27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER •• •• Ozel Universiteler Sorunsalı!.. . Dr. SUMER GUREL Mimar Sinan Üniversitesi • • zel ünıversitelere ılişkin O bu denemeyi hazırlarken niçın başlıkta "sorun" yerine "sorunsaT sözcü- ğünü seçtiğimi ve hemen ardına ünlem ışaretini koyduğumu açiklamaya gerek olmadı- ğını düşünüyorum. Yıne de benzeri pek çok tutarsız ve bilinçsiz siyasal ödiinde olduğu gıbi bu olguda da sorunun gıderek çığ gibi bü- yüdüğünü. dolayısıyla çok boyutlu ve karmaşık bır yapıya. yani sorunsala dö- nüştüğünü belirtmeliyim. Nedir özel üniversitelerin sorunsal yaratan yönle- ri? Sorunun yanıtını vermeden önce, kı- saca kişisel olarak kırk yıldır içinde bu- lunduğumuz bu kurumun kendi tanık- lık ettiğimiz zaman dılimi içinde -1957 58dersyılındabugünedek-göz- lediğimiz önemli kuramsal yapı deği- şimlerine bir göz atmakta yarar bulmak- tayız. Atatürk'ün 1933'te başlattığı "Universite Reformu" çoğunlukJa Hit- ler dönemi Almanyası'ndan göçen 14O'ı aşkın bilim ve sanat otontesinin de katkısı ile tutarlı ve olumlu bir geliş- me göstermiştir. Öyle kı öğrencisi oldu- gumuz ve akademık kariyere ilk adımı- mızı attığımız ITÜ, özellikle Alman- ya'da genelde ise Avrupa ülkelerinin ço- ğunda eşdeğerliğinı kabul ettirmiş, ye- ni moda deyimi ile "akredJte" olmuş birbılim kurumu idi. Işte 1960'lara Türk üniversiteleri. özerk statüleri ile dünyada giderek yük- selen saygınlıklan ile girmişlerdir. Bu saygınlık o dönemlerin gerçek devlet adamı niteliğindeki yöneticilerince de kabul vetakdiredilmiştir. 1960"lannen önemli olayı, belki de olgusu. Fransa'da başlayan ve hızla dünyaya yayılan "1968 öğrenci hareketleri"dir. Katılım (participation) sloganı ile özetlenen bu tepkisel eylemler, özünde özerk üniver- sitelerde hâlâ eksikliği duyulan, öğren- cinin "demokratik" bağlamda üniver- site yapısındaki ağırlığına yönetim ve öğretim kadrolannca yeterli önemin ve- riîmediği idi. O dönemde henüz sayıla- n iki elin on parmağını oluşturacak dü- zeye erişmemiş üniversitelerimiz. özel- likle 1960 devriminin de siyasal açıdan olumlu gelişmeleri koşutunda. yararlı sonuçlar elde etmişlerdir. Tutucu kesi- min davranış bozuİduğu, giderek ide- olojik sapıklıklar biçiminde gördüğü öğrenci eylemleri -küçük bir azınlığın fanatik ve kasıtlı ilkellikJeri dışında- öğ- retici, uyancı ve iti güç özellikleri taşı- makta idi. Ancak bu dönemde yazırruzın konu- sunu oluşturan bugünkü özel universi- teler sonınsalının bir benzeri olan özel yüksekokullar felaketi de yaşanrruştır. 1970'lere gelindiğinde yaklaşık yüz- de 85'i üniversiteye giremeyen lise me- zunu gençleri "ideal müşteri kitlesi" olarak gören kimi çevreler, hemen bir "eğitiın pazan" oluşturmuşlardır. Hu- kuk ve tıp gibi ayncalıldar dışında, mü- hendislîk dallannın hemen tûmü, mi- marlık, iktisat, ticaret vb. piyasa talebi olan meslekkre dönük mantar gibi bi- ten özel okullaraçılmıştır. Amaç "kâr" olunca, bu okullann bırakınız bilimsel ve mesleksel düzeylerini, fiziksel ko- şullar olarak bina -dolayısıyla sınıf, atölye, laboratuvar, konferans salonu vs...- ve çevresel durum ve konumlan bile en az yabnmla en çok kazanç ilke- sine uygun biçimde ele ahnarak gerçek- leştirilmişlerdir. İçlerinde yüzde 20-25 arasında belirli bir düzeyi ve standardı tutturmaya özen gösteren olmuş. onlar da kendi çıkarlan için kimi üniversite öğretim üyelerinin çekici ücret olanak- lan ile ya ünıversiteden kopmalanna ya da hem üniversıtede hem özel okulda çalışarak her iki taraf için de tartışmalı bir etiksorununundoğmasına neden ol- muşlardır. Tüm bunlann temelinde güçlü (ve sermaye sahibi) çevrelerle yüz binlerce gencin ailelerini potansiyelmsepeti ola- rak gören çırkın politikacının rolü göz ardı edilemez. 1980'lere gelindiğinde ise Türkiye öztöre (ahlak) açısından bu- gün içinde bulunduğumuz çöküntüyü hazırlayan birıdeoloji ıçine çekilmiştir. Liberalizm olarak kamuoyuna sunulan bu ideolojınin gerçek yüzünü bizzat mi- man olan kişinin birkaç vecizesi(!) açık seçik biçimde sergilemektedir: • Ben fakirleri sevmem! • Benım memunım işini bilir! Ve bunlann doğal sonucu olarak "kö- şe dönmecilik" gibi yeni bir yaşam fel- sefesı! Bu çöküntünün üniversiteye yansı- ması iki aşamalı ve iki ayn biçimde ol- muştur. llki, esasen ürkütûcü boyutlar- da çoğalan ve hazırlıksız açılan kimi taşra üniversiteleri, ülkedeki üniversite sayısını 10"lardan30'laraçıkanvermiş- tir. Bunlann çoğunun salt siyasal yatı- nm olarak. hiçbır plan ve programa uy- madan. yöre halkının oylannı hedef alan kaygılarla açıldığı bılinmektedir. Zorunlu askerlik hizmeti anlayışı için- de getirilen "rotasyon" formülü de pek sonuç vermemış. dolayısıyla söz konu- su universiteler ciddı bir gelışme göste- rememişlerdir. 1990 sonrası dönemde ise pek çok il- çeyi il yapmak anlayışına uygun biçim- de -hem de her ikisi de sabık ünıversi- te üyesi basbakanlardöneminde- bu kez adeta her ilde bır üniversite ilkesi(!) ile sayı 60'lara gelip dayanmıştır. fşte tüm bu olumsuzluklar yetmiyor- muşçasına. yıne aynı dönemde, yanı son 6-7 yılda, önce "vakıf" kisvesi al- tında. ıktidara yakın çevrelerce devletin mali kaynaklannı kullanarak -ve böy le- ce devlet üniversitelerinin pavlannı azaltarak!- aşılmaya başlayan bir "özel üniversite fiıryası" içine girilmiştir. Ki- mi holding patronlan fkonut sektörün- den sonra. yine gerçek uğraştan olması gereken üretim yenne) bu alanda ran- tın daha kolay elde edildiğini görerek bu ışe el atınca gazetelerde birbirini izle- yen çekici(!) özel üniversite ilanlan boy göstermeye başladı. Sonuç • İçlerinde doğru ve dürüst ele alın- mış birkaç ayncalığı bir yana bırakır- sak, üniversitelerimiz açısından bu olu- şum Türkiye'ye YÖK darbesi ile gelen nitelik kaybını aratacak sonuçlara gebe- dir. • Dolayısıyla ülkemizin geleceği de- mek olan genç kuşaklar, birer "ticari meta" olarak bu kuruluşlann (kurum diyemiyorum!) elinde tehlike içindedir. Bıryandan yozlaşmış birer meslekoku- lundan öte bir düzeye erişme şanslan az iken, diğer yandan özerk ve demokra- tık üniversiteyi geri getirme çabalan- mızı baltalarmş olmaktadırlar. • Özel okullar (196O'lar-197O'Ier) döneminde yaşanan kimi sorunlar -en başta geleni, ücret yetersizliği ve ülke- nin gittikçe bozulan ekonomik yapısı yüzünden kimi meslektaşlanmızın ken- dilerince haklı nedenlerle bu kuruluşla- ra kaçma olasılığıdır- nitekim başlamış- tırda! • Birde bunlann içinde "yabancıdil- de eğitim" verenler vardır ve belki (ya- nşma havası içinde) artacaktır. Bu ko- nuda devlet üniversiteleri (başta OD- TÜ. Hacettepe olmak üzere Boğaziçi ve kısmi yabancı dil denemeleri yapan- lar vs..) için bile giderek büyüyen ve kanımızca hakh bir tepki doğmaktadır. Söz konusu tepkiyi dile getiren meslek- taşlanmız "Yabancı dil eğitimine evet, ama yabancı dil ile eğftime hayır!" sav- sözü ile özetlıyorlar göriişlerini. Bu ay- n bir yazı konusu olabilır ve ele alma- yı düşündüğümüz konulann da başın- da gelmektedir. • Ancak buradan çıkanlacak sonuç; büyük öğrenci kitlesı içinde böylesi pa- halı bir eğitime gücü yetebilecek aile sayısı çok sınırlıdır. Yani bu bir zengin elit eğitimi olmakta ve esasen var olan ikili yapıda yeni bir sosyal adalet soru- nu yaratmaktadır. Kısacası bu "fakirleri sevmeyenlerin idcolojisi" içinde düsünülmüş ve oluş- turulmus bir eğitim modelidir. Öyle olunca da yukanda sayılan so- runlarla ortaya çıkardığı, daha da çıka- racağı çetrefilli uzantılan ile cıddi bir sorunsal oluşturmaktadır. Tüm ilgili, bilgilı ve yetkililerin dikkatine saygıy- la arz olunur. 'Sağlık Reform Paketi' Bir Aldatmacadır! Dr. M. CİHAT O G A N Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri seksenlı yılla- nn başında ortaya çıkan "yeni liberaT saldın, küre- selleşmetanı- mjnın ardına gizlenmış. ka- çınılmaz ve katlanılması gereken gerçeklikler ola- rak sunulan dayatmalarla sürmektedir. Yatınma dö- nüştüğü her yerde serma- yeye kâr'ını tam güvenlik içinde, sürekli arttırabile- ceği koşullar yaratılabildi- ği ölçüde,bu saldın amacı- na ulaşmış olacaktır. Bu amaca uygugâlarak devle- tin, ulusal ve sosyal kimli- ğinden anndınlarak. ulus- lararası sermayenin yasa- ma, yürütme ve güvenlik aygıtına dönüştürülmesi amaç1anmaktadır. Devlet yeni görevini ba- şarmak için ulusal pazan eşitsiz yanşmaya açacak: başta eğitim. sağlık ve sos- yal güvenlik harcamalan olmak üzere toplumsal har- camalan en aza indirerek, arttırabildiği kaynaklann tümünü sermayenın kulla- nımına sunacaktır. TBMM'nın gündemin- de olan Birinci Basamak Sağhk Hizmetleri. Sağlık Fınansman Kurumu ve Hastane tşletmecıliği Te- mel Yasa Tasanlanndan oluşan ve kamuoyuna "Sağhk Reform Paketi" olarak sunulan program, "yeni liberal saldın"nın sağlık alanındaki dayatma- lanna yasal dayanak oluş- . turmagiriş.imidir. Tçmel ve öncelikli ârhacı devletin sağlık harcamalannı en aza indirmektir, halkın sağlığı- nın korunması ve geliştiril- mesi gıbi bir kaygısı da yoktur. "Sağlık Reform Paketi" konusunda yanıtlanması gereken ilk soru; "Bu 're- form " ülke gerçekleri ve ge- reksinimleri öngörülerek mi hazırianmıştır" olmalı- dır. Bu sorunun yanıtı olumsuzdur. "Sağlık Re- form Paketi" ulus ötesi ser- mayenin sözcülüğünü ya- pan uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanmıştır. Sağlık hizmetini üretenle- nn ve hizmetten yararla- nanlann görüşlerinden ya- rarlanılmamıştır. Sağlık sistemini çökertmek için tüm becerilerini sergileyen "reformcu" siyasetçileri- miz ve bürokratlanmızsa, yarattıklan sistem tıkanık- İığıru bu "refomun r> gerek- •-çesirolarric sunabilmiştir. k,. Ne yazık ki "reform" "Icarşıtlafmın karşı çıkışlan da genellikle "reforma ha- yır" ile sınırlı kalmıştır. "Reform" yanlılannın asıl amaçlannın ne olduğu tar- tışılsa bile, sağlık sistemin- de gerçekten bir değişiklik yapma istekJerinin olup ol- madığı, bu isteğın yaşama geçirilmesi için gerekli nesnel ve öznel koşullann bulunup bulunmadığı sor- gulanmamıştır. Bu sorgu- lamalar yapılmış olsaydı sonucun olumsuz olduğu görülür, "reform" girişim- lerinin asıl amacının sağlık sisteminin yeniden yapı- landınlması değil. sistemin işletilmesındeki basansız- lığın gizlenmesi ve hatta bir adım daha atılarak "re- form karşıtlarına" yüklen- mesi olduğu görülürdü. Bu sürecin yaşanmasın- da çok boyutlu "liberal sal- dın"nın olumsuz sonuçla- nnın yaşamın tüm alanla- nnda bir anda ortaya çık- ması da etkili olmuştur. Sistem yaşamın her alanın- daki çököşünü bkjbiriru iz- leyen skandallan kusarak belgelerken güçlü iletişim ağı ile de yeni güç ilişkile- rini topluma dayatarak ba- şansızlığını dışsallaştır- mıştır. Bu aşamada yanıtlanma- sı gereken ikinci soru; "Re- form yanhlannın halkm sağlığımn korunması ve ge- liştirilmesi için 'reform' önerme haklan var mıdır" olmalıdır. Gerçekten, siya- FİYAT DUYURUSU LIGHTS "Kısa Kutu" Fiyatı: 150. setteki kirlenmeyı skandal- larla taçlandıran; çeteleri ülke yönetimıne taşıyan; ekonomiyi dennleşen bir sürekli bunalımdan kurta- ramayan; eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri- ni çökerten bir siyası siste- min bağlaşıklan "sağhk re- formu"ndan söz edebilır- ler mi? Bu ortamda sağlık çalışanlan sağlık hizmetle- nnı geliştirebileceklerine, halk da sağlığının koruna- bıleceğine gerçekten inan- dınlabilir mi? Bu sorulara olumlu yanıt verilemez. "Reform karsıtlan" kar j şı çıkışlannda bu ği yeterince önemseme mişlerdir. Yetersizlik sağlı- ğa bütünsel yaklaşımın göz ardı edilmesiyle pekişmış- tir. Gerçekten, karşı çıkış. sağlığı doğrudan ilgilendi- ren alanlarla bütünleşme gereği duyulmadan "sağhk alamyla" sınırlı tutulmuş- tur. "Yeni liberal saldın" bütünsel niteliği ile yaşa- mın her alanında sürerken, örgütsüz direniş sağlık ala- nında olduğu gibi, dığer alanlarda da o alanla sınır- lı tutulmuş. hatta kimi za- man aynı alanda bile bü- tünlük sağlanamamıştır. Sonuçta, "reform yanh- lan" tarafından sağlık sis- teminde "reformun ger- çekleştirihniş olduğu" şek- linde bir sanal ortam yara- tılmış, "reform karşıtlan" da bu sanal ortamda refor- mun gerçekleştirilip ger- çekleştirilemeyeceğini: gerçekleştirilirse nerede. nasıl tıkanacağını tartış- mış; bir adım daha atanlar ise. gerçekleşen bu refor- mun asıl amacının ne oldu- ğunu sorgulamaya yönel- miştir. Birinci tutum "re- form" çabalannı ve "re- formculan" meşrulaştır- mış, halk düşmanı yüzleri- nin sergilenmesini bir süre için ertelemiş; ikinci tutum ise sistemin iletişim ağının gücüyle boğulmuş, gerçek amacın sergilenmesine katkısı hep sınırlı kalmıştır. "Reform yanülan" bu süreçte sağlık çalışanlan- nın bır bölümünün de ara- lannda bulunduğu geniş bir toplum kesımini sağlık sisteminin çöktüğüne ve bir reformun zorunluluğu- na inandırmayı başarmış- tır. Buna karşılık, kimse onlara halkın sağlığından söz etme hakJannın bulun- madığını haykıramamıştır. Yanıtlanması gereken üçüncü soru, sağlık siste- minin başansızlığı ile ilgi- Hdır "Sagfck sistemimiz ekten başansıs mı- f! K Yasal anlamda sos- yalleştirildiği günden beri. sağlık sistemine yapılan gırdilerin arttınlmadığı. hatta giderek azaltıldığı "reform > r anlılan" tarafın- dan bile onaylanmaktadır. Aynca. sosyalleştirmenin gerçek anlamda uygulan- madığı, hatta bu modelden giderek uzaklaşıldığı da yadsınmamaktadır. Gerçek anlamda uygu- lanmayan. yeterli girdi ile beslenmeyen ve çevresel sistemler tarafından des- tekJen'meyen bir sistemin bugün ulaştığı sonuçlann başansızhk olarak nitelen- mesi bir çarpıtmadır. Bu çarpıtma amacına ulaşmış- tır. "Reform karşıdan" arasında bile sağlık siste- minin başansız olduğuna, hatta çöktüğüne inananlar çoğunluktadır. Sağlık sis- temimizin ülkenin değişen gereksinimlerine yanıt ve- recek biçimde yenileneme- mesi de belirleyici olmuş- tur. Sonuçta, "reform kar- şıtiannm" en önemli eksik- liği, dayatılan modele "ha- yır" derken, seçenek üre- tememek ya da başanlı olan bir seçeneği ülke ge- reksinimlerine ve gerçek- lerine uyarlayıp, seçenek olarak sunamamak olmuş- tur. "Sağhk Reform Paketi neyi amaçhyor?" sorusu, bu saptamalardan sonra ya- nıtlandığında, "Sağhk Re- form PaketTni hazıriayan- lar belirledikleri amaçlara gerçekten inanıyorlar mı, yoksa asıl amaç görünür amaçlann ardına mı gizle- niyor?" sorusuna da yanıt aranması gerekmektedir. Bu paketın amacı. 224 sa- yılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu ile tanınan ve yurttaşlann eşit ve parasız olarak ya- rarlanabildikleri sağlık hiz- metlerini özelleştiımek, bu amaçla birinci baSamaktan ^»şlayarak kâriılığı düşük ''olan koruyucu sağlık hiz- metlerinden uzaklaşmak. ileri teknoloji. ilaç ve tıbbi malzeme kullanımını ön- gören ve kâriılığı yüksek olan tedavi hizmetlerini >Tirttaşlara gereksinimleri temelinde değil. yaptıklan parasal katkı ölçüsünde satmak ya da özet anlatım- la temel hak sayılan sağlı- ğı metalaştırmaktır. Bu durumda. "Sağhk Reform PaketTni hazırla- yanlar beüriedikleri amaç- lara gerçekten inanıyorlar mı, yoksa asıl amaç görü- nür amaçlann ardına mı gizleniyor?" sorusunun ya- nıtı aranmalıdır. Süregelen gelişmelerasıl amacın sağ- hk sisteminde yaşanan çö- küntünün sorgulanmasını geciktirmek ve hedef sap- tırmak olduğunu göster- mektedir. Gerçekten "yeni liberal saklın"nın olumsuz sonuç- lan sağlık alanında olanca ağırlığı ile yaşanırken sis- temin tıkanmasının gerçek nedenleri ve çıkış yollan sorgulanamamakta, tartış- malar, çöktüğü öngörülen bir sistemin yerine öneri- len, ama işletilmesi için hiçbir somut adım atılma- yan bir sistemin gerçekJeş- tirilebilirliğinin sorgulan- masında yoğunlaşmakta- dır. T.C. ÇUBUKKADASTRO MAHKEMESf'NDEN 1971/91 Çubuk ilçesı Camıli köyü hudutlan dahilinde tapunun 625 parselinde kayıtlı davalı- lar adına tespitıne davacı Halil Yalçın'ın itirazı üzerine yapılan duruşma sonucunda; Nızalı parselin davalılar Izzet oğlu Satılmış Limon mırasçılan adlanna tapu tesciline dair 24.6.1971 tarih ve 1971 '252 sayılı mahkememız karan, davacı Halıl Yalçın miras- çılan olan Hüsnüye, Ziya, Aysel. Bilaleddin, Nurettin Yalçtn'a ve Kadir evlatlan Fatma, Nezbinye. Müyasel, Lokman, Hayati Yalçın'a mahkememiz karan teblıgi edilememiş olup. zabıtaca araştınlmış ise de bulunamadıklanndan 7201 sayılı kanunun 28 ve mü- teakıp maddeleri ve HUMK'nin 432 maddesı geregınce adı geçenlere ilanen teblığine ve ılan tanhinden ıtıbaren 15 gün sonra ılgihlere tebliği edilmiş sayılacagı, süresi içen- sinde temyız yoluna başvıırmadıklan takdırde karann kesınleşeceğı tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 51527 İLAN T.C. ÇUBUK KADASTRO \1AHKEMESİ'NDEN 1951/842 Çubuk Kızılöz köyü hudutlan dahilinde 83 parselinde kayıtlı tarlanın davacı adına tespitine, davalılann itirazı üzerine; Nizalı parselin davalı adına 6.10.1952 gün ve 1952/467 sayılı mahkememiz karan da- valılardan Hasan Kılıç, Münire Kılıç, Cemıle ve Yeter Kılıç'ın adreslerinin zabıtaca tes- pit olunamadığından ve mahkememiz karan tebliği edilememiş olup hükmün özetınin Basın Ilan Kurumu kanalı ile Çubuk'ta tevzıılı olunan gazetelerden birinde ilanen teb- liğine karar verildiğınden 7201 sayılı kanunun 28 ve müteakip maddelen ve HUMK'nin 432. maddesı gereğince ilanen tebliğine ve ılanuı tanhinden itibaren 15 gün sonra ilgi- lilere tebliği edilmiş sayılacagı ve süresi içerisinde temyız yoluna başvurmadıklan tak- dirde karann kesınleşeceğıne tebliği yenne kaim olmak üzere ılan olunur. Basın: 51525 PENCERE Çatık Kaş, Asık Sunat, Kanlı El... Isviçreli Rose-Marie Douce anlatıyor: "Otobüsten inip rehberimizin peşinden ileriiyor- duk. Rehberimiz tam çevreyi anlatacaktı ki silah sesleri işittik. Hepimiz bir heykelin arkasına sığın- dık. Biraz sonra sayılan 10-12 kadar olan silahlı genç çocuklar ortalıkta bitiverdiler. Hepsi de çok gençtiler. Bizleh oracıkta dizlerimizin üstüne çö- kertip teker teker öldürmeye başladılar. Yanımda duran iriyan adam üzerime yığılıverdi, arkamdaki kadın kurşunu yiyince üstüme devrildi. Sadece kolumla bacağım dışarda kalmıştı, koluma ve ba- cağıma ateş ettiler. Biraz sonra yeniden ateşe baş- ladılar. Ölmediklerini gördüklen kişilerin başına kurşun sıkıyohar, Allah Allah' diye bağırıyorlar, dans ediyorlardı." • Mısır'da 58'i turist, 68 kişiyi öldüren şeriatçılar "silahlı genç çocuklar"6\; Rose-Marie Douce yine- liyor: "Hepsi çok gençtiler..." Tarihsel Luksor kentini gezmek isteyen turistler dünyanın dört bucağından geliyorlar, 31 Isviçreli, 8 Japon, 4 Ingiliz, 1 Fransız, 1 Bulgar, 5 Alman, 1 Kolombiyalı, ötekilerin kimlikleri saptanamamış... Katliamı kim yapıyor?.. Islami Cemaat örgütü... .. -,• • • Islam coğrafyası baştan sona dalga dalga kanlı çatışmalarla köpükleniyor. Müslümanın Müslümana ettiğini gâvuryapmaz!.. Iran-lrak savaşı 8 yıl sürüp 1 milyon cana mal ol- muştu; Cezayir'den Afganistan'a uzanan atlasta yoksulluk, cehalet, yobazlık, bağnazlık, ölüm, zu- lüm, savaş, terör ve baskı sarmalı toplumların bo- ğazına darağacı ıpinin ılmiği gibi dolanmış... • Kadınlar köle... Afganistan'dakökünedekşeriatçıMüslümanlar oirbirlerini bogazlamaya doymuyorlar... Cezayir'de Müslüman Müslümanın boğazını ke- serek imanını tazelıyor... Mısır'da genç şeriatçılar ülkeyi gezmeye gelen turistleri öldürerek ne kadar Müslüman olduklannı kanıtlama yolunda cellatlaşıyorlar... Allah adına kurbanlık koyun yerine insan boğaz- lamak sevap sayılıyor?.. Müslümanın kimliğindeki fotoğraf: ç Çatık kaş.. *•• Asık surat.. Kanlı el.. iran'da kadının fotoğrafı vesikalık bile değil, kap- kara birçuval... Şeriatçı neden Atatürk'e düşman?.. Çünkü hayata düşman.. ' •'' • Yalnız şeriatçı mı?.. "Yeni mandacılar" Atatürk'e düşmanlıkta dinci- lerle yarışmaya başladılar; bugünkü toplumda ya- şanan laik-şerıatçı ikileminin sorumunu Mustafa Kemal'e yüklemeye çabalıyorlar. . J^Jeboş bir.savL j*£f|:iîijw , Afganistan'dan başlayıp Islam coğrafyasın Cezayir'e değin uzanacak bir gezide görülen K gaların özü incelendiği zaman, Atatürk'ün Türki- ye'de ortaya çıkmış olmasına yatıp kalkıp dua et- mek gerekir. Müslümanın en büyük düşmanı Müslüman... Laiklik, bu düşmanlığı siyasetin dışına çıkardığı için barışın temelindeki harç... <§lgAĞDAŞ YAYINLARI İLHAN SELÇUK ziverbey köşkü İHıan Selçnk ZİVERBEY KÖŞKÜ 350.000 TL(KDVdahıl) Cumhuriyet Krtap Kukibti Çağ Pazariama A.Ş. Ye^ebatan! No: ftB Cağatoğlu- tstanbui Tei:514 01 9î Posta çeks mx: 666322 İLAN T.C ÇUBUKKADASTRO MAHKEMESİ'NDEN 1951/3455 Çubuk ilçesı Tahtayazı köyü hudutlan dahilinde bu- lunan 258 parselinde kayıtlı tarlanın davalılar adına tes- pitıne ve davacı Kezban Akalın'ın itirazı üzerine yapı- lan duruşma sonucunda; Nızalı parselin davalılardan Hanife Fatma Kezban adlanna tapuya tesciline dair 28.7.1959 tarih vp 1959/1013 sayılı mahkememiz karan, davacı Kezban Akalın'ın adresi zabıtaca tespit olunamadığuıdan ve mahkememiz karan tebliği edilememiş olup 7201 sayı- lı kanun. 28 ve müteakip maddeleri ve HUMK'nin 432. maddesi gereğince adı geçene ilanen tebliğine ve ilanı tarihinden itibaren 15 gün sonra ilgiliye tebhğı edilmiş sayılacagı, süresi içensınde temyiz yoluna başvunna- dıİdan takdirde karann kesınleşeceği tebliği yerine ka- im olmak üzere ilan olunur. Basın: 51526 Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle