09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 1997 ÇARŞAMBA 12 KULTUR 'Sensation' sergisi, 199O'lı yıllara damgasını vuran genç îngiliz sanatçılanna ışık tutuyor er'in yaşayan hayaletiAHLANTMEN LONDRA - lngilizlerin toplumsal belleğinde önemli bir yer tutan M>Ta Hindley ismi, Londra'da yılın en tartış- malı sergisi olan "Sensation" (Sansas- yon) ile bir kez daha gündeme geldı. 196O'lı yıllarda sevgilisiyle birlikte ış- lediği çocuk cinayetlerinden hüküm gi- yen Hindley. 30 yıldır hapiste Serbest bırakıhp bırakılmaması artık politik bir mesele haline geldiği ıçin ne şimdikı ne de gelecekteki Îngiliz hûkümetlerinin bugün son yaşlannı süren bu kadını ba- ğışlaması pek olasılıkJı görünmüyor. tn- giliz halkj, cinayetlerini işlerken çocuk- lann ölüm çığlıklannı soğukkanlılıkla teybe kaydeden bu kadını hiç affetme- di. Öte yandan. polisin 30 yıl önce ba- sına verdiği vesikalık fotoğrafiyla Myra, Îngiliz basınının sütunlanndan hiç ın- medı; başka kadın katiller ortaya çıktık- ça gösterilen referans, îngiliz popüler kültürûnün vazgeçilmez unsuru. unu- tulmayan. unutturulmayan bir yûz oldu. Tutucu kesimi ayağa kaldutü Şimdı de yankılan tngiltere'yi aşan bir serginin başrol oyuncusu Myra. tn- gilız sanatçı Marcus Harvey, bu 'ünlü' kadının 30 yıl öncesine kilitlenmiş gö- rüntüsünü, başka bir deyişle o tanıdık polis fotoğrafinı, tıpkı o siyah-beyaz ve- sikalık gibi siyah, beyaz ve gri tonlann- da dev boyutlu bir yağlıboya tabloya dö- nüştürdü. Resmin temel bir özelliği var. Myra'nın yüzü. binlerce çocuk elının baskısmdan oluşuyor... Harvey'nin bu resmi, sergilendiği Royal Academy'nin özelhkle tutucu üyelerini ayağa kaldır- makla kalmadı, öfkelı bir izleyicinin sal- dınsına da uğradı. Sergiden kaldınlma- sına karar venliyordu kı vazgeçıldi. Şimdi başında iki görevli nöbet tutuyor. Londra'da eylül ayından beri izlene- bilen "Sensation" sergisinin dünya çağ- daş sanat ortamında ilgi görmesinin tek nedeni Marcus Harvey'nin "Myra" res- minin yol açtığı tartışmalar değil kuşku- suz. "Sensation", özeltikle son 10 yıl içinde tngiltere'de ortaya çıkan ve ulus- lararası etkinliklerde boy göstermeye başlayan bir grup genç sanatçının 'top- lu gösterisf sayılabilir. Bu sanatçılan birbirine bağlayan, ortak bir tarz değil. ortak bir koleksiyoncu: 1970'liyıllardan bu yana çağdaş sanat koleksiyonculuğu yapan ve ülkesinde çağdaş sanat alanın- da görülmemiş bir hareketin tohumları- • 1970'liyıllarda çağdaş sanat koleksiyonculuğuna başlayan Charles Saatchi'nin koleksiyonundaki en ünlü yapıtlann sergilendiği "Sensation" sergisinin tutucu yaklaşımıyla bilinen Kraliyet Akademisi'nde yer alması, îngiltere'de bir değişimin yaşandığının işareti sayılabilir. Sergide yer alan en tartışmalı yapıtlardan biri, 1960'h yıllarda işlediği çocuk cinayetlerinden hüküm giyen Myra Hindley'nin, binlerce çocuk elinin baskısmdan oluşan dev boyutlu portresi. nı atan Charles Saatchi. bugün kısaca Y- BA olarak anılan Bntanyalı Genç Sa- natçılar'ın çoğunu maddi açıdan destek- lemekle kalmadı. kendi adını taşıyan ga- lerisinde açtığı sergileriyle pek çoğunun reklamını yaptı. "Sensation" sergisi, Charles Saatchi koleksiyonunda yer alan sanatçılardan 42'sini son yıllardaki üretimleriyle bir araya getinrken Îngiltere'de 1990 lı yıl- larda doruğuna çıkan bir sanatsal hare- ketin özetini sunuyor adeta. Kimlik, cin- siyet, toplumsal bellek, ölüm gibi çeşit- li kavramlann irdelendiği sergide yer alan sanatçılar arasında, lstanbul Bi- enalleri'nde yapıtlannı görme olanağı- nı bulduğumuz Rachel VVhiteread, Mo- na Hatoum, Abigail Lane, Tracey Emin, Sam TaytorAVood gibi isimler de var. Sanata tutucu yaklaşımıyla bilinen Royal Academy'nin kapısından yoğun tartışmalann, kavgalann ve hatta istifa- lann sonucunda girebilen "Sensation" sergisi, yıllar sonra lşçi Partisi'nin ikti- dara gelmesi ya da Prenses Diana'nın ölümüne gösterilen beklenmedık duygu seli gibi olgularla da örneklenebilecek bir değişimin işareti oldu lngiltere'de. Tutucu kesim, yenik düştü. Picasso'nun bile 'ileri' sayıldığı bir kurumda, Mar- cus Harvey'nin tabularla oynayan Myra'sı. Damien Hirst'ün kasap dükkâ- nını aratmayacak parçalanmış inekleri, domuzlan. Jake&Dinos Chapman kar- deşlerin ağzından kulağından cinsel or- ganlar fişkıran ikizleri, Mat ColBs- haw'un dev boyutlarla gözler önüne ser- diği kurşun yarası, Tracey Emin'in 20 yılda yatağını paylaştığı herkese dair öy- küler anlattığı çadın, Mona Hatoum'un izleyiciyi ağzından anüsüne dek iç or- ganlannda çıkardığı video yolculuğu, SarahLucas'ın sebze meyvelerle cinsel organlara göndermede bulunan erotik çağrışımlı enstalasyonlan, Marc Qu- inn'in içini kendi kanıyla doldurduğu büstü ve daha nice 'şok' etkili yapıt, Kraliyet Akademisi'nde devrim yarattı. Thatcher'dan günümüze~. Günümüz çağdaş kültürünü, 21. yüz- yıla ramak kala bireysel ve toplumsal sorunsallan, hızlı teknolojik gelişmele- rin etkisini görsel bir dille irdelemek, ister istemez farklı anlatım biçimleri do- ğuruyor kuşkusuz. Sınır tanımayan bu genç Îngiliz sanatçılannın üretimine baktığımızda, onlann seçtikleri anlatım biçimlerinin, tıpkı serginin başlığmda olduğu gibi fazlasıyla sansasyona da- yandığım söylemeye gerek bile yok bel- ki... îngiliz yazar Stuart Jeffries, îngil- tere'de üretilen yeni sanatın, 'Thatche- rizm'in hâlâ süren etkisini taşıdığmı söyleyerek kolay ilgi çeken ve kolay tü- ketilen bu sanat yapıtlannın çeşitli ke- simlere kolay para kazandırdığını savu- nuyor. "Sensation" sergisi çeşitli kesimlerce tartışıladursun, üç aydır açık olmasına karşm, kapanmasına bir ay kala görme olanağı bulduğumuzda yine yoğun kuy- ruklan vardı, hemen her yapıtın önün- de kalabalık toplanmıştı. Damien Hirst'ün malzeme olarak inek leşi ve canlı karasinekler kullandığı. yaşam- ölüm zıtlığıru irdeleyen "Bin Yıl" ile Ron Mueck' in gerçek boyutlardan ufal- tarak gerçeküstü bir görünüm kattığı si- likondan "Ölü Babam" adh yapıtı, öte yandan Jenny SaviDe'in dev boyutlu şiş- man kadın nüleri, Myra'nm yam sıra epey ilgi çeken işler arasındaydı. Bası- nm yayımlayayayımlaya ezberlettiği en sansasyonel yapıtlann yam sıra îngiliz resminin önde gelen genç yeteneklerin- den Gary Hume. tuvallerine en sevdiği sanatçılann isimlerini sıralayan Peter Davies, tuvalde optik ilüzyonlar yaratan Jason Martin gibi görünürde daha 'us- hı' sanatçılann da yer aldığı sergi, Lond- ra'da sanınz bu yıhn en çok izlenen ser- gisi olacak. 28 Aralık'a dek bu kente yolu düşenler olursa, 2000'li yıllara dogru dünya çağdaş sanat ortamında il- ginç katkılanyla pariayan bu genç sanat- çılann yapıtlan konusunda kendi kara- nnızı kendiniz verebilirsiniz... Liz Behmoaras, "Kimsin Jak Samanon?"da Yahudi cemaatinin kimlik arayışını sorguluyor ' Artık tutucıduk anlamun yitirdTFECtRALPTEKÎN "Çocukluğumdan beri büyii- kannemin ağnndan bir şarkı gibi dinlediğim, birlikte büyüdüğüm, eğinmimin bir parçası olan bazı anılarveyaşam kesiüerinin kaybo- hıp gitmesini istemedim" sözlen\ - le başlıyor liz Behmoaras kısa bir süre önce Sel Yayıncılık'tan çıkan "Kimsin Jak Sainanon?" adh kı- tabının var oluş sürecini anlatma- ya. Behmoaras, yüzyılın başında tstanbul'un Hasköy semtinde ya- şayan Samanon ailesi ve büyükde- desi Jak Samanon'un öyküleri aracıhğı ile Yahudi cemaatinin Osmanlı toplumu içindeki kimlik arayışını sorgulamayı denıyor bu kitapta. " Her evde,her kültürde, her ai- lede" yaşanacak sıradan olaylar olarak değerlendirdiğinden, büyü- kannesinin anılannı yazılı bir bel- ge haline getirmekte teıeddüt edi- yor ilk önceleri. Kendisine güç ve- ren, kitap için hareket noktası oluşturan bilgi ise iki yı! önce Prof. Dr. Über Ortayh'mn Tel-A- viv'de sunduğu bır bildiriden ge- liyor. Yüzyıhn başında bir avuç genç aydın tarafindan Türk dilini Yahudilenn dih haline getirmek için oluşturulan "Lisan-i Tamim- iOsmaniCemiyeti"mn tûzüğünde büyükdedesi Jack Samanon Efen- di'nm imzasma rasthyor Behmo- aras. Bu veriyi, Yahudi cemaatinin Osmanlı toplumundaki kimlik arayışım okura sunarken bir pu- sula olarak benimsiyor ve bir bu- çuk yıl süren çalışmalanna böyle- ce başlıyor. Araştırmalar yapıyor, Ortaylı'nın yardımıyla edindiği belgeleri büyükannesinin anıla- nylabirleştiriyor ve kendi yorum- lanyla düş gücünü de dikkatlice katarak "kûçüksubjektiftabloiar n halinde oluşturuyor kitabmı. Çok bûyük bir ikilem \^ar - Kitabınızda "Kimsin Jak Sa- manon?'" sorusunun yanmnı ara- maktan çok,busoruyu ortavakoy- mak amacınıtaşKİığınızısüyleye- biürmhiz? LtZ BEHMOARAS - Aynen böyle. Sorun, Jak Samanon'un kim olduğu değil. Sorun, bir kim- lik arayışını ortaya koymak. Türk Yahudilennin kimlik arayışı Meş- rutiyet'lebaşladı. Millet anlayışı- nın süregeldiği önceki dönemler- de böyle bir sorun gündemde de- ğildı. tspanyolca konuşan, millet l3orun, bir kimlik arayışını ortaya koymak. Türk Yahudilerinin kimlik arayışı Meşrutiyet'le başladı. Ispanyolca konuşan, millet sistemine bağlı ve kendi içine kapalı olarak yaşayan bir Yahudi cemaatiydi var olan. Meşrutiyet'in ilanıyla eşitlikçi yasalar gündeme geldi. Yahudi, azınlık statüsünü kaybetmeye başladı ve bu noktada bir kimlik arayışı ortaya çıkü. sistemine bağlı ve kendi içine ka- palı olarak yaşayan bir Yahudi ce- maatiydi var olan. Sadece erkek- lenn diğer gruplarla ilişkileri var- dı, kadınlar evde oturuyorlardı. Meşrutiyet' in ilanı ise çok şeyi de- ğıştirdi. Eşitlikçi yasalar günde- me geldi. Kendisine "Arnksende btam gibi bir insansın" denılince Yahudi, azınlık statüsünü kaybet- meye başladı ve bu noktada bir kimlik arayışı ortaya çıktı. Işte ben de Lisan-i Tamim-i Osmani'yi, yani Yahudilenn Osmanlı dilini yayma hareketini, kimlik arayışı- nın, entegrasyon isteğinin bir par- çası olarak değerlendirdim. - Yahudilenn yaşadığı bu 'kim- likarayışı' sürecinibirazdahaaça- bflir misiniz? Yahudiler bir ülkeden çok kötü şartlar altında, yakılarak, "ya din değistireceksin ya öleceksin" söy- lemleriyle ko\ııluyor ve buraya gelip Osmanh lmparatorlugu için- de bir millet olarak yaşamaya baş- lıyorlar; millet olarak fakat Müs- lümanlarla aynı haklara sahip ol- mayan, ikinci sınıf vatandaş ola- rak kabul edilen "reaya" adıyla... "Ben evimde değilinu buramn ya- bancısıyım" duygusu, atalardan çocuklaramiras kalıyor. îşte o dö- nemlerde dünyada güç kazanan Sıyonist akım burada da. toplu- mun küçük bir kesiminde de olsa taraftar buluyor. Bu arada bir yandan Alliance okullan, Ortadoğu Yahudilerini Fransız kültür emperyalizminin etkisi altına almaya çalışırken, di- ğer yanda da yüzyıllardır sürege- len Ispanyol kültürü korunmaya çalışılıyor. Işte böyle bir dönem- de Meşrutiyet ilan ediliyor. Eşit- likçi yasalar geliyor, ama Yahudi toplumu hazırlıksız yakalanıyor. Çünkü ortada bir ulus-devlet mo- deli yok, vatan ve vatandaşhk kav- ramlan oluşmamış. Haliyle bir bocalama dönemi yaşaruyor ve kimlik arayışı başlıyor. - Yahudikrin bir bürünleşme eğilimi tasımalanna karşın içe ka- pah yaşayışlannı sürdürmekte di- renmeieribir ikilem olustunnuyor mu? Evet, çok büyük bir ikilem var. Bunun nedeni de yaşanılan ortam. Erkekler evın dışma çıkıyorlar, a- İDSO'da aralık ayı konserleri Kültür Servisi - lstanbul Devlet Senfoni Orkestrası(lDSO), aralık ayında da konserlerini sürdürüyor. Bir çok ünlü sanatçının katıldığı konserlerde, ünlü müzisyenlerin seçkin yapıtlanna yer veriliyor. Şef Petr Vronsk> r yönetiminde, cuma günü saat 19.00 ve cumartesi saat 11. OO'de gerçekleştirilecek olan konserlerin solisti Jiri Barta ve Günay Yetiz. Konserde; Stamhz'in 'Flüt Konçertosu', Haydn'ın 'Vıyolensel Konçertosu Do majör' ve R. Strauss'un 'Don Kişot Senibnik Şiiri' yer alacak. 19 Aralık saat 19.00'da ve 20 Aralık saat 11.00"de şef Andıw Greenwood yönetiminde gerçekleştirilecek konser ise Ismet İnönü'nün anısma düzenlenıyor. Ayşegûl Sanca'nın solist olarak katılacağı konserde, Brahms'm 'Piyano konçertosu No. 1' ve Elgar'ın 'Enigma Çeşitiemeleri' sunulacak. İDSO'da aynca Yeni Yıl Konserleri başlığında 26 ve 27 Aralık tarihlerinde şef Nir Kabaretti yönetiminde konserler gerçekleştirilecek. Ulrike Maria Sych'ın ve Christian Bauer'in katılaxağı konserde Viyana'dan valsler ve aryalar seslendirilecek. İnönü'vü anma konserinin solisti Sanca. ma kadınlar evde. Erkek sokağa çıkıp Müslüman Türklere, Erme- nilere , Rumlara kanşarak bu ka- buğu kırmaya çalışıyor. Böylece bir kültür ve fikır alışverişı doğu- yor; fakat kadınlar için bu geçerlı değil. Onlar komşuluk ilişkileny- le yetiniyorlar ve hepsi aynı ma- hallede yaşadıklan için de arala- nnda yine lspanyolca konuşmaya devam ediyorlar. En önemli neden ise okul olmaması. Hasköy'deki Alliance okulu tek seçenek. Bura- da Fransızca öğreniyor, eve dö- nüp lspanyolca konuşuyorlar. Ku- tu hep kapalı kalıyor yanı. Türk- çe bilmiyorlar. Ancak cumhunye- tin ilanından sonra, yani eğitim zorunluluğu ortaya konulunca ls- panyol ve Fransız kültürleri ile yoğrulmuş Yahudi kadınlan dışa açılmaya başlıyorlar. Bir kimliğin benimsenmesi de en az iki kuşak istiyor doğrusu. Bu pat diye ola- cak bir şey değil. Uzun bir geçiş sürecinin yaşanması gerekiyor. Tutuculuk artık yok -Buge^iş süreci birbirini izteyen kusaklaria nasıl örtüşüyor? Şimdi çok rahat. Daha öncelen ise din öğesi çok önemliydi. Din- dar bir Yahudinin günlük yaşantı- sı, inançlannın getirdiği birçok ri- tüelle doludurçünkü. Cemaatinin, evinin ve din okulunun dışına çık- tığuıda bunlan gerçekleştirmesi güçleşir. Jak'ın babası, oğlunun Galatasaray'a gitmesini bu yüz- den istemıyor önceleri. En zor ge- çiş ise, dediğim gibi, Meşruti- yet'in ilanıyla yaşanıyor. Sonra her şey kolaylaşıyor. Burada yaşa- dıkça ve okuluyla, üniversitesiyle, iş ortamıyla yaşamın içinde var oldukça kendi benzerlikleri ve farklılıklanyla çok kültürlü bir ya- pı içinde banşık bir halde yaşa- mayı öğreniyorlar. - Türk toplumuna entegre ol- mak, cemaatin iç yapısını nasıl et- kilcdi? Cemaatin içinde tutucular ve ilericiler, yani Siyonistler ve Allı- ance'cılar vardı. Alliance'cılar, Siyonizmi sahte Mesihçilik ola- rak değerlendiriyorlardı. Enteg- rasyon, bu iki grup arasındaki ge- rilimi arttırdı ve sonunda her iki tarafda kendi istediğini seçti. Is- rail devleti kuruldu, Siyonıst olan kalktı lsraıl'e gitti. Gidemeyenler de öldüler zaten. Şu an Türkiye'de yaşayan Yahudiler arasında tutu- culuk anlamım yitirmiş durumda. DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Kültür Varlıklarımız Genel bir bakışla kültür varlığı kavramına, evren- sel değeri olan anıtiar, yapılar, yaşamlan tehüke al- tındaki hayvan ve brtkileri banndıran coğrafı bölge- lerle, doğal güzellikler giriyor. Birleşmiş Milletler Eği- tim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), kültür varhk- lannın korunabilmesi için bütün ülkeierle işbiriiği ya- pıyor. Koruma çalışmalannı yürütebilmek için de Dünya Varlığı Merkezi kurulmuş ve çalışmalannı sür- dürüyor. UNESCO'nun Dünya Kültür Variıklanlistesindeül- kemizden de Ayasofya Müzesi, Safranbolu Evleri, Patara-Xantos-Letoon antik yöreleri gibi yerier var. Öte yandan bu çalışmalann, küreselleşme adı ve- rilen Yeni Dünya Düzeni'yle çeliştiği de ortada. Çün- kü ulusal devietlerin giderek güçten düşüp, egemen- liğin her alanda çokuluslu şirketlere geçtiği bu süreç- te, yeryüzü kültürü de ulusal ve yerel özellikleri yok edilerek tek tip düşünce ve kültüre indirgenmek is- teniyor. Izmir Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı'nın düzentediği "Demokrasi Kültürü ve Globalleşme" konulu I. Ulu- sal Kültür Kongresi, bu sorunlann geniş boyutlarda tartışıldığı bir toplantı oldu. Ülkemizin önde gelen pek çok aydını, yanı sıra başka ülkelerden çağnltlar, bu konularda ülkemizin ve dünyanın önündeki sorun- lan ortaya serditer. Görünen o ki günümüz dünyası, tersi görüşlerin öne sürülemeyeceği kadar açık bir biçimde tek tip bir kültürel yapıya doğru savruluyor. Bu rüzgânn kay- naklannda dünyayı tek pazar, insanı da bu pazann tüketicisi durumuna getirmeye çalışan çokuluslu dünya devieri var. Tek tip olmak, başta insan doğasına aykın bir ol- gu. Insanlar, farklı renk ve çizgilerle kişilik buluyortar. Bu farklılıklan genlerinden içinde doğduklan ortama, gördükleri eğitimden, yaşadıklan iklime dek pek çok şey etkiliyor. Geniş anlamda eğitim (aile, okul ve günümüzde te- mel etken olan görsel-işitsel iletişim araçlan) sistem- it bir biçimde bütün insanlara aynı yaşam biçimini sunduğunda tek tip insanın da temeli atılmış oluyor. Bugün bu aşamadayız. Aile ve okul eğttimi gide- rek safdışı edilmektedir. Ana, baba, öğretmen ken- dini düşünmekten, çocuklan düşünemez duruma getirilmişlerdir. Buna karşın eve yerieşen iletişim araçlan, ne yiyeceğinden ne giyeceğine, nereye gi- deceğinden neyi nasıl yapacağına dek her şeyi öğ- retmektedir. Kültürünü ve kişiliğini korumak ve geliştirmek is- teyen toplumlar için böylesi bir küresel saldınya her alanda ve her olanakla karşılık vermekten başka ya- pacak bir şey kalmıyor. Geleneksel lokantanın ye- meklerini bırakıp Amerikan fast- food lokantasına yemeğe giden ahçıyı anlatan tanıtım filmi yapılabil- diğine göre artık insanlanmızın yüzlerce çeşit yeme- ği bulunan Türk mutfağını ve damak tatlannı terk ederek iki çeşit sandviçi yeğleyebilecekleri düşünü- lüyor. Küreselleşme isteklilerinin tek tip insan yaratmak hevesleri, insanlann yiyeceklerine kanşma noktası- na dek uzanabiliyorsa küttür varlıklan kavramını hiç de anrtlar, yapılar, doğa parçalan vb olarak sınırlama- malıyız. Böyle olunca kuru fasulya da kültür varlığı içindedir, zeytin ekmek de helva da turşu da... Oysa dünyanın küçülmesi, iletişim olanaklannın artması, yani dünyamızın ve insanlığın birliği düşün- cesi çok daha insancıl amaçlara yönelebilirdı. Insan- lığı açlıktan, yoksulluktan. savaşlardan, eğitimsizlik- ten, yerküreyi çevresel yıkımdan kurtarabilecek ola- naklara kavuştu insanoğlu. Elindeki bu olanağı yal- nızca tecimsel başanlar için kullanıp, insanı, kültürü ve doğayı hiçleyen anlayışla yeryüzümüzün gidebi- leceği fazla bir yer olamaz. Küreselleşme, insanlığı daha yaygın bir demokra- siye, küttürel gelişmeye taşıyabilecekse anlamlı. Tüm bu sorunlann çeşitli boyutlanyla tartışıldığı I. Ulusal Kültür Kongresi belgelerinin bir kitapta topla- narakyayımlanması, küreselleşme tartşmalannın ay- dınlanması bakımından çok yararlı olacaktır. Ulusal Katedrarden Warnen Bpothens'a tepki • Kültür Servisi - Ulusal Katedral'in başpiskoposu ve heykeltıraş Frederick Hart "The Devil's Advocate" isimli filmde "kutsal sanatın anlamını bozduğu" gerekçesiyle Time Warner ve Warner Brothers stüdyolan hakkında dava açtı. Hart, mahkemede Al Pacino'nun başrolünü oynadığı filmin kopyalannın yok edılmesi gerektiğini ve aynca ekim ayında vizyona giren filmin 'Ex Nihilo" (Out of Nothing) isimli heykeli aşağıladığını belirtti. 1983 yılında heykelin telif haklannı alan Hart, Katedralin batı kapısına yerleştirmişti. Robert Becker yaptığı açıklamada, filmin sanatın kutsallığuu aşağıladığını belirterek Time Wamer'ın kendilerinden özür dilemesinin ya da milyonlarca dolar tazminat ödemesinin bir şey ifade etmeyeceğini söyledi. R Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle