19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 1997 SALI 8 DIŞ HABERLER Zemin'den demokrasi sözü • LOSANGELES(AA)- Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin. ülkesinin 21. yüzyılda demokratik olacağını söyledi. ABD ziyaretinin son gününde Los Angeles'te bir veda yemeğine katılan Jiang Zemin. 21. yüzyılda Çin'in güçlii, demokratik ve kültürel açıdan ilerlemış bir ülke olacağını söyledi. Çin lideri, konuşmasında. ABD ile aralarındaki ideolojık farklılara değınirken bu • farklıhklann ilişkilerin gelişmesine engel oluştuımamasi gerektiğini kaydetti. Amerikalı muhataplanyla bu konuda anlaştıklannı ima eden Çin Deviet Başkanı, iki tarafirl aralanndaki anlaşmazlıklann karşılıklı saygı çerçevesinde ele almması gerektiği konusunda göruş birliğine vardığını belirtti. Süper kasırga vuracak • HANOI (Ajanslar)- Saatte 200 km hızıyla "süper kasırga" olarak adlandınlan Keith kasırgasının yanndan itibaren Güneydoğu Asya'yı vurmaya başlayacağı bildirildi. Süper kasırganın can ve mal kaybının yanı sıra toprak kaymalanna ve sellere de yol açabileceği belirtildi. Bu arada Vietnam'da yüzyıhn en tropikal fırtınasında yüzlerce balıkçının kaybolduğu biIdirıldi.Doğal afetlerle mücadele yetkilileri, güney kıyılannda dün etkili olan "Linda" firtınasında sadece Kien Giang bölgesınde 700'den fazla. diğer bölgelerde ise 100 kadar balıkçı teknesinin battığını söylediler. Kaybolan bahkçılann kesin sayısı hakkmda bılgi vermeyen yetkilıler, fırtınanın yol açtığı sellerden etkilenen bölgelerde binlerce evin yıkıldığını belirttiler. Brezilya'tla büyük fîrap • SAOP4ULO(AA)- Brezilya'da bir cezaevinden 200 mahkûmun 3 gardiyanı rehin alarak firar ettiği bildirildi. Polis sözcüsü, Sao Paulo'ya 100 kilometre uzaklıktaki Putim kasabasında bulunan cezaevindeki mahkûmlann, silahlı bir gnıp mahkûmun öncülüğünde 3 gardiyanı ele geçirdikten sonra * kaçtıklannı ifade etti. Kaçan toplam 200 mahkûmdan 60"mın yakalandığı, diğerlerinin aranmaya başlandığı kaydedildi. Toplam 350 mahkûmun bulunduğu hapishanede geçen yıl çıkan isyanda. mahkûmlar cezae\ inin bir kısmını tahrip etmışlerdi. İşverenlerin verdiği ücreti beğenmeyen Fransız kamyoncular kontak kapattı Greve işçi tepkisiMIŞELPERLMAN PARİS - Fransa'da daha fazla ücret ve sosyal hak isteyen kam- yon sürücüleri, pazar gecesinden itibaren ülkenin önemli yollann- da barikat kuımaya başladı. Bir yıl içinde ikinci kez greve giden kamyon sürücüleri sınır, li- man ve yakıt deposu gibi kilit nok- talara çıkan yollan barikatlarla ka- parken, trafığin bir anda arapsa- çına dönmesine yol açtı. Haziran ayında göreve gelen LJoadJospin başkanlığındaki sos- yalist hükümetin karşısmdaki ilk önemli sınav sayılan ulusal grev, başta Ingiltere ve Ispanya olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde endişe ile karşılanıyor. Avrupa Ko- misyonu, dün yaptığı açıklama- da. kamyonculann grevinin tek pazar kavramma zararverdiğini ifa- de etti. Pazar gecesi saat 10'da grevi resmen başlatan kamyoncular, iş- verenlerden ücretlerinin yüksel- tilmesini. çalışma koşullannın iyi- leştirilmesini ve çalışma saatleri- nin düşürülmesini talep ediyor. Pazar gecesinden itibaren pa- zartesi günü öğle saatlerine ka- dar. "stratejik noktalarda" 140 barikat kuran kamvonculann, özel • Avrupa Birliği içinde işçi birliği yok. Fransız kamyonculara kızan îspanyol kamyoncular sınırdaki ana karayolunu kapatırken, tngiliz kamyoncular da Hollanda ve Belçika üzerinden gitmeye başladl. Fransız kamyoncular işvereni anlaşma>i çiğnemekle suçlayarak greve gittL otolara geçiş olanağı tanırken, ti- cari amaçlı trafiğe yolu kapalı rut- tuğu da gelen bilgiler arasında. 'Sonuna kadar gideceğiz' Kamyonculann en azından 10 gün sürecek bir greve hazır oldu- ğubelirtiliyor. 32 yaşındaki kam- yon süriicüsü Didier, "Bu işisonu- na kadargötüreeeğjz. Vaatiere kar- Dimız tok. Ayda 240 saat çakşip 6 bin frank (yaİdaşık200 mflyon TL) kazanıyoruz" diyor. Geçen yıl yine kamyoncular ta- rafından düzenlenen benzer bir grev 12 gün sürmüş, ülkede yakıt sıkıntılanna neden olmuştu. Mil- yonlarca dolarlık kayba da yol açan grev, özellikle otomobil sa- nayiini vurmustu. Fransa'da ula- şım sektöründeki sendikalar, iş- verenleri, 1996 grevini sona er- dirmek için vanlan anlaşmayı çiğ- nemekle suçluyor. İşverenlerin bu hareketi, ülke çapında grevcilere sempatiyle bakılmasıru da sağlı- yor. Sosyalist hükümetin Ulaştır- ma Bakanı Jean Claude Gayssot, soruna bir çözüm bulabilmek için dün, ulaşım sektöründeki en bü- yük işveren sendikası UFT'nin yetkililerini görüşmeye çağırdı. İşveren sendikalan ile sürücü sen- dıkalan arasında cumartesi gece- si başlayan görüşmelerde, UFT temsilcilerinin. dahayüzde 3'lük bir ücret artışı tartışıhrken salon- dan çekip gitmesi, sürücü sendi- kalan tarafindan "kışkıröa" birta- vır olarak nitelenmiştı. Daha sonra bazı işveren ve sü- rücü sendikalan arasında yüzde 5'lik bir artışta anlaşmaya vanlma- sı ise hem komünist CGT sendi- kası, hem bağımsız FNCR sendi- kası tarafindan "kabul edflemez'' bulundu. AB ûlkekri kaygıh Kamyoncu grev i Fransa ile de- nizden ve karadan sınırlan olan In- giltere ile Ispanya başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelennde kaygıyla izleniyor. Kamyoncula- nn Ingiltere ile Fransa arasındaki ricarette kilit nokta sayılan Cala- is Limarufnı da tutması üzerine, In- giliz kamyonculann çoğunun, Bel- çika ve Hollanda'ya düzenlenen ek feribot seferleriyle kıt'a Avru- pası'na geçtiği bildirildi. Îspanyol kamyon sürücüleri de Fransız meslekdaşlannın barikat- lanna kızarak, Ispanya'yı Fran- sa'ya bağlayan ana karayolunu trafiğe kapattılar. îspanyol makamlan da yaptık- ları açıklamalarda bu işin sınır komşusu iki ülkeyi ilgilendiren bir sorun değil. AB'yi ilgilendiren bir sorun olduğunu vurgulayarak, topu AB Komisyonu yetkililerine attı. Eşcinseller KohVden özürbekliyor• Nazi Almanyası'nda Ceza Yasasfnın 175. paragrafında yapılan bir değişiklikle eşcinsel suçlaması yapmak için fazla bir kanıt aranmamaya başlandı. 175'liklerdiye bilinen eşcinseller üzerinde yapılan tıbbi deneyler, çoğunlukla ölümle sonlanıyordu. DışHabeıierServisi - Friedrich- Paul von Groszheim. Gestapo ta- rafindan zorla yatağından kaldın- lıp yerlerde sürüklenerek götürül- düğünde. daha sabahın erken sa- atlenydi. 1937'de. 230 "şüpheB" eşcinselle beraber Lübeck Lima- nı'nda tutuklandı. "Dayaktan sırtüstü yatamryor- dum. Sırtım kan içimde kalmışo. Ağzımızdan başka isimler alana dek dövdüler"' diye anlatmıştı o günü Groszheim. Sonunda Grosz- heim'ın önüne Nazi usulü bir se- çenek kondu: Kısırlaştınlmak ya da toplama kampı. Groszheim ha- yatta kalmasını. kısırlığı seçmesı- ne borçluydu. Gestapo. pek çok eşcinselin önüne böyle bir seçenek koymadı bile. 1933 ile 1945 arasında Alman- ya ve Avusturya'da yaklaşık 100 bin eşcinsel tutuklandı. Bunlardan 50 bini içeri atıldı. Çoğu, normal ha- pisanelere gönderilirken, 15 bin kadan toplama kamplanna yol- landı. lçlerinden 9 bininin yok ol- duğu tahmin ediliyor. Içlerinde ka- dınlann da bulunduğu eşcinselle- rin tutuklanması veya öldürülme- si, Nazilerin üstün ırk yaratma ça- Nazi almanyası'nda Sacsenhausen kampuıa gönderilen eşcinsellere pembe üçgen takma zorunluluğu da getirilmişti. lışmalannın bir parçasıydı. 1934'te Gestapo'da eşcinseller- le ilgili özel bir bölüm kuruldu. Eşcinsellerin isimlerinin yazılı ol- duğu "pembe listder" hazırlandı öncelikle. İsimler. nasıl olsa 1900'den beri polis kayıtlanna iş- lenmişti. 1935'te, Ceza Yasası'run eşcinsellerle ilgili 175. paragrafı da- ha da sertleştirildi, eşcinsellik suç- laması için fazla kanıta gerek yok- tu artık. Heinrich Himmler'in başında olduğu SS, eşcinsellerin gittiği bar- lara, buluşma yerlerine baskınlar düzenlemeye başladı. Nazilerin si- yasi muhalifleri de gerektiğinde eşcinsellikle suçlanıyordu. 175'lik- ler diye anılan eşcinsellerden ba- zılan kodese tıkıldı, kimilerinin üzerinde. çoğu ölümle sonlanan tıbbı deneyler gerçekleştirildi. Tüm bunlara karşın toplama kamplanna gönderilenler dahil, eşcinseller ne resmen Nazi kur- banlan arasında tanındı, ne de ken- dilerinetazminatödendi. 175.pa- ragraf 1969'a kadar Batı Alman- ya'da uygulamada kaldı. Eşcinsel haklan savunuculan şimdi Alman hükümetini Nazi vah- şetini tanımaya, Nazi kurbanlan- na tazminat ödemeye ve Nazilerin öldürdüğü eşcinseller için bir anıt dikmeye çağınyor. Nazi soykınrru ile ilgili kitaplarda kendilerine faz- la yer verilmemesine öfke duyan eşcinseller, Hetanut Kohl'den eşcin- sellerden resmen özür dilemesini istiyor. ÖR ÜŞ / NAZMİ AKLMAN Em. Büyükelçi Diplomasinin, uluslararası ilişkilerin ba- nşçı yollaria yürürülmesi amacını taşıyan, diş politikanın aynlmaz bir parçası olarak onu şekiltendiren ve uygulayan bir ikna et- me ve uzlaşma sanatı olduğunu farzeder- sek, bu açıdan, Türk-Yurtan ilişkileri bağ- lamındaTürkiye'nin ızlediği politikalan şu şekilde değertendirebiliriz: Bu değerlendirmeyi yaparken şu ger- çekleri akılda tutmalıyız: Yunan halkı bir- kaç yüzyıl boyunca Osmanlı Imparator- luğu'na tabi olarak yaşamıştır. Daha son- ra imparatortuğun zaafından yararlanarak ona başkaldırmış, istiklalini elde etmiş fa- kat buna rağmen bu halkın önemli bir kıs- mı Osmanlı topraklarında yaşamaya de- vam etmıştır. Osmanlı örf ve adetinin çok büyük ölçüde etkisi altında kalmıştır. Hat- ta bazı bıreylen Osmanlı idaresi katında mühim mevkilere getirilmiştir. XIX. yüzyı- lın ortalarından itibaren ise bu toplum Os- manlı'dan toprak kapma deneyimlerine gi- rişmış ve bu sayede topraklannı ve nüfu- sunu genişletmiştir. Nihayet, istiklalini ka- zandığı ilkgünden itibaren muhayyilesın- de oluşturduğu ve bir yandan tüm Yunan- lılann ve Rumlann istiklalini, öte yandan Bizans'ın yeniden yaratılmasını hedef it- tihaz eden bir ülkünün -Megali /dea'nın- peşinde koşmuştur. Bu amaçla da yeni kurulmakta olan Türkiye'ye karşı bir as- keri harekâta girişerek üçüncü ülkelerin desteğiyle Türkiye'den toprak elde et- meye kalkışmış, fakat Türk milletinin is- tiklal mücacielesi karşısında büyük bir he- zimete uğramıştır. Kısaca değınilen bu gelişmelerin etki- leri ve özellikle Yunan tarafındaTürkiye'ye karşı duyulan çekingenlik, Türkiye Cum- huriyeti kurulduktan ve Türkiye ve Yuna- nistan iki müstakil komşu deviet olarak yan yana yaşamaya başladıktan sonra da iki ülkenin siyasi ilişkılerinde yer yer kendini göstermiş ve karşılıklı siyasetin oluşu- munda önemli etken rolü oynamışlardır. Cumhuriyet döneminde Türk hükümet- lennin Yunanistan'a müteveccih politika- lannı çizerken, bir yandan Lozan Antlaş- ması'nın kurduğu dengeleri gözettikleri ve diğer yandan bu ülkeyle olan tanhi Türk-Yunan İlişkilerinin Değerlendirilmesi (I) geçmışi ve aynı bölge içerisinde komşu olarak yaşamak mecburiyeti dolayısıyla ortak milli çıkarlara sahip bulunduklan gerçeğini dikkate aldıklan görülmektedır. Gerçekten, Lozan Antlaşması ve buna paralel olarak vanlan mutabakatlar, iki ül- ke arasındaki ortak sınır, Ege Denizi'nde- ki adalann aidiyetleri, bu adalann tabi tu- tulacağı statü, iki tarafta yaşayan Rum ve Türk azınlıklann mübadelesi ve Fener'de- ki Patrikhane'nin durumu gibi önemli ko- nularda, Türkiye ve Yunanistan arasında açıkça görülen bir dengenin kurulmasını sağlamıştır. Diğer taraftan, Yunanistan, Anadolu macerası gibi başından büyük ışlere kalkışmanm bedelini yenilerek öde- miş, Megali Idea'mn -hiç değilse içinde bulunduğu koşullarda- boş bir hayal ol- duğunu görmüştür. Türkiye ise, Milli Mücadele'den muzaf- fer çıkmış olmakla beraber, çağdaş bir ülkenin kurulması için bundan böyle bü- tün gayretin memleketin imanna, sosyal ve ekonomik gelişmesine hasredilmesi gerektiği bilincindedir. Bu aşamada her iki ülkenin yekdiğeri- ne karşı izleyeceği politikanın oluşumun- da, yukanda saydıklanmızın yanında, dış- tan gelen bazı etkenler de rol oynamıştır: Bulgaristan'ın Ege'ye sarkmak hususun- daki emellerinin işaretlerini vermesi ve Mussolini Italyası'nın Doğu Akdeniz'e matırf tasavvurlan bu dış etkenlerin bariz örnekleridir. Bütün bunlanndaötesinde, Atatürk ve Venizelos gibi, ülkelerini ta- nıyan ve ülkelerinın yüksek milli menfa- atlerinin nerede yattığını çok iyi bılen, uzak-görüşlü liderlerin başta bulunmala- rı da politikaların şekillendirilmesinde önemli rol oynamıştır. Neticede, Türkiye ile Yunanistan, 1920'lerden itibaren, zaman zaman me- safeli zaman zaman aksayan tarafları ol- sa da genelde ortak menfaatleri göze- ten, karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki kur- mayı ve bunu uzun yıllar sürdünneyi ba- şarmışlardır. Bu oluşumun, bugüne kı- yasla çok müşkül şartlar aftında gerçek- leştirildiğine bilhassa dikkat çekmek ge- rekir. Nitekim, 1930'dan başlayarak üç yıl zarfında, Türkiye ile Yunanistan arasında, bir "Entente Cordiale"; bir "Dostluk-Ta- rafsızlık-Uzlaştırma ve Hakemlik Antlaş- ması" imzalanmıştır. Deniz Kuvvetleri'nde dengeleri muhafazaya matuf bir protokol de imzalanmış ve aynca hudutlann doku- nulmazlığı garanti altına alınmıştır. Bun- dan başka, iki ülke arasında ortak men- faatlerin korunması amacıyla bir Iştişare Mekanizması kurulmuştur. Bu anlaşma- lann büyük bir kısmı Başbakan Venizelos ile Başbakan Inönü'nün karşılıklı resmi zi- yaretlerine denk getirilmiştir. 1934'ten iti- baren ise iki ülkeyi sırasıyia Balkan Enten- te'ında, NATO'da, Balkan Pakb'nda birara- da iki müttefik olarak görüyoruz. Dengeli ve ölçülü bir şekilde, taraflar- da güvensizlik yaratmadan yürütülen bu politikalar Kıbns olaylannm başladtğı 1950'li yıllara kadar sürmüştür. Görülüyorki, bir zamanlar Türkiye aley- hinetavıralan bir ülkeye karşı Atatürk, Tür- kiye'nin o ülke üzerindeki etkisinin bilin- ci içinde ve icabı halinde ona dost eli uza- tarak onu zararsız hale getirmiş ve dış politika bağlamında diplomasinin mü- kemmel örneklerinden birini daha ver- miştir. Bu diplomasi gerçekçi, ölçülü ve herşeyin üstünde milli menfaatleri göze- ten bir diplomasidir, Üzülerek belirtmek gerekir ki, Kıbrıs olaylannm başlamasıyla birtikte, Türki- ye'nin, Yunanistan'la ilişkilerinde yıllardır uyguladığı dış politikada giderek bazı de- ğişikliklervukua gelmeye başladı. Bunun başlıca nedeni, Yunanistan'ın arkasında bulunduğu Kıbnslı Rumlann Türk toplu- muna karşı reva gördükleri muameleler ve Ada'nın ilhakı yönündeki planlardı. Bun- larTürkiye'de, Yunanistan'ın yeniden Tür- kiye ve Türkler aleyhine tavır almaya baş- ladığı yolundaki endişelerin daha da art- masına yol açtı. Öte yandan, Türkiye'nin 1950'lerden itibaren çoğulcu parlamen- ter sisteme geçiş yapması, demokratik re- jimi ve müesseselerini kurmaya başla- ması ve soğuk harp ddayısıyla jeopolitik önemtnin artması neticesinde Batı'nın da- ha da çok dikkatini çekmesi, Yunanis- tan'ı giderek rahatsız ediyordu. Yunanis- tan, II. Dünya Harbi'ne müttefikler safın- da ginnek suretiyle Batı indınde kazan- dığı itiban bu defa Türkiye lehinde kay- betmek istemiyordu. Bu yüzden Türki- ye'yi kendine rakip hissediyor ve Türkiye ve Yunanistan'ın birarada ele alındığı du- rumlarda bu hisle hareket ediyordu. Ancak, Kıbns konusunda o sırada faz- la ileri gidemedi ve Ada üzerindeki ege- menlik haklannı devretmeye hazır olan Ingiltere'nin kendine özgü siyaseti ve Fa- tin Rüştü Zoriu başkanlığındaki Türk dip- lomatlannın mahareti sayesinde sorun Ada'dakiTürktoplumunun haklannı olduk- ça geniş şekilde koruyan bir tarzda, di- ğer bir deyişle, Türkiye lehinde diyebile- ceğimiz bir şekilde 1960'ta çözümlendi. Fakat, bilindiği üzere, vanlan bu müta- bakat, aradan üç yıl geçmeden ciddi sar- sırrtıya ugradı. Kıbrtslı Rumlar, Yunanistan'ın desteğiyle Türk toplumu aleytiindeki ey- lemlerini arttırdılar, katliama dahi teves- sül ettiler. Türkiye bu durum karşısında sus- kun kalamazdı. Işte, bu gelişmelerin etkisiyle Türki- ye'nin Yunanistan politikasında önemli bir değişikliğin vukua geldıği gözlendi. Hakikat halde, o tarihlerde Türkiye Yuna- nistan'a kıyasla yine daha güçlü bir ülke olarak tepki açısından çeşitli opsiyonla- ra sahipti: Sıcak çatışmanın gerisinde ka- lan askeri tazyik hareketlerinden tutun ti- cari ve ekonomik alanda uygulanabilecek bazı önlemlere kadar birçok tepki mün- feriden veya bir arada uygulanabilirdi. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti hükümet- leri. sabırlan taşıran bu gelişmeler karşı- sında, Yunanistan'a karşı yıllardır sürdü- rülen politikayı bu defafarklı birtarzda uy- gulamayı tercih ettiler. Nitekim, 1963te Kıbnstaki Türkler aley- hine girişilen katliama bir nevi karşılık ol- mak üzere, Türkiye evvela IstanbuPda mukim Yunan asıllılan ülkeyi terke mec- buretti. Yıllardırtecrübeedilen Yunan po- litikasından ilk önemli sapma işte boyie vukua geldi. Hükümetin bu beklenmedik tepkisi, Türkiye aleyhindeki Yunan tavır- lanndan usanmış olan Türk halkını mem- nun etmış olsa dahi hükümetin, duygu- sal tarafı ağır basan bu tepkiyie neleri teh- likeye attığını bilmesi vetercihini ona gö- re yapması gerekirdi. Bilindiği üzere, Batı Trakya'da 120 bin civannda soydaşımız yaşamaktadır. Lo- zan Antlaşması uyannca bu soydaşlan- mızın Yunan yasalan önünde Yunan va- tandaşlanyla tam eşitliğe sahip olmalan- nın yanı sıra kendi dini, eğitsel vetoplum- sal müesseselerini yönetebilmeleri ve bu suretle Türklük bilincini serbestçe idame ettirebilmeleri gerekir. Halbuki, uygulamada, soydaşlanmız ilan edilen çok sayıdaki yasak bökjeier do- layısıyla kendi memleketlerinde dolaşa- bilmek için izin almak zorunda kalmakta- dırlar. Özellikle Türkiye'yi ziyaret amacıy- la Yunanistan dışına çıktıklannda Yunan uyruğundan çıkanlmak tehlikesiyte karşı- laşmaktadırlar. Mülk edinememektedir- ler. Arazileri yok pahasına istimlak edilmek- tedir. Mallannı sadece etnik Yunan va- tandaşlanna satabilmekte ve gayrimen- kullerini onarmak için dahi izin almak zo- njnda bırakılmaktadırlar. 1913 Atina Mu- ahedesi'nin açık hükmüne rağmen Müf- tülerini kendileritayin edememektedirier. Türkiye'den yeterii sayıda Türk öğretmen, kitap ve araç getirememektedırler. Vakıf- lannı serbestçe idare edememekte ve ge- lirierini toplayamamaktadıriar. SÜRECEK BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Bunlar Gepçek mi? Yoksa Riiya mı Görüyoruz? Sadece son iki yıl içinde çevremizde Türkiye'ye kar- şı meydana gelen olayları ele aldığımızda inanılması güç bir manzara çıkıyor. Türkiye üzerinde hesaplan olanlar, hesaplan olmasa bile "bazı yan ürünlerden" yararlanmak isteyenler, zayıf bir Türkiye benim için da- ha iyidir diyenler el ele vermiş bir şeyler karıştınyoriar. Başı çekenlerin önünde Yunanistan ve Rusya var. AB ve ABD, "Tavsana kaç, tazıya tut" politikası içinde, kendi iç dengelerinin sonucu zikzaklar çiziyor. Şöyle bir baktığımız zaman: 1) Yunanistan, Rumlan da kullanarak, kriz politika- sını inanılmaz ölçülerde yükseltti. AB'yi ve Rusya'yı Türkiye'ye karşı çok iyi kullanıyor. ABD yönetiminde de lobisini vearmatörlerini savaş durumuna sokmuş. Pan- galos'un Türkiye'ye küfürve hakaret yağdırmadığı gün medyamız neredeyse, "Oh bugünü de küfürsüz at- latbk" diye dua edecek. Yunanistan PKK'ye terör ey- lemleri için her desteği veriyor, içerden kemirmeye ça- lışıyor. Ocalan'ın birYunan üniformasını giymediği kal- dı. Yunanistan Rusya'yı paralı asker gibi kullanıyor. Er- menistan ve Suriye ile Türkiye'ye karşı, askeri ittifaklar yapıyor. Ege'de Genelkurmay Başkanı'nın deyımi ile "sürekli omuz atyor". Yunanistan Türkiye'ye karşı, ilan edilmemış bir savaş yürütüyor. Unutmayalım, arkadan ABD ve AB kendisine destek vermese, kesinlikle böy- le saldırganlıklar yapamaz. 2) Rusya'nın derdi de başka, Kafkasya ve İç Asya'da Türkiye'nin variığını "srfırlamaya" çalışıyor. Bu bölge- deki petrol ve doğalgaza Türkiye'nin katılmasını iste- miyor. Hele hete borulann Türkiye'den geçmesi, sanki Rusya'nın cebinden parasının çalınması gibi bir şey. Kıb- ns'ta bayrak göstermek istiyor. Akdenız'de ve Balkan- lar'da kaybolan prestijini Türkiye'nin SJrtından kazan- mak istiyor. Hem de srtah ve Ortodoks kartını kullana- rak NATO üyesi Türkiye'yi açıktan açığa tehdit ediyor. İşin daha da garibi, NATO sessiz kalınca Ankara Rus- ya'yı şikâyet etmek zorunda kalıyor. 3) Yunanistan'ı ve Rusya'yı haksız bile olsalar, anla- mak mümkün. Peki, Avrupa Birtiği'ne ne demeli? Tür- kiye'ye, geleceğin Avrupa Devleti'nde yer vermek iste- miyor, bunu anlıyoruz, kendine göre haklı nedenleri ola- bilir. Ancak bunu yaparken "hukuk dışı ve şantajcı" bir politika izliyor. Hem de Türkiye'deki insan riaklan- nın ve demokrasinin arkasına saklanarak. İşin en kötü- sü de bu. Bir taraftan Türkiye'yi oyalarken diğer yan- dan Kıbns ve Ege'de şunlan ver diye sayıyor. AB'nin iki büyüğü Almanya ve Fransa; Balkanlar, Or- tadoğu ve Kafkaslarda kendi özel hesap ve niyetleri bu- lunduğu için Türkiye'nin gönlünü hoş tutmak zorunda- lar. Bu AB'nin hatın için değil, kendi özel misyonlann- dan kaynaklanan bir durum. Buda fazla garipsenemez. 4) ABD ise şeytan üçgenindeki oyunda, on ip üze- rinde birden yürüyen canbaz gibi. Bir taraftan Türkiye- Israil-ABD üçgenini sağlamlaştıracak, öte yandan Er- menistan'ı Rusya kanalı ile kanatlan altında tutacak, Yu- nanistan'ı lobilerin baskısı ile desteklerken Türkiye'yi de çok fazla sıkıştırmayacak! K. Irak'ta hem Türkiye'yi destekleyecek hem de elin- deki bazı jokerleri kaybetmeyecek. Işte bu nedenle, VVashington'da yönetimin sözcüsü, "bir hafta içinde üç zrt görüş" belirtmek zorunda kalıyor. ABD, Türki- ye-AB ilişkilerinde de bir açmazın içinde bulunuyor. Bir taraftan, AB'nin bölgedeki "etki alanının" genişleme- sini engelleyecek, öte yandan da Türkıye-AB bütünleş- mesine yardımcı olmaya çalışacak! Türkiye ile ilgili olarak, ABD'nin, AB'nin ve Rusya'nın hesapJannı, bu çelişkiler yumağı içinde bile anlamak ola- sı. Avrupa'nın iki büyüğü, Fransa ve Almanya'nın da po-" litikaları anlaşılabilir. Bu ortam içinde, Türkiye'ye karşı bütün mekanizmalan ateşleyen ve çalıştıran Yunanis- tan'dır. ABD'nin ve AB'nin içinde yer alıyor, Rusya ile ortak çıkarlan var. Türkiye'yi, bu devler arasında sıkış- tınyor. Türkiye'nin manevra alanı daralmış. Ama yine de elinde kozlar var. Ancak elindeki kozlan yanlış kullanı- yor. Örnek mi: 1995'te AB ile Norveç'in yaptığını yap- madık, gönüllü olarak kendimizi bağladık, elimizdeki ko- zu kaybettik. Eve "kuma" girdikten sonra, evin beyi ile artık pazarlık yapamazsınız. Nikâh için sizi devamlı oya- lariar. Üstelik arka bahçede, "müştemilat" içinde ha- pis kalırsınız. 1995'te, üç paralık oy hesabı için, bazıla- n bunu kabullendiler. 12 Aralık, Avrupa Doruğu fotoğ- rafında, bizim de resmimiz çıksın diye yeni ödünlenn verilmeyeceğıni umuyorum. 1990 sonrasında baa koşullar aleyhimize dönmüş ola- bilir. Ancak biz, deviet yönetimi ve hükümet polıtıkala- n olarak, gerçekçi ve karariı bir politika tutturabilsek, bu- gün düştüğümüz duruma düşmezdik. Kimse hâlâ far- kında değil: 1995'te yaptığımız büyük hatalar hem AB ile aramızı açtı hem de Yunanistan'ı tepemize çıkardı. Bugünkü krizin düğmesine 1995'te basılmıştır. Türkiye'nin dış politikasına yön verenlerin çıkarlan ile ulusal çıkarlar bağdaşmadığı sürece bu sorunlar bitmez. Tabıı bu çıkar çatışmasının arkasında, "içerdeki vah- şi paylaşım kavgası" var. İşin ucu, devleti soymaktan uyuşturucuya ve bazı büyük sermaye çıkarlanna kadar uzanıyor. Öte yandan coğrafyamız ve tarihimiz de "zayrf" olun- ca, ışler daha da kötüleşiyor. Sanki birileri bizim gıya- bımızda Sevr '97'yi imzalamışlar da bizim haberimiz yok. Bütün bunlar bir fantezi mi, yoksa tarih yeniden tekrar- lanıyor mu? Bir banka reklamındaki gibi, geçmişe mi dönüyoruz? Ister rüya, ister gerçek olsun, silkinip uyanmamız ge- rekmez mi? ECumhuriyet kitap kulübü Taksim Sergi Salonu M Afı tTKİNüKLİ 9 Kasım Pazar Saat:15.00-18.00 HALİT CELENK SOVUE 14 Kasım Cuma Saat: 17.30 "CARMEN OLMAK KOLAY Mİ?" Mezzo Soprano JAKLİN CARKCI 16 Kasım Pazar Saat:14.30 ŞİİR-MÜZİK-DRAMA ÜZERİNE DENEYSEL ÇALIŞMALAR AYLAALGAN UĞUR DEĞİRfnENCİOĞLU TARIK GUNERSEL İLKNUR ACIKEL Adres: Istıklal Cad. (Aksanat Karşısı)Taksim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle