Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 1997 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Ekonomik Gelişme Niçin Güçtür?
Prof. Dr. NURİ KARACAN
T
üridye son 40 yıida ekono-
mik gelişme çabasında ne
kadar başanlı oMu? Başan
ölçütü olarak fert başına ge-
lıri alacağım. 1955 rakamla-
nna dayanan bir istatistiğe
göre (Bhagvvati, EconomRsofUnderdeve-
İoped Countries, 1966. s. 10-11) kımi yok-
sul ülkelerde fert başına gelir şöyledır:
Türkiye'de 276. Ispanya'da 254, Japon-
ya'da 240, Yunanıstan'da 239. Portekiz'de
201. Tay\an"da 102, G. Kore'de 80 dolar.
Rakamlar çok küçük görünebilir. Bunun
nedenı. 40 yıl önce. (1) adam başına dü-
şen ortalama iiretim miktannın iyice dü-
şük olması, (2) dolann satın almagücünün
iyice yüksek olmasıdır. 1993 rakamlanna
dayanan bır istatistiğe göre (Nafriger. The
Economks of Devetoping Countries, 1997
baslcısı, s. 13-17) aynı ülkelerde fert başı-
na gelir şöyledir: Türkiye'de 2970, Yuna-
nistan'da 7390. G. Koretie 7660, Tay-
van'da 8480. Portekiz'de 9130, Ispanya'da
13590, Japonya'da 31490 dolar.
Yanşa geriden başlayan fakat biri geçen
yukandaki6ülkeye, 1995ve 1993'te bizden
daha yoksul. fakat fert başına getiri artür-
mada bizden daha başanlı iki ülke>i (Ta>-
land. Tunus) ekkmeliyiz. Bunlara. 1955'te
bizden zengin ve fert başına geliri arttır-
mada bizden başanlı 18 ülkeyi (başan sı-
rasına göre Hong-Kong. Italya. Avusturya,
Almanya. Hollanda, Danimarka, Isviçre,
Norveç. tsrail. lrlanda...)eklersekliste iyi-
ce kabanr. Bu 18 ülkeyle aramızdaki ge-
lişmişlıkfarkıdahadaaçıldı. 1955-93 dö-
nemınde Türkıye'ye oranla fert başına ge-
lir. Japonya'da 12. G. Kore'de 9. ltalya'da
4, Fransa'da 2 misli arttı. Son 40 yılda >ok-
sul ülkeler kategorisinden zengin ülkeler
kategonsme geçen az sayıda ülke (Japon-
ya, Hong-Kong. Singapur, tspanya). bu-
lunmasınakarşın, 1993'teTürkiye'den da-
ha voksul 87 ülke bulunmaktadır. Demek
ki yoksulluktan zengınlığe atlamak istıs-
na, fert başına gelirin zaman içinde yavaş
artması (Hindistan, Mısır gıbi) ya da geri-
lemesı (Mozambik. Gana gibı) kuraldır.
Kalkınmada çok başanh olmayı önleyen
etkenler nekrdir?
Hızlı kalkınma için şu söylenebilir: Top-
lam gelirin tasarrufa aynlanpayını yüksel-
tin ve bu tasarruflarla verimli yatınmlar
yapm Getirintasarruflaraaynlan payıkal-
kınmanın çokönemli bir belirleyicisidir. Bu
pay, 1989'da Etiyopya'da yüzde 2, Hindis-
tan'da yüzde 21, Çin'de yüzde 36, ABD'de
yüzde 13'tür. Onun içindir ki Etiyopya'da
fert başına gelir yerindesaymaktadır. Hin-
distan'da fert başına gelir yavaş artmakta-
dır. Çünkü tasarruflann önemli bir kısmı
altına, toprağa, düğünlere. dıni törenlere
gıtmektedir. Çin hızla kalkınmaktadır.
ABD, fert başına gelir sıralamasında gen-
lere kaymaktadır. Şimdilik beşincı. Top-
lam gelirin tasarruflara aynlan payını art-
tırmanın yolu, devletın aldığı vergilen art-
tırmasıdır. Ne varki 1980'denbuyanaesen
aşın serbesüik rüzgânnda, pek çok ülke
yöneticBİ ne devtet, ne vergi lafi dinlemek
istememektedir. Bız aşın serbestlikte
ABD'yi geçtik, 1996'da vergilenn toplam
üretime oranı bizde >r
üzde 21, ABD'de
yüzde 28. Belçıka'da >r
üzde 46, Isveç'te
yüzde 50, Danimarka'da yüzde 52'dir.
18'ind ve 19'uncu yüzyiflarda Ban ülke-
leri kalkınırken. önlerinde tûketimini tak-
lit edecekleri ülkeleryoktu. Bu da tasamıf-
lannı kolaylaşardı. Oysa bugün >oksul ü\-
kelerin önünde, tûketimini takİit etme>'e
çalısbğı zengin ülkeler var. Bu da bu ülke-
lerin tasarruflannı güçleştiriyor. Televız-
yon, yabancı fılmler, yabancı dergiler, tu-
ristler, zengin ülkelere gıdip dönenler, ye-
ni tüketim alışkanlıklan edinilmesıne yol
açıyor. Örneğin. Amerikan sigarasına çok
alıştık. Bunun ekonomiye yıllık maliyeti
yaklaşık 200 milyon dolar. Parası olanlar
için Ingilız kumaşı. Italyan ayakkabısı, Is-
koç viskisi, Paris'ten gelinlik.. vazgeçil-
mez mallar. Isteyenin istedığini giymesi,
yemesi ıstediğı yere gıtmesi kötü mü diye
sorulabilir. Tabii kötü değil. Ne var ki hız-
lı tüketim artışı, hızlı kalkınmayla bağdaş-
mıyor.
Voksulülkelerde tasarruflann hızn arb-
şını önleyen önemli bir neden de hızn nü-
fus arüşKİır. Gelirdeki artışın büyük kısmı
çocuk yetiştinneye. işsizlere yardım etme-
ye gider. Bugünün zengin ülkeleri. 18. ve
19. yüzyılda ekonomik gelişmelerini ta-
mamlarken yılda binde 20'yi aşan bir nü-
fus artışıyla karşılaşmadılar. Oysa bugü-
nün kimi yoksul ülkelerinde nüfusun artış
hızı bunun iki katıdm Suriye'de binde 38,
Kenya'da binde 38, Uganda'da binde 35,
Yemen'de binde 35. Suudi Arabistan'da
binde 34, tran'da binde 33. Nüfus hızlı ar-
tıyorsa, fert başına geliri arttırmak güçtür.
Nüfusu yılda binde 38 artan bir ülkede fert
başına gelirin artması için gelirin en az
binde 38 artması gerekir. Onun içindir kı
yukandakı ülkelerin hiçbiri ciddi bir kal-
kınma ıçınde değildır.
Yoksul ülkelerde tasamıflan artOnnak
güç olduğu gibi, bu tasarruflann bir kısmı
da zengin ülkelere kaçar. Bır araştırmaya
göre, 1979-84 arasındaLatinAmerika'nın
dış borcu en yüksek 5 ülkesinden dışan ka-
çan tasarruf (sermaye) 101 mılyar dolar-
dır. 1987'nınsonundaMeksikalılannbaş-
ka ülkelerde tuttuklan varlıklann değeri
84 mılyar dolardır. Bu tutar, Meksika'nm
bu tarihtekı dış borçlanna çok yakındır.
Aynı tarihte Venezüellahlann ellerinde tut-
ruğu yabancı varlıklann değen 58 milyar
dolardır. Bu rakam Arjantinliler için 46,
Brezilyalılar için 31 mılyar dolardı. Yapı-
lan bir araştırma, Meksika'nın 1974-84
arasında aldığı her 100 dolarlık borçtan
31 'inin yine yurtdışına kaçtığım gösterdı.
Sermaye kaçışına yol açan en önemli ne-
denler, ülkedeki siyasal çalkantı, ağır v er-
giler, yüksek enflasyon ya da sermayenin
gittiği ülkede faiz hadlerinin, yabancı dö-
viz fıyatlannın yüksekligi olabilir.
Serbestiik yanlısı Amerikalı iktisatçıla-
nn çoğu,yurtiçi tasarrufu arttırmanın güç-
lüğune deginerek. yoksul ülkelere, yaban-
cı tasarruflardan (sermayeden) yararian-
malannı önermektedir. Ne var ki yabancı
sermaye, kârh bulmadıkça yoksul ülkele-
re gelmez. Geldiği zaman yararlı olurmu?
Ne "Her yabancı sermaye yaoruru varar-
bdır"denebılır, ne de "Hiçbir yabancı ser-
maye yararh değBdir" denebilır. Yabancı
sermaye yanlılan. bu sermaye yatınmlan-
nın yararlı olduğunu, çünkü yoksul ülke-
lerin tasarruf ve yabancı döviz sorununu
hafiflettiklerini, yeni bir teknoloji getir-
diklerini, kimi işsizleri çalıştırdıklannı.
vergı ödediklerini öne sürerler. Ne var kı
bu şırketlerin ülkelerine gönderdikleri kâr
paylan, birkaç yılda, getirdikleri dövizı
aşabilir. Makıne, teçhizat, yan mamul
madde ithalatına giden yabancı döviz, dö-
viz sorununu ağırlaştırabilir. Yine, bir te-
kelci olduklan için, yeni üretim binmleri-
nın bu alana girmesini önleyebilirler.
Yoksul ülkelerin eğhflmiş insan giicüne
büyük gereksinimi vardır. Ne var ki serma-
ye bu ulkelerden nasıl kacıyorsa. eğitilmiş,
insan gücü de kaçar. Buna "beyin göçü" dı-
yoruz. Beyin göçünün en önemli nedenı,
yoksul ülkeye oranla kazançlann zengin
ülkede daha yüksek olmasıdır. Örneğin,
1962'de ABD'de göçle ilgili yasalar gev-
şetildi. Bunun sonucu olarak 1962-80 ara-
sında yaklaşık yanm milyon insan bu ül-
keye yerleşti. Bunlann büyük çoğunluğu.
G. Kore, Hindistan, Filipinler, Tayvan'dan
geldi. Bazen de nıtelikli insan gücünün
zengin ülkelere kaçmasına yol açan şey,
yoksul ülkedeki tutumdur. Fizik dalında
Nobel ödülü sahibi Abdüs Selam, ülkesi
Pakıstan'a döndüğü zaman kendisinden
okulun futbol takımmı çalıştırması isten-
miş. Ne var ki sonuç değişmiyor. Yoksul
ülkeler yetıştinyor. zenginler yararlamyor.
Yoksulülkeierin elektriği yenkkn keşfet-
mesine gerek olmadığı. zengin ülkelerin
teknoiojisinden bu ülkelerin de yarariana-
bileceği söylenir. Bu, büyük ölçüde doğru-
dur. Yoksul ülkeler yarahcı zekâdan yok-
sun değildir. Fihpinler'de jüzyıllar önce
Curzon dağlannın dikyamaçlannda teras-
larda yapılmaya başlanan pirinç üretimi
bugün bile hayranlık uyandınyor. Japon-
ya'da 19. yüzyılın sonlannda yapılan tanm
reformu, yerel olarak uygulanan teknikle-
nn yaygınlaştınlmasıyla başanldı. Ama
tanmda verimı traktör kadar arttıran bir
uygulama yoksul ulkelerden çıkmadı. Sa-
nayıye gelince işler daha da çatallaşıyor.
Zengin ülkelerin teknolojisi, az ışçi çok
makıne kullanıyor. Bu da yoksul ülkeler-
de işsızlerin artmasına yol açıyor. Çin,
1950'li yıllann ıkinci yansında çeliğı da-
ha çok işçi kullanarak üretmeye çahşü, ne
var ki başanlı olamadı.
Kalkınmak güç, konuşmak kolaydır.
1973 "te petrol fıyatlan yaidaşık 4 katına
çıktığı zaman Suudı Arabistan Petrol Ba-
kanı Zeki Yamani, bir Amerikan dergisi-
nın kendisıyle yaptığı konuşmada şöyle
demışti: "Bu firsaü iyi değerlendireceğiz.
Topraklanmızda petroltükendiğianda bü-
yük bir sanayi imparatorluğu tamamlan-
mış obcaknr." Aradan 25 yıl geçtı. Suudı
Arabistan çok mu sanayileşti? Yoo. Adnan
Menderes bır demeç vermiş, birçok gaze-
te bu demecı birinci sayfada manşetten
vermişti: "En büyük dört devietten biri-
yiz." Bu demeç verildiğı sırada Türkiye,
birey başına gelir sıralamasında 43. ülkey-
di.
ARADABÎR
ÜLKÜ AYVAZ
Ohrid
Ohrid, Makedonya Cumhuriyeti'nin aynı adı ta-
şıyan göl kıyısında kümelenmiş bir kenti. Bizans,
Osmanlı ve Grek etkileri taşıyan sokaklan, mekân-
lan ile pek çok canlıya hayat veren göl nedeniyle
UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Ohrid,
bir UNESCO kenti olarak tanınıyor şimdi. Fakat
Ohrid asıl ününü, bu yıl 37. yaşını kutlayan Yaz
Festivali'ne borçlu. 1961 yılında ızleyicisiyle bulu-
şan festival, aralıksız her yıl dünyanın dört bir ya-
nından sanatçıyı konuk ediyor. Tiyatro blokunu da
içeren müzik ağırlıklı bir şenlik (festival) bu.
Şenlik 97 tiyatro blokunda, sekiz tiyatro yer alı-
yor. Bu topluluklardan biri de Makedonya Devlet
Tiyatrosu TûrkDramı. Türk dramı tam 47 yıldıryer-
leşik sahnesi Üsküp'te ve pek çok Avrupa şenli-
ğinde seyirciyle Üsküp Tiyatrosu'nu, Arnavut dra-
mı ile paylaştığı için bu iki topluluk "Halklar Tiyat-
rosu" olarak tanınıyor.
Makedonya Türk Dramı, ödenekli bır tiyatro: Tür-
kiye dışında yanm yüzyıldır Türk dilinde sahneyi ay-
dınlatan dünyada tek ödenekli topluluk (Türk Dra-
mı bu yıl, Uluslararası Denizli Festivali ile Alaçatı
Uluslararası 8. Çocuk Oyunları Festivali'ne de ka-
tılmıştı.)
Türk Dramı, Ohrid Festivali'nde Racin'in Phaid-
ra (Phedre) oyunuyla seyirci karşısına çıktı. Bir prö-
miyer oyunuyla.
Tiyatro müdürü-rejisör Kemal Lila ile oyunun
yönetmeni Lubişa Georgievski, oyun mekânı
seçmek için Ohrid'e gıdiyor, Ayasofya bahçesi, St.
Kliment kilisesi duvan derken kasaba merkezinden
iki km uzakta bulunan Hotel Park koruluğunu oyun
alanı olarak seçıyorlar.
XVII. yüzyıldan günümüze akıp gelen eşsiz Pha-
idra, doğal bir mekânda, ağaçlar arasında prova-
lara başlıyor. Elli metre ötede ise Cumhurbaşkanı
Kiro Gligorov'un yazlık köşkü... Provalar akşam
sekizde başlıyor. geceyanlarına dek sürüyor... Lu-
bişa Yovanoski'nın oyun müziği komşu köylerden
işitilebilecek bir ses yüksekliğinde. Fakat Make-
donya'yı tanıyınca biliyoruz ki cumhurbaşkanı Gli-
gorov sevınç ve gururia dinliyor provalardan yan-
sıyan replikleri, müziği. Kültürel değerlere sanata
olağanüstü destek veren bir devlet adamı Gligo-
rov.
Unutmadık ama, sona sakladık: Phaidra'nın yö-
netmeni Lubişa Georgievsk, Makedonya Cum-
hurbaşkanı adayı ıdi. İki adaydan biri Ohrid Festi-
vali'nin gururuyla dinlenirken öteki aday festival-
de devlet tiyatrosu Türk Dramı'nın oyunu ile ayak-
ta alkışlanıyor. Sanat ile devlet yönetimini bu den-
li iç içe, omuz omuza olduğu kaç örnek biliyoruz?
Durun durun. henüz bitmedi; Makedonya Kül-
tür Bakanı Slobodan Unkovski de bir tiyatro yö-
netmeni!
Dünyanın dört bir yanından müzik ve tiyatro sa-
natçısının buluştuğu Ohrid Yaz Şenliği'nde (festi-
valinde) Afrf Obay'ın çevirisi ile akan Türkçe söz-
cükler, "Neden Ohrid'de Türkiye'den bir topluluk
yok" sorusunu yöneltiyor gıbıydi bizlere.
Siyahlar ve Beyazlar
Dr.HUNERTUNCER
S
evgili Atatürk 1933 yılında "Do-
ğu 'dan yükselecek olan günese ba-
kıyorum. Bugün güneşin doğuşu-
nu gördüğüm gibi uzakta tüm Do-
ğulu uluslann da uyanışını gör-
mekteyim. Bagımsızlıklannı ve öz-
gürlüklerini kazanmayı başaracak olan birçok
dost ulus bulunmaktadır. SÖmürgecilik ve em-
peryalizm, yervüzünden yok olacaklar ve bun-
lann yerini uluslar arasında hiçbir ırk. renk ve
din ayınmı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbir-
liği dönemi alacakbr" demiştir. Atamız bu ve-
ciz sözlerle, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı
olan duygulannı dik getirrrrişti. Oysa 1903 yı-
lında Ingiltere'nin Güney Afrika'daki Yüksek
Komiseri Lord MUner, siyah-beyaz eşitliği ko-
nusundaki düşüncelerini şöyle ortaya koymuş-
tu: "Beyaz ve siyah arasında siyasal eşitlik söz
konusu olamaz. Beyaz insan vönetmelidir, çün-
kü o siyah insandan birçok, birçok basamak
yukandadır. Sivahlann bu basamaklan çıkabil-
meleri yüzy ıllan alacak ve belld de siyah nüfu-
sun büyük çoğunluğu, bunlan hiçbir zaman CH
kamayacaktır.''(*)
Siyahlann özgürlük ve eşitlik savaşımlann-
da en önde gelen adlardan biri olan Martin
Luther King'in şu sözleri. sanıyorum, ırk ayı-
nmcılığının ınsanlık açısından ne denli büyük
bir ayıp olduğunu çok çarpıcı bır bıçimde göz-
ler önüne sermektedir: "Bir düşüm var. Hiçbir
kimsenin derisinin renginden ötürü yargılana-
mayacağı bir günü düşlüyorum. Ne denli ezü-
miş olsanız dahi bir diğer insanoğlundan nefret
edecek kadar kendinizi alçahmaya izin verme-
yiniz."
Uzun bir süreden beri duyduğum ve giderek
beyazlar tarafından yazılan kitaplann kimile-
rinde rastladığım bir sav, siyahlann beyinleri-
nin beyazlara oranla daha küçük olduklan ve
bu nedenle de onlann zekâlannın beyazlara
oranla daha geri olduğudur. Bu, beyazlann, si-
yahlan yüzyıllar boyunca acımasız bir biçim-
de sömürmelerinin altında yatan temel bahane
olmuştur ve elle tutulur hiçbir yanı olmayan ya
da bilimsel biçimde açıklaması yapılamayacak
olan saçmasapan bir düşüncedir.
Gerçekten, çok uzun bir süre siyahlar, beyaz-
lann kendilerinden üstün olduğtma ve beyaz-
lann yaptıklan işleri yapabilecek yeteneğe sa-
hip oİrnadıklanna inandınlmış ve yalnızca si-
yah olmalanndan ötürü, kendilerini büyük bir
aşağıhk duygusuna kaptırmışlardı. Bunun so-
nucunda, beyazlar siyahlara koşullan dikte et-
tırmiş ve siyahlar da onlara boyun eğmişti. Ay-
nca, beyazlann dini olan Hıristiyanlık da örne-
ğin Afrika'da, ırk ayınmcılığı felsefesini özen-
dirmeye alet edilmişti. Bunun çok açık bir ör-
neğini ırk aynmcılığının en son ortadan kaldı-
nldığı Güney Afrika'da bulabiliriz. Güney Af-
rikayaki beyazlann büyük çoğunluğumm dini
olan Kaivuıizm'de ırkçılık özendirilmiş, beyaz-
lann ve siyahlann gittikleri kiliseler birbirlerin-
den tümüyle ayn tutulmuş ve her iki toplulu-
ğun da dinlerinin Hıristiyan olmasına karşın,
aynı topraklar üzerinde aynı din, iki farklı halk
topluluğuna farklı mekânlarda uygulatılmıştı.
Bu olguya, siyah bir papaz olan ve Nobel Ba-
nş Ödülü'nü kazanan Desmond Tutu, tepkisi-
ni şöyle dile getirmişti: "Siz, beyazlar, bize In-
cil'i getirdiniz; biz, siyahlar da şimdi ona inam-
yoruz. Tanruun bizleri köle olmaktan kurtar-
masuu ve bizlere yakışu" gördüğü konuma ge-
tirmesini bekh'yoruz. Irk ayınmcüığı ideolojisi-
nin tümden Hıristiyanlığa \e İncil'e ay kın oldu-
ğunu göstereceğinı. Bunun tersini iddia edecek
olanlar olursa, Incil'imi yakıp, Hıristiv an olma-
ya son vereceğinı.''
1940'h yıllardan itibaren siyahlar giderek bi-
linçlenmeye başlamış; bu yıllarda geliştirilen
"Afrikanizm" ideolojisi ile "Afrika Afrikah-
lanndır" "Afrika siyah adamın ülkesidir" ve
"Afrikahlar, .\frika"nın ycrlilerkür. Afrika on-
lara aittir" savsözleriyle (sloganlan) ilk kez
gündeme gelmişti. Güney Afrika'da genç bir si-
yah öğrenci olan Steve Biko'nun önderliğinde,
1969 yılında baslatılan "Siyah Bilindnin Oluş-
turulmasr (Black Consciousness) hareketinin
amacı ise siyah insanın kendine güvenini art-
tırmak; siyahlann, beyazlann yüzyıllar boyun-
ca yüreklerine aşılamış olduklan aşağıhk duy-
gusundan kurtulmalannı, siyah olmalanndan
ötürü onur duymalannı ve kendilerini beyaz-
larla eşit görmelerini sağlayabilmektL Biko.
beyazlara şöyle seslenmekteydi: "Sizin toplu-
munuzun bir parçasuu oluşturmaya beni zor-
layamazsınız. Ben. kendim gibi olacagım. Bu
yüzden beni dövebih'r, hapsedebilir \a da hatta
öldürebilirsiniz; ancak ben. sizin benim olma-
mı istediğiniz gibi hiçbirzaman olamayacağım."
"İnsanlar, ancak başka insanlar sayesinde in-
sandırlar." Bu. Güney Afrikalı Başpıskopos
Desmond Tutu'nun söylevlerinde çok kullan-
dığı bir deyiştir. Bu deyişiyle Tutu, Afrika in-
sanını tanımlamaya çalışmaktadır. Birbirlerine
büyük bir sevgi bağı ile bağlı olan ınsanlann
oluşturduğu Afrika toplumunu biçimlendiren
temel ilkeler; ışbirliği, paylaşma ve bağışlama-
dır. Baö'run bireyciliği yerine, u^laınculuk an=
r
layışmıfı on plana çıktığı ^frika'Vun, teknolo-
jik ve ekonomik alanlarda fazla gelişememiş
olmasına karşın, sosyal ve siyasal açılardan hiç
de gerilerde kalmadığı gözlemlenebilir. Afri-
kalılar, çocuklara karşı içten sevgileri ve yaş-
lılara duyduklan saygı sayesinde, maddiyatçı
Batı'ya kıyasla, insancıl değerlere ve insana
çok daha fazla önem veren bir toplumsal iliş-
kiler ağı geliştirmişlerdir.
Afrika toplumunu tanıyabilmek için bu top-
luma yeterince yanaşmayı benimsememiş olan
beyazlar ise Afrika'nın geleneksel sosyal ör-
gütlenmesinin karmaşık yapısını, halk demok-
rasisinın öğelerinı. toplum, aile ve bireysel hak-
lar arasındaki dengeyi ve karşılıklı yükümlü-
lük ve saygı ruhunu görememişti.
Beyazlann. kanımca, siyahlan yalnızca de-
rilerinin rengi kendilerininkinden farklı oldu-
ğu için küçük görmeleri yerine, eşitleri olarak
görmeyi denemeleri ve onlan tammaya ve an-
lamaya çalışmalan gerekmektedir. Ozgür ve
eşit siyahlann ve beyazlann oluşturduklan ve
birbirlerine hoşgörüyle yaklaştıklan bir dünya-
da, ınsanlık daha yücelecek ve Dogu-Batı, Ku-
zey-Güney devletleri arasındaki ilişkiler daha
uyumlu ve hoşgörülü bir biçimde yürütülecek-
tir, hıç kuşkusuz.
(*) Reader's Digest, Olustrated History of
South Africa, Second Edıtion, The Reader's Di-
gest Association Limited, Cape Town, New
York, Sydney, Montreal, 1992, s. 266.
Daha ileriyi
görün!
Fransızca
dil kursları
Ttost vs kayiUar : 6 -10 Eklm 1997 (8.00 - 18.00)
11 Eklm Cumanesl (9.00 -14.00)
Kur» lM«laflg>f urlhi : Çarşamt» 15 Eklm 1907
(15 EUm . 23 AraMc 1997)
Français
Cî»taobul
Ho 8 TAKSIM 8C090 Tef (0212) 244 *4 96 Fax (0212, 249 48 9
rıttD wwv raksnet corr. a
PENCERE
Paradan Para..
Faizden Faiz..
Liberalizm, Batı'da 'Aydınlanma Devrimi'nin ürü-
nüdür. Siyasal liberalizmin tarihsel öyküsü ve öz-
gürtük felsefesi uygarlıkta bir aşamadır.
Peki, bugün Türkiye'de siyasal -ve de ekonomik-
liberalizm var denilebilir mi?..
Yokcanım!..
Sözde liberal, ama gerçekte ya çok aptal ya çok
kurnaz kişi, atıp tutuyor:
"Bankacılığımızın yüzde 70'i devletin elindedir;
bu düzenden hayır gelir mi?.."
Ne yapmalı?..
Son yıllarda her kapıyı açan ithal malı bir sihirli
maymuncuk var:
Ozelleştirme!..
•
Batı'da burjuva sınıfı tarihsel gelişimindeki ser--
mayebirikimini kolay mı gerçekleştirdi?.. Batı bur->
juvası, siyasal iktidarı ancak uzun ve kanlı bir sü-
reçte feodal egemenlerden alabildi. Aristokrasi için
ya darağaçları kuruldu ya da soylu sınıf şamar oğ-
lanına dönüştüoildü.
Avrupa'nın bankacılığı da bu dönemlerde dev-
letin dışında oluştu.
Türkiye'de bankacılık nasıl gelişti?.. '
Tün\ler bankacılığa yabancı idiler. 19'uncu yüz-'
yılın ikinci yarısında, Osmanlı yan sömürge duru-
muna düşünce, Avrupa'nın önde gelen bankalan
Istanbul'a üşüştüler. Köylü toplumunda kim, ne-.
den, nasıl bankacılık girışimine geçebılirdi?.. Mer-
kez bankacılığını bile Fransız - Ingiliz ortaklığı Os-
manlı Bankası üstlenip devlet adına para basma
işini yürüttü.
1923'te Cumhuriyet ilan edildiği gün Türklerde
bankacılık sıfıra sıfır elde sıfırdı.
Cumhuriyetin devlet bankaları, zorunluktan do-'
ğan olumlu girişimlerdir; bankacılıkta okul işlevini'
gördüler; sanayileşmenin araçlan gibi çalıştılar.
Devlet bankalan, özel bankaları besleyip oluştu-
ran birer kurum niteliği taşıdılar.
Demek ki ülkemizde devtet bankacılığı tarihsel
koşullann ürünüdür.
Ozelleştirelim mi bunlan?..
Yoksa özerkleştirelim mi?.. ' ,
•
Bugün özel kesimin aklı başında patronlanyla
bankacılık uzmanları ne diyorlar:
"özel bankacılık artık devlet kâğıtlanyla kazanı-
yor, enflasyon bunlara yarıyor..."
Türkiye'de ekonomi, uzun bir süreden beri "pa-
radan para kazanma" sarmalına dolandı; Refah li-
deri Erbakan'ın "rantıyeci toplumu" diye attını çiz-
diğı olgu budur. Siyasal iktidariar ancak iç borç
çarkını çevirerek ayakta kalabiliyoriar. İç borç çar-
kı nedir?.. Kabaca söylersek devlet hazine bono-'
su çıkanyor; enflasyon oranından yüksek faizle pa-
ra toplayıp kamu hizmetlerini görmeye çabalıyor.
Hiçbir hükümet bu çarkın dişlilerinden kurtulamı-
yor. Kayıt dışı ekonomi, kara para aklama ve ma-
fıozi düzeninde oluşan "enflasyonlobisi" karşısın-
da devlet çaresiz...
'•" özel bânkalar bu düzene ayak uydurtngşj^
devlet kâğıtlanndan iyi kazanıyorlar. . ••.-.*
Devlet vergi salamıyor... _,o ~ ' c
Peki, eldeki devlet bankalarını da özelleştirirsek
sonuç nereye varacak?..
Devlet bankalarını taksitle satın alan enflasyon
lobisi, devletin yüksek faizTı kâğıtlannı da satın ala-
rak "paradan para kazanmayı" devletin sırtından
yürütecek...
Yaşasın Devlet Baba!..
Özel bankacılık devlet eliyle beslendiğine göre,
önce özel bankaların özelleşmesi gerekmiyor
mu?..
Cumhuriyet
Kitap Kulübü'nden
ŞONBAHAR
KİTAP ŞENLİĞİPazartesi hariç hergün saat:10.00-19.00
Değişik
İndirimler
Ucuz
Fiyatlar
Taksim Sergi Salonumuza gelin
indirim için ayırdığımız bölümden
kitaplarınızı seçin
Adres: Istiklal Cad. (Aksanat karşısı)
Taksim-lstanbul Tel:252 38 81/82
SÜREKÜ EĞİTİM İSTİYORSAK KİTAP OKURUNU
ÇOĞALTMALIYIZ. EĞİTİM SÜREKÜÜĞI,
ÖĞRENCİNİN KÜÇÜK YAŞTA KİTAPÇIYI
TANIMASIYU BAŞLAR; HAYAT BOYU DEVAM EDER.
SÜREKLİ EĞİTİMLE SOSYAL VE EKONOMİK
SORUNLAR ÇABUK ÇÖZÜLÜR.
KİTAPÇIUR DERNEĞİ