27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 1997 ÇARŞAMBA 10 KULTUR 41. Londra Film Festivali'nde klasiklerden beyazperdeye uyarlamalar yoğunluktaydı Yazın fle sinema arasındald sınırGÖNLL DÖNMEZ-COÜN İngıltere'nin en önemli film olayı Londra Fîlm Festrvali, yeni yıla bir ay ka- la gerçekleştiğınden bir sinema yılının önemli fılmlerini gözden geçirmek, deği- şik nedenlerden kaçınlanlan yakalayabil- mek için iyi birfirsattır.Hollywood'un eli yüzü düzgün filmlerinden kendi küçük büyük bütçelı yapıtlanna dek lngillz di- linin ağırlık taşıdığı festival, geleneksel Fransız devTİml tspanya'dan kartpostal- lar, Avrupa sinemasu bağımsız Amerikan sineması. diinya sineması, doğuya bir ba- kış gıbı bölümlenn yanı sıra kentin etnik yapısını (özellikle güneşin batmadığı ül- ke günlerinde sömürgesi olmuş Hindis- tan'ı) göz öniine alan programlarla genış bır yelpaze sunar meraklı izleyiciye. Son yıllann modası, İngihz yazınının anlatımı ağır, güç, karmaşık. dili belli bir eğitım gerektiren ve bu nedenlerle ders programlan dışında kimsenın isteyerek ele almadığı klasiklerinden perdeye uyar- lamalar yine o her zaman ki soruyu sor- duruyor ister istemez. Bir roman gerçek- ten beyazperdeye aktanlabilir mi? Yönet- men nereye kadar bağlı kalmalıdır özgûn metne? Sınırlar nerede başlar, nerede bi- ter? Henry James'ın Güvcrcinin Kanadan yapıtında son yıllarda özellikle James Ivory filmleri ve yakm geçmişte Keneth Brannagh'm Hamlet'indekı alışılagelmi- şin dışında bır Ophelia rolüyle ızleyicıyi etkıleyen Heiena Bonham Carter eski ve yeni. gelenekler ve özgür yaşam arasm- da kalmış modem bir kadını canlandın- yor. Işık ve gölge oyunlannın görsel etki- si ve hele Heiena Bonham Carter'ın yo- rumladığı sevdiği erkeği istediği gibi par- mağında oynatan Femme Fatak tıpi bir Filnı Noir özelliği getirmış yapıta. Bu özelliğın filmın yalnız bir yönünü tanım- ladığına dikkati çeken yönetmen Iain Softtey ise öncelikle bir yazın uyarlama- sından çok bir film yapmaya çahştığını vurguluyor. Şimdiye dek yüzlerce filme mekan olmuş Venedik ıse çoktandır bu denlı egzotik, romantik ve büyüleyici gö- rünmemışti beyaz perdede. tkinci roman uyarlaması, çok güç bir yazann o denlı güç bir yapıtı, Mrs. Dal- lovvay. Bıhndığı gıbı Vlrginia \VoolFun adı. yazın tanhine bilinçaltı akımının en önde gelen ustalan arasında geçmiştir. İki yıl önce sapına dek bır kadın filmi Anto- nia'nın Yazgısı ıle en iyı yabancı film Os- car'ı alan Hollandalı yönetmen Marleen Gorris,rahat olduğu denli sıkıcı yaşamın- da küçük sevinçler bulmaya çalışan Mrs. Dallovvay'ınanılarboyunca ıleri geri iler- leyen içsel yolculuklannı başanyla yan- sıtabilmiş bu yapıtta. Koşut yürüyen, sa- vaşın getırdiği tınsel çöküntü içınde kıv- ranan madalyalı asker septımus öyküsü, ana öykü ile gereğince örtüşemese de Vlr- ginia VVoolf unari stokratlanustacahiciv- leyen kalemi. Vanessa Redgrave'in üstün Xngiliz dilinin ağırlık taşıdığı festivalde, îngiliz yazınının anlatımı ağır, güç, karmaşık, dili belli bir eğitim gerektiren klasiklerinden sinemaya uyarlamalar son yıllann modası olunca o her zamanki sorular gündeme geldi: Bir roman gerçekten beyazperdeye aktanlabilir mi? Yönetmen nereye kadar bağlı kalmalıdır özgün metne? Sınırlar nerede başlar, nerede biter? yeteneğiyle tam jerine oturuyor. Woolf hayranlannı aşağılamayacak bır film Mrs. Dallovvay. Yine bir uyarlama, bu kez George Or- well'den. Festivalin açıhş, fılmi Aspidist- ra Uçadursun, yönetmen Robert Bier- man'ın onbeş yıldır düşlediği bir tasan- mın ürünü. Üç yılhk bir çabadan sonra, Onvell'in yazın mirası konusunda çok ti- tız olan kansı Sonia'dan 1983 yılında film haklannı satın alan Bierman, ateşli seks, kan. revan vahşet, hıç değilse sulu espri- ler içermeyen bir filme para yatıracak ya- pımcı bulamadığından bugüne dek askı- da kalıyor Aspidistra Uçadursun. Ancak, son yıllarda KralGeorge'un DeiiliğL, ya da Sırlar \v Yalanlar gibi ödün vermeyen filmlerin başansı sonucu bu filme de bir şans tanmıyor. Heiena Bonham Carter burada da ön- de geliyor. Romanı, karakter gelişmesi açısından ele alan yönetmen aşk öyküsü- nü ön plana çıkararak yapıtın hiciv yönü- nü romantik bir güldürü çerçevesinde sunmayı amaçlamış. tlk filmi Bir Zamanlar Savaşçılar Var- dıile Yeni Zelanda kentsel yaşamında bo- calayan Maorileri ele alan melez yönet- men Lee Tamahori'nın yeni filmi Sınır Kanada'nın görkemli Rocky Dağlan'nda çekilen eşsiz sahneleri ve bugün Avru- pa"nın en üstün oyuncusu Anthony Hop- kins'in başanlı yorumu ile sivriliyor. Sev- gilisi ile bırlik olup zengin ve yaşlı koca- sını öldürmeye çalışan genç ve güzel ka- dın öyküsü biraz bayağı kaçsa bile. Yeni Îngiliz sineması bölümünde yö- netmen adlanna biı göz atsak en az dör- dünün Hint kökenli olduğu göze çarpıyor. Bunlann içinde lstanbul Uluslararası Film Festivali'nde izlediğimiz Başı Dert- te Kardeşler fiimmin yönetmeni Ldayan Prasad, yine kendi gibi Asya kökenli bir Îngiliz Hanif Kureishi'nin romanından uyarladığı Fanatik Oğium filmi ıle bıze yakınbir konuyu ele almış: Köktendinci- liğin kucağına düşen yeni kuşağın ailele- nni de zorla değıştirme çabalan. Filme konu olan toplum Pakistan'dan gelen göç- menler olsa bile. Bu bölümde ilginç bir yapıt Metroland. Julian Bames'ın ılk kitabı Metroland'm, 1960'lar Paris'inde, İngihz ortadireğine savaş açan ikı anarşist kahramanı. Chris ile Toni'den müthiş etkilenen yönetmen Philip Saville, fılmın senaryosuna kahra- manlann bir onbeş yıl sonraki yaşamla- nnı odak noktası seçmiş. İşi, evi, araba- sı. kansı ve çocuğu ile biraz tekdüze de olsa rahat bir yaşam sürdüren ve bundan gam çekmeyen Chris ve gönlünce. delice yaşayan -ama belki Chns'ı biraz kıska- nan- Toni. Chris'in şimdi artık anılarda yaşayan düşlennin Îngiliz toplumuna pek uzak olmadığını vurguluyor yönetmen. Yine Julian Barnes'dan uygulanan bir film, Fransız DevTİmı bölümünde, Aşk, V.B. Yazann Konuşalım adiı romanından yola çıkan yönetmen Marion Vernoux, Truffaut'nun Jules ve Jim yapıtına daha yakın bence. Yalnız gızem dolu Jeanne Moreau yerine ışıl ışıl bir Charlotte Ga- insbourg var karşımızda. Avrupa sineması bölümünde Hanıam izleyicinın ilgisini çekti. Londra'da Fer- zan Ozpetek'in bu ılk filmmi Türkıye'de de olduğu gıbı biraz folklorik bulanlann sayısı az olmasa bile. Bağımsız Amerikan sinemasından ör- neklerde, John Cassavetes'in bir senaryo- sunun oğlu Nick Cassavetes tarafından gerçekleştinldiği ÖyleGüzd kibaba Cas- savetes'e özgü, kaybolmuş tipler. tüketen aşklar ana konulannı taşıyordu. Dığer bölümlerin ilginç filmleri ara- sında Japon Takeshi Kitano'nun Vene- dik'te altın aslan alan Hana-Bi filmi, Tay- vanlı T&ai Mingliang'un Berlin'de gümüş ayı alan Nehir yapıtı ve Cannes Festiva- li'nde altın palmıyeyı paylaşan Yılanba- nğı(Shoheı Imamura, Japon) ıle Kirazla- nn Tadı (Abbas Kiarostami. tran) yapıt- lan vardı. 6-23 Kasım arasında gerçekleşen Londra Film Festivali, son olarak Las Ve- gas'tan Aynlmak filmi ile çeşıtlı ödüller alan tngılız yönetmen Mike Figgis'ın Bir Geceiik Aşk filmi ile kapandı. Yönetme- nin evlilık üzerine üç kısa film olarak ta- rumladığı bu fılmin birinci bölümü iki ev- li lcişi arasında geçen bir geceiik aşkı, ikincisi erkeği evîılik dışı ilişkiye iten so- runlan, üçüncü bölüm ise bu ilişkinin sonrasını, karakterler ve seçtiklen yollar üzenndeki etkisini ele alıyor. En önemli- si, yönermenin taraftutmaması. Karakter- leri iyiler ve kötüler dıye ikiye ayırmama- sı. **Klasik müzik için savaşmahyız9 ÖZLEM GÜLŞEN ' Piyanist ne bir kadındır. ne de birerkek. Pi- yano çalarken insanın cinsiyeti yoktur. O anda sanatçı farkb bir güçte bütünleşir ve her şeyi unutur.' Kanadalı piyanist Alain Lefevre, ülkemiz- de 12 yıl aradan sonra CRR'de verdiği ikinci konserinde Türk izleyicisiyle yeniden buluş- manın tadını çıkardı. Bugüne dek dünyanın çeşitli ülkelennde konser veren sanatçının tek amacı. dinleyicisine her notanm vermek iste- diği duygu yoğunluğunu yaşatmak ve klasik müziği her kesımden insana ulaştırmak. "Kla- sik müzik dendiği zaman insanlar hemen üst tabakadan iıtsaıüanndinkyebüeceği 'elit' mü- zik anlayışına kapıhyoriar. Oy sa klasik müzik her kesimin kendine göre farkh taüar yakala- yabileceği bir müzik tam. Günümüzde insan- lann salt pop müziği dinlemelerini anlamsız buJuyonım. Açıkçası bu 'aptallann kültürü'. LefevTe, pop müziğine karşı olmadığını, an- cak bu müziğin tüm dünya insanlığını tekeli altına almasını hazmedemediğini dile getiri- yor. MkhaelJackson'ın konserlerinde milyon- larca insan konser alanını doldururken klasik müzik konserlennde hâlâ boş yerlerin olması acı veriyor sanatçıya. Lefevre, tüm klasik mü- zikseverlere savaşmayı öneriyor. "Biziın sa- vaşta kullanabileceğimiz tek yol yine müziği- miz. Özellikle genç nesile bu müziği tanıtmab ve sevdirmeliyiz. Neden bir pop sanatçısı şar- kılannı konserinden önce tamtmak zorunda kalnuyor? Çünkü herkes şarkı söderini ezbe- re biliyor. O>sa bizler tüm yapırJar konusunda bilgi%'ermekzorundayiz.Dinİeyidnıizde buya- pıtlan ezbere bilmeİL" Sanatçı konserlerinden sonra Mimar Sinan Lniversitesi Devlet Konservatuvan Piyano Bölümü öğrencilerine bir gün süreyle ders VCT- di. Bölümdeki öğrencilerle birebir ılgılenen Lefe\Te, öğrencilerin çok yetenekli olduğunu. dünyanın pek çok yerinde bu tarzda çahşma- lar yaptığmı. ancak birçok çalışmadan mem- nun kalmadığıru belirtiyor. Bölüm başkanı Su- na Erel'i ve eğitmenleri kutlayan sanatçı, bir- takım endişelerinden söz ediyor. 'Dünyada çok sayida piyanist var. Ancak çoğu zaman za- man ümitsiztiğe kapıbyor. Buokuktada çokye- tenekli öğrenciler \ar. Benim düşündüğüm. bundan sonrakiaşama. Öğrenciler hedefledik- leri noktaya ulaşamadıklan zaman yetenekle- rini de kaybediyorlar. (Ksa hırsla çalışıp asla \azgecmemeliler." Çalışma düzeni olarak yılın 6 ayı turne yapıp, diğer altı ayını kendi çalış- malanna ayıran LefevTe, günde sekiz dokuz saat çahştığını söylüyor. Müzik tekniğinin ge- lişmesinde Kanada'nın ve eğitim gördüğü okulun(Conservatoire National Superieur de Musique) büyük etkisinin olduğunu belirti- yor. 'Kanada her zaman sanatçılara destek ve önem veren bir ülke. İ Ikedeki pekçok organi- zasyon bilinçli olarak sanat ve sanatçüarla ilgi- kniyor. Son dönemlerde genç ve yetenekli mu- zisyenlerin yetişmesi de çokönemli Kanada bu yönden avantajb bir ülke. Ancak gend olarak dünyanın her yerindeklasik müzikbirçıkmaz- da." Türk piyanistlerden İdil Biret Pekinel Kar- deşler veGülsinOnayı tanıyan Lefevre, lstan- bul seyircisini sanatçıya karşı çok saygılı ve ilgili bulduğunu, Ankara seyircisiyle ise ilk kez karşılaşacağmı dile getiriyor. "En kısasü- rede tekrar ülkenize geunek istiyorum. İnsan bütünleşip tek vücut otabileceği seyirdyi nere- de olursa obun arayıp bulu- yor. Orkestrada da mükemmel bir uyum söz konusuydu. Çok etkilendim". Piyanist olarak her türlü yapıtı değerlendiren ve kendine öz çalma tekniği gelişti- ren sanatçı en çok Cbopin, Brahms, Bach, Beethoven. Mozart ve liszt ın yapıtlannı çalmayı seviyor. Ona göre müziğin insan yaşamında çok önemli bir yeri var. Müzik, tıpkı aşk, duygu, heyecan gibi gerekli olan bir şey in- san yaşamında. Müziğin aynca önemli bir görevi var sanatçı için.' Hayandahagüzel ve sakin iahnak.' Müziğiyle salt insan- lara güzel olanı düşündürmeyi hedefliyor sanatçı ve son olarak şunlan söylüyor: "Llkenizde kla- ak müziğe karşı büyük bir ilgj var. Ancak bu ilgiyi ayakta tutmak ge- rektL Voksa dünyada pop müzikten başka bir şev dinleyemez hale gele- ceğiz.Tüm insanlarveözeDikle genç- ler savaşmah. Klasik müzik için.' Baharat kızJann tadı kalmadı Sıkınülı günler geçiren Spice Girls'ün filmi gösterime giriyor Kültür Servisi -Spice Girls cephe- sinde sorunlu günler yaşanıyor. Mü- zik kariyerlerini menajerlen Simon FuDer'den aynlarak sürdürmeyi amaçlayan topluluk pek çok sorunla yüzleşmek zorundabugünlerde. Artık pek çok yerde topluluğun müzik dün- yasında daha ne kadar tutunabileceği tartışılıyor. Baharatkızlar geçen hafta yollann- da daha özgür ilerleyebilmek istedik- lerini açıkladılar ve milyonlarca po- und tazminatödeyerekmenajerleri Si- mon Fuller'ı başlanndan savdılar. Topluluk bu kararüzerine bütün med- yayı bir anda karşısında buldu. 'The Mirror' okurlanna bu hafta en sinir bozucu baharat kızı seçtırirken toplu- luktan ilk aynlacak baharat kızm kim olacağı yönündeki bahis bu hafta ka- pahldı. Medya ve Spice Girls dinleyicile- n bu son gelişmenın, kızların gücünün başlangıcı mı yoksa Spice Girls için sonun başlangıcı mı olduğunu tartışı- yorlar. .<Vncak son gelişmeler hıç de öyle iyimser bır tablo çizmıyor. Geç- • Müzik kariyerlerini menajerlerinden aynlarak sürdürmeyi amaçlayan Spice Girls, medyayı bir anda karşısında buldu. Albüm satışlannda ciddi bir düşüş gözleniyor, topluluğun kısa ömürlü olacağı tartışılıyor. tiğimiz hafta Barselona'da Premios Ondas ödül töreni sırasında fotoğraf- çılar dışan çıkmadığı sürece sahneye çıkmayacaklannı belirten Spice Girls üyeleri fotoğrafçılann inadı üzerine sonunda pes etmelerine karşın izleyi- cilerden büyük tepkı görerek yuha- lanmışlardı. Üstelik ortalığı yatıştıra- cak menajerleri de yanlannda yoktu artık. Topluluğun albüm satışlannda da ciddi bir düşüş gözleniyor Spice Girls'ün son CD'si Spice World bir milyon dörtyüz bin tane basılmasına karşın bugüne kadar ancak yüzondo- kuz bin sattı. Medya araştırmacılan bu düşüşü topluğun parfümlerden içe- cek reklamlanna kadar pek çok pro- mosyon kampanyasında rol alarak al- bümleri unutturmasına bağlıyor. Kızlar, Fuller'i omurga rahatsızlı- ğı nedeniyle dinlenırken devirdıler. Geçen yazdan beri rahatsız olan Ful- ler sık sık ameliyat olduğu için kızla- nn bu dönemde özgürlüğün tadına vardığı söyleniyor. Fuller ile Emma Bunton (Baby Spice) arasında ilişki olduğu yönündeki söylentiler ve bu ilişkinin Geri HalKvveD'den (Gınger Spice) saklanması da pek çok soruna yol açmıştı. Öncelikle oldukça hırslı olan ve birbirleriyle didışmeden dura- mayan kızlar arasında oldukça denge- li biruzlaşma sağlayan Fuller'in taraf- sızhğını yitireceği yönünde endişeler vardı, Menajerin kazandığı yüzde yir- mi payın kızlann bireysel paylanndan daha yüksek olması da büyük sorun yaratıyordu elbette. Spice Girls' ün öyküsünü konu alan 'Spkevvorld the Movie' adlı film gös- terime giriyor. Senaryosunu Simon Fuller'm kardeşi Kevin Fuüer'ın yaz- dığı film beş baharat kızm Royal Al- bert Hall salonu'ndaki ılk konserlerin- den öncekı yoğun çalışma dönemle- nnden yola çıkıyor. Belgesel, aşk ve komedi türlerinin kanşımı nıteliğınde bir yapıt Spicevvorld. Filmde Spice Girls elemanlan Vıctoria,MelCwMel B., Geri. Emma'nın dışında Richard E. Grant, Roger Moore ve Claire Cumming rol ahyor. Filmin senaris- ti Kevin Fuller uzun süredirkızlan ya- kından tanıdığı için hayalgücünü çok fazla katmak zorunda kalmamış el- bette yapıta. Spice Girls'ün kendi ken- diyle alay edebilme niteliğinin vurgu- landıgı filmde kızlar nevTotik, sınır tanımayan menajerleri ve grubu yok etmeyi amaçlayan bir medya pafro- nuyla mücadele ediyor. Öte yandan kendileri için yaratılan imajın getırdi- ğı baskı ve gerilımin sıkmhsıyla başa çıkmaya çalışan kızlar filmin sonun- da kendi özgürlüklerini elde etmeyi başanrlerken menajerleri de kendisi- nı asmayakarar veriyor. Kevin Fuller, bu son detay dışında Spice Girls ger- çeğıni sergiliyor filmde. DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Halıcılık Gelişen turizm sektörümüzle biriikte yıllardır ge- leneksel sınırlarının dışına çıkamayarak can çeki- şen halı dokumacılığının da yeniden canlandığı gö- rülüyor. istanbul'un turizm merkezlerinin yanında güney kryılanmızın çevresinde de halı merkezi tabelalan- na giderek daha çok rastlanıyor. Yüzyıllar boyu, halkın desenlerine, renklerine içi- ni döktüğü, bu yüzden anlatım sanatlanndan biri olarak folklorik önem taşıyan dokumacılık sanatı, günümüzde ekonomik yanıyla öne çıkıyor. Sabahattin Eyuboğlu, "Alış-Vehş" adlı, halk be- ğenisiyle aydın beğenisini karşılaştırdığı yazısında, "Halı veriritilim alınz" der. Böylelikle halının seçkin- lerin, kiliminse halkın ürünü olduğunu belirtir. Tam olarak gerçeği yansrtan bir tanımlama değildir bu. Halının sonradan saraylara giımiş olması, halkjn onu terk ettiğini göstermez. Bana halının Anadolu'daki tarihini ömekleriyle anlatan Cankut Yılmaz'ın gösterdiği en eski örriek atalanmızın Anadolu'ya geldikleri ama henüz atla- nndan inmedikleri döneme ait. Konya Yatak Halısı denen bu halılar, dürülüp atın terkisindetaşınabili- yor, durulduğunda yayılıp üzerine oturulabiliyor ya da uzun tüyleriyle yatak olarak da kullanıtabiliyor. Selçuklularla biriikte yan yerteşik hayata geçilme- si, saraylann, camilerin yapılması, halı sanatınada hızlı bir ivme kazandırmış. Bu dönemde yapılan halılar Italya'ya dek gitmiş, Giotto'nun Padova'da- ki Arena Şapeli'ne yaptığı fresklere konu olmuş. Halılanmızın Avrupa'ya daha sonraki yıllarda da sürekli olarak gönderildiği, Rönesans ressamlan- nın resimlerinde yer bulmuş olmalanndan anlaşılı- yor? Osmanlı döneminde, başta Uşak olmak üzere Batı Anadolu'nun pek çok kentinin halı merkezi ol- duğu, koyun yününden yapılan bu halılann da Iz- mir Limanı'ndan Avrupa kentlerine ihraç edildiği biliniyor. Halının Osmanlı sarayına girmesi, saray nak- kaşlarının çizdiği desenlerin yanı sıra ipekdokuma- cılığı da beraberinde getiriyor. Ancak 19. yüzyılda Avrupa sanayi ürünlerinın ülkeye girmesiyle el iş- çiliğine dayanan halı sanatı da gerileme dönemine giriyor. Saray'ın Hereke'de açtığı halı atölyesi de bu gerilemeyi engelleyememiş. Cumhuriyetle biriikte Sümerbank'ın Hereke ve Kayseri atölyelerinde halıcılık yine devlet eliyle ya- şatıhp geliştirilmeye çalışılmış. Son on yılda ıse gelişen turizmle biriikte halıcılık da yepyeni bir döneme girmiş. En geleneksel tür- terden, en gelişkin ipek dokumalara dek çok yay- gın bir alanda halıcılık yeniden ayağa kalkmış. Öy- le ki, halının kalitesini ölçmekte kullanılan santi- metre kareye düşen düğüm sayısında rekor, on yıl kadar önce 360 ile kimi Hint halılannda iken bugün Guinnes Rekoriar Kitabı'nda santimetre karede 484 düğüm ile Özipek şirketi tarafından dokunan ipek halılarda bulunuyor. Bu halıları da yakından gördüm. Desenler ve renkleriyle göz alıcı güzellikteler. Yaklaşık elli bin Al- man Markı'na (beş buçuk milyar lira) satıltyor. Ül- kemizde önemli ressamlann tablolannın fiyatı gibL Halıcılığın böylesine, sanat düzeyine yükselmiş olmasından sevinç duydum. Hemşeri veriryurttaş alınz Salon verir sokak alınz Hazıhop verir alınteri alınz Cânan verir dosı aiınz Gözyaşı verir ümit alınz. Tloke Nahuake Aztek Dansları CRR'de • Kültür Servisi - 2. Uluslararası lstanbul Mistik Müzik Festivali, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda saat 19.30'da sahne alacak olan Tloke Nahuake Aztek Danslan ile devam ediyor. Görkemli törensel kıyafetleri, yoğun tempolu danslan ve otantik müzikleriyle Aztek geleneklerini yansıtan Tloke Nahuake topluluğunu. Aztek gelenekleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Xokonoschtletl Gomora yönetiyor. Grubun bu akşamki programını ise Gomora'nın Aztek kültür ve ritmlerinin sembolize ettiği kavramlar hakkındaki kısa konuşması, Avrupa'da ilk kez sahnelenecek olan Maya danslan. Yaki ve Aztek ritüel danslan oluşturuyor. Engm YÖPÜkoğlu Müzik Atölyesrnde bu hafta • Kültür Servisi - Engjn yörükoğlu Müzik Atölyesi Beyoğlu Sahnesi'nde cuma günü saat 21.00'de Grup Dost Yürek izlenebilir. Tek kişilik laflamalanyla Renan Bilek'in 'Bilaf Etmeli' ısımli programı cumartesi günü saat 16.00'da. Engin Yörükoğlu'nun 'Jazz Stop Band' isimli dinletisi ise yine cumartesi akşamı saat 21 .OO'de yer alıyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle