Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7EKİM1997SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Akdenizli tanrıça olmanın bedeliAmerikalı yazar Terence Mc NaDy'nin.
Yunan kökeninın tüm özellıklenni taşı-
yan New York doğumlu ünlü soprano Ma-
ria Callas'ın ölümünün 20. yılına denk
getirdiği "MasterOass" adlı oyun biryıl-
dır dünyanın belli başlı tiyatro merkez-
lennde sahnede. Ünlü kadın tiyatro sa-
natçılan içın kaçınlmaz bir firsat sunan
oyunu 1996 Ekımı'nde Helsınki'de.
Christina Indrenius-Zalemld'nin usta-
lıklı yorumuyla tsveççe izlemiş, ancak
Türk seyircisi için çok etkileyici olma-
yacağı inancıyla bu sahne olaymı ka-
famdan silip atmıştım.
Haklıydım. çünkü Zalewski'nin yoru-
munda yansıyan Callas bir Kuzey Avru-
palıduyarlığıyladilegetirilmişti.Serin-
kanlılıkla sinırliliğin, burnu büyüklük-
le hüznün kıl payı dengede tutulduğu, ala-
bildiğıne yalın, neredeyse hareketsiz bır
sahne düzenine yerleştirilmiş, Callas'a
karşı son derece saygılı, son derece öl-
çülü bir yorum. Callas'ı Callas yapan
ölçüsüzlüğü, derinliğı. uçukluğu. disip-
lini. sıradanlığı, olağanüstülüğü. kısa-
cası bu aykın özelliklerin tümünün kat-
kısıyla biçimlenen "tutkuyu" algılaya-
bilmek ıçin Yıldız Kenter'in yorumunu
beklemem gerekıyormuş. Istanbul se-
yircısı oyunu geçen yaz başında Ulusla-
rarası tstanbul Tiyatro Festıvali'nde iz-
ledı. Yıldız Kenter, Mana Callas'ı bu-
günlerde Ankara seyircisiyle buluştvu-
yor.
Tannçalar Akdeniz'de yetişir
"Diva" Latınce'de "tannça" demek.
Tannçalar Akdeniz iklimınde yetişir.
(Afrodıt Akdeniz dalgalannın köpükle-
nnden dogmamış mıydı?) Akdenizli tan-
nçalar, "tannça" olmak için nasıl bir
bedel ödenmesı gerektığıni bilir. Deme-
ter'ı. Hera'yı, Artemıs'i, daha onlarca iri-
li ufaklı Anadolu ya da Yunan tannça-
sını çevreleyen söylenler amansız tut-
kularla. ölümüne savaşımlarla. sınırsız bır
hüzünle yüklüdür. Callas da Kenter de
Akdenizli tannçalann soyundan gelmek-
tedir. Tutkuyu, savaşımı ve hüznü bilen
bir soydan. Işte bu yüzden Yıldız Ken-
ter'in sahneye getirdiği Callas, ülü pn-
madonnanın yaşantısını. yüreklere Fin-
landiyalı sanatçının ölçülü Callas yoru-
mundan çok daha yakın kılmıştır.
c' allas 'ı Callasyapan
ölçüsüzlüğü, derinliği,
uçukluğu, disiplini,
sıradanlığım,
olağanüstülüğü,
kısacası bu aykın
özelliklerin tümünün
katkısıyla biçimlenen
"tutkuyu"
algılayabilmek için
Yıldız Kenter 'in
yorumunu beklemem
gerekiyormuş...
Yıldız Kenter,
oyumın daha ilk
dakikalannda seyirci
üstündeki egemenliğini
kuruyor.
Biryandan Callas'ın
"masterclass "ını
sürdürürken, bir
yandan da
tiyatroculara yaman
bir "ustalık dersi"
veriyor.
Callas 1971-1972 döneminde New
York'taki ünlü müzik okulu Julliard'da
ders vermış. Mc Nally. oyununu ünlü
sanatçının Jullıard serüveninden bir ke-
sit alarak oluşturmuş. Aynı gün içinde ya-
şanan bırkaç saat... Bır sınıf. hoca konu-
mundakı Callas. bır eşlik pıyanısti. bir
set hızmetlısi. üç genç opera sanatçısı.
bir de dersi ızleyenler... Bu sıradan ola-
yı "dramatik" yapan nedir? Callas'ın
kişiliği. Mc Nally'nin diyalog yoluyla
oluşturduğu anlam ve anlatım düzlem-
leri, Callas'ı canlandıran oyuncunun yo-
rumu.
Önce sınıfa. bır gösteriye çıkıyorca-
sına, fiyakalı bır '"antre" yapan Callas'ı
izliyoruz. Sahneyi Callas kimligı içinde-
kı sesi \e görüntüsüvle dolduruveren
Yıldız Kenter daha ılk dakıkalarda seyir-
ci üstündeki egemenliğini kuruyor. Ak-
denizli Callas'ın Ingilizce'vı-hafifdeol-
sa- yabancı aksanıyla konuştuğu bır ger-
çek. Bırde araya sokuşturduğu İtalyan-
ca sözcük ve deyışlerle, Yunan konuş-
ma biçemindeki "Ee!"leri ekleyelim, or-
taya dört dörtlük bir Callas söylemi çı-
kıyor. Kenter, Memet Baydur - Yıldız
Kenter işbirliğiyle hınzırca bır ustalıkla
Türkçeye aktarılmış olan bu söylemi
abartısız bir yabancı aksanıyla sahneye
getinyor. "Ben Anadolu"yu tngilizce
oynadığında da böylesıne bir izlenim
edinmiştim. Yıldız Kenter, sahnede kul-
landığı dıle göre oynuyor; vurgulan, ton-
lamalan, sessel tınılan hepten değişe-
rek, sanki tüm varlığıyla bir dilden baş-
Antafya'dajüri 'denge'lidavrandıCUMHUR CANBAZOĞLU
ANTALYA - 34. Antalya Al-
tın Portakal Ulusal Film Festiva-
li, Tanju Gürsu'ya verilen en iyi
erkek oyuncu ödülü dışında
"sürprizsiz" sonuçlandı. Daha
ilk günden yanşın Zeki Demir-
kubuz'un Masumiyet'i, Barış
Pirhasan'ın Lsta Beni Öldür-
sene'sıyle Ferzan Özpetek'ın
Hamam ı arasında geçeceği bel-
liydi ve öyle oldu; ödüllerin bü-
yük bölümü bu filmlere gitti.
Festıvale büyük medya deste-
ğiyle gelen Nihavecd Mucize
(Atıf Yılmaz) ile Mektup (Ali
Ozgentürk) salonlara bol seyir-
ci toplasa da üç fîlmle baş ede-
cek düzeyde değildi...
Pazar gecesi ödül töreninde
jüri başkanı Memduh Ün tüm
kararlan tam bir uyum içinde al-
dıklannı açıklıyordu. Ancak ne
kadar doğrudur, bilinmez: dışa-
nya sızanlara göre son ana ka-
dar dokuz kişilikjüride dört üye
Masumiyet, dört üye de Ha-
mam' in birincilığıni savunmuş-
tu.
Çekimser kalan üye son anda
tercihini Ferzan Özpetek'ten ya-
na koymuş ve Hamam (yapım-
cısı: Cengiz Ergun) altın porta-
kalı almıştı. Bu sonuç da sürp-
riz olmadı. Hamam iyi fîlmdı
zaten: doğrusu bu ya ilk filmi C
Blok'un ödül töreni sırasında ls-
tanbul'da yaptığı "yaramaz-
lık"tan sonra Demirkubuz'a An-
talya'da ödül geleceğini bekle-
yenlerin sayısı fazla değildi.
Sonuçta ne şiş yansın, ne ke-
bap usuîü, gayet dengeli bir se-
çimle büyük ödül Hamam'a. es-
kinin ikinci ödülü sayılan Dr.
Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü
Masumiyet'e, Behlül Dal Özel
Ödülü de Usta Beni Öldürse-
ne'ye gitti; aynca Usta Beni Öl-
dürsene, Pırhasan'a senaryo bi-
rinciliği de getirdi.
Uzun süre sinemaya ara veren
Halil Refığ'in Fethullahçılann
parasıyla çektiği KöpeklerAda-
s'ndaki rolüyle Tanju Gürsu'nun
tercih edilmesi de jürinin denge-
yi koruma endişesinden kaynak-
lanıyordu. Yeşilçam'dagüçlü lo-
Portakal Ulusal Film Festivali, sürprizsiz
sonuçlandı. Yanşın daha ilk günden 'Masumiyet',
'Usta Beni Öldürsene' ve 'Hamam' arasında
geçeceği belliydi... 'Nihavend Mucize' ve
'Mektup', bol seyirci toplasa da bu üç filmle baş
edecek düzeyde değildi.
ODULLER
En İyi Erkek Oyuncu:
Tanju Gürsu
'KöpekJer Adası'
En iyi Kadın Oyuncu:
Derya Alabora 'Masumiyet'
En İyi Yönetmen:
Ferzan Özpetek 'Hamam'
En tyi Film: Hamam
En tyi Yardımcı
Erkek Oyuncu:
Haluk Bilginer 'Masumiyet'
En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu: Meral Çetinkaya
'Solgun Bir Gün'
En tyi Kurgu: Nihavent
Mucize ve Masumiyet
filmiyle Mevlüt Koçak.
En tyi Laboratuvar:
Şafak Film Stüdyosu,
Fono Film Stüdyosu ve
Sinefekt Film Stüdyosu.
En İyi Müzik: Hamam
En İyi Sanat Yönetmeni:
Ani Pertan
'Kuşatma Altında Aşk'
En tyi Görüntü Yönetmeni:
Erdal Kahraman
'Kuşatma Altında Aşk ve
Nihavent Mucize'
En İyi Senaryo:
Banş Pirhasan
'Usta Beni Öldürsene'
Jüri Özel Mansiyon:
Nuri Bilge Ceylan 'Kasaba'
bisi olan, her yıl Antalya'da mut-
laka görünen Gürsu'nun. fazla bir
şey anlatmayan Köpekler Ada-
sı'yla birinciligi, en iyimserde-
ğerlendirmeyle 37 yıllık emeği-
ne saygı şeklinde açıklanabilir-
di.
Ancak zirvede Gürsu'ya yer
açıhrken Usta Beni Öldürse-
ne'nin Irlandalı oyuncusu Hugfa
O'Connor'ın atlanması sinema
adına önemli bır yanlıştı.
Derya AJabora'ya giden en iyi
kadın oyuncu AnnkG. Portan'ın
Kuşatma Altnda Aşk'la aldığı en
iyi sanat yönetmeni ödülleri ise
çoğunluğun ortak beğenisini yan-
sıtıyordu. Masumıyet'te abartı-
sız, tertemiz oynayan Alabo-
ra'nm bu yıl diğer festıvallerde
aynı başanyı tekrarlaması sürp-
riz olmamah.
Masumiyet'teki performan-
sıyla en iyi yardımcı erkek oyun-
cu seçilen Haluk Bilginer'e ödül
vermek için sahneye gelen Ya-
semin Alkaya, Bilginer'in hakkı-
nın en iyi erkek oyuncu olduğu-
nu belirtti ve polernik başlatn. As-
lında filmin ortasında görülüp,
ikinci yannın başında ölen \e
kısa rolüne karşın çok başanlı bir
karakter çizen Bilginer'in rolü
Masumiyet'in kahramanı Yu-
suf'u canlandıran Güven Kı-
raç'ın yanında ikinci I kalıyor-
du.
Jüri buna rağmen en iyi erkek
oyuncu ödülünü de verebilirdi
ama vermedi. Ödülün büyüğü
küçüğü olamayacağına göre po-
lemik havada kaldı.
En iyi müzik bu yıl Hamam'ın
ltalyan bestecileri Pivio ve Aldo
De Scalzi kardeşlere verildi. tki
Italyandan Türkiye'yle ilgili bir
film için müzik yazmalannı is-
temek bizce hataydı. Sonuçta
Kuzey Afrika Arap ritimleriyle
gelişen filmde bu temalar za-
man zaman görüntüyle örtüş-
medi ve sınttı. CengizOnural'ın
Masumiyet'teki tansiyonlu sah-
nelerde "bendiri denemesi" ise
ilginç bir aynntıydı.
Kısa film angarya
Ulusal uzun metrajlı yanşma-
nın yanında 3. l luslararası Kı-
sa Film Vldeo Festivali de düzen-
Nurcan Çağlar'dan hareket/algı düzenlemesi
Küttür Servisi - Nurcan Çağlar'ın,
hareket/algı ilişkisini konu alan iki
düzenlemesi aynı anda iki ayn mekânda
sergileniyor. Vestel'in katkılanyla
hazırlanan, Deniz Müzesi'nde yer alan
düzenleme 18 Ekim'e dek, Kare Sanat
Galerisi'nde yer alan düzenlemeyse 12
Ekim'e dek görülebilecek.
Birbirini tamamlar nitelikte olan iki
düzenlemenin de konusunu, hareket'algı
ilişkisi oluşturuyor. Demir, tahta ve sert
plastiğin başlıca malzeme olarak öne
çıktığı düzenlemelerde fotoğrafık
imgeler de yer ahyor. Kare Sanat
Galerisi'ndeki düzenlemede aynca canlı
bir manken sergi süresince,
düzenlemenin öğelerinden biri olarak
gösterimde bulunacak. Kavramsal ve
canlı manken kullanımıyla enstalasyon
boyutunu aşan düzenlemeler sunumuyla
da aynca dikkat çekecek nitelikte. Üç
yıldır ressam Bubi'yle çalışan sanatçı
yine aynı atölyede ürettiği ve anı/gerçek
ilişkisini konu alan çalışmalanyla geçen
yıllarda dikkat çekmiş. bu çalışmalar
önce Galeri Baraz'da, sonra da ABD'de
sergilenmişti.
lendi Antalya'da. Ancak festi-
valden kimsenin haberi olmadı.
Yeşilçam'ın eski-yeni ödülleri,
vitrin yapmak için çağnlmış pop-
çular sponsor Falez Otel'in ni-
metlerinden yararlanırken dün-
yanın dört bir yanından gelmiş
kısa filmciler, bizim sinema okul-
lanndaki öğrenciler, gecekondu
mahallelerindeki pansiyonaben-
zer otellerde kaldılar.
Çoğunun bundan şikâyeti yok-
tu; kapanış gecesi Ajda Pekkan' a
verilen 30 bin dolarla tribünle-
re oynamak yerine festivalin si-
nema bölümünün ne kadar da-
ha zenginleştirebileceğini de tar-
tışmadılar; ancak adam yerine
konmamak, festivale entegre
edilmemek hayli üzdü kısa film-
cileri.
Oysa bu sanatı Antalyalılara
tanıtabilmek için uzun metrajlı-
lann gösterilerinden önce bir iki
kısa film seyirciye sunulabilir, ya-
ratıcıhk ve ustalık açısından fes-
tivaldeki birçok uzun filmden
kat kat iyi işler çıkarmış kısa
film yönetmenleriyle sinemase-
verlerpanellerde buluşturabilir-
di.
Kısacası adına ödül koydugu
Behlül Dal'ın sahası kısa filmi
angarya gibi gördü festival ve
sinıfta kaldı.
ka bır dile geçmişçesine...
Yerinde bir an bile durmaksızm ve hiç
susmaksızın -rakipsız gördüğü- sanatçı
ve kadın kişiligini gözlere ve kulaklara
dolduruveren son derece zeki, kendini be-
ğenmiş, kaprisli, alabildiğine etkileyici
bir duyarlık ustasının varlığıyla oluşan
bir güünece ortamındayız. Sahneye ope-
ra solisti olmaya aday üç genç çıkacak
ve bir yandan gülecek, bir yandan da
opera solisti olmanın vazgeçilmez koşul-
lannı ögreneceğiz. Callas yan kıncı, ya-
n okşayıcı, yüksek dozda tiyatral bir
yaklaşımla, müziğin alt metinlerini kav-
ramanın yollannı gösterecek. Müziğin na-
sıl tiyatrolaştınlması gerektiğini. "Şar-
kıcı"lıktan "opera"cılığa nasıl geçile-
ceğinı... Bu anlatım düzlemi oyun boyun-
ca sürecek.
Bu düzlemm ıçine yerleştirilmiş resi-
tatıf bölümlerde ise şişman, çirkin, ala-
bildiğine yoksul, ama amansızca tutku-
lu bir genç kızın, dünyayı yerinden hop-
latan bır "diva" olma, incecik, güzel
(sahnede -tıpkı Yıldız Kenter gibi- da-
ha da güzelleşen) ve zengin bir "dişi"ye
dönüşme yolunda yaşadığı izi silinmez
acılan, unutulmamış kızgınlıklan, aman-
sız bir dirençle vanlan doruktaki tarif-
siz "yalnızuğı'' izleriz. Oyun boyunca
süren bu resitatif düzlemde gülmece yok
oluverir; hüzün esmektedir arnk sahne-
den.
Hüznün de ötesinde-
Üçüncü anlatım düzlemi ise her biri
oyunun bir bölümüne yerleştirilmiş iki
"kadans"tan oluşur. Callas kalabalık
sahne ve seyirci ortamından soyutlamış-
tır kendini. Karanlıkta tek bir spot altın-
da. "aşk"tan bir türlü vazgeçememiş
Akdenizli dişi, 1949'da evlenmiş oldu-
gu -yaşça kendisinden çok büyük- ltal-
yan sanayicisi Meneghini'yi terk ede-
rek, aşka tüm susamışlığıyla sanldığı,
"dünyanın en zengin adarru," Aristode
Onasis'in. onu -yüreği yaralı- bir köle-
ye dönüştürüşünün belirleyici anlannı
yaşar. Gülmece yoktur, hüznün de öte-
sine geçilmiştir artık. Sahnede, uğruna
koca bir yaşamı adadığı "diva" unvanı-
nı tehlikeye sokan. "aşk" adına yapılmış
"trajikbir seçim" vardır. (Callas, Jullı-
ard'daki dönemin ardından, ABD'de son
_ ^ _ ^ ^ bir konser turnesı yapar. Bir
daha hiç sahneye çıkmaz.
1977'de henüz 54 yaşınday-
ken Paris'te ölür. Amansız
"Zeus" (Onasis) ise çok
geçmeden güzel duf Jacqn-
eline Kennedy ile evlenıp.
daha uzun bir süre gününü
gün edecektir.)
Bu üç anlatım düzleminin
tümünü, "diva"nın, artık
yeterince genç olmayışının,
en parlak dönemini geride
bırakmış olmasının getirdi-
ği burukluk, karşısmdaki
körpe gençlere duyduğu
belli belirsiz kıskançlık, ar-
tık seslendiremeyeceği baş-
rollere olan özlemi sanp
sarmalar.
Karşımızda dört dörtlük
birtiyatro olayı vardır. Oyun
metnini, Callas'ın \Tirucu
kişiligini aşarak, tiyatroyu
tiyatro yapan tüm öğelerin
ustaca bağdaştınldığı bir
olay. Mehmet Birkiye - Yıl-
dız Kenter tarafından oluş-
turulmuş, renkli ve dinamik
bir sahne düzeni, Osman
Şengezer'in yanılsamayla
gerçek arasında kolay geçiş-
ler sağlayan. yalın ama et-
kileyici dekoru. YükseJ Bay-
dm' ın çe\Te tasanmına dört
dörtlük bır katkıda bulunan
ışık düzeni, Can Işitmen'in
sahne olayınm dramatik iş-
lerliğinin vazgeçilmez bir
parçası olan ses düzeni, ÇM-
pan flhan'ın özellikle Yıl-
dız Kenter için çizdiği giy-
si... (üç genç şarkıcının gıy-
silerinin, oyuna "fars" öğe-
si katarcasına "rüküş" gö-
rünmesi gerekli miydi? San-
mıyorum.)
Yıldız Kenter'in görkem-
li Callas yorumu, işte böy-
lesine güçlü bir tiyatral olu-
şum içinde doruğu yakalı-
yor. Yıldız Kenter. opera
müziğini "tiyatrolaştırma''
ustası Callas'ı canlandınr-
ken. aynı zamanda tiyatro
metnini "müzikleştirme"
ustalığını gerçekleştiriyor.
Günlerce sürdüğü belli olan
bir araştırma. psikolojik ha-
zırlanma ve yoğun alıştırma
döneminin getirdiği rahat-
lık ve solukla, hiçbir aynn-
tıya takılmaksızın, duyar-
lık çizgısini, ritim duygusu-
nu bir an yitirmeksizin, işi-
nin her anını, hiçbir kolay
yola sapmaksızın omuzla-
yarak ve müthiş heyecanla-
narak göğüslüyor Callas'ı.
Kadans bölümlerini aşm ti-
yatral. resitatifleri fazlaca
duygusal, ders uygulaması-
nı gereğinden çok coşkulu
bulabılirsiniz. Bulmahsı-
nız. Akdenizli bir "tntku
insanı"nı. damarlannda Ak-
denız'ı duyarak oynuyor
Kenter. Bir yandan Callas'ın
"masterclass"ını sürdürür-
ken, bir yandan da tiyatro-
culara yaman bir "ustahk
dersi" veriyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Kimse Okumak İstemiyor
Hüseyin Peker 'Okunmayan Gazete' adlı şiirin-
de: "Şu koca Cahit Sıtkı'yı bile I Bir şehrin asfal-
tında kaç kişi biliyor" diyor.
Gerçi Cahit Srtkı tanınan şairierimizden biridir, ama
Peker de büsbütün haksız değildir. Hümeyra'nın
'Otuz Beş Yaş' şarkısından sonra, o zamanlar ya-
şı kırk dolaylannda bir hanım: "Bu Hümeyra ne gü-
zel şarkı sözleriyazıyor... Bu 'Otuz Beş Yaş'ın söz-
leri çok güzel..." demişti.
Cahit Sıtkı'yı neden tanımıyoruz acaba? Ziya Os-
man Saba'yı, hatta Behçet Necatigit'i, Oktay Ri-
fat'ı... KaçımızOrhan Veli'yi 'gerçetoen'biliyoruz?
Şiirsevmediğimizden mi? Sanmam. Yurdumuz-
da şiir yazma tutkunu o kadar çok kişi tanıdım ki!
Istanbul'da, Ankara'da, Izmir'de, Tokatta, Antalya'da,
Mersin'de, Adana'da... Sizın yazar olduğunuzu öğ-
renir öğrenmez, "Ben de şiiryazanm" derler.
Aslında şiir yazmazlar; manzume bile değildir
yazdıklan. Olsun! Beyaz sayfaya, san deftere, siga-
ra kutusunun arkasına duygulannı dile getiriyorlar
ya... Bir de şiir okusalar! Işokumayagelipdayanın-
ca durum değişiveriyor.
Dokuz on yıl önceydi; değerli Çelik Gülersoy'la
Malta Köşkü'nde oturuyorduk. Çay içiyor, pasta yi-
yorduk. Güzel bıryazsonu günü, akşamuzeriydi. Çe-
lik Bey birbiri ardınca Istanbul krtaplan yayımlamış-
tı. "Cumartesi pazar burası tıklım tıkış dolar; şukö-
şecikteki kitaplanmızdan üç tane bile satılmaz..."
diyordu. istanbul'u sever görünen Istanbullular ken-
ti öğrenmeye yanaşmıyorlardı besbelli.
Şiirokumuyoruz. Roman, öykü okumuyoruz. De-
neme, inceleme, anı, günce okumuyoruz. Bilimsel
araştırma kitaplannın da okunduğunu sanmıyorum.
Belki gazete, dergi bile okumuyoruz. Hiçbir şey
okumuyoruz.
Çok şaşırarak izledim, geçenlerde, Şişli Beledi-
ye Başkanı Gülay Atığ televizyon kanallanndan bi-
rinde, galiba Samanyolu'nda, artık krtap-defter-ka-
lem çağının, okuma çağının sona erdiğıni, bilgisa-
yar çağının başladığını adeta bir uzman kimlığiyle
söylüyordu.
Kitap, defter, kalem biter mi; hele 'bilgisayar'\ bir
oyun sanayii aracı olarak gören bizler için bitmeli
mi?!
Öyle sanıyorum ki kitap düşmanlığı, okuma sev-
gisizliği, bir paradoks gibi, okul çağında başlıyor. Ca-
mur lekesini andınr baskıyla basılmış, kötü kâğrtlı
ders kitaplanmızı sevmemizolanaksızdı. Bugün bir
ölçek daha özenli ders krtaplan. Içerik açısından de-
ğil, göze hoş görünürlük açısından.
Içerik daha da geriye gitmiş denebilir. Sekiz yıl,
on sekiz yıl, yirmi sekiz yıl okunsa ne olabilir o ki-
taplarla?
Okuma sevgisini, okuma düşkünlüğünü hangi
dersleraşılayabilir? Başta, 'edebiyat dersi' herhal-
de. Fakat edebiyat dersi yalnızca soğutmuyor mu?
Kültür mirasımızın bir sayfası... Birkaç sayfası
olarak da 'öğrenebileceğimiz' divan şiin genç in-
sanın karşısına bilmece niteliğiyle çıkartılıyor: Çö-
zülemeyen dil, anlamı kavranamamış sözcükler, ür-
küntü verici aruiz vezni.
Çok uzun yıllar öyleydi. Bugün durum nedir, pek
bilmiyorum, araştırmak da istemiyorum. Kimbilir
kaç kuşak 'edebiyat'\ bilmece sandı...
Divan şiirini bir yana bırakalım, güncel edebiya-
tın gözardı edilişinı bir yana bırakalım; ders kitap-
lanna nasılsa alınmış yazartanmızı, örnekse Halit Zi-
ya'yı, örnekse Yakup Kadri'yı. Halide Edib'i ye-
tişmekte olan kuşağa sevdirebilır miyiz? O yön-
temlerle sevdirilebilir mi?
Yöntem: Örnekse. Sinekli Bakkal'm ilk üç parag-
rafı alıntılanır, Istanbul sokağıtasviredilmektedir, yu-
kandaki parçada ne tasvir edilmektedir diye soru-
lur. Yaratıcılığın bunca kısıtlandığı, köreltildiği baş-
ka bir yöntem olabilir mi?
Haydi okul, eğitim döneminden vazgeçelim. Son
yirmi beş yılda 'kitap' terör aracı sayılmadı mı? Ki-
taplar için evler basıldı, kitap okuyan suçlu konu-
muna düşürüldü, kitap suç kanıtıydı...
Koca Cahit Sıtkı'yı şehrin asfaltında kimse tanı-
mıyor.
Şehrin asfaltında Tarkan, Yonca Evcimik, öte-
kiler yankıyıp duruyor.
Adeta yedinci kol faaliyeti...
Takvimde İz Bırakan:
"Zaman zaman geceleri beliren, Boğaz'ın deni-
ze uzanmış, suyu çırpıntılı ve tenha, sessizyalı nh-
tımlannda, balıkçıl kuşu ise, uzun ince bacaklan üze-
hnde hareketsiz durup, uzun uzun baktığı karan-
lıklara, uzaklara, ara sıra seslenir, kime, neye ses-
lendiği, ne düşündüğü bilinmezdi." Şadan Akyol,
Içimdeki Boğaziçi, Istanbul Kitaplığı Yayınlan, 1994.
Gülseren Südor'un nesimleri
İs Bankası Sanat Galerisi'nde
• Küttür Servisi -
Ressam Gülseren
Südor'un aşın
gerçekle. imgesel
ve öznel olanı düş
uçuşlan halinde
sunduğu son
dönem yapıtlan. tş
Bankası
Parmakkapı Sanat
Galerisi'nde
sergileniyor.
Südor'un özellikle
kadının duygu
evTenini.
yalnızlığını
yansıtan çini
mürekkebi tarama
ve tuval üzenne
yağlı boya tablolannda, bu kez doğa, ınsanın bilinen
geleneksel resim kurallan ile değil, bilinçli bir
abartma, özgüryorum, dolaylı ve anlık önyargılarla
yaratıldığı gözlemlenıyor. Gülseren Südor'un kent
kadını ile kırsal kesimden kente göçmüş olan kadın
ikilemlerini, kadının topluma uyumundaki
çelişkileri anlatan figüratif ağırliklı yapıtlar 29
Ekim'e dek izlenebilecek.
Yapı Radyo'dan iki yeni program
• Kültür Servisi - FM 88'den yayın yapmakta olan
Yapı Radyo'da bu haftadan itibaren iki yeni klasik
müzik programı yayına giriyor. Bunlardan birincisi
Erhan Altunay'ın hazırlayıp sunduğu 'Trubadur'.
Salı geceleri 23.00-24.00 arasında yayına girecek bu
programda Ortaçağ ve Rönesans dönemi Batı
müzığinden örnekler sunulup, bu dönem kültürüne
ait bilgiler verilecek. Bir diğer program ise Aynur
Altunkaş'ın hazırlayıp sunduğu "Borocco'. Pazartesi
geceleri 23.00-24.00 arası yayına girecek olan bu
programda barok müziğin seçkin örnekleri
sunulacak.