19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 KASIM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Olivier Todd'un yazdığı yeni Albert Camus biyografisi çok satan romanlarla yanşıyor ~ - 9 9 • : Otıce annesi, sonra adaletKültür Servisi - 4 Ocak 1960 tarihin- de, yayıncısı Mkhel Gsülimard ile Galli- mard'ın eşi ve kızıyla birlikte geçırdiği tatilden Paris'e dönerken, arabanın yol- dan çıkıp bir ağaca çarpması sonucu ya- şamını yitirdı Albert Camus. Yapılan so- ruşturma sonrasında, Gallimard'ın sürat yaptığı ortaya çıkmıştı ama, kazanın fa- turasını olaydan birkaç yıl sonra hatalı üretim gerekçesiyle piyasadan çekilen Facel-Vega marka arabaya çıkaranlar da oldu. Araba kazasmda ölmek, Camus'ye göre "une morte imbecile", yanı yaşamın anlamını bozan, saçmasapan bir ölûm bı- çimiydı. Henûz 46 yaşmdaydı. Kip- Kng'den sonra Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan en genç yazar, Direniş hareketi- nin kahramaru, doğduğu Cezayir'de Müs- lûman Araplar'ın yilmaz savunucusu, an- ti- terör ve antı-Stalınıst'ti Camus. Olü- miinden bu yana geçen 37 yıl içinde, yüz- yılın en çok okunan yazarlan arasında hâlâ. Oysa aralannda eski dostu Jean-Pa- ul Sartre ve Edward Said'in de bulundu- ğu eleştirmenlerce yerden yere vuruldu; işe yaramaz bir liberal, sömürgeci ve hat- ta ırkçı olmakla suçlandı. Geçen yıl Fransa'da, bu yıl lngiltere'de yayımlanan Olivier Todd ımzalı yeni bir Albert Camus biyografisi, çok satan ro- manlarla yanşıyor şu sıralar. Albert Ca- mus'nün yaşamıyla ilgili temel aynntılar, aslında zaten biliniyor. Dünya çapında okunan ve hemen tüm dünya dillerine çevrilen yapıtlan, ılginç yaşamı ve genç yaştakı ölümüyle çoktan efsaneleşen bir yazar, Camus. Olivier Todd'un, ülkemiz- de de genış bır okur kitlesi bulunan Al- bert Camus'nün yaşamına ilişkin 'genel kültür'ün ötesine uzanan kitabmı, yakın bır gelecekte belki Tûrkçe'de de olcuruz. Yazann. ölümüne neden olan kaza son- rasında çantasında bulunan. tamamlan- mamış "Le Premier Homme" (llk Adam) adlı romanı, kızı Catharine'in ızniyle an- cak 1994 yılında yayımlanmış, Türkçe'ye deçevnlmıştı. Yalnızca romancı değil, tiyatro yazan ve düşünür olarak da Fransa'nın yanı sı- ra Avrupa'nın diğer ülkelennde kendi ku- şağının özdeşleştiği bir yazardı Albert Camus, önce "Yabana", sonra "Vfeba"da anlamsız bir dünyada belli değerlere tu- tunmak ıçin çırpınan yalnız insanlan an- latarak hem kendı kuşağını. hem bir son- rakı kuşağı derinden etkiledi. Farklı bır yazardı, bir *yabancı"ydı. Ve ilginçtir, marjinalliği onu 'merkezi' bir figür yap- Albert Camus'nün yeni biyografısine imzasını atan Olivier Todd ıse, yazann *vabana"lığının ötesinde, daha karmaşık bır kimliği olduğuna inanıyor ve kitabın- da, Camus'yü bu birçok farklı yönüyle ta- arklı bir yazardı, bir 'yabancı'ydı. Ve ilginçtir, marjinalliği onu 'merkezi' bir figür yaptı! Albert Camus'nün yeni biyografısine imzasını atan Olivier Todd ise, yazann "yabancı"lığının ötesinde, daha karmaşık bir kimliği olduğuna inanıyor ve kitabında, Camus'yü bu birçok farklı yönüyle tanıtmaya girişiyor. Asiydi, ama ılımlıydı. Insan yaşamının değerine hâlâ inanan bir nihilistti. Güneşe ve denize tapınan bir entelektüeldi. 'Ne infazcı ne kurban' yaygın bir slogan oldu zaman içinde, Camus'nün yaşamına bu gibi zıtlıklar belirliyordu sanki. Tanntanımazlığın, dinin, emperyalizmin, komünizmin, entelektüelliğin, her şeyin ötesine geçmek isteyen bir ruh hali nıtmaya girişıyor Sözgelımi, eğitimi iti- banyla Fransız sayılan Albert Camus, ts- panyolluğu ya da Afrikalılığı (annesi ls- panyol asıllıydı ve Cezayir'de doğumuş- tu) daha çok benimsıyordu. Asiydi, ama ılımlıydı. tnsan yaşamuun değerine hâlâ inanan bır nihılistti. Güneşe ve denıze ta- pınan bır entelektüeldı. "Ne infazcı ne kurban" yaygın bir slogan oldu. Ca- mus'nün yaşammı bu gibi zıtlıklar belır- lıyordu sanki. Tanntanımazlığın, dının, emperyalizmin. komünizmın, entelektü- eLliğin, her şeyın ötesine geçmek isteyen bir ruh halı vardı Nobel Edebıyat Ödülü'nü kazandıktan kısa bir süre sonra Stockholm Ünıversi- tesi öğrencilerine bir konuşma yapmıştı Albert Camus. 0 sıralarda, Ulusal Kur- tuluş Cephesi (FLN) Cezayir'de Fransız sömürgecıliğıyle mücadele etmekteydi. Hem solcu, hem doğuştan Cezayir'lı olan Albert Camus'nün, FLN terörizminm meşrutiyetıni tanıması beklenıyordu. Oy- sa Camus. bu beklenrilere yanıt vermedi. Şöyle diyordu konuşmasında: "Terörizme her zaman karşı oldum ve Cezayir sokaklannda körbir biçimde uy- gulaıum ve bir gün benim anncme ve ai- leme de rastgelebilecek terörizme de kar- ^ çıkmak zorundayım. Adatete inanıyo- nrmamaadatettenöoeeanneiBİsavunu- rum." * r * ~ Bu cümie tüm dünyada yankılandı, Al- bert Camus, Fransız sol aydınlan arasın- da dışlandı. Fransa'nın solcu aydınlanna göre FLN'yi savunmamak kepazeliktı. ... , .,.,,.. . Camus, emperyalistlerin yandaşı olduğu gerekçesiyle yuhalandı. Cezayir'deki geçmişınin aynntılannı yok sayarak, salt beyaz olduğu için ona sömürgeci dediler. Annesini adaletin üzerinde tutması ise, olsa olsa kafası gerçekten kanşmış bir entelektüelin yapabileceği bir şeydi, 'ger- çek' entelektüellere göre. tşte Olivier Todd, Camus'nün yeni bi- yografısinde tüm bu suçlamalara yanıtlar getirerek, zamanında Camus'nün değil, o dönem Paris salonlannda otunıp uzakta- luterörizmi sayunanöteki solcu ajrdınla- rin yanıldığınuddia edfyor? Camus'riün ' Cezayir'de sömürgeci bıraileden gelme- diğıni, ama sömürgecüerden en az Arap- lar kadar nasibıni alan yoksul bır ailenin çocuğu olduğunu anlatıyor. Ünlüyazann aşkları... "Albert Camus'nün aşkyaşamıyla ilgili bir kitapyazmadım ben " diye id- dia ediyor Olivier Todd, kitabıyla ilgi- li sorulan yanıtlarken, "0nun aşkian bir telefon rehberine bile sığmaztU." Oysa Todd, yeni Camus bıyografisinde Camus 'nün daha önce bilinmeyen çok sayıda aşk ılişkisini gündemegetiriyor. Todd 'un biyografısine bahlırsa, iki kez evlenen ama her iki evliliğinde de mut- luluğu bulamayan Albert Camus 'nün çevresinde onlarca kadm vardı.. tlkev- liliğıni yaptığı Simone Hie 'den kendi- sini aldattığını öğrenir öğrenmez ayn- lan Albert Camus, ikinci evliliğini, ka- çamaklanna gözyuman genç öğretmen Fruncine ile yaptı. Olivier Todd, Ca- mus 'nün "part-time " bir baba olduğu- nu, çocuklanyla fazla ılgilenmediğini veonlan "esprxylen Veba veKolera di- ye çağırdığını yazıyor. Bu arada, koca- nın Maria Cesares ile ilişhsine içerle- yen Fruncine, 1953 yılında ciddi bir bunalım geçirerek kendini pencereden aşağıatıyor. Camus'nün, "Düşüş"ad- lı romanında Fruncine den esînlendiği biliniyor. Olivier Todd, Albert Camus'nün yazdığı mektuplarla desteklediği bi- yografisinde, Camus'nün üstüste üç gün içinde üç ayn kadınayazdığı mek- tupları okura sunuyor. tşte mektuplar- dan kesitler: 29 Aralık 1959 da, Mi adıyla geçen genç bir sanatçıya. "Bu korkunç ayrüık birbirimize ne kadar çok gereksinimimiz olduğunu ortaya çıkardı.J' 30Aralıkta uzatmalı, belki de en bü- yük aşkı, ünlü Ispanyol sanatçı Maria Cesares 'e: "Yakında görüşmek üzere benim mükemmel bir tanem, seni bir daha göreceğimi düşündükçe gülüyo- rum kendi kendime, şimdi, bu saüria- nyazarken... Salı günü görüşene dek seni öpüyorum, kucakhyorum.-" Ve er- tesigün, 31 Aralıkta daha genç bir sa- natçı olan Catharine Sellers 'e: "Dö- nüyorum ve çok mutluyum, salt günü görüşmek üzere benim cantm, şimdi- den öpüyorum seni ve tayüreğimin ie- rininden kutsuyorum." ,• Albert Camus, bir başka sevgiliye yazdığı mektupta, "Yaşama tutkuyla bağlı olan, mutlu olmak için savaş ve- ren insanlar ilgimi çeker benim " de- miş, "belki onun için erkeklerden çok kadm arkadaşlanm var." Edebiyatevinin 'geçicieşyası'40yaşında. • Bu yıl 40 yılı geride bırakan Yeni Roman birden doğmadı, zaten vardı. Eleştirmenlerin kuruntulannda, belki de tıkanmış olan ve eski günlerini arayan Fransız romanının sağır boğuntulannda ortaya çıkıverdi. Birçok teze esin kaynağı oldu, hem övüldü hem de eleştirildi. HALİLGÖKHAN Edebıyat evinin geçici bir eşyası olarak tanımlanan Yeni Roman 40 yaşına girdi ve tartışmalı tarihi, onun gerçekten var olup olmadığını sorduruyor.1957 yılımn politik, ekonomik ve sosyal bakımdan tarihin en 'mimari' yıllanndan biri oluşu belki de Emfle Henriot'ya Yeni Roman'ı keşfetme cesaretini verdi. Henriot, o bilınen, okkalı Fransız akademisyenlerinden biriydi. Şair ve romancıydı. Yeönışine merdiven dayadığı yetmiyormuş gibi, Le Monde'un kitap bültenine yazılar da yazıyordu. Aynı yıl, sonradaH Yeni Roman'ın kuramcısı ve 'papa'sı kesılecek olan Aiain Robbe-Grillet, 'La Jalousie'yi (Kıskançlık) yeni yayımlamış, NathaiieSarraute 1939'da yayımlanmış olan 'Tropismes'in ikinci baskısına tanık olmuştu. Bütün bunlardan güç alan Emile Henriot ardını arkasını düşünmeden 'Yeni Roman' başlığını yapıştırdı makalesine. Yeni Roman doğmuş olmadı. Zaten vardı. Ya da eleştirmenlerin kuruntulannda, belki de tıkanmış olan ve eski günlenni arayan Fransız romanının sağır boğuntulannda ortaya çıkıverdi.l957'ye dek Claude Simon 5, Alain Robbe- Grillet 4, Claude Mauriac 6, Robert Pinget 5, Samuel Beckett 9. Nathalie Sarraute ise 5 kitaba imza atmışlardı. Ortada belki de 'bitmis.' (tükenmış değil) ve adlandınlmayı bekleyen bir şeyler vardı. Eleştirmenlere göre ttalyan fittoğrafçı Marto Dondero'nun LEspresso dergisi v$n çektiği bu fotoğrafta, (soldan sağa) Aiain Robbe-Grillet, Claude Simon, Claude Mauriac, Jerorae Lindon, Robert Pinget, Samuel Beckett, Nathalie Sarraute ve Claude OUier birarada. 16Ekim 1959 günü fotoğraf- çı Mario Dondero, ttalyan der- gisi L'Espresso'nun siparişi üzerine Bemard- Palissy soka- ğı 7 numaranın öoündc, sonradan efsane- vi bir nitelik kazanacak olan aile fotoğra- ftnı çekti. Bu fotoğrafta aile, Yeni Roman başlıkiı yazının üzerinden iki yıl geçmiş olmasına karşın bötünüyle dağınıktı. Alain Robbe- Grfflet ve Claude Simon. 'çekse de gitsek' acelesi içinde birbirlerini süzüyor. Claude Mauriac yere bakıyordu. Jerome lindon, sigarasnu yakmakta olan Robert Pin- get'nin üzerinden yan gö*zle sigara duma- nına bakan SamuelBeckett'i süzüyor, Sar- raute ise karşı kaldmmdaki belli belirsiz birnoktaya bakarken deklanşörü bekliyor- Efsanevi Fotoğraf du. Sol eli cebinde olan Claude Oflier. fo- toğrafçıya yandan poz vermış. bu umutsuz aileyi belli bir mesafeden gözetim altında tutuyordu. Aralannda buluranayan Mic- hel Botor ise Değişme adlı romanının ödüller kazandığı bir dönemde olmanın başdöndürücü yolculuklan yüzünden bu efsaneye geç kalmakla meşguldü. Ne ya- zık ki o da, yeni romancı olarak anılması- na karşın uiak kalmayıyeğleyen Margu- erite Duras gibi bu aile çerçevesme gire- medi. Bu fotoğraf anından başka hiçbirza- man biraraya gelmediler. Içlerinde ikişer- li, üçerlı görüşenler oldu. Belki sadece ortak bir soluk sözkonusuydu. Bir hareketin ge- rektirdiği biraradahk, işbiıügj ve ortak çalışmalar hiçbir zaman ol- madı. Ortada bir okul yoktu. Her biri bir kıtaptan ötekine kendi üslubuna ulaştı son- raian. Ne var ki 1963 'te Alain Robbe-Gril- let'den gelen 'Yeni Bir RomanaDoğnı * ad- lı kitap, Yeni Roman*ın tarihine beklemne- dik bir anlam kazandırdı. Harcına hiçbirelin uzanmadığı Yeni Ro- man, her üyesinis kendisi için 'doğrndan eyten'de bulunduğu bir ortak soluk orta- mından başka bir şey getirmedi. Edebiya- ta getirdiklerinden çok götürdükleri taröş- ma konusu edildi.Yeni Roman 40. yılıru dolduTurkenromanda eski günlerini anım- satmaya çalışıyor Fransız edebiyaünda. Yeni Roman'la birlikte edebiyat da eski prestijini yitirdi. Özellikle genç okurlar bu kişisiz, olaysız ve eylemsiz romansı tabletler karşısında edebiyatın gözlerinden düşmesine ses çıkarmadılar. Çünkü edebiyatta duygular ve klasik duyarlılık, zihinsellikten daha önemliydi. 1948 'de, 'akunın' kurumsal yayınevini devTalan Jerome Lindon. Edition de Minuit armasını bütün yeni romancılara taktı. Proust, Faulkner, Joyce, Kafka ve Roussd'i tanıdıklan, onlann izlerinden gittikleri söylendi. Yeni Roman'ın zorlayıcı ve klasik kurallarla ilişkiyi koparma. güzel üslup tutturma kaygısını, entrikalan, kişileri ve psikolojiyi tavanarasına kaldırma düşüncesinde olduğu yazıldı. Son nokta Rotand Barthes'tan gelmişti. O, bir 4 bakıs okulu' olarak bakn, hiçbir okula gitmeyen bu yeni yola. Yeni Roman binlerce teze esin kaynağı oldu. Övgülü yazılarla birlikte zehir zembereİc eleştirilere yol açtı. Birçok ödül topladı. (En azından 2 Nobel: Beckett, Simon) Dış ülkelerde Fransız edebiyatının ünajını yanardağ lavlan gibi dondurdu. Pleiade klasikler dizisine de ilk neferini Sarraute'la kazandırdı. Başsız, görüşsüz ve manifestosuz bir akım için fena şeyler değildi bunlar. Tûrkçe'de Yeni Roman Türk edebiyatı, dünya edebiyatı içinde, kültür ve gelenek özgüllüğünü yapısı gereği ıyiden iyiye koruduğundan olacak, Yeni Roman sınırlanmıza esin kaynağı ya da referans olarak bile pek giremedi. 1984'te Goncourt ödülüyle tanıdığımız Marguerite Duras -ki o da derinden derine bu vakaya kanştınlmıştı- çeviri olarak dılimize en çok kazandınlan yeni romancı oldu. Sevgffi'den Kuzey ÇinM Sevgili'ye kadar neredeyse bütün Duras küllıyatı Tûrkçe'de bugün. Godot'yu Beklerken ile Samuel Beckett de (bu bir sıralamaysa eğer) ikinci sırada yerini koruyor. Nobel'ı alışı hızını ne artnrdı, ne de yavaşlattı. Michel Butor, Değişme ile birkaç yayınevı bile değiştırdi. Son olarak da Michel Butor Üzerine Doğaçlamalar'la kitap portföyünün "bir başından bir sonundan" kıtabevlerimize girdi. Alain Robbe - Grilett'nin Yeni Roman'ı Asım Bezird'nin çevirisiyle yayımlanalı on yıh geçti. Kıskançnk ve • Enstantaneter ile az sayıda Nathalie Sarrante henüz iki ay önce Çocukhık ile gelecek vaadeden yeni bir ginş yaptı. Zaten Kuşku Çağı ile kuşkulan ortadan kaldırmışh. 1985'te Nobel alarak büyük tepkiler çeken Claude Simon un Fiandres Yohı isimsiz bir yayınevınin köşelerinde kayboldu. 24 sayfalık bir alıntısı pek yakında Berenis'in Saçı olarak yayımlanacak. Bunlann dışında Claude Mauriac ve Robert Pinget (ağustos ayında aramızdan aynldı) ve Claude Oflier'den henüz ses seda yok. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Geçmîşte Yaşamak, Geçmişle besaplaşmak... Tarihci bilinci diye, varlığı ve gerekliliği tartışıla- maz bir olgu var. Nedir bu tarih bilinci diye adlandırılan? O, bi- linçliliğin öyle bir yansımasıdır ki, bugünü dünün sonucu ve devamı, yarının da nedeni ve başlan- gıcı niteliğiyle yaşamayı olanaklı kılar. Tarih bilinci, ilk kez çağımızda ortaya atılmış bir "buluş" değil. Batı Aydınlanma Çağı'nın hemen ardından "tarihsel bakış açısı" diye adlandırılan bakış açısını insan yaşamının ve düşüncesinin bütün alanlannda egemen kılmayı akılcılığın yad- sınamaz gereği saymıştı. Bu, geçmişten günu- müze uzanan yollan neden-sonuç ilişkileri içeri- sinde değeriendirmeyi öngören bakış açısıdır. Tarih bilinci, bu bakış açısıyla kazanılan bilinçtir. Tarih bilincine sahip olmak, ne geçmişe sapla- nıp kalmak, ne de yannla bütün köprüleri atmak anlamını taşır. Tarih bilinci, bugünü yeterince bi- linçli yaşamak ve yarını da gerçekçi bakış açılan- nın yörüngesine oturtabilmek için geçmişle he- saptaşmak demektir. Bugünle hiçbir bağı kalma- mış bir "geçmişzaman" olarak kavranan geçmiş, ancak yaşanmamışlığa yargılı bır zaman kesiti olabilir. Böyle kavranılan bır geçmişin deneyim kaynağı olarak değerlendirilebilmesi ise olanak- sızdır. Öte yandan yalnızca iyi yanlanyla anımsanma- sına ve anımsatılmasına çalışılan bir geçmişin de bugüne ve yanna ilişkin gerçekçi bakış açılanna temel olabilmesi düşünülemez. Yakın ve uzak geçmiştekı olumsuzlukların her anımsatılışında, "dün dündür, bugün bugündür" gibi en azından tuhaf diye nitelendirilmesı gereken bır anlayışla bugüne ve yanna "dünsüz" bakılabileceğinı, ba- kılması gerektiğini savunmak, ne akılcılıkla, ne de gerçekçilikle bağdaştınlabilir. Geçmişteki yapılmaması gerekenlerin o za- manlar neden yapılmaması gerektiğini irdeleme- den, başka deyışle geçmişle bu anlamda hesap- laşma cesaretini göstermeden bugün ve yarın neyin nasıl yapılması gerektiğini belirlemeye ça- lışmak, hiçbir zaman günlük çözümlerin ötesine uzanamayacak ve hep kısır kalmaya yargılı bir ça- badır. Bu kısıriığın yaşatıldığı ortamlann en belirleyid özelliklerinden biri, en önemli konularda bile doğ- ru değer yargılannın saptanamaması ve yine çok önem taşıyan kimi kavramlann sürekli yanlış kul- lanılmasıdır. örneğin bir yandan "demokrasinin bütün ku- nım ve kurallanyla" işlediğini söylerken, öte yan- dan daha on yedi yıl gibi çok kısa bir süre önce bir ülkede asken darbeyle iktidara gelip meclis ve siyasi parti kapatmış kişileri "devletin zirvelehn- de" şeref konuğu olarak ağıriamak, ancak bir ta- rihsel bilinçsizlik örneği ve demokrasinin özünden habersiz oluşun göstergesi sayılabilir. Zoria ele geçirdiği iktidan süresince ülkenin ay- dınlanna "vatan haini" demekten çekınmemiş bi- rini "hoş görmek" hakkını kendinde bulmak, böy- le yapanlann "devlet adamlığını" ve "demokrasi deneyımlerini" değil, fakat -siyasette geçirdıkleri süre ne kadar uzun olursa olsun- devlet yöneti- minde olmayı ne ölçüde "kişisel" bir sorun say- dıklannı kanıtlar. Yalnız burada haksızlık etmekten de kaçınmak gerek. Çünkü günümüzde resim sergileri açan eski darbecilerin sergilerinin açıhşına koşan kimi aydınlann (!) ve sanatçıların (!) tarihsel bilinçsızlik- leri de politikacılannkinden hiç geride kalmamak- tadır. Onyıllardır bir resmi politika olarak benımsetil- meye çalışılan tarih bilinçsizlığı, ülkemızın çoğun- lukla günlük çözümlerin umarsızlığına saplanma- sından başkaca bir sonuç doğurmadı. Geçmişte elbet yaşanmaz. Ama geçmişle he- saplaşarak yola devam etmenin zorunluluğunu yadsımak da kimseyi yanna sağlıklı biçimde ulaş- tıramaz. Eğer bugün devletin zirvelerinde bulu- nanlar demokrasiye olan bağlılıklarını gerçekten inandıncı kılmak istiyoriarsa, yapmalan gereken en önemli şeylerden biri, geçmişin türlü olumsuz- luklannda paylan bulunsa bile, geçmişle hesap- laşmanın yolunu tıkamamaktır! ' yayıımandı • Kültür Servisi -Eşber Yağmurdereli'nin 1982 yılında Sınop cezaevinde yaşadığı bir olaydan yola çıkarak yazdığı 'Akrep' adlı oyunu MitosBOYUT Yayınlan tarafından Ilhan Selçuk'un önsözü ile yayımlandı Oyun, 12 Eylül döneminde hukuk dışı bir uygulama ile idam edilen bir mahkumun trajik öyküsü ile yazann derin, içten dostluğunu anlatıyor. 'Akrep', halen AST(Ankara Sanat Tiyatrosu) tarafından Ankara ve tstanbul'da sahnelenmeye devam ediyor. Yaşar Kemal "Avrupa ve Türkiye'de Yazm"ın aralık sayısmda • Kültür Servisi-"Avrupa ve Türkiye'de Yazın" dergisi Kasım-Aralık sayısı kapak konusunu geçtiğimiz ay 49. Frankfurt Uluslararası Kitap Fuan'nda Banş Ödülü kazanan Yaşar Kemal'e ayırdı. Günter Grass ve Yaşar Kemal'in ödül töreni konuşmalannm tam metinlerinin yer aldığı dergide Frankfurt Kitap Fuan'nın ve Türkiyeli yayıncılann eleştirel değerlendirmesi derginin yayın yönetmeni Engin Erkiner tarafından yapılıyor. Derginin arka kapağı ıse '52'den Mesaj' başlığıyla 52 yaşındakı Eşber Yağmurdereli'ye aynlıyor Kasım-Aralık sayısmın ana konusunun çocuk olduğu dergide Server Tanilli 'Çocukluğu Olmayan Çocuklar', M. Şehmuz Güzel 'Çocuk Olma/Çocuklaşma', başlıkiı yazılanyla Eren Ünsal da 'çocuk ve şiddet temasının işlendiği bir söyleşi ile yer alıyor. Fakir Baykurt'un Yazann Çektiği Çileler Biter mi? başlıkh yazısıyla yer aldığı dergide Emin Karaca da 1 Eylül Banş Günü katıldığı Selanik'teki edebiyat günlerini anlatıyor. BUGÜN • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da Fellini'nin yönettıği 'Fellini's 81/2' isimli film izlenebilir. • BELGESEL StNEMACILAR DERNEĞt'nde Samih Rıfat'm yönettiği 'MeHh Cevdet Anday' belgeseli gösteriliyor. • EFE SANATEVİ'nde saat 21 .OO'de Tiyatro Bakış'ın hazırladığı 'Çıplak Ayak' isimli oyun izlenebilir. • AKM'de tstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin hazırladığı 'Kugu Götü' balesi yer alıyor. • CRR'de saat 19.30'da AJan Thomas gitar resıtali dinlenebılir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle