27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Ekonomik Gelişme Niçin Güçtür? Prof. Dr. NURİ KARACAN T üridye son 40 yıida ekono- mik gelişme çabasında ne kadar başanlı oMu? Başan ölçütü olarak fert başına ge- lıri alacağım. 1955 rakamla- nna dayanan bir istatistiğe göre (Bhagvvati, EconomRsofUnderdeve- İoped Countries, 1966. s. 10-11) kımi yok- sul ülkelerde fert başına gelir şöyledır: Türkiye'de 276. Ispanya'da 254, Japon- ya'da 240, Yunanıstan'da 239. Portekiz'de 201. Tay\an"da 102, G. Kore'de 80 dolar. Rakamlar çok küçük görünebilir. Bunun nedenı. 40 yıl önce. (1) adam başına dü- şen ortalama iiretim miktannın iyice dü- şük olması, (2) dolann satın almagücünün iyice yüksek olmasıdır. 1993 rakamlanna dayanan bır istatistiğe göre (Nafriger. The Economks of Devetoping Countries, 1997 baslcısı, s. 13-17) aynı ülkelerde fert başı- na gelir şöyledir: Türkiye'de 2970, Yuna- nistan'da 7390. G. Koretie 7660, Tay- van'da 8480. Portekiz'de 9130, Ispanya'da 13590, Japonya'da 31490 dolar. Yanşa geriden başlayan fakat biri geçen yukandaki6ülkeye, 1995ve 1993'te bizden daha yoksul. fakat fert başına getiri artür- mada bizden daha başanlı iki ülke>i (Ta>- land. Tunus) ekkmeliyiz. Bunlara. 1955'te bizden zengin ve fert başına geliri arttır- mada bizden başanlı 18 ülkeyi (başan sı- rasına göre Hong-Kong. Italya. Avusturya, Almanya. Hollanda, Danimarka, Isviçre, Norveç. tsrail. lrlanda...)eklersekliste iyi- ce kabanr. Bu 18 ülkeyle aramızdaki ge- lişmişlıkfarkıdahadaaçıldı. 1955-93 dö- nemınde Türkıye'ye oranla fert başına ge- lir. Japonya'da 12. G. Kore'de 9. ltalya'da 4, Fransa'da 2 misli arttı. Son 40 yılda >ok- sul ülkeler kategorisinden zengin ülkeler kategonsme geçen az sayıda ülke (Japon- ya, Hong-Kong. Singapur, tspanya). bu- lunmasınakarşın, 1993'teTürkiye'den da- ha voksul 87 ülke bulunmaktadır. Demek ki yoksulluktan zengınlığe atlamak istıs- na, fert başına gelirin zaman içinde yavaş artması (Hindistan, Mısır gıbi) ya da geri- lemesı (Mozambik. Gana gibı) kuraldır. Kalkınmada çok başanh olmayı önleyen etkenler nekrdir? Hızlı kalkınma için şu söylenebilir: Top- lam gelirin tasarrufa aynlanpayını yüksel- tin ve bu tasarruflarla verimli yatınmlar yapm Getirintasarruflaraaynlan payıkal- kınmanın çokönemli bir belirleyicisidir. Bu pay, 1989'da Etiyopya'da yüzde 2, Hindis- tan'da yüzde 21, Çin'de yüzde 36, ABD'de yüzde 13'tür. Onun içindir ki Etiyopya'da fert başına gelir yerindesaymaktadır. Hin- distan'da fert başına gelir yavaş artmakta- dır. Çünkü tasarruflann önemli bir kısmı altına, toprağa, düğünlere. dıni törenlere gıtmektedir. Çin hızla kalkınmaktadır. ABD, fert başına gelir sıralamasında gen- lere kaymaktadır. Şimdilik beşincı. Top- lam gelirin tasarruflara aynlan payını art- tırmanın yolu, devletın aldığı vergilen art- tırmasıdır. Ne varki 1980'denbuyanaesen aşın serbesüik rüzgânnda, pek çok ülke yöneticBİ ne devtet, ne vergi lafi dinlemek istememektedir. Bız aşın serbestlikte ABD'yi geçtik, 1996'da vergilenn toplam üretime oranı bizde >r üzde 21, ABD'de yüzde 28. Belçıka'da >r üzde 46, Isveç'te yüzde 50, Danimarka'da yüzde 52'dir. 18'ind ve 19'uncu yüzyiflarda Ban ülke- leri kalkınırken. önlerinde tûketimini tak- lit edecekleri ülkeleryoktu. Bu da tasamıf- lannı kolaylaşardı. Oysa bugün >oksul ü\- kelerin önünde, tûketimini takİit etme>'e çalısbğı zengin ülkeler var. Bu da bu ülke- lerin tasarruflannı güçleştiriyor. Televız- yon, yabancı fılmler, yabancı dergiler, tu- ristler, zengin ülkelere gıdip dönenler, ye- ni tüketim alışkanlıklan edinilmesıne yol açıyor. Örneğin. Amerikan sigarasına çok alıştık. Bunun ekonomiye yıllık maliyeti yaklaşık 200 milyon dolar. Parası olanlar için Ingilız kumaşı. Italyan ayakkabısı, Is- koç viskisi, Paris'ten gelinlik.. vazgeçil- mez mallar. Isteyenin istedığini giymesi, yemesi ıstediğı yere gıtmesi kötü mü diye sorulabilir. Tabii kötü değil. Ne var ki hız- lı tüketim artışı, hızlı kalkınmayla bağdaş- mıyor. Voksulülkelerde tasarruflann hızn arb- şını önleyen önemli bir neden de hızn nü- fus arüşKİır. Gelirdeki artışın büyük kısmı çocuk yetiştinneye. işsizlere yardım etme- ye gider. Bugünün zengin ülkeleri. 18. ve 19. yüzyılda ekonomik gelişmelerini ta- mamlarken yılda binde 20'yi aşan bir nü- fus artışıyla karşılaşmadılar. Oysa bugü- nün kimi yoksul ülkelerinde nüfusun artış hızı bunun iki katıdm Suriye'de binde 38, Kenya'da binde 38, Uganda'da binde 35, Yemen'de binde 35. Suudi Arabistan'da binde 34, tran'da binde 33. Nüfus hızlı ar- tıyorsa, fert başına geliri arttırmak güçtür. Nüfusu yılda binde 38 artan bir ülkede fert başına gelirin artması için gelirin en az binde 38 artması gerekir. Onun içindir kı yukandakı ülkelerin hiçbiri ciddi bir kal- kınma ıçınde değildır. Yoksul ülkelerde tasamıflan artOnnak güç olduğu gibi, bu tasarruflann bir kısmı da zengin ülkelere kaçar. Bır araştırmaya göre, 1979-84 arasındaLatinAmerika'nın dış borcu en yüksek 5 ülkesinden dışan ka- çan tasarruf (sermaye) 101 mılyar dolar- dır. 1987'nınsonundaMeksikalılannbaş- ka ülkelerde tuttuklan varlıklann değeri 84 mılyar dolardır. Bu tutar, Meksika'nm bu tarihtekı dış borçlanna çok yakındır. Aynı tarihte Venezüellahlann ellerinde tut- ruğu yabancı varlıklann değen 58 milyar dolardır. Bu rakam Arjantinliler için 46, Brezilyalılar için 31 mılyar dolardı. Yapı- lan bir araştırma, Meksika'nın 1974-84 arasında aldığı her 100 dolarlık borçtan 31 'inin yine yurtdışına kaçtığım gösterdı. Sermaye kaçışına yol açan en önemli ne- denler, ülkedeki siyasal çalkantı, ağır v er- giler, yüksek enflasyon ya da sermayenin gittiği ülkede faiz hadlerinin, yabancı dö- viz fıyatlannın yüksekligi olabilir. Serbestiik yanlısı Amerikalı iktisatçıla- nn çoğu,yurtiçi tasarrufu arttırmanın güç- lüğune deginerek. yoksul ülkelere, yaban- cı tasarruflardan (sermayeden) yararian- malannı önermektedir. Ne var ki yabancı sermaye, kârh bulmadıkça yoksul ülkele- re gelmez. Geldiği zaman yararlı olurmu? Ne "Her yabancı sermaye yaoruru varar- bdır"denebılır, ne de "Hiçbir yabancı ser- maye yararh değBdir" denebilır. Yabancı sermaye yanlılan. bu sermaye yatınmlan- nın yararlı olduğunu, çünkü yoksul ülke- lerin tasarruf ve yabancı döviz sorununu hafiflettiklerini, yeni bir teknoloji getir- diklerini, kimi işsizleri çalıştırdıklannı. vergı ödediklerini öne sürerler. Ne var kı bu şırketlerin ülkelerine gönderdikleri kâr paylan, birkaç yılda, getirdikleri dövizı aşabilir. Makıne, teçhizat, yan mamul madde ithalatına giden yabancı döviz, dö- viz sorununu ağırlaştırabilir. Yine, bir te- kelci olduklan için, yeni üretim binmleri- nın bu alana girmesini önleyebilirler. Yoksul ülkelerin eğhflmiş insan giicüne büyük gereksinimi vardır. Ne var ki serma- ye bu ulkelerden nasıl kacıyorsa. eğitilmiş, insan gücü de kaçar. Buna "beyin göçü" dı- yoruz. Beyin göçünün en önemli nedenı, yoksul ülkeye oranla kazançlann zengin ülkede daha yüksek olmasıdır. Örneğin, 1962'de ABD'de göçle ilgili yasalar gev- şetildi. Bunun sonucu olarak 1962-80 ara- sında yaklaşık yanm milyon insan bu ül- keye yerleşti. Bunlann büyük çoğunluğu. G. Kore, Hindistan, Filipinler, Tayvan'dan geldi. Bazen de nıtelikli insan gücünün zengin ülkelere kaçmasına yol açan şey, yoksul ülkedeki tutumdur. Fizik dalında Nobel ödülü sahibi Abdüs Selam, ülkesi Pakıstan'a döndüğü zaman kendisinden okulun futbol takımmı çalıştırması isten- miş. Ne var ki sonuç değişmiyor. Yoksul ülkeler yetıştinyor. zenginler yararlamyor. Yoksulülkeierin elektriği yenkkn keşfet- mesine gerek olmadığı. zengin ülkelerin teknoiojisinden bu ülkelerin de yarariana- bileceği söylenir. Bu, büyük ölçüde doğru- dur. Yoksul ülkeler yarahcı zekâdan yok- sun değildir. Fihpinler'de jüzyıllar önce Curzon dağlannın dikyamaçlannda teras- larda yapılmaya başlanan pirinç üretimi bugün bile hayranlık uyandınyor. Japon- ya'da 19. yüzyılın sonlannda yapılan tanm reformu, yerel olarak uygulanan teknikle- nn yaygınlaştınlmasıyla başanldı. Ama tanmda verimı traktör kadar arttıran bir uygulama yoksul ulkelerden çıkmadı. Sa- nayıye gelince işler daha da çatallaşıyor. Zengin ülkelerin teknolojisi, az ışçi çok makıne kullanıyor. Bu da yoksul ülkeler- de işsızlerin artmasına yol açıyor. Çin, 1950'li yıllann ıkinci yansında çeliğı da- ha çok işçi kullanarak üretmeye çahşü, ne var ki başanlı olamadı. Kalkınmak güç, konuşmak kolaydır. 1973 "te petrol fıyatlan yaidaşık 4 katına çıktığı zaman Suudı Arabistan Petrol Ba- kanı Zeki Yamani, bir Amerikan dergisi- nın kendisıyle yaptığı konuşmada şöyle demışti: "Bu firsaü iyi değerlendireceğiz. Topraklanmızda petroltükendiğianda bü- yük bir sanayi imparatorluğu tamamlan- mış obcaknr." Aradan 25 yıl geçtı. Suudı Arabistan çok mu sanayileşti? Yoo. Adnan Menderes bır demeç vermiş, birçok gaze- te bu demecı birinci sayfada manşetten vermişti: "En büyük dört devietten biri- yiz." Bu demeç verildiğı sırada Türkiye, birey başına gelir sıralamasında 43. ülkey- di. ARADABÎR ÜLKÜ AYVAZ Ohrid Ohrid, Makedonya Cumhuriyeti'nin aynı adı ta- şıyan göl kıyısında kümelenmiş bir kenti. Bizans, Osmanlı ve Grek etkileri taşıyan sokaklan, mekân- lan ile pek çok canlıya hayat veren göl nedeniyle UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Ohrid, bir UNESCO kenti olarak tanınıyor şimdi. Fakat Ohrid asıl ününü, bu yıl 37. yaşını kutlayan Yaz Festivali'ne borçlu. 1961 yılında ızleyicisiyle bulu- şan festival, aralıksız her yıl dünyanın dört bir ya- nından sanatçıyı konuk ediyor. Tiyatro blokunu da içeren müzik ağırlıklı bir şenlik (festival) bu. Şenlik 97 tiyatro blokunda, sekiz tiyatro yer alı- yor. Bu topluluklardan biri de Makedonya Devlet Tiyatrosu TûrkDramı. Türk dramı tam 47 yıldıryer- leşik sahnesi Üsküp'te ve pek çok Avrupa şenli- ğinde seyirciyle Üsküp Tiyatrosu'nu, Arnavut dra- mı ile paylaştığı için bu iki topluluk "Halklar Tiyat- rosu" olarak tanınıyor. Makedonya Türk Dramı, ödenekli bır tiyatro: Tür- kiye dışında yanm yüzyıldır Türk dilinde sahneyi ay- dınlatan dünyada tek ödenekli topluluk (Türk Dra- mı bu yıl, Uluslararası Denizli Festivali ile Alaçatı Uluslararası 8. Çocuk Oyunları Festivali'ne de ka- tılmıştı.) Türk Dramı, Ohrid Festivali'nde Racin'in Phaid- ra (Phedre) oyunuyla seyirci karşısına çıktı. Bir prö- miyer oyunuyla. Tiyatro müdürü-rejisör Kemal Lila ile oyunun yönetmeni Lubişa Georgievski, oyun mekânı seçmek için Ohrid'e gıdiyor, Ayasofya bahçesi, St. Kliment kilisesi duvan derken kasaba merkezinden iki km uzakta bulunan Hotel Park koruluğunu oyun alanı olarak seçıyorlar. XVII. yüzyıldan günümüze akıp gelen eşsiz Pha- idra, doğal bir mekânda, ağaçlar arasında prova- lara başlıyor. Elli metre ötede ise Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov'un yazlık köşkü... Provalar akşam sekizde başlıyor. geceyanlarına dek sürüyor... Lu- bişa Yovanoski'nın oyun müziği komşu köylerden işitilebilecek bir ses yüksekliğinde. Fakat Make- donya'yı tanıyınca biliyoruz ki cumhurbaşkanı Gli- gorov sevınç ve gururia dinliyor provalardan yan- sıyan replikleri, müziği. Kültürel değerlere sanata olağanüstü destek veren bir devlet adamı Gligo- rov. Unutmadık ama, sona sakladık: Phaidra'nın yö- netmeni Lubişa Georgievsk, Makedonya Cum- hurbaşkanı adayı ıdi. İki adaydan biri Ohrid Festi- vali'nin gururuyla dinlenirken öteki aday festival- de devlet tiyatrosu Türk Dramı'nın oyunu ile ayak- ta alkışlanıyor. Sanat ile devlet yönetimini bu den- li iç içe, omuz omuza olduğu kaç örnek biliyoruz? Durun durun. henüz bitmedi; Makedonya Kül- tür Bakanı Slobodan Unkovski de bir tiyatro yö- netmeni! Dünyanın dört bir yanından müzik ve tiyatro sa- natçısının buluştuğu Ohrid Yaz Şenliği'nde (festi- valinde) Afrf Obay'ın çevirisi ile akan Türkçe söz- cükler, "Neden Ohrid'de Türkiye'den bir topluluk yok" sorusunu yöneltiyor gıbıydi bizlere. Siyahlar ve Beyazlar Dr.HUNERTUNCER S evgili Atatürk 1933 yılında "Do- ğu 'dan yükselecek olan günese ba- kıyorum. Bugün güneşin doğuşu- nu gördüğüm gibi uzakta tüm Do- ğulu uluslann da uyanışını gör- mekteyim. Bagımsızlıklannı ve öz- gürlüklerini kazanmayı başaracak olan birçok dost ulus bulunmaktadır. SÖmürgecilik ve em- peryalizm, yervüzünden yok olacaklar ve bun- lann yerini uluslar arasında hiçbir ırk. renk ve din ayınmı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbir- liği dönemi alacakbr" demiştir. Atamız bu ve- ciz sözlerle, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı olan duygulannı dik getirrrrişti. Oysa 1903 yı- lında Ingiltere'nin Güney Afrika'daki Yüksek Komiseri Lord MUner, siyah-beyaz eşitliği ko- nusundaki düşüncelerini şöyle ortaya koymuş- tu: "Beyaz ve siyah arasında siyasal eşitlik söz konusu olamaz. Beyaz insan vönetmelidir, çün- kü o siyah insandan birçok, birçok basamak yukandadır. Sivahlann bu basamaklan çıkabil- meleri yüzy ıllan alacak ve belld de siyah nüfu- sun büyük çoğunluğu, bunlan hiçbir zaman CH kamayacaktır.''(*) Siyahlann özgürlük ve eşitlik savaşımlann- da en önde gelen adlardan biri olan Martin Luther King'in şu sözleri. sanıyorum, ırk ayı- nmcılığının ınsanlık açısından ne denli büyük bir ayıp olduğunu çok çarpıcı bır bıçimde göz- ler önüne sermektedir: "Bir düşüm var. Hiçbir kimsenin derisinin renginden ötürü yargılana- mayacağı bir günü düşlüyorum. Ne denli ezü- miş olsanız dahi bir diğer insanoğlundan nefret edecek kadar kendinizi alçahmaya izin verme- yiniz." Uzun bir süreden beri duyduğum ve giderek beyazlar tarafından yazılan kitaplann kimile- rinde rastladığım bir sav, siyahlann beyinleri- nin beyazlara oranla daha küçük olduklan ve bu nedenle de onlann zekâlannın beyazlara oranla daha geri olduğudur. Bu, beyazlann, si- yahlan yüzyıllar boyunca acımasız bir biçim- de sömürmelerinin altında yatan temel bahane olmuştur ve elle tutulur hiçbir yanı olmayan ya da bilimsel biçimde açıklaması yapılamayacak olan saçmasapan bir düşüncedir. Gerçekten, çok uzun bir süre siyahlar, beyaz- lann kendilerinden üstün olduğtma ve beyaz- lann yaptıklan işleri yapabilecek yeteneğe sa- hip oİrnadıklanna inandınlmış ve yalnızca si- yah olmalanndan ötürü, kendilerini büyük bir aşağıhk duygusuna kaptırmışlardı. Bunun so- nucunda, beyazlar siyahlara koşullan dikte et- tırmiş ve siyahlar da onlara boyun eğmişti. Ay- nca, beyazlann dini olan Hıristiyanlık da örne- ğin Afrika'da, ırk ayınmcılığı felsefesini özen- dirmeye alet edilmişti. Bunun çok açık bir ör- neğini ırk aynmcılığının en son ortadan kaldı- nldığı Güney Afrika'da bulabiliriz. Güney Af- rikayaki beyazlann büyük çoğunluğumm dini olan Kaivuıizm'de ırkçılık özendirilmiş, beyaz- lann ve siyahlann gittikleri kiliseler birbirlerin- den tümüyle ayn tutulmuş ve her iki toplulu- ğun da dinlerinin Hıristiyan olmasına karşın, aynı topraklar üzerinde aynı din, iki farklı halk topluluğuna farklı mekânlarda uygulatılmıştı. Bu olguya, siyah bir papaz olan ve Nobel Ba- nş Ödülü'nü kazanan Desmond Tutu, tepkisi- ni şöyle dile getirmişti: "Siz, beyazlar, bize In- cil'i getirdiniz; biz, siyahlar da şimdi ona inam- yoruz. Tanruun bizleri köle olmaktan kurtar- masuu ve bizlere yakışu" gördüğü konuma ge- tirmesini bekh'yoruz. Irk ayınmcüığı ideolojisi- nin tümden Hıristiyanlığa \e İncil'e ay kın oldu- ğunu göstereceğinı. Bunun tersini iddia edecek olanlar olursa, Incil'imi yakıp, Hıristiv an olma- ya son vereceğinı.'' 1940'h yıllardan itibaren siyahlar giderek bi- linçlenmeye başlamış; bu yıllarda geliştirilen "Afrikanizm" ideolojisi ile "Afrika Afrikah- lanndır" "Afrika siyah adamın ülkesidir" ve "Afrikahlar, .\frika"nın ycrlilerkür. Afrika on- lara aittir" savsözleriyle (sloganlan) ilk kez gündeme gelmişti. Güney Afrika'da genç bir si- yah öğrenci olan Steve Biko'nun önderliğinde, 1969 yılında baslatılan "Siyah Bilindnin Oluş- turulmasr (Black Consciousness) hareketinin amacı ise siyah insanın kendine güvenini art- tırmak; siyahlann, beyazlann yüzyıllar boyun- ca yüreklerine aşılamış olduklan aşağıhk duy- gusundan kurtulmalannı, siyah olmalanndan ötürü onur duymalannı ve kendilerini beyaz- larla eşit görmelerini sağlayabilmektL Biko. beyazlara şöyle seslenmekteydi: "Sizin toplu- munuzun bir parçasuu oluşturmaya beni zor- layamazsınız. Ben. kendim gibi olacagım. Bu yüzden beni dövebih'r, hapsedebilir \a da hatta öldürebilirsiniz; ancak ben. sizin benim olma- mı istediğiniz gibi hiçbirzaman olamayacağım." "İnsanlar, ancak başka insanlar sayesinde in- sandırlar." Bu. Güney Afrikalı Başpıskopos Desmond Tutu'nun söylevlerinde çok kullan- dığı bir deyiştir. Bu deyişiyle Tutu, Afrika in- sanını tanımlamaya çalışmaktadır. Birbirlerine büyük bir sevgi bağı ile bağlı olan ınsanlann oluşturduğu Afrika toplumunu biçimlendiren temel ilkeler; ışbirliği, paylaşma ve bağışlama- dır. Baö'run bireyciliği yerine, u^laınculuk an= r layışmıfı on plana çıktığı ^frika'Vun, teknolo- jik ve ekonomik alanlarda fazla gelişememiş olmasına karşın, sosyal ve siyasal açılardan hiç de gerilerde kalmadığı gözlemlenebilir. Afri- kalılar, çocuklara karşı içten sevgileri ve yaş- lılara duyduklan saygı sayesinde, maddiyatçı Batı'ya kıyasla, insancıl değerlere ve insana çok daha fazla önem veren bir toplumsal iliş- kiler ağı geliştirmişlerdir. Afrika toplumunu tanıyabilmek için bu top- luma yeterince yanaşmayı benimsememiş olan beyazlar ise Afrika'nın geleneksel sosyal ör- gütlenmesinin karmaşık yapısını, halk demok- rasisinın öğelerinı. toplum, aile ve bireysel hak- lar arasındaki dengeyi ve karşılıklı yükümlü- lük ve saygı ruhunu görememişti. Beyazlann. kanımca, siyahlan yalnızca de- rilerinin rengi kendilerininkinden farklı oldu- ğu için küçük görmeleri yerine, eşitleri olarak görmeyi denemeleri ve onlan tammaya ve an- lamaya çalışmalan gerekmektedir. Ozgür ve eşit siyahlann ve beyazlann oluşturduklan ve birbirlerine hoşgörüyle yaklaştıklan bir dünya- da, ınsanlık daha yücelecek ve Dogu-Batı, Ku- zey-Güney devletleri arasındaki ilişkiler daha uyumlu ve hoşgörülü bir biçimde yürütülecek- tir, hıç kuşkusuz. (*) Reader's Digest, Olustrated History of South Africa, Second Edıtion, The Reader's Di- gest Association Limited, Cape Town, New York, Sydney, Montreal, 1992, s. 266. Daha ileriyi görün! Fransızca dil kursları Ttost vs kayiUar : 6 -10 Eklm 1997 (8.00 - 18.00) 11 Eklm Cumanesl (9.00 -14.00) Kur» lM«laflg>f urlhi : Çarşamt» 15 Eklm 1907 (15 EUm . 23 AraMc 1997) Français Cî»taobul Ho 8 TAKSIM 8C090 Tef (0212) 244 *4 96 Fax (0212, 249 48 9 rıttD wwv raksnet corr. a PENCERE Paradan Para.. Faizden Faiz.. Liberalizm, Batı'da 'Aydınlanma Devrimi'nin ürü- nüdür. Siyasal liberalizmin tarihsel öyküsü ve öz- gürtük felsefesi uygarlıkta bir aşamadır. Peki, bugün Türkiye'de siyasal -ve de ekonomik- liberalizm var denilebilir mi?.. Yokcanım!.. Sözde liberal, ama gerçekte ya çok aptal ya çok kurnaz kişi, atıp tutuyor: "Bankacılığımızın yüzde 70'i devletin elindedir; bu düzenden hayır gelir mi?.." Ne yapmalı?.. Son yıllarda her kapıyı açan ithal malı bir sihirli maymuncuk var: Ozelleştirme!.. • Batı'da burjuva sınıfı tarihsel gelişimindeki ser-- mayebirikimini kolay mı gerçekleştirdi?.. Batı bur-> juvası, siyasal iktidarı ancak uzun ve kanlı bir sü- reçte feodal egemenlerden alabildi. Aristokrasi için ya darağaçları kuruldu ya da soylu sınıf şamar oğ- lanına dönüştüoildü. Avrupa'nın bankacılığı da bu dönemlerde dev- letin dışında oluştu. Türkiye'de bankacılık nasıl gelişti?.. ' Tün\ler bankacılığa yabancı idiler. 19'uncu yüz-' yılın ikinci yarısında, Osmanlı yan sömürge duru- muna düşünce, Avrupa'nın önde gelen bankalan Istanbul'a üşüştüler. Köylü toplumunda kim, ne-. den, nasıl bankacılık girışimine geçebılirdi?.. Mer- kez bankacılığını bile Fransız - Ingiliz ortaklığı Os- manlı Bankası üstlenip devlet adına para basma işini yürüttü. 1923'te Cumhuriyet ilan edildiği gün Türklerde bankacılık sıfıra sıfır elde sıfırdı. Cumhuriyetin devlet bankaları, zorunluktan do-' ğan olumlu girişimlerdir; bankacılıkta okul işlevini' gördüler; sanayileşmenin araçlan gibi çalıştılar. Devlet bankalan, özel bankaları besleyip oluştu- ran birer kurum niteliği taşıdılar. Demek ki ülkemizde devtet bankacılığı tarihsel koşullann ürünüdür. Ozelleştirelim mi bunlan?.. Yoksa özerkleştirelim mi?.. ' , • Bugün özel kesimin aklı başında patronlanyla bankacılık uzmanları ne diyorlar: "özel bankacılık artık devlet kâğıtlanyla kazanı- yor, enflasyon bunlara yarıyor..." Türkiye'de ekonomi, uzun bir süreden beri "pa- radan para kazanma" sarmalına dolandı; Refah li- deri Erbakan'ın "rantıyeci toplumu" diye attını çiz- diğı olgu budur. Siyasal iktidariar ancak iç borç çarkını çevirerek ayakta kalabiliyoriar. İç borç çar- kı nedir?.. Kabaca söylersek devlet hazine bono-' su çıkanyor; enflasyon oranından yüksek faizle pa- ra toplayıp kamu hizmetlerini görmeye çabalıyor. Hiçbir hükümet bu çarkın dişlilerinden kurtulamı- yor. Kayıt dışı ekonomi, kara para aklama ve ma- fıozi düzeninde oluşan "enflasyonlobisi" karşısın- da devlet çaresiz... '•" özel bânkalar bu düzene ayak uydurtngşj^ devlet kâğıtlanndan iyi kazanıyorlar. . ••.-.* Devlet vergi salamıyor... _,o ~ ' c Peki, eldeki devlet bankalarını da özelleştirirsek sonuç nereye varacak?.. Devlet bankalarını taksitle satın alan enflasyon lobisi, devletin yüksek faizTı kâğıtlannı da satın ala- rak "paradan para kazanmayı" devletin sırtından yürütecek... Yaşasın Devlet Baba!.. Özel bankacılık devlet eliyle beslendiğine göre, önce özel bankaların özelleşmesi gerekmiyor mu?.. Cumhuriyet Kitap Kulübü'nden ŞONBAHAR KİTAP ŞENLİĞİPazartesi hariç hergün saat:10.00-19.00 Değişik İndirimler Ucuz Fiyatlar Taksim Sergi Salonumuza gelin indirim için ayırdığımız bölümden kitaplarınızı seçin Adres: Istiklal Cad. (Aksanat karşısı) Taksim-lstanbul Tel:252 38 81/82 SÜREKÜ EĞİTİM İSTİYORSAK KİTAP OKURUNU ÇOĞALTMALIYIZ. EĞİTİM SÜREKÜÜĞI, ÖĞRENCİNİN KÜÇÜK YAŞTA KİTAPÇIYI TANIMASIYU BAŞLAR; HAYAT BOYU DEVAM EDER. SÜREKLİ EĞİTİMLE SOSYAL VE EKONOMİK SORUNLAR ÇABUK ÇÖZÜLÜR. KİTAPÇIUR DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle