Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 1997 SALI
8 DIŞ HABERLER
Zemin'den
demokrasi sözü
• LOSANGELES(AA)-
Çin Devlet Başkanı Jiang
Zemin. ülkesinin 21.
yüzyılda demokratik
olacağını söyledi. ABD
ziyaretinin son gününde
Los Angeles'te bir veda
yemeğine katılan Jiang
Zemin. 21. yüzyılda Çin'in
güçlii, demokratik ve
kültürel açıdan ilerlemış bir
ülke olacağını söyledi. Çin
lideri, konuşmasında. ABD
ile aralarındaki ideolojık
farklılara değınirken bu
• farklıhklann ilişkilerin
gelişmesine engel
oluştuımamasi gerektiğini
kaydetti. Amerikalı
muhataplanyla bu konuda
anlaştıklannı ima eden Çin
Deviet Başkanı, iki tarafirl
aralanndaki
anlaşmazlıklann karşılıklı
saygı çerçevesinde ele
almması gerektiği
konusunda göruş birliğine
vardığını belirtti.
Süper kasırga
vuracak
• HANOI (Ajanslar)-
Saatte 200 km hızıyla
"süper kasırga" olarak
adlandınlan Keith
kasırgasının yanndan
itibaren Güneydoğu
Asya'yı vurmaya
başlayacağı bildirildi. Süper
kasırganın can ve mal
kaybının yanı sıra toprak
kaymalanna ve sellere de
yol açabileceği belirtildi.
Bu arada Vietnam'da
yüzyıhn en tropikal
fırtınasında yüzlerce
balıkçının kaybolduğu
biIdirıldi.Doğal afetlerle
mücadele yetkilileri, güney
kıyılannda dün etkili olan
"Linda" firtınasında sadece
Kien Giang bölgesınde
700'den fazla. diğer
bölgelerde ise 100 kadar
balıkçı teknesinin battığını
söylediler. Kaybolan
bahkçılann kesin sayısı
hakkmda bılgi vermeyen
yetkilıler, fırtınanın yol
açtığı sellerden etkilenen
bölgelerde binlerce evin
yıkıldığını belirttiler.
Brezilya'tla
büyük fîrap
• SAOP4ULO(AA)-
Brezilya'da bir cezaevinden
200 mahkûmun 3 gardiyanı
rehin alarak firar ettiği
bildirildi. Polis sözcüsü,
Sao Paulo'ya 100 kilometre
uzaklıktaki Putim
kasabasında bulunan
cezaevindeki mahkûmlann,
silahlı bir gnıp mahkûmun
öncülüğünde 3 gardiyanı
ele geçirdikten sonra *
kaçtıklannı ifade etti.
Kaçan toplam 200
mahkûmdan 60"mın
yakalandığı, diğerlerinin
aranmaya başlandığı
kaydedildi. Toplam 350
mahkûmun bulunduğu
hapishanede geçen yıl çıkan
isyanda. mahkûmlar
cezae\ inin bir kısmını
tahrip etmışlerdi.
İşverenlerin verdiği ücreti beğenmeyen Fransız kamyoncular kontak kapattı
Greve işçi tepkisiMIŞELPERLMAN
PARİS - Fransa'da daha fazla
ücret ve sosyal hak isteyen kam-
yon sürücüleri, pazar gecesinden
itibaren ülkenin önemli yollann-
da barikat kuımaya başladı.
Bir yıl içinde ikinci kez greve
giden kamyon sürücüleri sınır, li-
man ve yakıt deposu gibi kilit nok-
talara çıkan yollan barikatlarla ka-
parken, trafığin bir anda arapsa-
çına dönmesine yol açtı.
Haziran ayında göreve gelen
LJoadJospin başkanlığındaki sos-
yalist hükümetin karşısmdaki ilk
önemli sınav sayılan ulusal grev,
başta Ingiltere ve Ispanya olmak
üzere bütün Avrupa ülkelerinde
endişe ile karşılanıyor. Avrupa Ko-
misyonu, dün yaptığı açıklama-
da. kamyonculann grevinin tek
pazar kavramma zararverdiğini ifa-
de etti.
Pazar gecesi saat 10'da grevi
resmen başlatan kamyoncular, iş-
verenlerden ücretlerinin yüksel-
tilmesini. çalışma koşullannın iyi-
leştirilmesini ve çalışma saatleri-
nin düşürülmesini talep ediyor.
Pazar gecesinden itibaren pa-
zartesi günü öğle saatlerine ka-
dar. "stratejik noktalarda" 140
barikat kuran kamvonculann, özel
• Avrupa Birliği
içinde işçi birliği
yok. Fransız
kamyonculara
kızan îspanyol
kamyoncular
sınırdaki ana
karayolunu
kapatırken,
tngiliz
kamyoncular da
Hollanda ve
Belçika
üzerinden
gitmeye başladl. Fransız kamyoncular işvereni anlaşma>i çiğnemekle suçlayarak greve gittL
otolara geçiş olanağı tanırken, ti-
cari amaçlı trafiğe yolu kapalı rut-
tuğu da gelen bilgiler arasında.
'Sonuna kadar gideceğiz'
Kamyonculann en azından 10
gün sürecek bir greve hazır oldu-
ğubelirtiliyor. 32 yaşındaki kam-
yon süriicüsü Didier, "Bu işisonu-
na kadargötüreeeğjz. Vaatiere kar-
Dimız tok. Ayda 240 saat çakşip 6
bin frank (yaİdaşık200 mflyon TL)
kazanıyoruz" diyor.
Geçen yıl yine kamyoncular ta-
rafından düzenlenen benzer bir
grev 12 gün sürmüş, ülkede yakıt
sıkıntılanna neden olmuştu. Mil-
yonlarca dolarlık kayba da yol
açan grev, özellikle otomobil sa-
nayiini vurmustu. Fransa'da ula-
şım sektöründeki sendikalar, iş-
verenleri, 1996 grevini sona er-
dirmek için vanlan anlaşmayı çiğ-
nemekle suçluyor. İşverenlerin bu
hareketi, ülke çapında grevcilere
sempatiyle bakılmasıru da sağlı-
yor. Sosyalist hükümetin Ulaştır-
ma Bakanı Jean Claude Gayssot,
soruna bir çözüm bulabilmek için
dün, ulaşım sektöründeki en bü-
yük işveren sendikası UFT'nin
yetkililerini görüşmeye çağırdı.
İşveren sendikalan ile sürücü sen-
dıkalan arasında cumartesi gece-
si başlayan görüşmelerde, UFT
temsilcilerinin. dahayüzde 3'lük
bir ücret artışı tartışıhrken salon-
dan çekip gitmesi, sürücü sendi-
kalan tarafindan "kışkıröa" birta-
vır olarak nitelenmiştı.
Daha sonra bazı işveren ve sü-
rücü sendikalan arasında yüzde
5'lik bir artışta anlaşmaya vanlma-
sı ise hem komünist CGT sendi-
kası, hem bağımsız FNCR sendi-
kası tarafindan "kabul edflemez''
bulundu.
AB ûlkekri kaygıh
Kamyoncu grev i Fransa ile de-
nizden ve karadan sınırlan olan In-
giltere ile Ispanya başta olmak
üzere Avrupa Birliği ülkelennde
kaygıyla izleniyor. Kamyoncula-
nn Ingiltere ile Fransa arasındaki
ricarette kilit nokta sayılan Cala-
is Limarufnı da tutması üzerine, In-
giliz kamyonculann çoğunun, Bel-
çika ve Hollanda'ya düzenlenen
ek feribot seferleriyle kıt'a Avru-
pası'na geçtiği bildirildi.
Îspanyol kamyon sürücüleri de
Fransız meslekdaşlannın barikat-
lanna kızarak, Ispanya'yı Fran-
sa'ya bağlayan ana karayolunu
trafiğe kapattılar.
îspanyol makamlan da yaptık-
ları açıklamalarda bu işin sınır
komşusu iki ülkeyi ilgilendiren
bir sorun değil. AB'yi ilgilendiren
bir sorun olduğunu vurgulayarak,
topu AB Komisyonu yetkililerine
attı.
Eşcinseller KohVden özürbekliyor• Nazi Almanyası'nda
Ceza Yasasfnın 175.
paragrafında yapılan bir
değişiklikle eşcinsel
suçlaması yapmak için
fazla bir kanıt aranmamaya
başlandı. 175'liklerdiye
bilinen eşcinseller üzerinde
yapılan tıbbi deneyler,
çoğunlukla ölümle
sonlanıyordu.
DışHabeıierServisi - Friedrich-
Paul von Groszheim. Gestapo ta-
rafindan zorla yatağından kaldın-
lıp yerlerde sürüklenerek götürül-
düğünde. daha sabahın erken sa-
atlenydi. 1937'de. 230 "şüpheB"
eşcinselle beraber Lübeck Lima-
nı'nda tutuklandı.
"Dayaktan sırtüstü yatamryor-
dum. Sırtım kan içimde kalmışo.
Ağzımızdan başka isimler alana
dek dövdüler"' diye anlatmıştı o
günü Groszheim. Sonunda Grosz-
heim'ın önüne Nazi usulü bir se-
çenek kondu: Kısırlaştınlmak ya
da toplama kampı. Groszheim ha-
yatta kalmasını. kısırlığı seçmesı-
ne borçluydu. Gestapo. pek çok
eşcinselin önüne böyle bir seçenek
koymadı bile.
1933 ile 1945 arasında Alman-
ya ve Avusturya'da yaklaşık 100 bin
eşcinsel tutuklandı. Bunlardan 50
bini içeri atıldı. Çoğu, normal ha-
pisanelere gönderilirken, 15 bin
kadan toplama kamplanna yol-
landı. lçlerinden 9 bininin yok ol-
duğu tahmin ediliyor. Içlerinde ka-
dınlann da bulunduğu eşcinselle-
rin tutuklanması veya öldürülme-
si, Nazilerin üstün ırk yaratma ça-
Nazi almanyası'nda Sacsenhausen kampuıa gönderilen eşcinsellere pembe üçgen takma zorunluluğu da getirilmişti.
lışmalannın bir parçasıydı.
1934'te Gestapo'da eşcinseller-
le ilgili özel bir bölüm kuruldu.
Eşcinsellerin isimlerinin yazılı ol-
duğu "pembe listder" hazırlandı
öncelikle. İsimler. nasıl olsa
1900'den beri polis kayıtlanna iş-
lenmişti. 1935'te, Ceza Yasası'run
eşcinsellerle ilgili 175. paragrafı da-
ha da sertleştirildi, eşcinsellik suç-
laması için fazla kanıta gerek yok-
tu artık.
Heinrich Himmler'in başında
olduğu SS, eşcinsellerin gittiği bar-
lara, buluşma yerlerine baskınlar
düzenlemeye başladı. Nazilerin si-
yasi muhalifleri de gerektiğinde
eşcinsellikle suçlanıyordu. 175'lik-
ler diye anılan eşcinsellerden ba-
zılan kodese tıkıldı, kimilerinin
üzerinde. çoğu ölümle sonlanan
tıbbı deneyler gerçekleştirildi.
Tüm bunlara karşın toplama
kamplanna gönderilenler dahil,
eşcinseller ne resmen Nazi kur-
banlan arasında tanındı, ne de ken-
dilerinetazminatödendi. 175.pa-
ragraf 1969'a kadar Batı Alman-
ya'da uygulamada kaldı.
Eşcinsel haklan savunuculan
şimdi Alman hükümetini Nazi vah-
şetini tanımaya, Nazi kurbanlan-
na tazminat ödemeye ve Nazilerin
öldürdüğü eşcinseller için bir anıt
dikmeye çağınyor. Nazi soykınrru
ile ilgili kitaplarda kendilerine faz-
la yer verilmemesine öfke duyan
eşcinseller, Hetanut Kohl'den eşcin-
sellerden resmen özür dilemesini
istiyor.
ÖR ÜŞ / NAZMİ AKLMAN Em. Büyükelçi
Diplomasinin, uluslararası ilişkilerin ba-
nşçı yollaria yürürülmesi amacını taşıyan,
diş politikanın aynlmaz bir parçası olarak
onu şekiltendiren ve uygulayan bir ikna et-
me ve uzlaşma sanatı olduğunu farzeder-
sek, bu açıdan, Türk-Yurtan ilişkileri bağ-
lamındaTürkiye'nin ızlediği politikalan şu
şekilde değertendirebiliriz:
Bu değerlendirmeyi yaparken şu ger-
çekleri akılda tutmalıyız: Yunan halkı bir-
kaç yüzyıl boyunca Osmanlı Imparator-
luğu'na tabi olarak yaşamıştır. Daha son-
ra imparatortuğun zaafından yararlanarak
ona başkaldırmış, istiklalini elde etmiş fa-
kat buna rağmen bu halkın önemli bir kıs-
mı Osmanlı topraklarında yaşamaya de-
vam etmıştır. Osmanlı örf ve adetinin çok
büyük ölçüde etkisi altında kalmıştır. Hat-
ta bazı bıreylen Osmanlı idaresi katında
mühim mevkilere getirilmiştir. XIX. yüzyı-
lın ortalarından itibaren ise bu toplum Os-
manlı'dan toprak kapma deneyimlerine gi-
rişmış ve bu sayede topraklannı ve nüfu-
sunu genişletmiştir. Nihayet, istiklalini ka-
zandığı ilkgünden itibaren muhayyilesın-
de oluşturduğu ve bir yandan tüm Yunan-
lılann ve Rumlann istiklalini, öte yandan
Bizans'ın yeniden yaratılmasını hedef it-
tihaz eden bir ülkünün -Megali /dea'nın-
peşinde koşmuştur. Bu amaçla da yeni
kurulmakta olan Türkiye'ye karşı bir as-
keri harekâta girişerek üçüncü ülkelerin
desteğiyle Türkiye'den toprak elde et-
meye kalkışmış, fakat Türk milletinin is-
tiklal mücacielesi karşısında büyük bir he-
zimete uğramıştır.
Kısaca değınilen bu gelişmelerin etki-
leri ve özellikle Yunan tarafındaTürkiye'ye
karşı duyulan çekingenlik, Türkiye Cum-
huriyeti kurulduktan ve Türkiye ve Yuna-
nistan iki müstakil komşu deviet olarak yan
yana yaşamaya başladıktan sonra da iki
ülkenin siyasi ilişkılerinde yer yer kendini
göstermiş ve karşılıklı siyasetin oluşu-
munda önemli etken rolü oynamışlardır.
Cumhuriyet döneminde Türk hükümet-
lennin Yunanistan'a müteveccih politika-
lannı çizerken, bir yandan Lozan Antlaş-
ması'nın kurduğu dengeleri gözettikleri
ve diğer yandan bu ülkeyle olan tanhi
Türk-Yunan İlişkilerinin Değerlendirilmesi (I)
geçmışi ve aynı bölge içerisinde komşu
olarak yaşamak mecburiyeti dolayısıyla
ortak milli çıkarlara sahip bulunduklan
gerçeğini dikkate aldıklan görülmektedır.
Gerçekten, Lozan Antlaşması ve buna
paralel olarak vanlan mutabakatlar, iki ül-
ke arasındaki ortak sınır, Ege Denizi'nde-
ki adalann aidiyetleri, bu adalann tabi tu-
tulacağı statü, iki tarafta yaşayan Rum ve
Türk azınlıklann mübadelesi ve Fener'de-
ki Patrikhane'nin durumu gibi önemli ko-
nularda, Türkiye ve Yunanistan arasında
açıkça görülen bir dengenin kurulmasını
sağlamıştır. Diğer taraftan, Yunanistan,
Anadolu macerası gibi başından büyük
ışlere kalkışmanm bedelini yenilerek öde-
miş, Megali Idea'mn -hiç değilse içinde
bulunduğu koşullarda- boş bir hayal ol-
duğunu görmüştür.
Türkiye ise, Milli Mücadele'den muzaf-
fer çıkmış olmakla beraber, çağdaş bir
ülkenin kurulması için bundan böyle bü-
tün gayretin memleketin imanna, sosyal
ve ekonomik gelişmesine hasredilmesi
gerektiği bilincindedir.
Bu aşamada her iki ülkenin yekdiğeri-
ne karşı izleyeceği politikanın oluşumun-
da, yukanda saydıklanmızın yanında, dış-
tan gelen bazı etkenler de rol oynamıştır:
Bulgaristan'ın Ege'ye sarkmak hususun-
daki emellerinin işaretlerini vermesi ve
Mussolini Italyası'nın Doğu Akdeniz'e
matırf tasavvurlan bu dış etkenlerin bariz
örnekleridir. Bütün bunlanndaötesinde,
Atatürk ve Venizelos gibi, ülkelerini ta-
nıyan ve ülkelerinın yüksek milli menfa-
atlerinin nerede yattığını çok iyi bılen,
uzak-görüşlü liderlerin başta bulunmala-
rı da politikaların şekillendirilmesinde
önemli rol oynamıştır.
Neticede, Türkiye ile Yunanistan,
1920'lerden itibaren, zaman zaman me-
safeli zaman zaman aksayan tarafları ol-
sa da genelde ortak menfaatleri göze-
ten, karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki kur-
mayı ve bunu uzun yıllar sürdünneyi ba-
şarmışlardır. Bu oluşumun, bugüne kı-
yasla çok müşkül şartlar aftında gerçek-
leştirildiğine bilhassa dikkat çekmek ge-
rekir.
Nitekim, 1930'dan başlayarak üç yıl
zarfında, Türkiye ile Yunanistan arasında,
bir "Entente Cordiale"; bir "Dostluk-Ta-
rafsızlık-Uzlaştırma ve Hakemlik Antlaş-
ması" imzalanmıştır. Deniz Kuvvetleri'nde
dengeleri muhafazaya matuf bir protokol
de imzalanmış ve aynca hudutlann doku-
nulmazlığı garanti altına alınmıştır. Bun-
dan başka, iki ülke arasında ortak men-
faatlerin korunması amacıyla bir Iştişare
Mekanizması kurulmuştur. Bu anlaşma-
lann büyük bir kısmı Başbakan Venizelos
ile Başbakan Inönü'nün karşılıklı resmi zi-
yaretlerine denk getirilmiştir. 1934'ten iti-
baren ise iki ülkeyi sırasıyia Balkan Enten-
te'ında, NATO'da, Balkan Pakb'nda birara-
da iki müttefik olarak görüyoruz.
Dengeli ve ölçülü bir şekilde, taraflar-
da güvensizlik yaratmadan yürütülen bu
politikalar Kıbns olaylannm başladtğı 1950'li
yıllara kadar sürmüştür.
Görülüyorki, bir zamanlar Türkiye aley-
hinetavıralan bir ülkeye karşı Atatürk, Tür-
kiye'nin o ülke üzerindeki etkisinin bilin-
ci içinde ve icabı halinde ona dost eli uza-
tarak onu zararsız hale getirmiş ve dış
politika bağlamında diplomasinin mü-
kemmel örneklerinden birini daha ver-
miştir. Bu diplomasi gerçekçi, ölçülü ve
herşeyin üstünde milli menfaatleri göze-
ten bir diplomasidir,
Üzülerek belirtmek gerekir ki, Kıbrıs
olaylannm başlamasıyla birtikte, Türki-
ye'nin, Yunanistan'la ilişkilerinde yıllardır
uyguladığı dış politikada giderek bazı de-
ğişikliklervukua gelmeye başladı. Bunun
başlıca nedeni, Yunanistan'ın arkasında
bulunduğu Kıbnslı Rumlann Türk toplu-
muna karşı reva gördükleri muameleler ve
Ada'nın ilhakı yönündeki planlardı. Bun-
larTürkiye'de, Yunanistan'ın yeniden Tür-
kiye ve Türkler aleyhine tavır almaya baş-
ladığı yolundaki endişelerin daha da art-
masına yol açtı. Öte yandan, Türkiye'nin
1950'lerden itibaren çoğulcu parlamen-
ter sisteme geçiş yapması, demokratik re-
jimi ve müesseselerini kurmaya başla-
ması ve soğuk harp ddayısıyla jeopolitik
önemtnin artması neticesinde Batı'nın da-
ha da çok dikkatini çekmesi, Yunanis-
tan'ı giderek rahatsız ediyordu. Yunanis-
tan, II. Dünya Harbi'ne müttefikler safın-
da ginnek suretiyle Batı indınde kazan-
dığı itiban bu defa Türkiye lehinde kay-
betmek istemiyordu. Bu yüzden Türki-
ye'yi kendine rakip hissediyor ve Türkiye
ve Yunanistan'ın birarada ele alındığı du-
rumlarda bu hisle hareket ediyordu.
Ancak, Kıbns konusunda o sırada faz-
la ileri gidemedi ve Ada üzerindeki ege-
menlik haklannı devretmeye hazır olan
Ingiltere'nin kendine özgü siyaseti ve Fa-
tin Rüştü Zoriu başkanlığındaki Türk dip-
lomatlannın mahareti sayesinde sorun
Ada'dakiTürktoplumunun haklannı olduk-
ça geniş şekilde koruyan bir tarzda, di-
ğer bir deyişle, Türkiye lehinde diyebile-
ceğimiz bir şekilde 1960'ta çözümlendi.
Fakat, bilindiği üzere, vanlan bu müta-
bakat, aradan üç yıl geçmeden ciddi sar-
sırrtıya ugradı. Kıbrtslı Rumlar, Yunanistan'ın
desteğiyle Türk toplumu aleytiindeki ey-
lemlerini arttırdılar, katliama dahi teves-
sül ettiler. Türkiye bu durum karşısında sus-
kun kalamazdı.
Işte, bu gelişmelerin etkisiyle Türki-
ye'nin Yunanistan politikasında önemli
bir değişikliğin vukua geldıği gözlendi.
Hakikat halde, o tarihlerde Türkiye Yuna-
nistan'a kıyasla yine daha güçlü bir ülke
olarak tepki açısından çeşitli opsiyonla-
ra sahipti: Sıcak çatışmanın gerisinde ka-
lan askeri tazyik hareketlerinden tutun ti-
cari ve ekonomik alanda uygulanabilecek
bazı önlemlere kadar birçok tepki mün-
feriden veya bir arada uygulanabilirdi.
Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti hükümet-
leri. sabırlan taşıran bu gelişmeler karşı-
sında, Yunanistan'a karşı yıllardır sürdü-
rülen politikayı bu defafarklı birtarzda uy-
gulamayı tercih ettiler.
Nitekim, 1963te Kıbnstaki Türkler aley-
hine girişilen katliama bir nevi karşılık ol-
mak üzere, Türkiye evvela IstanbuPda
mukim Yunan asıllılan ülkeyi terke mec-
buretti. Yıllardırtecrübeedilen Yunan po-
litikasından ilk önemli sapma işte boyie
vukua geldi. Hükümetin bu beklenmedik
tepkisi, Türkiye aleyhindeki Yunan tavır-
lanndan usanmış olan Türk halkını mem-
nun etmış olsa dahi hükümetin, duygu-
sal tarafı ağır basan bu tepkiyie neleri teh-
likeye attığını bilmesi vetercihini ona gö-
re yapması gerekirdi.
Bilindiği üzere, Batı Trakya'da 120 bin
civannda soydaşımız yaşamaktadır. Lo-
zan Antlaşması uyannca bu soydaşlan-
mızın Yunan yasalan önünde Yunan va-
tandaşlanyla tam eşitliğe sahip olmalan-
nın yanı sıra kendi dini, eğitsel vetoplum-
sal müesseselerini yönetebilmeleri ve bu
suretle Türklük bilincini serbestçe idame
ettirebilmeleri gerekir.
Halbuki, uygulamada, soydaşlanmız
ilan edilen çok sayıdaki yasak bökjeier do-
layısıyla kendi memleketlerinde dolaşa-
bilmek için izin almak zorunda kalmakta-
dırlar. Özellikle Türkiye'yi ziyaret amacıy-
la Yunanistan dışına çıktıklannda Yunan
uyruğundan çıkanlmak tehlikesiyte karşı-
laşmaktadırlar. Mülk edinememektedir-
ler. Arazileri yok pahasına istimlak edilmek-
tedir. Mallannı sadece etnik Yunan va-
tandaşlanna satabilmekte ve gayrimen-
kullerini onarmak için dahi izin almak zo-
njnda bırakılmaktadırlar. 1913 Atina Mu-
ahedesi'nin açık hükmüne rağmen Müf-
tülerini kendileritayin edememektedirier.
Türkiye'den yeterii sayıda Türk öğretmen,
kitap ve araç getirememektedırler. Vakıf-
lannı serbestçe idare edememekte ve ge-
lirierini toplayamamaktadıriar.
SÜRECEK
BIÇAK SIRTI
EROL MANİSALI
Bunlar Gepçek mi? Yoksa
Riiya mı Görüyoruz?
Sadece son iki yıl içinde çevremizde Türkiye'ye kar-
şı meydana gelen olayları ele aldığımızda inanılması
güç bir manzara çıkıyor. Türkiye üzerinde hesaplan
olanlar, hesaplan olmasa bile "bazı yan ürünlerden"
yararlanmak isteyenler, zayıf bir Türkiye benim için da-
ha iyidir diyenler el ele vermiş bir şeyler karıştınyoriar.
Başı çekenlerin önünde Yunanistan ve Rusya var. AB
ve ABD, "Tavsana kaç, tazıya tut" politikası içinde,
kendi iç dengelerinin sonucu zikzaklar çiziyor. Şöyle bir
baktığımız zaman:
1) Yunanistan, Rumlan da kullanarak, kriz politika-
sını inanılmaz ölçülerde yükseltti. AB'yi ve Rusya'yı
Türkiye'ye karşı çok iyi kullanıyor. ABD yönetiminde de
lobisini vearmatörlerini savaş durumuna sokmuş. Pan-
galos'un Türkiye'ye küfürve hakaret yağdırmadığı gün
medyamız neredeyse, "Oh bugünü de küfürsüz at-
latbk" diye dua edecek. Yunanistan PKK'ye terör ey-
lemleri için her desteği veriyor, içerden kemirmeye ça-
lışıyor. Ocalan'ın birYunan üniformasını giymediği kal-
dı. Yunanistan Rusya'yı paralı asker gibi kullanıyor. Er-
menistan ve Suriye ile Türkiye'ye karşı, askeri ittifaklar
yapıyor. Ege'de Genelkurmay Başkanı'nın deyımi ile
"sürekli omuz atyor". Yunanistan Türkiye'ye karşı, ilan
edilmemış bir savaş yürütüyor. Unutmayalım, arkadan
ABD ve AB kendisine destek vermese, kesinlikle böy-
le saldırganlıklar yapamaz.
2) Rusya'nın derdi de başka, Kafkasya ve İç Asya'da
Türkiye'nin variığını "srfırlamaya" çalışıyor. Bu bölge-
deki petrol ve doğalgaza Türkiye'nin katılmasını iste-
miyor. Hele hete borulann Türkiye'den geçmesi, sanki
Rusya'nın cebinden parasının çalınması gibi bir şey. Kıb-
ns'ta bayrak göstermek istiyor. Akdenız'de ve Balkan-
lar'da kaybolan prestijini Türkiye'nin SJrtından kazan-
mak istiyor. Hem de srtah ve Ortodoks kartını kullana-
rak NATO üyesi Türkiye'yi açıktan açığa tehdit ediyor.
İşin daha da garibi, NATO sessiz kalınca Ankara Rus-
ya'yı şikâyet etmek zorunda kalıyor.
3) Yunanistan'ı ve Rusya'yı haksız bile olsalar, anla-
mak mümkün. Peki, Avrupa Birtiği'ne ne demeli? Tür-
kiye'ye, geleceğin Avrupa Devleti'nde yer vermek iste-
miyor, bunu anlıyoruz, kendine göre haklı nedenleri ola-
bilir. Ancak bunu yaparken "hukuk dışı ve şantajcı"
bir politika izliyor. Hem de Türkiye'deki insan riaklan-
nın ve demokrasinin arkasına saklanarak. İşin en kötü-
sü de bu. Bir taraftan Türkiye'yi oyalarken diğer yan-
dan Kıbns ve Ege'de şunlan ver diye sayıyor.
AB'nin iki büyüğü Almanya ve Fransa; Balkanlar, Or-
tadoğu ve Kafkaslarda kendi özel hesap ve niyetleri bu-
lunduğu için Türkiye'nin gönlünü hoş tutmak zorunda-
lar. Bu AB'nin hatın için değil, kendi özel misyonlann-
dan kaynaklanan bir durum. Buda fazla garipsenemez.
4) ABD ise şeytan üçgenindeki oyunda, on ip üze-
rinde birden yürüyen canbaz gibi. Bir taraftan Türkiye-
Israil-ABD üçgenini sağlamlaştıracak, öte yandan Er-
menistan'ı Rusya kanalı ile kanatlan altında tutacak, Yu-
nanistan'ı lobilerin baskısı ile desteklerken Türkiye'yi
de çok fazla sıkıştırmayacak!
K. Irak'ta hem Türkiye'yi destekleyecek hem de elin-
deki bazı jokerleri kaybetmeyecek. Işte bu nedenle,
VVashington'da yönetimin sözcüsü, "bir hafta içinde
üç zrt görüş" belirtmek zorunda kalıyor. ABD, Türki-
ye-AB ilişkilerinde de bir açmazın içinde bulunuyor. Bir
taraftan, AB'nin bölgedeki "etki alanının" genişleme-
sini engelleyecek, öte yandan da Türkıye-AB bütünleş-
mesine yardımcı olmaya çalışacak!
Türkiye ile ilgili olarak, ABD'nin, AB'nin ve Rusya'nın
hesapJannı, bu çelişkiler yumağı içinde bile anlamak ola-
sı. Avrupa'nın iki büyüğü, Fransa ve Almanya'nın da po-"
litikaları anlaşılabilir. Bu ortam içinde, Türkiye'ye karşı
bütün mekanizmalan ateşleyen ve çalıştıran Yunanis-
tan'dır. ABD'nin ve AB'nin içinde yer alıyor, Rusya ile
ortak çıkarlan var. Türkiye'yi, bu devler arasında sıkış-
tınyor. Türkiye'nin manevra alanı daralmış. Ama yine de
elinde kozlar var. Ancak elindeki kozlan yanlış kullanı-
yor. Örnek mi: 1995'te AB ile Norveç'in yaptığını yap-
madık, gönüllü olarak kendimizi bağladık, elimizdeki ko-
zu kaybettik. Eve "kuma" girdikten sonra, evin beyi ile
artık pazarlık yapamazsınız. Nikâh için sizi devamlı oya-
lariar. Üstelik arka bahçede, "müştemilat" içinde ha-
pis kalırsınız. 1995'te, üç paralık oy hesabı için, bazıla-
n bunu kabullendiler. 12 Aralık, Avrupa Doruğu fotoğ-
rafında, bizim de resmimiz çıksın diye yeni ödünlenn
verilmeyeceğıni umuyorum.
1990 sonrasında baa koşullar aleyhimize dönmüş ola-
bilir. Ancak biz, deviet yönetimi ve hükümet polıtıkala-
n olarak, gerçekçi ve karariı bir politika tutturabilsek, bu-
gün düştüğümüz duruma düşmezdik. Kimse hâlâ far-
kında değil: 1995'te yaptığımız büyük hatalar hem AB
ile aramızı açtı hem de Yunanistan'ı tepemize çıkardı.
Bugünkü krizin düğmesine 1995'te basılmıştır.
Türkiye'nin dış politikasına yön verenlerin çıkarlan ile
ulusal çıkarlar bağdaşmadığı sürece bu sorunlar bitmez.
Tabıı bu çıkar çatışmasının arkasında, "içerdeki vah-
şi paylaşım kavgası" var. İşin ucu, devleti soymaktan
uyuşturucuya ve bazı büyük sermaye çıkarlanna kadar
uzanıyor.
Öte yandan coğrafyamız ve tarihimiz de "zayrf" olun-
ca, ışler daha da kötüleşiyor. Sanki birileri bizim gıya-
bımızda Sevr '97'yi imzalamışlar da bizim haberimiz yok.
Bütün bunlar bir fantezi mi, yoksa tarih yeniden tekrar-
lanıyor mu? Bir banka reklamındaki gibi, geçmişe mi
dönüyoruz?
Ister rüya, ister gerçek olsun, silkinip uyanmamız ge-
rekmez mi?
ECumhuriyet
kitap kulübü
Taksim Sergi Salonu
M Afı tTKİNüKLİ
9 Kasım Pazar Saat:15.00-18.00
HALİT CELENK
SOVUE
14 Kasım Cuma Saat: 17.30
"CARMEN OLMAK KOLAY Mİ?"
Mezzo Soprano
JAKLİN CARKCI
16 Kasım Pazar Saat:14.30
ŞİİR-MÜZİK-DRAMA ÜZERİNE
DENEYSEL ÇALIŞMALAR
AYLAALGAN
UĞUR DEĞİRfnENCİOĞLU
TARIK GUNERSEL
İLKNUR ACIKEL
Adres: Istıklal Cad. (Aksanat Karşısı)Taksim