19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEĞÎŞEN DÜNYADANHÜSEYİN BAŞ w~ •yzakdoğu'danbaşlayaraktûmdönyaborsa- • . / lanıusarsan'fmansalelNino'.kuşkusuz. I / 19 Ekim 1987'de. Wall Street'in yüzde ^ ^ 22.8'lik bir düşüşle başlayıp ardından 27 kim'de 'gripazartesi' ile süren 'karapazartesi'ye kı- asla en azmdan şimdilik ucuz atlatılanbir fırtına ola- ık görünüyor. Dahası, 'çöküş' yerine 'düşüş' ya da düzeltme' sözcûkleriyle nitelenen sarsmtınm, Ame- ikan MerkezBankası Başkanı ManGreenspan'a gö- e piyasalann akıldışı taşkınlığına etkinbiryanıt oluş- urması açısından 'iyikştirici' bir yanı da var. Ancak dmi uzmanlara bakıhrsa, Lzakdoğu'dan başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan sarsmtının, durulmuş göriinse de olumsuz etkılennın aylar, belkı de 'nük- sederek' yıllar sürmesı olasılığımn da gözardı edilme- mesı gerekmektedir. Nedenler ortadan katkmadı Uzakdoğu'dapatlak vermesıne karşın deprem, Ba- tv kökenlidir ve 'nedenleri' henüz ortadankalkmış de- ğildır. Malezya Başbakanı MohamnuuTın 'ulusal ekonomileri' sıfırlayan ŞOTiemperyalnın' dıye adlan- dırdığı Yenı Dünya Düzenı, hiçbır ciddi engelle kar- şılaşmadanmutlak saltanatını sürdürmektedir. Başba- kan Mohammad'in, ülkesinın, çoğu Uzakdoğu ülke- siyk birhkte, krizın ağır faturasını ödemekle karşı karşıyakalmasınm yarattığı bilinçle serbest pıyasacı- lığrn gelişmekte olan ülkeler ıçm heT zaman sömürü aracı olduğunu, sadecepıyasa güçlenninegemenliğın- de çalışan bir dünya ticaret sistemme (OMC) karşı. adalet sağlayıcı yasal düzenlemelerin yapılmasmın zamanvnın geldiğini, geç de olsa anlaması, ulusal pa- ranın \uzde 40 değer yitirmesinın ardmda, Soros da dahı1 Amerikan spekülatörkrinin bulunduğunu açık- laması. yıne de büyük kaybın önemli bir kazancı ola- rak görûlmektedır. Krizde Amerika'nın son derecede soğukkanh tutu- DepreminArdmdanmu çoklan içip saşırtıcı olmuştur. Krizin ertesi (salı) Washington Post un sekizsütunluk 'Panikyok!' man- şetine hemen tûm kesımleT uymuştur. Dow Jones'un ağustos aymdaki zirvesinden düşüşün yüzde lO'dan daha fazla olmasvna karşın. Amerikan ekonomisinin buşaşırtıcı özgüveni nereden kaynaklanmaktadır? Le Monde'un 4 Kasım tarihlı yazısında Sylvie Kauff- mann'ın aktardığma göre bu, Amerikan ekonomisi- nin rakamlartnın iyi olmasından kaynaklanmaktadır. 29 Ekim 'düzettmesi' federal bütçe açığmın 1974'ten bu yana en düşük düzeyinde olduğu gibi. son derece- de sevindiricı bir haberk aynı zamana rastlamıştır. Borsa endeksininhızh düşüşünün nedeni, böylece, iç ekonomik dunımla değil. dışanyla. Asya ik ilintili- dır. Amerikan ekonomisinin sağlıklı oldugunu, kısa bir süre önce yayımlanan istatıstıkler de doğrulamak- tadır. Gayri safı ıç hasıla 3. üç ayda, önceki üç ayvn yüzde 3.3"üne karşılık, yüzde 3.5"likbir artış göster- miştir. Ve bu enflasyonda artış olmadan -mal ve hiz- metlerdekı fıyat artışi 1964"ten bu yana en düşük dü- zeyindedir- gerçekleşmiştir. Sürekli düşüşte olan iş- sizlikoranı iseyüzde 5'in altında seyretmektedır. An- cak ŞYeni Dünya Düzeni ve onun vurucu gücü Dün- ya Ticaret Örgütü'ndeki (OMC) hegemonyasmdan muazzam ekonomik ve siyasal kazançlar sağlayan Birleşik Amerika için bir 'yol kazaa' olmasına kar- şın. sarsmtırun ağır sonuçlan gelişmekte olan ülkeleT içm 'geçkâ' olmaktan uzaktır. Bu yüzden söz konusu ülkeknn ekonomilerinin yaralannı sarmalan, hasta- lığın kaynağı Yeni Dünya Düzeni tüm dünyada kayıt- sız şartsız at oynatmayadevamettıği sürece, kısaerim- de olanaksız görünmektedır. Peki, Yeni Dünya Düzeni dayatmasıyla, gelişmek- te olan ülkeler dahil, Amerika'nın Vıemen tüm dünya- dan sağladığı 'aslan payından' Amerikan halkı ve emekçisi ne ölçüde pay almaktadır? Dahası. pay al- makta mıdır? Yoksa, tam tersine. büyük sanayı ve fi- nans kurumlannm ölçüsüz bir biçimde semırmeleri- ne karşın. Amerikan halkı da sömürünün kapsama alanında mıdır? "Eğer bir ülke dünyayı sömürüyorsa kendi halkım da sömürmektedir" gerçegi kımsenm saklısı değil. Bu para imparatorluklannın değişmez kuralıdır. Gerçekten de Amerika'nın turp gıbi sağlık- h ekonomisininmuazzam boyutlara ulaşan kazanım- lannınkendi halkınayansıması k d«'edekulak" bıle de- gıldir. Dahası, ekonommin gelişmesi. paradoksal bir biçimde halkın daha da yoksullaşmasına yol açmak- tadır. Ama çok sayıda yetkın uzmanm da altmı çizdi- ği gibi yoksullaşma, işin güvensizlıgi, eşıtsızlik uçu- rumunun derinleşmesine Amerikan halkı şaşırtıcı bir biçimde duyarsız kalmaktadır. Amerikan rüyası ne kadar gerçelc Çünkü 'berkesin' sıtirdan dolar müyoneri olma şan- sıran bulundugu ıle ilgilı 'Amerikan riiyas', dün ol- duğu gibibugün de canlüığını konımaktadır. BfflClin- ton'ın eskiÇalişma Bakanı RobertRekb'e göre "Bir- leşikDevletier. ücretkrdeki esnektik ve küreseUeşme- nin olumsuz etkikrinden ölüp gidenterden çok iş >a- ratma>ısürdürmekte.buyü«Jen deAmerikahlar Ha- veveHarve-nots(zengjnler veyoksullar) arasında şde- rekderinkşen uçurumaduyars» kalmaktadırlar.Sos- yal katmanlaşmaya alışkın Vrupalılar bu du>ursıziı- ğTvahşı kapıtahzmin" hanesine>ı azmaktadırtaıf An- cak böylesı bir yaklaşım bugün Brandeis Ünıversite- ' si'nde ekonomi profesörlüğü yapan Reichgibi insan- ların alarm çağnlannı hesaba karmama anlamuıa gel- mektedir. Reich'e göre Birleşik Devletier hızh iş ya- ratma, ücretlerde esneklik, işin güvensizliği ve eşit- sizliklerin artması yolunu seçmiştir. Ama bu sonun- cusu, yine Reich'e göre 'bir ysagı degküıf Uluslar ekonomikve teknolojik degişimlerin edilgen kurban- lan olmamalı, kendi seçecekleri 'sosyalsödeşmeyi'' öz- gürceyaratmahdır. Gerçiçoksayıda ekonomistin doğ- ruladıgı gibi Amerikan ekonomisi 1992'den bu yana 12 milyon iş yaratmıştır. Bill Clinton, geçen ayın ba- şmda 1996 yıhnda Amerikan ailelerininortalama ge- lirlerinde yüzde 1.2 bir artış sağlandığım açıklamış- tır. Ancak bu, gerçekte. Amerikan ailelerinin yandan biraz fazîasının yaşam düzeylerinin hâlâ 1989'daki düzeyinin altında seyrettiği anlamına gelmektedir. Böylece oldukça kötüpaylaşılan nispi bir refaha kar- şın. en altsıralardayeralan Amerikan ailelerinin yüz- de 60'ının gelirlerinin yedi yıl üst üste sürekli düşme- sini önleyememiştır. Buna karşıhk tuzu kuru yüzde 5'lik aüenin gelirleri, aynı zaman diliminde yüzde 20'ye yakın artmıştır. Kısaca, çok kötüdagıtılan eko- nomikgelişme yoksullann sayılannın azaltılmasmda yetersiz kalmaktadır. 1989'danüfusun yüzde 13.1 olan yoksulluk oranı, 19%'da 13.7'yenrmanarak-21.5 ço- cuk olmak üzere- 36.5 milyona yükselmıştir. Yoksu- lann üçtebırden fazlasını ise siyahlar ve tspanyol kö- kenliler oluşturmaktadır. Bueğilim önde gelen çok sa- yıda ekonomi uzmanı tarafından da saptanmıştır. O kadar ki kimı uzmanlar, zenginlerle yoksullar arasm- dakı kutuplaşmanın 'Amerikan toplumunu' üçüncü dünyalaşmanın eşiğine getırdığınden söz etmektedir- ler. (U Küreselleşen Yeni Dünya Düzenf nın. anlaşılan, para imparatorluklannın dışında kımseye yaran yok. /. Laurent Zecchini, Le Monde, 'Amerikan refahı ve eşitsıziikleri' 31 Ekim 1997. HÜSEYÎN BAŞ GÖRÜŞ ZtYAHALİS o Küreselleşme İ2İ arttırmaktadır Küreselleşme, istihdam koşullan ve ücretlerin en düşük düzeyinde tutulması eğüimiyle tüm dünya ücretlilerini çok daha doğnıdan rekabete itmektedir. CLAUDE POTT1ER C) ır moda düşünceye göre, sana- yileşmiş ülkelenn çoğunda gözlenen işsızliğin ve gelirler- ^ _,dekı eşitsizligin küreselleşme ıle pek ilgisi bulunmamaktadır. ÖECD'nin yeni yayımlanan bir raporu (İstihdam Perspektifleri, 1997) az ücretli ülke kökenlı ithalatın gelişmiş ülkelerde- ki istihdama ve ücretlere etkisinin çok sı- nırlı oldugunu vurgulamaktadır. Çok sa- yıda uzmana göre isühdamdaki gerileme küreselleşmeden kaynaklanmamaktadır. Bu, aceleye getinlmiş bir yargıdır. tşsizliği, az ücretli ülke kökenlı ıthalat yerine. teknık gelişmeye yüklenerek, bu iki öğenin birbırlerinden bağımsız oldu- ğu varsayılmaktadvr. Oysa ücretlerin da- ha az yüksek oldugu ülkelerle olan reka- bet. ileri sanayi ülkelerindeki kuruluşla- n, üretimi otomatıze etmeye. böylece de emeğin yerine makvneleri koymaya it- mektedir. Öte yanda. etkıyi az ücretli ül- kelerden gelen ithalatm istıhdamı ve üc- retleri üzerinden hesaplamak, sadece bir başansızlığın sonucunun ölçülmesidır. Tanım olarak bu ithalat, ıç üretimin yeri- ni almaktadır. Rekabet gücünü arttırmak Bu ise sanayıleşmış ülke kuruluşlannm yaptıklan uyum çabalannın hesaba katıl- mamasıdır. Kuruluşlann bu çabalan, ger- çekte, ücretliler Urafından ödenen ağır bir haraçtır. ücret düşüşleri. istihdamın süreksizligi (precarisation), otomatizrrun sonucu işten çıkarmalar. Küreselleşme çoğunca tecimsel boyuta vndirgenmekte- dir. Ama yeni gerçek. uluslararası ticare- tin yoğunlaşmasından çok, üretim öğele- rinın uluslararası devingenliğındeki artış- tır. Bunun istihdama etkisi ise açıktır. Sa- nayi ülkelerinde göçmen işçiler ücretlile- rin işveTene karşı pazarlık gücünü azalt- maktadır. Bunun tam tersi yönde, üreti- min bir yerden öbürüne taşınması (delo- calisation) ışsızlıği arttırmakta bu konu- da basit bir tehdit çahşma koşullarmın kötüleştinlmesi ve ücretlerin düşürülme- sinin sağlanmasma yetmektedir. Serma- yenin devingenhğı (mobilite) üretimsel ya da fınansal olsun, ücretliler ıçm göç- men işçılerden çok daha tehlıkeli yenı bir öğe olarak ortaya çıkmaktadır. Küresel- leşme. salt mal ve hizmetlerin değil, üre- tim öğelerinın devingenliğî olarak, reka- betin yoğunluşması anlamına gelmekte- dir. Bu, özellıkle istıhdan koşullannı ve ücretlerin en az çızgıde tutulması egilı- mıyle tüm dünya ücretlilerini çok daha do|rudan rekabete itmektedir. Bu sonuç, rastlantı degildır. Ama bunun tersi olan ilişki, sürecin ortaya çıkışmın anlaşılma- sınaolanakvermektedir; rekabetküresel- leşmeyi dayatmaktadn. Bu, dış ülkelere yatınm yaparak rekabet güçlerini arttır- malannınönceliklepazar fethetmek, ama aynı zamanda istihdam maliyetlerini dü- şürmenin olanaklanndanbiridir. Küresel- leşme sürecinin sermaye ile istihdam ve kuruluşlann iş maliyetinin sınırlandınl- masıyla ilgili sürekli ihtiyaçlan arasında- kı temel çelişkiye bağlanmadan, tam ola- rak anlaşılması mümkün değildir. Son olarak burada, az ya da çok zengin ülke- ler çatışmamaktadır. Çatışma istihdam- da, emek ve ücretlerkoşullanndaki ulus- lararası farklıhklardan yararlanan firma- lar arasındadır. Bu yüzden düşük ücretli ülkeleri günahkeçisi yapmak söz konusu değildir. İş maliyetlerinın düşük oluşu. onların uluslararası rekabette başlıca avantajıdır. KüreseHeşmenln boyutu Küreselleşmeyi salt ithalata mdirge- mek ve tartışmayı ücretlerin düşük oldu- ğu ülkelere odaklamak, yamltıcıdır. Fir- malar iş maliyetinindüşük, istihdam ve iş- ten çıkarma koşullannın daha az zorlayı- cı olmasını ve özellikle, taşımacılık ve ilerişim altyapısı gibi avantajlar aramak- tadırlar. Böylece JVC Lorraine'deki hi-fi üretim materyelini İskoçya'ya taşıyacak, Thomson küçük televizyon cihazlannı Tayland'da üretecektir. Philips video üre- tıminın bir bölümünü Avuturya'dan, işçi ve ış maliyetinin sekizkat, kadroeleman- lannm da dört katdahadüşük olduğu Ma- canstan'a transfer edecektir. Bu süreçte büyük sanayibölgeleri çevresi tercih edil- mektedir. Birleşik Amerika içın Meksika. Japonya içın Güney Asya. Avrupa Birlı- ği içm Orta ve Doğu Avrupa. Ama kuru- luşlann daha düşük ücretli bölgelere doğ- ru hareketi. ABD ve Avrupa Birlıği'nin içinde de mevcuttur. Sosyal damping de- yımi, azgelişmiş ülkelerden çok. yabancı yatınmlan ülkelerine çekmek içın emek maliyetlerinibilinçli olarak düşüren Ingil- tere gibi bir ülkede uygulama alanı bul- maktadır. Küreselkşmenin fmansal boyu- Stockholm'de hız sutırı saatte30 kilometre! A vrupa'da yol güvenli- /M ğine tutİnı halinde >£»• önem veren bir ülke JL J L varsa eğer, bu ülke ls- veç'ten başkası değildir. Bunu anlamakiçinürettikleriotomo- billere şöylece bir göz atmak yeterli: Aşın ölçülerde ve sayı- da şok gidericilerle donatılnuş, kalın ve güçlü karoserli berlin- ler. Isvec, kanda kabul edilen alkol oranı en düşük ülke. (Fransa"daki litre başına 0.5 olan kabul edikbilir alkol ora- nı 0.2 gram). Alkolü bir iki ka- deh fazla kaçıran ise kesinlikle kodesi boyluyor. İsveç'te mey- dana gelen her yol kazası, yurt- taşlann direksiyon başma geçe- ne kadar uyması gereken ön- lemlerden oluşan 'sistemin' if- lası anlamına geliyor. Biraz da buyüzden.ölümcülyol kazala- n, bir iki kurban da venniş, ol- salar. televizyonlarda yer alıyor. Bubağlamda StockholmBe- lediyesi'nin, başkentin cadde- lerinde izin verilenhıztdaha da azaltma girişimi kimse için şa- şırtıcı değil. Gerçekten debele- diye, bugünkü 50 kilometrelik hız sınınm saatte 30kilometre- ye çekme karan atauş bulunu- yor. Bu karar, istatistikler kent içi kazalarda bir artış gösterdi- ği için almmış değil. Tüm îs- veç'te yıldaaltı yuzü geçmeyen kazalarda 30-40 kişi hayatını kaybetmektedir. Ama Stock- holm'ün seçilmiş yöneticileri, kentlerinde, uzun vadede, ağır ve ölümcül kazalann sıfira in- diriknesi gibi son dereçede id- dialı bir hedefın hayata geçiril- mesi karannda görünüyor. Yeni 30kilometrelik hız sını- n şimdiden bazı okullann çev- resinde yürürlüğe girmiş bulu- nuyor. Bunun giderek, şık semt- lerdenbaşlayarak kentin tümü- nü kapsayacak biçimde uygu- lanmaya konulması öngörülü- yor. Ancak karayolu trafiği ile ilgiliBelediye Başkan Yardım- cısı Bayan Inrüka Billstrom'ün açıklamalanna bakıhrsa, yeni hız sınm karan, yurttaşlar tara- fından kabul edilmesi koşuluy- lakent genelinde uygulanacak. Ama ne denli tsveçli olurlarsa olsunlar, araç sürücülerinin bu karann uygulanabilirligi konu- sundakuşkulan var. Hatta bun- lann bir bölümü hoşnutsuzluk- lannı açıkça ifade efmekte sa- kınca görmüyorlar. Her fırsatta iktidardaki bekdiyeye yükle- nen 'sağ muhakfet" ise karann mimarlannı 'otomobildûştnan- hğı' ile suçlamaktan, giderek otomobilkri kent merkezinden kapı dışan etmekle suçlamak- tan gcri dunrtuyorlar. Bunakar- ştlıkçevreci yeşilkr. üzerlenn- de 30 kilometre yazılı yeni hız sının panolannm neden şimdi- den câdde ve sokaklara konul- madığmdan yakımyor. Belediye yetkilileri, Stock- holm'dekihıztutkunu sürücüle- ri sakin ve yavaş araç sünnenin erdemlenne ikna edecekbir di- zi kampanyayı devreye sokma- nın hazırhğında. Isveçlilerinbu konuda ikna edilmeleri ise pek zor görünmüyor. Bazen protes- to etse de Isveçli. genelhkle ya- salara saygılı birtutum iziiyor? Göstermeyenkrisekesin bir bi- çimdeyaptıklanna pişman edi- liyor. Orneğin birkaç yıl önce, eski-cinayet masası polis şefi- nin 30 kilometre hız yasasının uygulandığı ender bölgclerden birinde bu sınm aştığı için gö- revlimemurtarafindan gereken cezaya çarptmldığı, hâlâ bel- lekkrde. Sabahm erken saatin- de bir televizyon programma yetişmek içinhıztnı 45kilomet- reye çıkarmasıylaçarpıldığı ce- zadan kurtumıak amaciyla gö- revliye 'polis şefı' oldugunu anımsatması ise "makamııukö- tüye kuUanma' olarak görülü- yor ve sonunda polis şefi, kesi- kn cezayı tamı tamına ödeme- nin yanı sıra televizyona çıkarak kamuoyundan 'ozür ditemek' zorunda kalıyor. tunun istihdam ve ücretlerde de yıkıcı et- kisi görülmektedir. 70Tİ yıllann başında sabit kur sisteminin terk edihnesi ve yine 70'li yıllann sonundan itibaren sermaye- nin devingenliğinin örgütknmesiyle ülke- ler, paralanm korumak için yüksek faiz oranlan arayışına girmişler, bu ise serma- ye gelirknni arttırmış ve ekonomik akti- viteyi smırlamıştır. Hükümetler enflasyo- nu sınırlandırmak için. aynı anda. ücret- lerin fiyatlara göre artışını terk etmişkr- dir. Sonuçta, devletier tarafindan yürürlü- ğe konulan fınansal küreselleşme, dev- letier arasmdamaliyetlerden kaynaklanan rekabet, ekonomik aktiviteyı güçsüz bı- rakmakta, Hsizliğibeslemekte ve gelirler arasındaki eşitsizliğı arttırmaktadır. Küttürlerin teması Özetk, küreselleşme üç temel karakte- ristık gösteren kapıtalıst ekonomiye ba- ğımlıdır. 1. Tıpkıteknık gelişme gibi,küreselleş- me, firmalar arası rekabetin yaygınlaş- masmdan doğmaktadır. 2. Küreselleşme. özellıkle daha önce devletkr tarafindan örgütlenen üretim öğelennın devingenliğinin güçlü bır bi- çimde gelişmesiyk ortaya çıkmıştvr. 3. Küreselleşme tüm dünyanın ücretli- lerini doğnıdan rekabete sokar; bu ise es- ki sanayi ülkelerinde istihdam ücretkri ve sosyal korumakoşullannın gerilmesi- ne yol açmaktadır. Halklann ve kültürle- rin birbırleriyk teması. tıpkı demokratik düşüncenin dünya ölçüsünde yaygınlık kazanması gibi, çok iyı bır gehşmedır. Uluslararası ış bölümü. tüketicinin yarar- lanacağı fiyat diişmelenne yol açar. Ama tüketicı de ücretlıdır. Fıyat düşüşleri eğer fırma ve de\ lctlenn çılgın ıstemleriyk in- sanlan ışsızliğe götürecek bir ücret mali- yeti ve istihdamm süreklıhğini örgütleye- rek elde edilmişse, ücretlikrın bu biçim- de çalışan küreselleşmeye karşı çık- malannı doğal karşılamak gerekir. (*) Fransa, Ulusal Bihm ve Araştırma Merkezı CNRS, Araştırma Görevlisi. İstikpar Programi ve CHP Üzerine Türkiye ekonomisinde gittikçe yapısallaşan krize karşı, geçmişytllarda da çözüm olarak "istikrarprog- ramlan" uygulanmış, ancak ekonomik yapının "kriz- den - krize" geçişi engellenememiştir. Türkiye ekonomisi 70'li yıllann sonunda ıçine gir- diği iktisadi krizi aşmak için, sonraki yıllarda da top- lurnu derinden etkileyecek olan, "24 Ocak Istikrar Programı'rv uygulamaya soktu. Bu program sadece kısa dönemti istikrarın sağlanmasını hedeflememiş, ekonominin temel dinamiklerini özel kesime ve piya- sa güçlerine dayandırarak, uluslararası sermayeye entegrasyonunu da öngörmüştü. Program, tktisadi krizın temel nedeni olarak 1980 öncesi yükselen üc- retleri görmüş, "12 Eylül Asken Darbesi"nin yarattığı "anti-demokratik" koşullan da kullanarak, krizi aşma yoluna grtmişti. 24 Ocak İstikrar Programı esas olarak yurt'ıci emek gelirlerinin düşürülerek, (diğer düzenlemeler, döv'tz kurunun yüksek oranda devalüasyonu ve sonrasın- da günlük mini devalüasyonlar, ıthal girdilerden ver- giden muafıyet, ıhracat teşvikleri vs. esas amacı des- tekleyenyan önlemlerdi)tüketim talebinin kısılması ve yaratılan "faz/a"nın -piyasanm fetışleştırildıği bir dö- nemde ve onunla çelışık bir şekılde- yüksek teşvik- lere dayanılarak ıhraç edilmesine dayanıyordu. Program, kısa zamanda tercihleri doğrultusunda etkiterini göstermış, başta ücretliler olmak üzereyok- sul halk kes'tmlerinin gelirlerinde dramatik düşüşler görülmüştür 1980-1988 dönemınde "reel ücret- ter"deki kayıp yüzde 25'e ulaşırken, dönem boyun- ca özel sanayi kârlan yüzde 230'lar civarında artmış- tı. Ancak bu dönem 1989 yılında kendiliğinden baş- layan ve kamuoyunda "bahar eylemleri" olarak anı- lan dönemden rtıbaren tersine dönmeye başlamış, özellıkle 1989 ve 1991 yıllarında reel ücretlerde "sıç- rama" düzeyinde artışlaryaşanmıştı. Reel ücretlerde- ki 1989'daki artış; yüzde 25, 1991'de ise yüzde 65 olarak gerçekleşmişti. iki ana sınıfın (emekve serma- ye) milli gelirden aldıklan paylar açısından bakıldığın- da da dönem boyunca işgücü ödemeterinde artış ve ona karşıt olarak sermaye gelirlerinin azaldığı görül- mektedir. 1989 yılında milli gelır içinde işgücü öde- meleri yüzde 24 bir paya sahip iken, 1994 kriz önce- si dönemde (1993'te) yüzde 30.9'a yükselmişti. Aynı dönemde sermaye gelirlerinin aldıgı pay ise yüzde 61,8'den yüzde 54.2'ye düşmüştü. 5 Nisan İstikrar Programı da tıpkı 24 Ocak İstikrar Programı gibi krizi sadece parasal önlemlerle çözme- ye çalışmış, gerçekte knzın nedeni olan temel sorun- lann (rant ekonomisi, vergı reformu, kayıt dışı ekono- mi, sıcak parapolitıkası, yüksek faizhadlerınde borç- lanma vs.) üzerine gitmeyerek, tercihini sermayenin yanmda kullanarak. daha başlangıçta istikrar prog- ramının başansını engellemiştı. 1989-1993 dönemin- de emek gelirien lehine değişen bölüşüm ilişkileri, 5 Nisan Kararlan sonucunda tekrar sermayenin çıkar- lan doğrultusundaçözümlendi; bu dönemde işgücü- neyapılan ödemelerin milli gelir ıçindeki payı 1993'te yüzde 30.9 iken, 1996yılındayüzde 24,2'ye düşmüş, sermaye gelirlerinin (faiz, kâr, kira) milli gelir ıçindeki payı ise aynı dönemdeyüzde 54.2'den yüzde 60.7'ye yükselmişti. Başka bır ıfade ıle sermaye 1989-1993 döneminde gerileyen gelirlerinin "rövanşı"nı 5 Nisan Kararları ile tekrar elde etmekte zorianmadı. Bütçe ekonominin kapas'rteyaratma gücünü buda- yarak büyüme oranını yüzde 6'dan yüzde 3'e düşür- meyı öngörmektedır. Bu oranın VII. Beş Yıllık Kal- kınma Planı'nda öngörülen; yüzde 52-6.9'luk ora- nınoldukçagerisinde kaldığı görülmektedir. Başka bir ifade ile hükümet enflasyona neden olacağı gerek- çesi ile "kamu hizmeti" üretme ve "kamu yatınmlan" ile ekonomıyı canlandırma işlevini tamamıyla terk et- mekte, "durgunluk içinde istikrar"y hedeflemektedır. Bu hedefın gerçekleşmesi durumunda, telafısi olduk- ça güç birtakım makro ekonomik sonuçlar doğacak- tır: Ekonominin son yıllarda gittikçe zayıflayan "ûre- tim olanaklan" dahadaolumsuz etkilenecek, yenı is- tihdam olanaklannm yaratılamaması yanında, neo-li- beral dogmalann yeni fetişleri (esnek işgücü piyasa- sı, taşeronlaştırma, özelleştirme vs.) doğrultusunda yapılacak düzenlemeler (iktisadi daralma konjonktü- ründe) ücretler üzerinde daha da olumsuz etkıler ya- parak, zaten var olan gelir dengesizliğini çalışanlar aleyhine daha da bozacaktır. Diğer yandan. ekono- mide son yıllarda gittikçe artan "eks/k talep", "kapa- site fazlası" sorunu iç talebi kısan bu istikrar progra- mı ile daha da olumsuz etkilenecektir. Hiç kuşkusuz ekonomik daralma ile birlıkte şirket kâriannın azalma- sı, buna bağlı iflaslar ve işten çıkarmalar sürpriz ol- mayacaktır. 'Dışandan destek(I)' ve CHP ANASOL-D hükümeti kurulurken o günkü siyasal konjonktürün de etkisiyle (dınin siyasallaşması, artan sosyal huzursuzluk vs.) CHP'nin "dışandan desteği" (siyaset literatüründe ne anlama geldiği belli olmayan, "müphem" bir kavrama sığınarak) bazı şartlar altın- da, (dokunutmazlıklann kaldınlması, 8yıllıkeğitim, er- ken seçim vs.) nispeten anlaşılır bir durumdu. Ancak bu koşullann onca zaman geçmesine rağmen yerine getirilememiş olması bir yana, sosyal demokrasinin tabanını yakından ilgilendiren, 1958,1980 ve 1994 tü- rü bir "istikrar progra/nı" ile karşı karşıya bulunuyo- ruz. Bu program, kendisini emek ağıriıklı bir kitle par- tisı olarak tanımlayan sosyal demokrasi açısından ol- dukça cıddı sonuçlar doğuracak, üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur. CHP, gelir dağılımını çalışanlar ve yoksul gruplann aleyhine daha da ağıriaştıracak, ekonomıdeki temel sorunların üzerine gitmeyerek, tercihini geçmiş istik- rar programlannda olduğu gibi sermayenin genel çı- karları doğrultusunda kullanmayı planlayan bu istik- rar programma "dışandan destek" vererek, bu poli- tikalardan en fazla etkilenecek kitlelere kendisini na- sıl ıfade edecektir? Bu destek "herkoşulda" sürecek- se "dışarıdan destek"\e, "hükümet içinde" yer alma- nın mantıki ve polıtik farklılığı kitlelere nasıl anlatıla- caktır? Eğer dışandan desteğin bir gereğı olarak büt- çeye "eı/et" denecekseve bu, istikrar programma da "evef" anlamına geldiğine göre, istikrar programma karşı olmak ne anlama gelmektedir'? Ve bu çelişik durum kitlelere nasıl anlatılacaktır? Bugün CHP'yedüşentarihi görev; IMF, Dünya Ban- kası desteklt, "neo-liberal" politikalanntutsağı olma- dan, sosyal demokrat bir parti kimlığine ve misyonu- na yakışır kişilikli bir tavırdır. Bugün yapıldığı üzere; "ruhsuz", "kararsiz" bir tavııiabu misyona yakışır po- litika üretimi önünde ciddi zafiyetler bulunmaktadır. Bu bağlamda daha fazla zaman geçirilmeden yapıl- ması gereken; sonuçlan şimdiden "malum" bu istik- rar programma "dışandan destek" vererek hüküme- tin "stepne "si olmakdeğil, sosyal demokrat, sol kim- likile tutarlı, emekten yana "alternatifpolitikalar" üre- terektek başına iktidar olmak hedeflenmelidir. Türki- ye'deki sosyal demokrat sol bunu gerçekleştirecek birikim ve yeteneğe sahıptir. Bu hedefın gerçekteş- memesi durumunda; CHP tüm ezilenlerin sığındığı bir "liman" değil, fırtınada alabora olmuş bir "gemi" ola- caktır. Unutmayalım ki, CHP, bu tarihi görevi yenne getiremezse, umutsuzluğun ve belirsizliğin gittikçe artan konjonktüründe, kendiliğinden gelişecek siya- set, "adil düzen" söylemi ile kitlelere "cennet" sunan "çağdışı" siyaset olacaktır ve kaybedenTürkiye top- lumu olacaktır. C) Eskı Çalışma ve Sosyal Guvenlik Bakanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle