27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyetİmtivaz Sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yönetmenı: Orhan Erinç • Genel Yayın Koordınatörü: Hikmet Çetinkava # Yazuşlen Mudürien: Ibrahim YUdız - Dinç Tayanç • Sorumlu Müdur Fikret İlkiz # Haber Merkezı Müdürû Hakan Kara •Görsel Yönetmen. Fikret Eser Dış Haberier: Şinasi Danışoğu • tstıhbarat Ceogiz Yıldınm 9 Ekonomı Mehmet Saraç 9 Kıiltür Handan Şenköken 0 Spor Abdûlkadir Yüeetman 9 Makaleler Sami Karaören 9 Duzehme AbduUah Y n a a # Fcrtograf: Erdoğan Köseoğlu •Bılgı-Bdge. Edibe Buğra 9 Yurt Haberlen. Mehmet Faraç Ya>Tn Kunıhı tlhan Seiçuk (Başkan). Orhan Erinç. Okta> Kurtböke, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, Ergun Bakı, Dfaç Tayanç, tbmbîm \ Udız. Orhan Bursalı, Musuf» Balbay, Hakan Kara. AnkaraTemsılcısı: Mustafa Balbay AatürkBulvanNo 125, Kat:4, Bakanhklar-Ankara Tel: 4195020 (7 hat). Faks- 4195027 • tzmır Temsılcısı: Serdar Kızık, H. Zıya Biv. 1352S 2/3 Tel'4411220, Faks: 4419117 • Adana Temsücısi. Çetin Yiğenoğtu, Inonü Cd 119 S. No: 1 Kac 1, Tel: 363 12 11, Faks: 363 12 15 Mdessese Müdûrû: Üstön Akmen # Koordınatör Ahmet Korulsan # Mutasebe Büknt YcnerSldan: Hüseyin Gön-r • Ulcone Önder Çettk • Bıİgı- îşlem. Nail tnal # Bılgısayar Sıstem. Mörüvet ÇUer«Saaş FuiletKaza MEDYA C: • Yonetım Kunılu Başkanı - Genel Müdur Cölbîn Erduran # Koordınatör Reha Işıtman # Genel Müdur Yaıdnncısı Mine Akdağ Tel 514 07 53 - 5139580-513846<>61,Faks 5138463 Yayımla>an ve Basan: Yen! Gun Haber Ajansı. Basın ve Yayıncılık A Ş TuıkocağıCad 39 41 Cagaloglu 34334 tst PK 246 tstanbul Tel (0 212) 512 05 05 (20 hatl Faks |O<212> 513 85 95 12KASIM1997 tmsak:5.12 Gûneş: 6.41 Öğle: 11.55 îkindi: 14.31 Akşam: 16.56 Yatsı: 18.19 Kemancı kmn pozu • Haber Merkezi - Sue Zeidler tarafmdan hazırlanan hikâyesı ıçin kemancı Lili Haydn, Ha>dn. Los Angeles Ftlarmoni Orkestrası, No Doubt ve Rolling Stones grubunun da bulunduğu birçok mûzik topluluğuna kemanıyla katkıda bulunmuştu. İstanbul Konseyi • Haber Merkezi - lstanbul'un tanhı ve cofrafi kimhğinı koruyarak sağlıklı gelışiminı sağlamak için kurulan Jstanbul Konseyi'nın yapılan kurucular kurulu toplantısında genel başkanhğa M. Engın Vıranyalı seçıldı. Toplantıda genel başkan yardımcılıklanna Prof. Muhteşem Giray. Prof. Yücel Ünal; genel sekreterliğe Orhan Erdenen. genel sekreter yardımcılığına Sait Sungur. saymanlığa Dr. Zerrin Güç. veznedarlığa Ethem MuzafFer Yılmaz, üyelıklere de Prof. Turhan Gırillioğlu ve Ihsan Çayıroğlu getirildi. Sayıştay arşivinde yangın • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Sayıştay'ın Eskışehir yolu üzenndekı depolanndan bıri tamamen yandı. tki ayn noktadan başlayan yangında, 1500 ton e\Tak kül olurken Sayıştay'ın arşivlerinden yüzde 5'i yandı. Sayıştay'ın TBMM adına bütün kamu kurum ve kuruluşlannın hesaplannı incelemesi nedenıyle arşıvlerdekı yangında sabotaj olasılığı gündeme geldi. Yangmın, inceleme yapılan belgeleri ortadan kaldırmak amacıyla kasıtlı çıkanlması olasılığı üzerinde duruluyor. Rektörler konferansı • tstanbul Haber Servisi- Türk dünyasındaki bütün üni\ersite ve yükseköğretim kurumlan arasında bılımsel işbırliğini geliştırmek amacıyla düzenlenen "Üçüncü Türk Dünyası Üniversite Rektörlen Daımı Konferansı" (TÜDREK), dün Istanbul'da başladı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemai Gürüz, konferansa Türkıye'nın yanı sıra Azerbaycan, Kazakistan, KKTC, Kjrgızıstan, Özbekıstan, Türkmenıstan, Tacikistan, Moğolıstan. Moldova ve Bosna- Hersek'ten toplam 134 rektörün katıldığını bıldirdi. 'Laf olsun' diye okutulan dersler, çocuğu müzikten soğutmaktan başka işe yaramıyor Müzik eğitimi göstermelik• Müzik eğitiminde 1920'lerde başlatılan kurumsallaşma ve kitle eğitimi çalışmalanna karşın bugün ulaşılan manzaranın "bir felaket" olduğu vurgulanarak, konservatuvarlann bir an önce yeniden yapılanmasının gerektiği dile getirildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Fırat Kutluk, 1920'lerden başlayan mü- zik eğitiminde, kurumsallaşma ve kitle eğıtimı çalışmalanna karşın bugün ulaşılan manzaranın "birfe- laket" diye nitelendirilebileceğini belirterek "Biraz zorlamayla da ol- sa o dönemler için belki başanlı ol- du. Ama günümüze gelindiğinde, Bao'nın hangi sistemini doğnı dü- rüst alabümişiz? Batı sanat müziğj- ni temel alan müzik eğitimi alanın- da da başansız kahnmasını >adırga- mamak gerek" diye konuştu. ASUMAN ABACIOĞLU İZMİR-Okullardaki müzik der- si "laf olsun" diye işleniyor. Müzik eğitimcıleri, gelişmiş ülkelerde, co- cuklara müzik eğitiminin temel ba- samağının verildiğini, Türkiye'de ise böyle bir şey olmadığını belir- terek klasik müziği sevdirmeyi amaç- layan eğitsel programlann, çocuğu müzikten soğutmaktan başka işe ya- ramadığını söylüyorlar. Uzmanlar, hâlâ 1920'lerin müfredatıyla ders yapılan konservatuvarlar için çok ciddi anlamda yeni bir yapılanma- nın şart olduğunu vurguluyorlar. Kitle eğitimine yönelik çalışma- larda çok hatalar yapıldığmı savu- nan Fırat Kutluk. şu görüşlere yer verdi: "Biz insanlara kaliteli olanı çok körii sunduk. Halk türkülerini çokseslendirme çauşmalanndan rut çocuklara klasik müziği sevdirmeyi amaçlayan eğitsel programlara va- rıncaya kadar çok başarısızdık. Amaç, bir müzik devrimi yaratmak- ü. Televizyonda çocuklar için eğitim amaçfa programlarda. Beethov en' m Beşinci Senfonisi'ni çaldılar. Çocu- ğu müzikten soğutmaktan başka işe yaramadı bunlar." Çocuklara ve gençlere televizyon kanallan tarafından kalitesız müzik empoze edilmesi konusunda, "po- püler müziğin dünyanın her yerin- de çocuklan hedefaldığmı" söyle- yen Kutluk, "popülermüziktedevi- nim, ritmik yapı var. ELzgiseUik, ço- cuklann algılav'abileceği dar bir gen- likte. Baüda, bundan yararianıla- rak çocuklara seslenebilecek çalgı yöntemleri geüştirUdi Çocuklar, ana- okulundan büyüyünceye kadar bu sistemle ciddi bir şeldlde müzik eği- timinin temel basamağını abyoriar, bizde böyle bir şey yok" dedi. Tür- kiye'de haftada bir saat verilen mü- zik derslerinin "lafolsun" diye kon- duğunu, ilkokullarda branş öğret- meni tarafından bile verilmediğini kaydeden Kutluk, çocuklara kalite- li müziği sevdirmek için ne yapıl- malı sorusuna şu yanıtı verdi: " Konservatuvarlar için çok cid- di anlamda yeni bir yaptlanma şart Hâlâ 1920'İerin müfredatıvla işli- yorlar, yeni hiçbir şe> yok. Ilköğre- tim okullannda sınavlarda Cho- pin'in doğum ve ölüm yıDan soru- luyor. Bunlar ortaokuklaki çocukla- ra sorulacak sorular değiL Kesinlik- k çocuklan müzikten soğutuyor. İn- sanlara Batı sanat müziğini sev dir- meye çahşmanın yararsız olduğunu düşünüyorum. Ama bu işi bflen, din- leyen seven bir Idtle var." Türkiye'de araştırma yapan mü- zik eğitimcilerinin, "toplumun ku- lağnun Türk sanat müziği ve Türk halk müziğine alışık olduğu için Ba- tı sanat müziğinin y^vılmasuun zor olduğu" sonucuna vardıklanm ve bunun ıçin de endişelendiklerini be- lirten Fırat Kutluk şunlan soruyor: "Neden böyk bir endişe duyuhrv'or? Neden bu müziğin khielere yayıtma- sı gerekhor? Aynca Batı sanat mü- ziği neden çağdaşuğın süngesi olu- vor?" Montessori yönteminde çocuğa hiçbir şey öğretilmiyor, öğrenmesi için ortam hazırlanıyor Bırakın helvayı çocuk yapsın•Okul öncesi eğitimde uygulanan Montessori tekniği, çocuğun kendi özgür iradesini kullanarak çevresini ve kendisini tanımasını ve her şeyi yaşayıp deneyerek öğrenmesini öngörüyor. rilmez. çocuk gereksinimleri jçinöğrenmeyiöğrenir" diyen Lale Hazar. "Bu nedenle Mon- tessori sınıflannda. çocuğun özgür olması için koşullan sağ- layan bir öğretmen, sınırlar km'arakçocuğa rchberlik yap- malı vegeltşmesini çok iyi göz- lemlemelidir. Öğretmen her an arzu edilen yardımı sağla- malı ama asla çocukla deneyi- mi arasında bir engel teşkil et- menklklir. Öğretmen çocuğun öğrenme coşkusunun canlı kalmasını sağlar; öğrenmek için birtakım faalhetlcre gir- mesi, kendi hatalannın farta- na varmasu deneyerek öğren- mesi için çocuğu serbest bıra- tar" diye konuşuyor. Hazar'ın anlattıklanna gö- re, Montessori tekniğinde su- nulan her aktivite. kendi için- de çocuğun gelişimıne yar- dım edecek deneyimler sağ- lamayı amaçlıyor. Süreç için- de bıreysel yeteneklerinin ge- lişmesine katkıda bulunmak için etkinlıklerbirbirini takip ediyor. Öğrencinin bir önce- ki etkinliği, bir sonrakinin ha- zırlığı şeklinde düzenleniyor. FİGEN ATALAY Üç yaşmdaki Ozan. önce kuru fasulye dolu sürahiyi dik- katlice tuttu. Sonra içindeki fasulyeleri, tekini bile düşür- meden yanında duran boş sü- rahiye aktardı. Sabırsızlıkla sıralannı bekleyen öteki ço- cuklar da fasulyeleri büyük bir ciddiyetle sürahiden süra- hiye boşalttılar. Böylece par- mak kaslanm kullandılar, bir sürahiyi dökmeden boşaltma- sını. döktüklerini dikkatle top- lamasını öğrendiler. Ama bu- nu onlara hiç kimse öğretme- di, yalnızca gösterildı. Bu eği- tim tekniğınin adı "Montesso- ri". Özel Biricik Anaokulu, Tür- kiye'de Montessori eğitim tek- niğinı uygulayan çok az sayı- daki okul öncesi kurumdan biri. Okul kuruculan Lale Ha- zar ve Doli Levi'nin verdıkle- ri bılgiye göre, bu metot, özün- de, çocuğun doğumundan iti- baren kendi özgür iradesini kullanarak çevresini ve kendi- sini tanımasını, yaşayarak ve deneyerek öğrenmesini içeri- yor. "Akılyoluylagelişmekis- teyen çocuğa sorumluluk ver- mekten korkmamahyız" dı- yen Hazar ve Levi, şöyie de- vam ediyorlar: "Beynin oksijene olan ge- reksinimi gibi hareketveeytan, çocuğun yaşamı içinönemlidir. BeyiiL, duygular ve kaslar, bel- ü bir uyum ve düzen içinde ço- cukluk döneminde hızla geli- şir. Bu gelişim sürecindeçocu- ğun kendi öğrenme disiplini- ni kendi seçim \v isteği ile ger- çekJeştirmesi esastır. Bu eği- tim modetinde öğretmen, üp- kı birtiyatrooyununu yöneten yönetmen gibi ne zaman mü- dahaleedeceğini bilen. kanat- lanyla uçmaya çauşan çocıt- ğa kendi kişüiğinin gefismesi sa- natmı.çocuğun kendisinin oluş- rurmasına izin veren kjşidir." Bu teknikte çocuklara hiç- bir şey zorla kabul ettirilmiyor. Ancak öğrenecekleri her ye- ni aktiv ite. sanki armağan ve- rirmişçesıne farklı bir şekilde sunularak ilgilenen her çocu- ğun katılması sağlanıyor. "Montessori uygulamala- nnda çocuğa hiçbir şey öğre- Montessori eğitim tekniğini uygulayan Özel Biricik Anaokulu'nda çocuklara hiçbir şey doğrudan öğretarnhor.valnıaagereksininlerinegöreöğrenmeİOT SAĞANAK) 3 bini göreve başlamadı Doğu'ya öğretmen gitmiyor EBRUTOKTAR ANKARA - Güneydoğu ve Doğu Ana- dolu bölgesıne atanan 10 bin 110 sınıf öğ- retmeninden 3 bin 16'sının görevine başla- madığı öğrenildi. Bakanlık öğretmen açı- ğını açıktan atama ve emekli dönüşleriyle karşılamayı planlarken ertelenen askerlik- lerle de en az 5 bin öğretmeni kazanmayı hedefliyor. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim için yapılan halk bağışı 1.8 tnryon liraya ula- şırken istanbul Menkul Kıymetler Borsası (IMKB) tarafından yapılan 32 trilyon lira- lık okul yardımı için arazi tahsis çalışma- lanna başlandı. Milli Eğitim Bakanlığı'nca Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne şimdiye ka- dar atanan 26 bin 351 öğretmenden çoğu- nun görev yerine gitmediği bildirildi. 4 Ey- lüFde yapılan atamalarda Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelenne atanan lObin 110 öğretmenden 3 bin 16'sının göreve başla- madığı öğrenildi. 3 Ekim'de ataması yapı- lan 16 bin 351 branş öğretmeninin geri bi1- dirimi ise henüz yapılamadı. Çözüm aravişı Bakanlığın, öğretmen açıklannı açıktan atama ve emekli dönüşleriyle karşılamayı planladığı bildirildi. Milli Eğitim Bakanlı- ğı, Kasım 1997 yedek subay ve er celple- rinde sevke bağlı öğretmenlerden er statü- sündekilerin Mayıs 1998, yedek subay sta- tüsündekilerin de Temmuz 1998 celpleri- ne kadar sevklerinin ertelenmesiyle de, en az 5 bin öğretmeni kazanarak 8 yıllık ke- sintisiz temel eğitimin de "açık" nedeniy- le sekteye uğramasını önlemeyi planlıyor 1997 yılı içinde atanan öğretmen oranı- nın geçen yıla göre yüzde 21 arttığı belir- tilirken 3 Ekim'de yaptlan kuralarda da branş öğretmenlerinin yüzde 73'ünün ilk üç tercihine atandığı ve eş durumundan ya- rarlandığı kaydedildi. Maliye Bakanlığı'ndan alınan 158 bin öğretmen kadrosunun da 2000 yılına kadar atanacağı bildirildi. Kad- ronun eğitim fakültelerinden karşılanama- ması durumunda fen- edebiyat fakülteleri mezunlannın "öğretmeıüik formasyonu" olanlanndan yararlanılacağı kaydedildi. Sekiz yıllık kesintisiz temet eğitime ya- püan halk bağışı 1.8 trilyon liraya ulaştı. Ba- ğışın 1.3 triryon Iirasmın bankalann yardım- lanndan oluştugu öğrenildi. Milli Eğitim Ba- kanlığı'nın İMKB'nin 32 trilyon liralık okul yaptırma bağışı için de arazi tahsis çalışma- lanna başladığı belirtildi. Bakanlığın okul- lann yapılacağı arazi seçimlerini Güneydo- ğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğun- lastırdığı kaydedildi. Arazilerin 5-50 dönüm arasında olduğu bildirildi. Lepra Hastanesi Sosyal Hizmet Ünitesi'nde altsı hemşire olmak üzere 13 kişi görev yapryor. Sosyal Hizmet L nitesi, hastahğı nedeniy le toplumdan ve hatta ailesinden dışlanan cüzamlı hastavı üretken kılarak hastanın toplumda ve evinde kabul görmesini saglamak için çalışıyor. (Fotoğraf: tPEK YEZDANİ) Lepra Hastanesi'nden cüzam hastalarına yaşatna umudu e-posta : tan (a prizma.net. tr İstanbul Haber Senisi - "Cüzamla Sa- v«ş Vakfl". 21 yıldır, cüzamlı hastalann hastahğı yenmeleri ve "kendi avaklan üze- rinde durabilmeleri" için mücadele veri- yor. VakıfBaşkanı ve Lepra Hastanesi Baş- hekimi Prof. Dr. Türkan Saylan, cüzamlı hastalann yüzde 12.5'inin hastahğı nede- niyle ailesi tarafından terk edildiğine dik- kat çekerek "Lepra tanısı nedeniyie dam- galanan vetoplum dışına itilen hastaya, biz istediğimiz kadar iyileştiğini söyleyeUm, ona gerekli sosyal rehabilitasyonu sağia- madan sorunu çözûmle>eme>Tz" dedi. Türkiye'de halen 2 bin 600 kayıtlı has- ta bulunuyor; 100'ün altında cüzamlı te- davi görüyor. "Cüzamla SavaşVakfı''. hastahğı nede- niyle toplumdan ve hatta ailesinden dışla- nan cüzamlı hastayı üretken kılarak has- tanın toplumda ve evinde kabul görmesi- ni saglamak için çalışıyor Türkan Saylan, lepra hastalığımn yalnızca tıbbı yönüyle dü- şünülmemesi gerektığıni belirtiyor. Teda- vi görmüş bir hastanın toplum içmde say- gın bir birey olarak yaşamını sürdürmesi- nin, onun ekonomik durumuyla doğrudan ilgili olduğunu anlatan Saylan, bu neden- le böyle hastalann kendi durumlanna uy- gun bir işe sahip olmalannın çok önemli olduğunu ifade ediyor. Genellikle kırsal kesımde yaşayan lepralı hastalann duyu ku- suruna uğramış el ve ayaklanyla eskiden olduğu gibi çalışmaya devam edemeye- ceklerini belirten Saylan. "Bu yüzden biz de hastalann evlerinde, köylerinde kalma- lan, kendi ayaklan üzerinde durabflmele- ri için koyunculuk, ancıhk, hancıhk, ber- ber dükkânı gibi projekr üretivoruz" di- ye konuşuyor. 43 5 tane hasta çocuğuna da karşılıksız burs verdiklerine dikkat çeken Saylan. "Hastanın flgi gösteremediği ço- cuğu çoban olacağına, doktor oluyor" gö- nlşünü savunuyor. Saylan, aynca burs ver- dikleri çocuklann ailelerinden aile planla- masına gitmelerini istediklerini kaydedi- yor. Lepra Hastanesi Sosyal Hizmetler Üni- tesi Yöneticisi uzman hemşire Mücella Soydan. cüzam hastalannın çoğunun Do- ğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen "çokyoksul" insanlarolduklannı söy- lüyor. Hastalann kendi ayaklan üzerinde durabilmeleri için geliştirilen projelerin hayata geçirilebılmesi için "iküıci el giy- si" topladıklannı belirten Soydan, bu giy- silerden bir kısmının hastaya venldiğini, bir kısmının da satıldığını ifade ediyor. Altısı hemşire olmak üzere 13 kışinin görev yaptığı sosyal hizmet ünitesinin ça- lışmalan arasında önemli bir yer tutan has- talara meslek edindirme projelennin sayı- sı 1986 yılından bu yana 32'yi bulmuş. SÖYLEŞİ ATTİLÂİLHAN 'Sosyalist Sol'a, 'Müdafaa-i Hukuk' Örneği. Büyük dedem Hasan Fehmi Efendi'nin 'ittihat- çı' olabileceğini, çok yıllar sonra, annem söyle- mişti: çocukluğundan hatırtıyor, 'Cemiyet'in Nâşir-i efkân' Tanin gazetesinin devamlı okuruymuş! O zaman, anlamıştım: Menemen katliâmı'nda (Ma- yıs, 1919), Suriye Cephesi'nden henüz dönmüş oğ- lu Esat Efendi'yle silâha sanlıp, Yunanh'ya karşı evi- ni ateşle korumasının, nereden gelebileceğini! 'Si- lâhlı mukavemef suçundan, Yunan 'Divan-ı Harb-i Örfe/'ndeyargılanması, böylece, dahaderin birma- na kazanıyordu. 'ittihatçı', rtafya üzerinden az buçuk 'Carbonari, az buçuk Mason: yukan Balkanlar'dan epeyce Na- rodnik, bir 'komitacı' tipidir ki: aktivizm'ie topJum- sal örgütlenmeyi, bireysel terorizm'le, toplumsal si- lahlı direnişi birbirine kanştırabilir. Fena halde, kanş- tırmıştır. Fena halde, kanştırmıştır da! Fâlih Rıfkı bey yazmıştır: Enver Paşa'nın herhangi biremrine, "-Mevzuat müsârt değil, Paşam" itirazı gelince; gö- zünü kırpmaksızın, "-...yok kanun, yap kanun!" dermiş! 'Meşrûiyet' umurunda mı? Ama, yiğide vur, hakkını teslim et: Anadolu'da Yunan işgaline ilk direnişin odak noktalan, gizli hti- hat ve Terakki'nin odak noktalarıydı; bilhassa, Ege'de böyledir. Mustafa Kemal'in Samsun yol- culuğuna paralel uygulanmış, Hüseyin Rauf bey'in Bandırma yolculuğu, hemen hemen bütün batı Anadolu'yu içeriyordu. Hele kendisinin, Teşkilât-ı Mahsusa-i Dahiliye'nin eski 'reisi' olduğu düşünü- lürse!.. 'Kara' Vâsıf bey'in örgütlediği 'Karakol Ce- miyeti', Sovyetler'le -orada bulunan Enver Paşa sayesinde- temasa ilk gecmiş, yardım almış 'yeral- tı direniş' örgütümüzdür; başka türiü söylersek, Mü- dafaa-i Hukuk Cemiyeti yan yanya, belki ondan da fazla, 'eski' rttihatçıydı: Mustafa Kemal'in en yakın- lanndan Mazhar Müfrt bey, daha evvel 'Ittihaiçı' ye- mini etmiş olduğundan. Müdafaa-i Hukuk yemini etmemişti; ne var ki bu, Anadolu Ihtilâli'nin sadık bir 'riıknü', Mustafa Kemal'in 'sâdık bir neferi' ol- masına mâni olmamıştır. Gâliba önemli nokta burası. Tarih onlan haklı çıkarmıştır... Bazı 'to/rjafç/'öndegelenleri, hele 'Suikast dava- s/'ndan sonra, Anadolu ihtilâli kadrosuna, 'Ce- miyet'in Ikinci Takımı' diyordu. Pek yanlış sayılmaz: Mustafa Kemal ve ona inanmış olanlar, Ittihat ve Terakki'de Vç muhalefeti' temsil ediyorlardı. iyi de, Tarih, muhalefeti ve onun görüşlerini haklı çıkârdıy- sa, onlann kabahati ne? 'Birinci Takım', koca impa- ratoriuğu, on yılda 'batırmış'; 'Ikinci Takım' bu ba- taktan, yepyeni bir devlet çıkarmanın, yolunu ve yöntemini bulmuştur. Işte önce Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nde, bilâhere Halk Fırkası'nda, Gâzi ile omuz omuza vuruşan bu Ittihatçılar' dır ki, İhtilâli ve Inkılâbı, ikisinin de mana ve ehemmiyetini lâyı- kıyla kavramış; Meşrûtiyet ile Cumhuriyeti asla ka- nştırmamışlardır; demek ki bir yerde 'ıntisap mües- sesesi', yerini, 'davâya sadakat'eterkedebilmiştir Ün- lü 'ÛçAli'ler Divan-ı Harbi', aslında 'Enver Paşa'c/- lığı' tasfiye ediyordu. Aradaki fark, bir uçurumdur; Gâzi Mustafa Ke- mal, 'bizzat' şöyle tespit etmiş: "...Ittihatçılar Ba- tılılaşmak istedi, biz medeniyetçi olacağız; on- lar komitacı kimliğiyle ihtilâlci olmak istedi, biz devrimci olacağız; onlar Osmanlılaşmak istedi, biz milliyetçi olacağız; onlar islâmlaşmak iste- di, biz lâik olacağız. Siyasi mücadeiemizin kalı- bı budur. Ittihatçılar sartanattan meşrûtiyete gel- diler, biz devlette cumhurryetçiyiz, şeriattan lâ- ikliğe geçeceğiz!.." (Mılliyet, 29 Ekim 1997) Tereddüde mahal var mı? 'Başan'nın sım neydi? Halk Fırkası nedense sonradan sırrolan Halkçı- lık Programı'na yaslanmıştı: 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun 'esasını' bu program oluştur- muştur: açıkçaanti/emperyalist, dahası anti/kapita- list (Galiyef'çi mi?) idi; belki de fırka, her sınıftan 'aha- liyi'o son derece 'umumi' 'Dokuz Umde' (ilke) etra- fında, bu yüzden toplayabilmişti: 'lttihatçıla?\n önem- li bir kısmı, bu pota içinde eriyip, anti/emperyalist, lâik ve demokrat 'cumhuriyetçiler'e dönüşmeyi bil- diler. Davranışlan, Tarih'in dinamiğine uygun otdu- ğu için, Türk halkı onlan asla unutmayacaktır. Tarih de unutmaz! Başannın 'sım', ne miydi? En başta, 'durum mu- hakemesi'nin (Ocak 1920) yâni teşhis'in 'gerçek- çi' olması; dahası, 'istiklâl' fikrinin, soyut bir kav- ram olmaktan çıkanlıp, elle tutulur bir somut amaç haline getirilebilmesi; en önemlisi de, 'uy- gulanatHİiriiğinin' halkın aklına yatnlması: Sakar- ya Muharebesi'nde Gâzi'nin ne dediğini hatırlar mı- sınız? "-Mehmetçik, muharebeyi kabul etti"; tek ba- şına bu söz bile, daha önce Osmanlı Ordusu'nda neden o kadar çok 'asker kaçağı' olduğunu açıkla- maya yetmez mi? Enver Paşa'nın, 'siyasi mülteci' olarak bulundu- ğu 'sovyet' Moskova'sında hayalini kurduğu 'Ihti- lâl-i Cihân-ı Islâm', hayalden öte, utopia soyırrJu- ğunda bir şeydir; oysa Müdafaa-i Hukuk ve Mi- sâk-ı Millî, yaşamaya azmetmiş bir halkın, tutuna- bileceği somut iki dal! Bunlan, yalnız Gâzi'nin ger- çekçiliğini anlatmak için söylemedim; O'nun, nasıl farklı geçmişlerin namuslu aydınlanndan, birie- şik bir İhtilâl ve Inkilâp 'cephesi' çıkarabildiğini belirtmeye çalıştım. Kim bilır, bir türiü 'ortak pay- da'yı bulamayan Sosyalist Türk Solu'na, belki hem somut, hem tarihi bir örnek olur. Ümit bu ya!.. http:// www. prizma.net tr/ A İLHAN http://www.eda.tr/-bilgiyay/yazar/ailhan.htlm
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle