Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 EKİM 1997 PAZARTES
HABERLER
İki yıl önce yitirdiğimiz sosyalist hareket önderi, doğum gününde bir sempozyumla anıldı
'İyi ki doğdun, iyi ki yaşadınAybar'İstanbul Haber Servisi - Türkiye'nin
önde gelen fıkir ve siyaset adamlanndan
Mehmet Ali Aybar'ın doğum gûnü ne-
deniyie düzenlenen sempozyumda söz
alan konuşmacılar. Aybar'ın Türk siya-
setine ve sosyalist hareketine kattığı iv-
menin ve getirdiği düzey in önemini be-
îirttiler. Yaşar Kemal. A> bar'ın uzak gö-
rüşlülüğünün ve sosyalızm tezlerinin al-
tını çizerek "Bizsosyalizmi Aybar'danöğ-
rendik. Aybar bize, kendi üzerimize yü-
rümeyi vebağrnısı/düşünebilmeyiöğret-
ti"dedi. Eski DİSK genel başkanlann-
dan Kemal-Nebioğlu ise Türkıye'dc sen-
dika! hareketin Türkiye İşçi Partisi'nın
(TİP) kuruluşundan sonra büyük ivme
kazandığını anımsattı ve "Aybar'ın TİP'e
genel başkan olmasıyia sendikalar eko-
nomik mücadeleye, ideolojik ve siyasal
mücadeleyi de ekJediler" diye konuştu.
Türkiye'de sosyalist hareketin önder
isimlerinden, bilim ve fîkiradarm Meh-
met Ali Aybar. ölümünden 2 yıl sonra.
doğum gûnü olan 5 Ekim'de bir sempoz-
yumla anıldı. Kızı GüUü Aybar'ıp giri-
şimiyle kurucusu olduöu Tanh Vakfı "nca
Darphane Binalan'ndaÇok Amaçlı Sa-
ion 'da gerçekleştirilen sempozy uma ka-
tılanlar, Aybar'ın yılmayan mücadele
çizgisi ve sosyalizm anlay ışınm doğru-
luğu üzerinde durduiar. Yaşar Kemal,
Aybar'ın. Sovyetler Birliği'ndeki sos-
MCHMET ALİ AYBAR
OZYÜ
yalist anlayışın olumsuz sonuçlannı ve
başansızlığını çok önceden gördüfünü
belirterek Çekoslovakya'nın işgaline
karşı çıktığını vurguladı. Kemal, Ay-
bar'ın güleryüzJü sosyalizm anlayışını ya-
şamı boyunca savundugunu söyledi ve
"'Sosyalfetler sosyalizmi az büirJer. Türk
aydını belkemiksiz, temelsiz, omurgasız
olduğu için Sov>etter Birliği'ne çok ba-
ğunlı haldeydi. Ö> sa sosyalizm bagunaz-
hk olmadan oimaz" dedi. Sosyalizmin
içindeki iikelere karşı konulamayacağı-
nı vurgulayan ve Aybar'ın yazarlığına
yaptığı katkıya dikkat çeken Kemal, şun-
lan söyledi.
"Ismet Inönü bir seferinde 'Aybar
TBMM'de 8 yıl kaldı ve o dönemde
Meclis'in düzeyi yükseldi' demiş. Biz
sosyalizmi Aybar'dan öğrendik. Aydın-
lannuzda Baüyı özümstmek >ok onıı
taklit eonek, ona öykünmek var. Aydın-
Iarunız 'Sovyetler varsa var. yoksa yok*
diyedüşiinüyoıianİL Aybar isebize ken-
di üzerimize yürümeyi öğretti, Sovyet-
ler'in nedenyürümeyeceğini nedenleriy-
le anJattı. Ben Sovyetler Birfiği'ne yaptt-
ğun bir gezide bunu çok iyi gördüni. İn-
sanın sosyalizm için değil, sosyalizmin
insan için oiduğunu gösteren Aybar, çok
büyük bir lider ve şaşmaz bir bilim ada-
mıydı."
Eski DİSK genel başkanlanndan Ne-
bioğlu da Türkiye'deki sendikal hareke-
tin dünyayla ilişkiler kurduktan sonra
büyük sıçrama yaptığını savundu. Nebi-
oglu. "Fakat ası] sıçramavı TİP kund-
duktan,Aybargenelbaşkan <)Jduktan. Be-
h ice Boran TİP'e girdikten sonrayaptık.
TİP, sendikal mücadeleye boyut katarak
gerçek yörüngesineoturttu" diye konuş-
tu. KenanSomer de Aybar'ın tam bağım-
sızlıkçı, anti-emperyaüst ve ulusalcı
sosylizm aniayışına değındı. Somer, "Ay-
bar, Kurtuluş Savaşı'na ve Atatürk dev-
rimineyürekten bağhydı. Tüm sorunla-
rın çözümünü de Atatürk'ün yüzdeyüz
milli polrrikalanna dönüşte buluyordu.
Ona göre sosyalizm üe millivetçilik geri
kalnuş ülkelerde aynı anlama geliyordu.
Çünkü bu ülkelerde emperyalizme kar-
şı bağımsı/lıkmücadelesini verenJersos-
yalistlerdi. Aybar'a göre millivetçilik. sö-
müriiye ve emperyalizme karşı oimak
demektT dedi
İstanbul Barosu Başkanı YücdSayman
ise Türkiye'de yargının üzerine korku-
nun sindiğini belirterek şöyle konuştu:
"Savcı ve yargjçlar Baro'nun düzen-
lediği bir egitim programı için bile ian
alma gereği duyııvoriar. Halkın hak ara-
ma özgürlüğünü tenısil eden avukatlar
yargıdan dtşlanmak isteniyorfar."
Sempozyumda Prof. Dr. flhan Teke-
li. Nail Satügan, E'nis Coşkun ve Cün-
düz Vassaf da birer tebliğ sundular.
BİZ BİZE
ERDAL ATABEK
HAKANEVRENSEL
nnem, çatır çatır Ingilizce
konu^abilmem için çok
emek \erdi. "Hadi çekin-
me, onlar da senin benim
gibi insan işteoğlum" diye,
avaİ3\alortalıktadolaşantu-
ristlerin önüne iteklerdi beni. Ezile büzüle,
terler boşana boşana *"How areyou?" (Na-
sılsınız?) diye söze girerdim. Dillerini bil-
memin ne kadar büyük bir eksiklik oidu-
ğunu düşünürdüm. Bazen Ingilizce'ningö-
zünü yara yara bir sohbet başlar. kahkaha-
lararasındaannemın benı gururla izledigi-
ni fark ederdim. Kimi zaman da sıcaktan
bunalmış birturistin. beni satıcı çocuklar-
dan biri sanmasıyla terslenir. dolayısıvla
daşevkim kınlırdı. ~Birdahakonuşma>a-
cağun işte" diye kös kös gen dönerdim.
O yaşlarda kimse bana, neden \ abancı dil
ögrenmem gerektığinı tam olarak anlatma-
mıştı. Sadece "BirdiL bir insan"deyıp dur-
duiar. Ben de iki insan oimak için çabala-
dım durdum. Ikı dil ıki insan. belki de üç
insan. Ingilizce'ye hâkjm olmaya ba^ladı-
|ım yıllarda, budilin kültürünü de benliği-
me yerleştirmeve ba^ladığımı fark ettığim-
de. Ingilizce filmler ızlivor. bir Amerikalı
gibi "Yeee!" (Evet) diyor. bir İngiliz gibi
Hyde Park hayalleri kuru\ordum. Ö> le di-
yordu öğretmenlerim "Türkçe düşünme,
Ingflizcedüşûıı''. Bir \abancı gibi düs,ünme-
yi Tpek Yolu üzerinde yerlejjmiş karakolda
bıraktım.
Yabancı dil konusmak biraz da cesaret işi
herhalde. Benden çok daha fazla kelime
hazinesine sahip muvazzaf subaylar olma-
sına rağmen. "Vanlış bir cümle kuranz,
kendmiziguldüriirüz*'endİ!)esi ileolsage-
rek. hep tercümanlık bana kalıvorclu. Birye-
dek subaym ne söv lediğinı merak ettikleri
içinde ilk zamanlarkonuşma esnasında ya-
nımda bulunmaya özen gösterdiler. Bisik-
letle dünya turuna çıkmış bir Avusnıryaiı.
Iran'dan gelip Yunanistan'a gimieve çalışan
iki İngiliz ve kuze>' Irak'ta insani yardım-
lankoordine eden üç Isveçli bana lpek Yo-
lu'nun trafiginın hâlâ sürdüğünü öğretti.
Ortadoğu sorunlan ve petrol üzenne dok-
tora tezi hazırladıklannı sö>le>en üç Ital-
yan'ı ise hiçunutamadım. Emınım onlar da
karakolumuzda misafir olarak geçirdikle-
ri ogeceyi unutamadılar.
Icalyan "givTir"lann geldığini ögrendi-
ğimdetimimeeğitim vaptınyordum. Akşam
saaderiydi. Taburkomutanınınemri üzen-
ne yanlanna gıttim. Ben Mercedes marka
sonmodel cipin yanına \arana kadar asker-
ler, Italyanlar'a geceyi burada geçirmek zo-
runJa olduklannı anlatrnavı başarnııslar-
dı:" Y'asssak, vasssak İan gâvuroğlu gâvur,
vasakdedikiştc". Ben de biri kadın üç Ital-
yar'a. geçişlerine izin venlmemesinin ne-
detini anlattım. PKK tarat'ından kaçınlma
risünin yüksek oiduğunu. aynca dağda bu-
luran birlikler tarafindan ateşe maruz ka-
lınıbileceğini, sabaha kadarburada kalma-
larnm kendileri için daha emniyetli olaca-
ğın söyledim. Çaresiz kabul ettiler. Biray
kaiar önce geçen bir Alman grubunda,
PKK'nin propaganda kasetleri bulunmu^-
tu. Bu yüzden kimliklerini kontro! ettik.
ançlannı, eşyalannı aradık Gece boyun-
calcarakolun hemen önündeki arazide dur-
nusı gereken araçlanndan çıkmamalannı
sövledim. Arama-tarama işi bittikten son-
raJa tabur komutanına. "Temiz!" diye ha-
be verdim. "Y'anm saat sonra yemek için
lumeiyadaolsunlar"dedi. Yemek da\etini
dıyunca biraz rahatladıklannı fark etmek
hı:dezorolmadı.
Tabur komutanı **>e an>orlarraış İan
btnlar burda" diye sordu. "Bilmhorum
kanutamm, söylediklerine göre arastırma
yıpıyorlarnıış*'. Kafasını Mereedes'e çevı-
rogüldü. •*.\e>se>eroekteöğreniriz" dedi.
Yınm saat kadar sonra İtalyanlar yanımı-
zigeldiler. Ben de saatlersürecek tercüman-
kezıyetini çekmeye başladım.
Hâlâ tedirginliklennı üzerkrinden atama-
raşlardı. Anadilleri ttal>anca olduğu için
Içilizce'yi çok ı>i konu^amıyorlar, bu da
'Gâvurlarla'
Ortadoğu sohbetibenim işimı kolaylaştmyordu. Çorba, tür-
lü, salçalı makarna ve kompostodan olusan
yemek boyunca havadan. sudan ve yemek-
ten konuşuldu. Yemekten sonra kahveler
geldiginde, nazık bir sorgulama başladı.
Kadın, adamlardan birisinin kansıydı. Ro-
ma Cniversitesi. Siyasal Bilgiler Fakülte-
si'nde doktora ögrencisiydiler, doktora ko-
nulan Ottado|u'ydu. Aslında esas konu
Ortadoğu ve petrolün bölge halkı üzerinde-
ki etkisiydi. Buraya Suudi Arabistan ve lran
üzerinden gelmişlerdi. Türkiye'den geçip
PKK'yi de incelememekolmazd). Bu yüz-
den tehlikeli de olsa bu yolu tercih etmiş-
lerdi. Evet, PK.K tarafindan kaçınlma ihti-
malleri oîduğu onlara söylenmişti ama
PKK'nin kaçınlan yabancılara dokunma-
dığını biliyorlardı.
Tabur komutanım soruyor, ben çeviri-
yordum. Ama ne sorular? "Sorbakalımşu
p_ lere, PKK hakkında ne bilivorlarmı??".
Daıma küfürlü konuşan komutanımın söz-
lerine gülmeden, sorusunu ciddi bir şekil-
de çevirmeye çalışıyorum. Bir yandan da
Türkçe biliyorlar mı diye gözlerinin içine
bakıyonun. Komutanım, agzına geleni sa-
yıyor: "Sor.sonbupu.JaresrarfcejApo'.vn
tanıyorlarmı?". Yine gülmemek için dudak-
lanmı ısırarak soruyorum. Eften-püften ya-
nıtiar veriyorlar. Hâlâ ürktükleri bellı. Sor-
guya çekildıklerini fark ediyorlar. Belkı de
bir Gecevan» Kkspresi yaşayacaklannı dü-
şünüyorlar. Böyle bir yığın küfiirlü soru
üzerine, cesaret edip komutanımadöndûm:
tadoğu'daki ingiliz, Amerikan ve Alman
politikalannm yanlışlığından bahsettiler,
Israil'in ne kadarkışkırncı olduğundan dem
vurdular. Halklann kendi kaderlerini belir-
leme özgürlüklerinin bu ülkeler tarafindan
ayaklar altına alındığını anlaffilar
Tabur komutanım ve ben, hiç sesimizi çı-
karmadan dinliyorduk. Bu ara çantalann-
dan birharitaçıkanp, Ortadoğu'yu bize ha-
ritadan anlatmaya başladılar. Saatlergece-
yansını geçiyordu. Fırat ve Dicle'nin öne-
mini, Suriye diktatörü HafeE^sat'ın bölge-
deki etkisini. Irak lideri Saddamın psiko-
lojik durumunu, Suudi Arabistan'ın sıkjn-
tılannı, Arap Yanmadası'ndaki aile devlet-
lerini, bölgede en kaJiteli petrolün çıktığı
yerleri tek tek anlattılar. Arada sırada ken-
di aralannda da tartışıyorlardı. Bölgedeki
ülkeleri tek tek ele alıp, çevre ülkeleri ile
sorunîannı ve iç sorunlannı anlatıyorlar,
ben de bunlan yavaşça komutanıma çevi-
riyordum. Arada sırada komtanım da -küf-
retmeden- bazı sorular soruyor, bu sorular
italyan'lann daha da hoşuna gidiyor ve tar-
tışma sürüpgidıvordu. Artık iyıceyorulmuş-
tum ama konuşma bir türlü bitmiyordu.
Ben sabah erken kalkacaktım. Askerlerime
spor yaptıracaktım. Komutanım ise rahat-
tı. Konuşulanlan ilgiyle dinliyor, sürekli
Italyanlar'ı süzüyordu.
Ve komutanmın esas soruyu sordu: "Sor
bakayun şunlara, bunlarburahn bu kadar
incdemişler. peld Türkiye vv PKK hakkın-
da nedüşünÜNorlar?". Içlerinden en bilgı-
na dizer miydi? Kürtlerin istekleri çok da
büyük şeyler değil ki. Hemen özerklik an-
laşmasını imzalayıvermeliydik. Zaten Kürt-
Ier'in devlet kurcak kapasiteleri yoktu ki.
Adam konu^tukça benim sinirlerim tepe-
me çıkıyordu. Kalbim hızlı hızlı atmaya
ba^layınca iyice uyandım. Adamın sözle-
rini Türkçe'ye çevirip çevirmemekte tered-
düt ediyordum. Ama komutanım, suratı-
mın şeklinden durumumu anladı ve her şe-
yi aynen çevirmem konusunda beni uyar-
dı. Ben de daha dikkatli bir s.ekilde çevir-
meye başladım.
Adam konuştukça kansı ve diger Ital-
yan adam ba$lannı s.allıyortar. arada sıra-
da da "Doğru, çok doğnı" diyorlardı. Yil-
lardır Kürtler'ı baskı altında tutmuştuk.
PKK de bu baskının bir sonucuydu. Bunu
kabullenmek ve her şeyı sineye çekmek zo-
rundaydık. Zatendünyada üniterdevlet kav-
ramı tarihe kanşı\ordu. En kısa zamanda
Sayın Öcalan ı karşımıza alıp anlaşmalıy-
dık.
Tabur komutanımın yüzüne bakamıyor-
dum. Son sözlerini tercüme ettikten sonra,
kamelyanın girijınde bekleyen askere dö-
nüp; "Oğlum bize kahve yap" dedi. Ital-
yanlarkomutanmnesöylediğinıanlamamış-
lardı. Garipganpyüzüme baktılar. Fazla ile-
ri gittıklerinı düşünüvorlardı herhalde. Yuz-
lerini bir endişe ve korku dalgası sardığını
fark etmiştim. Kahve geleceğini söyleym-
ce gülümsedıler. En çok konuşan bir siga-
ra yaktı. Ben gecenın karanlığma dalmış.
/ , > s*
"Komutanım. bu adamlara böyleyaklaşır-
sak ağızlanndan bir şey alamayız. Betlî ki
korktular. Bırakın sohbeteddim. Ne düşü-
nüynrlarsa açtkça söylesinJer" dedim. Ka-
bul etti ve biz de sohbete başladık. Siyasal
okuduklanna v e tez için de Ortadoğu'yu seç-
tiklerine göre buralan nasıl değerlendirdik-
lerini merak ediyordum. Sakince anlatma-
ya başladılar. Zaman geçtikçe rahatladılar.
Bu kez italyan'Jann anlattıklannı ben ko-
mutanıma çeviriyordum.
Onlara göre Ortadogu dünyanın merke-
ziydi. Birçok büyük medeniyetin doğum
yeriydı. Petrolün vatanıydı. Uç büyük di-
nın merkezi bu bölgedeydi. Cç büyük kı-
tanın kesiştiği yerdi. Ve daha birçok neden-
den ötürü Ortadogu'ya hükmeden dünya-
da sözsahibi olurdu. Bunu gibi birortaokul
öğrencisinin bile yapabileceği yorumlarla,
bize uzun uzun Ortadogu'yu anlattılar. Or-
lisi olduğu belli olan, şu sözlerle konu^ma-
ya başladı: "Once Tann, böyle komşulara
sahip olan Türkiye'ye yardım etsin" dedi.
Ve inarulmaz bir Türkiye haritası çizdi. On-
lara göre Türkiye'nin işi çok zordu. BirOr-
tadoğu ülkesi olmamamıza rağmen. bir ba-
tağa saplanmıştık. Bu bataktan da en kjsa
sürede çıkmamız gerekiyordu. Dünyanın
en büyük projesi olan GAP, en kısa sürede
bitirilmeliydi. Amerika'nın bölgede hâki-
miyet kurmasına izin vermekle çok büyük
birhatayapmıştı Türkiye. Clkemiz. Atatürk
sayesinde emperyalizmden kurtulmanın en
güzel örneğini vermemiş miydi? Şimdi ni-
ye bu emperyalist ülkelere boyun eğiyor-
duk
Q
PKK konusuna gelince, Türk devleti bu
konuda da hatalaryapmıştt. Bu kirli sevaş
bitirilmeliydi. Hiçbirülke. kendi toprakla-
nnı bombalarmıydı? Kendı halkını kurşu-
Ipek Yolu üzerindekı karakolumda bize Or-
tadoğu dersi veren üç Italyan'ı ve rahatlık-
lannı düşünüyordum. Bu lanet olası ülke-
lerin hepsinin tuzu kuruydu. Halkını refa-
ha ulaştırmış ve bize öğüt veriyorlardı. Söy-
lediklerinin doğruluğu ya da yanlışlığın-
dan değil. en çok bu gücüme gidiyordu.
Bunu yediremiyordum. Hırsımdan ne ya-
pacağımı bilmiyordum. Birara taburkomu-
tanımın yüzüne baktrnı. O karanlıkta. kıp-
kırmızı kesıldığinı fark ettim. Banadöndü.
u
Sor bakayım şunlara" dedi: "Peki fbd-
ya'nın Ortadoğu veTürkiye üzerinde ne gi-
bi emelleri var?". Tane tane çevirdim. As-
ker. kahveleri masaya koyarken yine o çok
konuşan Italyan sazı eline aldı. Italya'nın
Ortadoğu ıle ilgılenmedığini anlattı. Bu-
nun aslında hata oiduğunu da söyledi. Bu-
ralan Amerika. Ingiltere ve Almanya'nın
kontrolü altındaydı artık. Italyageç kalmış-
0.
Taburkomutanı askerini yanma çağırdı.
kulağına birşeyler fisıldadı. Asker koşarak
kamelyadan dışan çıkarken Italyanlar yü-
züme bakıyorlardı. Gülümsedim. Onlar da
zoraki gülümsediler. Dereden civara yayı-
lan kurbaga sesleri arasında bir beş dakika
geçti. Asker yine koşa koşa yanımıza gel-
di. Sertçeselamını veripeltndeki torbayı ko-
mutanıma uzattı. Komutanım da torbayı
haritanın üzerine ters çevirip boşalttı. On ka-
dar mayın, haritanın üzerinde bir oraya bir
buraya savruldu. Hepimiz Rus. Amerikan,
Alman ve Itaiyan tjpi mayınlaıa bakıyorduk.
Italyan tipi mayınlardan birini eline alıp
konu$maya başladı:
- Bu ne biüyor musunuz?
Ingılizceye çevinyorum. Cevap kısa ve
net:
-Hayır.
Tekrar soruyor:
- İyi bakın, iyi bakın. Bunu tanımanız la-
zun.
Çevinyorum. Mayın ellerinde. evirip çe-
virip bakıyorlar. Hayır anlamında başlan-
nı sallıyorlar. Tabur komutanı söylemeden
ben araya giriyorum ve "Oefinizdeki şey bir
İtalyan mayınıdır ve markası da VVaissel-
Ja'dır" diyorum. Kadın, san renkteki ma-
yını masanın üzenne bırakıveriyor. Üçü-
nün de yüzleri asılıyor. Önce inanmıyorlar.
"Madein ItaJy (Italya yapımıdır)yansıyok"
diyorlar. Tabur komutanı lie birlıkte gülün-
ce saçmaladıklannı fark edıp. aralannda
konuşmaya başhyorlar. Ingilizce konuşma-
lannı rica ediyorum. Kadın "Patlarmı*'di-
ye soruyor. Türk askeri basınca patladığı-
nı söylüyorum. Bu mayını kendi ülkeleri-
nin vermediğini, örgütlerin herhangi bırşe-
kilde kanunsuz yollardan elde etmış olabi-
lecekJerini söylüyorlar. "\apma)in''der gi-
bi bakınca anlamamazlıktan geliyorlar
Ve bir anda yeri-göğü birbirine katan.
tüm vadiye yayılan birpatlamayla irkildim.
Ama sadece irkildim. Yerinden bile kıpır-
damayan tabur komutanımın dudaklann-
daki o tatlı gülümsemeyi gördüm. Sonra
da kamelyanın ahşap tabanına yapışmış üç
Italyana baktım. Bir anda hallerineacıdım.
lpek Yolu üzerindeki karakolumda, 120 mi-
limetrelik üç havanın aynı anda yaptığı ke-
şif atışından korkarak yere kapanan Ital-
yanlann haline acıdım. Tabur komutanım
bana bakmadan "Kaldır şunlan" dedi.
Komutanım arkalanndan bakarken hâlâ
gülümsüyordu. Ben izin isteyıp yanından
aynlırken kolumdan tuttu: "Bana bak as-
teğmen. sen yann bir gün defolup gidecek-
sin buralardan. Anıa biz bu boktan yt-riere
gebneje devam edeceğiz. Bu gece>i bu İtal-
yanlanm unutma tamam mı" dedi.
Unutmadım. unutmadım. Ogeceden son-
ra çok zorunlu olmadıkça kendi üikemde
Ingilizce konuşmadım. Kendisı ile Fran-
sızca konusmak isteyen ve daha biryıl ön-
ce Fransızca sohbet ettilderinı hatırlatan
Fransızelçisine. Fransızca bilen Mustafa Ke-
mal Atatürk ün. "Bir dib'unutmak için bir
yıl yeter" dediğini okudum. Bir zamanlar
"Size banş getireceğiz*' diyerek tüm Orta-
doğu'nun etnik haritasını çıkarmak için
Türkiye'ye gelen Amerikan Banş Gönül-
lüleri'nindavul-zuma ilekılıç-kalkan ile kar-
şılandıklanm da duydum.
Ogeceyi unutmadım. Daha önce hiç Gü-
neydoğu'ya gitmemış bazılannın, bir sürü
abuk-sabuk yabancı dernek temsilcisinın
önüne düşüp. köy köy dolaştıklannı gördü-
ğümde, İpek Yolu üzerindeki karakolumda
bana Ortadoğu dersi veren Italyanlan dü-
şündüm. Kendi üikemde yaşanan yanlış-
lardan sonra "Avrupa bizene der" dıyenle-
rin sesleri kuiağımı tırmaladığında. aklıma
120 milimetrelik üç havanın aynı anda pat-
laması geldı.
"Câvurlar'ı düşündüm. Ve ben de "gâ-
vur" deyip kestırip atmanın işe yaramaya-
cağına. en az onlar kadar "gâvur" olmanın
gerektiğine karar verdim.
SÜRECEK
Tamagoşi Bebek...
"Sanal Bebek-Tamagoşi" bir Japon buluşu. Yu-
murta kadar ve ona benzer bir makine bebek, 2000'li
yıllann eşiğinde çocuklarla iletişim kurdukları yeni
oyuncaklan oluyor. Saîışı şimdiden milyonlara va-
ran "sanalbebek"için yapımcısının öngörüsü, 1998
yılında 50 milyona ulaşacak birsatış. Şimdi görme-
miş olmanızın hiç önemi yok. Yakında ya kendi ço-
cuklannızda ya da eşin dostun çocuklannda göre-
ceksiniz. "Tamagoşibebek"ilgi'ıstiyor. Kamıacıkın-,
ca sinyal sesiyle haber veriyor, doyurulmayı beklı-]
yor. Acıkınca yiyecek, susayınca su veriyorsunuz,'
altı ıslanınca değiştiriyorsunuz. Seslenince bakma-
nız, ilgi isteyince sevmeniz gerekiyor. Bakımsız bı-
rakırsanız ölüyor. Sanal bebeğin satın almanızın,,
pille çalışmasının hiç önemi yok. Günaha girme-
den, suç işlemeden, beyaz eşya setini tamamlama-
ya gerek kalmadan çocuk sahrbi oluyorsunuz. Kü-
çük çocuklarda sorumluluk duygusunu geliştirdiği
bile söylenebilir. Yakın bir gelecekte hemalde "Sa-
nal Bebek-Tamagoşi"mn çocuklar üzerindeki aıh-
sal, toplumbilimsel etkileri konusunda dış kaynaklı
pek çok araştırma, tartışma okuyacağız demektir.
Teknolojinın giderek "sanal bir dünya" yaratma-
sını nasd karşılamalıyız? "Wrtüe/rea//^"yerinizden
kıpırdamadan size istediğinız dünyayı verdiği za-
man her şey bitıyor mu? Televizyonunuzun başın-
da istediğinız marketin raflannı görüp, istediğiniz
malı ayağınıza getirmek nasıl birdünya yaratıyor. "in-
ternet arkadaşlığı" ne türden bir arkadaşlıktır? "Sa-
nal bebek "ten sonra "sanalkızarkadaş", "sanaler-
kekarkadaş", "sanalevlilik", "sanaleş" mi gelecek?
Insanın temel yapısı olan beş duyuyu kötürüm
edecek bir sanal dünyaya mı hazırianmalıyız? Do-
kunmadığınız, tatmadığınız nesnelerle yaşamayı ha-
yat olarak kabul mu edeceğiz? "Anne kokusu" ol-
mayan bir sanal annemiz mi olacak? Bu aJgılan çar-,
pıtılmış, yanılsamalan gerçek yerine koymuş bir ha-
yatı nasıl değerlendireceğiz?
insanlık dünyası, daha çok para kazanmak hırsı
uğruna "teknolojik şizofreni"ye doğru mu sürükle-
niyor? Tamagoşi bebeğe karşı duyulan sorumluluk,
çocuğun sosyalleşmesine yardım mı edecektir, yok-
sa onu gerçek sorumluluklanna karşı duyarsız mı ya-
pacaktır? Bebeğine çok iyi bakan bir çocuk odası-
nı toplamaya da özen göstenscek midir, yoksa sa-
nal bebegı dışındaki her şeye boş mu verecektir?
Artık hepimiz sadece kendi sanal dünyamızda ya-
şayıp gerçek dünyayla ilişkimizi kesecek miyiz? Bu
soruya bugünden yanıt bulamazsak belki de bir on
yıl sonra yapılacak hiçbir şey kalmayabilir. Makine-
lere karşı duyulan sorumluluk, insana karşı duyulan
sorumluluğun yerini alınca artık "sosyalleşme" bit-
miş, "yalıtıklaşma"onun yerinegelmişdemektir.
• • •
Bugün bütün dünya. güvensizliğin ve yalnızlaş-
manın pençesinde kıvranıyor. Güvensizlik düşman-
lık doğurur, yalnızlaşma ise ruhsal çökmeleri ve dav-
ranış sapmalarını doğurur. Şiddet ve uyuşturucu-
kullanımı neden artıyor? Güvensizlik ve yalnızlaşma-
nın ürünleri bunlardır. Teknoloji ne yazık ki iletişimt
hızlandırdığı kadar iletişimsızliği de yaratıyor. ,
insan insana dokunduğu zaman yeni bir dünya
kurulur,
İnsan insana dokunduğu zaman düşmanlık ve
yalnızlık biter.
insan insanın dünyasıdır.
Çocuk annesini koklamalıdır.
Anne çocuğunu koklamalıdır.
Ana kokusu, bebek kokusu kutsal kokulandır.
Bir dost eli omuzunuza dokunduğu an siz güçle-
nirsınız.
Sevgi sözcükleri kulağınıza gelince genışlersiniz.
Elmanın tadını, ısınnca alırsınız.
Atın boynunu okşayınca başını kaldınrve size ba-
kar.
Bir ormanı koklamadan görmeniz eksikliktir.
Hayatı yaşamak, korkmadan, her güçlüğü gö-
ğüsleyerek yaşamayı göze almaktan geçer.
Gerçek hayat, korkusuzca, güvenle, birlikte ya-
şanır.
"Sanal gerçeklik"in, "sanal bebek"'m, "sanal ar-
kadaşlık "ın sonuçta yaratacağı "sanal insan "dır.
Bu gidişe bugünden karşı çıkmak da "gerçek in-
sanların" güncel görevidır.
Sedat Bucak'ın acfı geçiyor
Aşık'm oğluna
çete dayağı iddiası
ANKAR4 (Cumhuri-
yet Bürosu) - Dev let için-
deki çetelerin aydınlatıl-
ması mücadelesinde adı
öne çıkan ANAP'lılardan.
Devlet Bakanı Eyüp
Aşık'ın oğlu Mustafa
Aşık'ı döven polislerin
Kuşadası IVferkez Kara-
kolu'na tayinlerinin. Su-
surlukolayınınodağında
yer alan DYP Şanhurfa
Milletvekili Sedat Bucak
tarafindan yaptınldığı ile-
ri sürüldü.
ANAP Genel Başkan
Yardımcisı Yüksel Vaİova.
dün düzenlediği basın top-
lantısında, "Irafîkkazası
yaptıgında ve polislerden
davak yediğinde Musta-
fa Aşık'a yardımcı olan
ve olayı yakından izieyen
biriolarak" kendisine yö-
neltilen sorulan yanıtladı.
Yalova. şöyle dedi:
"Mustafa .Aşık'ın trafik
kazası j apmasından son-
ra ilk bana haber verildi.
O nedenleolayı yakından
takip ettim. Bu olay. Ku-
şadası ile ilpli olarak y ıl-
lardır sürdürdüğümüz
tav nn ne kadar haklı ol-
duğunun somut bir kanı-
tıdır.
Kuşadası: bugün üç beş
çapulcunun, mal tamah-
kârının, birtakım y asadı-
şı gay ri nıeşnı mal hırsla-
n nedeniyle hak etmedi-
ği negatif bir imaja mah-
kûm edilmişdr."
Kuşadası bölgesınin,
kara paranın döndüğü
önemli bölgelerden biri
durumuna geldiğini, ku-
marhanelerin bellı mer-
kezlerde toplanması sıra-
sında da bu ilçenin gün-
deme geldiğini anlatan
Y'üksel Yalova, Susurluk
olayından önce de Sedat
Bucak ve arkadaşlannın
birkaç gün Kuşadası 'nda
kaldıklanna ilişkin haber-
leri anımsattı.
Iddialar
Sedat Bucak ve arka-'
daşlannm devlet dairele-,
rinde kadrolaştığım kay-
deden Yalova, Kuşadası:
ve Söke bölgesinde
PKK'nin da çetelerle iç
içe faaliyet gösterdiğini,
bu nedenle bölgeye gü-
\enlik gücü tak\iyesi ge-
rektiğini savundu.
Kuşadası Belediye Baş-
kanı Lürfi Suyolcu'nun
öldüriilmesi olayının da
tüm boyutlanyla aydınla-
tılmadığına dikkat çeken
Yalova. DYP Genel Baş-
kanı Tansu Çiller ile eşi
Özer l'çuran Çiller'in bir
bağevi yapmak için satın
aldıkları 90 dönümlük
araziyi gayri meşru olarak
8'eböldüklerini vehalen
yaptınian evin planda yol
üzerinde göründüğünü
ileri sürdü.