Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 EKİM 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
9 Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Ilişkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sözer
'Sosyal güveıJik özerk olamadı'
CELAL YILMAZ
tZMİR-Hükümetin. Ekono-
mik ve Sosyal Konsey'e (ESK.)
götürmek üzere oluşturduğu
"sosyal güvenük reform pake-
ti"nde yer alan sorunlann çözü-
münden önce söz konusu ku-
rumlann siyasal iktidarlann
gölgesınden kurtanlması isten-
di. Türkiye'deki sosyal güven-
İik kurumlannın yasalarda ön-
görülen "özerkliği''nin kâğıt
üzerinde kaldığını belirten Do-
kuz Eylül Üniversitesi (DEÜ)
Çalışma Ekonomisi ve Endüst-
ri Ilişkileri Bölümü öğretim
üyesi Prof. Dr. Ali Nazını Sözer,
"Siyasiler kurumlara göige et-
mekten vazgeçerlerse, sistem,
bu özürlü halivle bile çok daha
fyî çalışacakür" dedi.
50 kez müdür değişti
SSK'de. kuruluşundan bu ya-
na siyasi gerekçelerle 50 kez
genel müdür değıştirildiğine
dikkat çeken Prof. Dr. Ali Na-
zım Sözer. yapılması gereke-
nin; kurumlardaki yönetimin,
çalışan-çalıştıran ve personel-
den oluşan bağımsız bir yöne-
time devredilmesi olduğunu
söyledi.
Böyle bir uygulamayla yasa-
da yazılı olan özerkliğin de sağ-
lanabileceğini kaydeden Prof.
Dr. Ali Nazım Sözer şunlan
söyledi:
"SSK ve Bağ-Kur'un temel
organlan, genel kurul ve yöne-
tim kuruludur. Genel kurullar
3 yılda bir toplanır ve üvelerinin
çoğunluğu işçi-işveren-enıekli-
den oluşur. Aldıklan kararlar
ise tavsiye niteliğindedir. Buna
karşın, genel müdür ve yardım-
cılan dışında SSK yönetim ku-
nılunun 7 üyesinden 4'ü; Bağ-
Kur'un da 5 üyesinden 3'ü hü-
kümetierce atanmaktadır. Ya-
ni, ilkinin tersine yönetim ku-
rullannın çoğunluğunu atanan-
lar oluşturmaktadır. Kaldı ki.
bu kurul da söz ve karar sahibi
değildir. Bütçe ve personel kad-
rolannın saptanması konusun-
da kesin karar Çalışma ve Sos-
yal GüvenlikBakanhgYna aittir.
Emekli Sandığı'nda ise çauştı-
ran dev let, çalışan da memur ot-
duğuna göre idari ve mali
özerklikdüşünüiemez. Yasasın-
da sözü edilen genel kurul uygu-
lamada yoktur. 6 Idşilik yöne-
tim kurulu iştirakçilerin seçi-
miyle değiL, atamayla geien bü-
gınlık kazandırdığını belirtti.
Sözer yoğun işsizlik. çalışma
çağındaki nüfusun aktif sigor-
talı olmasmı engellediğinden.
sigorta adil olmayan vergiler;
amaç dışı kullamlan Konut
Edındirme Yardımı (KEY) ve
zorunlu tasarruf uygulamalan
gibi hükümet politikalannın
>osyal güvenlik kurumlanndaki sorunlann
iktisadi ve sosyal yapıdan kaynaklandığını
kaydeden DEU Çalışma Ekonomisi ve Endüstri
Ilişkileri Bölümü üğretim üyesi Prof. Dr. Ali
Nazım Sözer. işsizliğin, kayıt dışı ekonomiye
yaygınlık ve saygınlık kazandırdığını belirtti.
rokratlardan oluşmaktadır.
Maliye Bakanlığı'nın vesayetin-
dedir."
Sosyal güvenlik kurumlann-
daki diğer sorunlann iktisadi ve
sosyal yapıdan kaynaklandığı-
nı kaydeden Prof. Dr. Ali Na-
zım Sözer. işsizliğin, kayıt dışı
ekonomiye yaygınlık ve say-
"ahlakizaafa neden olduğunu
belirtti.
Kaynak başka yerde
KEY'lenn 1996 sonu itiba-
nyla 126.4 tnlyon, zorunlu ta-
sarruf fonlannın da 700 trilyon
liraya ulaştığına ve her iki kay-
nağın Emlakbank ve Kamu Or-
taklığı Idaresi Başkanlığı dene-
timinde olduğuna değinen Prof.
Dr. Ali Nazım Sözer şunlan
söyledi:
"Hükümetterin bu tür politi-
kalan müteşebbisleri kayıt dışı-
na çıkmaya teşvik etmektedir.
1996 yılında özel sektörün
SSK'ye yaklaşık 26 trityon. ka-
mu sektörünün ise 19 trilyon
borcu bulunmaktadır. Kuru-
mun sosyal yardun zammı ala-
cagı ise yaklaşık 142 trflyonu aş-
londır.""
'5 yaşında TIR şoforir
Erken emekliliğe olanak ta-
nıyan mevzuatla da sorunlann
yaşandığını savunan Prof. Dr.
Ali Nazım Sözer, 1981 öncesi
sigortalı erkek çalışanlann 37
yaşında, sonrasında tescili ya-
pılanlann ise 43 yaşında emek-
li olabildiklerini söyledi. Prof.
Dr. Sözer. bu olanaklar nede-
niyle borçlaruna taleplen ara-
sında "5 yaşında I1K şoförlü-
ğü" yaptıklannı iddia edenle-
rin de bulunduğuna dikkat çe-
kerek, çarpıklığın giderilmesı
ve çözüm konusunda şunlan
söyledi:
"Sık sık çıkarılan prim afları.
hizmet borçlanması gibi kurum-
lan zor duruma düşüren düzen-
lemelerden kaçınılmalı, siyasi
ipotekten vazgeçilmelidir. Enf-
lasyon düşürülmelu Lstihdam dii-
zeyi yükseltilmelidir. Sosyal yapı
değiştirilmeli. gü\enliğe uygun
koşullardaki zemin hazırlanma-
lıdır. Ağııiık tanmdan sanayiye
kaydırumah. tarım ve toprak re-
formu yapılarak adil dağıtım
sağlanmaüdır. Kapalı aile eko-
nomisi yerini çağdaş tanm işlet-
meierine terk etnıeli. çalışan ve
çalıştıran aynmının netleştiril-
mesiyle sağliklı sigorta ilişkisi ku-
rulmalıdır. Sosyal güvenlik ku-
rumlannın tek çatı alnnda ve tek
bakanlığa bağlı çalışması rasyo-
nel yaklaşun olarak benimsen-
melidir. Sigorta kurumlan dev-
letçi yapısuıdan kurtanlmalı,
çalışan-çalıştıran ve kurum per-
sonelinden oluşan yönetime dev-
redilnıelidir."
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ/ ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA
Avrupa Para Bırlıği
(APB) sürecinde son ay-
larda bir iyimserlik var.
Gelecek sene mayıs
ayında aday hükümetle-
rin, ortak para birimine
(EURO) temel oluştura-
cak kambiyo oranlarını,
pek bir sorun çıkmadan
açıklayabileceklerine ve
sonra 1999'da da EU-
RO'ya geçilebileceğine
ilişkin beklentiler giderek
güçleniyor.
Son haftalarda artan
bu iyimserliğin arkasında
Almanya, Fransa, Ital-
ya, hatta ingiltere'dekı
siyasi gelişmeler ve Avru-
pa'nın bir ekonomik to-
parlanma dönemine giri-
yor olması gibi ekonomik
nedenler var. Ancak her
şey planlandığı gibi ger-
çekleşse bile temkinli ol-
mayı gerektiren bir sen
etken de yok değil.
Siyasi engeller
azalıyor
EURO'ya geçiş koşul-
larına muhalefet eden si-
yasi güçlerin, Almanya
ve Fransa'da tutum de-
ğiştırmeye başlamış ol-
maları, birçok gözlemci-
ye EURO'nun zamanın-
da gerçekleşebıleceğinı
düşündürüyor.
Orneğin Almanya'da,
gelecek başkanhk se-
çimlerini kazanma olası-
lığı yüksek olan Sosyal
Demokrat Parti'nin baş-
Avrupa Para Birliği Sürecinde tyimser Hava
kan adayı Gerhard
Schroeder, EURO'ya
muhalefetini belirgın bir
şekilde yumuşatmaya
başladı.
Hiçbir zaman kesin
olarak EURO'ya karşı
çıkmadığını belirten
Schroeder, "Önümüzde-
ki dönemde bu sorun si-
Gerhard Schroeder
yasi tartışmalara ege-
men olmayacak" diyerek
gelecek seçimlerde bu
kartı kullanmayacağını
ifade etti. (Intemational
Herald Tribune
29.9.97). SDP'nin ikinci
başkan adayı Oskar La-
fontain de EURO yanlısı
bir tutum izliyor. Alman
kamuoyunun büyük ço-
ğunluğunun DM'yi EU-
RO'ya tercih ettiği bilinen
bir gerçek. Ancak ZDF
Televizyonu tarafından,
geçen hafta yapılan bir
kamuoyu yoklaması, EU-
RO'nun halkın en çok en-
dişe duyduğu ilk beş ko-
nu arasında olmadığını
gösterdi.
Fransa'da sosyalıst
hükümetin de hiç bek-
lenmedik bir şekilde hem
bütçe açığını Maastrich
anlaşmasının koyduğu
sınıra çekmeye başlama-
sı hem de eğitime, kültü-
re harcamak ve işsizliğı
azaltmak için kaynak bu-
larak toplumsal popülari-
tesini muhafaza etmesi
(The Economist
27.9.97), EURO'nun ge-
leceğine ilişkin iyimserii-
ği atttıran diğer bir geliş-
me. Fransa Maliye Ba-
kanı Srauss-Kahn, za-
manında bütçe hedefine
ulaşarak mayıs ayında
EURO'ya katılacaklarını
açıklarken Başbakan
Jospin'in de Avrupa
Merkez Bankası'nın siya-
si olarak kontrol edilme-
si isteğinden vazgeçtiği
ve bankanın bağımsızlı-
ğına saygı göstereceği
bildiriliyor.
Italya merkez sol Pa-
rodi hükümetinin uzun
tartışmalardan sonra ye-
ni bütçeyi benimsemiş
Berlusconi
olması da bütçenın halen
karşı karşıya olduğu tüm
sorunlara rağmen EU-
RO'ya ilişkin bir başka
iyimseriik kaynağı oldu.
Geçen cumartesi günü
benimsenen yeni bütçe,
açığın GSMH'ye oranını
gelecek sene yüzde
2.8'e indirmeyi amaçlı-
yor.
Hükümetin komünist
ortağının son anda
uyumsuzluk yaratarak bir
krize yol açması olasılığı
da parlamentodaki sağın
lideri Berlusconi'nin bu
koşullarda hükümeti
destekleyeceğini açıkla-
masıyla iyice zayıfladı.
(Le Monde 30.9.97)
EURO'nun zamanında
gerçekleşecegine ilişkin
elinizde!i
ortaklık"
firma
• Dr, Can Fuat Gürlesel:
GAP halkd açılsın
• İstanbul'un çöpü de
değerlendi
Pıırnnrzıı
Ne tekstille,
ne de onsuz...
Tekstilin lokomotifine
hangi sektörler binecek?
TREND
HER PAZAR BAYİNİZDEN ALMAYI UNUTMAYINIZ
iyimser beklentileri arttı-
ran bir başka haber de
Ingıltere'dengeldi. Ingiliz
Işçi Partisi hükümetinin
EURO'ya karşı daha ya-
pıcı bir tutum içine gire-
ceğine ilişkin haberleri,
J.P. Morgan'ın SWAP
pıyasasındaki faiz hare-
ketlen üzerine kurulu. Av-
rupa Para Birliği gerçek-
leşme tahminleri endek-
sinde Ingiltere'nin EU-
RO'ya girme olasılığının
belirgin bir şekilde yük-
selmiş olduğu haberi iz-
ledi. (Financial Times
30.9.97).
Piyasalar Ingiltere'nin
EURO'ya ilişkin tutumu-
nu yumuşatmasına çok
olumlu tepki gösterdiler.
Londra Borsası endeksi
bir günde yüzde 3.2 yük-
seldi.
JP Morgan endeksi Is-
panya'nın da EURO'ya
zamanında girebilme
olasılığının 6 ay önce, Al-
manya ve Fransa 100 alı-
nırsa, 78'den, geçen pa-
zartesi günü 93'e çıktığı-
nı gösteriyordu.
Ekonomik
toparianma
işaretleri...
ABD Dolan'nın güçlen-
mesi, Almanya ve Fransa
başta olmak üzere diğer
Avrupa ülkelerinin ihra-
catlannı arttıımışa benzi-
yor. Üçüncü üç aylık ra-
kamlara göre bu sene Al-
manya'nın ihracatı, ge-
çen sene aynı döneme
göre yüzde 15 arttı.
Ihracat artışlanna bağ-
lı olarak ikinci dört aylık
dönemde Almanya ve
Fransa'da büyüme oran-
ları yüzde 4'e tırmandı.
Bu iki ülkede, halen sa-
nayi üretim hızının yıllık
yüzde 8-10 düzeyinde
seyrediyor olması da
devrevi bir ekonomik to-
parianma olasılığını güç-
lendiriyor. (The Econo-
mist 27/09/97). Daha
uzun süreli yapısal bir
ekonomik toparlanma-
dan bahsetmek için vakit
henüz erken. Ancak 3-4
yıl sürecek devrevi bir
ekonomik toparianmanın
bile EURO'nun gerçek-
leşme olasılığını arttıra-
cağı düşünülebilir. Hızlı
ekonomik toparianma,
devletlerin bütçe açıkla-
rını azaltmalannı kolay-
laştırır, (işsizlikte ki IMF
yüzde 2 yüzde 3'ten da-
ha fazla bir gerileme bek-
lemiyor-), sosyal harca-
maları azaltarak vergi ge-
lirlerini yükseltir ve büt-
çeye yardımcı olabilir.
1990'lann başında şid-
detli bir ressesyonun Av-
rupa Birliği sürecini rayın-
dan çıkardığı hatırlanırsa,
o zaman da konuyu tar-
tışırken işaret ettiğimiz
gibi bu sefer bir ekono-
mik büyüme EURO'nun
gerçekleşmesini kolay-
laştırabilir.
Ancak yukanda aktar-
dığım bu siyasi ve eko-
nomik etkenlere bakarak
iyimser olmakta bir an-
lam varsa da bunlar res-
min tümünü oluşturmu-
yorlar. EURO'yu zora ko-
şacak, hatta gerçekleş-
tikten sonra çok ciddi
krizlere sürükleyebilecek
dinamikler de var.
EURO için yeterii
siyasal zemin var
mı?
EURO'nun saptanan
program içinde gerçek-
leşme olasılığının artma-
sı, şimdi dikkatleri, ortak
para birimine geçişin is-
tikrarına ilişkin konularda
yoğunlaştırmaya başladı.
Bir paranın istikrarlı bir
şekilde var olabilmesi
için uyumlu bir siyasal
zemin üzerinde durması
gerektiğini birçok göz-
lemci daha önce de sık
sık vurguladı. Örneğin
uluslararası yatınmcı So-
ros, EURO üzerine endi-
şelerini dile getirirken Av-
rupa Birliği ülkelerinin,
ekonomik benzeşmenin
yanı sıra siyasal bir birlik
oluşturmaya öncelik ver-
meleri gerektiğini savun-
du. Almanya'da Hıristi-
yan Toplumsal Birlik Par-
tisi'nin üyesi ve Bavyera
Guvernoru Edmund
Stroiber de benzer en-
dişeler taşıyor. Stroiber,
Avrupa Birliği ülkelerinin
EURO'yu gerçekleştir-
mek için ekonomik ko-
şulları sulandırmadan
önce siyasal bütünleş-
meyi derinleştirmeleri
gerektiğini savundu.
Stroiber'e göre aksi tak-
dirde piyasaların ortak
para birimine olan güve-
nini korumak mümkün
olmayacak ve EU-
RO'nun bir krize girmesi
halinde de çok ciddi si-
yasal ekonomik çalkantı-
lar ortaya çıkabilecek.
Stroiber, Kohl'Ün EU-
RO'ya geçişle birlikte ge-
lecek olan siyasal riskler
üzerine Alman halka ye-
terince bilgi vermediğin-
den yakındı. (Wall Stre-
et Journal 29.09.97).
Benzer bir endişe, ma-
li piyasalarda da gözleni-
yor. Yatınm Bankası, Ro-
bert Fleming & Co'nun
baş ekonomisti Peter
VVarbourton'a göre
"Gelecek sene piyasalar,
EURO'nun istikrar koşu-
lunu test etmeye başla-
yacaklar ve dikkatlerini
ülkeler arasındaki ben-
zerliklerden ziyade farklı-
Iıklar üzerinde yoğunlaş-
tıracaklar." (Wall Street
Journal) Bu sefer spe-
külasyonun konusunu
kambiyo oranları değil,
ülkelerin risk primleri ara-
sındaki farklar oluştura-
cak. Ekonomistler, piya-
salar ülkelerin mali politi-
kalanna ve emek piyasa-
lanna bakarak borçlarını
ödeme kapasitelerini de-
ğerlendirecekler. Avrupa
Merkez Bankası kısa dö-
nemli parasal işlemler
için faiz oranlannı tespit
etti, ama ülkeler uyguia-
dıkları politikalara bağlı
olarak farklı faiz oranla-
rından borçlanmak duru-
munda olacaklar. Avrupa
ülkeleri arasındaki emek
maliyetı farklılaşmaları-
nın, borçlanma faiz oran-
larındaki değişiklikleri et-
Srauss-Kahn
kileyecek en önemli et-
ken olduğu düşünülüyor.
Bugün Avrupa'dakı dü-
şük sanayi yatınm oran-
ları, bu emek maliyetleri
farklanyla birleşince or-
taya istikrarsız bir karışı-
mın çıktığı vurgulanıyor.
Bu tür yorumlar ve
beklentiler ise EURO or-
taya çıktıktan sonra hü-
kümetlerin ellerinde doğ-
rudan etkileyebilecekleri
en önemli değişken ola-
rak kalacak olan emek
pazariarını daha da es-
nekleştirmek için daha
büyük çaba gösterecek-
lerini düşündürüyor. Av-
rupa'da işsizliğin 18 mil-
yon dolayında seyrettiği-
ni ve sendikaların uzun
zamandır ilk defa kendi-
lerini daha güçlü ve sa-
vaşkan hissettikleri bir
döneme girdiklerıni dü-
şünürsek, EURO'ya ol-
muş bitmiş bir olgu gö-
züyle bakmak için vakit
henüz çok erken.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Arayışı
Siyasal yapının "başkanhk" sistemi yönünde
değiştırilmesinin "rüzgân estihliyor."
Eğer cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafın-
dan seçilir ve yetkileri de genişletilirse, ülkenin
"siyasal sorununun" çözüme kavuşacağı var-
sayımı yapıhyor. Başkanlık önermesi bu varsa-
yıma dayanıyor.
Önce bu varsayım irdelenmelidir. Doğrudur,
ülkemizin bir siyasal sorunu vardır. Eğer devlet
içindeki "erkleri" geleneksel olarak yapıldığı gi-
bi yürütme, yasama ve yargı biçiminde sıralar-
sanız, başkan, yürütmenin tepesidir.
Bu noktada sorulacak yalın soru şudur, bu üç-
lü arasında ülkemizde "iyi ışlemeyen" bir tek yü-
rütme erki midir? Yani yargı ve yasama organla-
n çok verimli ve toplumu doyurucu bir biçımde
çalışıyorlar da yalnızca cumhurbaşkanlığı ve hü-
kümet mi işlemiyor?
Bu sorunun yanıtı koca bir "hayır"û\r. Türki-
ye'nin kamu yönetimi yapısı, uygun deyimiyle
A'dan Z'ye, bozuktur; bozukluk yalnızca yürüt-
me gücünde değildir, tüm bünyeyi sarmıştır.
Bu nedenle, eğer devlet yapısında bir "yeni-
den düzenleme yapılacaksa" var olan yapının
"bütün olarak" ele alınması gerekir. 12 Eylül'ün
faşızan düzenının artığı ve onu "veri alan " paçal
çözümler, toplumu oyalamaktan ve "Susuhuk +
enflasyon gündemini" saptırmaktan başka bir
işe yaramaz.
• • •
Başkanlık sisteminin başanlı olmasının temel
önkoşulu kamu yönetiminin alt birimlerinin "ku-
rumlaşmış" olmasıdır. Toplumsal kurumlan güç-
lü olmayan ülkelerde başkanlık, çok kolayca,
diktaya gidiyor.
Nedir kurumlaşma?
Kurumlaşma, kısaca kurumlann kişilik kazan-
masıdır.
Yerel yönetimler, yargı birimleri, başta üniver-
siteler olmak üzere eğitim kurumları, devletin
elindeki ekonomik işletmeler, örneğin bankalar,
sanayi ve haberleşme-ulaştırma birimleri... Yer-
leşik gelenekleri ve kendi iç devingenlikleriyle
gelişmelere uyum sağlayabilmelidir. Kurumlar,
alım-satımlanndan fıyat saptamalanna ve bura-
dan personel seçimine uzanan çalışmalanna "si-
yasetçilerin kanşmadığı" bir ıç işleyişe sahip ol-
malı; saydam ve demokratik bir nitelik göster-
melidir ki başkanlık kurumu da düzgün çalışsın.
Kamu yönetiminin tepe noktalan, dürüst, yete-
nekli ve üretken kişilerden oluşmalı ki kurumla-
nn etkinliği, kişilikleriyle bütünleşsin.
Yargının bağımsızlığı, üniversitenin özerkliği ve
yaşamanın halk adına denetimi yılların deneyi-
mıne dayalı gelenekleriyle topluma mal edilmiş
olmalıdır ki başkan, demokratik ve bilimsel biror-
tamda işlev görsün.
Türkiye'de kamu kurumlan bu özelliklerden
tümüyle yoksundur.
• • •
Başkanlık sisteminin başanlı olmasının ikinci
önemli önkoşulu, "kamu düzeninin" yazılı olan
ve olmayan "yasa ve kurallanyla" yerieşik olma-
sıdır.
Ülkenin büyük kentlerinde halkın yansından
çoğu "gecekondularda"yaşıyor; yaya kaldırım-
ları satış mağazasına dönüşmüş bulunuyor. Yal-
nızca bu iki konuda bile açık seçik kurallar bu-
lunduğu söylenebilir mi? Büyük kentlerde geçer-
li olan orman yasası, kırsal kesimde, orman ve
kıyt yağmacılığının ürkütücü boyutlanyla sergi-
leniyor.
Toplumsal kurumlaşmanın yetersız kaldığı
böyle bir ortamda başkanlık sisteminin verece-
ğı sonuç bellidir. Daha yoğun bir "soygun ve çı-
kar" düzeni. Geçmişte bir cumhurbaşkanı Tür-
kiye'yı, "küçükAmerika"yapma istiyordu. Yarım
yüzyıl sonra sanırız bu özlem gerçekleştirilmek
isteniyor.
Bırakalım ABD'de bir başkanın muhalefet par-
tisınin telefonlanna dinleme aygıtı yerleştirilme-
si nedeniyle "görevinden çekilme" zorunda kal-
masını bir yana, son günlerde ABD Başkanı ve
yardımcısı "devletin telefonlannı partilerine
bağış toplama işinde kullandıklan" gerekçesiy-
le "soa^um7a"altındadır.
Bizde siyasetçilerin, devletin olanaklannı, ken-
dileri, hısım ve akrabalan ve beslemelerinin çıkan
için nasıl "ortaklaşa paylaştıklan", "verdimse
verdim", "yaptımsa yaptım" anlayışıyla, yine
yarım asırdır bu yağmanın her gün nasıl geniş-
lediği, bu toplumun gözleri önünde ve acı ile
yaşanıyor.
YıllardırTürkiye, tam anlamıyla "çalanın yanın-
da"kalıyor. Hırsızlarını "baştacı"ediyor; giderek
onlarla "gurur" duyuyor.
Bcyle bir ortamı, başkan babalar düzeltemez;
olsa olsa Türkiye esasen büyük benzerlik gös-
terdiği Latin Amerika'ya daha çok benzer.
Yurttaş
Bülent Ecevit!
Partinizın amblemınde ak bir güvercın \/ar Sayın Ecevit. Ama lutfen hedefi şaşirmayın:
Yurttaşa güvercın, çetelere şahin olacaksınız!.. Her akşam yatağınıza yattıgınızda
şu soruyu dürüstçe yanıtlayamazsanız, sanırız yerlı otomobılde de rahat edemezsiniz:
"Bugün Susurluk için ne yaptın?"
Dokunulmazlıkları kaldırın
Çetelere dokunun
D İ N L I K İ Ç İ N
YURTTAŞ GİRİŞİMİ