınlatması yeter-
li değil ve camın önüne konan her
malzeme talihsiz. bana göre. Insan-
lar kendi yürüyüş noktalannda fo-
toğraflarla karşılaşsınlar istedim.
Her levha bir andan oluşuyor, yani 36
tane anlar zinciri var. Bunlan birleş-
tirdiğinde ise bir gün ediyor, ben üze-
nne yazmasam bile.
- Yeni projeteriniz neler?
ORHUN - Izzet Öz Production'un
düzenlediği ve Yapı Kredi'nin spon-
sorluğunu yaptığı 'Üniversitede Sa-
nat' isımli bir organizasyon sürüyor.
Bu etkmlik kapsammda 10 fotoğraf
sanatçısının 4 yapıtı Türkiye'deki 10
üniversitede sergileniyor. Önümüz-
deki günlerde, 10-12 dakikalık bir
video filmi yapıp fotoğrafla birleştir-
meyi düşünüyorum. 50-60 insanın
ızleyebileceğı özel bir şey olacak.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Görkemi 'Sahici'
Bir Opera
Geçen akşam Tosca operasının genel provasııv
daydım; büyülendim.
Tosca'yla ilk ne zaman tanıştım, bu opera haya-
tımda ilk ne zaman karşıma çıktı? Fazla hatırlayamt-
yorum. Babamın bir operalar krtabı vardı, Almancay-
dı. Bol fotoğraflarta bezenmiş bu krtabı ikide birde
baştan sona tarardım. Orada sanki Tosca'nın afışini
görmüş olabilirim.
Aslında Sarah Bemhard ıçin yazılmış La Tosca.
Sardou'nun eseriymiş. Puccini bu eserden esinlen-
miş.
Sarah Bernhard'ın La Tosca'da oynayıp oynama-
dığını bilmiyorum.
Zaten araya bir film giriyon Dünyanın En Güzel
Kadını. Herhalde kırk yıl geçmiş olmalı. Beyoğlu E-
mek Sineması açılıyor; ilk film de Dünyanın En Gü-
zel Kadını. Gina Lollobrigida'yla Vıctorio Gasmann
başroldeler. Babamla birlikte gıdıyoruz.
Once Emek Sineması'nın görkeminevuruluyorum.
Ardından beyazperdede o sıralar benim için de dün-
yanın en güzel kadını olan Gina Lollobrigida. Sokak-
tan gelme bir şarkıcı, victorio Gasmann'ın sağladığı
olanaklarla üne kavuşuyor. Filmin sonunda Tosca
operasının üçüncü perdesi; iç içe geçmiş olay tek-
rarlan: Gerçi Gina Lollobrigida Gasmann'ı öldürmü-
yor ama, sevgilisi, tıpkı Cavaradossi gibi gerçekten
kurşunadiziliyor...
Bunlar bende iz bırakmıştır. Yıllarca Tosca adını yi-
neleyip durdum. Mavi Kanatlannla Yalnız Benim 01-
saydın'a da sayfalar boyu yazmıştım.
Artık uzaklaşıyordu benden Tosca operası. Ata-
türk Kültür Merkezi'nin büyük salonundaki prova ge-
cesi her şeyi diriltti, hepsini yeniden hayatıma eklem-
Iedi.
Salona girdiğimizde Michael Scott'un göz ka-
maştıncı dekoruyla karşılaştık: Sant'Andrea della Val-
le kilisesi. Bize göre solda, boydan boya Maria Mag-
dalena resmi. Biraz sonra Cavaradossi (Süha Yıl-
dız) gelecek ve resmin Korrtes Attavanti'ye benze-
mesı için çaba harcayacak...
Tosca operasını bu yüzden mi bu kadar çok sevi-
yorum: Yarattığı sanat eserinde yaşayan kışileri gor-
mek isteyen sanatçı izleği daima çekici geliyor ba-
na...
Provaya döneyim. Sanatçılar hummalı bir hazıriık
içindeydiler. Orkestra yenni aldı, orkestra şefi Anto-
nio Pirolli yerine geçti. Yekta Kara'nın uyanmıyla
tşıklar karardı. Sonrası, dediğim gibi, bir büyütenişti.
Sevgili Yekta Kara, Tosca'yı sahneye koyarken,
duygusallıklar bestecısı Puccini'de alttan alta var
olan sınıflar arası kanlı çatışmayı öne çıkanyordu ben-
ce. Guçlünün, iktidann gözüdönüklüğü daha birinci
perde finalinde, koronun kilise dışındaki o inanılmaz
güzellikteki yürüyüşüyle hissolunuyordu.
Hemen ardından ikinci perdede, Scarpia'nın (Se-
yit Ahmet Yıldız) Tosca'ya zoria sahip olma sahne-
si öylesine irkiltici ki, operalann o yapay görkemine
bazen kaskatı gerçekliğin de eşlik edebileceğini bel-
geliyordu. '
Yekta Kara operayı sadece 'müzik' olarak alımla
J
mıyor. Bu yüzden de onun sahneye koyduğu eser-^
lerde opera 'yaşamaya' koyuluyor. Çağdaş sanatın>
özgürlükçü tutumuyla kaynaşıyor. Yeni yorumlar, ye-
ni irdeleyişler çıkıyor karşımıza. Tosca'yı bu yönüyle
izleyip dinlemek gerekir, diyeceğim...
Koro (koro şefi: Gökçen Koray), dekor ve kostüm,
ışık (Ahmet Defne), orkestra ve eseri sahne üstün-
de yaşatan sanatçılar Yekta Kara'nın anlayışına kat-
kıda bulunarak Tosca'nın görkemli bir yapım olma-
sını sağlamışlar.
Ama asıl, Tosca'da Zehra Yıldız'ı anmak istiyo-
rum. Zehra Yıldız, öyle sanıyorum ki, son yıllann ger-
çek bir sanat olayı. Alçakgönüllü, ün kaygıtanndan
uzak, incelikli bu soprano Tosca operasının zaferiy-
di benim için. Daha birinci perdede, henüz sahnede
görünmemişken, uzaktan gelen şarkısıylatitreşimle-
re alıp götürüyordu izleyiciyı.
Nihayet son perdede, artık sabahla sönen yıldız-
lara karşı intihar sahnesinde, Zehra Yıldız'ın yalnız-
ca müthiş bir ses değil, aynı zamanda çok başanlı
bir 'aktris' olduğu saptanıyor.
Bugün Türkiye'de 'gündem' oluşturan, televizyon-
da herdakika boy gösteren, 'haberbültenleri'rvieya-
şamlan saniyesi sanıyesine bize aktanlan şarkıcı ha-
nımlar saltanatı ortasında Zehra Yıldız çapında bir
sopranonun nerede nasıl var olduğunu kavramak
çok zor. O, tek başına, bildiği sanat yolunda yürüyor.
içimizesuserperek...
Evet, bazen şu yorumuyla Tosca operası gibi, Yek-
ta Kara gibi, Zehra Yıldız gibi 'yanlışlıklar' da olabili-
yor günümüz bayağılığında.
Takvimde h Bırakan:
"Bedriye ile Necdet, Şifa 'nın denize en çok çıkın-
tı yapan burnunda bir bodur sakızağacının dibinde
oturmuşlardı. Konuşuyoriardı. Yoğurtçu tarafından
tek tük sandallar çıkıyor, derenin ağzına gelince ba-
zısı Kalamış sahillerini takip ediyor, diğehen Ş'ıfa, Kü-
çük Moda kıyılan boyunca Moda'ya doğru ilerliyor-
du." Safiye Erol, Kadıköyü'nün Romanı.
Oasis'in bestecisi Gallagher
pas^j çaldığmı itiraf etti
• Kültür Servisi - Ünlü İngiliz grubu Oasis'in
bestecisi ve gitaristi Noel Gallagher, müzik dergisi
'Q' ile yaptığı görüşmede parçalanndan bir
kısmının çalıntı olduğunu itiraf etti. David
Bovie'nin 'AI1 The Young Dues' adJı parçasmdan
pasajlar alarak 'Don't Look Back in Anger' ve
'Stand By Me' adlı parçalannda kullandığını
belirten Gallengher, hâlâ dava edilmemiş
olduklannı hatırlattı. Daha önce dünyanın en büyük
topluluğu olmak istediklerini açıklamış olan sanatçı,
şimdi de elindeki servet nedeniyle pek çok şeyin
değerini yitirdiğini. bu nedenle daha küçük bir
hayran kitlesine sahip olmayı tercih ettiğini açıkladı.
Globe Tiyatrosu'na Türkiye'den
fındık kabuğu gönderîliyor
• ANK\RA (AA) - Shakespeare Globe
Tiyatrosu'nun taban döşemesinde kullanılacak olan
7.5 ton fındık kabuğu Türkiye'den Ingiltere'ye
gönderilecek. Ünlü İngiliz edebiyatçı Shakespeare'in
ojıınlannı yazdığı ve sergilediği Globe
Tiyatrosu'nun taban döşemesinin aslına sadık
kahnarak inşası için Fiskobirlik tarafından bağışlanan
7.5 ton (30 metreküp) fındık kabuğu tngiltere'ye
gönderilecek; böylece, tiyatronun gelen bağışlarla
sürdürülen yeniden inşasına (rekonstrüksiyon)
katkıda bulunulmuş olunacak. Fındık kabuklan
Ingiltere Büyükelçiliği'nin desteği ile İngiliz Kraliyet
Hava Kuvvetleri tarafından taşınacak.