Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 EKİM1997SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
İNSANLAR, SOKAKLAR VE ŞEYLER ENİS BATUR
Tarih karşısında yaratıcıBeaubourg. bu yıla gene de\
bir sergiyle girdıydi: "Face 'a
I'Histoire." Nasıl çe\ inrsek çevi-
relim: "Tarih'in KarşKmda", "Ta-
rih'in Önünde", "Tarih'le Karşı
Karşıya", "Tarih'le Yüzyüze".
"Tarih KarşBinda"..bütün anlam
vurgulannı sergi ıçinde topluyor.
Ana gövde, beşinci katlakı büyük
galeride: 1933-79; girişteki. 1980-
96 dönemıni kapsayan ek bölümü
bir sonraki sefere bıraktım. kaldı
ki büyük galeridekileri zaten bir
seferde sindirmek elde değil.
Nazizm, Faşizm. Komünizm,
45 sonrasının büyükçe dönemeç-
leri (Cezayir. Vietnam, 68 Mayı-
sı, vb.) peşpeşe. ıç ıçe geçıyor ser-
gide. Ortadaki uzun koridor afiş-
lere, dergi \e kitaplara aynlmış,
iki taraftaki 20 odada Dix'den. Ko-
kochka'dan VVarhol'a. Beuys'a
"herkes" Tanh'teki yenne göre
sıralanmış: Içinden geçtiğımız za-
manlann içinden nasıl geçtık?
"Guernica" türü tanıdık işler
var elbene sergıde; Fautrier'nın
"Rehin tutuianlar"ı gibı kıtaplar-
da görmeye alıştığım ışler de -
ama çoğu yapıtla ilk kez burada
karşılaştım. heyecana kapıldım,
bazılannın kalıcı izler bırakaca-
ğını hemen söyleyebilirim.
Bu durumda. işin kolayı, "ek-
sik"lerin üzerinde oyalanmaktır
ya, bunu "iş yapan" biri olarak
akhmdan bile geçirmem: Burada
olanlar, olmayanlann yerine her
şeyi söyleyebilecek gücü taşıyor-
lar.
Parçalara dağılacağım biraz:
Tek bir parça bazen her şeyi ifa-
de edebılir. Sonra bütüne dönmek
isterim. Sanat'ın gücu ne kadar ça-
resizligıne bağlıdır?
"Tarih Karşısında", ideolojile-
ri selamlayan. coşkuyla onlann
saflannda yer alan sanat yapıtla-
nyla başlıyor: Bırpropagandahiz-
meti olarak yaratıcılık. Italyan Fü-
türistleri. Agit-Prop. Hitier'ın me-
ga projesıyle büyülenenler. Mo-
dernlerin, olağanüstü birdönüşü-
mün (1860-1910) ardından deni-
ze dökülüşleri. İçten ve heyecan-
lı çoğu. bu özellığı görmezden
gelemeyız: Desperoya da Rodçen-
ko - başta hem de nasıl ınanmış-
lar. Güçlü bir etmen: O güne dek
Sanat'la pek ilgı kur(a)mamış kit-
lelerle karşı karşıya geliyor, geti-
riliyor işlen: Nasıl başlan dön-
mesin?
Beaubourg, bu yıla gene bir dev bir sergiyle
girdiydi: "Face a I'Histoire". Nazizm,
Faşizm, Komünizm, 45 sonrasının büyükçe
dönemeçleri peşpeşe, iç içe geçiyor sergide.
Ortadaki uzun koridor afişlere, dergi ve
kitaplara aynlmış, iki taraftaki 20 odada
Dix'ten, Kokochka'dan Warhol'a, Beuys'a
"herkes" Tarih'teki yerine göre sıralanmış:
İçinden geçtiğimiz zamanlann içinden
nasıl geçtik?"
"Yıkıntilar Arasında Maske" Otto Dix, 1946. "HiÜer'in Gizemi' Salvador Dali, 1938
Ikinci salon, hemen "Direniş-
ler"i getiriyor: Gecikmeden, da-
ha işin başında işin sonunu göre-
bilenler olmuş. Tutucular. zemin
altlanndan kayıyor diye ürkenler,
ıkı ayaklan bırden geride kalan-
lar değil bunlar. onlar ayn. Gök-
yüzü masmaviyken. ufkun arka-
smdakı siyah bulutlan görenler. Iş-
te Otto Dix, apokaliptik resimle-
nyle- "Yedi Temel Günah", 1933
tarihıni taşıyor.
Üçüncü salon. sürgüne çıkan-
larla yılgryla sindirilenlere aynl-
mış. Yeni ideolojiler. vakit kaybet-
meksizin, sapkınlann üzenne gi-
diyorlar. "Dejenere Sanat" döne-
mi. Ihbarlar, ateşe sürülen kitap-
lar. ayıklanan toplumlar. Beck-
mann'dan olağanüstü bir üçüzlü,
"YotoÇüaş'" her şeyi içeriyor. Gi-
denler, gıdebılenler az değildir:
Duchamp'dan Thomas Mann'a.
Kalıp yok edilenler de: Mandeis-
tam'dan Max Jacob'a. Ne olursa
olsun. 1930-45 arasıyaşanan bü-
yük göç hareketleri, sanatın bütün
alanlannda kendini hissettiren so-
nuçlar getirir.
Fautrier'nin onca tartışmaya yol
açan (Keder neden güzeldir?)
baş'lanndan önce gelen üç salon
bilançoyu veriyor: "Karabasan-
lar", "Kaffiamlar", "YıkuıOlar''
Klee'nin desenleri, Kokosc-
ha'nın "anchluss"u ve 'Yengeç"ı.
Magrittein *KaraBayrak"ı, "Gu-
ernica", toplama kamplarından
kalmış bir avuç resım, şaşılası şey:
Dali'den bırkaç tepki resmı... hep-
sinin bir özeti gibi gene Otto Dix:
"Yıkıntılar Arasında Maske",
1946'dan ürpertıci bir başyapıt.
"Tarih Karşısnda'nın bu ilk
bölümünün Fautrier'yle bitirilmiş
olması çok yerinde bir seçim ben-
ce: Acının sildiği insan yüzü -
Acı'yı daha tok biçimde anlat-
mak için, o aşamadan sonra, baş-
ka bir çözüm bulunamazdı gibi
geliyor bana. Pönge'un övgülü
dıklenişı, yanılgısının güzelliğini
kanıtlıyor topu topu. Savaş bit-
miş, bağlanma güçlenerek sürü-
yor. Gerçekçi 'ler (Picasso, Leger,
başkalan) anti-faşist olmanın sı-
nınnı göremiyorlar: Sovyetler gü-
dümlü yapıtlar, anlayışlar önce
çıkıyor, Fautrier'den gelen soluk
değil: Doğu'da olanlan anlamak
istemiyorlar, öğrenmek bile iste-
medikJerini biliyoruz bugün: Sağ-
lam, pek yapıtlar kalmamış mı bu
dönemden, kalmış: Miro'nun üç-
lüsü ("ÖJüm Mahkûmunun l mu-
du", 1974). Mothervvellden "İs-
pamaCumhumedneAğrt" (1953-
54), Cobra hareketinden şamar
tablolar. Picasso'nun en zayıf dö-
nemi, öte yandan. Sovyetler'de
büsbütün cöküyor sanat. Polon-
ya'daki büyük gizilgüç eriyor, Çe-
koslovakya ve Macaristan'daki-
ler dağıtılıyor, dağılıyor.
Ayna-belgeier
"Özgür Dünya",jestle dik-tut-
maya çalışıyor teraziyi. Gerçek
özgür yanını kemiren Yeni Dü-
zen'e karşı çırpınıyor, ama Be-
uys ve benzerlerinın "çöp"leri çı-
kana dek doğru bir yonım çıkmı-
yor karşımıza.
Arada, pek çok işin arasından
üçü, heyecanlandırdı beni. Bir.
Jack Levine'ın 1954'ten "Seçim
Gecesi" - son yanm yüzyılın Ame-
rika'sını özetleyen tuhaf. iç bur-
kucu bir yapıt: Onca filmin, araş-
tırmanın, kampanya belgeselınin
üstüne çıkıyordu.
YVerner Tübke'nin, bir Doğu
Alman ressamı, "Alman İşçi Sını-
fi Tarihi'* - 1961'den bir üçüzlü,
Yüksd Aslan ın "KapftaT çalış-
masının kaynağı.
Ve Oscar Rabine'den. bir Sov-
yet ressamı, "Pasapoıt" (1972).
şüphesiz kişisel nedenlerle. ama
o kadar mı: Bu sergı yurttaşlık
hakkının düşmesine de yol açrruş,
açıldığında.
"Tarih KarşBinda^beşinci kat-
taki odalara dağıtılrraş ya. ara yol-
daki *bdgeter"le bırlıkte çetin bir
ayna ilişkisi de kuruyor. Bir iki
adım geri çekilip sormadan ede-
meyecek çıkar mı: Ne kadar dik-
leniş, başkaldın, uyanıklık? Ne
kadar katlanış, kapılıp gitme, acz?
Ölçmek elde midir. bilemiyo-
rum. Şurası gerçek ki, aynı sergi
mantığı XIX. yüzyıla uygulansa,
modernlerin ayıncı özelliği belir-
gin biçimde öne çıkabilir. Her an-
lamıyla işin içine girmişlerdir: Bu
durum 'u genellikJe istememiş ol-
malanna dikkat kesilmeliyiz.
Selde çöp olmamak
' Sanatçmın sıyasetle, tarihle. onu
kuşatan dünyanın bir yakasıyla
sıkı sıkıya ılışkıde kalması gere-
ği üzerinde kalan. bu bağlamda
birtürkılavuzluküstlenenlerken-
dilerine böylesi bir üst-konumu
neye dayanarak yakıştırrruşlardır,
bunu gerçekten anlayamıyorum,
ama en azından belli ölçüde etkı-
li olabilmişlerdir. Üstelik. daha
doğru olan da tekelleştirilmiştir
orada - neden yana olunacağı, ne-
ye karşı olunacağı. Anti-faşist ol-
makla ah her şey çözülebilseydi:
Yanm yüzyıl boyunca, Meyer-
hokJ'un dövülerek öldürülüşünü
susarak gerekçelendırmış olmak da
bir tür faşizm değil miydi?
"Tarih Karşsmda
K
,gnstererek
diriltiyor. yorgun düşüp gömdü-
ğümüz kımi temel sorulan. Neden
yorgun düşmüştük? Bir türlü ya-
nıtlayamamıştık onlan, yanıtlan-
mızın tutarsızlığından bir kördü-
ğüm doğmuştu. Belki anlamış ol-
mamızın canımızı acıttığı birger-
çeğe toslamıştık: Insan yeniden
yanılmaya, yanılnlmaya hazırdır.
Yanılmarruş olmak kurtuluş sağ-
lamaz. Benjamin Port-Bouda: Ha-
yır, oraya dönecek değilim, dön-
mek istemiyorum.
Sanat, kendiliginden yapaca-
ğiru yaptığında. işlevinı anı anı-
na sağlayamasa bile anlamını ko-
ruyabilıyor. Toplama kampında,
çektiği acı kimseninkiyle karşı-
laştınlamaz, son enerjisini resim
yapmak için harcayana bakıyo-
rum, ismi mahfuz: Güçsüz bir ya-
pıt bu. Aynı anda, Arizona'da,
Max Ernstyaşanan büyük yıkırru
en iyi ifade eden yapıtlardan bi-
nni tamamlamış. Her şeyin ku-
rallan var: Sav'aşın yıkırranın, yo-
kedişin - sanatın da.
Selde çöp olmamak için mesa-
fe bilincı gerek.
"Tarih Karşısında", çok şeyin
içinden bana bu tek şeyi gösteri-
yor.
'1914
Kuşağı'nın
önemli
ressanılanndan
Avni Lifij'in
resünleri Yapı
Krcdi Kazım
Taşkent
Gakrisi'ndc
sergüeniyor.
Sanatçmın
yapitlan içinde
özellikle
otoportreleri ve
figüriü
kompozis>onlan
a>n bir oneme
sahip.
Çallı kuşağmdan bir
ressam: Avni Lifij
Kültür Servisi - '1914
Kuşağı'nın önemlı ressam-
lanndan Avni Lifij'in re-
simleri, 15 Ekim-14 Kasım
tarihJeri arasında Yapı Kre-
di Kazım Taşkent Galeri-
si'ndesergileniyor.
Türk resim sanatı içinde
*1914Kuşagı'yada 'Çalh
Kuşağı' olarak adlandınlan
sanatçılar içinde çok önem-
li bir konuma sahip olan
Avni Lifij, 1886 yılında Çer-
kez kökenli birailenin oğ-
luolarak Samsun'da doğdu.
1887 yılında ailesıyle bir-
likte IstanbuPa geldi, ilk
orta öğrenimini burada ta-
mamladı.
1909 yılında Abdülmedt
Efendi bursuyla Paris'e git-
ti ve üç yıl kalarak Paris
Güzel Sanatlar Akademısı
Cormon Atölyesi'nde kla-
sik- akademik çizgide ve-
rilenbireğitimaldı. Türki-
ye'ye döndüğünde çeşitli
okullarda resim öğretmen-
liğiyaptı. 1917 yılında açı-
lan 'Savaş Resimkri ve Di-
ğerleri' sergisıne yirmi ese-
rikatıldı. 1918 yılında Vi-
yana'da düzenlenen ilk yurt-
dışı resim sergisine on se-
kiz resmi ile katıldı. 1923'te
başladığı Sanayi-i Nefise
Mektebi (Güzel Sanatlar
Akademisi) Dekoratıf Sa-
natlar Bölümü'nde eğitim
görevi, 1927'dekiölümüne
dek sürdü.
Lifij'in resimlerinde iz-
lenimcilikten dışavurum-
culuğa. romantizmden sem-
bolizme kadar bellı başlı
akımlann izlen görülür. Ay-
nca sanatçmın poşad gibi
serbest anlayışla gerçekJeş-
tirdiği çalışmalannın dışın-
daki büyük boyutlu çalışma-
lannda. akademik anlayı-
şın gözardı edilmediği gö-
rülmektedir ki bu nedenle
Lifij doğru resmetmeyi il-
ke edinmiş bir sanatçı ola-
rak değerlendiriliyor.
Sanatçmın yapıtlan için-
de özellikle otoportreleri
ve figüriü kompozisyonla-
n ayn bir öneme sahip. Fi-
güriü kompozisyonlar için-
de alegorik, mıtolojik ve
fantastik çalışmalarda dik-
kat çekiyor. Bunun yanı sı-
ra resimlerini ağırhklı ola-
rak portreler, peyzajlar ve
karakalem. füzen, iki ya da
üç kalemle gerçekleştiril-
miş çalışmalar oluşturuyor.
Usta bir fotoğraf sanatçısı
da olan Lıfij' in ölüdoğa v e
deniztemalı çalışmalan ol-
dukça az. Çeşitli koleksi-
yonlardan oluşturulan ser-
gi 14 Kasım tarihine dek
sürecck.
Istanbul Devlet Tıyatroları 'nda iki. 'absürd' oyun
INeye guidiıgünıuzu
düşünmeKyiz9
• Adalet Ağaoğlu'nun 'Kozalar' ve Melih Cevdet Anday'ın 'Ölüler
Konuşmak Isterler' adlı oyunlannı sahneye koyan yönetmen Ayşenil
Şamlıoğlu'nun, oyunlan seyreden izleyiciden istediği bir şey var: "Oturup
neye güldüklerini düşünmeleri. Bizler gerçeğin içindeyken, onu görmek
yerine -tıpkı oyunda olduğu gibi- çıkacak bir delik anyoruz. Öleceğimizi
bile bile ertesi günkü işlerimizi düşünüyoruz."
ÖZLEM GÜLŞEN
Istanbul Devlet Tiyatrolan. bu
yıl sezonu AdaletAğaoğhTnun 'Ko-
zalar' ve MeHh Cevdet Anday'ın
'ÖtülerKonuşmak İsterler" adlı ya-
pıtlanyla açtı. Oyunlardan ılki üç
kadının gündelik yaşantılannı ko-
nu edinirken ikincisı batmakta olan
bir geminin içindekı bıreyleri tra-
ji-kotnik bir biçimde ele alıyor. Her
iki oyunun yönetmeni Ayşenfl Şam-
boglu. 'absürd' oyıınlan kendine
çok yakın bulduğunu, Türk yazar-
lann yapıtlannı sahnelemenin mut-
luluk verici olduğunu ifade ediyor.
Her iki oyunda da "Ben kendi
konınakh dünyamın içinde va.'jaya-
yım. Kimse bana dokunmasın" dü-
şüncesi olduğunu belirten Şamlıoğ-
lu, 'Kozalar' oyunu için. "Yararsız
üretim kadarinsanı birey olmaktan
uzaklaşüran başkabir şey yok. Tek
yapüldan iş amacsızca konuşmak
olan üç tane birbirinden farklı ka-
dın. Büyük bir >anılgı yaşıyorlar.
Yararsız söylemlerden başka hiç-
bir şeylerinin olmadığı korunakh
dünyalannın içerisinde ne bale ge-
leceklerini göstermek istedim. İlk
oyunda bu tarzda üç bireyin yaşan-
nsınu ikinci oyunda ise onlann oluş-
turduğu bir toplunıu sahndiyoruz.
Oyunun temclinde ölüm teması var.
Ancak asıl anlatılmak istenen ölü-
me giderken bile asla bireyin bunu
kabul etmeyip hiç öhneyecek gibi
yaşannsun devam ettinnesi" dıyor.
Şamlıoğlu'nu çok üzen ve aynı
zamanda kızdıran bir olay da aynı
dili konuşmalanna rağmen bir tür-
lü iletişim kuramayan. birbirini an-
lamamakta ısrar eden bireylerin
toplumu oluşturması. "Birbirini
yanhş aniayip da her türlü konuş-
mayı tarüşma ve kavgaya dönüştü-
ren bireylerin olmadık şeylerden
ötürfi birbüieriyle kapışırken koca
bir geminin batüğuu görmezlikten
gefap, gemryi kurtarmak adına hiç-
birşey yapmamalan,'Yann benim
randevum var' diyecek kadaraymaz
ohışlan-. Tüm bu unsuriara birta-
kım imgeler de ekleyerek oyunu
renkli kılmakistedim.Oyunlan tra-
ji-komik birer olay haline getirdik.
Seyirci güldüğü her andan itiharen
neye gükJüğünü düşünmeye başla-
Gerçekliğin içine itiyor
İlk oyunda kullanılan 'gülme.ak-
sırma ve ağlamaklı ses' imgeleri-
nin aslında toplumda var olan in-
san tiplerini anlatmak için kulla-
nıldığını belirtiyor Şamlıoğlu. Gün-
lük yaşamda her şeye karşı korunak-
lı •aksıran", devamlı mızıldayan
'ağlamaklı'. bir de ne olursa olsun
her şeye gülen tiplerin var olduğu-
nu belirten sanatçı, oyundaki üç ka-
rakterin yavaşyavaş bir kahkaha. bir
mızıldama, bir aksırma derken il-
kelliklerinin ortaya çıktığına deği-
niyor: "Korku, bireyde ilkel yanı
açığa çıkanr. Onlann şiddetle gro-
teskleşip içlerindeld hayvanla sa-
natsal ve göreceh' bir biçimde ileti-
şim kurmalan ve bunun
gün ışığına çıkması var,
oyunlarda."
Oyunun metninde bir
değişiklık yapılmamış. sa-
dece sahneleniş ve yönet-
menın istediği tempolar
adına 'schtrich'ler kulla-
nılıyor oyunda. İlk oyunun
sonlanna doğru üç kadı-
nın da örümcek ağlanyla
örtülmeleri gerekiyor. An-
cak Şamlıoğlu, bunun ye-
nne her kadının elıne bir iş vermiş.
Ancak yaptıklan işin bellt bir şek-
li yok. Bir kadın amacsızca örgü
örüyor. Bu ne bir kazak. ne bir el-
diven.. Amaç, yararsız üretimleri-
ni göstermek. Oyunun sonunda bu
üç kadın yararsız üretimlerine do-
lana dolana kozalaşıyorlar.
tkinci oyunda ise batmakta olan
gemide yer alan cenaze memuru
ilk kez toplu bir gömme gerçekleş-
tirmenın heyecanmı yaşıyor. Her
iki oyun da çok tempolu.
Yönetmen, 'absürd' oyunlann
insanı gerçeklikten uzaklaştırma-
dığını. tam aksine onu gerçekliğin
'Ölüler Konuşmak tsterler'- MeHh Cevdet Anday.
'Kozalar'- Adalet Ağaoğlu.
tam içine ittiğine inanıyor. Oyun-
lan seyrettıkten sonra izleyiciden is-
tediği bir şey var: "Oturup neye
güldüklerini düşünsünkr. Bizler,
gerçeğin içindeyken, onu görmek
yerine -npkı oyunda olduğu gibi-
çıkacakbir delikanyoruz. Oleceği-
mizi bile bile ertesi günkü işlerimi-
zi düşünüyoruz."
'Absürd' oyun sahnelemenin zor-
luğunun bu aşamada ortaya çıktı-
ğını. oyunculann o gerçeklıği his-
setmelerinin çok önemli olduğunu
söylüyor. Oyuncular ilk başta rep-
liklerini ezberlemekte zorluk çek-
mişler, ancak oyunun ritmine alış-
tıktan sonra hiçbir sorun kalmamış.
Yönetmen olarak oyuncularla çok
uyumlu bir bırliktelik kurmuş: "On-
lan kendi hallerine bırakıyorum.
Tıpkıküçûkçoculdargibiönce mız-
mızlamyoriar. Sonra yavaş yavaş
uyumlu bir beraberlikohışturuyor-
lar. Ben bu aşamadan sonra devre-
ye giripyohındagitmeyen bir şey var-
sa onlan uyanyonım."
Sanatçısı bulunduğu Devlet Ti-
yarrolan'nı, tiyatronun temel taşla-
nndan birisi olarak gören Şamlı-
oğlu, tiyatroyu bir bütün olarak ele
alıyor: "Türkjye'ninnüfusunaoran-
la bir avuç insanız. Oyuncular her
durumda biriik olnıalı. Kurumla-
nn farkh olması bir şeyi değiştir-
mez. LikemLnn her yöresine tiyat-
ro 0tmeli diye düşünüyorum."
Tabutta Rövaşata'
Chicago Rlm Festivali'nde
• CfflCAGO(AA)-Türkiye, 19. Uluslararası
Chicago Film Festivali'nde, Derviş Zaim'ın 'Tabutta
Rövaşata' fîlmıyle temsil ediliyor. İlk gösteriminde
seyırcilerin ilgısini çeken. senaryosunu da Derviş
Zaim'in yazdığı. başrolünü Ahmet Uğurlu'nun
oynadığı film. kategorisinde güçlü filmler yanşıyor.
'Tabutta Rövaşata' filmıne Chicago Film
Festivali'nde, dört üzerinden üç yıldız \erildiği
kaydedildi.
Akbayram ve Demirci İzmirde
• Kültür Servisi - Edip Akbayram ile genç mizah
ustası Cihan Demirci, ağustos ayında Istanbul'da
başlattıklan, eylül ayında Ankara'da sürdürdüklen
ortak 'tmza ve Söyleşi Günleri'nde bu kez Izmir'de
olacaklar 24 Ekim cuma günü saat 14.00'te, Buca
Eğitim Fakültesi Konferans Salonu'nda 'Nitelikli
Müzik ve tncelikli Mizah Üzerine' başlıklı bir
söyleşiye katıldıktan sonra kasetlerini ve kitaplannı
imzalayacaklar. Edip Akbayram ve Cihan Demirci
aynca 25 Ekim cumartesi günü de Konak'ta bulunan
Ercan Kitabevi'nde tzmirli hayranlanyla ikinci kez
buluşacaklar.
Heykettınaş Hüseym Aydın,
Erich Heckel ödiüünü kazamb
• Kültür Servisi - Uzun yıllardır Almanya'da
yaşayan Türk heykeltıraş Hüseyın Aydın. ülkenin
önemü ödüllennden olan Baden-Württemberg
Sanatkarlar Birliği Erich, Heckel ödülüne layık
görüldü. Her yıl bir sanatçıya verilen ödülü kazanan
sanatçıya 10 bin mark ödeniyor. Sanatçıya ödülü
pazar günü düzenlenecek bır törenle venlecek. 1966
yılında Almanya'ya yerleşen Denizlilı sanatçı.
1973'te Akademi 1. ödülüyle. Stuttgart kenti heykel
yarışmasında birincilik ödülünü, 1987'de Stuttgart
İcenti. 1988'deSindelfingen. 1989'da
SebwabMüncmhen, 1990'da Kernen, 1991 'de
Cartringen. 1995 Rottenburg am Necker heykel
yanşmalannda binncilık ödüllerinı aldı. Aydın.
şimdiye dek üstünde kişisel ve karma sergilere
katıldı.
Guggenheim Müzesi açıldı
• Kültür Servisi -
İspanya'nın Bilbao
kentinde bulunan
Guggenheim Modern
Sanat Müzesi. Kral
Juan Carlos'un da
katıldığı -bir törenle
açıldı. Açılış törenine
Guggenheim Vakfı
yöneticisi Thomas
Krens, Guggenheim
ailesınden John
Pawlon Johnson R.
Guggenheim. devlet başkanı Jose Maria Ardanza ve
800'ün üzennde davetli katıldı. Dış tarafı titanyum
kaplı müzenin miman Frank Gehry. Üç kattan oluşan
müze 19 galen ve 30 bın metrekarelik sergıleme
alanma sahip. Müzede açılış dolayısıyla 250 civannda
yapıt sergıleniyor. Sergide ağırlıklı olarak 20. yüzyıl
sanatı ve Chagall. Picasso. Kandinsky, Matisse gibi
ressamlann yapıtlan yer alıyor. Geçen günlerde
lspanya'daki aynlıkçı grup ETA müze önüne bır bomba
koymuş. ancak kımse zarar görmemişti. Müzenin
açılışında ETA'nın herhangi bir saldınsına karşın
olağanüstü koruma önlemleri alındı. Guggenheim
Müzesi tamamlandıktan sonra bazı kesimler bu
müzenin tamamen .\merikan kültürünü yansıttığını,
hatta Disneyland'a benzediğini öne sürmüş ve
ispanya'nın önde gelen ressamlanndan Agustm
Ibrarrola ve Jorge Otaiza, bu müzede yapıtlannın
sergılenmesıne izin vermeyeceklerinı açıklamışlardı.
Mektup', Atina Uluslararası Rlm
Beştipmenleri Festivali'nde
• Kultür Servisi - Ali Özgentürk'ün yönettiği
"Mektup" ısımlı film, Atina'da yapılacak olan
Uluslararası Film Eleştirmenleri Festıvali'ne
katılıyor. 26 Eylül'de İstanbul ve Ankara başta olmak
üzere toplam 8 sinemada göstenme giren filmı
bugüne dek 25 bin kişi izledı. Asya Film'in
yapımcılığını üstlendiği ve Ali Özgentürk'ün
yönettiği filmde; Tank Akan, Zişan Uğurlu. Cüneyt
Gökçer, Jessica Champbell, Ahmet Mekın rol alıyor.
Yönetmen Pilar Miro öldü
• Kültür Servisi-İspanya'nın önde gelen sinema
yönetmenlerinden Pilar Mıro, pazar günü geçirdiğı
bir kalp krizi sonucu 57 yaşında Madnd'de öldü.
Miro. birkaç yıldır kalbinden rahatsızdı. Ispanya
Kralı Juan Carlos, Madnd'de birlikte hukuk eğitimi
gördüğü eski dostu Miro'nun ölümünden derin bir
üzüntü duyduğunu açıkladı. Eski başbakanlardan
Felipe Gonzalez ise Miro'nun ölümüyle bır
arkadaştan daha fazlasını kaybettiğinı söyledi.
Miro'nun yaptıği en son işlerden bin, Prenses
Christina'nın düğün töreninin televizyon gösterimini
koordine etmek olmuştu. Üniversitede gördüğü
hukuk ve gazetecilik eğitimlerinın ardından Miro.
1960 yılında Ispanyol devlet televızyonu TVE'ye
girerek burada çahşan ilk kadın yönetmen unvanına
sahip oldu. 1976 ylında Fransız yazar Emile
Zola'dan sinemaya uyarladığı 'La Petıcion' isimli ilk
uzun metrajlı filmini çevirdi. Üç yıl sonra 1910
yılında Ispanya'da yaşanan gerçek bir olayı anlatan
'El Crimen de Cuenca' isimli filmini çekti. İlk önce
filmin gösterimi yasaklandı, daha sonra da Miro,
asken mahkeme tarafından bir süreliğine takibata
alındı. 1982 yılında Ispanya'da sosyalistler iktidara
gelince 'sinema sanatırun genel yönetmeni'
unvanını aldı. 1986 yılında devlet televizyonunun
başına getirildı; ancak 1989 yılında kendini
tamamen sinemaya vermek için bu görevden de
istifa etti. Lope de Vega'nın kitabından sinemaya
uyarladığı 'El Perro del Hortelano' isimli filmı,
ocak ayında 'en iyi yönetmen' de dahil olmak üzere
7 dalda Goya ödülüne değer bulundu. Miro.
cumartesi akşamı 'Divinas Palabras' adlı operanın
Madrid Kraliyet Tiyatrosu'nda yapılan prömiyerine
katılmıştı.
BUGÜN
• AKSAJVAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten klasik
müzik konseri ve saat 17.00-19.15 arasında
'İstanbul Saydam Günleri' gösterisi izlenebilir.
• tDOB saat 20.00'de AKM'de 'Midas'ın
Kulaklan' adlı operayı sahnelıyor.