Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1997 ÇARŞAMBA
10 SAVCI SAVAŞ'IN SOZLU AÇIKLAMASININ TAM METNI
Biz takıyyeden anLamayız'
7
argıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Vural Savaş'ın Refah Parti-
sı'nın kapatılmasına ılışkin ola-
rak açtığı davada Anayasa
Mahkemesinde 11.11.1997 ta-
rihınde yaptığı sözlü açıklama:
Sayın Başkan. Anayasa Mahkememızm
saygıdeğer üyeleri,
1. Federal Almanya Anayasa Mahkemesi
KomünistPartısi'ninkapatılmasıylailgili 17
Ağustos 1956 tarihlı karannda. ılke olarak
partı kapatma davalannda hangı delillerin e-
sas tutulacağinı şu şekilde belirlemiştir:
(Anayasaya aykın maksatlann ispatı için
en önemli delil. anayasanın 21. maddesinin
2. fıkrasına göre. partinın gayeleridir. Mez-
kur hiiküm. önleyıci karakterine uygun ola-
rak. bu hususta önemsiz uzak gayeler arasın-
da bir tefnk yapmamakiadır.
Önemli olan sadece. bir partinin gayeleri-
ne göre. hiir demokratik ana nizama zarar
vermek \e onu bertaraf etmek maksadının
olup olmadığıdır. Gayelerinden bu maksat
halı hazırda ispat edilebıhyorsa, onun dü-
şüncelerine göre, bu maksadın başanya eri-
şeceğı \eya enşmesi lazım gelen zamanm
hukukı bir önemı yoktur. Kanun vazıının
maksadı. anayasanın devamı müddetince,
hür demokratik ana nızamı zedeleyecek hiç-
bir partinin ınkışafına müsaade etmemektır.
Bir partinin hedefleri kaideten şunlardan
anlaşılır Programından ve diğer partı ma-
kamlannın açıklamalanndan, partinin siya-
si ideolojisi hakkında söz söylemeye yetkili
tanınmış muharrirlerin \azılanndan. ileri
gelen görevlılennin sözlennden. partinin
içınde kullanılan eğitım ve propaganda va-
sıtalanndan \ e bunlardan başka parti tarafin-
dan çıkanlan ve\a onun nüfuzu altında bu-
lunan gazete vemecmualardan. Partı organ-
lannın ve taraftarlannın tutumlan, maksadın
tespiti hususunda. netice çıkarmaya imkân
verebılir.
Bütün gayelerin yazılı olması veya her-
hangı bir surette tespit edilmış bulunması
anlamında, maksadın yazılı delıllere dayan-
ması şeklinde. anayasanın 21. maddesinin
2. fıkrasında bir hüküm yoktur.
Bir partinin anayasaya a\ kın maksatlan-
nın. hıçbir zaman açıkça ilan edilmediği bi-
linen bir keyfıyettir. Geçen on yılın siyasi
tecrübeleri, bir partinin kullandığı siyasi va-
sıtalarm şeklinden, hareketlerinin tarzından,
onun hakıkı maksadını anlamak ve sahte
olanları ayirt etmek için kafı derecede bilgı
vermıştır.
Başsavcılığımız da. parti kapatma davala-
nnda delillerin bu şekilde ortaya konup, de-
ğerlendırilmesi gerektiği ınancındadır. Ana-
dolu müslümanlığının başlangıç tarihini
1071 olarak kabul edelım. Bu tarihten 1923
tarihine kadar geçen süre tam 852 yıldır. Bu
kadar yıl içinde Anadolu'da 12 bin cami in-
şa edılmıştır. E\et koskoca Selçuklu \e Os-
manlı ımparatorluklannın yaptırdıklan cami
sayısı 12 bindir.
Osmanlfdan Cumhuriyet'e yüklü bir borç,
harabe halıne gelmiş bir ülke ve genç nüfus-
tan yoksun. savaşa savaşa bitkın düşmüş bir
halk kalmıştır. Bu tür olumsuzluklarla işe
başlayan cumhuriyet hükümetlen zamanın-
da 73 yılda 72 bin cami yapılmıştır. Amabu
rakamsal gerçeklere karşın. lslam adma ko-
nuşanlar tarafından Cumhunyetimizin yö-
netıcılen dinsizlıkle suçlanmaktan kurtula-
mamıştır.
Kuran'da ilk emır olarak "oku" denilmek-
tedir.
Kuran Selçuklu ve Osmanlı dönemlerin-
de hattatlar tarafından elle yazılıyordu. Hat-
tat sayısının azlığı. elle Kur'an yazmanın
zahmetli ve uzun zamana mal olması neden-
leri ile. elde bulunan Kur'an sayısı çok sınır-
lı idi. Bu nedenle Kur"an-ı Kerim sıradan in-
sanm edinemeyeceği kadar pahalı idi. Ana-
dolu"da yaşayan geniş halk yığmlannın ona
elinı bile sürmesi nerdeyse olanaksızdı.
On beşinci yüzyılın ortalannda icat edilen
matbaa, ıcadından ikıyüz elli yıl kadar son-
ra. Lale devnnde Istanbul'a getınlmiştir.
Matbaa on sekizincı yüzyılın başında Os-
manlı topraklanna girmiş ama, şeriatçı
Kur'an'ın matbaada basılmasına şiddetle
karşı çıkmıştır. Şeriatın bu dırenişi, on do-
kuzuncu yüz >ılın ikınci yansına. hatta fi-
ilen. Cumhuriyet'e kadar sürmüştür. Cum-
hunyet'in getirdiği aydınlanma sayesinde
Anadolu insanı Kur'an-ı Kerim'i tanımak
olanağına ka\-uşmuştur. (ŞAKİR KEÇELl,
Şenat Nedır? Demokrası ile Bağdaşır mı?,
1997. s.31.35).
Türkiye Cumhuriyeti'nde ibadet için bu
şekilde sağlanan kolayhklara rağmen, eli-
nizdekı kaset \ e bant çözümlerinde de gö-
rüldüğü gibı. RP'nin üyeleri ve mılletvekil-
leri mütemadıyen "şeriat'" özlemlerıni dile
getirmekte. bu şekildeki eylemleriyle ülke-
mude demokrası ve ınsan haklannm ger-
çekleşmesıne hızmet ettiklennı ıddiaetmek-
tedirler.
Esas hakkındakı mütalâamızda. tarihimi-
zın her dönemınde \e bugün "şeriat" iste-
yenlerin hıçbir zaman demokrat olamaya-
caklannı, aslmda ülkemızde din kurallanna
dayanan. başka bir deyişle laikliğe aykın bir
düzen kurmak ıstedıklenni açıklığa kavuş-
turmaya çalışmıştık.
Pine karşı olmakla suçlandık
Ancak. bu konuda doğrulan söyleyen her-
kes gibı, dine karşı olmakla suçlandık.
Bakalım bu konuda RP'nın resmi olma-
yan yaym organı gibı çalışan gazetelerin di-
ni bütün) azarlan ne söylüyorlar? Ne istiyor-
laT?
a) 9.9.1997 tarihli Akit gazetesinde. "Doğ-
ruya Doğru" başlıklı makalesinde Mustafa
Kaplan şö\le yazıyor:
(Bir Müslümanın bütün hareketlerinin de
"Müslümanca" olması gerektiği gibi, bir
başkalarmın bütün hareket ve davranışlan-
nın da "yanlış" olması gerekmez. Yanlışta
olanlann da doğru fiil ve sözlen olabilir.
Nitekim, hayali bir kapatma iddianamesi
nın
üyeleri ve
milletvekilleri
mütemadiyen
"şeriat"
özlemlerini
dile getirmekte,
bu şekildeki
eylemleriyle
ülkemizde
demokrasi ve
insan
haklannın
gerçekleşmesine
hizmet
ettiklerini iddia
etmektedirler.
tanzim ettiği için kendisinı tenkit ettiğım
Başsavcınm şu ifadesi dahi yerden göğe ka-
dar doğrudur. Diyor ki:
"Tüm siyasalrejimlergibi. İslam devleti de
kendi varuğmı korumayı öncelikk hedef ola-
rak alacağmdan. laik, demokratik bir devtet
anlayışına izin vermeyi dogal olarak kabul
etmeyecektir.
Lafı niye eğip büküyoruz ki? Sözün özü
budur. Bir Kemalsit rejim nasıl kendi pren-
siplerinden zerre kadar taviz vermiyor ve
kendi vatandaşlannı o prensiplerin çerçeve-
si içmde durmaya mecbur ediyorsa; elbette
Islamiyet de kendi devletini kurduğu vakit
aynı şeyi yapacaktır. Bundan tabıi ne olabi-
lir?
Blz takıyyeden anlamayız
Farz-ı muhal bugünkü sıstemin sesini kıs-
mak istediği insanlar hakim olduğu vakit,
elbette bugünkülerin beşeri sistem v e düşün-
celen rafakaldınlacaktır. Bugünkülenn hak-
sızhklanna ve onun devamı anlayışa geçit
vermeyecektir.
Veya Şeriat-ı garrâ hakim olursa. nasıl ki
bir zamanlar bu topraklarda "Muhammed'in
(SAV) dini develere yüklenip Arabistan'a
gönderilmek Btenmiş" ise; o zamanda Ba-
tı'dan gelen her türlü muzahrafat, en hızlı
vasıtaya yüklenerek geldiği yere gönderile-
cektir.
Sayın Bassavcı da bu gerçeğin altını çiz-
mektedir.
Doğru söylüyor. Kemalist rejime "hak"
olan şey, başkalanna da hak olabilir demek-
tir. Nasıl şimdi bazılarının gücü yetmediği
için sesini kısıyor ve ülkenin prensiplerine
boyım eğiyorsa, belki bir zaman sonra da bu-
günün Kemalistleri onlann durumuna düşe-
bıleceklerdir.
Başsavcı dabunlan söylemek istiyor. Ke-
malist rejimin kendisini müdafaa ve muha-
faza etmek istemesinden daha normal birşey
olamaz.)
b) 10 Ekim 1997 tanhli Selam Gazetesm-
TA. u
de Selahaddin Eş şöyle yazıyor:(Bana "ben
bir Müslümanım-." diyen ve sağlıklı. man-
tıklı düşünen bir insan gösterebilir misiniz ki.
gerçekten de laikliği de benimsemiş olsun!
Böyle bir kimse ya laikliği bilmıyordur, ya
Müslümanlığı... Laik olan Müslüman değil-
dir; Müslüman olan da laik değildir! Çünkü,
laik olan kişi vahy'e, gayb'den bildirilenlere
inanmaz. Laiklik. gaybden. vahy veya diğer
yollarla geldiğine inanılan inanmamak, on-
lan reddetmek gibi bir temele dayanır.
En iyi savunma taarruzdur... Temellerin-
den sarsılmakta olan ve hiçbir fıkri, felsefı.
ıdeolojik temeli kalmamış bulunan ve ancak
süngü ucuyla ve zorbalıkla ve fosilleşmekte
olan birtakım çağdışı eli silahlı zorbalarla
kendini ayakta tutmaya çalışan bir dünya gö-
rüşüne karşı daha haysiyetli bir tavır sergi-
leyemez miyız?).,
c) Prof. Dr. Esad Coşan, 1995 yılmda ya-
yımlanan "Güncel Meseleler" adlı eserinde
(s.265 ve devamı) şöyle dıyor:
(Soru: Günümüzde demokrasiyi en iyi y-
ol, kurtuluş yolu gibi göstermeye çalışan ve
halkın kafasını kanştıran kımseler var; bu
konuda siz ne dersiniz?"
Yanıt: Demokrasi demek... Halkın ırade-
si demek, halkın fıkri demek, halkın reyi de-
mek ama. halk ne düşünüyor? Hayır düşü-
nürse, iyi: şer düşünürse. kötü... Bir o bakım-
dan Islami değil bu... "Kendi bildiğinevaran
ya davukuya vanr, ya zumacıya!" derdi bi-
zim dedelenmiz... Halk kendısi birşey düşü-
nüyor; doğru mu düşünüyor, yanlış mı dü-
şünüyor? Allah'ın emrini bulacak. kendi ka-
fasmdan birşey mi koyacak ortaya?.. O ba-
kımdan doğru değildir.
Sonra lslam'da bazı insanlann sözü dûşer.
Bazı insanlann şahitlik yapmaya bile hakkı
olmaz. Bir iki defa kusurlu da\Tanış yaptığı
zaman, şahitliğini bile kabul etmez kadılar...
güvenilir bir insan değildir diye... Böyle gü-
venilir olmayan insanlann reyine dev leti ve-
rirsen, o zaman devlet nâ ehil insanlann eli-
ne geçer iyi insanlann elinde olması gerekir-
ken...
lslam'da ehl-i hallü akd denilen, eşraftan,
takva ehli (dinin yasak ettiği şeylere sunsı-
kı bağlı kalanlar) alimlerden oluşmuş bir
grubun söz hakımıyetı esastır).
d) 27 Ekim 1997 tanhli Akit Gazetesinde
Hüscyin Üzmez şöyle yazıyor;
("Siyasi çizghnizden hiçbirzaman sapma-
dık. Kemalizm ve laisizm çizgisinde olma-
dık".
Yukandaki sözlen söyleyen, BBP Genel
Başkanı mert ve yıgıt kardeştm Mımsin Ya-
zKioğlu'dur. Bunlan bir konferansında söy-
ledi ve şöyle devam ettı: "Davamız için işken-
ce çektik! Yülarca cezaev lerinde yartık! An-
cak kendi çizgimizde en ufak bir sapma yap-
madık!" dedi.
RP'nln yayın organları
Peki bu terkedilmeyen çızgi ve vazgeçıl-
meyen dava neydi?.. Muhterem Yazicıoğlu
onu da açıkladı: Çizgımiz Türk mıllıyetçılı-
ğidir. Davamız da mukaddes lslam davası-
dır... Onlar tümüyle mukaddes lslam dava-
sına gönül vermışlerdir. Gerektiğinde o
uğurda bin canlan olsa feda ermekten çekin-
mezler. Elbette kı böyle iman ve ıhlasla do-
lu yiğit kardeşlerimiz, RP'de de \ardır.
MHP'de de, diğer bazı küçük partılerde de...
Ancak o partilerin başındakiler az-çok polı-
tika, takıyye yapmasını biliyorlar. Sözü kı-
tabına uyduruyorlar. Azıcık eğip büküyorlar.
Yasaklan aşmasını beceriyorlar. Halbukı
BBP Genel Başkanı buna tenezzül etmiyor!
Siyasete bir fazilet üslubu getiriyor. Kimse-
yi aldatmıyor. Olduğu gibi görünmeye çalı-
şıyor).
e) Gazeteciler arasında "RP'nin yaym or-
gam"olaraknitelendirilen Milli Gazete'nın
2 Eylül 1997 tarihli nüshasında Abdullah
Alta> imzasıyla yayımlanan. "Müslüman-
larda Kadın-Erkek ÜişkUeri"başIıklı yazıda
şöyle denıyor;
(Kadın-erkek ilışkileri çağlara göre değiş-
mez, çağlarüstü bir nezakete, nezafete, ede-
be ve ölçülere bağlıdır. Yani Resulullah ça-
üm siyasal
rejimler gibi,
İslam devleti de
kendi varlığmı
korumayı
öncelikli hedef
olarak
alacağmdan,
laik demokratik
bir devlet
anlayışına izin
vermeyi doğal
olarak kabul
etmeyecektir
ğa uymaz. çağlar Resulullah'a uyar...
Allah Resulü'nün sünnetı, kadınlarla per-
de arkasından görüşmektir. Peygamber, hıç-
bir kadınla yüzyüze görüşmemiştır. Ahzab
Suresi'nın 32 nci ayetinde, Peygamber, ha-
nımlannın perde arkasından bile yabancı er-
keklerle konuşurken seslerini yumuşatma-
malannı buyunıyor. Bu hitap peygamber ha-
nımlannın şahsmda bütün mümınleredır.
Kadınlan dışlamayacağım diye kadınlarla
güle oynaya konuşmak Batı kültürünün iş-
galine uğramış beyinlerin işlediği haramlar-
dır. Ben kendimden eminim demek, ben nef-
sımden eminim demektır kı, nefisten emin
olunmaz. Çünkü nefis daima kötülüğü em-
reder.
Kadmın erkekle güle oynaya konuşması
Kuran'a aykındır, Allah'a muhalefettir. Ka-
dın yalnızca nikahlı eşiyle konuşur).
f) RP'nin kapatılmasının uygun olmaya-
cağı yolunda makaleler yazmış olan Milli-
yet Gazetesi yazarlanndan Şahin Alpaj'.
2.9.1997 günü yazdığı "Refah'm Geleceği''
başlıklı makalede;
(RP'ye en iyi nasihatı N'urcu cemaatinin
önderlennden, Yeni Asya Gazetesi sahibi
Mehmet Kudular veriyor; "RP'deki arka-
daslann demokrasiye bakışlan pek sıcak de-
ğil. bunu İslam'la teiifermekte zorlanıyoriar.
Bize göre din bir partinin tekelinde olmaz,
si> asete de alet edilemez. İslam umumun mu-
kaddesidir. her parti ona sahip çıkma duru-
mundadır. Biz RP'Bferin 'Biz hakkız, diğer-
len batıldır' yaklaşınunı hep tenkit etmişiz-
dir. Şu anld Sikınnlar esas olarak bu yanlıs-
lıktan kavnaklanmakta" Doğru söze ne de-
nır!
RP'lilerin en yakınlanndan Ali Bulaç da
Yeni Şafak'ta >azdı; "Bu asamadan sonra
RP veya kapaülması halinde 'yenne ıkame
edilecek herhangi bir siyasi hareket' istesede
demokrasi üe kendi arasma mesafe koyamaz;
RP 'daha çok demokrasi ve herkes için de-
mokrası' talep etmeu_" (28 Ağustos) Uma-
nm Recep Tayyip Erdoğan danışmanımn bu
sözlerine kulak venyordur) dıyor
Crup toplantısında konuştu
RP'li Asiltürk: Hukuk
devletini savunuyoruz
ANKARA (Cumhuriyet
Bfirosu) - RP Genel Sekreteri
ve Grup Başkanvekili Oğuz-
han Asiitârfc, Anayasa Mahke-
mesi'nde Refah Partisi'ni de-
ğil, demokrasiyi savunacakla-
nnı söyledi. Asiltürk, "Dfinya-
nın hiçbir üBcesinde, bu kadar
ateyhtepropaganda karşısında
büyüyen pârti yokturr
dedi.
yüksek yargı organlannın bût-
çeleri üzerine görûşmeleryapı-
lırken RPIi komisyon üyeleri
ile ANAP'lı üyeler arasmda.
"RP">« kapatma davası ve Ge-
neikurmay'm verdiği irtka bri-
fingi'' konusunda tartışmalar
yaşandı.
RP'li komisyon üyeleri Er-
tan Yfllek ile Nurettin Kaldı-
As"iltürk,partisininTBMM Oğuzhan Asihörk rnna, Yargrtay Başsavcısı Viı-
grup toplantısında yaptığı konuşmada,
Genel Baskan Neonettin Erbakan'm
Anayasa Mahkemesi'ndeki savunmasını
anımsatarak "RP, mahkemede gerçekteri
sözlü olarak dile getirecek. Biz Anayasa
Mahkemesi'nde RP'yi dep; demokrasi-
yi, insan haklanıu. hukuk devletini savu-
nacağız. Bunda da başarüıolursak,ki ina-
nıyoruz başarüı olacağız, ozaman Türki-
ye kazanacak'' diye konuştu. Batı Çalış-
ma Grubu'nun araştırmasına göre RP'nin
oy oranınm yüzde 32 arttığını öne süren
Asiltürk, partısinin huzurun ve bansın gü-
vencesi olduğunu söyledi.
Öte yandan TBMM Plan ve Bütçe Ko-
misyonu'nda dün Adalet Bakanlığı ve
ral Savas tarafından RP hakkında açılan
da\anın hukuki ve yasal dayanaktan yok-
sun olduğunu belirterek Anayasa Mah-
kemesi'nin başsavcmın savlanna itibar
etmeyeceğini ileri sürdüler. Yülek veKal-
dınmcı, yargı organı mensuplannın bazı
hareketlerini onaylamadıklannı söyleye-
rek Adalet Bakanlığı ve yargı organı üye-
lerinin Genelkurmay'ın verdiği brifinge
katılmakla tarafsızlıklanna gölge düşür-
düklerini ileri sürdüler. Yülek, "Brifing
birkaç Idşinni görüsünden etkilenmekde-
mekrir. Ortaya konulan bu göriişlerde bir
ateiste aittir. Hâkimier kendilerine söyle-
neni değil, önündeki khaba göre karar
vermelidirleı:''
Bakan Türk'ten R P I i l e r e
'Başörtüsü üniforma
görüntüsü taşıyor'
H.SamiTürk
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Devlet Bakam Hik-
met Sami Türk. "üniversitele-
re başörtülü öğrencüerin alın-
mamas" nedeniyle rahatsız-
lıklannı dile getiren RP mil-
letvekillerine "Üniversite ön-
lerinde yapılan eytemlerde
başörtüsü, üniforma göriin-
tüsûnde'" dedi.
Devlet Bakam Türk, RP
Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün
başkanlığında bir heyeti kabul etti. He-
yetin "üniversitelenfeki başörtüsü" ko-
nusundaki rahatsızlıklannı dinleyen
Türk, İnsan Haklan Koordinatör Üst Kıı-
rulu'na iletilmek üzere kendisine verilen
dilekçenin en kısa zamanda işleme ko-
nulmasını sağlayacağını belirtti. Türk,
zaman zaman Türkiye'nin gündeminde
ön sıralarda yer alan başörtüsü sorunu-
nun üniversitelerde gerginlik yarattığmı
söyledi. Yükseköğretim Yasası'nda bu-
lunan bir hükme göre, yürürlükteki ya-
salara aykın olmamak kaydıyla kılık ki-
yafetin serbest olduğunu kaydeden Türk,
üniversitelerin özerk kuruluş-
lar olması nedeniyle kendi gö-
rev alanlan içinde düzenleme
yapabileceklerini belirtti.
Türk, Türkiye'nin birçok
köyünde kadınlann başörtüsü
kullandığını, ancak üniversıte
önlerinde yapılan eylemlerde
bunun bir üniforma görüntüsü
tasıdığını ve siyasal mücadale
haline getirildiğmi N-urguladı.
Türk, "RP'yi başortüsünü siyasaBaş-
ürmakta sonımlu olarak görüyor musu-
nuz" sorusuna, "Bireyselolarakhiçldm-
seye bir şey söytenemcz" karşılığını ver-
di.
RP milletvekili Esengün, toplumsal
uzlaşmadan yana olduklannı. İnsan Hak-
lan Koordinatör Üst Kunılu'nun konu-
yu inceleyerek gerekli önlemleri alması
gerektiğini söyledi. İnsanlann inançlan
nedeniyle cezalandınlmamalan ve öğ-
renim hakkından yoksun bırakılmamala-
n gerektiğini kaydeden Esengün, toplu-
mun bu çatışmalan aşma zamanının gel-
diğıni söyledi.
g) Muhafazakâr bir hukukçu olan Prof.
Dr. Turhan Tûfan Yüce (Dokuz Eylül Üniv.
Eski Dekanı), 1997 yılında yayımiadıği "Bi-
limsel Açıdan Laiklik, İrtka ve Atatürk" adv
lı eserinde;
(Sözlükte "şeriat" doğru yol, bir kavmin
veya ümmetin yönetimı için tannnın gön-
derdiği. ilahi kanun anlamına gehr.
lslam şenatı, lslam hukuku (fıkıh)dır. Bu
hukuk düzeni, üç bölümdür. Bırinci bölü-
mü, itikadı (inanışı), yani Allah ile kul ara-
sındaki hükümleri içerir. Ikinci bölüm **mu-
amelât" yani dünya işleri ile ilgıli hükümler-
den oluşur. Üçüncü bölümde suç ve ceza ile
ilgilı hükümler vardır.
Şeriat dev leti. diğer bır deyimle teokratık
devlet semavi hukukla, yani din kurallan ile
yönetilen, din gereklerinı yerine getirmek
için ümmet üzennde gerekırse zor kullana-
bilen devlettır. Devlet başkanı egemenliğini
halktan değil. tanndan almıştır. Egemerdîğin
kaynağı tanndır) dıyor.
h) Ord. Prof. Dr. Sabri Şakir Ansay, A.A,
tlahiyat Fakültesi yayınlan arasında çıkan
ve bir ara ders kitabı olarak da okutulan "Hu;
kuk Tarihinde İslam Hukuku" adlı eserin-
de şöyle diyor;
(Hukuk bır ınanç işi değil, dünya ve hayat
kurumu, onun düzenleyicisidir. Fakat onu
şarkta "lslam dümasmda) din kis\esi (giysi-
si) altında tutmak isteyenlervardır. Bu düşün-
ce, ulusun ve memleketin kalkınmamasma,
uzun ve derin ısüraplanna neden olmuştur.
Eski dönemlerden. bugünkü anlamda, laik-
lik beklenemezse de bu gün aramızda Mecet-
leye veya Suudi Arabistan'daki egemenlige
özlem duyan ulemacıklara rasdanabilmekte-
dir. Bin bu kadar yıl önce mer'i (yürürlükte)
olduğu topraklann halkına. onlann yaşayış
seviyelerine, gereksinimlerinepek uygun ola-
bilen bir nizamı (düzenlemeyi), yaşam koşul-
lan. politik ilişkileri rümden başka olan bir
toplumda özlemek. >alnız bu günü değil dü-
nü de anlamak yeteneğinden yoksun bırak-
mak demek olur.
lslam uleması (hukuk bilginlen), sa-
dece sonraki dönemlerin ahlâk bozukluğun-
dan sık sık bahsetmişler, fakat yaşamın mu-
kadder (kaçınılmaz) olan değişmelerinden
haberdar olmak istememişlerdir... Yine bu
din bilginlen (ulema) dünyaya gözlenni ka-
payıp. sözcük ve terimlerle uğraşmışlar ve
skolastik. çürük bir mantık içinde bocala-
mışlar. sonuç olarak. yaratıcı akla seslenen
Islamı, cehlin (bilgisizliğin) istilası (saldın-
sı) altında anlayamaz olmuşlar, onun dina-
mik hukukuna, nakillere ve muayenesi, te-
emmülü (aynntılı incelenmesi) sadece söz-
lü anlatımlara döndürmek suretiyle) (doğ-
malara dönüştürüp) cansız hale sokmuşlar.
tüm ilmi. (siyasal) iktidan. huîculcun amacj
olan olaylann gereklerini nizamlamakta (dü-
zenlemekte) değil de aksine onlann çok es-
ki dönemlerin gereksinimlerine göre dökül-
müş kalıplara. kurallara uydurmakta gör-
müşler, yarara ıtıbar etmemişlerdir. Hukuka
venlen dinsel karakterin çok acıklı sonucu
olarak, bırçok çıkmazlarda birtakım çarele-
re baş\'umak zorunluluğu doğmuş, bu da ba-
zan yalancılığa. riyaya. gerçekten hile dene-
cek aşağılığa götürmüş ve böylece din kut-
sal ve yüce mevkıinden. hukuk da manevi et-
kinlik ve otontesinden kaybetmış. her ikısi-
ne karşı bir laubalihğe yol verilmiştir).
İki tür gençlik ortaya çıktı
ı) Engin bir tarih bilgısine de sahip olan
büyük şaırimiz Yahya Kemal Beyath'nın
"£•01" konusunda düşünceleri şöyle;
"Bu millet tslamiyeti kendi mizacına göre
kabul etmişve çok eski putperestliği ile kanş-
tırmış ve öyle sevmiş... İslamiyeti olsun, Hı-
ristiyanhğı olsun, bütün milkder daima ken-
di hikâyeleri. temayülleri ile, muhay> ileleriy-
le, ihti> açlarn la kanşürarak kabul etmişler-
dir". "
Nihat Sami Banaru. Yahya Kemal'in Ha-
tıralan (1960, s.120 ve sonrası) adlı eserin-
de:
"Bu fikrinden dolayı Yahya Kemal'i şid-
detle eleştiren din bilgini Ahmet Naim Bey,
yıllarsonra Yabya KemaTin bu fıkrinde hak-
h olduğunu soylenıiştir" diyor.
i) 1.2.1990 tarihinde, VV'ashington yakın-
lannda Crytal Ciry "deki Mariot Oteli Konfe-
rans Salonu'nda "Türkiye'nin Amerikah
Dostlan Dcrneği (AFOT)"yıllık toplantısın-
da "Türkiye'deki Siyaa ve Ekonomik Du-
rum" konulu panelde yaptığı konuşmada
Tansu ÇiDer şöyle diyor:
(Ben Türk ekonomisinin geleceği konu-
sunda kötümser değılim. Bana göre, Türk
ekonomisini \ önlendirenler açısından sorun
ekonomik değil, sosyal alandadır. Sorun.
Türkiye"de Islamcı akımlann dınamik bir şe-
kilde ön plana çıkmalan ve Türk eğitim sis-
teminde dinci ve laik olmak üzere bir ikili-
ğin ortaya çıkmış olmasıdır.
Bunun sonucu Türkiye'de iki tür gençlik
ortaya çıkmışnr. Biri liberal, Batı'ya dönük
gençlik, dığeri ise Islamcı reformlar yapıl-
masını savunan gençlik... Bu iki kesimin ça-
tışmaması mümkün değildir. Liberal genç-
lik. lslamcı gençlikle bir arada var olmayı
kabul etmekle birlikte. bu esneklik lslamcı
kesimde bulunmuyor. Bu durumdan lslam-
cı kesim kazançh çıkacaktır.
Sorunun çözümü için devlet, tercihini han-
gi taraftan yana koyduğunu açıkca gösterme-
lidır. Ancak bu yönde bir eğilim, bugün dev-
lette göriilmüyor).
(Hürriyet Gazetesi, 17.6.1993, SedatEr-
gin. Tansu Çiller ve Gençlik).
7 Mart 1997 tanhinde. Milliyet Gazetesi
"Açık Pencere" sürununda yayımlanan Nec-
mettin Erbakan'm açıklaması:
(Biz bugünlere nasıl geldik? 27 yıllık mü-
cadeleyi bu noktaya nasıl getirdik? Zaman
zaman yaşadığımız ıktidar dönemlennde.
tam 350 imam-hatip lisesi, 10 Yüksek lslam
Enstitüsü ve 3.000 Kur'an kursu açtık. Bu-
günkü ımanlı nesiller böyle yetışti).
Hikmet Bavur, "Hayan \v Eseri (sJ45)"
adlı kitabmda şöyle diyor: I