27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14KASIM1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Uzayın derinliklerinden gelen mesaj üstüne kurulu düşündürücü bir bilimkurgu gösterimde Hey, orada krnıse var ım?Artnesini doğumunda, babasmı da 9 yaşındayken yitirmiş, hayat boyu insan- larla kuramadığı ilişkilerin yerine, ev- rende varolduğuna inandığı, bilinme- yen canlılarla temasa geçmeyi amaç edinmiş, kendini bütünüyle uzayı dinle- meye hasretmiş, nerdeyse tüm hayatını gezegenimizin dışından mesajlar alma- ya adamış, dünya nimetlerine sırt çevir- miş Eleanor Arroway'ın(Jodie Foster) öykûsünü anlatıyor 'Contact-Mesaj'. Uzaya, uzay yaratıklanna, gelecek yüzyıllara ilişkin, yıllardır Hollywood yapımı, özel efekt bombardımanı halin- deki, gösterişli bilimkurgu masal(ma- val)lanyla oluşup şekillenmiş, cılkı çı- kanlmış o Amerikan yaklaşımıyla ko- tanlan filmlerden bir yenisini daha iz- leyeceğimizi zannederek gittiğimiz 'Contact', bizi biraz yanılttı ve şaşırttı doğrusu. 1980'li yıllann ürünü 'Back to the Future-Geteceğe Dönüş' üçleme- si, 'Death Becomes Her' ya da 1990'la- nn başlannı damgalayan 'Forrest Gump' gibi, teknolojiyle görsel yaratı- cılığı beceriyle harmanlayarak, hem gi- şeleri dolduran. hem de eleştirmen tay- fasını tatmin eden bazı filmlerin egzant- rik yapımcı-yönetmeni olan, SpieJberg ekürisinden RobertZemeckis'in son fıl- mi 'Contact', gûnümüzün tanınmış bi- limkurgu yazarlanndan, astrofızikçi Cari Sagan'ın 'Temas' adlı romanından uyarlanmış beyaz perdeye. 'Eğer evrende insanoğlundan başka canlı yoksa bu korkunç bir mekan /iya- nı demektir!' diyen babasından devral- dığı bılımsel mirası üstlenerek çocuklu- gundan itibaren hep uzaklardan gelen radyo mesaj lannı dinleyen, gece gün- dûz gökyüzûnü izleyen Ellie, büyüyün- ce SETI'ye (Search for Extraterrestrial Intelligence) katılıyor. Ve günün birin- de uzayın derinliklerindeki bir Vega yıl- dızından aldığı bir sinyal, ömrünü dün- ya dışından, zeki yaratıklann varolup olmadığını araştırmaya adamış Ellie'yi önemli bir konuma getiriyor sonunda. Olayın cefasmı çekmiş olan ama sefa- smı sûrmesi, amirlerince engellenen El- lie'nin en büyük arzusu, bu karmaşık mesajı gönderenlerle ilk teması kendi- sinin kurmasıdır doğal olarak. Ancak, dini ve tutucu çevrelerce 'ate- ist'liği gündeme getirilen El- lie'nin hakkı olan Vega yıldı- zına dünya elçisi olarak git- meye gelince iş. üstü olan Dr.David Drummlin (Tom Skerritt)bu göreve gönüllü ta- lipoluyor. Sıvri dilli ulusal gü- venlik danışmanının(James Waods)karşı çıktığı Ellie, kül- lennıiş ilişkisini yeniden can- landırdığı. eski gençlik aşkı olan, rahiplikten ABD başka- nının dini konulardaki danış- manlığına yükselmiş, ilahi- yatçı Palmer Joss'un (Matt- hew McConaughey) da deste- ğiyleamacınaerişiyorsonradan. Fikren karşıt olsalar da, gönülleri beraber, yıl- lardan sonra aralanndaki duygusal çe- kimin yeniden biraraya getirdiği Ellie- Palmer çiftinin öyküsüyle, insanoğlu- nun evrende yalnız olup olmadıği so- M e s a j Mesaj Contact / Yönetmen: Robert Zemeckis / Senaryo: James V. Hart, Michael Goldenberg, Carl Sagan'ın romanından / Kamera:Don Burgess / Müzik:Alan Silvestri / Oyuncular :Jodie Foster, Matthevv McConaughey, Tom Skerritt, James Woods, John Hurt, Angela Bassett, David Morse, Rob Lowe, VVilliam Fichtner / ABD 1997 (WB) runsahnın atbaşı gittiği 'Contact-Me- saj', bilimk dini buluşturup kaynaştı- ran, farklı bir yolculuk serüvenini önü- müze sürüyor. Ellie'yi çocukluğundan- beri uzaktan izleyen, araştıımalanna pa- ra yatırarak desteldeyen hatta, ışık hızıy- la, 50 dünya yılına tekabül eden bir sü- rede yapılacak olan Vega yol- culuğunu ilk projenin çuval- laması üzerine, ABD yerine Japonya'dan başlatarak fi- nanse eden, Hov/ard Hug- hes'le 'Ktzıl Baron' kanşımı, maceraperest, şifre çözücü, hafıf çatlak bir güç-para im- paratoru Hadden (John Hurt), Ellie'nin aldığı umul- madık mesaj üzerine derhal duruma el koyan hükümet memuru, güvenlik danışma- nı Michael Kitz (James Wo- ods), aklıbaşında, sağduyu sahibi bir başkan danışmanı Rachel Constantine(Angela Bassett) ve kızının yaşamını derinleme- sine etkileyen bilim adamı-baba figûrü olarak öyküde yerini almış Ted Arro- way( David Morse) gibi dramatik yapıyı oluşturan yan karakterlerle zenginleşti- rilmiş 'Contact', haritada bir nokta bile olamadıgınuz, şu galaksi. gezegen, ka- ra delik ve yıldızlardan geçilmeyen, sı- nırsız uzay boşluğunda, dünyaya tıkıl- mış biz ölümlülere evrene ilişkin soru- lar sorduran, uzun ama düşündürücü, etkileyici bir bilimkurgu konumuna eri- şiyor sonuçta. Robert Zemecids'in ilk kez 'Forrest Gump'da uyguladığı teknilderle, baş- kan Cnnton'u ya da CNN'in Larry K- ing gibi tanınmış simalannı ve ünlü ha- ber sunuculannı da aıtist gibi kullandı- ğı film, Ellie'nin Vega yolculuğunu ya- pıp yapmadığı sorusuyla başbaşa bıra- kıyor, *2001':Bir Uzay Macerası'nı çağ- nştıran finaliyle. Doğru bildiğinden şaşmayan, inandı- ğmın peşinden giden, hırslı, akıllı, ka- riyeri uğruna gençlik aşkının defterini bile düren, tam babasının kızı Ellie Ar- roway rolüne cuk oturmuş Jodie Foster, yine güzellik, zerafet ve gücün bileşimi denebilecek, zorluklardan gözü yılmaz bir kadın gökbilimci-astronom portresi çiziyor, alışıldığı üzere. Artık yolun yansını devirmiş, yüz çizgileri derinleşmiş, alışılmış boyalı Hollywood bebeklerinden farkh kafada ve yetenekteki Jodie Foster'in, aile mü- essesine bakan 'LhHe Man Tate'(1991) ve 'Home for the Hollidays' (1994) gibi iki ilginç yönetmenlik denemesinin ve en son dağbaşında büyümüş dilsiz bir genç kızı oynadığı 'NdF (1994) ardın- dan yeniden hayranlannın karşısına çık- tığı 'Contact', kuşkusuz Carl Sagan'ın hacimli, derinlikli, aynntılandınlmış ro- manının basite indirgenmiş ve kuşkusuz seyredeğer halini karşımıza getiriyor. Konusu, belgeselimsi görüntüleri, uzun tutulmuş ama akıcı anlatımı. ba- şanlı oyuncu kadrosu, Alan Silvestri im- zalı müziği ve usta işi teknik düzeyi, so- nuçta ufaktan ufaktan unutulmaz Kub- rick klasiği ve bilimkurgu başyapıtı olan '2001:A Space Odyssey'in (1968) izini süren bu 'Contact'la, meraklısının te- mas' etmesini kaçınılmaz kıhyor bizce. • 'Kuzulann Sessizliği'ndeki başansından sonra yönetmenliğe başlayan Jodie Foster'ın düşü, bu konuda deneyim sahibi olmak ve çekeceği filmlerle saygı görmek. Kültür Servisi - 3 yaşından bu yana Hollyvvood'da olan Jodie Fosterbu nedenle 'çokaydınlıkbirgörüşe' sahip. Bir günliik başanlara, modalara değil, insanla- nn kişiliklerine, yeteneklerine saygı duymayı öğren- miş burada. Onun için Hollywood; bir zanaat biçimi ve nesilden nesile aktanlan bir aile işi. Bugün Holly- vvood'da yavaş yavaş bir değişimın söz konusu oldu- ğunu, kadın oyunculann belli kalıplardan kurtulma- ya çalıştığını söylüyor Jodie Foster: "Değişmeyen tek şey, kadın yönetmenlerin çok az oluşu." - HoDyvvood'u nasıl tanımlıyorsunuz? JODİE FOSTER-Insanlann Hollyvnood'ubirsem- bol gibi görmeleri bana hep garip gelmiştir. Ben bu- rada, Hollyvvood harflerinin yazılı olduğu tepenin ya- kınında büyüdüm. Hollywood bir sinema şehri olma- dan evvel benim için ilk dondurmamı yediğim, ilk ki- taplanmı okuduğum ve ilk resimlerimi gördüğüm bir yerdi ve işte bugün bu Holtywood'a özlem duyuyo- rum. - Sizce insanlann Hollywood üzerine en doğru ve en yanlış yargüan neler? En yaygın ve en yanlışı, Hollyvvood'un sadece Ju- rassic Park'lann ya da Kayıp Dünya'lann çekildiği bir yer oldugu. Evet bunlar dogru ama burada az parav- îa çekilmiş, bağımsız ve starsız pek çok küçük film de yapılıyor. En doğrusu ise sinemanın nabzının attı- ğı bir şehir otduğu. Ben burada, bu sinema ortamın- da bana stüdyolan gezdiren ve işin teknigini anlatan teknisyenlerin arasında büyüdüm. Sinemayı çok ça- buk sevdim. Çünkü orada, tekniği tartışan 75 kişinin arasında olmaya bayılıyordum. - Ho0ywood'da siri nasıl algıbyoriar? Şündılik doğru algılandığımı düşünüyorum. Şim- dilik diyorum çünkü burada her şey çarçabuk degişi- yor. Bir stardan çok bir oyuncu olarak algılanıyorum. Insanlar filmlerime, canlandırdığım karakteri ve hikâyeyi görmeye gidiyorlar, güzel ayaklanm oldugu için değil. Filmlerimi büyük bir dikkat ve güçlükle seçtiğimi de biliyor ol- malılar. Ama her film seçimi benim için bir ölüm kalım meselesi oluyor. Bu çok stres verici bir şey, ama belki de ben fazla ciddiye alıyorum. - Kendinizi ve özel yaşa- mınızı dedikodulardan konımayı nasıl başan- yorsunuz? Kardeşi- nizin y azdığı biyogra- fîni- a nasıl deger- lendiriyorsu- nuz? Bir stardan çok, bir oyuncu olarak kabul edildiğımden, skandal gazetelerine pek fazla malze- me olmuyorum. Daima halktan bi- ri olmuşumdur. Genç yaştan beri ün- lü olan herkes özel yaşamını her za- man işinden ayırmayı bilir. Yaşamı sürdürebılmenın tek yolu bu. Üzerinizde hasüat baskısını hisse- dermisiniz? Evet bu çok güç- lüve kadın olduğu- nuzda daha da hissediliyor. Ge- leneksel olarak *\ burada kadınla- \t nn yanlış yap- Wr maya haklan m yok. Eğer ben. ken- dim, biraz farklı şey- ler anlatan ve bunu de- ğişik biçimde gerçekleştiren filmler yapmaya çalışıyorsam, ancak bu tür filmlerle başanya ulaşabilmemden kaynaklanı- yor. -Bugün Hofrywod'da.hâlâta- ntşmayı düşlediginiz biri var mı? Brando mescla? Tanışmak için değil ama birlik- te çalışmak içm evet... Yaptığım her filmi. Scorsese ile gerçekleş- tirmek isteği duyuyorum. -" Taksi Şoförü T 'nden bu ya- na neler değişti? Ondan ben kendime da- ha fazla güvenmeye ve iç- güdülerimle hareket et- meye başladım. So- nuçta olaya, her za- man bir yönetmenin bakış açısıyla yak- \ laşmaya başladım. "Sanık"la Os- car almak be- nim için çok önemlidir. Bu bana, basara- bileceğimi kanıtlama firsatı ve "Kuzulann ' Sessizligi"ndeki rolü elde etme şansını da verdi kuş- kusuz. Stan kadın olan bir korku fılmi ve 5 Oscar. Bu fılmle konumum değişti, meslek değiştirme şansına kavuştum ve yönetmen oldum. - Kendi yapun şirketinizi kurmak nereden akhnıza geWi? Projelerimi gerçekleştirme arzusundan doğdu, özel- likle de yönetmen olarak. Kendi senaryolanmı çek- mek için de bunu istedim. - Contact filmi. Carl Sagan'a hhaf edfldl Öuneden önce kendisiyk? görüştûnüz mü? Onu evinde zıyaret ettım. Onunla buluşmamın, El- lie rolü için bana yararlı olabileceğini hissediyordum. Bu adamdaki yaşama tutkusunun ve dünyayı keşfet- me arzusunun bana ne denli ilham verdiğüıi bilemez- siniz. Ellie rolü beni çok etkiledi. -Ovnadığııuz ve yönettiğiniz fflmler arasında ne gi- bi farkldıklar var? Oynarken. benim daha önce yaşamadığım olaylan yaşayan karakterleri canlandırmayı tercih ediyorum. Oyunculukta beni bu daha karanlık, daha uç, daha dengesiz durumlar çekiyor. Yönetmen olaraksa tam aksine, bütün çektiğim fılmler daha önce yaşamış ol- duklarımla bağlantılı şeyler. -Kuzulann Sessizliği"nin devamınıoy nayacağınız ve öktürülen triandalı bir gazeteci kadın üzerine bir fibn yapacagınız söyleniyor. Uçüncü bir film mi yönetecek- siniz? Kuzulann Sessizhği'nin devamını görmek herkes için hoş olurdu ama şu anda herhangi bir şey yok. lr- landalı gazetecinin hikâyesi ise sadece düşünce aşa- masında. tki filmrn yapımcıhğını üstleneceğim. - 34 yaşındasıruz ve kariyerinbde pek çok şey yaşa- dınız: Başan, ödüller,oyunculuk. vönetmenlik,yapun- cıhkvs_ BugüngerçekJeştirme\i istediğiniz hayanniz- Daha yaşamadıklanm da var. Hayalim, üçüncü bir kamera asistanı gibi, kaygı duymaksızın bir film yap- mak (gülüyor). Ciddi olmam gerekirse, yönetmenlik mesleğinde ilerlemek, ve çekeceğim filmlerin saygı görmesi. Gelecekte bir yabancıyla karşılaştığımda ona her şeyden önce yönetmen olduğumu, yirmi mükem- mel film çektiğimi ve hepsinin de Oscar'lar aldığını söylemek...(gülüyor) îki iddialı yeni Türk filmi gösterimde Kuşatma Altında A$k Beş yıllık bir araştırma ve ha- zırlığın ürünü olan 'Kuşatma Al- ünda Aşk'. yönetmen ve senaryo yazan Ersin Pertan'ın Kemal Ta- hir uyarlaması 'Ktırt Kanu- mı'( 1991) ve Orhan Kemal uyar- laması 'TersineDûn>'a'dan (1993) sonraki yeni çalışması. Senaryosunu da Pertan'ın yaz- dığı 'KuşatmaAltında Aşk'ta Er- dal Uğurlu, Sevtap Çapan, Cü- neyt TüreL, Erdinç Akbaş, Eray Özbal, Tomris tncer, Müfid Can Saçın- ü, Chris Stillman. Giovanni Scognamil- kt, Mehmet Güleryüz ve Belgin Sunal rol alıyorlar. 'Kuşatma Altında Aşk', Istanbul'un ya da o günkü adıyla Kostantinopolis' in Osmanlılar tarafından fethi ve Bizans Imparatorluğu'nun son günlerinde kent- te yaşanan bir aşk öykûsünü anlatıyor; Yorgo ile Mna'nın aşkını... Yedikule, Surlar, Kariye Müzesi. Rumelihisan ve Aya trini'nin mekân olarak kullanıldığı fılmde Pertan'ı da 11. Konstantin rolün- de izlıyoruz. 'Kuşatma Alunda Aşk', toplam 9 mil- yon Fransız Frangı'na mal olmuş. Gö- rüntü ve tasanm-yapım dallannda iki Altın Portakal ödülü alan film, Kam- ran İnce tarafından hazırlanan mü- zikleriyle de dikkat çekiyor. Usta Beni Öldürsene 1 Bu hafta vizyona giren ikinci Türk filmi, 'Usta Beni Öldürsene'. Banş Pirhasan'ın 'Küçük Baiıklar Üzerine Bir Masal'dan sonra ikin- ci yönetmenlik deneyimı olan 'Us- ta Beni Öldürsene'. bir Türk- Ma- car-Alman ortak yapımı. Eurima- ges fonunun 2 milyon dolarlık bir destekle bütçesine katkıda bulun- duğu filmin basrollerinde Hugh O'Co- nor, Juiia Brendler,Karoiy Eperjes. Md- tem CumbuL, Tuncel Kurtiz ve Haluk Bilginer yer alıyor. Bilge Karasu'nun 'Usta Beni Öldürsene' adlı öyküsünden yola çıkılarak çekilen fılmde iki ıp cam- bazı arasmdaki usta-çırak ilişkisi anla- tılıyor. CemOzerveHaleSoygazifilme konuk oyuncu olarak katılıyorlar. YENİ BAŞLAYANLAR... YİNİ BAŞLAYANLAR... Llbertarias Ispanyol Vincente Aran- da'nın son filmi 'Liberta- rias' bugün Beyoğlu Be- yoğlu, Kadıköy Broadway sinemalannda gösterime giriyor. Geçen mevsimde Fspanya'da 4.5 milyon se- yirciye ulaşarak gişe şam- piyonu olan 'Libertarias', iç savaş sırasında Franko faşizmine karşı çıkan İs- panyol kadınlannın örgüt- İendıği bir mücadeleyi ko- nuediniyor. 1936'dadevri- min henüz başladığı, Bar- selona yakınlanndaki bir kasabanın genelevine sı- ğınmıştır, devrimcilerce yağmalanan bir manastır- dan kaçan masum bir rahi- be (Ariaedna Gil). Burada fahişelen serbest bırakmak ısteyen ve 'Libertarias' de- nilen bir grup kadınla dost olan rahibe Maria, kadınla- nn lideri Pflar(Ana Belen), spritizmacı Floren (Victo- ria Abril) ve eski fahişe Charo'yla birlikte cepheye gidip erkek gibi başkaldıra- rak ölmeye karar verecek- tir. Acı gerçeklerle karşı karşıya geleceği cephede, reformist bir rahip (Migu- el Bose) sayesinde aşkı, birlikte savaştığı arkadaş- lan sayesinde de dostluğu tadan Maria, zamanla eski- den inandığı her şeyden kuşku duymaya başlar... KEDİ GOZU VECDt SAYAR Kültür "Günün modası 'kültür' den söz açmak oldu. Or- talıkta 'küttür'den geçilmiyor. 'Kültüriü adam kimdir?', 'Küttüre önem vermek ge- rek', 'Kültür parklan açmalıyız'!.. Heryerde, hercümle, her söz, heryazı başlangı- cında 'kültür" de 'kültür' de 'kültür'... Hani bir söz vardır 'Dile düştü' derier. Kültür de böyle dile düştü. Sonrayine birsöz vardır 'Diline düş- tü' derier. Adamcağız kılıbıktır da 'kazaklık' dilinden düşmez; kara cahildir de boyuna bilgiden söz açar; korkaktır fakat dilınde kahramanlıklannın hikâyeleri birbiri peşinden zincihenip akar. İşte son günlerde, önüne gelenin 'kültür'ü diline dolamasını, 'kültür' sözünün modaoluşunu, kültürün değil, 'kültürfıkdanının' variığına verenlervar. 'insan- lar bir acayip mahluklardır. Olmayan nesneleri dilleri- ne dolayıp lafıyla geçinmekten teselli bulurlar' görü- şünü ileri sürenleryok değil. Sonra, bu gibi işlerde şu görüşü benimseyenlere rastlanıyor: 'Insanlar ancak gerçekleştirebilecekleri ktealterin peşinde koşariar.' Ben kendi payıma, birinci görüşle ikindsini şöyle birteştiriyorum: Bizde kültür "fıkdanlıgY (yokluk, eksiklik) doğrudur. Fakat madem ki 'kültür dile düştü' bunu gerçekleş- tirmek, hiç olmazsa muayyen tabakalariçin mümkün- dür..." 19.1.1936 tarihinde Akşam gazetesınde, Orhan Setim imzasıylayayımlanan "Kültür" başlıklı yazıdan. (bkz: Nâzım Hikmet - Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil- Adam Yayınlan) • • • Nâzım Hikmet'in bu yazısı geldi aklına kedinin, Iz- mir*deki Kültür Kongresi'ne ilişkin haberleri okuyun- ca. Attmış yıldan fazla zaman geçti, bugün yaşasa ne yazardı acaba Nâzım? Hiçbir şeyin değişmedığınden mi yakınırdı, yoksa "muayyen tabakalann" kültürü gerçekleştirmek için uğraş vermelerınden duyduğu mutluluğu mu dile ge- tirdi? ••• Değişen şeyler var elbette. Örnegin, Kültür Bakan- lığı. Bir avuç idealist ile bir kültür devrimi gerçekleş- tiren o zamanın Kültür Bakanlığı, aynı zamanda Eği- tim Bakanlığı'nın işlevini de üstlenmışti. 1938'de Ha- san Âli Yücel, Bakanlığın adını "Milli Eğitim Bakan- lığı" yaparken, kültürün ülke çapında yaygınlaşması sürecinde, kürtürie eğitimin birbirinden aynlmaması gerektiğini çok iyi biliyordu. Bu gün bu ikisi ayn ve bin- lerce memur çalışıyor iki bakanlıkta (yalnızca Kültür Bakanlığı'nda yedi bin kişi)... Bunlann içınde oturdu- ğu koltuğu hak eden kaç uzman var dersiniz? Nâzım'ın aynı yazısından bir başka tümceyi nasıl anımsamaz, kedi: "Bilgi olmadan kültür olmaz." • • • Devtetin mi, "muayyen tabakalar"\n mı egemen ol- ması gerektiğıne bir tüıiü karar verilemeyen kültür alanının niceliksel ve niteliksel gelişımi özerkliği ile doğru orantılı. Yani, kültür sanat emekçileri bu alan- da söz sahibi olmadıkça, kültürümüz kısır çekişme- lerden, "resmi" görüşlerin egemenliğinden kurtula- may_acak, besbeüi. Sâyın Şakir Eczacıbaşı, çarşamba gürtkü Milliyet gazetesinde Edip Oymen'le yaptığı söyleşide: "Kül- tür ve sanat siyasete.yalnızca hükümetlere, Kültür Bakanlığı 'na bırakılacak bir konu değil. Kültür konu- sunu sivil toplum örgütlerinin ele alması gerekir..." di- yor. Demek ki, o da bu görüşümüzü paylaşıyor. Ama, ardından, on beş aydının bir araya gelmesi ile olusan "Kültür Girişimi"n\ tanıtırken şaşırtıcı sözler söylüyon "Ûteden beri meslek örgütleri var, işçi örgütleri, iş- veren örgütleri var. Ama çok ilginçtir, Türkiye'de en önemli konu olması gereken kültürü savunan bir si- vil toplum örgütü yok..." Allah AHah, ben mi yanılıyorum? Benim bildiğim, Türkiye'de "Istanbul Kültür Sanat Vakfı"nüan, "Sev- da-Cenap And Vakfı'na, "Zeytinoğlu Eğitim bilim ve Kültür VaW;"ndan "Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı"na, "Tükiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vak- ft'ndan, "KÜSAVa, TOBAV'öan, "TÜRSAK"auza- nan geniş bir yelpazede ciddi çalışmalar sürdüren si- vil toplum örgütleri var. Çevre ve kültür değerlerini sa- vunan Vakıf ve dernekler var. Ve de tiyatro, sinema, plastik sanatlar, grafik sanatlar, karikatür vb. alanlar- da çalışan çok sayıda örgütün bir araya gelerek oluş- turduğu "Özerk Sanat Konseyi" girişimi var. Bütün bu oluşumlan, yıllardır bu konuda yazılıp çi- zilenleri görmezden gelerek, Amerika'yı keşfettiğini i- lan etmek bu on beş değerli aydına yakışmıyor. "KültürGirişimi", hiç kuşkusuz çok sesli küftürel ha- ritamız içinde yerini alacak ve önemli işlevler üstle- necektir. Keşke, "herşeyin üstünde" kalmayı seçmek yeri- ne, onlar da bir "sivil toplum kuruluşu" oluşturmayı yegleseterdi. İKSV'nin Sinema Onur Ödülleri bu yıl NUP, Kenç ve Arakon'un • Kültür Servisi - Istanbul Kültür ve Sanat Vakfi tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali önümüzdeki yıl 18 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştinlecek. Türk sinemasının gelişmesine katkıda bulunan sanatçılara her yıl verilmekte olan 'Sinema Onur Ödül'lerinin bu yılki sahipleri Muhterem Nur. Faruk Kenç ve îlhan Arakon olarak belirlendi. 'Sinema Onur Ödülü"ne Türk sinemasında 'star' sistemi denen olgunun ilk görkemli ömeğini oluşturarak >ıllar boyu Türk sineması seyircisiyle hiç bozulmayan büyük bir gönül ilişkisi kurması nedeniyle Muhterem Nur; Türk sinemasının tiyatro etkilerinden kurtulup gerçek bir sanayi ve büyük bir kitle sanatı olmaya doğru gittiği zor bir dönemde, sinemamızın gerek estetik, gerekse teknik ilerlemesine bulunduğu katkılar nedeniyle Faruk Kenç; görüntü yönetmenliği gibi bir filmin düzeyini doğrudan etkileyen ve hem sinema sanatına yakınlık hem de geniş bir teknik uzmanlık isteyen bir alanda sayısız fılme yapuğı ve daha sonraki yıllarda da öğretim üyesi olarak sürdürdüğü değerli katkılan nedeniyle llhan Arakon değer görüldü. 'Sinema Onur Ödül'leri 17 Nisan 1998'de 17. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin açılış töreninde sahiplerine verilecek. Goncourt Ödülü Rambaud'un • Kültür Servisi - Fransa'nın en önemli edebiyat ödüllerinden 'Goncourt Edebiyat Ödülü' *La Bataille' isimli romanıyla Patrick Rambaud'a verildı. Kitapta Napolyon'un yenilgiyle sonuçlanan Avusturya Seferi konu ediliyor. Rambaud, iki hafta önce de 'Academie Francaise' ödülünü almıştı. Fransa'da ilk kez bır yazar hem Goncourt hem de Akademi ödülünü alıyor. 51 yaşındaki Rambaud, yaklaşık 30 kıtabın da yazan. Goncourt Edebiyat Ödülü kapsamında verilen Renadout Ödülü ise 'Les Voleurs de Beaute - Güzellik Hırsızlan ' isimli romanıyla Pascal Bruckner'e verildi. 48 yaşındaki Bruckner 1995 yılında da 'LaTentation de l'innocence' isimli romnıyla Medicis ödülüne layık görülmüştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle