25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ARALIK 1997 ÇARŞAMBA HABERLER Demirel pahalılıktan yakındı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye Işçi Emeklıleri Cemıyeti Genel Başkanı Ethem Ezgü ile yönetim kurulu üyelerini Çankaya Köşkü"nde kabul etti. Ezgü, emeklı maaşlanna yapılacak zammın yetersizliğine değindi. Cumhurbaşkanı Demirel 'ın sonısu üzerine Ezgü, en düşük emekli maaşının 30 mılyon, en yüksek maaşm 42 milyon lıra civannda olduğunu söyleyınce, Demirel yaşam pahalılığı. geçim sıkıntısı ve fiyatîardan vakındı. Demirel, "Hayat pahalılığı, dar gelirlilik, geçim sıkıntısı burada toplanıyor. Ben de bundan rahatsızım" dedi. Prof. BahPi Savcı arahyor • ANKARA (AA)- Anayasa hukukçusu Prof. Bahn Savcı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin 138., Mülkiyeliler Birligi'nin 51. kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenecek toplantıyla anılacak. Harb-lş Konferans Salonu'nda bugün gerçekleştirilecek Bahn Savcı'yı anma toplantısı, Mülkiyeliler Bırliği ve Ankara Üniversitesi tletişim Fakültesi Mezunlan Vakfı tarafından düzenlendi. Kültür Bakanı istemihan Talay'ın da katılacağı toplantıda: SBF Dekanı Prof. Dr. Celal Göle, Iletişım Fakültesi Dekanı Prof. Dr Erol Mutlu. Prof. Dr. Cahit Talas. Prof. Dr. Sadun Aren, Prof. Dr. Cem Erogul, Prof. Dr. Yavuz Sabuncu, DSP Milletvekili Ahmet Tan. yazar Mahmut Makal ve Eğit-Der Başkanı Mustafa Gazalcf nın birer konuşma yapacağı bıldirildı. ÇGD'den yılın gazetecileri • ANKARA (AA) - Çağdaş Gazetecıler Derneğı tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Yılın Gazetecileri Yanşması'na baş\uru süresi 31 Aralık 1997 tarihinde sona erecek. ÇGD'den yapılan acıklamaya göre Yılın Başanlı Gazetecileri Yanşması, haber, arastırma- inceleme, röportaj, karikatür, fotoğraf. radyo- televizyon haber ve programı ve yerel basın dallannda düzenlenecek. Yanşmaya katılmak isteyen gazetecilerin31 Aralık 1997 tarihine kadar ÇGD Genel MeTkezi'ne başvurmalan gerekiyor. dava istemi • İstanbul Haber Servisi - MlT'in suç duyurusu üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturmada 16 Mart davasının müdahil avukatlanndan Cem Alptekin'e dava açılması karan ahndı. Savcıhk, Adalet Bakanlığf na başvururken davayı müdahil olarak izleyen diğer avukatlar, dava açıhna istemini protesto etmek içın kendileri hakkında suç duyurusunda bulunacak. Cafe sahibine dava açıldı • İstanbul Haber Senisi - Beşiktaş Kaymakamrnın eşi Ayten Dalkılıç'a kapatılan "On The Rock Bar"' adlı cafenin acılması için rüsvet verdiğini iddia eden Gülhan Aygen hakkında dava açıldı. istanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada Aygen, 'Tesmi evrakta sahtecilik" ve "Görevli memura gerçek dışı beyanda bulunmak" suçlanndan 1 ile 3 yıl arasında hapis istendi. Zırüloğlu öldü • İstanbul Haber Servisi - Eski DİSK Genel Başkan Yardımcısı, eski OLEYtS Genel Başkanı Mukbil Zırtıloğlu yaşamını yitirdi. Bir süredir pankreasmdan rahatsız olan Zırtıloğlu tedavi görüyordu. Zırtıloğlu'nun cenazesi bugün Marmara Üniversitesi İlahıyat Fakültesi'nde kılınacak öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Su havzalannda 'Refahlı kentleşme' için İSKİ yönetmeliği kullanıldı Siyasal örgütlenme yağması ŞERİATIN KRAVATLI BAŞKANI İstanbul 1994-1997 Dosyası R O K T A Y E K İ N C İ P'li belediyelerin mücavir alanlarda bulunan havzalan bile imara açılarak, milyonlarca kişinin "ranta dayalı siyasal örgütlenmesine" olanak sağlandı. • stanbul'da 1994-1997 M döneminin ımar a uygulamalanna yön veren m temel anlayış, en genel _m_ tanımıyla "yağmaya dayalı bir siyasal örgütlenme" şeklinde özetlenebilir. Gerçi, daha önceki dönemlerde de yerel yönetimi ellerinde bulunduranlar, öncelikle kendi siyasal yandaşlannın rant beklentilerine yanıt veren imar uygulamalannı hep sürdürmüşlerdi. Ne var ki hemen hiçbir dönemde bu tür uygulamalar, aynı zamanda "siyasal ve ekonomik çıkar biriiği zuıciri" oluşturacak düzeye tırmanmamıştı... Havzalarda imar ulufesi' Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu degerlendirmemize temel oluşturan en "radikal" karan, hiç kuşkusuz "su havzalannı imara açan" yeni İSKİ yönetmeliğıdir. Erdoğan bu konuda da başlangıçta farklı bir söylem takınmış, 27 Mart 1994 yerel seçimleri öncesindeki propaganda konuşmalannda "havzalan koruyacağuu" şöyle açıklamıştı: "Su havzalannın civarlannda hızlı bir yeşillendirme çabşması yapılacak ve 0-1000 metrelik bolgeye kesinlikle yerieşim izni verilmeyecektir...T< (23/Şubat- 1994"teki basın toplantısı metni) Bu sözlerin üzerinden 1.5 yıl geçtikten sonra, "kamuoyundan da gizli tutularak" hazırlanan ve sessızce yürürlüğe sokulan yeni İSK.1 yönetmeliğiyle, havzalardaki 1000 m.'lik kusağın ilk 300 m. dışında kalan tüm kesimlerine yapılaşma olanağı sağlandı. Dahası. diger havza koruma kuşaklannda da eski imar oranlan yükseltilerek, bu bölgelerin bir tür "kentsel gelişme alanlan" olmasına karar verildi. tstanbul'un en önemli yaşam kaynağı alanlannı oluşturan havzalarda da 27 Mart 1994'ten bu yana yaygm olarak "RP'li belediyeler" bulundugundan. böylesi bir "genel imar kuraü", aynı zamanda genel bir "Refahlı 1 kentleşme" sürecini Erdoğan, diğer RP'B belediye başkanlanyla Refah işareti yaparken. "İstanbuTu veniden fethetmenin başlatmak anlamına geliyordu. RecepTayyip Erdoğan. 1986'da RP'den İstanbul milletvekili adayı iken SHP'Ii HikmetÇe- tin'le ~kravatsız" olarak tokalaşıyordu. Belediye başkanhğında ise '"kravaü eskiden beri se- verek taknğuu'" söyleyerek farkb bir imaj sergüemeye çaba gösterdL (Cumhuriyet arsivi) Nitekim Recep Tayyip Erdogan yine İSK.1 yetkileriyle bir karar daha üreterek, "imara açılan havzalann bu belediyeler eliyle planlanması ve yapılaşma izinlerinin verilmesi" kuralını getinyordu. Coğrafyası ve doğal gösterisi içindeydi. topografyası nedenıyle yeni imar uygulaması devam ederse değerlendirmek isteyen herkes, işte bu RP'li belediyelerle "ilişki kurarak" ancak amacına ulaşabilecekti. Bu ilişkiler sırasında yapı izni alınabilmesi için aynı belediyelere yapılan ve yasalarda yeri olmayan "ödemderin" rüşvet degil "bağış" (!) olduğunu ise Erdoğan'ın eski Genel Sekreteri Kahraman Emmioğlu şöyle açıkhyordu: "Rüşvet bizde obnaz. Ceza ve bağış olur. (...) Bu rant . kimin hakkıdır? Istanbul'undur, onu alınz, (...) Bugüne kadar 300 milyar ceza almışız, bunun yüzde 10'u bağış olabiür.-" Emmioğlu, Hürriyet gazetesi yazan Yalçın Bayer'e bu açıklamayı yaparken tartışmaya katılan eski tstanbul milletvekillerinden Hayrettin Elmas'ın şu sözleri ise yanıtsız kalıyordu: "Çamhca'da 36 bloklu, 150 daireli bir siteye sadece birer kat için 200 milyar bağış yapıkb-." İstanbul'da Erdoğan yönetiminin sağladığı "imar özgürlüğü" içinde hem su havzalanndaki, hem de diger alanlardaki RP'li belediyelerin bu tür bağışlar karşılığında verdikleri imar izinleriyle artık sadece apartmanlar değil, "modern iş merkezteri" de yükseliyor. Oyun içinde oyun Örnegin. Kavacık bölgesinde, Elmalı Bendi su havzasının da koruma alanı içinde kalan Kanlıca sırtlannda 1994'ten bu yana ortaya çıkan büyük "oto-plazalar" ve dev "ricaret merkezleri", yasal ruhsat yerine "güvenceli bağış makbuzlanyla'' gerçekleştiler. İmar planlannda burası koruma alanı ve düşük yoğunluklu ıskân bölgesi olarak göriinmesine ragmen, yapılaşmış görüntüsü Maslak'taki "Manhattan" tablosunu hiç aratmıyor... Mimarlar Odası'nın geçen yıl açtığı ve geçen haftalarda Idare .. ,,,AI;\- Mahkemesi 'T "yürütmeyi durdurma" karan verdigi işte bu anlayışa ait yeni İSKİ yönetmeliği hakkındakı bilirkişi raporu, eger Erdoğan'ın bu alanlan zaten çok kısıtlı olan İstanbul'da, bundan böyle havzalardaki yapılaşma olanağını Koruma planları askıda "W" ^"asal zorunluluk şeklinde beledıyeye görev \X olarak verilen Koruma Amaçlı Imar Y Pianlan'nın hiçbirisi hâlâ ortada yok. "Kenti -A. Cumhuriyet tahrip etti, şündi biz koruyacağız'' diyerek göreve başlayan ve yaklaşık 4 yıldır "Cumhuriyetin koruma yasalannı ısrarla uygulamayan" Recep Tayyip Erdoğan'ın, Istanbul'u bu önemli hizmetten yoksun bırakarak yagma ve tahribata ortam yarattığı Koruma Planı alanlan şunlar: C3lata SİT Alani: Koruma Planı yapılmadıgı için tarihi dokuyu parçalayan uygunsuz yapılaşma sürüyor. Eski binalar plansız olarak yıkılıyor... Taritii Yanmada (SuriÇİ): Koruma Planı yeniden yapıhyor, ancak sonuçlanması gecikiyor. Özellikle anıtsal yapılann silüet üzerindeki etkilerini "güvenceye bağlanmadığı" için yagma projeleri devam ediyor... ÇamllCa SİT Alani: Sözen döncmınde başlanan koruma planlaması hâlâ "sürüncemede". Çamlıca eteklerindeki yasadışı yapılaşmaya tanınan "hoşgörü" ise Erdoğan'ın planı geciktircn tutumlanyla bir bütün oluşturuyor... AClalar SİT Alani: Koruma Planı sonuçlandınlmıyor. "Kaçak inşaatiar" arasma Dalan'm başında bulunduğu lstek Vakfi'nın "üniversite binası'' da katıldı. Oysa "Onaylanmayan" planlama çalışmasına göre böyle bir inşaata olanak yok... SİT Alani: Taksim'de bir camı yapılması baskı yapıyor... Beykoz ve Sarıyer Doğal SİT Alanlan: SÎT karan alınab 2 yıl oldu, koruma planlamasına hâlâ tt başJanmadın bile. Bu planlarla koruma karan a . . . . . . nuıciBiı i m g ös terilen planlama çabalan, bütün Beyoğlu'nun zayıflatacak yeni ve yuksek yapı ozleyenler, plancılara £d£1üailigagl ^ ^ 1 i ç i n 4 yıldır beklenen koruma planı için gösterilmiyor. Bu özgün semt de böylesi tutumlarla plansız bırakıhrken, yine Taksim Camisi'ne "plansızortamda proje dayatması* hazırlanıyor... "havzalarda toplam 7 milyon kişilik yerieşme alanı doğacağuıı" belgehyor. Bu rakamlar, büyük bir metropol nüfusunun, RP'li yerel yöneticilerle birlikte, "kentin geleceğini karartacak bir işgal hareketine" yönlendinldiği anlamına geliyor. Yargı da zaten böylesi bir "hazıruğı" hukuka da aykın bulup durdururken belediyenin ve İSKİ'nin "asıl amaçlan dışında davTandıklannı" vurguluyor. Ne var ki yine yargı "siyaset yapamayacağT için. Recep Tayyip Erdoğan ve ekibınin İstanbul'daki asıl amaçlannın zaten kente hizmet değil, kentin rant olanaklannı da kullanarak şeriat düzeninin "sosyal, kültûrel ve ekonomik altyapısını" oluşturmak olduğunu söyleyemiyor. Durdurulan İSKİ yönetmeliği de bu altyapınm, toprak yağması etrafındaki "örgûtlenme ve eylem hukukundan"1 başka bir şey değildi... Sürecek SIFIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Geçen perşembe günü Çankırı'ya gitmiştim. Çankırı Cezaevi'nde yatan üniversiteli gençleri ziyaret etmek is- tiyordum. Eşber Yağmurdereli, TM- MOB Başkanı Yavuz Önen, çeşitli si- vil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve avukatlar da Çankırı'daydılar ve gençlerle görüşmeye çalışıyorlardı. Cezaevinin kapısına gittiğimizde, ce- zaevi görevlileri görüş için savcıdan izin almamız gerektiğini söylediler. Cezaevinde görüş, perşembe gün- leri saat 13.30'la 15.30 arasındaydı. Cezaevi kapısındasaat 15.00'i buldu. Savcılığa izin için telefon ettik, kendi- siyle görüşmemiz mümkün olmadı. Bir sınavda olduğu söylendi. Bunun üzerine şehre giderek savcılığa bizzat başvurmaya çalıştık. Mümkün olma- dı. Çünkü savcı, bizlerle görüşmeye zamanı olmadığını söyleyen haberler yolladı. Savcının bizleri görüştürmek iste- mediği belliydi. Bunun üzerine hiç ol- mazsa avukatlar görüşssün dedik. Bu kez de avukatların vekâletleri istendi. Her hafta vekâlete ihtiyaç olmadan görüşen avukatlar şaşırdılar, çünkü yanlarında vekâletnameler yoktu. Avukatlar, gençlerin hüküm giymedik- lerini, tutuklu olduklarını, bu nedenle Silahlı Çete" ile Silahlı Çete daha sonra vekâlet getirme koşuluy- la görüşmeye hakları olduklannı be- lirttiler. Ne dedilerse kâr etmedi ve so- nunda kimse Çankırı'da tutuklu olan üniversiteli gençlerle görüşemedi. Çankın'daki görüşme çabalanmız sırasında, Türkiye'deki yönetme an- layışıyla bir kez daha yüzyüze geldik. Daha önce hiçbir sorun olmadan ya- pılan ziyaretler, birden zora sokulu- vermişti. Üstelik de tam anlamıyla yorgunu yokuşa sürecek bir mantık- la. Cezaevine gidiyorsun, savcıya git diyor. Zaman sınırtı. Savcıyı anyorsun yerinde yok. Görüşme zamanı da bu arada tükeniyor, çaresiz kala kalıyor- sun. Onca yol, emek, yorgunluk bo- şa gidiyor. Çankırı'da yatan gençlerin dosya- ları bugün Yargıtay'da görüşülüyor. Avukatları, davanın bütün gelişmele- rini içeren bir dosya göndermişler. Dikkatle dosyayı inceledim. Bu tür- den yargılamalardan çokça geçtiğim için az çok nasıl bir mantıkla yargılan- dıklarını da anladım. Mahkeme bu gençleri "silahlı çefe"ye üye olmak gerekçesiyle 168/2. maddeden mah- kûm ediyor. "Silahlı çete" iddiası, özellikle aske- ri darbelerden sonra gündeme gelen bir suç iddiası olarak öne çıkar. Aske- ri darbe sonrası. çeşitli gençlik örgüt- leri "anayasal düzeni oriadan kaldır- mak" istedikleri gerekçesiyle 146/1. maddeden yargılanırlar. Bu yargıla- manın yan unsuru olarak da 168. madde gündeme gelir. Yani önce or- tada anasayal düzeni zorla ortadan kaldırmak isteyen bir örgüt icat edilir. Sonra bu örgütün silahlı çeteleri ola- rak bir yargılama başlar. Toplam 96 yıla mahkûm olan genç- lerin dosyalarına bakıyorum. "Silahlı çete" iddiası olarak söz konusu edi- len eylemler, bildiğimiz gençlik eylem- leri. Çeşitli öğrenci gösterilerinde pan- kart açmak, bildirı dağıtmak ve poli- sin iddiasına göre bazı gösterilerde molotofkokteyli atmak. Bütün bunla- rın hepsi doğru olsa bile, sonunda dünyanın her yerinde alışık olduğu- muz eylem biçimleri söz konusu. Bunlar olsa olsa, asayişi ilgilendiren bir suç kapsamı içinde sayılabilir. Ko- re'de de Almanya'da da Fransa'da da gençlik eylemleri içinde molotofkok- teylini zaman zaman kullanılır. Ancak, dünyanın hiçbir yerinde, üniversite harçları için yapılan ve öğ- rencilerin bildik protesto biçimleri için- de yer alan eylemlere katılanlan, "si- lahlı çete" olarak adlandırmak, kim- senin aklına gelmez. Şimdi Türkiye'yi yöneten bakan, genel müdür, üst dü- zey medya yöneticisi birçok önemli insanın geçmişini biliyorum. Onlarda bu türden gençlik eylemlerine katıldı- lar. Bazıları da molotofkokteylini içe- ren gösterilerin, etkili isimleriydiler. Hiçbiri silahlı çetenin adamı değildi. Bazıları o gerekçelerle de yargılandı- lar. Anlamsız hapisler yattılar. Bu film, tekrartekraryaşanıyor. Her seferinde bu maddeler, hedefıni aşan şekilde cezalara yol açıyor. Türkiye'yi yönetenler, birtürtü gerçek silahlı çe- telerle, üniversitedeki protesto eylem- leri arasındaki farkı doğru değerlen- diremiyor. Gençleri silahlı çete kate- gorisine alıp, gerçek silahlı çetelere de yeşil pasaportlar verip, ödüllendi- riyor. Bu anlayış yargının çok ötesin- de, bir devlet yönetme anlayışı. So- runlara böyle yaklaştıkça, neden Av- rupalı olamıyoruz sorusunu daha çok soranz. G L O B A L POLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Bildiğimiz gıbi "Re-form", yeniden biçim vermek anlamına geliyor. Sosyal demokrat hareketin tarihi bo- yunca, kimliğini belirleyebilmek açısından, çok önem- li olan bu kavram Ingiliz işçi Partisi lideri Tony Blair sayesinde yepyeni bir anlam kazandı. Reform, geçen yüzyılın sonunda, sosyal demokra- si için, demokrasi, planlama ve kamu mülkiyeti aracı- lığıyla, kapitalizmin parça parça yeniden biçimlendt- rilmesi anlamına geliyordu. Piyasanın anarşik ışleyişi engellenecek, böylece krizlerönlenecek, giderek özel mülkıyetin yerine geçen kamu mülkiyeti yoluyla sömü- rüye son verilecek ve kapitalizm aşılacatı. Kapitalizm banşçı ve tedrici bir yolla bir başka üretim tarzına do- nüştürülecekti. II. Dünya Savaşı sonrasında, ABD hegemonyası ve "Soğuk Savaş" ortamında, sosyal demokrasi bu ye- niden biçırnlendırmestratejısını köklü bir şekilde elden geçirdi. Artık amaç kapitalizmin katlanılamaz yanlan- nın refah devleti ve adil bir gelir dağılımı yoluyla dö- nüştürülerek törpülenmesi; planlama ve kamu mülki- yeti yoluyla da krizler önlenerek kapitalizmin çökme- sinin engellenmesiydı. Somüruyü aşma stratejisi ye- rini, sömürüyü koruma ve ebedıleştırme stratejisine banktı. 1980'lerde sosyal demokrasınin evriminde yeni bir aşama başladı. Kendi özgün fıkırieri, "yeni libera- lizm"\n tüm çözümleri serbest piyasaya havale eden, bireyci ve kâr maksımızasyonunu amaçlayan reka- betçi fıkirlerinin etkısı altına giren sosyal demokratlar özgün politikalanndan vazgeçmeye başladılar. Once isteksiz bir şekilde, ancak giderek artan bir hızda, ka- mu rnülkiyetinden, planlama ve refah devletirvden vaz- geçildi. 1990'lara geldiğımizde sosyal demokratlarar- tık kapitalizmi, (katlanılmaz yanlannın törpülenerek katlanılabilir bir hale gelmesi için) yeniden biçimlen- dirmekten vazgeçmişlerdi. Şimdi sosyal dernokratlar, muhafazakâr partilerin gi- derek prestij kaybeden politıkalannın ambalajını, ça- hşanlara daha bir kabul edılır kılmak için, yeniden bi- çimlendırmeye giriştıklerini görüyoruz. Ingiliz İşçi Par- tisi, bu yeni görevini, sağlık, yerel yönetımler, kamu yö- netimi ve toplumsal yardımlar alanlannda yerine ge- tirmeye çabalıyor. Muhafazakâr Parti döneminde, ulusal sağlık siste- minin çeşitli birimlennin, bırbirleriyle hasta çekmek için rekabet etmelenni öngören bir iç piyasa uygula- ması getirilmişti. İşçi Partisi muhalefetteyken bu uy- gulamaya, yüksek maliyeth yaşlı ve kronik hastalara karşı aynmcılık yarattığı ıçın şıddetle karşı çıktı, kaldır- maya söz verdi. Hükümete geldıkten sonra, İP bu sö- zünden caydı. Şimdi bunu rekabet kelimesinin yerine "yanş" kelimesini koyarak gizlemeye çalışıyor. Muhafazakâr Partı'nin bir diğer uygulaması da,okul sınavlan temelinde bir okul klasman listesi hazırta- maktı. İP buna, okullann hizmet verdikleri sosyal ko- şulları göz önüne almayarak, emekçi bölgelerinde okullara karşı aynmcılık yarattığı içın karşı çıkrnıştı. Seçimden sonra, İP'nin bu alanda yaptığı tek değişik- lik, "klasmanlann" ismınin "performans tablosu"na çevrilmesi oldu. Muhafazakârtar kamu yönetimi ala- nında, bürokrasinin bazı işlerini özelleştirrnek istiyor- lardı. işçi Partisi şimdi bu uygulamaya da devam edi- yor, ancak uygulamanın ismi artık özelleştirme değH, "kamuya hizmet verenlere katılanlan genişletmek." • Muhafazakâr Parti'nin en çok nefret çeken uygulama- lanndanön oeyalnız annelerin aldıklan sosyal yardım- lan kısmaktı. işçi Partisi bu uygulamayı da korumaya karartı. Tabii bir başka isim altında: 'Yalnız velilereye- ni uygulama." The Economist'e göre bu muhafaza- kârlann uygulamasına, bıraz çocuk bakma yardımı olasılığı eklenmesinden öte bir yenilik getirmiyor (13/12/97). Tony Blaır'ın şimdi, ışvereni, işyerinde ço- ğunluğun benımsedıği sendikanın da yetkisinı kabul etmeye zorlayacak olan yeni yasa tasansından da vazgeçmeye hazırlandığı bıldıriliyor. Böylece İP bu alanda da muhafazakârlann geleneğinı u re-form" ede- rek sürdürmüş olacak. Peki millet bunu yutuyor mu? Pek değil. Tony Blair başkan olduktan bu yana ilk defa işçi Partisi içinde sol muhalefette bir canlanma var. "Yalnız velilereyeni uy- gulama " Meclis'te oylanırken, 40 işçi Partisi üyesi kar- şı oy kullandı, 20 tanesı ise oylamaya gelmedi. Parti- nin Iskoçya ofısınden bakan Malkom Chisom göre- vinden istifa etti. Yorumcular, eğer İP oylamada mil- letvekillerinı serbest bıraksaydı, büyük çoğunluk ha- yır oyu venrdi diyortar fjhe Observer 14/12/97). Üs- telik Tony Blair'ı desteklemesi beklenen überal De- mokrat Parti'nin de bu oylamada İP'nin sol kanadıy- la birlikte oy kullandığı görüldü. işçi Partisi içinde her zaman solda yer almış, emek- tar sosyalıst Tony Benn'e göre "Seçim kazanmakiçin yıtlardır Rupert Murdoch gibi medya baronlannı memnun etmeye çalışan sol nıhayet komadan ç/to- yor." İşçi Partisi'nin bu sol muhatefeti, Tony Blair'in ak- sine, küreselleşmeye ınanıyor. Solunönde gelen isim- leri Ken üvinston ve Alan Simpson'a göre kapita- lizmin krizi derinleşıyor ve bu sosyalizmin yeniden canlanmasına yol açacak. Bu sol çevre, kadın, insan haklan gibi konularda genış bir bağlaşıklar kurmaya çalışarak kapitalizmi her alanda sıkıştırmayı amaçlıyor. Ancak son derecede kariyerist, ıhtıraslı ve otokrat bir lidertiğin egemen olduğu bir partide işleri zor. Kültür Bakanhğı TRTileortak yapıma hız verecek ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Kültür Ba- kanlığı ile TRT Genel Müdürlüğü arasında dü- zenlenecek bir protokolla ortak yapımlara hız veri- lecek. Bakanlık, İstanbul Kültürve Sanat Vakfı 'nca Osmanlı devletinin kuru- luşunun 700. yıldönümü kutlama etkinliklen doğ- rultusunda yaptınlacak "Saraydan Kız Kaçırma" operasının film yapımı hazırhk çalışmalanna da yardım edecek. Kültür Bakanı İstemi- han Talay dün yaptığı açıklamada. öncelikle TRT Genel Müdürlüğü ile "TroyVıun ÇığbğT, "Sen Ey YeşiKn Nazlı Kra", "Bir Savaş Ardı Destanır ve "Anadolu Kökenli Mü- zik .\raçlan" adlı belge- sel filmler için ortak yapı- mın gerçekleştirileceğini bildirdi. Ortak yapımlar- da, Anadolu insanının va- şadığı coğrafya ve sahip olduğu tarihle buluşacağı eserlere öncelik tanınaca- ğını belirten Talay, bütçe olanaklan içerisinde sa- natsal içerikli filmlerin desteklenmesi, yaptınl- ması ve satın alınmasuun da sürdürüleceğini bildir- di. Alınan bilgiye göre, "Troya'nınÇığlığı'' antik çağda geçen ve bilinen ilk güzellik yanşması ile bu- nun sonucunda ortaya çı- kan Troya savaşlannı işli- yor."SenEyYeşilinKızı'' Art-vin ilinin en kuzey noktasında yer alan imer- hev ve Maçahel adlı iki vadi ile geleneklerini an- latıyor. "Bir Savaş Anh Destanı" Atatfirk'ün 1934 yıhnda Çanakka- le'de yapılan törenle ilgili mesajı işlerken "Anadolu Kökenli Ylüzik Araçlan" Anadolu'daki müziği yan- sıtıvor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle