14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1997 ÇARŞAMBA 10 SAVCI SAVAŞ'IN SOZLU AÇIKLAMASININ TAM METNI Biz takıyyeden anLamayız' 7 argıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın Refah Parti- sı'nın kapatılmasına ılışkin ola- rak açtığı davada Anayasa Mahkemesinde 11.11.1997 ta- rihınde yaptığı sözlü açıklama: Sayın Başkan. Anayasa Mahkememızm saygıdeğer üyeleri, 1. Federal Almanya Anayasa Mahkemesi KomünistPartısi'ninkapatılmasıylailgili 17 Ağustos 1956 tarihlı karannda. ılke olarak partı kapatma davalannda hangı delillerin e- sas tutulacağinı şu şekilde belirlemiştir: (Anayasaya aykın maksatlann ispatı için en önemli delil. anayasanın 21. maddesinin 2. fıkrasına göre. partinın gayeleridir. Mez- kur hiiküm. önleyıci karakterine uygun ola- rak. bu hususta önemsiz uzak gayeler arasın- da bir tefnk yapmamakiadır. Önemli olan sadece. bir partinin gayeleri- ne göre. hiir demokratik ana nizama zarar vermek \e onu bertaraf etmek maksadının olup olmadığıdır. Gayelerinden bu maksat halı hazırda ispat edilebıhyorsa, onun dü- şüncelerine göre, bu maksadın başanya eri- şeceğı \eya enşmesi lazım gelen zamanm hukukı bir önemı yoktur. Kanun vazıının maksadı. anayasanın devamı müddetince, hür demokratik ana nızamı zedeleyecek hiç- bir partinin ınkışafına müsaade etmemektır. Bir partinin hedefleri kaideten şunlardan anlaşılır Programından ve diğer partı ma- kamlannın açıklamalanndan, partinin siya- si ideolojisi hakkında söz söylemeye yetkili tanınmış muharrirlerin \azılanndan. ileri gelen görevlılennin sözlennden. partinin içınde kullanılan eğitım ve propaganda va- sıtalanndan \ e bunlardan başka parti tarafin- dan çıkanlan ve\a onun nüfuzu altında bu- lunan gazete vemecmualardan. Partı organ- lannın ve taraftarlannın tutumlan, maksadın tespiti hususunda. netice çıkarmaya imkân verebılir. Bütün gayelerin yazılı olması veya her- hangı bir surette tespit edilmış bulunması anlamında, maksadın yazılı delıllere dayan- ması şeklinde. anayasanın 21. maddesinin 2. fıkrasında bir hüküm yoktur. Bir partinin anayasaya a\ kın maksatlan- nın. hıçbir zaman açıkça ilan edilmediği bi- linen bir keyfıyettir. Geçen on yılın siyasi tecrübeleri, bir partinin kullandığı siyasi va- sıtalarm şeklinden, hareketlerinin tarzından, onun hakıkı maksadını anlamak ve sahte olanları ayirt etmek için kafı derecede bilgı vermıştır. Başsavcılığımız da. parti kapatma davala- nnda delillerin bu şekilde ortaya konup, de- ğerlendırilmesi gerektiği ınancındadır. Ana- dolu müslümanlığının başlangıç tarihini 1071 olarak kabul edelım. Bu tarihten 1923 tarihine kadar geçen süre tam 852 yıldır. Bu kadar yıl içinde Anadolu'da 12 bin cami in- şa edılmıştır. E\et koskoca Selçuklu \e Os- manlı ımparatorluklannın yaptırdıklan cami sayısı 12 bindir. Osmanlfdan Cumhuriyet'e yüklü bir borç, harabe halıne gelmiş bir ülke ve genç nüfus- tan yoksun. savaşa savaşa bitkın düşmüş bir halk kalmıştır. Bu tür olumsuzluklarla işe başlayan cumhuriyet hükümetlen zamanın- da 73 yılda 72 bin cami yapılmıştır. Amabu rakamsal gerçeklere karşın. lslam adma ko- nuşanlar tarafından Cumhunyetimizin yö- netıcılen dinsizlıkle suçlanmaktan kurtula- mamıştır. Kuran'da ilk emır olarak "oku" denilmek- tedir. Kuran Selçuklu ve Osmanlı dönemlerin- de hattatlar tarafından elle yazılıyordu. Hat- tat sayısının azlığı. elle Kur'an yazmanın zahmetli ve uzun zamana mal olması neden- leri ile. elde bulunan Kur'an sayısı çok sınır- lı idi. Bu nedenle Kur"an-ı Kerim sıradan in- sanm edinemeyeceği kadar pahalı idi. Ana- dolu"da yaşayan geniş halk yığmlannın ona elinı bile sürmesi nerdeyse olanaksızdı. On beşinci yüzyılın ortalannda icat edilen matbaa, ıcadından ikıyüz elli yıl kadar son- ra. Lale devnnde Istanbul'a getınlmiştir. Matbaa on sekizincı yüzyılın başında Os- manlı topraklanna girmiş ama, şeriatçı Kur'an'ın matbaada basılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Şeriatın bu dırenişi, on do- kuzuncu yüz >ılın ikınci yansına. hatta fi- ilen. Cumhuriyet'e kadar sürmüştür. Cum- hunyet'in getirdiği aydınlanma sayesinde Anadolu insanı Kur'an-ı Kerim'i tanımak olanağına ka\-uşmuştur. (ŞAKİR KEÇELl, Şenat Nedır? Demokrası ile Bağdaşır mı?, 1997. s.31.35). Türkiye Cumhuriyeti'nde ibadet için bu şekilde sağlanan kolayhklara rağmen, eli- nizdekı kaset \ e bant çözümlerinde de gö- rüldüğü gibı. RP'nin üyeleri ve mılletvekil- leri mütemadıyen "şeriat'" özlemlerıni dile getirmekte. bu şekildeki eylemleriyle ülke- mude demokrası ve ınsan haklannm ger- çekleşmesıne hızmet ettiklennı ıddiaetmek- tedirler. Esas hakkındakı mütalâamızda. tarihimi- zın her dönemınde \e bugün "şeriat" iste- yenlerin hıçbir zaman demokrat olamaya- caklannı, aslmda ülkemızde din kurallanna dayanan. başka bir deyişle laikliğe aykın bir düzen kurmak ıstedıklenni açıklığa kavuş- turmaya çalışmıştık. Pine karşı olmakla suçlandık Ancak. bu konuda doğrulan söyleyen her- kes gibı, dine karşı olmakla suçlandık. Bakalım bu konuda RP'nın resmi olma- yan yaym organı gibı çalışan gazetelerin di- ni bütün) azarlan ne söylüyorlar? Ne istiyor- laT? a) 9.9.1997 tarihli Akit gazetesinde. "Doğ- ruya Doğru" başlıklı makalesinde Mustafa Kaplan şö\le yazıyor: (Bir Müslümanın bütün hareketlerinin de "Müslümanca" olması gerektiği gibi, bir başkalarmın bütün hareket ve davranışlan- nın da "yanlış" olması gerekmez. Yanlışta olanlann da doğru fiil ve sözlen olabilir. Nitekim, hayali bir kapatma iddianamesi nın üyeleri ve milletvekilleri mütemadiyen "şeriat" özlemlerini dile getirmekte, bu şekildeki eylemleriyle ülkemizde demokrasi ve insan haklannın gerçekleşmesine hizmet ettiklerini iddia etmektedirler. tanzim ettiği için kendisinı tenkit ettiğım Başsavcınm şu ifadesi dahi yerden göğe ka- dar doğrudur. Diyor ki: "Tüm siyasalrejimlergibi. İslam devleti de kendi varuğmı korumayı öncelikk hedef ola- rak alacağmdan. laik, demokratik bir devtet anlayışına izin vermeyi dogal olarak kabul etmeyecektir. Lafı niye eğip büküyoruz ki? Sözün özü budur. Bir Kemalsit rejim nasıl kendi pren- siplerinden zerre kadar taviz vermiyor ve kendi vatandaşlannı o prensiplerin çerçeve- si içmde durmaya mecbur ediyorsa; elbette Islamiyet de kendi devletini kurduğu vakit aynı şeyi yapacaktır. Bundan tabıi ne olabi- lir? Blz takıyyeden anlamayız Farz-ı muhal bugünkü sıstemin sesini kıs- mak istediği insanlar hakim olduğu vakit, elbette bugünkülerin beşeri sistem v e düşün- celen rafakaldınlacaktır. Bugünkülenn hak- sızhklanna ve onun devamı anlayışa geçit vermeyecektir. Veya Şeriat-ı garrâ hakim olursa. nasıl ki bir zamanlar bu topraklarda "Muhammed'in (SAV) dini develere yüklenip Arabistan'a gönderilmek Btenmiş" ise; o zamanda Ba- tı'dan gelen her türlü muzahrafat, en hızlı vasıtaya yüklenerek geldiği yere gönderile- cektir. Sayın Bassavcı da bu gerçeğin altını çiz- mektedir. Doğru söylüyor. Kemalist rejime "hak" olan şey, başkalanna da hak olabilir demek- tir. Nasıl şimdi bazılarının gücü yetmediği için sesini kısıyor ve ülkenin prensiplerine boyım eğiyorsa, belki bir zaman sonra da bu- günün Kemalistleri onlann durumuna düşe- bıleceklerdir. Başsavcı dabunlan söylemek istiyor. Ke- malist rejimin kendisini müdafaa ve muha- faza etmek istemesinden daha normal birşey olamaz.) b) 10 Ekim 1997 tanhli Selam Gazetesm- TA. u de Selahaddin Eş şöyle yazıyor:(Bana "ben bir Müslümanım-." diyen ve sağlıklı. man- tıklı düşünen bir insan gösterebilir misiniz ki. gerçekten de laikliği de benimsemiş olsun! Böyle bir kimse ya laikliği bilmıyordur, ya Müslümanlığı... Laik olan Müslüman değil- dir; Müslüman olan da laik değildir! Çünkü, laik olan kişi vahy'e, gayb'den bildirilenlere inanmaz. Laiklik. gaybden. vahy veya diğer yollarla geldiğine inanılan inanmamak, on- lan reddetmek gibi bir temele dayanır. En iyi savunma taarruzdur... Temellerin- den sarsılmakta olan ve hiçbir fıkri, felsefı. ıdeolojik temeli kalmamış bulunan ve ancak süngü ucuyla ve zorbalıkla ve fosilleşmekte olan birtakım çağdışı eli silahlı zorbalarla kendini ayakta tutmaya çalışan bir dünya gö- rüşüne karşı daha haysiyetli bir tavır sergi- leyemez miyız?)., c) Prof. Dr. Esad Coşan, 1995 yılmda ya- yımlanan "Güncel Meseleler" adlı eserinde (s.265 ve devamı) şöyle dıyor: (Soru: Günümüzde demokrasiyi en iyi y- ol, kurtuluş yolu gibi göstermeye çalışan ve halkın kafasını kanştıran kımseler var; bu konuda siz ne dersiniz?" Yanıt: Demokrasi demek... Halkın ırade- si demek, halkın fıkri demek, halkın reyi de- mek ama. halk ne düşünüyor? Hayır düşü- nürse, iyi: şer düşünürse. kötü... Bir o bakım- dan Islami değil bu... "Kendi bildiğinevaran ya davukuya vanr, ya zumacıya!" derdi bi- zim dedelenmiz... Halk kendısi birşey düşü- nüyor; doğru mu düşünüyor, yanlış mı dü- şünüyor? Allah'ın emrini bulacak. kendi ka- fasmdan birşey mi koyacak ortaya?.. O ba- kımdan doğru değildir. Sonra lslam'da bazı insanlann sözü dûşer. Bazı insanlann şahitlik yapmaya bile hakkı olmaz. Bir iki defa kusurlu da\Tanış yaptığı zaman, şahitliğini bile kabul etmez kadılar... güvenilir bir insan değildir diye... Böyle gü- venilir olmayan insanlann reyine dev leti ve- rirsen, o zaman devlet nâ ehil insanlann eli- ne geçer iyi insanlann elinde olması gerekir- ken... lslam'da ehl-i hallü akd denilen, eşraftan, takva ehli (dinin yasak ettiği şeylere sunsı- kı bağlı kalanlar) alimlerden oluşmuş bir grubun söz hakımıyetı esastır). d) 27 Ekim 1997 tanhli Akit Gazetesinde Hüscyin Üzmez şöyle yazıyor; ("Siyasi çizghnizden hiçbirzaman sapma- dık. Kemalizm ve laisizm çizgisinde olma- dık". Yukandaki sözlen söyleyen, BBP Genel Başkanı mert ve yıgıt kardeştm Mımsin Ya- zKioğlu'dur. Bunlan bir konferansında söy- ledi ve şöyle devam ettı: "Davamız için işken- ce çektik! Yülarca cezaev lerinde yartık! An- cak kendi çizgimizde en ufak bir sapma yap- madık!" dedi. RP'nln yayın organları Peki bu terkedilmeyen çızgi ve vazgeçıl- meyen dava neydi?.. Muhterem Yazicıoğlu onu da açıkladı: Çizgımiz Türk mıllıyetçılı- ğidir. Davamız da mukaddes lslam davası- dır... Onlar tümüyle mukaddes lslam dava- sına gönül vermışlerdir. Gerektiğinde o uğurda bin canlan olsa feda ermekten çekin- mezler. Elbette kı böyle iman ve ıhlasla do- lu yiğit kardeşlerimiz, RP'de de \ardır. MHP'de de, diğer bazı küçük partılerde de... Ancak o partilerin başındakiler az-çok polı- tika, takıyye yapmasını biliyorlar. Sözü kı- tabına uyduruyorlar. Azıcık eğip büküyorlar. Yasaklan aşmasını beceriyorlar. Halbukı BBP Genel Başkanı buna tenezzül etmiyor! Siyasete bir fazilet üslubu getiriyor. Kimse- yi aldatmıyor. Olduğu gibi görünmeye çalı- şıyor). e) Gazeteciler arasında "RP'nin yaym or- gam"olaraknitelendirilen Milli Gazete'nın 2 Eylül 1997 tarihli nüshasında Abdullah Alta> imzasıyla yayımlanan. "Müslüman- larda Kadın-Erkek ÜişkUeri"başIıklı yazıda şöyle denıyor; (Kadın-erkek ilışkileri çağlara göre değiş- mez, çağlarüstü bir nezakete, nezafete, ede- be ve ölçülere bağlıdır. Yani Resulullah ça- üm siyasal rejimler gibi, İslam devleti de kendi varlığmı korumayı öncelikli hedef olarak alacağmdan, laik demokratik bir devlet anlayışına izin vermeyi doğal olarak kabul etmeyecektir ğa uymaz. çağlar Resulullah'a uyar... Allah Resulü'nün sünnetı, kadınlarla per- de arkasından görüşmektir. Peygamber, hıç- bir kadınla yüzyüze görüşmemiştır. Ahzab Suresi'nın 32 nci ayetinde, Peygamber, ha- nımlannın perde arkasından bile yabancı er- keklerle konuşurken seslerini yumuşatma- malannı buyunıyor. Bu hitap peygamber ha- nımlannın şahsmda bütün mümınleredır. Kadınlan dışlamayacağım diye kadınlarla güle oynaya konuşmak Batı kültürünün iş- galine uğramış beyinlerin işlediği haramlar- dır. Ben kendimden eminim demek, ben nef- sımden eminim demektır kı, nefisten emin olunmaz. Çünkü nefis daima kötülüğü em- reder. Kadmın erkekle güle oynaya konuşması Kuran'a aykındır, Allah'a muhalefettir. Ka- dın yalnızca nikahlı eşiyle konuşur). f) RP'nin kapatılmasının uygun olmaya- cağı yolunda makaleler yazmış olan Milli- yet Gazetesi yazarlanndan Şahin Alpaj'. 2.9.1997 günü yazdığı "Refah'm Geleceği'' başlıklı makalede; (RP'ye en iyi nasihatı N'urcu cemaatinin önderlennden, Yeni Asya Gazetesi sahibi Mehmet Kudular veriyor; "RP'deki arka- daslann demokrasiye bakışlan pek sıcak de- ğil. bunu İslam'la teiifermekte zorlanıyoriar. Bize göre din bir partinin tekelinde olmaz, si> asete de alet edilemez. İslam umumun mu- kaddesidir. her parti ona sahip çıkma duru- mundadır. Biz RP'Bferin 'Biz hakkız, diğer- len batıldır' yaklaşınunı hep tenkit etmişiz- dir. Şu anld Sikınnlar esas olarak bu yanlıs- lıktan kavnaklanmakta" Doğru söze ne de- nır! RP'lilerin en yakınlanndan Ali Bulaç da Yeni Şafak'ta >azdı; "Bu asamadan sonra RP veya kapaülması halinde 'yenne ıkame edilecek herhangi bir siyasi hareket' istesede demokrasi üe kendi arasma mesafe koyamaz; RP 'daha çok demokrasi ve herkes için de- mokrası' talep etmeu_" (28 Ağustos) Uma- nm Recep Tayyip Erdoğan danışmanımn bu sözlerine kulak venyordur) dıyor Crup toplantısında konuştu RP'li Asiltürk: Hukuk devletini savunuyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bfirosu) - RP Genel Sekreteri ve Grup Başkanvekili Oğuz- han Asiitârfc, Anayasa Mahke- mesi'nde Refah Partisi'ni de- ğil, demokrasiyi savunacakla- nnı söyledi. Asiltürk, "Dfinya- nın hiçbir üBcesinde, bu kadar ateyhtepropaganda karşısında büyüyen pârti yokturr dedi. yüksek yargı organlannın bût- çeleri üzerine görûşmeleryapı- lırken RPIi komisyon üyeleri ile ANAP'lı üyeler arasmda. "RP">« kapatma davası ve Ge- neikurmay'm verdiği irtka bri- fingi'' konusunda tartışmalar yaşandı. RP'li komisyon üyeleri Er- tan Yfllek ile Nurettin Kaldı- As"iltürk,partisininTBMM Oğuzhan Asihörk rnna, Yargrtay Başsavcısı Viı- grup toplantısında yaptığı konuşmada, Genel Baskan Neonettin Erbakan'm Anayasa Mahkemesi'ndeki savunmasını anımsatarak "RP, mahkemede gerçekteri sözlü olarak dile getirecek. Biz Anayasa Mahkemesi'nde RP'yi dep; demokrasi- yi, insan haklanıu. hukuk devletini savu- nacağız. Bunda da başarüıolursak,ki ina- nıyoruz başarüı olacağız, ozaman Türki- ye kazanacak'' diye konuştu. Batı Çalış- ma Grubu'nun araştırmasına göre RP'nin oy oranınm yüzde 32 arttığını öne süren Asiltürk, partısinin huzurun ve bansın gü- vencesi olduğunu söyledi. Öte yandan TBMM Plan ve Bütçe Ko- misyonu'nda dün Adalet Bakanlığı ve ral Savas tarafından RP hakkında açılan da\anın hukuki ve yasal dayanaktan yok- sun olduğunu belirterek Anayasa Mah- kemesi'nin başsavcmın savlanna itibar etmeyeceğini ileri sürdüler. Yülek veKal- dınmcı, yargı organı mensuplannın bazı hareketlerini onaylamadıklannı söyleye- rek Adalet Bakanlığı ve yargı organı üye- lerinin Genelkurmay'ın verdiği brifinge katılmakla tarafsızlıklanna gölge düşür- düklerini ileri sürdüler. Yülek, "Brifing birkaç Idşinni görüsünden etkilenmekde- mekrir. Ortaya konulan bu göriişlerde bir ateiste aittir. Hâkimier kendilerine söyle- neni değil, önündeki khaba göre karar vermelidirleı:'' Bakan Türk'ten R P I i l e r e 'Başörtüsü üniforma görüntüsü taşıyor' H.SamiTürk ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet Bakam Hik- met Sami Türk. "üniversitele- re başörtülü öğrencüerin alın- mamas" nedeniyle rahatsız- lıklannı dile getiren RP mil- letvekillerine "Üniversite ön- lerinde yapılan eytemlerde başörtüsü, üniforma göriin- tüsûnde'" dedi. Devlet Bakam Türk, RP Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün başkanlığında bir heyeti kabul etti. He- yetin "üniversitelenfeki başörtüsü" ko- nusundaki rahatsızlıklannı dinleyen Türk, İnsan Haklan Koordinatör Üst Kıı- rulu'na iletilmek üzere kendisine verilen dilekçenin en kısa zamanda işleme ko- nulmasını sağlayacağını belirtti. Türk, zaman zaman Türkiye'nin gündeminde ön sıralarda yer alan başörtüsü sorunu- nun üniversitelerde gerginlik yarattığmı söyledi. Yükseköğretim Yasası'nda bu- lunan bir hükme göre, yürürlükteki ya- salara aykın olmamak kaydıyla kılık ki- yafetin serbest olduğunu kaydeden Türk, üniversitelerin özerk kuruluş- lar olması nedeniyle kendi gö- rev alanlan içinde düzenleme yapabileceklerini belirtti. Türk, Türkiye'nin birçok köyünde kadınlann başörtüsü kullandığını, ancak üniversıte önlerinde yapılan eylemlerde bunun bir üniforma görüntüsü tasıdığını ve siyasal mücadale haline getirildiğmi N-urguladı. Türk, "RP'yi başortüsünü siyasaBaş- ürmakta sonımlu olarak görüyor musu- nuz" sorusuna, "Bireyselolarakhiçldm- seye bir şey söytenemcz" karşılığını ver- di. RP milletvekili Esengün, toplumsal uzlaşmadan yana olduklannı. İnsan Hak- lan Koordinatör Üst Kunılu'nun konu- yu inceleyerek gerekli önlemleri alması gerektiğini söyledi. İnsanlann inançlan nedeniyle cezalandınlmamalan ve öğ- renim hakkından yoksun bırakılmamala- n gerektiğini kaydeden Esengün, toplu- mun bu çatışmalan aşma zamanının gel- diğıni söyledi. g) Muhafazakâr bir hukukçu olan Prof. Dr. Turhan Tûfan Yüce (Dokuz Eylül Üniv. Eski Dekanı), 1997 yılında yayımiadıği "Bi- limsel Açıdan Laiklik, İrtka ve Atatürk" adv lı eserinde; (Sözlükte "şeriat" doğru yol, bir kavmin veya ümmetin yönetimı için tannnın gön- derdiği. ilahi kanun anlamına gehr. lslam şenatı, lslam hukuku (fıkıh)dır. Bu hukuk düzeni, üç bölümdür. Bırinci bölü- mü, itikadı (inanışı), yani Allah ile kul ara- sındaki hükümleri içerir. Ikinci bölüm **mu- amelât" yani dünya işleri ile ilgıli hükümler- den oluşur. Üçüncü bölümde suç ve ceza ile ilgilı hükümler vardır. Şeriat dev leti. diğer bır deyimle teokratık devlet semavi hukukla, yani din kurallan ile yönetilen, din gereklerinı yerine getirmek için ümmet üzennde gerekırse zor kullana- bilen devlettır. Devlet başkanı egemenliğini halktan değil. tanndan almıştır. Egemerdîğin kaynağı tanndır) dıyor. h) Ord. Prof. Dr. Sabri Şakir Ansay, A.A, tlahiyat Fakültesi yayınlan arasında çıkan ve bir ara ders kitabı olarak da okutulan "Hu; kuk Tarihinde İslam Hukuku" adlı eserin- de şöyle diyor; (Hukuk bır ınanç işi değil, dünya ve hayat kurumu, onun düzenleyicisidir. Fakat onu şarkta "lslam dümasmda) din kis\esi (giysi- si) altında tutmak isteyenlervardır. Bu düşün- ce, ulusun ve memleketin kalkınmamasma, uzun ve derin ısüraplanna neden olmuştur. Eski dönemlerden. bugünkü anlamda, laik- lik beklenemezse de bu gün aramızda Mecet- leye veya Suudi Arabistan'daki egemenlige özlem duyan ulemacıklara rasdanabilmekte- dir. Bin bu kadar yıl önce mer'i (yürürlükte) olduğu topraklann halkına. onlann yaşayış seviyelerine, gereksinimlerinepek uygun ola- bilen bir nizamı (düzenlemeyi), yaşam koşul- lan. politik ilişkileri rümden başka olan bir toplumda özlemek. >alnız bu günü değil dü- nü de anlamak yeteneğinden yoksun bırak- mak demek olur. lslam uleması (hukuk bilginlen), sa- dece sonraki dönemlerin ahlâk bozukluğun- dan sık sık bahsetmişler, fakat yaşamın mu- kadder (kaçınılmaz) olan değişmelerinden haberdar olmak istememişlerdir... Yine bu din bilginlen (ulema) dünyaya gözlenni ka- payıp. sözcük ve terimlerle uğraşmışlar ve skolastik. çürük bir mantık içinde bocala- mışlar. sonuç olarak. yaratıcı akla seslenen Islamı, cehlin (bilgisizliğin) istilası (saldın- sı) altında anlayamaz olmuşlar, onun dina- mik hukukuna, nakillere ve muayenesi, te- emmülü (aynntılı incelenmesi) sadece söz- lü anlatımlara döndürmek suretiyle) (doğ- malara dönüştürüp) cansız hale sokmuşlar. tüm ilmi. (siyasal) iktidan. huîculcun amacj olan olaylann gereklerini nizamlamakta (dü- zenlemekte) değil de aksine onlann çok es- ki dönemlerin gereksinimlerine göre dökül- müş kalıplara. kurallara uydurmakta gör- müşler, yarara ıtıbar etmemişlerdir. Hukuka venlen dinsel karakterin çok acıklı sonucu olarak, bırçok çıkmazlarda birtakım çarele- re baş\'umak zorunluluğu doğmuş, bu da ba- zan yalancılığa. riyaya. gerçekten hile dene- cek aşağılığa götürmüş ve böylece din kut- sal ve yüce mevkıinden. hukuk da manevi et- kinlik ve otontesinden kaybetmış. her ikısi- ne karşı bir laubalihğe yol verilmiştir). İki tür gençlik ortaya çıktı ı) Engin bir tarih bilgısine de sahip olan büyük şaırimiz Yahya Kemal Beyath'nın "£•01" konusunda düşünceleri şöyle; "Bu millet tslamiyeti kendi mizacına göre kabul etmişve çok eski putperestliği ile kanş- tırmış ve öyle sevmiş... İslamiyeti olsun, Hı- ristiyanhğı olsun, bütün milkder daima ken- di hikâyeleri. temayülleri ile, muhay> ileleriy- le, ihti> açlarn la kanşürarak kabul etmişler- dir". " Nihat Sami Banaru. Yahya Kemal'in Ha- tıralan (1960, s.120 ve sonrası) adlı eserin- de: "Bu fikrinden dolayı Yahya Kemal'i şid- detle eleştiren din bilgini Ahmet Naim Bey, yıllarsonra Yabya KemaTin bu fıkrinde hak- h olduğunu soylenıiştir" diyor. i) 1.2.1990 tarihinde, VV'ashington yakın- lannda Crytal Ciry "deki Mariot Oteli Konfe- rans Salonu'nda "Türkiye'nin Amerikah Dostlan Dcrneği (AFOT)"yıllık toplantısın- da "Türkiye'deki Siyaa ve Ekonomik Du- rum" konulu panelde yaptığı konuşmada Tansu ÇiDer şöyle diyor: (Ben Türk ekonomisinin geleceği konu- sunda kötümser değılim. Bana göre, Türk ekonomisini \ önlendirenler açısından sorun ekonomik değil, sosyal alandadır. Sorun. Türkiye"de Islamcı akımlann dınamik bir şe- kilde ön plana çıkmalan ve Türk eğitim sis- teminde dinci ve laik olmak üzere bir ikili- ğin ortaya çıkmış olmasıdır. Bunun sonucu Türkiye'de iki tür gençlik ortaya çıkmışnr. Biri liberal, Batı'ya dönük gençlik, dığeri ise Islamcı reformlar yapıl- masını savunan gençlik... Bu iki kesimin ça- tışmaması mümkün değildir. Liberal genç- lik. lslamcı gençlikle bir arada var olmayı kabul etmekle birlikte. bu esneklik lslamcı kesimde bulunmuyor. Bu durumdan lslam- cı kesim kazançh çıkacaktır. Sorunun çözümü için devlet, tercihini han- gi taraftan yana koyduğunu açıkca gösterme- lidır. Ancak bu yönde bir eğilim, bugün dev- lette göriilmüyor). (Hürriyet Gazetesi, 17.6.1993, SedatEr- gin. Tansu Çiller ve Gençlik). 7 Mart 1997 tanhinde. Milliyet Gazetesi "Açık Pencere" sürununda yayımlanan Nec- mettin Erbakan'm açıklaması: (Biz bugünlere nasıl geldik? 27 yıllık mü- cadeleyi bu noktaya nasıl getirdik? Zaman zaman yaşadığımız ıktidar dönemlennde. tam 350 imam-hatip lisesi, 10 Yüksek lslam Enstitüsü ve 3.000 Kur'an kursu açtık. Bu- günkü ımanlı nesiller böyle yetışti). Hikmet Bavur, "Hayan \v Eseri (sJ45)" adlı kitabmda şöyle diyor: I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle