27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ARALIK 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Tıp Fakültelerinde Biyokimya ve Klinik Biyokimya... Prof. Dr. GÜL GÜNER Dokuz Eylül Üni. TıpFak. Biyokimya ABD • • Ikemiz tıp fakültelerinde U öteden beri "biyokünya" anabilim dallan tarafindan yürütülmekte olan öpta bi- yokimya eğitim, anıştırma ve uygulamasını kökünden değiştirmeye yönelen "•bhokünya" ile "klinik bjyokünya" arasında yol aynmı yönünde bır önerinin degişik platformlar- da gündeme getirilmesi, bu yaztmn ge- rekçesıni oluşturmuştur. Söz konusu öne- rinin kapsammda, yalnızca "biyokirnya ve klinikbryükimya" uzmanlığım almış olan tıp doktorlannın klinik biyokimyadan do- çentlik sınavma müracaat edebilmelerine olanak sağlanması gibi klinik biyokımya- cı bilim adamı mozaiğini bozan ve tıpta temel bılimlerde "PhJ)." akademik unva- nmı yok sayan bir tutum da yer almakta- dır. Lisans düzeyinde biyokimya eğitimi- nı tsviçre'de devlet ûniversitesinde ta- mamlamış, yirmi iki yıla ulaşan akade- mik kariyerinin tümûnü ülkemiz tıp fa- kültelerinde sürdürmüş (Istanbul ve Do- kuz Eylül Üni.) ve üp fakültelerinde bi- yokimya eğitimi konusunda yurtdışında (Ingiltere ve ABD) uzun süreli olarak araştırma olanağını bulmuş, tıpta biyo- kimya öğretim üyesi olarak bu konuda sessiz kalmamayı bırgöre\r bilmektey im. Yazının amacı, tıp fakültelerinde "bi- yokünya"nın durumu ve işlevinin değer- İendırilmesi, böyle bir değışıkliğin tıp fa- kültelerine olası getiri ve götürfUerinin ir- delenmesi \e var olan bilim adamı moza- ifinin bozulmasının genelde "bffim" adı- na yapabileceği zarariann sergilenmesi- dir. Üç binin üzerinde üyesi olan Türk Biyokimya Derneği'nin, tıp fakülteleri bünyesinde böyle bir değişikligin uygun olmayacağı ve "biyokünya ve klinikbiyo- kimya" eğitimınin var olan mültidisipli- neryapı ile sürdüriilmesi gerektıği ve "'IH- yokünya ve klinik bi>okinı>a r 'nın. gerek egitim, gerek araştınna ve gerekse hızmet açısından bîrbirini tamamlayan, aynlmaz bır bütün olduğu yönündekı görüşünün temelinde yatan gerçekler de irdelene- cektir. Biyokünya nedir? "Biyokinıya'' terimi, ilkkez CariNenberg tarafindan 1902'de kullanılmıştır. Uluslararası Biyokimya ve Moleküler Biyoloji Birliği. biyokimyayı şöyle tanımlar: "Künya,fizikya da biyo- İoji tekniklerinden yararianarak, canlila- nn yapı \e davranışlannı moleküler dü- zeyde üıceJeyen bilim alam." En hızlı ge- lişen bilim dallanndan biri olan biyokim- ya alanındaki bilgi binkimi, her sekiz yıl- da bir ikiye katlanmakta, her gün bu alan- da binin üzerinde makale yayırruanmak- tadır. "Biyokünya ve klinik biyokimya""nın dünyadaki ve ülkemizdeki gelişimi: 1861 'de Almanyada Hoppe-Seyler tara- findan kurulan bağımsız bır "Fizyolojik Kimya" Enstitüsü. 1914"te John Hop- kins'in Cambridge'de biyokimya profe- sörlüğüne atanması, Avrupa'da biyokim- yanmtemellerini oluşturmuştur. ABD'de ise 1882de Yale Ünıversitesıde, "fizyo- lojik kjmya" adı altında bir departman açılmış, 1910'larda1 ^Hyotojikkönya''ve "biyotojik künya" departmanlan Ameri- kan tıp fakültelerinde yaygınlaşmıştır. 1920-1940'larda, biyokimyanm gelişimi sadece tıp fakültelerinde sürmüş ve bunu izleyen yıllarda, kimya. ziraatve diğer fa- kültelerde de biyokimya departmanlan kurulmuştur. Türkiye'de 1930'lu yıllarda, Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde. Prof. Dr. Hanmitz. "Biyokimya Kürsüsü"nu kur- muştur. Ülkemizde biyokimyanm gelişi- mi tıp fakültelerinde devam etmiş, 1945'te Ankara, 1955'teEge. 1%3'teHa- cettepe, daha sonra Çukurova. Cerrahpa- şa Tıp fakülteleri ve diğerleri ile sürmuş- tür. Eczacılık, veteriner, fen fakültelerin- de biyokimya anabilim dallan kadrolan- nı tamamlamış olup gelişimlerini sürdür- mektedir. Tıp fakültelerinde temel biyokimya ile klinik biyokimyayı birbirinden ayırmak oldukçazorvesakıncah: Tıp fakültelenn- de biyokimya anabilim dallannın üç te- mel işlevi vardır; eğitim, araştırma ve has- taya hizmet. Bu üç misyon birbinni ta- mamlayan bütün olup, üçlü denge bozul- madığı sürece biyokimya, tıp fakültele- rinde misyonunu gerçekleştirmektedir. Ternel amaç, hastaya -dolaylı ya da dolay- sız- hizmettir. Bu amaca yönelik olarak tıpta biyokimyanm, birbiri ile sıkıca iliş- kili başlıca ikı etkinlik alanı gelişmiştir: Tıptatemelbiyokimya: Sağhğın ve has- talığın temelinde yatan biyokimyasal me- kanizmalar araştmlmakta, hastalığın er- ken tanısına (diyagnoz), tedavisine (tera- pi) ve de gidişinin izlenmesine (prognoz) ışık tutabilecekip- uçlan ve yöntemler or- taya çıkanlmakta ve klinik biyokimyanm kullanım ve yararlanımına sunulmakta- dır. KBnikbiyokimya: Hastalığın tanısında, etyolojısinin belirlenmesi ve sağaltımın- da da biyokimya devreye girmekte; has- talığın klinik incelemesinde yararlanabi- lecek biyokimyasal parametreler çalışıl- maktadır ki bu hizmet alanı. günümüzde. "klinik biyokimya'", "kilinik tdmya", "kimvasal patotoji", "biyokimyasal öp" gibi, değişik ülkelerde değişebilen, an- cak amaçlan ve hedefleri yönünden pa- ralellik gösteren terimlerle ifade edilmek- tedir. Ülkemizde, bazı Avrupa ülkelerin- dekine benzer olarak "klinik biyokirrrya" terimi kullaıulmaktadır. Burada vurgulanması gereken önemli bir nokta, tıpta "biyokimya ve klinik biyo- Idmya" arasındakı sınırlan çizmenın ol- dukça zor olduğudur: Her iki konu, ge- rek bilimsel, gerekse materyal açısından birbinni desteklemektedir. Tıpta temel biyokimya öğrenilmeden klinik biyokım- yada hizmet verilemeyeceği gibi klinik biyokimya alanında hizmet vermeyen bir bilim adamı, temel biyokimyada da tıb- ba yararlı olamaz. Klinik biyokimyanm altyapısı, temel biyokimya tarafindan ge- lıştirilen yeni yöntemlerle sürekli beslen- mektedir ve bu böyle devam etmelidir. " Biyokirnya ve klinik biyokimya" mül- tidisipliner bir bilim alanı: Biyokimya ve klinik bıyokimya görüldüğü gibi tıp ve fen bilimlen arasında yer alan bir bilim alanıdır. Biyokimya ve klinik biyokimya alanında profesyonel olarak çalışan kişi- lerle eğitimde görev alan öğretim üyele- ri, bu bilimin tarihsel gelişmesi, kuram- sal ve uygulama alanlan göz önünde bu- lundurularak Avrupa Topluluğu'nun be- lirlediği ölçüler içinde tıp ve fen bilimle- ri mezunlan arasından seçilmektedir. Otuz bir Avrupa ülkesinin klinik biyo- kimya-klinik kimya demeklerinin toplam 30.504 üyesinin akademik kalifikasyon- lannın incelendiği, 1997 tarihli bir miaka- lede. üyelerin yüzde 40.1 'inin tıp çıkışlı, yüzde 27.2'sinin kimya ya da lisans dü- zeyinde biyokimya çıkışlı. yüzde 21.2'si- nin eczacılık kökenli ve yüzde 12.5"inın diğer fen bilimlen alanlannda lisans sa- hibı olduğu ortaya çıkmıştır. Biyokimyanm bu bir yüzyılı aşan geç- mişine bakıldığında. Up fakültelerinde, biyokimya bilimine hizmet etmiş olan öğ- retim üyelerinin, tıp mezunlan, kimya, kimya mühendisliği, veteriner, eczacılık, biyoloji kökenli ya da lisans düzeyinde biyokimya eğitimi almış ve kökeni ne olursa olsun lisans üstü kariyerlerini bi- yokimya üzerine yoğunlaştırmış geniş bir akademisyenler mozaiğinden oluştuğu gözlenmektedır. Başka bir deyişle "biyo- künya ve klinik biyokünya'', "mültidisip- liner* bir bilim alanıdır. Bu ölçüde de çe- şitlenmekte ve zenginleşmektedir. Biyokimyanm yukanda belirtilen geli- şim hızı göz önüne alınırsa, kişinin başa- nsını ve tıp fakültesine katkısını, yıllar öncesine dayanan lisans düzeyindeki eğı- timinden ziyade, daha sonraki yıllarda yakalayabildiği ve güncel olarak izleye- bildiği biyokimya bilimindeki bilgi biri- kiminın derinliği, ekip çalışmasındaki ve iletışımdeki becerisi, bilgiyi tıbbın yara- nna uygulamadaki başansı ve kendini ye- nileme gücü gibi faktörlerin beliriediği, yadsınamaz gerçeklerdir. Sonuç ve önerner: Tıp fakültelerinde, "biyokünya ve klinik biyokünya"nın ay- nlmasının olası sonuçlan şu şekilde ön- görülebilir Tıpta biyokimya alanında doktora yap- mış ya da biyokimya uzmanlığım almış. tıp dışındaki lisanslılann (kimya, kimya mühendisliği, veteriner, biyoloji, eczacı- lık, lisans düzeyinde biyokimya) tıp ala- nında hizmet sorumluluğunu üstlenmiş klinik laboratuvarlardan uzaklaştınlması gibi bir durum ortaya çıkacaktır ki böyle bir sonuç, mültidisipliner mozaiği yok ederek tıpsal biyokimyayı 40-50 yıl geri- ye götürecektir: Diğer taraftan, biyokim- ya uzmanlıgını almış tıp doktorlannın kli- nik biyokimya dalında akademik kariyer yapmaya yönlendirilmeleri, tıpta temel biyokirnyaya katkılannı azaltacaktır. Bu durum, biyokimyarun insan sağlığrnı il- gilendiren yönde ilerlemesine sekte vu- racaktır. Bu tür bir aynm, akademik kadro, alt- yapı ve teknik donanım açısından sa\ıır- ganlığa neden olacaktır. Tıp fakültelerin- de gereksiz olan bu olası yeni yapılanma, özellikle yeni açılan üniversıtelen zorla- yacak, ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileyecektir. Sonuç olarak tıp fakülte- len bünyesindeki biyokimya biliminin hiçbir şekilde aynlmaması gerekmekte- dir. Bu görüş. Türk Biyokimya Derne- ği'nin ülke çapında yapmış olduğu bir araştırmada, Türkiyedeki 18 tıp fakülte- sinde görev yapmakta olan biyokimya öğretim üyelerinin yüzde 86'sı tarafindan desteklenmektedir. Bazı kavram karga- şalanna son vermek için ülkemiz tıp fa- kültelerinde ortak uygulanan bir isim de- ğişikliği düşünülebilir. Bu alanda anabi- lim dahnın vermiş olduğu uzmanhğın ta- nımı dikkate alınarak "brvokimya anabi- lim dalTnın adı, tüm tıp fakültelennde "biyoküııya ve knnik biyokünya anabilim <tan" olarak değiştınlebılir (İ980 sonra- sı GATA ve Marmara Tıp fakülteleri bu ismi kullanmaktadır). Konunun ülkemiz bilim, eğitim ve akademik ilkeleri yönünden önemi açık- tır. llgili üst karar kurullan ve kurumla- nnın, bu durumu tüm boyutlan ve olası sonuçlan ile çok yönlü değerlendirmesi. yalnızca tıp fakültelerinde biyokimyanm gelecekteki gelişimini etkilemekle kal- mayıp "bilünsel ü-tica"yı da önleyecek olan en önemli etkenlerden biridir. Banş ve Huzura Özlem Dr. SABİHA ÇAYCI Hukukçu • • lkemizde bugün her şeyden çok banşa özlem Udu>Tilmaktadır Banş. ancak demokrasi ile sağlanabilir. Banş, sağlığa benzedıği ıçın var- ken değeri anlaşılmayan, ortadan kalktıgı za- man nelere mal olduğunun bilincine vanlan bir olay- dır. Eğer bir ülkede demokrasi tam ve eksiksiz olarak yerleşmemişse. insan haklanna dayandınlmış anaya- sal ve yasal bır düzen yoksa, hukukun üstünlüğünden ye vatandaşîann güvencesinden söz edilemez. Son yıllarda ülkemizde başta düşünce özgürlüğü, yerleşim hakkı olmak üzere, 1982 Anayasası ile asluı- da kısıtlanmış olan pek çok hak ve özgürlüklerin, da- ha da kısıtlanması ile antidemokratik bir ortam yara- hlmıştır. TC hükümetleri, değişik tarihlerde başta BM tnsan Haklan Sözleşmesi olmak üzere, evrensel insan hak- ları konusunda pek çok uluslararası sözleşmelere ım- za koyarak demokratik bir hukuk sısteminin gerekle- rini yerine getırme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu- na karşın hükumetler cezalandınlmaya neden olan ya- sa maddelerinde önemli değişiklikler yapmamıştır. REFAHYOL hükümeti, keyfi gözaltına alma sürele- nni 4 güne indirerek olumlu bir görüntü vermiştir, ama sanığa bu süre içensinde avaıkat, doktor ve ailesi ile görüşme olanaklan sağlanmamıştır. L'ygulamada ise durum daha da vahimdir. tşkenceler haickında yapılan suç duyurulaonı ya^gnjlann ciddiye almadıklan yâ <la görevlerinden cekildıkleri bilinmektedır Tansu Çiller, karakollarda işkence aletlennın yok edilmesi gerekti- ğmi söyleyerek işkence uygulamalanm kabul etmış- tir. İnsan haklan ıhlalleri. başta yaygın işkence uygu- lamalan olmak üzere, can güvenliğine yönelik tehdit- le faıli meçhul cinayetler, zorla göç ettırmelenn sür- düğü anlaşılıyor.Bugün içte ve dışta vaat edilen de- mokratikleşme adımlan atılmadı. CHalama ve yanılt- ma politikası, veni vaadler, yazar lşik Yurtçu ve 'Eş- ber Vağmurdereli'nın salıverilmesi gibi göstermelik olaylarla. sözde insan haklan savunusuyla ilgili süslü demeçlerle devam etmektedır. İşkence ve işkence al- tında ölüm olaylan kadar vahim olan gelişme, suçlu- lann korunmasıdır. Soruşturmalann uzaması ve dava- lann savsaklanması durumu, devam etmektedir. İnsan haklan ihlallerinin son bulması beklenirken insan hak- lan savunuculan aleyhine davalar açılarak baskılar ağırlaştın unaktadiL Türkıye'ninpek"çok)lmde 1996yılmda,siyasalho-' kümlü ve tutuklulann masum istekleri nedeniyle ön- ce açlık grevi, sonra ölüm orucuna dönüşen eylemle- ri sonucunda, 12 ölüm olayının yaşanması kainu vic- danını yaralamıştır. Her gün televızyonlardan izlenen genç erlerimizin 'PKK'Ulerceöldûrüünesi' olaylan da huzursuzluğu bir kat daha antırmaktadır. Daha pek çok olayı sayıp buraya aktarabiliriz. Yaşadığımız pek çok insan haklan ihlallerine doğ- nıdan ya da dolaylı kaynaklık eden Güneydogu soru- nunu, olağanüstü rejimlerle ve sadece askeri yöntem- lerle çözme politikalan yerini. daha başka çözümlere bırakmalı kanısındayız.Bir devlet bakanımızın bizce çok haklı gerekçelerle önermiş olduğu 'af yasatasan- s\hükümetçe benimsenmemiş, gündemden düşmuş- tür. Oysa başbakan, askeri çözümler yanında siyasal çözümlerin de gerekli olduğunu ifade etmışti. Llkemizin ekonomık. toplumsal, siyasal ve hukuk- al 5onmlan vardır. Bütüp bu sorunların çâzümünde i^t^^'^'i^'^ii^ğöMk tedir. Türkıve bır dönüm noktasına gelmıştir. Hüku- metler hukuk yargı ve ıdan refohn yaparak radikal çö- züm önenleri getirip uygulayarak hukuk devleti oldu- ğunu dünya kamuoyuna karutlamalıdır. Dilerizhükü- met, söz konusu reformlan acilen yaparak ülkeye hu- zur ve banş getinne yollannı açar. PENCERE Avrupa... Avrupa... Picasso'yu herkes dazlak kafalı olarak bilir tanır; oysa söylenceye göre ünlü ressam gençliğinde "kar- ga kanadı gibi siyah saçlanyla" Paris'e ilk kez geldi- ğinde, tabancasını çekip havaya üç el ateş etmiş: - Grav.. grav.. grav!.. ! 20'nciYüzyil'ınbaşı... Akademik öğrenimini Barselona ve Madrıd'de ya- pan Picasso, sınır komşusu Fransa'ya geçmek gere- ğini neden duyuyor? ispanyol resminin arriı şanlı bir tarihi var; ama o dönemde bir ressam için Paris'te boy göstermek, sanki kaçınılmaz koşul... • 18'inci Yüzyıl'da Orta Avrupa'da egemenliğini sür- düren Imparator 2'nci Joseph ya da Rus Çan Deii Petro ülkelerini neden zora sokuyorlardı?.. 2'nci Jo- seph tam bir 'Aydınlanmacı' ıdi; imparator 'Aydın Despot' kimliğini hak etmiş mıydi? Doğu Avrupa, 'Batılılaşma' heveslerinin tutkusun- da uzun süre yaşamadı mı!.. Osmanlı ise 3'üncü Selim'den sonra uyanabildi. Tanzimat'a ne diyelim?.. Alafranga yaşamın tadına varmak isteyen züppelerimizi kınayalım mı?.. •*• • Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bile "Avrupa'yı görmek" bir anlam taşıyordu. Istanbul'da sinematek ypktu ki sanat tarihine ya- zılmış fılmleri gorebilesin! Ünlü ressamlann yaprtJan- nı sergileyen müzeler, Batı Avrupa'da değil miydiL Paris'in taşı toprağı bir sanatçı için altın sayılıyordu. Saga bak, sola bak; caddede, meydanda da ünlü anıtlar, heykeller!.. Akşam bale, opera, tiyatro!.. Ya şimdi?.. Dünyanın en ünlü sanatçılannın şölenleri, başta Is- tanbul, Türkiye'de sergileniyor; Batı'da çevrilen film- ler, Beyoğlu sinemalannda günü gününe oynatılıyor, tiyatro, sinema, müzik şenlikleri birbirini ızliyor; tele- vizyon bütün dünyayı evimize taşıyor: Avrupa'nın fi- yakası çoktan bozuldu; iletişim devrımiyle dünya bü- tunleşti; Avrupa '/cürese/teşme'nin havuzunda yeşil başlı ördek gibi şaşkın yüzüyor ama eski havası kal- madı. Hem Almanya, Fransa, Ingiltere, kalya gibi "uygar ülkeler" 20'nci yüzyılda dünyayı iki kez ateşe bula- yip, 40 milyon insanı ölüme sürüklemedıler mi? Tari- hin en büyük soykınmı, Avrupa'nın göbeğinde ya- sanmadı mı?.. Ortadogu'daki Israil, "Avrupa Birli-. ği'ne gireceğim" diye bizim gibi bunalımlar geçiriyor mu?.. Nedir Türkiye'nin bu hali?.. - • ;- AvTupa, bir dönemde dünyanın merkezjydi; şımdi de önemi yadsınamaz. Ancak biz, Avrupa'yı siyasal alafrangalık kapsammda görmekten vazgeçersek, Batı uygarlığının boyutlannı yakalayabiliriz. Bu, her şeyden önce, bireyin sonra da toplumun tarihsel sü- reç içinde özgürlük ve bağımsızlığına kavuşması de- mektir. Avrupa'nın anlamı, Avrupa coğrafyasına sığ-' mayacak bir felsefenin kapsammda düşünülürse an- laşılır. Tükiye, Avrupa Birliği 1 ne katılmayı yirmiyi aşkm dev- letin Babil Kulesi'ne tırmanmak gibi düşündükçe, işin içinden çıkamayacaktır. • • ' • - - •'• Her şeyden önce çevremizi saran kuşatmayı yaf- mak için bir "u/usa/ uz/aşma" {milli mutabakat) hü- kümetine gereksinim var; sığ lıderlik tepişmelerini, dar particilik çatışmalarını aşacak bu 'tarihsel uzlaş- ma' gerçeklesernedenTürkıye düze çıkamaz. •' 'Ulusa) bztaşrfıâ' deyimi, çoğu zaman hafıf faşizr^ kokar, bu sakıncayı dağrtmak için uzlaşmanın bir "cte- mokratiHteşfne pfogramı" çerçevesindegerçekjg^ mesi temel koşuldur. m ~~ .;.. \ -7:** * 5 OSMANLI BANKASI l Osmanlı Bankası'nda değişim devam ediyor. Daha iyi hizmet için, rahatsızlık verebilecek değişimleri hep göze alacağız ...çünkü biz Osmanlı Bankasıyız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle