27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA BAŞSAVCI SAVAŞ'IN SOZLU AÇIKLAMASININ TAM METNI 11 parli Islanıi cihat ordusudur' 5 Ocak 1982 tarihinde ABD Bölge Mahkemesi Yargıcı VVIUiam R. Overton tarafından verilen karar: (19 Mart 1981'de Arkansas Valisi 1981 tarih ve 590 sayılı yasa tasansını onaylayarak "Yaradıhş Bilimi Ue Evrim Bilimine Okullar- daDeııgeHAğırlık Verilmesi" adı ile yasalaştınlmıştır. Ta- san Ark.Stat.Ann. 80-1663 et seq (1981 supp.) kodunu taşımaktadır. Yasanın temel amacı ilk cümlesinde şöyle ifade edilmektedir: "Bu eyakfteki resmi okullar öğretim- de yaradıhş bilimi ile evrim bilimine dengeli ağırlık vere- cekkrdir". 27 Mayıs 1981'de 590 sayılı yasanın üç ayn kıstasa göre anayasaya uymadığıra ileri süren bu dava acıl- mıştır. .... Iki modelli yaklaşımın sahte pedagojisinin yanısı- ra Bölmü 4(a)'nın makul bir öğretici değeri de yoktur, çünkü bu bölümde tanımlanan "yaradıhş bflimi" bilim değildir. Birçok tanık bilim için tanımlar ileri sürmüştür. Söze] olarak bilim, "bilira camiasınca kabul edilen şey" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımla açıkça işaret edildiği gibi özgür bir toplumda bilginin bilime dönüşebilmesi için yasamanın ruhsatına ihtiyaç yoktur. Daha doğru bir deyişle bilimin en temel özellikleri şöyle sıralanabilir: (1) Rehberi doğa yasalandır. (2) Açıklamalan doğa ya- salanna dayanmak zorundadır. (3) Deneyle sınanabilir ol- malıdır. (4) Hükümleri geçicidir, yani belli bir alanda mu- hakkak son sözû söylemiş değildir. (5) Çürütülebilirdir (Ruse ve diğer bilim tanıklan). Yaradıhş bilimi Bölüm 4(a)'da tanımlandığı şekli ile bu zorunlu ölçütlere uymamaktadır. Birincisi. bu bölüm "yoktan varediüş" tarzında ani bir yaradılışı savunan 4(a) (1) maddesi etraftnda dönüp dolaşmaktadır. Böyle bir kav- ram bilimsel değildir, çünkü doğa yasalanna bağlı olma- yan, doğa üstü bir müdahaleye dayanmaktadır. Doğa ya- salan ile açıklanamaz, sınanamaz ve çürütülemez. ...Anayasanın Birinci Maddesi'nin içerdiği ilkelere ve nasıl uygulanacaklanna kamuoyu yoklamalan veya ço- ğunluk oyu ile karar verilemez. Anayasal bir devlet sis- teminde 590 sayılı yasa taraftarlannın çoğunlukta mı yoksa azınlıkta mı olduklannın konu ile hiçbir ilgisi yok- tur. Büyük veya küçük hiçbir grup devlet organlanra - ki resmi okullar bunlann en önde gelenleri ve en etkili olanlandır- kendi dini inançlannı başkalanna aşılamak için kullanamaz. Mahkeme bu karan değerli Yargıç Frankfurter'in veciz bir şekilde ifade ettiği şu düşünce ile bitirecektır: Şu inancımızı bir kez daha yineleriz ki. "Ülkemizin bekası, devlet ik dinin birbirinden tamamen ayn tutulmalannın hem de\ let için hcm de din için en ryi yol olduğuna inanmamıza bağlıdır." Eğitim Idare Heye- ti'ne karşı Eeverson, 330 U.S. sayfa 59'da "Başka hiçbir alandaolmasa bile dinve devlet arasındaki ilişkikrde sağ- lam çitler hi komşular yaraür." Eğitim Idare Heyeti'ne karşı McCÖllum, 337 u"S. 203,232 (1948) 590 sayılı ya- sanın uygulanması sürekli olarak yasaklanmıştır. Görül- düğü gibi. bir tek yargıcın verdiği kesinleşmiş bir mah- keme karan, okutulması kanunla kabul edilmiş ve dini bilgiler içeren ders kitabının okullarda okutulmasını en- gelleyebiliyor. Herkes de bu karara uyuyor. Hukuk dev- leti böyle işliyor. Anayasa Mahkememizin 7.3.1989 gün ve 1/12 sayılı karannda, laik bir devlette hukuk kuralla- nnın kaynağını dinde değil, akılda bulunduğu. Vtiştlerin iç dünyasına ilişkin kurallar geriren din prensiplerinin ya- sallaştmlmasının düşünülemeyeceği vurgulandıktan son- ra; "Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince dinsel eğitinıin bile laik devlet anlayışına göre yapüması gerekir. _ Biıiiktc çalışmâlar yapanlann kardeşükkri, arkadaş- hklan. dayanışmalan yannlan için bile gerekli iken. on- hn dinsel gereklerle ayırmak, kimin hangi inançtan <*• duğunu bir işaretk belli etmek, onlann yakuılaşmalan- nı, birlikte çalışıp karşılıklı yardımlaşmalanm ve •şbirti- ğini önler: aynuklara. dinsel inanç \<e görüşfcr nedeniyk çatışmalara yol açar. _ Derslikkrde >e ilgili yerkrde dinsel inançlan simge- leyen belirtilerden uzak kalınması zorunluluğu nedenh- le yüksek öğretim kurumlannda dinsel gereğe bağlanan başörtükri laik bilim ortamıyla bağdaştmlamaz. _ Laiklik ilkesüıe ve laik eğitim kuralına karşı eylem- lerin demokratik bir hak olduğu savunulamaz. „ Belli biçünde giyinmek özgürlüğü, dinsel inancı ay- IIL ayn olanlar \e olmayanlar arasında farkhhk >aratmak- tadır. Mcdan özgürlüğü, istediğine inanma hakkıdır. La- ikliklevicdan özgürlüğü kanştınlarak, dinselgıyinmeöz- gürlüğü savunulamaz. Giyim konusu Türk devrimi ve Atatürk ilkeierh le sınınlı olduğu gibi vicdan özgürlüğü konusu da değildir. .„ Yükseköğretün kurumlannda dinsel gi>im esaslan- nı içeren düzenleme. dinsel kurallardan anndınlmış dev- let düzenine, giyiın nedeniyk dinsel bir elatmada btıhın- maktadır. ._Söz konusuyasa hükmü. anayasanın 174. maddesm- de yazıh devrim yasalanna da a> kındır". Gerekçesiyle, anayasaya aykın olduğundan ıptaline karar verilmiştir. Anayasamızın 138 son maddesi hükmüne göre "Ya- sama ve yürütme organlan ile idare, mahkeme kararla- nna uymak zorundadırlar; bu organlar ve idare mahke- me kararlannı hiçbir surette değiştiremez ve bunlann ye- rine getirihnesini geciktiremez." Anayasa Mahkemesi'nin bu karan Resmi Gazete'de yayınlanmış herkes tarafından öğrenilmiştir. Anayasa Mahkemesi. kararlannı kaale alınmasm diye mi veriyor? Anayasa Mahkemesi'nin "bikiğe" aykm gördüğübirhu- susu. başsavcılığımızın uygun görmesi mi isteniyor? Deniyor ki. "insan haklanna aykın olduğu için biz Anayasa Mahkemesi kararlannı kaale almıyoruz, başka bir deyişle aldırmadan başörtüsüyfc eğitim yapılmasını sağlamak için her türiü eykmi yapıyoruz." Anayasa Mahkemesi kararlannı "insan haklanna" uygunluk bakımmdan değerlendirecek tek merci, Avru- pa Insan Haklan Mahkemesi değil mi? Bakalım bu mahkeme, başörtüsüyle eğitim yapma hakkını kabul ediyor mu? Başka bir deyişle, dini inanç- lar gereğı okullarda kız öğrencilerin başörtüsüyle eğitim yapmalanm engelleme, din ve vicdan özgürlüğüne bir mü- dahale mi oluşturmaktadır? Avrupa tnsan Haklan Komisyonu, okullarda başörtü- sü ile eğitim yapılması konusunda Şenay Karaduman ve LamiyeBuhıttarafından yapılan iki ayn başvuruyu. 3 Ma- yıs 1993 tarihinde: (Komisyon. yüksek öğrenimini laik birüniversitede yap- mayı seçen bir öğrencinin. bu üniversitenın düzenleme- lerini kabul etmiş sayılacağı görüşündedir. Bu düzenle- meler, farklı inanışlardaki öğrencilerin birlikteliğini (kar- malığını) sağlamak amacına yönelik olarak, öğrencile- rin dinsel inançlannı açığa vurma özgürlüklerini yer ve biçim bakımmdan sınırlayabilirler. Ozellikle. nüfusun büyük çoğunluğunun belirli bir dine mensup olduğu ül- kelerde, bu dinın tören \e simgelerinin herhangi bir yer ve biçim sınırlaması olmaksızın sergilenmesi, sözü ge- çen dini uygulamayan veya başka bir dine mensup olan öğrencileT üzerine baskı oluşturabilir. Laik üniversite- ler, öğrencilerin kılık-kıyafetlerine ilişkin kurallar koyar- ken, bazı köktendincilerin yüksek öğretimde kamu dü- zenini bozmalanm ve diğerlerinin inançlanna zarar ver- memelerini sağlamaya özen gösterebilirler. Komisyon, somut olayda, kılık-kıyafete iliştin üniversite yönetme- Hğinin, öğrencilere başlannı türbanla örrmeme zorunlu- luğu getirdiğini tespit etmektedir. Komisyon, aynca, Türk Anayasa Mahkemesi'nin Türk üniversitelerinde Islami tarzda türban takmanın, bunu takmayanlara karşı bir meydan okuma oluşturabileceği yolundaki değerlendir- mesini de dikkate almaktadır. Komisyon. laik üniversi- te düzeninin gerekleri dikkate alındığinda, öğrencilerin kılık-kıyafetlerinin düzenlenmesinin ve bu düzenleme- ye uyulmadıkça. kendilerine diploma verilmesi gibi ba- zı idari hizmetlerden yararlandınlmalannın, din ve vic- dan özgürlüğüne bir müdahale oluşturmadığı düşünce- sindedir. Şikâyet, sözleşmenin 27. maddesinin 2. fikrası anlamında "açıktan açığa esassız"dır. Bu nedenle. komis- yon, şikâyetin kabul edilemez olduğuna karar vermiştir). Hal böyleyken ve okullarda öğrencilerin dinsel kuralla- nn emrettiği biçimde takılan başörtüsü ile bulunmalan- nın laiklik ilkesine aykın olduğu kesinleşmiş yüksek mah- keme karanyla belgelenmesine rağmen. Genel Başkan Necmettin Erbakan dahil, RP'nin tüm yöneticileri, ken- dilerine oy getirdiği inancıyla hemen herkonuşmalann- da okullarda ve hatta devlet dairelerinde başörtüsü ile öğ- renim görme ve çalışmanın anayasal bir hak olduğunu ısrarla iddia ederek halkı kışkırtmışlar, eylemler düzen- lemişler, hatta Genel Başkan Erbakan "tktidar oMukla- nnda rektörierin başörtfisüne selam duracağını" bir se- çim konuşmasında ileri sürebilmiştir. "Başörtüsü" ko- nusunda yapılan eylemlerin yaygınlığı, bu hususta parti üyelerinci ve yöneticilerince binlerce konuşma yapıldı- ğımn dikkatli televizyon izleyicilerince dahi açıkhkla saptanması karşısında; bu partinin yalnız bu konudakj ey- lemleri, söz ve davranışlan bile, laıkliğe aykın eylemle- rin odağı haline geldiğini kabule yeterlidir. Fransız yazar Ehzabeth Badinter şöyle diyor: (Cumhuriyet okuluna giderken, insanlar farklıhkla- nndan annmalıdırlar. Bunun sonu yok. Bugün türbana "evet" derseniz, yann, Taleban'ın tepeden tırnağa göz- leri bile görünmeyen kızlanna ne diyeceksiniz? Unutma- yın ki, bazı ülkelerde, kadınlar başlannı kapatmadıklan için öldürülüyorlar -Prof. Dr. AhmetTaner Kışlah. Cum- huriyet, 24 Ekim 1997-). b) 23 Mart 1993 günü, TBMM Başkanı Hfisamettin Cindonık'un başkanlığında siyasi parti liderlerinin ana- yasa değişikliği konusunda yaptıklan 3. toplantıda RP Ge- nel Başkanı Necmettin Erbakan: ("Benim inandıgım şekilde sen vaşayacaksın" tahak- kümünün ortadan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu bir sistem olmalı, vatandaş genel prensiplerin içerisinde ken- di istediği hukuku kendisi seçmeli, bu bizim tarihimiz- de de ola gelmiştir. Bizim tarihimizde çeşitli mezhepler olmuştur, Herkes kendi mezhebine göre bir hukuk için- de yaşamıştır ve de herkes huzur içinde yaşamıştır. Ni- çin ben başkasının kalıbına göre yaşamaya mecbur ola- yım? ...Hukuku seçme hakkı inanç hürriyerinin aynlmaz birparçasıdır) diyerek, laik devlet düzenimizi eylemli ola- rak ortadan kaldıracak önerilerde bulunmuştur. H uku- kun genel prensipleri içinde, ülkemizde akit serbestliği zaten vardır. RP Genel Başkanı'nın bu sözleriyle neyi amaç- ladığı kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıktır. "Çoknukukİuluk" konusunu, değerli yazar TahaAk- yol, "Medine'den Lozan'a" adlı eserinde şöyle değerlen- "diriyor: (Dikkat çekici olan, ulemanın da. Osmanlı va- tandaşlan için hukuk birliğini sağlamayı amaçlayan Me- celle'ye karşı olmasıdır. Bilhassa şeyhülislam Kezubi Hasan Efendi, Cevdet Pasa'ya şiddet- le muhaliftir -s.55- Hukuk ve yargıyı inançlara, mezheplere, felsefı kanaat- lere, etnisitelere göre parçalamak, va- tandaşlann birbirleriyle hukuki bağ- lantılar kurmalannı. ilişkiler geliştir- melerini zorlaştınr. Devleti ve toplu- muböyle 'hukuk kabilelerine' a>ır- madan, vatandaşlık esasına dayanan ve 'liberal', bireyin haklanm geniş tutan, milli, üniter bir hukuk... Hem bir bu- çuk asırlık çetin mücadelelerle sağla- dığımız hukuk ve yargı birliğini ve egemenlığini korumak. hem bireyle- rin, genel, ortak, üniter bir kamu dü- zeni içinde birbirîeriyle kolayca huku- ki işlemlere girerek kaynaşmalannı sağlamak ancak üniter bir hukukla mümkün olur -s. 187-.slamın gelişme devirlerinde de fıkıh bilginleri, hali- feler ve hükümdarlar, Müslüman ol- mayan milletlerin hukuklanndan ya- rarlanmışlar, bazen müessese 'ikti- bas'ı bile yapmışlardır. Çok hukuklu sistem ideologlannın önerisi, bütün hukuk sistemlerinin teori ve 'deney'le- rinden yararlanarak dinamik. rasyonel bir milli hukuk oluşturmak değildir; hukuk kabıleleri oluşturmaktır. Böy- le, vatandaşlann din ve inanç farkla- nna dayanan bir hukuklar sistemi ise sosyal gelişmeyi önler, dahası, toplu- mu kamplaştınr, kabileleştirir. Os- manirda gayrimüslimlerle Müslüman- lann yakınilişkidebulunmalannıön- leyen çok hukuklu sisternin toplum- sal entegrasyonu engelleyerek nasıl vahim sonuçlar doğurduğunu gördük. Yugoslavya, günümüzden bir örnek- tir. Şu globalleşme çağında milletler ve devletlerbile ilişkilerin gelişmesin- de sınırlan engel olmaktan çıkanna- ya çalışıyor. 'milletlerarası hukuk1 ve *milletlerarası kurumlar' olabil- diğince gelişiyor. Hele de böyle birglo- balleşme çağjnda, milletikendi içinde kabilelere ayırmak akıl alacak iş değildir. Bir ülke, vatandaşlan arasında duvarlar mı örmeli?! Yoksa, duvarlan kaldınp genel ve rasyonel bir hukuk birliği ile vatandaşlar arasındaki medeni, akdi ve ticari ilişkilerin ve böylece entegrasyonun gelişmesini mi teş- vik etmeli?! Milletler arasındaki ilişkilerin hızla gelişti- ği bir çağda, bir ülke içinde insanlan nasıl 'topluluk'la- rakapatabiliriz?! 'Millet' olmanın zorunlu bir şartı, hukuk ve yargı bir- liğidir. Ulus-devlet, bir soyut teorinin eseri veya bir po- litik iktidann kurgusu değil, kabilelerin, feodalitelerin, cemaatlerin arasındaki duvarlann yoğunlaşan iktisadi ve medeni ilişkilerle yıkıldığı bir sosyolojik gelişme süre- cinin siyasi kurumlaşmasıdır. Bu gelişme sürecinin hu- kuki ifadesi, hukuk ve yargı birliğidir. Medine Vesikasrndan beri Müslümanlann. bizlerin ve bütün insanlann yaşadığı 'deney'lerin yönü hukukun 'mülki'leşmesidir, objektifleşmesidir, rasyonelleşmesi ve 'genel'leşmesidir. 'Laiklik' kelimesi etrafinda 'Pozitivist' ya da' tslam- cı' soyut ideolojik spekülasyonlann çıkmaz sokaklanna dalmadan, ideolojimizi yüklediğimiz bu 'kelime'nin gö- zümüzü kapatmasına firsat vermeden, realiteyi, tarihin 'deney'lerini görmeliyiz. Zihnimizdeki 'hukuk' kavTa- mını bir kaynakla sınırlamadan bütün tarihi ve çağdaş 'de- ney'lerden yararlanarak rasyonel bir şekilde zenginleş- tirmeliyiz. Gelişme, bu yönde olur. Tarih laboratuvan bu- nu kamtlamış bulunmaktadır. Hukukun çatışkan din, mezhep, felsefe ve etnisite farklanna değil, birleştirici va- tandaşlık ve 'ülke' esasına dayanması ve uygulanması bir zarurettir. Millet olmanın hukuki şartı ve temeli budur. -s. 187 ve devamı-). Cevdet Paşa, "Maruzat" adlı eserinde şöyle diyor: (Alelhusus Fransız polikasına hadim olanlar, Mecel- le'nin yazılmasına başlandığından dolayı kullanna (Cev- det Paşa'ya) husumet üzere idiler. Hele Kabuli Paşa'nın iğfalatı olan Şeyhülislam Kezubi Hasan Efendi ve onun- la beraber ulema kılıklardan nice cühela (cahıller) dahi böyle bir fıkıh kitabının daire-i ilmiyede (Şeyhülislam- lıkta) yapılmayıp dadaire-i adliye'de (Adalet Bakanlığı'nda) yapılmasından dolayı aleyhime kıyam etmişler idi -s. 199- )• Tüm Osmanlı vatandaşlannın tek kanuna tabi olma- lannın önemini Sultan Abdülhamit, Meclis-i Mebusan'ı açış konuşmasında şöyle dile getiriyor: (Bütün atalanmız, muvaffak olduklan fetihler ile, bu geniş devlette birçok kavimleri yönetimleri altında top- ladılar. fakat dm ve cins (ırk) bakımmdan çok çeşitli olan bu kavimleri bir münferid (tek) kanuna ve müşte- rek bir duyguya bağlama işinin uygulaması kalmış idi. Lütuflanran sonu olmayan Allah'ın yardımıyla bu iş de (1. Meşrutiyet'le) bize müyesser olmuştur. Bundan böy- le tebaamızın bütünü. bir vatanın evladı olarak ve cüm- lesi bir kanunun himayesi altmda yaşayarak altıyüz se- neden beri hanedan-ı saltanahmızın unvanı olan ve tarih sayfalannda bunca parlak ve şanlı eserleri bulunan ismiy- le (Osmanlı) anılacaktır - Prof. Dr. Suna Kili, Türk Ana- yasa Metinlen. s.47-). Standford Shaw, "Histor> of the Ottoman Empire" adlı eserinde (s. 151) şöyle yazıyor: ("Cemaaat" esasına, yani "kendi hukukuna göre" ör- gütlenmek, Osmanlı topîumunun din farklanna göre bö- lünmesi anlamına geliyordu.) Prof. Dr. Bakır Çağlar. lslamı referans gösteren çok hukuklu sistemin ve insan haklan anlayışının evrensel in- san haklan sözleşmelerine aykın olduğunu vurgulayarak, şöyle konuşmuştur: "Kahire'de 1990 >ıhnda 45 İslam ülkesi dışişleri baka- nının imzaladığı İslam İnsan Haklan Deklarasyonu", Hukukçular Milletlerarası Komisyoa'nda (Commission İnternatkmak de Jurites) ciddi eleştirilere neden olda Sözkonusu hukukkuraüannın üzerine kurulu olduğu °kül- türlerarası temel uzlasma'yı açıkça tehdit ettiğini söyle- miş, komisyon hukukçulan da söz konusu dekkrasyonun 1948 İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi'ne ay kınuğı- nı tespit etmişlerdir. Hukukçular, deklarasyonu yeni bir duvar politikası olarak görmüştün- CLTV1HURÎYET 4.10.1997-, c) RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 13.4.1994 tarihinde RP Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmada: "İlinKİi ikinci birönemB nokta, RP iktidara gekcek,adil düzen kurulacak. sonm ne? Geçiş dönemisert miolacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak? Bu kelimekri kul- lanmak bik islemiyorum. amma bunlann terorizmi kar- şısında herkesgerçeği açıkça görsün diye bu kelimck'ri kul- lanma mecburiyetiniduyuyorum. Türkiye'ninşu andabir şeye karar vermesi la/ım. RP adil düzen getirecek, b*ı ke- sin şart. geçiş dönemi yumuşak mı olacak. sert mi olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak. 60 mil>on buna karar ve- recek"1 diyebilmiştir. Bın yıllık "takryye" geleneğinin en büyük üstadı ka- bul edilen RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın, bu sözlerinin ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmak için söylediklerinin hiçbiri inandıncı değildir. Acaba, bu ko- nuşmayı televizyon kameradan izleyenler inandıncı bul- muş mudur? d)RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 13.11991 günü Sıvas'ın Sıcak-Çermik ilçesinde, RP'nin eğitim se- minerinde yaptığı çeşitli basın organlannda yayınlanan. hatta Deniz Kuvvetleri Komutanımız Güven Erkaya ta- rafından 28.2.1997 günü yapılan Milli Güvenlik Kuru- lu toplantısmda okunduğü pek çok gazete haberine gö- re Sayın Erbakan'ın sessizce dinlemekle yetindiği iddia edilen konuşmada: " _Sen RP'ye hizmetetmezsen hiçbiribadetin kabul ol- maz.Çünkü başka türiü Müslümanlıkolmaz. Başka tür- lü kurtuluş yok... Refah bu ordudur. Bütün gücünk bu ordunun büyümesi için çahşacaksın. Çahşmaz isen pata- tes dinindensin.- Bu parti İslami cihat ordusudur. Kendi kendine cihatediyorum diye faaüyette bulunamazsm. Ka- rargâha bağlı olmak zorundasın. her faaliyette karargâ- ha bağh olmak zorundayız. Karargâha danışılmadan ya- pılan faaliyetkr tefrikadır. Çahşacaksan. burada çahşa- caksın. Müslüman mısın? Bu orduda asker olmaya mec- bursun» Cihada para vermeden müslüman olunmaz. Kişinin MüslümanlığL cihada verdiği para ik ölçülür. Bir müslüman. zekatını götürüp fakire \eremez. Zekatım beytülmak. cihat ordusunun karargâhına, ilçe teşkilatı- nnı başkanlığına verecektir. Biz Müslümanız. biz Kuram hâkim kılmak isteyene gideceğiz. Hepimiz Refahcı olma- ya mecbunız. çünkü cihat ediyoruz™ Şuuria Refah'a ça- hşan cennete gidiyor neden? Çünkü Refah demekKuran ni7amını hâkim kılmak için çahşmak demektir" demiş- tir. Ben. bu konuşmanın MGK'de okunup okunmadığım Oramiral Güven Erkaya'dan sordum. "Okuduğunu, Er- bakan'ın konuşmayı inkâretmediğüü. başını öneeğmek- le yetindiğini'' söyledi. RP. "Ön savunmasmda-s204", bu yayınlan yapan der- ginin yazan Zekeriya Temizel ile sorumlu Müdür T. Kut- si Makal aleyhine hukuk ve ceza davası açtıklannı, adı geçenlerin hukuk ve ceza mahkemesi kararlanyla mah- kûm olduklannı. verilen kararlann Yargıtay'ca onandı- ğını iddia etmişlerdir. Söz konusu dava dosyalan. mahkemenizde bulunmak- tadır. Sayın Necmettin Erbakan'ın konuşmasımn yer al- dığı dergideki çeşitli yazılar, bu yazılann başlıklan ve sa- hife numaralan zikredilerek, "^alanveiftira" olduklann- dan bahisle dava ve şikâyet konusu yapıldığı halde, ka- patma davasının konu yaptığımız konuşmanın doğru ol- madığından dahi bahsedilmesi, iddiamızın en güzel de- lilidir. O konuşma hakkında ceza ve hukuk davası hiçbir zaman açılmış değildir. Bahsettikleri kararlar, dergide yer alan başka yazılar hakkındadır. e) RP Genel Başkanı ve Başbakan Necmettin Erba- kan. laikliğe aykın söz ve davranışlanyla bazı tarikat li- derlerine, Devnm Yasalan'na aykın kıyafetleriyle gel- dikleri Başbakanlık Konutu'nda yemek vererek, bu çe- şit kişilerin devlet katında itibar gördüklerini ve eylem- lerinin hoş karşılandığını kanıtlamaya çalışmıştır. RP "Ön Savanmasmda-s. 206". "Söz konusu iftar ye- megi RP aduıa değil, Başbakanhk adına verUmiştir. bu se- bepten dolayı RP ik hiçbir ilgisi yoktur. 2-Böyk bir iftar davetinin yasalotupohnad^ını denetkme TBMM'nin gö- revidir. 3-TB\tM. 4J.1997 günü bu konuyla ilgili genso- nı müzakereshk denetkmegörevini yapmışw bu konuy- la ilgili iddialann \arit obnadığına karar vererek genso- nı önergesini reddetmiştir" demektir. Parti kapatma davalannda, daha önce açıkladığımız gi- bi CMUK uygulanır. Bu davalarda Anayasa Mahkeme- si'ni yalnızca aynı konuda verilmiş, Anayasa Mahkeme- si karan bağlar. Bunun dışında her şey delildir. Büyük Millet Meclisi kararlanyla, Anayasa Mahkemesi'nin bir delili kullanması engellenemez. Bir partinin genel başkanı sıfatını taşıyan bir kişinin laikliğe aykın her sözü ve eylemi parti kapatma nedeni- dir. Milletvekili, hatta Başbakan oknası partiyi sorum- luluktan kurtarmaz. f) RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'ın Adalet Ba- kanlığı Ceza lşleri Genel Müdürlüğü'nün 21.3.1994 gün ve 7444 sayılı yazılan ekinde gönderilen video-bant çö- zümünde. "Biz Kuran nizamından yüzçevirenlerden, ül- kesinde AUah Resulü yetkisiz kılanlardan mutlaka hesap soracağız" dediği görülmektedir. Şevki Yılmaz, Rize Belediye Başkanı seçilmeden kı- sa bir süre önce tstanbul'da yaptığı konuşmada: "Sizfcri ahirette dûnyada seçtiğiniz liderierk çağıraca- ğız_. Bugün Kur'an'ın kaçta kaçı bu ülkede uygulanır he- sap ettiniz mi? Ben hesap ettim. Kur'anı Kerim'üı yüzde 39'u bu ülkede ancakuygulanabiliyor. 6500 ayeti rafa kal- dınlmıs_ Kuran Kursu inşaettin. Vurtyapün. çocukoku- ruyorsun. öğretmenlik y^pryorsun, vaaz ediyorsun. Bun- lar cihad bölümüne girmez. Ameü salih böiümüne girer Hakk'ın ihkakı için, Hakk'ın yayüması, Allah'ın kelime- si yüksebnesi için yapıcak iktidar çahşmasma cihat der- kr. Cenabı Hak bunu siyasi mücerretten emretmemiş. Cahudiden emretmiş. Ne demek? Ordu halinde yapılır. Komutanı beDidir-. Namaz kılmanın şartı iktidann Müs- lümanlaşünlmasıdır. AUah diyor ki. camikrden önce ik- tidar yolu Müslüman olacak-. Beş \akit namaz kıhna- cakyerler için kubbeleryapma sizi cennetegötürmez.Çün- kü bu ülkede AUah kubbe yapıp yapmadığını sormuyor. Sormayacak, yetkili olup ohnadığını soracaktır... Bugün Müslümanlann 100 Urası varsa. bu 100 liranın 30 lirası- nı kız ve erkek evlatlanmızı yetişirecek Kuran kurslan- na ayınrken. 60 lirasını da iktidara gekn siyasi kuruluş- lara ay ıracağı/.- AUah bütün pcygamberierini iktidariçin mücadele ettirmiştir. Bana tarikat menşeinden iktidar için boğuşmayan bir isim gösteremezsiniz. Size diyonım kLsaçlanm adedince başlanm olsa. herbir baş Kuranyo- lunda kopanlsa yine bu sahip davasm- dan vuzgeçmeyecektir... Allah'ın size soracağı soru şöyk: Küfür düzeninde İslam devletiolsun diye niçin çahşma- dın? Erbakan ve arkadaşlan parti gö- rüntüsü altında bu ülkeye İslam getir- mek istiyor. Savcı anladL Sava kadar bizanlasak bunu, meseleyi halkdece- ğiz_ Bu ülkede dinin süngesinin Re- fah oMuğunu, Yahudi Abraham bile anlamışür... Kim iktidar Müslüma- nmetinegeçmedencemaatisüaha teş- vik ediyorsa, ya o cahildir. ya başka- lan taraftndan görevkndirikn bir ha- indir. Çünkü hiçbir peygamber dev- leti ek geçirmeden harbe mûsaade vermemiştir-. Müslüman akılh olur. Karşısındaki düşmanı nasıl yenecegi- ni göstermez. Kurmay çizer. asker uj- gular. Eğer kurmay planını açıklarsa. yeni bir plan kurması ümmetin ko- mutanlan üzerine vaciptir. Bizim gö- revimiz. konuşmak değil. asker ola- rakordu içerisindeki harpteki planı uy- gulamakür-."demiştır Aynı kişi milletvekili seçildikten sonra. 29.11.1996 tarihli konuşma- sında şöyle diyor: " Mecliste 158taneimam hatipme- zunu kökenli milktveküı \ar. Bizim derdimiz lise-ûnam hatip aynmı de- ğil, Bseükri de aym imam hatip ru- huyta yetiştirmek-. İnsanlara din der- siyetmez. Birde ahirette hazırhkder- si konulmandır. Bu ülkede en büyük terör, en büyük isyan ADah'a ve Re- suhl'ne yapdıyor. Gelin bu ülkede hep biriikte Başbakan'ından Cumhurbaş- kanı'na kadar hepimizölüm >% ölüm- densonraki hay-ata hazBtkyaDüratan- Samsunspor'un taraftan olur da Al- lah'uı taraftan olmaz mı bu dünyada- Elhamdüuiuah şimdi kilit taşı omuzu- muzda. BeJediyekr merdKen kurdu. Köprünün ortasına ulaşük. 15 müyar İslam Kurtuluş Ordusu konıyor. Bak Erbakan hocayıtanımayanlarduysun,obu köprününku- ruluş ustası \e mimandır) demişti. RP Ankara MiBetve- kili Hasan Hüseyin Ceyian, 14J.1993 tarihinde Kınkka- k'de yaptığı konuşmada; (Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşkrin. Rejimve Kemahzm haskalannmdır- Türkiye yıkılacak beyter. Türkiye Cezayir olur mu diyor- lar. Orada yüzde 81 nasıl obnuşsa, yüzde 20 falan değil. yüzde 81'kre ulaşacagız. Boşuna uğraşmayın ey emper- yalist baünın, sömürgeci batımn, >~ahşi batmın ve dünyay- la beraber olacagız diyerek ırz ve namus düşmanhğı ya- pan. Müslüman kadının bacaklan arasuıa insan yerine köpek yerkştirecek kadar köpekkşen ve enikkşen baö- nın taklitçiliğine soyunmuş olan sizkre sesleniyorum, bo- şuna uğraşmayın. Kınkkaklikrin elkrinde gebereceksi- niz" demiştir. Bu konuşmaya ait bant çözümünün tamamını incele- yen Prof. Dr. Bahri Öztürk, 25.9.1995 tarihli bilirkişi ra- porunda, (Konuşmadaözellikle belli birdini görüş ve inan- ca sahip olanlarla olmayanlar arasındaki farklılık ön pla- na çıkanlmakta, bu dini görüş ve ınanca sahip olmayan- lar. şayet bu görüş iktidara gelirse "gebertikceklerİDe" kadar varan düşmanca hareketlerin hedefı olarak göste- rilmektedir. Nitekim konuşmanın diğer yerlerinde de, örneğin "Bütün hesaplan biz soracağız. İstiklal Mahke- meierinin hesabını da biz soracağız. İskilipli Abf Hoca'nm hesabını da biz soracağız'' gibi, faildeki amacı ortaya ko- yan ifadelere sıklıkla yer verilmektedir. Sanığın eylemi TCK'nin312/2.maddesinegöre"suçişlenıeyedoİJi>ttah- rik suçunu oluştururn deıniştır. RP Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan'ın bu konuşmasına ait kasetler çoğaltılarak RP teşkilatına da- ğıtılmış vce mahalli teşkilatlarca da vatandaşlara dinle- tilmiştir. Söz konusu kasetlerden biri Dalaman'da ele ge- çince 1995 yılına kadar RP Dalaman tlçe Başkanlığı'nı yapan Süleyman Akbulut ve 1995'te bu görevi devralan ilçe başkanı Ömer HaBt Malatyah. 24.10.1995 tarihin- de Dalaman Cumhuriyet Savcısı Sinan Esen'e verdikle- ri ifadelerde, "Üzerindesaltanatveemperyalizmyazılıbu kasetin kendilerineRPGenel Merkezitarafından gönde- rildiğini" açıklıkla belirtmişlerdir. Adı geçen milletvekillerinin başka konuşmalan da eli- nizdedir. Şimdi RP, "Bu konuşmalardan partimizin ha- beri yok" demektedir. Konuşmalann bir kısmı televiz- yonlarda kapatma davası açılmadan önce defalarca ya- yımlanmıştır. Parhden ihraç edilmedikleri gibi uyan da- hi yapılmamıştır. Aslında RP, bu şahıslan tetikçi gibi kullanmıştır. S^nra da milletvekili seçtirip, cezalandml- malannı engellemeye çalışmıştır. Onlann yaptığı laikli- ğe aykın evlemlerden parti de sorumludur. Partiden ih- raçlann partinin sorumluluğuna etkisi yoktur. Fsasen bu ihraçlarda da takıyye yapıyorlar. Öğrendiğimize göre, ihraç kararlan kesinleşmesi diye tebliğ etmiyorlar. Ka- patma davası reddedilirse, tebligat yapıp sa\-unma hak- İannı kullandıracaklar ve "hakhvTnışsmız" deyip parti- de bırakacaklar ve tetikçi olarak kullanmaya devam ede- cekler. RP Ankara Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Ahmet TekdaL 24.11.1996'da Kanal D televizyon kana- lında görüntülü olarak verilen konuşmasında şöyle diyor: (Parlamenter sistemin hâkim olduğu yerlerde, eğer bir millet gerekli şuuru göstermez, hak nizamının tesisi sa- dedinde gavret sarfetmez ise kendisini iki bela karşıla- yacaktır. Bunlardan bir tanesi bütün münkerler karşısı- na gelecek zulüm görecek ve zulmün neticesinde de he- lak olup gidecektir. Bir diğeri mükellef olduğu hak ni- zamının tesisi için çalışmadığı için cenabı hakka hesa- bmı veremeyecektir ve bu takdirde de yine zelil olacak- tır. Işte değerii kardeşlerim, bu hassasiyetlere dikkat çek- mek suretiyle hak sistemini tesisk etmek isteven ve bu uğurda mücadele eden topluluklara elden gelen gavTetin gösterilmesi elbette vazifemizdir. Türkiye'de hak niza- mı tesis etmek isteyen siyasal kadronun adı Refah Par- tisi'dir.) RP, ön savunmasında bu konuda "Ahmet Tekdal 1986 yıhnda Hacca sitmiştir. Hacca genel başkan sıfahy la de- ğiL sade bir \atandaş olarak ghmiştir. Hac siyasi faaUyet yeri ohnadığı için parti adına siyasi bir konuşma yapma- sı da düşünülemez" demektedir. Bir partinin genel baş- kan yardımcısının, bu sıfatı taşıdığı süre zarfinda laikli- ğe aykın olarak yaptığı her konuşma, Siyasi Partiler Ya- sası'nın 101 /b maddesi gereğince partisini bağlar. Konuş- manın ne zaman ve nerede yapıldığının hiçbir önemi yoktur. Esasen Ahmet Tekdal'ın Hacca son defa 1986 yılın- da gittiği de doğru değildir. Elde mevcut kaset ve belge- ler dikkatle incelendiğinde, Ahmet Tekdal'ın bu konuş- mayı, 1993 yıhnda Bahçelievler Belediye Başkanı Mu- zaffer Doğan'ın konuşmasından sonra ve o konuşmaya atıfta bulunarak yaptığı açıkça anlaşılacaktır. 24.11.19% günlü Kanal D'de yayımlanan TekeTekprog- ramına katılan RP Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceyian, görüntülü bant çözümünden açıkça anlaşıldığı gibi, "Asker kalkmış diyor ki, PKK'B olmanıza müsaade ederiz ama, seriatçı ohnanıza asla. Bu kafayla çözemez- siniz. Çözüm isterseniz şeriatçıhknr" demiştir. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrii Karate- pe, 10 Kasım 19% günü Atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan törenden sonra; "Hâkim güçler 'ya bizim gibi yaşarsımz ya da her tür- iü fitneyi, fesadı içinize sokanz' diyorlar. Bu vüzden de RPti bakanlar bik kendi dünya görüşkrini bakanlıkla- rma yansrtamryonar. Bu sabah ben de,resmigörevim, sı- fatım nedeniy le bir törene katıldım. Süslü püslü görünü- şûme bakm da laik oMuğumu sakın sanmaym. inancınıı- za saygı duyuhnadıgı sövüldüğü bir dönemde, icim kan ağlayarak. bugünkü törenkre katıldım. Belki başbakanın, bakanlann. mUkrvekilkrininbazımecburiyetleri\anlır. Ancak sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Bu düzen değiş- meti, bekledik. biraz daha bekkyeceğiz. Gün ola harman ola, Müslümanlar içkrindeki hirs, kini nefreti eksik et- mesin" demiştir. Karatepe'nin bu konuşmasından dolayı Ankara 1 No'lu DGM'nin 9.10.1997 gün ve E.163 sayılı karan ile "Hal- kı, smıf, ırk, din ve bölge farklıhğı gözeterek kin ve düş- manhğa tahrik" suçundan ve TCK'nin 312/1. maddesi- nin uygulanması suretiyle mahkûmiyetine karar veril- miştir. 8 Mayıs 1997 günü RP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Haffl Çelik. "RP iktidannda imam hatipkri kapatmaya kalkarsanız kan dökülür. Cezayir'den beter olur. Ben de kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyk gelecek fis- tık gibi olacak. Ordu İS00 PKKli ik başedemedL 6 mU- yonlslamayia nasıl başedecek. Rüzgâra karşı iserkrseyüz- krinegelir. Bana vurana ben de vururum. Ben sapına ka- darşeriatçıyım.Şeriatıngelmesiniisti\»rum'"demiş. Ha- ber 10 Mayıs 1997 günü yayımlanan çok tirajlı gazete- lerimizin hemen hepsinde yayımlanmış, bu konudaki ta- nık beyanlan mahkemenize gönderilmiştir. RP'li Sincan Belediye Başkanı Bekir Yüdız, Sincan'da düzenlediği Kudüs Gecesi'nde salona tslami terörist ör- güt liderlerinin büyük boy posterlerini astırdığı, aydın- lanmıza "şeriat enjekte edeceğini" söylediği için Anka- ra DGM tarafından tutuklanmasından sonra, RP'li Ada- let Bakanı Şevket Kazan, mahkeme karanru protesto et- tiği imajını yaratacak biçimde hapishanede kendisini zi- yaret etmiştir. RPTi Sincan Belediye Başkaru Bekir Yıldız. söz ko- nusu konuşması dolayısıyla Ankara 2 No'lu DGM'nin 15.10.1997 gün ve E.20 sayılı karanyla "Süahlı çetek- rin övühnesi ve propagandasını yapmak suretiy k. bu çe- tekre yardım etmek ve halkı din ve mezhep farkhhğı gö- zeterek kin ve düşmanhğaaçıkça tahriketmek" suçlann- dan ve TCK'nin 169, 312/2 ve 3713 sayısı yasanın uy- gulanması suretiyle cezalandınlmasına karar verilmiş- tir. g) 3.3.1340 gün ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanu- nu'nun 3. maddesinde "Maarif VfekaJeti yüksek diniyat mütehassısian yetiştirmek üzere Darinfünun'da bir ila- hiyat fakühcsi tesis ve imaraet ve hitabet gibi hidematı di- niyeninifası\azifesiyie mükelkf memurlannyttişmesiiçin ayn mektepkr küşat edecektir" Anayasamızın 174. maddesinde sayılan \ e "Anayasa- ya aykın olduğu şekilde anlaşüamayacağı ve yorumİana- mayacagı" vurgulandıktan sonrainkılap kanunlannınen başında yaalı olduğuna göre, Tevhid-i Tedrisat Yasası ana- yasa hüİcmü haline gelmiştir. O halde, 1.) Gereğinden fazla ilahiyat fakültesi açıl- ması, 2.) lmam-hatiplik gibi din görevi görecek memur- lann yetişmesini sağlayacak adedi geçecek şekilde, baş- ka bir anlatımla milyonlarca çocuğumuzu dini eğitime tabi kılacak şekilde imam-hatip okullan açılması açıkça anayasa ve eğitimde laiklik ilkesine aykındır. Bu konuyu daha çok aydınlığa kavuşturmak için esas hakkındagörüşümüzde belirttiğimiz hususlara ek olarak, Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Büknt Serinı'in 22.8.1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasmda- ki "Olaylar ve Görüşler" bölümünde yayımlanan "İste- ğe bağh dinsel eğjtim ve öğretim" başlıklı makalesine dikkat çekmek istiyorum. Genel Başkan Necmettin Erbakan dahil, RP'nin hiç- bir sözcüsünün, imam-hatip okullanmn anayasınm 174. maddesine aykın olarak çoğaltılması yolunda. okullar- da kız öğrencilerin dinsel kıyafetlerle eğitim yapmalan, devlet dairelerinde kadın memurlara da aynı şekilde ca- lışma izni verilmesi, denetimli olsun veya olmasın Ku- ran kurslannın olabildiğince çoğaltılması ve buralarda- ki eğitimin çok küçük yaşlarda başlaması taleplerinden herhangi birini veya hepsini içermeyen bir konuşmasına bugüne kadar tanık olmadı. Diğertalepleriyle birlikte de- ğerlendirildiğinde, RP'nin kavgasını verdiği hususlar gerçekleşirse, Türkiye Cumhuriyeti'nin din kurallan esas alınarak yönetilen ülkelerden farklı olacağını iddia ede- bilecek aklı başında tek kişi çıkacağını sanmıyorum. Bir de laik (!) olmasalardı ne yapacaklardı acaba? Türkiye Cumhuriyeti Tevhid-i Tedrisata (öğretim bir- liğine) o kadar önem vermiştir ki, RP'nin savTinmalan- na dayanak yapmaya çahştığı AvTupa tnsan Haklan Söz- leşmesi'ni bu konuda çekince koyarak imzalamıştır. Bü- tün bu açıklamalanmdan sonra son sözüm şöyle olacak. "Gerek ülkemizdevegereksedünyada,mahkemekrceka- panlan hiçbir parti RP kadar kâpatıuııayı haketmemiş- tir." Saygılar sunuyorum. Vural SAVAŞ Cumhuriyet Başsavcısı. Brttl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle