25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 EKİM 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI 9 Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Ilişkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sözer 'Sosyal güveıJik özerk olamadı' CELAL YILMAZ tZMİR-Hükümetin. Ekono- mik ve Sosyal Konsey'e (ESK.) götürmek üzere oluşturduğu "sosyal güvenük reform pake- ti"nde yer alan sorunlann çözü- münden önce söz konusu ku- rumlann siyasal iktidarlann gölgesınden kurtanlması isten- di. Türkiye'deki sosyal güven- İik kurumlannın yasalarda ön- görülen "özerkliği''nin kâğıt üzerinde kaldığını belirten Do- kuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Çalışma Ekonomisi ve Endüst- ri Ilişkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Nazını Sözer, "Siyasiler kurumlara göige et- mekten vazgeçerlerse, sistem, bu özürlü halivle bile çok daha fyî çalışacakür" dedi. 50 kez müdür değişti SSK'de. kuruluşundan bu ya- na siyasi gerekçelerle 50 kez genel müdür değıştirildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ali Na- zım Sözer. yapılması gereke- nin; kurumlardaki yönetimin, çalışan-çalıştıran ve personel- den oluşan bağımsız bir yöne- time devredilmesi olduğunu söyledi. Böyle bir uygulamayla yasa- da yazılı olan özerkliğin de sağ- lanabileceğini kaydeden Prof. Dr. Ali Nazım Sözer şunlan söyledi: "SSK ve Bağ-Kur'un temel organlan, genel kurul ve yöne- tim kuruludur. Genel kurullar 3 yılda bir toplanır ve üvelerinin çoğunluğu işçi-işveren-enıekli- den oluşur. Aldıklan kararlar ise tavsiye niteliğindedir. Buna karşın, genel müdür ve yardım- cılan dışında SSK yönetim ku- nılunun 7 üyesinden 4'ü; Bağ- Kur'un da 5 üyesinden 3'ü hü- kümetierce atanmaktadır. Ya- ni, ilkinin tersine yönetim ku- rullannın çoğunluğunu atanan- lar oluşturmaktadır. Kaldı ki. bu kurul da söz ve karar sahibi değildir. Bütçe ve personel kad- rolannın saptanması konusun- da kesin karar Çalışma ve Sos- yal GüvenlikBakanhgYna aittir. Emekli Sandığı'nda ise çauştı- ran dev let, çalışan da memur ot- duğuna göre idari ve mali özerklikdüşünüiemez. Yasasın- da sözü edilen genel kurul uygu- lamada yoktur. 6 Idşilik yöne- tim kurulu iştirakçilerin seçi- miyle değiL, atamayla geien bü- gınlık kazandırdığını belirtti. Sözer yoğun işsizlik. çalışma çağındaki nüfusun aktif sigor- talı olmasmı engellediğinden. sigorta adil olmayan vergiler; amaç dışı kullamlan Konut Edındirme Yardımı (KEY) ve zorunlu tasarruf uygulamalan gibi hükümet politikalannın >osyal güvenlik kurumlanndaki sorunlann iktisadi ve sosyal yapıdan kaynaklandığını kaydeden DEU Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Ilişkileri Bölümü üğretim üyesi Prof. Dr. Ali Nazım Sözer. işsizliğin, kayıt dışı ekonomiye yaygınlık ve saygınlık kazandırdığını belirtti. rokratlardan oluşmaktadır. Maliye Bakanlığı'nın vesayetin- dedir." Sosyal güvenlik kurumlann- daki diğer sorunlann iktisadi ve sosyal yapıdan kaynaklandığı- nı kaydeden Prof. Dr. Ali Na- zım Sözer. işsizliğin, kayıt dışı ekonomiye yaygınlık ve say- "ahlakizaafa neden olduğunu belirtti. Kaynak başka yerde KEY'lenn 1996 sonu itiba- nyla 126.4 tnlyon, zorunlu ta- sarruf fonlannın da 700 trilyon liraya ulaştığına ve her iki kay- nağın Emlakbank ve Kamu Or- taklığı Idaresi Başkanlığı dene- timinde olduğuna değinen Prof. Dr. Ali Nazım Sözer şunlan söyledi: "Hükümetterin bu tür politi- kalan müteşebbisleri kayıt dışı- na çıkmaya teşvik etmektedir. 1996 yılında özel sektörün SSK'ye yaklaşık 26 trityon. ka- mu sektörünün ise 19 trilyon borcu bulunmaktadır. Kuru- mun sosyal yardun zammı ala- cagı ise yaklaşık 142 trflyonu aş- londır."" '5 yaşında TIR şoforir Erken emekliliğe olanak ta- nıyan mevzuatla da sorunlann yaşandığını savunan Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, 1981 öncesi sigortalı erkek çalışanlann 37 yaşında, sonrasında tescili ya- pılanlann ise 43 yaşında emek- li olabildiklerini söyledi. Prof. Dr. Sözer. bu olanaklar nede- niyle borçlaruna taleplen ara- sında "5 yaşında I1K şoförlü- ğü" yaptıklannı iddia edenle- rin de bulunduğuna dikkat çe- kerek, çarpıklığın giderilmesı ve çözüm konusunda şunlan söyledi: "Sık sık çıkarılan prim afları. hizmet borçlanması gibi kurum- lan zor duruma düşüren düzen- lemelerden kaçınılmalı, siyasi ipotekten vazgeçilmelidir. Enf- lasyon düşürülmelu Lstihdam dii- zeyi yükseltilmelidir. Sosyal yapı değiştirilmeli. gü\enliğe uygun koşullardaki zemin hazırlanma- lıdır. Ağııiık tanmdan sanayiye kaydırumah. tarım ve toprak re- formu yapılarak adil dağıtım sağlanmaüdır. Kapalı aile eko- nomisi yerini çağdaş tanm işlet- meierine terk etnıeli. çalışan ve çalıştıran aynmının netleştiril- mesiyle sağliklı sigorta ilişkisi ku- rulmalıdır. Sosyal güvenlik ku- rumlannın tek çatı alnnda ve tek bakanlığa bağlı çalışması rasyo- nel yaklaşun olarak benimsen- melidir. Sigorta kurumlan dev- letçi yapısuıdan kurtanlmalı, çalışan-çalıştıran ve kurum per- sonelinden oluşan yönetime dev- redilnıelidir." DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ/ ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Avrupa Para Bırlıği (APB) sürecinde son ay- larda bir iyimserlik var. Gelecek sene mayıs ayında aday hükümetle- rin, ortak para birimine (EURO) temel oluştura- cak kambiyo oranlarını, pek bir sorun çıkmadan açıklayabileceklerine ve sonra 1999'da da EU- RO'ya geçilebileceğine ilişkin beklentiler giderek güçleniyor. Son haftalarda artan bu iyimserliğin arkasında Almanya, Fransa, Ital- ya, hatta ingiltere'dekı siyasi gelişmeler ve Avru- pa'nın bir ekonomik to- parlanma dönemine giri- yor olması gibi ekonomik nedenler var. Ancak her şey planlandığı gibi ger- çekleşse bile temkinli ol- mayı gerektiren bir sen etken de yok değil. Siyasi engeller azalıyor EURO'ya geçiş koşul- larına muhalefet eden si- yasi güçlerin, Almanya ve Fransa'da tutum de- ğiştırmeye başlamış ol- maları, birçok gözlemci- ye EURO'nun zamanın- da gerçekleşebıleceğinı düşündürüyor. Orneğin Almanya'da, gelecek başkanhk se- çimlerini kazanma olası- lığı yüksek olan Sosyal Demokrat Parti'nin baş- Avrupa Para Birliği Sürecinde tyimser Hava kan adayı Gerhard Schroeder, EURO'ya muhalefetini belirgın bir şekilde yumuşatmaya başladı. Hiçbir zaman kesin olarak EURO'ya karşı çıkmadığını belirten Schroeder, "Önümüzde- ki dönemde bu sorun si- Gerhard Schroeder yasi tartışmalara ege- men olmayacak" diyerek gelecek seçimlerde bu kartı kullanmayacağını ifade etti. (Intemational Herald Tribune 29.9.97). SDP'nin ikinci başkan adayı Oskar La- fontain de EURO yanlısı bir tutum izliyor. Alman kamuoyunun büyük ço- ğunluğunun DM'yi EU- RO'ya tercih ettiği bilinen bir gerçek. Ancak ZDF Televizyonu tarafından, geçen hafta yapılan bir kamuoyu yoklaması, EU- RO'nun halkın en çok en- dişe duyduğu ilk beş ko- nu arasında olmadığını gösterdi. Fransa'da sosyalıst hükümetin de hiç bek- lenmedik bir şekilde hem bütçe açığını Maastrich anlaşmasının koyduğu sınıra çekmeye başlama- sı hem de eğitime, kültü- re harcamak ve işsizliğı azaltmak için kaynak bu- larak toplumsal popülari- tesini muhafaza etmesi (The Economist 27.9.97), EURO'nun ge- leceğine ilişkin iyimserii- ği atttıran diğer bir geliş- me. Fransa Maliye Ba- kanı Srauss-Kahn, za- manında bütçe hedefine ulaşarak mayıs ayında EURO'ya katılacaklarını açıklarken Başbakan Jospin'in de Avrupa Merkez Bankası'nın siya- si olarak kontrol edilme- si isteğinden vazgeçtiği ve bankanın bağımsızlı- ğına saygı göstereceği bildiriliyor. Italya merkez sol Pa- rodi hükümetinin uzun tartışmalardan sonra ye- ni bütçeyi benimsemiş Berlusconi olması da bütçenın halen karşı karşıya olduğu tüm sorunlara rağmen EU- RO'ya ilişkin bir başka iyimseriik kaynağı oldu. Geçen cumartesi günü benimsenen yeni bütçe, açığın GSMH'ye oranını gelecek sene yüzde 2.8'e indirmeyi amaçlı- yor. Hükümetin komünist ortağının son anda uyumsuzluk yaratarak bir krize yol açması olasılığı da parlamentodaki sağın lideri Berlusconi'nin bu koşullarda hükümeti destekleyeceğini açıkla- masıyla iyice zayıfladı. (Le Monde 30.9.97) EURO'nun zamanında gerçekleşecegine ilişkin elinizde!i ortaklık" firma • Dr, Can Fuat Gürlesel: GAP halkd açılsın • İstanbul'un çöpü de değerlendi Pıırnnrzıı Ne tekstille, ne de onsuz... Tekstilin lokomotifine hangi sektörler binecek? TREND HER PAZAR BAYİNİZDEN ALMAYI UNUTMAYINIZ iyimser beklentileri arttı- ran bir başka haber de Ingıltere'dengeldi. Ingiliz Işçi Partisi hükümetinin EURO'ya karşı daha ya- pıcı bir tutum içine gire- ceğine ilişkin haberleri, J.P. Morgan'ın SWAP pıyasasındaki faiz hare- ketlen üzerine kurulu. Av- rupa Para Birliği gerçek- leşme tahminleri endek- sinde Ingiltere'nin EU- RO'ya girme olasılığının belirgin bir şekilde yük- selmiş olduğu haberi iz- ledi. (Financial Times 30.9.97). Piyasalar Ingiltere'nin EURO'ya ilişkin tutumu- nu yumuşatmasına çok olumlu tepki gösterdiler. Londra Borsası endeksi bir günde yüzde 3.2 yük- seldi. JP Morgan endeksi Is- panya'nın da EURO'ya zamanında girebilme olasılığının 6 ay önce, Al- manya ve Fransa 100 alı- nırsa, 78'den, geçen pa- zartesi günü 93'e çıktığı- nı gösteriyordu. Ekonomik toparianma işaretleri... ABD Dolan'nın güçlen- mesi, Almanya ve Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin ihra- catlannı arttıımışa benzi- yor. Üçüncü üç aylık ra- kamlara göre bu sene Al- manya'nın ihracatı, ge- çen sene aynı döneme göre yüzde 15 arttı. Ihracat artışlanna bağ- lı olarak ikinci dört aylık dönemde Almanya ve Fransa'da büyüme oran- ları yüzde 4'e tırmandı. Bu iki ülkede, halen sa- nayi üretim hızının yıllık yüzde 8-10 düzeyinde seyrediyor olması da devrevi bir ekonomik to- parianma olasılığını güç- lendiriyor. (The Econo- mist 27/09/97). Daha uzun süreli yapısal bir ekonomik toparlanma- dan bahsetmek için vakit henüz erken. Ancak 3-4 yıl sürecek devrevi bir ekonomik toparianmanın bile EURO'nun gerçek- leşme olasılığını arttıra- cağı düşünülebilir. Hızlı ekonomik toparianma, devletlerin bütçe açıkla- rını azaltmalannı kolay- laştırır, (işsizlikte ki IMF yüzde 2 yüzde 3'ten da- ha fazla bir gerileme bek- lemiyor-), sosyal harca- maları azaltarak vergi ge- lirlerini yükseltir ve büt- çeye yardımcı olabilir. 1990'lann başında şid- detli bir ressesyonun Av- rupa Birliği sürecini rayın- dan çıkardığı hatırlanırsa, o zaman da konuyu tar- tışırken işaret ettiğimiz gibi bu sefer bir ekono- mik büyüme EURO'nun gerçekleşmesini kolay- laştırabilir. Ancak yukanda aktar- dığım bu siyasi ve eko- nomik etkenlere bakarak iyimser olmakta bir an- lam varsa da bunlar res- min tümünü oluşturmu- yorlar. EURO'yu zora ko- şacak, hatta gerçekleş- tikten sonra çok ciddi krizlere sürükleyebilecek dinamikler de var. EURO için yeterii siyasal zemin var mı? EURO'nun saptanan program içinde gerçek- leşme olasılığının artma- sı, şimdi dikkatleri, ortak para birimine geçişin is- tikrarına ilişkin konularda yoğunlaştırmaya başladı. Bir paranın istikrarlı bir şekilde var olabilmesi için uyumlu bir siyasal zemin üzerinde durması gerektiğini birçok göz- lemci daha önce de sık sık vurguladı. Örneğin uluslararası yatınmcı So- ros, EURO üzerine endi- şelerini dile getirirken Av- rupa Birliği ülkelerinin, ekonomik benzeşmenin yanı sıra siyasal bir birlik oluşturmaya öncelik ver- meleri gerektiğini savun- du. Almanya'da Hıristi- yan Toplumsal Birlik Par- tisi'nin üyesi ve Bavyera Guvernoru Edmund Stroiber de benzer en- dişeler taşıyor. Stroiber, Avrupa Birliği ülkelerinin EURO'yu gerçekleştir- mek için ekonomik ko- şulları sulandırmadan önce siyasal bütünleş- meyi derinleştirmeleri gerektiğini savundu. Stroiber'e göre aksi tak- dirde piyasaların ortak para birimine olan güve- nini korumak mümkün olmayacak ve EU- RO'nun bir krize girmesi halinde de çok ciddi si- yasal ekonomik çalkantı- lar ortaya çıkabilecek. Stroiber, Kohl'Ün EU- RO'ya geçişle birlikte ge- lecek olan siyasal riskler üzerine Alman halka ye- terince bilgi vermediğin- den yakındı. (Wall Stre- et Journal 29.09.97). Benzer bir endişe, ma- li piyasalarda da gözleni- yor. Yatınm Bankası, Ro- bert Fleming & Co'nun baş ekonomisti Peter VVarbourton'a göre "Gelecek sene piyasalar, EURO'nun istikrar koşu- lunu test etmeye başla- yacaklar ve dikkatlerini ülkeler arasındaki ben- zerliklerden ziyade farklı- Iıklar üzerinde yoğunlaş- tıracaklar." (Wall Street Journal) Bu sefer spe- külasyonun konusunu kambiyo oranları değil, ülkelerin risk primleri ara- sındaki farklar oluştura- cak. Ekonomistler, piya- salar ülkelerin mali politi- kalanna ve emek piyasa- lanna bakarak borçlarını ödeme kapasitelerini de- ğerlendirecekler. Avrupa Merkez Bankası kısa dö- nemli parasal işlemler için faiz oranlannı tespit etti, ama ülkeler uyguia- dıkları politikalara bağlı olarak farklı faiz oranla- rından borçlanmak duru- munda olacaklar. Avrupa ülkeleri arasındaki emek maliyetı farklılaşmaları- nın, borçlanma faiz oran- larındaki değişiklikleri et- Srauss-Kahn kileyecek en önemli et- ken olduğu düşünülüyor. Bugün Avrupa'dakı dü- şük sanayi yatınm oran- ları, bu emek maliyetleri farklanyla birleşince or- taya istikrarsız bir karışı- mın çıktığı vurgulanıyor. Bu tür yorumlar ve beklentiler ise EURO or- taya çıktıktan sonra hü- kümetlerin ellerinde doğ- rudan etkileyebilecekleri en önemli değişken ola- rak kalacak olan emek pazariarını daha da es- nekleştirmek için daha büyük çaba gösterecek- lerini düşündürüyor. Av- rupa'da işsizliğin 18 mil- yon dolayında seyrettiği- ni ve sendikaların uzun zamandır ilk defa kendi- lerini daha güçlü ve sa- vaşkan hissettikleri bir döneme girdiklerıni dü- şünürsek, EURO'ya ol- muş bitmiş bir olgu gö- züyle bakmak için vakit henüz çok erken. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Arayışı Siyasal yapının "başkanhk" sistemi yönünde değiştırilmesinin "rüzgân estihliyor." Eğer cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafın- dan seçilir ve yetkileri de genişletilirse, ülkenin "siyasal sorununun" çözüme kavuşacağı var- sayımı yapıhyor. Başkanlık önermesi bu varsa- yıma dayanıyor. Önce bu varsayım irdelenmelidir. Doğrudur, ülkemizin bir siyasal sorunu vardır. Eğer devlet içindeki "erkleri" geleneksel olarak yapıldığı gi- bi yürütme, yasama ve yargı biçiminde sıralar- sanız, başkan, yürütmenin tepesidir. Bu noktada sorulacak yalın soru şudur, bu üç- lü arasında ülkemizde "iyi ışlemeyen" bir tek yü- rütme erki midir? Yani yargı ve yasama organla- n çok verimli ve toplumu doyurucu bir biçımde çalışıyorlar da yalnızca cumhurbaşkanlığı ve hü- kümet mi işlemiyor? Bu sorunun yanıtı koca bir "hayır"û\r. Türki- ye'nin kamu yönetimi yapısı, uygun deyimiyle A'dan Z'ye, bozuktur; bozukluk yalnızca yürüt- me gücünde değildir, tüm bünyeyi sarmıştır. Bu nedenle, eğer devlet yapısında bir "yeni- den düzenleme yapılacaksa" var olan yapının "bütün olarak" ele alınması gerekir. 12 Eylül'ün faşızan düzenının artığı ve onu "veri alan " paçal çözümler, toplumu oyalamaktan ve "Susuhuk + enflasyon gündemini" saptırmaktan başka bir işe yaramaz. • • • Başkanlık sisteminin başanlı olmasının temel önkoşulu kamu yönetiminin alt birimlerinin "ku- rumlaşmış" olmasıdır. Toplumsal kurumlan güç- lü olmayan ülkelerde başkanlık, çok kolayca, diktaya gidiyor. Nedir kurumlaşma? Kurumlaşma, kısaca kurumlann kişilik kazan- masıdır. Yerel yönetimler, yargı birimleri, başta üniver- siteler olmak üzere eğitim kurumları, devletin elindeki ekonomik işletmeler, örneğin bankalar, sanayi ve haberleşme-ulaştırma birimleri... Yer- leşik gelenekleri ve kendi iç devingenlikleriyle gelişmelere uyum sağlayabilmelidir. Kurumlar, alım-satımlanndan fıyat saptamalanna ve bura- dan personel seçimine uzanan çalışmalanna "si- yasetçilerin kanşmadığı" bir ıç işleyişe sahip ol- malı; saydam ve demokratik bir nitelik göster- melidir ki başkanlık kurumu da düzgün çalışsın. Kamu yönetiminin tepe noktalan, dürüst, yete- nekli ve üretken kişilerden oluşmalı ki kurumla- nn etkinliği, kişilikleriyle bütünleşsin. Yargının bağımsızlığı, üniversitenin özerkliği ve yaşamanın halk adına denetimi yılların deneyi- mıne dayalı gelenekleriyle topluma mal edilmiş olmalıdır ki başkan, demokratik ve bilimsel biror- tamda işlev görsün. Türkiye'de kamu kurumlan bu özelliklerden tümüyle yoksundur. • • • Başkanlık sisteminin başanlı olmasının ikinci önemli önkoşulu, "kamu düzeninin" yazılı olan ve olmayan "yasa ve kurallanyla" yerieşik olma- sıdır. Ülkenin büyük kentlerinde halkın yansından çoğu "gecekondularda"yaşıyor; yaya kaldırım- ları satış mağazasına dönüşmüş bulunuyor. Yal- nızca bu iki konuda bile açık seçik kurallar bu- lunduğu söylenebilir mi? Büyük kentlerde geçer- li olan orman yasası, kırsal kesimde, orman ve kıyt yağmacılığının ürkütücü boyutlanyla sergi- leniyor. Toplumsal kurumlaşmanın yetersız kaldığı böyle bir ortamda başkanlık sisteminin verece- ğı sonuç bellidir. Daha yoğun bir "soygun ve çı- kar" düzeni. Geçmişte bir cumhurbaşkanı Tür- kiye'yı, "küçükAmerika"yapma istiyordu. Yarım yüzyıl sonra sanırız bu özlem gerçekleştirilmek isteniyor. Bırakalım ABD'de bir başkanın muhalefet par- tisınin telefonlanna dinleme aygıtı yerleştirilme- si nedeniyle "görevinden çekilme" zorunda kal- masını bir yana, son günlerde ABD Başkanı ve yardımcısı "devletin telefonlannı partilerine bağış toplama işinde kullandıklan" gerekçesiy- le "soa^um7a"altındadır. Bizde siyasetçilerin, devletin olanaklannı, ken- dileri, hısım ve akrabalan ve beslemelerinin çıkan için nasıl "ortaklaşa paylaştıklan", "verdimse verdim", "yaptımsa yaptım" anlayışıyla, yine yarım asırdır bu yağmanın her gün nasıl geniş- lediği, bu toplumun gözleri önünde ve acı ile yaşanıyor. YıllardırTürkiye, tam anlamıyla "çalanın yanın- da"kalıyor. Hırsızlarını "baştacı"ediyor; giderek onlarla "gurur" duyuyor. Bcyle bir ortamı, başkan babalar düzeltemez; olsa olsa Türkiye esasen büyük benzerlik gös- terdiği Latin Amerika'ya daha çok benzer. Yurttaş Bülent Ecevit! Partinizın amblemınde ak bir güvercın \/ar Sayın Ecevit. Ama lutfen hedefi şaşirmayın: Yurttaşa güvercın, çetelere şahin olacaksınız!.. Her akşam yatağınıza yattıgınızda şu soruyu dürüstçe yanıtlayamazsanız, sanırız yerlı otomobılde de rahat edemezsiniz: "Bugün Susurluk için ne yaptın?" Dokunulmazlıkları kaldırın Çetelere dokunun D İ N L I K İ Ç İ N YURTTAŞ GİRİŞİMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle